TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDURRAHMAN EROL ÖZKORAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/798)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin ÖZCÜRE
|
Başvurucu
|
:
|
Abdurrahman Erol ÖZKORAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Sennur BAYBUĞA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yazarı ve yayımcısı olduğu kitapta bir siyasetçiye
yönelik kullandığı ifadeler nedeniyle cezalandırılan başvurucunun ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden
sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. 1953 doğumlu olan başvurucu; kendisini siyaset bilimci,
siyasi iletişim danışmanı ve yayıncı olarak tanıtmaktadır. Başvurucu, sosyolog
eşi N.Ö. ile birlikte Gezi Parkı olaylarını inceleyen "Bireyselleşme ve Demokrasi: Gezi Fenomeni"
isimli bir kitap kaleme almıştır. Bahse konu kitap 2013 yılının Mayıs ayında
başlayan ve Gezi Parkı olayları (Gezi Parkı olaylarına ilişkin özet bilgi için
bkz. Özge Özgürengin, B. No:
2014/5218, 19/4/2018, § 10; Ali Ulvi
Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, § 28; Yonca Verdioğlu Şık, B. No: 2014/17177,
19/4/2018, § 8) olarak bilinen toplantı ve gösterilerin devam ettiği bir dönem
olan 2013 yılının Temmuz ayında basılmıştır.
9. Başvuru konusu kitap 261 sayfadan ibarettir. Kitaba "Muhteşem Gezi: Sloganlar-Duvar
Yazıları-Pankartlar" başlıklı bir bölüm eklenmiştir. Kitabın bu
bölümünün 217 ile 246. sayfaları arasında Gezi Parkı olayları sırasında
kullanılan sloganlara, yazılan duvar ve pankart yazılarına liste halinde yer
verilmiştir
10. Kitabın yazıldığı tarihte başbakan olarak görev yapan Recep
Tayyip Erdoğan'ın avukatları anılan ekler kısmında yer alan duvar yazılarından
dördünün doğrudan müvekkillerini hedef aldığını ileri sürmüşlerdir. Müştekinin
avukatlarının değerlendirmelerine göre şikayete konu ifadelerin kitaba alınması
ile müvekkillerinin itibarına zarar verilmiştir.
11. Bahsi geçen duvar yazılarının kitaba alınması nedeniyle
yayınevi sahibi ve kitabın yazarlarından olan başvurucu hakkında kamu
görevlisine görevi nedeni ile basın yoluyla hakaret suçundan ceza davası
açılmıştır. Yargılamayı yapan İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi 23/9/2014
tarihinde, başvurucunun hakaret suçundan 11 ay 20 gün hapis cezası ile
cezalandırılması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı
vermiştir.
12. Mahkeme gerekçesinde, öncelikle başvuru konusu kitabın "Muhteşem Gezi: Sloganlar-Duvar
Yazıları-Pankartlar" başlıklı üçüncü kısmında yer alan hakaret
suçuna konu ifadeler değerlendirilmiştir. İfadelerde kullanılan dilin saldırgan
olduğu, söz konusu ifadelerin kullanımındaki tek amacın yönelmiş olduğu kişiyi
aşağılamak olduğu belirtilerek bahsi geçen ifadelerin yazıda kullanılmasının
zorunlu olmadığı saptamasında bulunulmuş ve bu ifadeler ile eleştiri sınırının
aşıldığı tespit edilmiştir.
13. Mahkeme 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 11.
maddesinde eser sahibinin belli olmadığı hâllerde yayımcının sorumlu olacağı
şeklinde düzenleme bulunduğunu, anılan olayda suça konu ifadelerin sahibinin
belli olmadığının kabulü hâlinde dahi kitabın yayımcısı olan başvurucunun bu
sözleri kitaba alıp yayımlamak sureti ile cezai sorumluluğunun doğduğunu
belirtmiştir. Mahkeme tarafından suçu işlediği sabit kabul edilen başvurucunun
kamu görevlisine görevi nedeni ile basın yoluyla hakaret suçundan mahkûmiyetine,
11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve HAGB'ye karar verilmiştir.
14. Başvurucunun bu karara itirazı İstanbul 7. Ağır Ceza
Mahkemesince 13/11/2014 tarihinde reddedilmiştir. Ret kararı 28/11/2018
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Bireysel başvuru İstanbul ve Adalar'ı etkileyen kuvvetli
lodos nedeni ile deniz ulaşım seferlerinin iptal edilmesi ve Adalar Adliyesinde
harç almaya yetkili adliye personelinin kalmaması sebebi ile 13/1/2015
tarihinde İstanbul 42. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılabilmiştir.
Komisyonun 30/4/2015 tarihli kararı ile bu durumun başvurucu bakımından haklı
bir mazeret olduğu değerlendirilmiş ve başvurucunun mazeretinin kabulüne karar
verilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 9/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
17. Yayımcısı ve yazarı olduğu basılı eserin Gezi Parkı olayları
olarak bilinen döneme ilişkin dokümanter niteliğinde olduğunu, bu döneme
ilişkin fotoğraf, duvar yazısı ve sloganlara da bu sebeple kitapta yer
verdiğini belirten başvurucu yargılamaya konu edilen ifadeler nedeni ile
cezalandırılarak hakkında HAGB kararı verilmesinin ifade ve basın
özgürlüklerinin ihlal ettiğini iddia etmektedir.
18. Bakanlık görüşünde; siyasal hayatta rol alan kişilerin
katlanması gereken eleştiri düzeyi daha yüksek olmakla birlikte bu durumun bu
kişilere yönelik hakaret içeren söz ve ifadelerin kullanılabileceği anlamına
gelmediği, başvurucu hakkında verilen HAGB kararının bu bağlamda katılanın
şeref ve itibarının korunması açısından alınmış bir tedbir olduğu ifade
edilmiştir. Bakanlığa göre başvuruya konu ifadeler genel yarara ilişkin bir
tartışmaya katkı sağlamaktan daha çok eleştiri sınırını aşan, hakaret
niteliğindedir ve bu sebeple de HAGB kararı verilerek başvurucunun ifade
özgürlüğüne orantılı bir müdahalede bulunmuştur.
19. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel
başvuru formundaki iddialarını yenilemiştir.
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı,
48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 59. maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa
Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar
hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal
edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucuya
düşer. Zikredilen kurallara göre başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da
ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan
Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden
olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru
dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden
olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına
göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi
nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No:
2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19; Sabah
Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim
Şirketi, [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017, § 19).
21. Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde
Anayasa Mahkemesi, başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı konusunda Anayasa
Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ortaya konulan somut bilgi ve
belgelerin niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru hakkında
kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve eklerinde
iddialarını destekleyici belgeleri sunması ve gerekli açıklamaları yapması
zorunludur (Veli Özdemir, § 23; Ünal Yiğit, § 22).
22. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda,
başvurucuların başvurularını titizlikle hazırlama ve takip etme yükümlülükleri
vardır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun birtakım Anayasa hükümlerine soyut
şekilde atıfta bulunmasının iddiaların ispatlandığı anlamına gelmeyeceğini
birçok kez vurgulamıştır. Bundan başka Anayasa Mahkemesi; başvurucunun başvuru
formunu özenle doldurma, ihlal iddiasının dayanağı olan tüm olayları gösterme,
başvuruyu aydınlatacak ve hükmün esasını etkileyecek argümanları destekleyici
tüm belgeleri başvuru dilekçesine ekleme ve bir bilgi veya belge elde
edilememişse bunun da nedenlerini açıklama yükümlülüğü olduğunu belirtmiştir
(şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasının
kanıtlanamadığına ilişkin bir karar için bkz.Ünal
Yiğit, §§ 25, 26; ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının
kanıtlanamadığına ilişkin bir karar için bkz. Sabah
Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim
Şirketi, §§ 22-26 ).
23. İlk derece mahkemesi başvurucu tarafından kitabının ekler
bölümünde kullanılan ifadelerin "Eşek
olma halkı dinle",
"Totoş Tayyip", "istifa
et şerefsiz", "Münafık
Tayyip, suç sende değil, seni doğuran ananda" şeklindeki
ifadelerin hakaret niteliği taşıdığını belirterek başvurucu hakkında HAGB
kararı vermiştir.
24. Başvurucu, hakkında tesis edilen mahkûmiyet kararının haksız
olduğunu iddia etmekte ancak ihlal iddiasını kanıtlamak konusunda üzerine düşen
yükümlülükleri yerine getirebilmiş değildir. Başvurucu; başvuru formunda
yalnızca kitapta yayımlanan, cezalandırılmasına konu ifadelerin dokümanter
niteliğinde olduğunu, bu ifadeler nedeni ile cezalandırılmasının kendisini
ifade etme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmekle yetinmektedir. Başvurucu söz
konusu ifadelerin kitaptaki bağlamını, bu ifadelerin kitapta yer aldığı "Muhteşem Gezi: Sloganlar-Duvar
Yazıları-Pankartlar" kısmının kitap açısından önemini,
ifadelere ilişkin arka plan bilgisini, söz konusu ifadelere kitapta yer
vermesinde kamu yararı bulunup bulunmadığını, ifadelerin kitapta yer almasının
genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığını, ifadelerin
kamuoyu nezdinde aleniyetinin olup olmadığını, söz konusu ifadeleri benimseyip
benimsemediğini izah etmemiştir.
25. Sonuç olarak başvurucu, ihlal iddiasına ilişkin delillerini
sunma ve bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal
edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine
getirmemiş; bu bağlamda ileri sürdüğü ihlal iddialarını temellendirememiştir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Sabah
Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim
Şirketi, § 25).
26. Önemle belirtilmelidir ki bireysel başvuru incelemesinde
Anayasa Mahkemesinin görevi başvurucunun başvuru formunda ileri sürdüğü
gerekçelerle sınırlı bir incelemeyi kapsamaktadır. Başvurucunun bireysel
başvuru formunda mağduriyetini gösteren açıklamaları yapmaması ve/veya
mağduriyetine dayanak olarak ileri sürdüğü hususları temellendirmemesi
durumunda Anayasa Mahkemesi başvurucu yerine geçerek delil toplama ve ihlal
iddialarını gerekçelendirme görev ve yükümlülüğüne sahip değildir (Mustafa Akaydın, B. No: 2015/14800,
8/1/2020, § 27).
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN bu görüşe katılmamıştır.
Serdar ÖZGÜLDÜR bu sonuca farklı gerekçe ile katılmıştır.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
28. Başvurucu; hakkında HAGB kararı verilerek temyiz hakkının
elinden alındığını, vekilinin sunmuş olduğu mazeret dilekçesinin dikkate
alınmayarak kendisinin ve vekilinin yokluğunda karar verilmesinin savunma
hakkını ihlal ettiğini, savunma hakkının ihlali sonucunu doğuran bu müdahaleye
ilişkin iddialarının itiraz merci tarafından da değerlendirilmediğini ileri
sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde; başvurucunun hakkında HAGB kararı
verilmesini kabul etmediği yönünde bir iddiasının bulunmadığını, başvurucunun
bu tercihinin bir sonucu olaraknihai karar üzerindeki denetimin temyiz kanun
yolu değil itiraz kanun yolu olduğunu, başvurucunun vekilinin mazeretinin kabul
edilmeyerek savunma hakkının ihlal edildiği iddiasının ise temelsiz olduğu
gerekçesi ile reddedilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel
başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
31. HAGB, sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya
hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine
bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir. Kanunda belirtilen koşulların
gerçekleşmesine karşın sanığın kabul etmemesi hâlinde HAGB kararı
verilemeyeceği 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231.
maddesinin (6) numaralı fıkrasının son cümlesinde ifade edilmektedir. Bu
kapsamda sanığın yargılamanın hukuki kesinliği ifade eden bir hükümle
sonuçlanmasını ya da cezaya hükmedilmesi durumunda hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasını tercih etme imkânı bulunmaktadır (Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, § 19).
32. HAGB kararı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar
niteliğinde olmayıp ceza yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden
biridir. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (10) ve (11) numaralı
fıkralarında belirtildiği üzere denetim süresi içinde kasten bir suç
işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç
işlenmesi veya öngörülen yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde hükmün
açıklanmasına karar verilir (Ali Gürsoy,
§ 21).
33. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (12) numaralı
fıkrasında, HAGB kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceği
düzenlenmiştir. Bununla birlikte ancak denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir
suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasıyla veya bu süre içinde kasıtlı yeni
bir suç işlenmemesi durumunda düşme kararıyla yargılama nihai olarak sona
erdiğinde hüküm niteliği olan bu kararlara karşı kanun yoluna başvurulabilir ve
esasa ilişkin itirazlar bu aşamada ileri sürülebilir (Ali Gürsoy, § 22).
34. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasına
göre sanık kabul etmediği takdirde HAGB kararı verilmez. Bu durumda ilk derece
mahkemesince istinaf/temyiz kanun yolu açık olarak karar verilebilecektir.
Başka bir deyişle haklarında HAGB kararı verilmesini kabul eden sanıklar,
verilen kararın istinafta/temyizde yapılacak esas ve usul incelemesini talep
etme hakkından vazgeçmişlerdir. Somut olayda başvurucu, yargılama sonunda hakkında
HAGB kararı verilmesine rıza göstermiştir (bkz. § 10). Dolayısıyla başvurucu,
söz konusu karar ile ortaya çıkan menfaatlerden yararlanmayı tercih etmiştir (Adnan Erkuş/Türkiye (k.k.), B. No:
61196/11, 4/12/2012, § 22).
35. Somut olayda yargılamalar sonunda verilen kararların temel
hakları ihlal ettiği iddiası -somut başvurunun özelliği de nazara alındığında-
istinaf/temyiz incelemesinde de ileri sürülebilecek iddialardandır.
Başvurucunun kabulü üzerine HAGB kararı verildiği ve istinaf/temyiz yoluna başvurmayı
mümkün kılan bir karar verilmesinin tercih edilmediği anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Hasan Tahsin
GÖKCAN'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/1/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Mahkememiz Birinci Bölüm çoğunluğu, başvurucu tarafından
yazılan “Bireyselleşme ve Demokrasi: Gezi Fenomeni” isimli kitapta geçen ve
Gezi Olayları sırasında kullanıldığı belirtilen dört duvar yazısını
alıntılaması nedeniyle hakaret suçundan mahkûm edilmesinin ifade ve basın
özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasını, temellendirilemediği ve açıkça dayanaktan
yoksun bulunduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur. Aşağıda belirteceğim
nedenlerle, başvurunun esastan incelenmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, usul
yönünden verilen kabul edilemezlik kararına katılmamaktayım.
2. Başvuru dilekçesinde, Gezi Olaylarını inceleyen kitapta
alıntılanan dört duvar yazısı nedeniyle başvuranın hapis cezasına mahkum edilip
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi sürecinde savunma
hakkının kısıtlanması dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ileri
sürülmüş ve bu mahkumiyet kararıyla, “yazar ve yayıncı olan müvekkilin kendini
bağımsız olarak ifade edebilme hakkının … Mahkemece yok edildiği” iddia
edilmiştir. Ayrıca başvuran vekili, Bakanlığın görüşünde beş yıllık düşme
süresinin geçmesi nedeniyle mağdur sıfatının kalkacağına ilişkin düşünceye
karşı, başvuranın bu HAGB kararı nedeniyle beş yıldır ceza tehdidi altında
kalmış olduğuna dikkat çekmiştir.
3. Anayasa Mahkemesi birçok kararında vurguladığı üzere
başvuruları hangi hak bağlamında inceleyeceğine, önceki içtihatları
çerçevesinde kendisi karar verir. Böyle bir başvuruda konunun ifade ve basın
özgürlüğü hakkıyla ilgili bulunduğu açıktır. Başvuru dilekçesinde belirtildiği
gibi yayınladığı kitap nedeniyle hapis cezası ve HAGB kararı verilerek
başvuranın ifade ve basın özgürlüğüne müdahalede bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Başvuru dilekçesinde kitabın konusu, içeriği, kapsamı ve yayınlanması
dolayısıyla ceza mahkumiyeti ile yapılan müdahalenin niteliğinin olgusal olarak
belirtildiği gözetildiğinde, iddianın soyut olduğunun ve
temellendirilemediğinin söylenemeyeceği düşüncesindeyim. Bu tespitten sonra
yapılması gereken, anlaşılan olgusal durum karşısında ilgili haklar bağlamında
Mahkememizin ilkelerinin uygulanmasından ibarettir. Nitekim usul hukukunda
bilinen bir kuraldır; “hukuki nitelemeyi yapmak” mahkemenin görevi
içerisindedir. Diğer taraftan başvuranın güncel menfaatinin varlığı bakımından
değerlendirildiğinde; başka bir suç işlenmemiş ve 5 yıl sonra düşme kararı
verilmiş olsa dahi, 5 yıl ceza tehdidi altında kalmanın ifade ve basın
özgürlüğü üzerinde oluşturabileceği caydırıcı etki nedeniyle güncel menfaatinin
sürdüğü değerlendirilmelidir. Bu bakımdan başvurunun esasının incelenerek,
ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
4. Belirtilen nedenlerle başvurunun esastan incelenmesi
gerekirken, temellendirilemediği kabul edilerek usul yönünden açıkça dayanaktan
yoksunluğu nedeniyle kabul edilemezliğine ilişkin olarak verilen karara katılmamaktayım.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
DEĞİŞİK GEREKÇE
Dosyanın incelenmesinde; başvurucu hakkında ilk derece ceza
mahkemesince 23.9.2014 tarihinde kamu görevlisine görevi nedeniyle basın
yoluyla hakaret suçundan mahkûmiyet kararı ile birlikte hükmün açıklanmasının
geri bırakılması (HAGB) kararı verildiği anlaşılmaktadır. Ceza Muhakemesi
Kanunun 231 nci maddesinin (8) nci ve (10) ncu fıkraları uyarınca, HAGB
kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi
tutulur ve bu süre içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli
serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak,
davanın düşmesi kararı verilir. Başvurucu yönünden bu sürenin
23.9.2019 tarihi itibariyle dolduğu anlaşılmaktadır. Dosyada aksine bir bilgi
de bulunmadığından; bu durumda karar tarihi olan 9.1.2020 tarihi itibariyle
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 80/1-c maddesinde belirtilen “başvurunun
incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi” halinin
gerçekleştiği, yani başvurucunun karar tarihinde mağdur sıfatının ortadan
kalktığı görülmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davanın düşmesi yolunda karar tesisi
gerektiği kanaatine vardığımdan; çoğunluğun kararına bu değişik gerekçeyle
katılmıyorum.