TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
MEHMET SEDEK ZENGİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/819)
|
|
Karar Tarihi: 22/11/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 13/12/2018-30624
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Sedek
ZENGİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Müslüm DALAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; müdafi tayin edilmeden yapılan sorguda tutuklanma ve
tutuklama kararı ile bu karara itiraz üzerine verilen kararın gerekçesiz olması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
7. Birinci Bölüm tarafından 11/10/2018 tarihinde yapılan
toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması
gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Bismil Cumhuriyet Başsavcılığı, yürüttüğü bir soruşturma
kapsamında 8/12/2014 tarihinde "Şüphelinin
üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla şüphelinin üzerine
atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı
cezanın üst haddi" gerekçesine dayanarak tutuklanması istemiyle
başvurucuyu Bismil Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
10. Sorgu işlemi sırasında başvurucuya müdafi yardımından
yararlanma hakkı hatırlatılmış, ancak başvurucu bu haktan yararlanmak
istediğine dair bir beyanda bulunmamıştır. Yapılan sorguda, başvurucunun
seçtiği ya da Bismil Sulh Ceza Hâkimliğince görevlendirilen bir avukat hazır
bulunmamıştır.
11. Başvurucu, Bismil Sulh Ceza Hâkimliğinin 8/12/2014 tarihli
kararıyla kasten yaralama suçundan tutuklanmıştır. Kararın ilgili bölümü
şöyledir:
"... Şüphelinin üzerine atılı suçu
işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
bulunması, suçun vasıf ve mahiyeti, şüphelinin üzerine atılı suçun [5271
sayılı] CMK [Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun] 100/3 maddesinde belirtilen
katalog suçlardan olması, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi ve
şüphelinin kaçma şüphesinin bulunması dikkate alındığında şüpheli Mehmet Sedek Zengin'in 5271 sayılı Kanun'un 100. ve devamı
maddeleri gereğince tutuklanmasına ...[karar verildi.]"
12. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Diyarbakır 1.
Sulh Ceza Hâkimliği 23/12/2014 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.
İtiraz merciinin ret kararında, Bismil Sulh Ceza Hâkimliğinin kararındaki
gerekçeleri değerlendirerek bu sonuca vardığı yönünde bir değerlendirmede
bulunduğu görülmektedir.
13. Başvurucu 8/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Bismil Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu ile
birlikte üç şüpheli hakkında 12/1/2015 tarihli iddianame düzenlenmiş ve
başvurucunun kasten yaralama suçundan cezalandırılması talep edilmiştir.
15. Başvurucu hakkındaki iddianamenin ilgili kısmı incelendiğinde
atılı suç yönünden başvurucunun [H.Z.] isimli kişiyi bıçakla yaraladığı, bu
durumun [H.Z.] hakkında alınan doktor raporuyla anlaşıldığı olgusuna
dayanıldığı görülmüştür. [H.Z.nin] alınan ifadesinde
özetle "Mehmet [Mehmet Sedek Zengin] ve [Z.'nin] elindeki bıçaklarla
kendilerine saldırdıklarını, Mehmet'in elindeki bıçakla kendisini yaraladığını,
[Z.'nin]
elindeki bıçakla ise [S.'yi] yaraladığını" beyan ettiği
görülmüştür. Bismil Devlet Hastanesi ve Adli Tıp Kurumu Diyarbakır Adli Tıp
Şube Müdürlüğünce düzenlenen raporlarda [H.Z.nin]
yüzde sabit iz kalacak şekilde kesici aletle yaralandığı belirtilmiştir.
16. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianame Bismil Asliye Ceza
Mahkemesi (Mahkeme) tarafından 14/1/2015 tarihinde kabul edilmiş ve Mahkemenin
E.2015/32 sayılı dosyası üzerinden yargılamaya başlanmıştır.
17. Mahkeme 3/2/2015 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir.
18. Devam eden yargılamada Mahkeme 3/12/2015 tarihli kararıyla
başvurucunun kasten yaralama suçundan beş yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İddia, katılan sanıklar savunma ve
beyanları, katılan beyanı, adli sicil kaydı ve adli ve krıminal
raporlar ile tüm dosya içeriğinden; olay günü katılan sanık [S.Z.] ile katılan [H. Z.'nin] çarşıda bulunan Yıldız Emlak isimli iş yerinde bir
müddet oturduktan sonra yemek için dışarı çıktıkları ara sokakta yürürken daha
önce arazi meselesi yüzünden kavgalı oldukları katılan sanıklar Mehmet Sedek Zengin ve [Z.Z.] ile karşılaştıkları tarafların kavgaya tutuştuğu, kavga esnasında
katılan [H.Z.'nin], katılan sanık Mehmet Sedek
Zengin'in bıçak darbesiyle boğazından yaralandığı, katılan'ın
yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu ve yüzde sabit iz
oluşturduğu, yine kavga esnasında katılan sanık [S.Z.'nin], katılan sanık [Z.Z.'nin] bıçak darbesiyle
karın ve göğsünden yaralandığı, katılan sanığın yaralanmasının BTM ile
giderilemez bir durum olduğu aynı kavga esnasında katılan sanık [Z.S.'nin] katılan sanık [S.Z.'nin] bıçak darbesiyle
yaralandığı yaralanmasının BTM ile giderilemez olduğu anlaşılmıştır."
19. Hüküm temyiz edilmiş olup bireysel başvurunun incelendiği
tarih itibarıyla davanın temyiz incelemesi devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Metinleri
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
3. Silahla işlenmiş kasten yaralama (madde 86,
fıkra 3, bent e) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (madde 87),
..."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya,
tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin
kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya
sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya
hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat
isteminde bulunulabilir."
24. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı
86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren
veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
...
(3)
Kasten yaralama suçunun;
...
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikayet
aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."
25. 5237 sayılı Kanun'un "Neticesi
sebebiyle ağırlaşmış yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
...
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
...
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre
belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya
giren hâllerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde beş yıldan az
olamaz."
B. Yargıtay Kararı
26. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/7/2015 tarihli ve
E.2014/20624, K.2015/12265 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“...
5271 sayılı CMK’nın;
'Tazminat istemi' başlıklı 141. maddesi incelendiğinde,bir
kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla
ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu
nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal
düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır.
Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça
belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne
çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi
bulunmadığı gibi bu konudaki talepler hakkında karar verilmesi için davanın
esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde,
kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma
isteği yerine getirilmeden tutuklanan, kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama
nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen
olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya
tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz
bir şekilde gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl
davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek
bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl
davanın sonucuna bağlı talepler değildir.
Ancak asıl davanın sonucuna bağlı veya asıl
davada verilecek kararları etkileyici talepler yönünden mutlaka davanın
esasıyla ilgili verilen karar veya hükmün kesinleşmesi zorunludur. Örneğin,
kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında
kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar
verilen, yine mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri,
hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen
cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla
cezalandırılanlar hakkında, mutlaka davanın esasıyla ilgili olarak verilen
kararın kesinleşmesini beklemek zorunluluğu bulunmaktadır. Belirtilen bu halde
Davacının tazminat isteme hakkıverilen karar veya
hükmün kesinleşmesiyle doğacaktır.
...”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 22/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu; tutuklama kararı ile tutuklama kararına itiraz
üzerine verilen kararın gerekçesiz olması ve tutuklanmasının hukuka aykırı
olması nedenleriyle adil yargılanma, kişi hürriyeti ve güvenliği ile maddi ve
manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde; başvurucunun şikâyetlerine ilişkin
olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen tazminat yolu
tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu ifade edilmiştir. Bakanlık ayrıca,
başvurucunun şikâyetlerinin esasına yönelik olarak görüş bildirmeyeceğini
belirtmiştir.
2. Değerlendirme
30. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
32. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan
sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek
şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı
olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
33. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
34. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
35. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
36. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
37. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen
hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine
tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları
dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının
gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 123,
124).
38. Başvurucu 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
kanuni dayanağı bulunmaktadır.
39. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
40. Somut olayda Bismil Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen
12/1/2015 tarihli iddianame ile başvurucunun kasten yaralama eyleminden
cezalandırılması istenmiştir.Başvurucu
üzerine atılı bu suçu işlediği şüphesiyle tutuklanmıştır. Başvurucuya isnat
edilen suçla ilgili deliller iddianamede adli raporlar ve müşteki beyanları
olarak belirtilmiştir (bkz. § 15). Dava dosyası, iddianame ile başvurucuya
isnat edilen eylem ve başvurucu hakkında verilen tutuklama kararındaki
gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden suç şüphesinin
varlığını doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu yönündeki
değerlendirmelerin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
41. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararındaki gerekçeler
(bkz. § 11) dikkate alındığında kuvvetli suç şüphesine ve tutuklama nedenlerine
ilişkin olarak Hâkimlikler tarafından yapılan değerlendirmeler karşısında anılan
müdahalenin Anayasa ve Kanun'un öngördüğü anlamda meşru bir amacının bulunduğu
görülmektedir.
42. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen, neticesi
sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai
yaptırım öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak
kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan
biridir (bkz. Hüseyin Burçak, B.
No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran
[GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı
Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 20).
43. Somut olayda başvurucu hakkında tutuklama kararı verilirken
Bismil Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama nedeni olarak suçun vasıf ve
mahiyetine, atılı suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında belirtilen katalog suçlardan olmasına, kanunda öngörülen cezanın üst
haddine ve kaçma şüphesinin bulunmasına atıf yaptığı görülmektedir. Dolayısıyla
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın koşulları
ile Bismil Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin olmadığı söylenemez.
44. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri
dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151). Somut olayın
yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Bismil Sulh Ceza
Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin
niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu sonucuna varmasının keyfî
ve temelsiz olduğu söylenemez.
45. Açıklanan gerekçelerle tutuklamanın hukuki olmadığı
iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Müdafi Yardımından
Yararlandırılmadan Tutuklanmaya İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiası
ve Bakanlık Görüşü
46. Başvurucu, kanuni zorunluluk bulunmasına rağmen tarafına
müdafi tayin edilmeden sorgusunun yapılıp hukuka aykırı olarak tutuklanmasına
karar verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
47. Bakanlık görüşünde, başvurucunun şikâyetlerine ilişkin
olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen tazminat yolu
tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğunu ifade edilmiştir. Bakanlık ayrıca
başvurucunun şikâyetlerinin esasına yönelik olarak görüş bildirmeyeceğini
belirtmiştir.
2. Değerlendirme
48. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
50. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
51. Kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından
yararlanma isteği yerine getirilmeden tutuklanan kişilerin tazminat istemleri
konusunda karar vermek için asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün
kesinleşmesini beklemeye gerek yoktur. Dolayısıyla bir kişinin hakkında
tutuklama kararı verilirken yasal haklarından yararlandırılmaması hâlinde asıl
davanın sonuçlanması beklenmeden 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi hükümlerine
göre tazminat talep edilmesi mümkündür (Adem Gedik, B. No: 2013/2950, 14/10/2015, § 37).
52. Somut olayda başvurucu, Bismil Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Bismil Sulh Ceza Mahkemesinin
8/12/2014 tarihli kararıyla kasten yaralama suçundan tutuklanmıştır.
Başvurucunun müdafiinin olmadığı bir sorgu sırasında
tutuklanmasına karar verildiği görülmektedir.
53. Bir suç isnadıyla 8/12/2014 tarihinde tutuklanan başvurucu,
3/2/2015 tarihinde tahliye edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun, tutuklama
kararı verilirken yasal haklarından yararlandırılmadığı iddiasıyla yaptığı
bireysel başvuruda ihlal sonucuna varılmasının başvurucunun kişisel durumuna
bir etkisinin olması mümkün görülmemektedir. Zira tutuklama kararı verilirken
başvurucu yasal haklarından yararlandırılmamış da olsa Anayasa Mahkemesince
bireysel başvurunun incelendiği tarihte, başvurucu ilk derece mahkemesince
tahliye edilmiş olduğundan tutuklama kararı verilirken hukuka aykırı olarak
başvurucunun yasal haklarından yararlandırılmadığı yönünde yapılacak bir tespit
ve ihlal kararının tazminat dışında bir sonucu olmayacaktır. Dolayısıyla
bireysel başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak
başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, § 60; Adem Gedik, § 39).
54. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararı sırasında
başvurucunun müdafi yardımından yararlandırılmaması nedeniyle yasal haklarını
kullanamadığı iddiası, 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada da incelenebilir. Nitekim 12. Ceza Dairesinin 1/7/2015 tarihli ve
E.2014/20624, K.2015/12265 sayılı içtihadı bu kapsamdaki taleplerle ilgili
olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde
kapsamında açılacak dava yoluyla başvurucu hakkında tutuklama kararı verilirken
başvurucunun yasal haklarından yararlandırılmadığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece tazminata da hükmedilebilecektir (bkz. Adem Gedik, § 40).
55. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Müdafi yardımından yararlandırılmadan tutuklama nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
22/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.