GENEL
KURUL
KARAR
Başkan : Zühtü
ARSLAN
Başkanvekili : Hasan
Tahsin GÖKCAN
Başkanvekili : Recep
KÖMÜRCÜ
Üyeler :
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan
ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Hicabi
DURSUN
Celal
Mümtaz AKINCI
Muammer
TOPAL
M.
Emin KUZ
Kadir
ÖZKAYA
Rıdvan
GÜLEÇ
Recai
AKYEL
Yusuf
Şevki HAKYEMEZ
Yıldız
SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
Raportör : Hüseyin MECEK
Başvurucu : Hasan
FIRAT
Vekili : Av. Ercan
KANAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerinin bir gösteriye yaptığı müdahale
neticesinde meydana gelen yaralanmanın kötü muamele yasağını ihlal ettiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 29/5/2015 ve 13/6/2016 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. 2016/11226 numaralı başvuru dosyasının hukuki irtibat nedeniyle
2015/9496 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2015/9496
numaralı dosya üzerinden yürütülmesine ve diğer dosyanın kapatılmasına karar
verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
9. İkinci Bölüm tarafından 10/10/2019 tarihinde yapılan toplantıda,
niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli
görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
10. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar
özetle şöyledir:
A. Olayla İlgili Olarak Yapılan Soruşturmalar
11. 1957 doğumlu olan başvurucu, Gezi Parkı olayları sırasında
yaralandıktan sonra vefat eden B.E.nin 12/3/2014 tarihinde İstanbul Okmeydanı
Feriköy Kabristanı’ndaki cenaze merasimine katılmıştır.
12. Başvuru formundaki bilgiler ile başvurucunun soruşturmada verdiği
dilekçe ve ifadelere göre olayın gelişimi şöyledir:
- Cenaze törenine katılanlar daha sonra Taksim
Meydanı’na yürümek istemiştir. Kurtuluş-Dolapdere mevkiinden Taksim Meydanı’na
çıkan yollar güvenlik güçlerince kesilmiştir. Saat 17.30 sıralarında polis,
verilen emir üzerine basınçlı su, biber gazı ve plastik mermiyle hiçbir ikaz
yapmadan müdahalede bulunmuştur.
- Osmanbey Metro Durağında sıkışanlara polisin
yaptığı müdahale sonucunda başvurucu yaralanmıştır. Ulusal basında da haber
olan bu müdahaleyle ilgili olarak başvurucu birkaç fotoğraf sunmuştur.
- Müdahale sebebiyle başvurucu sırtından, başından
ve bacağından yaralanmıştır.
- Yere ne zaman düştüğünü hatırlamayan başvurucuyu
iki üniversite öğrencisi hastaneye götürmüştür.
13. Başvurucu hakkında Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesince 12/3/2014 tarihinde saat 20.50’de rapor düzenlenmiştir. Beyoğlu
Polis Merkezine hitaben düzenlenen geçici raporda şu bilgiler yer almaktadır:
“Vücudunun çeşitli
bölgelerine plastik mermi isabet ettiğini ifade eden hastanın sağ kruris
posteriorda [bacak arka kısım] 3x3
cm ortası soluk, etrafı kırmızı ekimoz, interscapular [kürek kemiği arası] bölgede
3x3 cm kırmızı ekimoz, sağ temporal [şakak kemiği] ve sol temporal
bölgelerde 2x2 cm kırmızı ekimoz görülmüştür.”
14. İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğü 3/3/2016 tarihli raporunda
zikredilen yaraların basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olduğunu bildirmiştir.
15. Başvurucu; Başbakan, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul
Valisi, İstanbul İl Emniyet Müdürü, olay yerinde gaz bombası ve basınçlı suyla
müdahalede kullanılan T34, T60, T52 ve T74 No.lu toplumsal olaylara müdahale
araçlarında (TOMA) görevli polisler ile biber gazı ve plastik mermi kullanan
polisler hakkında 2/5/2014 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
(Savcılık) suç ihbarında bulunmuştur.
16. Başvurucunun şikâyeti 2014/66170 soruşturma numarasına
kaydedilmiştir. Başbakan, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul
Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü hakkındaki soruşturma tefrik edilerek
Savcılığın 2014/76070 numaralı soruşturma dosyası üzerinden sürdürülmüştür.
17. Savcılık 23/5/2014 tarihli yazısıyla İstanbul İl Emniyet
Müdürlüğünden şu hususların araştırılmasını istemiştir:
“…
1-Şikayete konu
gösteri yürüyüşü için katılımcıların yürüyüş öncesinde yasal bildirimde bulunup
bulunmadıklarının tespiti,
2-Müştekinin
şikayetine konu ettiği zor kullanma öncesinde gösteri yürüyüşüne katılanların
şiddet içerikli hareket ve davranışlar sergileyip sergilemediklerini tespiti,
şayet müdahale öncesinde şiddet içerikli hareket ve davranışlar varsa bunları
gösteren kamera görüntüsü, tutanak vb. tüm delillerin toplanması,
3-Şikayete konu
gösteri yürüyüşünü trafik karışıklığına yol açmak dışında başkalarına zarar
verme ya da başkalarının hiç bir güçlükle karşılaşmadan halk içinde dolaşma
hakkı gibi hakları ihlal edip etmediğinin tespiti, şayet böyle bir ihlal varsa
buna ilişkin kamera görüntüsü, tutanak vb. tüm delillerin toplanması, (Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi açık bir alanda gerçekleştirilen her türlü gösterinin
günlük yaşamın akışını bir ölçüde bozacağını, bir karışıklığa ve düşmanca
tepkilere yol açabileceğini ancak bu orandaki düzen bozukluğunun tek başına
toplanma özgürlüğü hakkına yönelik müdahaleyi haklı kılmayacağı görüşündedir.)
4-Gösteri
yürüyüşü müdahale öncesi şiddet içermiyorsa diğer bir ifade ile barışçıl bir
gösteri yürüyüşü ise müdahale öncesi makul bir süre beklenip beklenilmediği, bu
süre geçtikten sonra dağılma uyarısı yapılıp yapılmadığının tespiti, buna
ilişkin kamera görüntüsü,tutanak gibi tüm delillerin toplanması. (Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi Oya ATAMAN kararında toplantının başlayıp gözaltı ile bittiği
yarım saatlik süreyi sabırsızlık olarak nitelendirmektedir.)
5-Olay yeri ve
zaman dilimindeki zor kullanmanın kaçınılmaz olup olmadığına ve aşırı
(orantılı) olup olmadığına ilişkin tespit yapılması, buna ilişkin kamera
görüntüsü, tutanak vb. tüm delillerin tespiti,
6-Olay yeri ve
zaman diliminde kayıt yapan toma aracı kamerası, mobese kamerası, banka şubesi
kamerası vb. kameraların olaya ilişkin kaydetmiş olduğu görüntüler CD ya da DVD
ortamına aktarılarak ve de üzerilerinde inceleme yapılarak gerektiğinde
müştekinin de ifadesi alınıp toma aracı numarası vb. bilgiler alınarak ya da
teşhis işlemi yaptırılarak olay tarih ve yerinde müştekiye yönelik zor kullanan
polis memurlarının tespiti.”
18. Savcılığın yazısı üzerine olayla ilgili olarak disiplin soruşturması
başlatılmıştır. Aşağıda aktarılan bilgiler disiplin soruşturmasında yapılan
incelemeler sonucunda elde edilmiştir.
19. Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) Polis Teftiş Kurulu İstanbul Bölge
Başkanlığı (Teftiş Kurulu) tarafından olayla ilgili tutanaklar, gösteriye
müdahale eden rütbeli ve rütbesiz polislerin isimleri, yakalama tutanakları,
MOBESE kayıtları, polis ve TOMA’larla kaydedilen görüntüler istenerek başvurucu
hakkında toplantı ve gösteri yürüyüşüne muhalefet ya da görevliye direnme
suçundan soruşturma yapılıp yapılmadığı ile diğer bazı bilgiler sorulmuştur.
Başvurucu hakkında herhangi bir soruşturma başlatılmadığı, Haydarpaşa Numune
Hastanesinin 12/3/2014 tarihinde saat 20.50’de düzenlediği raporun işlem
yapılmak üzere Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğüne gönderildiği bildirilmiştir.
20. 12/3/2014 tarihinde saat 22.30’da otuz dört polis amir ve memuru
tarafından Olay Değerlendirme ve Müdahale Tutanağı düzenlenmiştir.
Tutanağı imzalayanlardan altısının savunma tüfeği (Tip-1, FN 303) kullanıcısı,
sekizinin Zed tüfeği (Emniyet Genel Müdürlüğünün verdiği bilgiye göre savunma
tüfeği Tip-2, Tippmann olarak da isimlendirilmektedir) kullanıcısı olduğu sicil
numaralarının yanında yazılıdır. Başvurucunun yaralandığını söylediği Osmanbey
Metro Durağında vuku bulan olaylara ilişkin değerlendirmeler şöyledir:
“Saat 19:30
civarında 150-200 kişilik eylemci grubun Rumeli Caddesine barikat kurması ve
yolu trafiğe kapatması nedeniyle Osmanbey Metro civarında bekleme görevini ifa
eden 38 110 (1. Grup) grubumuz Rumeli Caddesine intikal ettirilmiş, intikal
sonrasında eylemci grup 'Katil Polis, [B.]
ölmedi. Her Yer Taksim Her Yer Direniş' şeklinde slogan atarak Çevik Kuvvet
unsurunu taşlamaya başlamış, buradaki eylemci gruplara ve çevredeki
vatandaşlara dağılmaları yönünde defaten anonslar yapılmış ancak yapılan
anonslara rağmen gereken süre tanındığı halde dağılmayan ve uyarıya taş atarak
karşılık veren eylemci grubun üzerine TOMA 59 marifetiyle tazyikli su sıkılmış,
ancak grubun dağılmayıp taşlamayı sürdürmesi üzerine kademeli bir şekilde
savunma tüfeği ve Zed diye tabir edilen göz yaşartıcı mühimmat ile eylemci
gruba müdahale edilmiş ve eylemci grubun dağılması sağlanmıştır.”
21. İki polis memuru tarafından 25/11/2014 tarihinde düzenlenen
tutanakta, TOMA’larda görüntü cihazlarının kapasitesinin yetersiz olması, yeni
görüntülerin öncekilerin üzerine kaydedilmesi, olayın üzerinden geçen sürenin
fazla olmasından dolayı beş TOMA'nın dördünde görüntü kaydı bulunmadığı
bildirilmiştir. T14 No.lu TOMA'da bulunan kayıtlar ise Teftiş Kuruluna
gönderilmiştir.
22. Olayla ilgili olarak yirmi polis memuru ve amirinin ifadesi
alınmıştır. Polislerin savunmaları şu noktalarda yoğunlaşmıştır:
- Gösteriye katılan kalabalık polise taş, sopa,
sapan, molotofkokteyli, havai fişek vb. cisimlerle saldırmış; bazı kişilerse
yüzlerini gizlemiştir.
- Polis, grubu saldırıyı sonlandırmaları ve
dağılmaları konusunda ses yayın aracından defalarca ikaz etmiştir.
- İkaza aldırmayan göstericilere basınçlı su ve gaz
bombası kullanılarak müdahale edilmiştir. Bu yüzden toplantı barışçıl nitelikte
değildir.
- Müdahale sırasında kimsenin yaralanmaması için
önlemler alınmış fakat o karışıklıkta yere düşenler, birbirinin üzerine
basanlar olmuştur. Bu karmaşada bazı kişiler yaralanmış olabilir. Müdahale
esnasında insanların izdiham ve panik olmadan dağılmasını sağlamak için Çevik
Kuvvet personeli yürüyerek, TOMA’lar da yürüme hızında müdahaleye devam
etmiştir.
23. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü T14 No.lu TOMA'daki fotoğraf ve
video kayıtlarını Teftiş Kuruluna göndermiştir. Bu kayıtlar üzerinde bilirkişi
incelemesi yaptırılmıştır. Başvurucuyla ilgili bir açıklama içermeyen raporda
TOMA'nın su sıktığı, polisin gaz bombası attığı, bazı göstericilerin taş ve
sopalarla saldırdığı, havai fişek attığı, barikat kurarak ateş yaktığı,
göstericilerle polis arasında çatışmalar çıktığı ifade edilmiştir. Bazı görüntü
çıktıları rapora eklenmiştir. Başvurucunun bulunduğu metro durağındaki
görüntülerde ise polis araçlarından sıkılan su ve atılan gaz bombasının
etkisiyle kalabalığın caddeden uzaklaşarak dağıldığı, metro girişinde bekleyen
bir gruba TOMA'dan basınçlı su ve gaz bombasıyla müdahale edildiği, bazı
göstericilerin ellerindeki sapanla polise taş atarak polisle çatıştığı
kayıtlıdır.
B. Soruşturmalar Neticesinde Verilen Kararlar
24. Savcılığın yazısı doğrultusunda yapılan disiplin soruşturması
5/7/2015 tarihinde işlemden kaldırılmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“…
11/03/2014
tarihinde hastanede vefat eden [B.E.]
isimli şahsın cenazesinin Feriköy Mezarlığında defnedileceğinden dolayı,
İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü tarafından 12/3/2014 tarihinde Şişli ve Beyoğlu
ilçelerinde çıkması muhtemel toplumsal olaylara karşı emniyet tedbirlerinin
alındığı, müştekinin yaralandığını beyan etliği Şişli-Pangaltı’da bulunan
Osmanbey Metro istasyonunun bulunduğu mevkide, Taksim istikametine yürümek
isteyen gruplar olması halinde kapama noktası oluşturulduğu, cenaze kortejinin
16:00-16:30 saatleri arasında Pangaltı’dan Feriköy Mezarlığına geçtiği, bu
sırada kortejden görevli polislere taş ve sopalarla saldırılmasına rağmen
polisin müdahale etmediği, kortejin Feriköy Mezarlığına varmasından sonra
yaklaşık 30-40 bin kişilik bir grubun mezarlıktaki cenaze törenine katılmayıp
Taksim istikametine yürüyüş yapmak istedikleri, kapama noktasında bulunan ses
yayın aracıyla yaklaşık 45 dakika kadar sürekli olarak kalabalığa anons
yapıldığı, kalabalığın polislere taş, sopa ve havai fişeklerle saldırmasına
rağmen önce ses yayın aracıyla uyarılara devam edildiği, saldırıların devam
etmesi üzerine Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne bağlı gruplarca önce TOMA
aracından su sıkarak başlayan ve gaz fişekleri ile yapılan müdahalede bir kısım
grubun Osmanbey Metro istasyonu ve Çağdaş Büfe arasında dağılmadıkları için
birbiri üzerine yığıldıkları, Çevik Kuvvet görevlilerinin yürüyerek grubu takip
ettikleri, TOMA araçlarının yürüme hızında su sıkarak yine aynı yerde sıkışan
kalabalığın yanından Şişli Camii istikametine doğru gittiğinin kamera
kayıtlarında açık şekilde görüldüğü, müştekinin ifadesinde beyan ettiği gibi kalabalığın
demokratik hak arayan barışçı bir grup olmadığı, Osmanbey Metro İstasyonu
yanında başlayan müdahale sırasında ve devamında kalabalığın taş, sapan, havai
fişek ve şişelerle polise saldırdığının açıkça görüldüğü, Hasan FIRAT isimli
şahsın 12/3/2014 tarihinde Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinden
almış olduğu doktor raporunda, 3x3 ve 2x2 cm ebatlarında olmak üzere vücudunda
(2) adet kırmızı 'ekimoz' görüldüğü belirtmekle birlikte, kamera kayıtlarında
görülen kalabalığın birbiri üstüne yığılmasından dolayı şahsın vücudunda bu
hasarın oluşabileceğinin değerlendirildiği, sonuç olarak alınan emniyet
tedbirlerinde görev yapan personelin sonuna kadar sağduyulu davrandıkları,
kanunların verdiği yetkiyi kullanarak kanunsuz yürüyüş ve eylem yapan gruba
müdahale ettikleri ve herhangi bir kusurlarının bulunmadığı belirtilmiştir.
…”
25. Başbakan, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Valisi ve
İstanbul Emniyet Müdürü hakkında ayrılarak Savcılığın 2014/76070 soruşturma
numarasına kaydedilen dosya 14/11/2014 tarihinde işlemden kaldırma ve
kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlanmıştır. Kararın ilgili kısımları
şöyledir:
“…yukarıda
isimleri yazılı İstanbul Valisi, Emniyet Genel Müdürü ve İstanbul İl Emniyet
Müdürü'nün eyleme doğrudan katıldığına, olay yerinde bulunduklarına veya
müştekinin yaralanması ile sonuçlanan eylem için sözlü veya yazılı talimat
verdiklerine dair bir iddia ve delil bulunmamaktadır.
Olayın henüz suç
işlenmeden veya adli göreve dönüşmeden gerçekleşmesi karşısında hakkında
inceleme yapılan kişiler için 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerinin göz önünde tutulması ve ilgili
maddelere göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Çünkü 4483 sayılı
kanunun 4. maddesinde görüleceği gibi, yetkili ve görevli C.Başsavcılığına
herhangi bir şikayet veya ihbar yapıldığında, ivedilikle toplanması gerekli ve
kaybolma ihtimali bulunan deliller tespit edildikten sonra, hiçbir işlem
yapmadan kamu görevlisinin ifadesi alınmaksızın evrak örneğinin soruşturma izni
vermeye yetkili makama gönderilmesi ve soruşturma izni istenmesi; maddenin 3.
fırkasında da, 'Memur ve diğer Kamu Görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve
şikayetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar ve şikayetlerde kişi
ve/veya olayın belirtilmesi' gerekmektedir. Aksi halde 4483 sayılı kanunun 4/4
maddesinde açıkça belirtildiği üzere, dilekçede bulunması gereken ve yasanın
düzenleniş amacı itibariyle zorunlu unsurlardan olması gereken hususların
bulunmaması durumunda '...ihbar ve şikayetler Cumhuriyet Başsavcıları ve izin
vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum ihbar veya
şikayette bulunan bildirilir.'
Her ne kadar
müşteki vekili tarafından sunulan şikayet dilekçesinde olayın maddi delillerini
teşkil edebilecek fotoğraflar ile doktor raporu örneği sunulmuş ise de, olayı
doğrudan gerçekleştiren kamu görevlileri hakkında, kasıtlı veya taksirli oluşu
soruşturma sonucu belirlenmek üzere evrakın bir örneği ayrılarak Memur Suçları
Bürosu'na gönderilmiştir. Ancak haklarında inceleme yapılan kişiler hakkında
soruşturma izni talebini haklı gösterecek 'uygun illiyet bağı'nın ne şekilde
kurulduğu veya kurulabileceği açıklanamamıştır.
Şikayet
dilekçenin sonuç bölümünde yapılacak soruşturma sonucuna göre tespit edilecek
görevli memurlar ve olayda sorumluluğu bulunan kolluk ve idari görevliler ile
siyasi sorumlular hakkında soruşturma açılması, bu kapsamda diğer üst
derecedeki kişilerinde siyasi sorumluluğu açısından yorumla veya disiplin
hükümleri gibi kıyaslamadan yararlanarak soruşturma açılmasının istendiği,
ancak yukarıda da değinildiği gibi, siyasi sorumluluğu bulunmakla birlikte
somut olaya ne şekilde iştirak ettiklerinin maddi delillerinin gösterilmediği;
Ceza Hukuku bakımından kişiler aleyhine kıyas yasağı bulunduğu gibi, disiplin
hukuku açısından soruşturulması gereken her eylemin Ceza Hukuku açısından
soruşturulması da her zaman mümkün değildir. Bununla birlikte İstanbul gibi
büyük bir şehirde meydana gelen toplumsal olayların mahiyeti ve kapsamı
itibariyle, en üst düzeydeki mülki amir ve kolluk amirinin her olayda
sorumluluğunun bulunması gibi bir sonuca ulaşmak ve ani meydana gelen her
olayda uygun illiyet bağını kurmak mümkün görülmemiştir.
Her ne kadar olay
tarihi itibariyle T.C. Hükümeti Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN ve İçişleri
Bakanı Efkan ALA hakkında da siyasi sorumluluklarının bulunduğu öne sürülerek
şikayet dilekçesi verilmiş ise de;
Şikayet
dilekçesinde yazılı ve müştekinin ifadesinde belirttiği fiilin, Ceza Hukuku
kapsamında suç teşkil edip etmediğini tartışmadan önce, şikayet edilen
kişilerin (şikayet tarihinde T.C. Başbakanı ve daha sonra Cumhurbaşkanı seçilip
yemin ederek görevine başlaması sebebiyle Recep Tayyip ERDOĞAN ile İçişleri
Bakanı Efkan ALA) hakkında soruşturma yapılıp yapılamayacağının, soruşturma
açılması gerekiyorsa soruşturma yapmaya, kimin ve hangi merciin yetkili ve
görevli olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Çünkü T.C. Anayasası 100.
Maddesinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 107. Maddesinde
görüleceği gibi 'Başbakan veya Bakanlar hakkında Türkiye Millet Meclisinin üye
tam sayısının en az onda birinin vereceği önerge ile soruşturma açılması
istenebilir. Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve gizli oyla
karara bağlar.' Doktrinde ve emsal uygulamalarda karşılaşıldığı gibi,
Başbakanlığı veya Bakanlığı döneminde işlediği öne sürülen bir eylemden dolayı
ilgili kişi hakkında ceza hukuku kapsamındaki soruşturmanın ancak Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından açılabileceği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin gizli oylaması sonunda ve tasvibi halinde soruşturma komisyonunun
kurularak, sonucuna göre işlem yapılabileceği bilinmektedir. Dolayısıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine tanınan anayasal bir yetkinin bir başka kişi
veya kurum tarafından kullanılması hukuken mümkün bulunmamaktadır.
Bu itibarla
hakkında şikayet dilekçesi verilen ve olay tarihi itibariyle Başbakan ve
Bakanlar Kurulu Üyesi Bakan oluşu itibariyle, hakkında İstanbul C. Başsavcılığı
tarafından soruşturma açmak ve soruşturma yapmak hukuken mümkün değildir.
…
Haklarında
inceleme yapılan (Eski Başbakan) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, İçişleri
Bakanı Efkan ALA, Emniyet Genel Müdürü Mehmet KILIÇLAR, İstanbul (Eski) Valisi
Hüseyin Avni MUTLU ile İstanbul İl Emniyet Müdürü Selami ALTINOK hakkındaki
şikayet evrakının İŞLEMDEN KALDIRILMASINA ve KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA, kararın
bir örneğinin şikayetçi vekiline tebliğine, tebliğden itibaren 15 gün içinde
İstanbul Sulh Ceza Hakimliği'ne itiraz etmekte muhtariyetine, CMK'nun 172-173
ve 4483 sayılı kanunun 4/4 maddesi uyarınca karar [verilmiştir.]”
26. Bu karara başvurucunun yaptığı itiraz, İstanbul 3. Sulh Ceza
Hâkimliğince 13/4/2015 tarihinde reddedilmiştir. 29/4/2015 tarihinde tebliğ
edilen karara karşı 29/5/2015 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
27. Savcılığın gösteriye müdahale eden kolluk görevlileri hakkında
yaptığı 2014/66170 sayılı soruşturma, 23/3/2016 tarihinde kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararla sonuçlanmıştır. Anılan kararın "şüpheli"
kısmında ilgili kolluk görevlileri, herhangi bir isim yazılmadan yer
almaktadır. Kararda müştekinin (başvurucu) şikâyet dilekçesine ve Teftiş Kurulu
Başkanlığının soruşturma raporunun sonuç kısmına aynen yer verildikten sonra
yapılan değerlendirmeler şöyledir:
“…
C.
Başsavcılığımızca toplanan deliller ışığında toplantının barışçıl olup
olmadığı, müdahalenin gerekliliği ve şikayete konu müdahalenin orantılı olup
olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Müşteki
şikayetinde de belirttiği üzere her toplantı ve gösteri için izin alınması
gerekli olmamakla birlikte bu hakkın özellikle geniş katılımlı toplantı ve
gösterilerde sınırsız bir şekilde kullanılması da mümkün değildir. Olay
tarihinde protesto yürüyüşü müştekinin belirtmiş olduğu zaman dilimi olan saat
17:30 da başlamış değildir. Yaşamını yitiren [B.E.] isimli vatandaşımızın evinden başlayan kortej herhangi bir
izin olmamasına karşın saat 13:45 te yola çıkmış,oluşturulan kortej Darülaceze
Caddesini takiben E5 Çevre yolu üzerinden ilerlemişsaat 15:00 sıralarında Şişli
İlçesi Camii önünde intikal etmiş ve burada bekleyen toplulukla birleşmiştir.
Topluluğun büyük bir kısmı defin işlemi için Polisin belirlediği güzergah
üzerinden Feriköy Mezarlığına yönelirken bir kısım gösterici hiç bir izin
olmadığı halde Taksim Meydanına gitmek istemiştir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin Disk ve Kesk v. Türkiye (38676/08) kararında belirtildiği üzere
Taksim Meydanı İstanbul şehrinin kalbinde yer almaktadır. Bu bölgede yapılacak
geniş katılımlı toplantı ve gösteriler büyük ölçekli bir gösterinin kamu
düzenini aksatacağı açıktır. Bu kapsamda Polisin tüm uyarılarına rağmen ve
makul süre beklemesine karşın gösterici grubun Taksim istikametine ilerlemek
istemesi, sonrasında topluluk içerisinden bir kısım kişilerin Polis memurlarına
yönelik taş, sopa vb. cisimlerle saldırılması dikkate alındığında müştekinin de
katıldığı gösterinin müdahale anı itibariyle barışçıl bir gösteri olduğunu
kabul etmek mümkün değildir.
2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun 24. maddesi Toplantı veya Gösteri
Yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri
mensuplarına topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılacakları
ihtarında bulunma ve topluluk dağılmazsa zor kullanma yetkisi vermektedir.
Bunun yanında 2559 S.Y. m. 16 uyarınca görevlerini yaparken direnişle
karşılaşmaları halinde Polisin bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde
zor kullanmaya yetkisi bulunmaktadır.
Yapılan
soruşturma sonunda;
1-Polisin olay
tarihinde saat 13:45'te [B.E.nin] evinden
başlayan Darülaceze Caddesini takiben E5 Çevre yolu üzerinden ilerleyen Abide-i
Hürriyet Caddesi üzerindenŞişli İlçesi Camii önünde intikal ve sonrasında Polis
ile yapılan görüşme sonrasında belirlenen istikamette Feriköy Mezarlığına
ilerleyen yoğun katılımlı izinsiz yürüyüşe herhangi bir müdahalede bulunmamış
olması,
2-Müştekinin de
katıldığı gösterinin müdahale anı itibariyle yukarıda açıklanan nedenlerle
yasal olmaması, Polis memurlarına yönelik saldırı gerçekleştirilmiş olması,
3-Şüphelilerin
ifa ettikleri görev müdahale ettikleri olayın niteliğine göre zor kullanma
yetkilerinin bulunması,
4-Müştekilerden
raporlarındaki bulguların niteliği,
Dikkate
alındığında müştekinin soyut iddiası dışında görevli polis memurlarınınzor
kullanırken orantılı davranmadıklarına, zor kullanma yetkisinde sınırı aşarak
sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle müştekiyi kasten
yaraladıklarına ilişkin kamu davası açmak için yeterli şüphe oluşturacak delil
elde edilemediği...[anlaşıldığından
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.]”
28.Bu karara başvurucunun yaptığı itiraz, İstanbul 9. Sulh Ceza
Hâkimliğince 11/5/2016 tarihinde reddedilmiştir. 17/5/2016 tarihinde tebliğ
edilen karara karşı 13/6/2016 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
29. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 256. maddesi
ile 86. ve 265. maddelerinin ilgili kısımları şöyledir:
“Zor kullanma
yetkisine ilişkin sınırın aşılması
Madde 256- (1) Zor
kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere
karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten
yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Kasten yaralama
Madde 86- (1)
Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin
bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
…
Görevi yaptırmamak
için direnme
Madde 265- (1)
Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya
tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
…”
30. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu'nun 16. maddesi şöyledir:
“Zor ve silah
kullanma
Madde 16 - Polis,
görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla
ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma
yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri
etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet,
maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada
yer alan;
a) Bedenî kuvvet;
polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı
bedenî gücü,
b) Maddî güç;
polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında
kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî
engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan
önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor
kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde
bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor
kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç
ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak,
toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile
kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve
tespit edilir.
Polis, kendisine
veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara
bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin
hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
Polis;
a) Meşru savunma
hakkının kullanılması kapsamında,
b) Bedenî kuvvet
ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu
direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,
c) Hakkında
tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş
olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla
ve sağlayacak ölçüde,
silah kullanmaya
yetkilidir.
Polis, yedinci
fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği
şekilde 'dur' çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam
etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen
kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde
ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş
edilebilir.
Polis, direnişi
kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken,
kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya
teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde
duraksamadan silahla ateş edebilir."
31. EGM’nin "Çevik Kuvvet Personeli" konulu,
26/6/2013 tarihli ve 55 sayılı Genelgesi'nin ilgili kısımları şöyledir:
“…
- Orantısız güç
ve aşırı gaz kullanımı iddialarını önlemek için, müdahale ve gözaltı
işlemlerinin kamera ile kayıt altına alınması ilgili birimlerce sağlanacaktır.
…”
32. EGM’nin Toplumsal Olaylarda Hareket Tarzları konulu, 22/7/2013
tarihli ve 64 sayılı Genelgesi’nin ilgili kısmı şöyledir:
“…müdahalenin
kamera ile kayıt altına alınmasının sağlanması...”
B. Uluslararası Hukuk
33. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Özge Özgürengin, B. No:
2014/5218, 19/4/2018, §§ 26-38.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 31/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiği İddiası
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu; Gezi Parkı olaylarında yaralanıp vefat eden B.E.nin
cenaze merasimine katıldıktan sonra Taksim Meydanı’na yöneldikleri sırada
polisin biber gazı, plastik mermi, basınçlı suyla yaptığı müdahaleden dolayı
yaralandığını, barışçıl olarak yapılan toplantıya polisin gereksiz ve ölçüsüz
müdahalede bulunduğunu, ölüm gerçekleşmese de ölümle sonuçlanma ihtimali
barındıran olayda biber gazı ve plastik mermi kullanımının yaşamını tehlikeye
soktuğunu, olayla ilgili olarak yapılan soruşturmanın asgari kurallara riayet
edilmeden yürütüldüğünü, delillerin toplanmadığını, taraflı soruşturma yürütüldüğünü,
verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu
belirterek yaşam hakkı, kötü muamele yasağı, toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini öne
sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, polis memurları hakkında yapılan soruşturma
hususunda Anayasa Mahkemesinin Ali Ulvi Altunelli (B. No: 2014/11172,
12/6/2018) başvurusuna gönderme yapılarak başvurucunun müdahale sırasında
oluşan kargaşa ve panik ortamından etkilendiği ifade edilmiştir. Sorumluluğu
öne sürülen bürokrat ve bakanlarla ilgili olarak da Anayasa Mahkemesinin Elif
Güneş Yıldırım (B. No: 2014/12391, 5/4/2017) kararına atfen kolluğa verilen
emirlerle meydana gelen yaralanma arasında ceza hukuku bağlamında bir illiyet
bağının bulunduğunun savunulabilir düzeyde gösterilmediği belirtilmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki
bilgileri tekrarlamıştır.
2. Değerlendirme
38. Anayasa’nın 17. maddesinin ilgili kısımları ile 5. maddesi şöyledir:
“Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı
Madde
17 - Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir.
…
Kimseye
işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya
veya muameleye tabi tutulamaz.
…"
"Devletin
temel amaç ve görevleri
Madde
5 - Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve
bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
a. Uygulanabilirlik Yönünden
39. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
40. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için
gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte
bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşam hakkı çerçevesinde
incelenebilmesi mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014,
§ 20).
41. Ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru, mağdura karşı
gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin amacı gibi somut olayın koşulları
dikkate alınarak yaşam hakkı kapsamında incelenebilir. Bu değerlendirme yapılırken
eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliği ve eylemin mağdurun fiziki
bütünlüğü üzerindeki etkisi önem taşımaktadır (Yasin Ağca, B. No:
2014/13163, 11/5/2017, §§ 109, 110).
42. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka
müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal açıdan zarar görmelerine neden
olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı
gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve
diğerleri,B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
43. Kötü muamele oluşturan her eylemin aynı zamanda bireylerin
fiziksel ve/veya psikolojik bütünlüğüne zarar vererek özel hayatına da menfi
yansımaları olması beklenebilir. Kötü muamele yasağı ile özel hayata saygı
hakkının bir parçası olarak fiziksel ve ruhsal bütünlüğün korunması hakkına
Anayasa’nın aynı maddesinde yer verilmesi de bunu göstermektedir (Tuna
Ayçiçek, B. No: 2014/6526, 24/1/2018, § 51).
44. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate
alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve
ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır.
Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana
gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 83).
45. Başvurucunun yaralandığını öne sürdüğü yer, herkesin gelip geçtiği
metro durağının girişine yakın bir sokaktır. Burada maruz kalınan bir
muamelenin, üçüncü kişilerin bulunmadığı yerde gerçekleştirilenlere oranla
başvurucunun onur ve haysiyetinde meydana getirebileceği zedelenmenin yoğunluk
ve derinliğinde belirli derecede farklılığın oluşabileceği muhakkaktır.
46. Maruz kaldığı muamelenin fiziksel etkisinin mahiyetine gelince;
başvurucu baş bölgesi de dâhil olmak üzere vücudunun dört yerinden basit tıbbi
müdahaleyle giderilecek biçimde yaralanmıştır. Anayasa Mahkemesi, basit tıbbi
müdahaleyle giderilecek şekilde yaralanmanın meydana getirildiği Mustafa
Rollas (B. No: 2014/7703, 2/2/2017), Arif Haldun Soygür (B. No:
2013/2659, 15/10/2015), Muhterem Turantaylak (B. No: 2014/15253,
9/5/2018), Vedat Şorli ve Bilal Şorli; Zeki Bingöl (2) (B. No:
2013/6576, 18/11/2015), Özge Özgürengin, Erdal İmrek (B. No:
2015/4206, 17/7/2019) başvurularında kötü muamele yasağının asgari eşiğinin
geçildiğini değerlendirmiştir.
47. Başvuru konusu olayda da yukarıda anılan kararlardaki tespitlerden
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Ancak başvurucunun hayati
tehlike geçirmediği, baş bölgesi de dâhil olmak üzere vücudunun dört yerinden
yaralandığı ve bunların basit tıbbi müdahaleyle giderildiği dikkate alındığında
yaşam hakkı kapsamında inceleme yapılmasını gerektiren bir durum görülmemiştir.
48. Adil yargılanma ve etkili başvuru hakkına ilişkin şikâyetler, kötü
muamele yasağının usul yükümlülüğü kapsamında kaldığından bu iddialar yönünden
ayrıca inceleme yapılmamıştır.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Bakanlar Kurulu Üyeleri ve Üst Düzey Bürokratlar
Bakımından
49. Başvurucu olayla ilgili yaptığı suç ihbarında
Başbakan, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Valisi ve İstanbul
Emniyet Müdürü hakkında soruşturma yapılmasını talep etmiştir.
50. Savcılık; Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Valisi ve
İstanbul Emniyet Müdürü'nün eyleme doğrudan katıldığına, olay yerinde
bulunduğuna veya başvurucunun yaralanmasıyla sonuçlanan eylem için talimat
verdiğine dair delil bulunmadığı değerlendirmesinde bulunmuştur.
51. Başbakan ve İçişleri Bakanı'nın görevleriyle ilgili
suçlarda ceza hukuku anlamında soruşturmanın Anayasa'nın 100. ve TBMM
İçtüzüğü'nün 107. maddelerine göre ancak meclis soruşturması usulüyle
başlatılabileceği gerekçesiyle işlemden kaldırma ve kovuşturmaya yer olmadığına
karar verilmiştir.
52. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
olarak Anayasa’nın 17. maddesini ihlal edecek biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde olay
hakkında etkili resmî bir soruşturmanın yürütülmesi gerekmektedir (Tahir
Canan, § 25). Ancak bu konuda bir soruşturmanın başlayabilmesi için
öncelikle kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir.
İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden
uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık
ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de
oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir soruşturma
yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394,
6/3/2014, § 28).
53. Başvurucunun bu başlıktaki iddialarının doğrudan eylemi
gerçekleştiren kolluk görevlilerine yönelik değil olayın siyasi sorumlusu
olduğunu ifade ettiği Bakanlar Kurulu üyeleri ile kolluk kuvvetlerine müdahale
talimatı veren kolluk amirlerine yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
54. Kolluğun müdahalesinden dolayı cezalandırılması talep edilen
kolluk amirleri ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası gereğince devletin etkili bir soruşturma yükümlülüğünden
bahsedilebilmesi için öncelikle savunulabilir bir iddianın ortaya konulması
gerekmektedir. Savunulabilir bir iddianın esasını, hakkında soruşturma
yapılacak kişilerin mağdurun yaralanmasından ceza hukuku anlamında sorumlu
olabilme ihtimalinin ortaya konulması oluşturmaktadır. Aksi takdirde devletin
ceza hukuku kapsamında sorumlu olmayan kişiler hakkında da makul kabul
edilemeyecek bir şekilde soruşturma yükümlülüğü altına sokulması söz konusu
olacaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. İbrahim Akan, B.
No: 2014/10628, 16/11/2016, § 36; Bülent Barmaksız, B. No: 2014/9771,
21/9/2016, § 28; Elif Güneş Yıldırım, B. No: 2014/12391, 5/4/2017, § 25;
Onur Cingil (2), B. No: 2014/2976, 9/5/2018, § 60; Gamze Elvan ve
diğerleri, B. No: 2015/5718, 9/5/2019, § 60; Davut Yıldız, B. No:
2014/14147, 24/1/2018, § 33).
55. Başvurucu, cenaze törenine katıldıktan sonra Taksim'de yapılmak
istenen yürüyüşe engel olunması için kolluk amirlerinin verdiği somut bir
talimattan söz etmemiş; genel olarak polisin müdahalesi sonucunda vücudunun
dört yerinden basit tıbbi müdahaleyle giderilecek biçimde yaralandığını ileri
sürmüştür. Başvurucu, kolluk görevlilerinin ölçüsüz müdahalede bulunduğu
iddiası ile kolluk amirlerinin talimatları arasında ceza hukuku bağlamında
illiyet bağını gösteren savunulabilir bir bilgi veya belge de ortaya koymamış;
verilen emirlerin kolluk görevlilerinin yetkisini aşacak ve suç oluşturacak
nitelikte hareket etmelerine yönelik olduğunu gösteren herhangi bir somut kanıt
da gösterilmemiştir.
56. Bu açıklamalar ışığında başvurucunun kötü muamele iddiaları
yönünden kolluk amirleri ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında soruşturma
yapılmasını gerekli kılan nitelikte, kolluğun orantısız müdahalesiyle verilen
talimatlar arasında illiyet bağını gösterir hiçbir kanıt unsuru bulunmadığı,
dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki iddialarının
soyut ve temellendirilmemiş şikâyet niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
57. Öte yandan Bakanlar Kurulu üyelerinin aldığı kararlar
sonucunda cezai sorumluluklarından bahsedilebilmesi ancak Anayasa'nın mülga
100. ve TBMM İçtüzüğü'nün 107. maddesindeki koşullar gerçekleştiğinde
mümkündür. Somut olay açısından toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında meydana
gelen ve Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
değerlendirilebilecek olaylar açısından Bakanlar Kurulu üyelerinin her türlü
kararından ötürü soruşturulması gerektiği şeklinde bir pozitif yükümlülüğün
olduğu söylenemez. Zira ceza hukuku bağlamında kötü muamele yasağına aykırı
fiillerin cezalandırılması için illiyet bağının ortaya konulması gerekmektedir.
Aksi hâlde ortaya çıkan durum Başbakan ve bakanların uyguladıkları genel
siyasetin ve bakanlıkların görevleri ile ilgili şikâyetlerin Cumhuriyet
başsavcılıkları tarafından incelenmesi sonucuna yola açar ki TBMM'ye ait olan
bu yetkinin Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından kullanılması mümkün değildir
(Onur Cingil (2), § 61).
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Kolluk Görevlileri Bakımından
59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele
yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
60. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Bu usul
yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının
sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek
etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın
temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde
uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının
karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için
hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
61. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın
17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5.
maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir
soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün
olmazsa anılan madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek
ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak
kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün
olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).
62. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir
şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç
nedeniyle yargılatma veya cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları
mahkûmiyetle veya belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği
anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
63. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının
resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların
belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir.
Yetkililer şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmeli, bir şikâyet olmasa bile işkence
veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli belirti olduğunda soruşturma
açmalıdır(Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 114, 116).
64. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve
derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları
ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını
temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 114).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
65. Gezi Parkı olaylarında B.E. isimli bir çocuk yaralandıktan uzun
bir süre sonra 11/3/2014 tarihinde hayatını kaybetmiştir. 12/3/2014 tarihinde
yapılan cenaze merasimine başvurucu da katılmıştır. Teftiş Kurulu raporunda
açıklandığı üzere B.E.nin cenazesine on binlerle ifade edilen sayıda bir
katılım gerçekleşmiştir. Olaydan önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü, çıkması
muhtemel toplumsal olaylara karşı güvenlik önlemleri almıştır. Raporda otuz
kırk bin civarında kişinin cenaze merasimine katılmak yerine Taksim Meydanı’na
yöneldiği ifade edilmiştir.
66. İstanbul’un farklı yerlerinde kanuna aykırı olarak yapılan
gösterilere polis müdahale etmiştir. Başvurucunun da içinde yer aldığı,
Osmanbey Metro Durağında meydana gelen hadiselerle ilgili olarak düzenlenen
tutanağa Olay ve Olgular kısmında yer verilmiştir (§ 20). Anılan
tutanakta saat 19.30’da yaklaşık 150-200 kişinin barikat kurup yolu trafiğe
kapattığı, dağılmaları konusunda yapılan ikazlara aldırmayan ve polise taş
atarak saldıran kalabalığa TOMA 59 marifetiyle basınçlı su sıkıldığı,
taşlamanın sürdürülmesi yüzünden kademeli biçimde savunma tüfekleriyle gruba
müdahale edildiği kayıtlıdır. Dosyada bulunan DVD’ler üzerinde yaptırılan
inceleme neticesinde göstericilerden bazılarının polise taş ve sapanla
saldırdığı teyit edilmiştir.
67. Soruşturmanın etkililiği ele alınırken öncelikle soruşturmaya
başlandığı anda başvurucunun iddialarının savunulabilir (makul şüphe uyandıran)
düzeyde olup olmadığı ve soruşturmanın seyrinin buna uygun bir şekilde
yönlendirilip yönlendirilmediği tespit edilmelidir.
68. Başvurucunun adli muayene raporunda belirtildiği üzere
basit tıbbi müdahaleyle giderilecek şekilde yaralandığı konusunda bir
belirsizlik bulunmamaktadır. Kötü muamele vakalarında fiziki bulgular
bakımından doktor raporlarının anahtar role sahip olduğunun altı çizilmelidir.
Başvurucunun iddialarının karine hâline dönüşmesine yol açacak nitelikte olan
adli muayene raporundaki bulgular, bunların savunulabilir düzeyde olduğunu
sergilemektedir. Nitekim bu durum Savcılıkça da kabul edilerek başvurucunun
ihbarı üzerine soruşturmaya başlanmıştır.
69. Ne var ki başvurucunun yaralandığını tespit eden
Beyoğlu Polis Merkez Amirliğine hitaben 12/3/2014 tarihinde düzenlenen doktor
raporunun mevcudiyetine karşın soruşturma, olayın üzerinden yaklaşık bir buçuk
ay geçtikten sonra başvurucunun suç ihbarı üzerine başlatılabilmiştir.
Başvurucunun şikâyet dilekçesi vermeden önce gösteri yürüyüşü sırasında
yaralandığından haberdar olan kamu makamlarının hareketsiz kalması, resen ve
derhâl soruşturma açılması ilkesine aykırı görülmüştür (aynı doğrultudaki karar
için bkz. Şenol Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015, § 101; Süleyman
Göksel Yerdut [GK], B. No: 2014/788, 16/11/2017, § 63; benzer yöndeki karar
için bkz. Evin Barış, B. No: 2016/172, 28/5/2019, § 38).
70. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme,
her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili
bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate
alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her
olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri
bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri,
B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
71. Başvuru konusu olaydaki gibi, olayın nasıl
gerçekleştiğine ve faillerinin kimler olduğuna dair somut bir bilginin
bulunmadığı durumlarda şüpheli herhangi bir şey görmesi ya da duyması olası
kişilerin kısa süre içinde sorgulanması fiziksel şiddet olayının nedeninin veya
sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması açısından büyük bir önem arz etmektedir
Geçen zamanla birlikte delillerin kaçınılmaz bir şekilde kaybolması, tanıkların
yer değiştirmesi ve yaşananları hatırlamanın güçleşmesi gibi nedenlerle delil
toplama ve olayın gerçekleşme şeklini belirlemenin giderek zorlaşacağı açıktır
(Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, §§ 61, 62).
72. Kolluğun gösteri yürüyüşüne müdahalesi sonucunda yaralanmanın
ileri sürüldüğü somut olayda kötü muamelenin kamu gücünün kullanımından ötürü
mü yoksa başka bir nedenle mi gerçekleştiği sorusunun yanıtının aranması
hususunda yeterli çaba gösterilmemiştir. Bu sorunun muhtemel cevabına göre
soruşturmanın seyrinin yönlendirilmesi bakımından önem taşıyan, olay
tutanağında sicil numaraları yazılı, savunma tüfeği kullanan polis memurlarının
ifadelerinin alınması için bir adım atılmadığı görülmüştür. Şüphelilerin
beyanları özünde savunmaya ilişkin olmakla birlikte bunların aynı zamanda
-ikrar vb. bir durum bulunmaması hâlinde dahi- kanıt unsuru olarak
kullanılmasını kısıtlayan bir düzenleme bulunmamaktadır. Kovuşturmaya yer
olmadığı kararında şüphelilerin İlgili Kolluk Görevlileri biçiminde,
anonim olarak adlandırılması da bunu teyit etmektedir (benzer yöndeki
değerlendirme için bkz. Tuna Ayçiçek, § 87; Ali Çerkezoğlu ve
Diğerleri, B. No: 2015/1737, §§ 56, 57).
73. Somut başvuruda TOMA'lardaki cihazların kapasite yetersizliği ve
önceki kayıtların üzerinden geçen sürenin uzunluğu nedeniyle kayıt elde
edilemediği bildirilmiştir. Üzerinde inceleme yaptırılan beş CD’de ise
başvurucunun yaralandığı anı gösteren bir görüntü bulunmamaktadır. Kolluğun düzenlediği
tutanaklar ve bazı görüntü kayıtlarına göre gösterinin barışçıl niteliğinin
bozulduğu, polis ve göstericiler arasında istenmeyen olayların meydana geldiği
anlaşılmaktadır.
74. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerektiği Genel İlkeler
kısmında açıklanmıştır. Kamu makamlarının bu yükümlülüğü yerine getirmek için
kamu kurumları ile özel kişilere ait ev ve işyerlerindeki olay yerini gören
kamera, MOBESE, KYGS kayıtları ile TOMA'larda bulunan video görüntülerinin
temin edilip saklanmasına yönelik gerekli tedbirleri alması gerekir. Bundan
imtina edilmesi, devletin toplumsal olaylarda yaralanan göstericilere yapılan
müdahalenin kaynağını ve nedenini açıklama yükümlülüğünü ortadan
kaldırmayacaktır. Nitekim İlgili Hukuk kısmında yer verilen EGM’nin 55
ve 64 sayılı genelgelerinde de orantısız güç ve aşırı gaz kullanımı iddialarını
önlemek için müdahale ve gözaltı işlemlerinin kayıt altına alınacağı
düzenlenmiştir.
75. Toplantı ve gösteri yürüyüşü esnasında yaralandığı
hususunda tereddüt bulunmayan olayda, başvurucunun kolluk ya da üçüncü
kişilerin müdahalesi sonucunda mı yaralandığı aydınlatılmaksızın kovuşturmaya
yer olmadığına karar verilmiştir.
76. Kamu görevlileri tarafından yapıldığı ileri sürülen kötü muamele
iddialarına ilişkin olarak yürütülen soruşturmanın etkililiği için
soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden
yalnızca hiyerarşik ya da kurumsal olarak bağımsız olması yeterli değildir.
Aynı zamanda soruşturmanın uygulamadaki bağımsızlığının ve tarafsızlığının da
sağlanması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle anılan ilke, soruşturmanın hem
hukuki hem de fiilî olarak tarafsızlığının ve bağımsızlığının sağlanmış olmasını
gerektirir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın çatısının -doğruluğu başka
delillerle desteklenmeyen- olayın potansiyel şüphelileri tarafından tanzim
edilen olay tutanakları ve Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki Teftiş Kurulu
Başkanlığının hazırladığı rapora dayandırılması, soruşturmanın bağımsızlık ve
tarafsızlığına gölge düşürmüştür (aynı yöndeki değerlendirme için birçok karar
arasından bkz. Süleyman Göksel Yerdut [GK], B. No: 2014/788, 16/11/2017,
§ 61; Ali Çerkezoğlu ve diğerleri, § 66; Albına Kıyamova (Alıbaeva),
B. No: 2013/3187, 14/4/2016, § 74).
77. Son olarak soruşturmada toplanan delillerin analizi
incelenecektir.
78. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, başvurucunun içinde
bulunduğu grubun da şiddet hareketlerine karıştığı varsayımından yola çıkıldığı
izlenimi edinilmektedir. Üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılan görüntü
kayıtlarına dayanılarak varılan bu sonuç, olayın gerçekleştiği zaman diliminin
bütününü kapsayan bir mekânda vuku bulduğu şeklinde bir varsayıma dayalıdır. Bu
varsayıma dayanılarak varılan sonucun sağlam temellere dayandığının kabul
edilmesi güçtür (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Erdal İmrek, §
69).
79. Soruşturma mercii tarafından olayın sebebini aydınlatmak için
atılması gerekli adımların eksik bırakıldığını ve soruşturmanın özenle
yürütülmediğini gösteren yukarıda sıralanan bu tespitler, kötü muamele
iddiasının gerçekleşme koşullarının tespit edilememesine neden olmuştur.
80. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
81. Soruşturmadaki
anılan eksiklikler, kötü muamele yasağının maddi boyutunun tetkik edilmesine
mâni olduğundan bu konuda inceleme yapılmamıştır (benzer değerlendirme için
bkz. Mehmet Güneş, B. No: 2015/16417, 11/12/2018, § 60).
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
82. Başvurucu, Taksim Meydanı'na yürümek isteyen grubun güç
kullanılarak engellenmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
83. Somut olayda, başvurucunun katıldığı gösteri yürüyüşünün asıl
amacının B.E.nin cenazesine katılmak ve öncesinde onun ölümüne neden olunmasını
protesto etmek olduğu açıktır. Göstericilerin, cenaze törenine katılabildikleri
ve tören öncesinde de yürüyüş düzenleyerek kamuoyunun dikkatini çekebildikleri
anlaşılmaktadır. Kolluk görevlilerinin müdahalesinin, göstericilerin Taksim
Meydanı'na yönelmesinden sonra gerçekleştiği görülmektedir. Kolluk
görevlilerinin göstericileri güç kullanarak dağıtmasının toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği hususunda tereddüt bulunmasa
da somut başvurudaki temel meselenin kolluk görevlilerinin gösteriyi dağıtırken
uyguladığı gücün kötü muamele yasağını ihlal edip etmediğinin tespit edilmesi
olduğu değerlendirilmektedir.
84. Bu durumda, kötü muamele yasağına ilişkin olarak yukarıda ihlal
sonucuna ulaşılmış olması karşısında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkı yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
85. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
86. Başvurucu, kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle 10.000 TL
maddi, 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu ayrıca kolluk
görevlileri hakkında yeniden soruşturma yapılmasını talep etmiştir.
87. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875,
7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
88. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun
belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği
vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§
57, 58).
89. Başvuruda, Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen kötü muamele
yasağının usul yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İhlalin
soruşturma makamlarının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.
90. Şüphelilerin tespiti için olayın üzerinden geçen zaman da dikkate
alındığında bu aşamadan sonra delillerin toplanması ve faillerin tespitindeki
güçlük nedeniyle yeniden soruşturma yapılmasında fayda görülmemiştir.
91. Kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında talebi de dikkate alınarak
başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
92. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
93. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 466,40 TL harç ve 2.475 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.941,40 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Bakanlar Kurulu üyeleri ve üst düzey bürokratlar bakımından
kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kolluk görevlileri bakımından kötü muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan
kötü muamele yasağının usul yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata
ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 466,40 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.941,40 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
31/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.