TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET DOĞAN UĞURLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/954)
|
|
Karar Tarihi: 12/9/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 23/10/2018-30574
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Recep KAPLAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mehmet
Doğan UĞURLU
|
|
|
2. Ramazan
Fatih UĞURLU
|
|
|
3. Murat
ALAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali
PACCİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tanınmış bir siyasetçi hakkında ulusal bir gazetede
yapılan haberler nedeniyle tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın
özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucular sırasıyla Yeni Akit isimli ulusal gazetenin olay
tarihindeki yayımcısı, sahibi ve dava konusu yayının eser sahibidir.
7. Tanınmış bir siyasetçi ve ana muhalefet partisinin lideri
olan D.B. kendisi ve bir kadın milletvekiline ait olduğu iddia edilen mahrem
içerikli gizli kamera görüntülerinin ortaya çıkmasının ardından 10/5/2010
tarihinde ana muhalefet partisi genel başkanlığı görevinden istifa etmiştir.
8. Ulusal basında yaygın bir biçimde yer alan kimi iddialara
göre anılan görüntüler ilk olarak olay tarihinde Anadolu'da Vakit ismiyle yayın
yapan ulusal gazetenin internetteki haber sitesi olan habervaktim.com'da yayımlanmıştır.
9. Anadolu'da Vakit gazetesinin yerini 11/10/2010 tarihinden
geçerli olmak üzere somut başvuruya konu haberin yapıldığı Yeni Akit gazetesi
almıştır. Anadolu'da Vakit gazetesinin 10/10/2010 tarihli nüshasının birinci
sayfasında konuyla ilgili yapılan duyuruda; Anadolu'da Vakit gazetesinin
imtiyaz sahibinin vefatı sonrası gazetenin isim hakkına sahip olan kanuni
varisleri, neşriyatın devam edip etmemesi konusundaki tereddütler üzerine
Anadolu'da Vakit gazetesi Yayın Kurulunun faaliyetlerine Yeni Akit gazetesi adı
altında devam etme kararı aldıkları belirtilmiştir.
10. Öte yandan D.B. ile birlikte başka bazı siyasetçilerin özel
hayatlarına ilişkin olduğu iddia edilen mahrem içerikli görüntülerin
internetten yayımlanmasını konu edinen bir soruşturma Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca başlatılmıştır.
11. Anılan soruşturma kapsamında ilgili dönemde Anadolu'da Vakit
gazetesinin, daha sonraki dönemlerde ise bu gazetenin yerini alan Yeni Akit
gazetesinin Ankara temsilciliği görevini üstlenmiş olan Y.D. isimli kişi
23/6/2016 tarihinde tutuklanmıştır. Anılan görüntülerin yayımlanmasıyla ilgili
olarak Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel
Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen örgütün lideri Fetullah Gülen'in ve Y.D.nin de
aralarında bulunduğu çok sayıda sanığın yargılandığı dava devam etmektedir.
12. D.B.nin istifasından sonraki
süreçte Yeni Akit gazetesinin 18/3/2011 tarihli nüshasının 1. ve 11.
sayfalarında "Şok Diyaloglar"
başlığı altında -bir karikatür ve habere konu kişilerin fotoğraflarıyla
birlikte- yayımlanan haberlerde D.B. ile İ.B. isimli bir kadın gazeteci
arasında geliştiği iddia edilen telefon görüşmelerinin kayıtlarına ulaşıldığı
belirtilmiş, bu kayıtlara dayalı olduğu belirtilen bazı diyaloglara yer
verilmiş ve bunlara dayalı olarak D.B. eleştirilmiştir.
13. D.B. ve bir kadın milletvekiline ait olduğu iddia edilen
mahrem gizli kamera görüntülerinin ilk olarak Anadolu'da Vakit ismiyle yayın
yapan ulusal gazetenin internetteki haber sitesi olan habervaktim.com'da
yayımlanması olayında olduğu gibiD.B. ve İ.B. isimli
bir kadın gazeteci arasında geliştiği iddia edilen mahrem içerikli telefon
görüşmeleri de ilk kez Yeni Akit gazetesinde yayımlanmıştır ("Şok Diyaloglar" başlıklı haber
ve haber metninde yer verilen telefon görüşmesinin içerikleri bireysel başvuru
dosyasında mevcuttur.).
14. Diğer yazılı ve görsel basın yayın organlarının pek çoğu daİ.B. isimli kadın ile D.B. arasında geçtiği iddia edilen
konuşmaları Yeni Akit gazetesinde yayımlanan başvuru konusu habere referans
vererek haberleştirmişlertir.
15. Anılan haber üzerine D.B. (davacı) kişilik haklarının
saldırıya uğradığı iddiasıyla başvuruculara karşı manevi tazminat davası
açmıştır. Yargılamayı yapan Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi aşağıdaki
gerekçelerle davayı reddetmiştir:
"...Ergenekon soruşturması kapsamında
Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine yapılan teknik incelemeler ve mahkeme
kararları doğrultusunda tespit olunan şüphelilerin suça konu telefon
görüşmelerine dayanılarak haber yapıldığı, söz konusu soruşturmaya ait
iddianamede dava konusu haberin içeriğine ilişkin tape
kayıtlarının ve ilgili bilgi ve belgelerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
...
Dava konusu haber içeriğinde de ... söz konusu
telefon görüşmelerindeki kayıtlar aynen yayınlanmıştır. Dolayısıyla haberin ses
kayıtlarına ilişkin olduğuna dair bölümü bu yönüyle gerçektir.
...
Bunlarla birlikte davacının toplum içinde
sıradan bir kişi olmayıp siyasi bir lider olması toplumun devamlı dikkatini
çeken konumda bulunması nedeniyle ve kamunun bilgilendirilmesi amacıyla bu gibi
kişiler hakkında sıradan kişilere göre daha fazla haber yapılması hatta
gerektiğinde de bu gibi kişilerin sıradan insanlar için "özel hayat"
olarak nitelendirilen durumları hakkında kamunun bilgilendirilmesi doğaldır. Ve
bunlara ilişkin her türlü olayların gündeme getirilmesinde hukuka aykırılık
yoktur. Ayrıca siyasi kimliği ve toplum içindeki konumu sebebiyle davacı ve bu
gibi kişilerin sıradan insanlara göre cevap ve düzeltme hakkından çok daha
büyük haklara sahip olduğu da bilinen bir gerçektir. Davacının kişiliği ve
statüsü nedeniyle soruşturma kapsamında adı geçen bilgi ve belgelerin
kamuoyunun bilgilenmesi açısından yararları olacaktır. Ayrıca toplum tarafından
önemli bir şahsiyet olarak tanınan davacıhakkında
böyle bir haber yapılmasında toplumsal ilginin varlığı da aşikardır. Bu
sebeplerle dava konusu haberde kamu yararının ve toplumsal ilginin mevcut
olduğu kanaatine varılmıştır.
Bunlarla birlikte dava konusu ses kayıtlarına
ilişkin bir çok basın yayın organında haber ve köşe
yazılarına yer verilmiş ve o dönem itibariyle kamunun yakından ilgilendiği bir
konu haline gelmiştir.
...
Dava konusu haber de de soruşturma
kapsamındaki ses kayıtları baz alınarak bu kayıtlar hakkında yorumlara yer
verilmiştir. Ancak ne kadar haberde yorum söz konusu ise de soruşturma
kapsamında elde edilen ses kayıtlarına haberde aynen yer verilerek haberin
özünü kavrama konusunda okuyucuya imkan tanımıştır.
Yani haber sadece yorumlardan ibaret olmayıp ses kayıtlarına da yer verilerek
haberin özü de korunmuştur.Bu
sebeplerle dava konusu haber verilirken öz ve biçim arasındaki dengenin de
korunduğu ve haberin bu yönüyle de hukuka uygun olduğu kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak dava konusu haberin kamuoyunun
ilgilendiği, güncelliğini koruduğu ve özle biçim arasındaki dengenin korunup
haberin yayınlanmasında kamu yararının mevcut oluğu anlaşılmış; dolayısıyla
kişilik haklarına saldırının kabulü için yukarıda açıklanan şartlar oluşmadığı
ve belirtilen ilkelerin aşılmadığı anlaşılmış[tır]..."
16. Davacı tarafından yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay
aşağıdaki gerekçelerle bozma kararı vermiştir:
"Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden,
dava konusu haberde ... ulaşıldığı bildirilen kayıtlardan aktarıldığı iddia
olunan görüşme içeriklerine yer verilmiş bulunmasına karşın, davalıların söz
konusu telefon dinleme kayıtlarını dosyaya ibraz edemedikleri, davacı
tarafından dosyaya ibraz olunan İstanbul C.Başsavcılığının
... soruşturma esas sayılı iddianamesi içeriğinden, haberde anlatılan tarzdaki
diyaloğun davacı ile [İ.B.]
arasında geçmediği, [İ.B.] isimli
kişinin, telefonlarının dinlendiğini düşündüğü [S.Y.] isimli kişiye, davacının ismini kullanarak
aralarında geçtiğini iddia ettiği olayları anlattığı, soruşturma kapsamında
başvurulan ifadesinde de iddialarını tekrar ettiği anlaşılmaktadır.
Şu durumda, dava konusu haberde bahsi geçen
diyaloğun dava dışı iki kişi arasında geçmiş bulunmasına karşın davacının
telefon görüşmesi kayıtlarından elde edilmiş gibi aktarılması nedeni ile haber
görünür gerçeğe uygun olmayıp davacının kişilik haklarına saldırı
oluşturmaktadır.
Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek,
davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken,
yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, istemin tümden reddedilmiş olması usul ve
yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir."
17. Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi bozma üzerine yapılan
yargılama sonunda 22/4/2014 tarihli kararıyla Yargıtay kararında gösterilen
gerekçeleri benimseyerek başvurucular aleyhine müştereken ve müteselsilen 6.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir.
18. Başvurucuların temyizi üzerine karar Yargıtayca
13/11/2014 tarihinde onanmıştır. Onama kararı başvuruculara 17/12/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucular 15/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun "Şahsi menfaatlerin haleldar olması"
kenar başlıklı 49. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde
tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla
bir miktar para ödenmesini dava edebilir. "
B. Uluslararası Hukuk
1. İfade Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki
Önemi ve Basının Rolü
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade
özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM,
ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi
ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini
yinelemektedir. AİHM'e göre Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 10. maddenin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere
ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz
kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici
ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü,
yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan
söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi
olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın
sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık [GK], B. No: 5493/72, 7/12/1976 § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2) [BD], B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, §
101).
22. AİHM, demokratik bir toplumda basının oynadığı temel rolün
altını birçok kez çizmiştir. AİHM'e göre görev ve
sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu
basının iletme görevi vardır. AİHM, basının böyle konularda bilgi ve fikir
yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkı
eklendiğini hatırlatmıştır. AİHM’e göre bu görevi
olmasa basın, vazgeçilmez kamusal gözetleyici (watchdog) rolünü oynayamaz (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999,
§§ 59, 62;Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka
[BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004, § 71; Von
Hannover/Almanya (No. 2), § 102).
23. AİHM, Radio France/Fransa (B. No: 53984/00,
30/3/2004, § 37) kararında basın özgürlüğünün kapsamının demokrasi ile yakın
ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya hatta kışkırtmaya
izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini belirtmiştir:
"Mahkeme "görev ve sorumluluklar"ın, ifade özgürlüğünün doğasından
kaynaklandığını yineler. 10. madde tarafından kamusal yararlara ilişkin
meselelerin aktarılması içingazetecilere sağlanan
güvencenin şartı, gazetecilik etiğine uygun olarakonların
kesin ve güvenilir bilgi sağlamak konusunda iyi niyet sahibi olmalarıdır
(örneğin bkz.Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç,
§ 65;Colombani ve diğerleri/FransaB. No:
51279/99,25/06/2002, §65). Ne var ki basın
özgürlüğü belli dereceye kadar abartmaya hatta kışkırtmaya (provocation)
izin verir (bkz. özellikle, Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç,
§ 59)..."
2. Basının Sorumlulukları
24. Sosyal görevini yerine getirebilmesi için basının özgür
olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesinin de şart olduğunu ifade
eden AİHM, basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya hatta tahrik yoluna
başvurmak mümkün olsa da (Prager ve Oberschlick/Avusturya,
B. No: 15974/90, 26/4/1995, § 38) bu özgürlüğün aynı zamanda ilgililerin meslek
ahlakına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi
niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kıldığını da ifade etmiştir (Bladet Tromsø ve Stensaas / Norveç, § 65).
25. Gerçekten de kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması,
kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir iddiaya
kamuoyunun gözünde yanlış bir imaj oluşturabilecek ek yorumlar, değer
yargıları, tahminler hatta imalar eşlik edebilir. Dolayısıyla AİHM'e göre haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve
sorumluluklar ile basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar
içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan söylemlerde isimleri
zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hâllerinde geçerlidir (Mater/Türkiye, B. No: 54997/08, 16/7/2013,
§§ 54, 55). Bu doğrultuda AİHM, bir kişinin siyasetçi ya da kamuoyunca tanınmış
bir insan olmasının uyuşmazlık konusu ifadelerin yalnızca değer yargısı
içerdiği durumlarda dahi yeterli olgusal temele sahip olduğunun gösterilmesi
ihtiyacını ortadan kaldırmadığını da kabul etmiştir (Petrina/Romanya, B. No: 78060/01, 14/10/2008, §§ 45-50).
26. Eldeki başvuruya ışık tutacak kararlardan biri bir radyo
istasyonuna uygulanan yaptırımın Sözleşme'nin 10. maddesini ihlal ettiği
yönündeki AİHM'in 19/12/2006 tarihli kararıdır. Radyo
yayıncısı olan başvurucu Radio Twist,
Adalet Bakanı ile Başbakan Yardımcısı arasındaki telefon görüşmesine ait
kayıtları bir haber programında yayımlamaktan suçlu bulunmuştur. Haber
programında, yayımlanan kayıtlarla birlikte bazı yorumlara da yer verilmiş ve
söz konusu yorumlarda kayıtların en büyük ulusal sigorta şirketinin
özelleştirilmesine ilişkin menfaati olan iki gurup arasındaki güç mücadelesine
ilişkin olduğu belirtilmiştir. Adalet Bakanı, yasa dışı olmasına rağmen telefon
görüşmesinin yayımlanmasının kişilik haklarına zarar verdiği iddiasıyla Radio Twist aleyhine hukuk davası
açmıştır. Slovakya Mahkemesi, Radio Twistin Adalet Bakanı'ndan yazılı olarak özür dilemesine ve
özür metninin de on beş gün içinde radyodan yayımlanmasına karar vermiştir.
Mahkeme, yayıncı Şirketi de Adalet Bakanı'nın şeref ve itibarında meydana gelen
ve maddi olmayan zararlar nedeniyle tazminat ödemeye mahkûm etmiştir. Söz
konusu mahkeme kararında, cezanın yasa dışı bir şekilde kayda alınan ve özel
hayatının bir parçası olan telefon görüşmeleri yayımlanan Adalet Bakanı'nın
kişisel haklarına yapılan gayrimeşru müdahalenin bir karşılığı olduğu
belirtilmiştir. Buna karşın AİHM, Slovakya mahkemelerinin vardığı sonuca
katılmamıştır. AİHM, hem telefon görüşmesinin ve haberin sunumu sırasında
yapılan yorumların içeriğinin hem de bağlamının tamamen politik olduğuna ve
politikacıların özel hayatları ile bir ilgisi bulunmadığına dikkat çekmiştir.
Dahası AİHM'e göre Radio Twist tarafından sunulan haberin gerçek olmadığı veya
tahrif edilmiş bilgi barındırdığı da ileri sürülmemiştir. AİHM; başvurucu
Şirketin, onun çalışanlarının veya temsilcilerinin bu kayıttan sorumlu
olduğunun veya gazetecilerin bu kayıtları elde ederken ya da yayımlarken ceza
hukukunu ihlal ettiğinin hiçbir aşamada iddia edilmediğine de dikkat çekmiştir.
AİHM,ilgili kayıtların
ulusal düzeyde bir soruşturmaya konu edilmediğini de gözönünde
bulundurmuştur. AİHM, devletin sahip olduğu şirketlerin yönetimi ve
özelleştirilmesiyle ilgili soruların kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ve tanımı
itibarıyla kamu yararına ilişkin olduğunu düşünmektedir. AİHM ayrıca,
kayıtların yayımlanmasından sonra davacının Slovakya Anayasa Mahkemesine hâkim
olarak seçildiğini ve itibarının lekelenmiş görünmediğini değerlendirmiştir.
AİHM, üçüncü bir kişi tarafından elde edilmiş bir kaydı yayımlaması nedeniyle
başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin gerekli olduğunun yeterince
ikna edici bir şekilde ortaya konulamadığına ve Sözleşme'nin 10. maddesinin ihlal
edildiğine karar vermiştir (Radio Twist A.S./Slovakya,
B. No: 62202/00, 19/12/2006).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
28. Başvurucular;
i. Basının demokratik bir toplumda, olayları izleme, araştırma,
değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, aydınlatma, yönlendirme
ve kişilere öğretme rolünün gözetilmesi gerektiğini,
ii. İddianın muhatabı olan kişinin ülkeyi yönetme iddiasında
olan bir siyasetçi olarak özel yaşamında bile diğer insanlara oranla daha
özenli davranmak yükümlülüğüne sahip olduğunun ve hakkındaki başka bazı
iddialar nedeniyle istifa etmek zorunda kalmış olmasının dikkate alınması
gerektiğini, AİHM kararlarından hareketle politikacıların daha fazla
eleştirilebileceğini ve bir gazetecinin doğruluğunu kanıtlayamadıkça eleştirel
değer yargılarında bulunmasının engellenmesinin kabul edilemez olduğunu,
iii. Haberin görünür gerçeklik ilkesine aykırı bir yönünün
bulunmadığını,
iv. Telefon görüşmesinin taraflarıyla ilgili iddiaların medyada
yer alan ve kamuoyunda tartışılmakta olan konular olduğunu,
v. Yargıtayın taraflar arasında
yaşandığı iddia edilen olayın başka bir gazeteci ile yapılan görüşmeye
dayanılarak haberleştirilmesinin hukuka uygun olduğu yönünde kararı bulunduğunu
ve kendi davalarındaki kararın bu kararla çelişki oluşturduğunu,
vi. Gazeteci olarak kendilerinin haberi iyi niyetle ve somut
olaylara dayandırarak yaptıklarının kabul edilmesi gerektiğini, bunun aksini
yani sırf davacıyı küçük düşürmenin amaçlandığını gösteren bir kanıt
olmadığını, AİHM kararlarından hareketle gazeteciyi sadece makul ölçüde bir
araştırma yapma ve haberin doğruluğunu iyi niyetle varsayma konusunda yükümlü
saymakla yetinmek gerektiğini,
vii. Tazminat
kararı nedeniyle düşündüklerini yazıp söyleme konusunda kendilerini baskı
altında hissettiklerini belirtmiş, bütün bu nedenlerle ifade ve basın
özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
29. İddianın değerlendirilmesinde esas alınacak Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya
başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.
Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…”
30. Anayasa’nın “Basın
hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri
hükümleri uygulanır…”
1. Müdahalenin Varlığı
31. Başvurucuların gazetede yayımlanan haber nedeniyle 6.000 TL
tazminat ödemesine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile
başvurucuların ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
2. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
32. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
33. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
a. Kanunilik
34. 818 sayılı mülga Kanun’un 49. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
b. Meşru Amaç
35. Başvurucuların tazminat ödemeye mahkûm edilmesine ilişkin
kararın başkalarının şöhret veya haklarının
korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç
taşıdığı sonucuna varılmıştır.
c. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
i. Genel İlkeler
(1) Demokratik
Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
36. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri
ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır.
İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek
başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi
gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu
çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(2) Müdahalenin
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
37. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın
amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki
üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın
13. maddesinde demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş
olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir
ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§
53-55; Mehmet Ali Aydın, §§
70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165,
29/11/2017, § 18).
38. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir
toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve
istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya
elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem
olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veyaulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır
olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı
söylenemeyecektir (Bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet
Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan,
§ 51).
39. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini
ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp
sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı
ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında
olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Bekir
Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan
Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58,
61, 66).
40. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına,
diğer bir ifadeyle bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı
başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında
adil bir dengeninkurulmasına işaret etmektedir.
Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde
bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız
bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir
sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların
düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün
kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken bir
menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut
olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (Bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
41. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya dazorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(3) Basının
Ödev ve Sorumlulukları
42. Demokratik bir toplumda basına siyasetçileri ve kamu
görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla
birlikte Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri tamamen sınırsız bir ifade
özgürlüğünü garanti etmemiştir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine
ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder."
biçimindeki ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri
kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin
ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün
kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev
ve sorumluluklar getirmektedir (Basının görev ve sorumluluklarına
ilişkin bkz. Orhan Pala, B. No:
2014/2983, 15/2/2017, § 46; Erdem Gül ve Can
Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 252/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015,
§ 35; Fatih Taş [GK], B. No:
2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı,
B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43).
43. Bu görev ve sorumluluklar başkalarının
şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle
adı verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz
eder (Orhan Pala, § 47).
44. Basın özgürlüğü; ilgililerin meslek ahlakına saygı
göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak
hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Kötü niyetli olarak gerçeğin
çarpıtılması kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Dolayısıyla haber
verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ile basın kuruluşlarının
kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir (Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş.
[GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 42, 43; Kadir
Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 53, 54; İlhan Cihaner (2)
B.No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 60, 61).
45. Söz konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına
ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi
basın özgürlüğüne yapılan müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun olup olmadığını incelerken meselenin bu yönünü görmezden gelmeyecektir.
(4)Özel Haberleşmenin İfşası ve İfade Özgürlüğü
46. Bununla birlikte somut olayda basın tarafından verilen
bilgiler, kişilerin haberleşmesine ilişkindir. Anayasa'nın "Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmeningizliliği esastır."
biçimindeki 22. maddesinin birinci fıkrasına göre, tanınmış siyasetçiler de
dâhil olmak üzere herkes
haberleşme özgürlüğüne sahiptir ve haberleşmenin gizliliğine dokunulamaz(Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §
52).
47. Anayasa'nın 22. maddesinde özel olarak haberleşmeye saygı gösterilmesinden bahsedilmemiştir.
İki sebepten haberleşme özgürlüğüne de saygı
gösterilmesini isteme hakkının bulunduğu açıktır. Bunlardan ilki
Anayasa'nın kişinin hakları ve ödevlerinin yer aldığı İkinci Bölüm'ünün (IV) numaralı "Özel
Hayatın Gizliliği ve Korunması" alt bölümünde yer alan
haberleşme hürriyeti, aynı alt bölümde ve 20. maddede yer alan "özel hayatın gizliliği"
hakkının özel bir görünümüdür. Dolayısıyla Anayasa'nın 20. maddesinde "Herkes, özel hayatına... saygı gösterilmesini
isteme hakkına sahiptir." biçimindeki hüküm gereği herkesin
haberleşme özgürlüğüne de saygı
gösterilmesini isteme hakkı vardır. İkincisi ise Anayasa'ya göre
haberleşmenin esasından olan gizlilik haberleşmeye saygı gösterilmesini isteme hakkını evleviyetle barındırır(Hakan Yiğit,
§ 53).
48. Anayasa'nın 22. maddesi, devleti yalnızca müdahaleden
kaçınmaya zorlamakla kalmaz; Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde bu negatif yükümlülüğe ek olarak haberleşme özgürlüğüne
etkili bir şekilde saygı gösterilmesi pozitif yükümlülüklerinin de bulunmasını
gerektirir. Bu yükümlülük, bireylerin kendi aralarındaki ilişkiler olsa biledevleti haberleşme özgürlüğüne saygıyı ve haberleşmenin
gizliliğinin korunmasını sağlamaya yönelik tedbirleri almaya da zorlar(Hakan Yiğit, § 54).
49. Eldeki başvuru, davacıya ait olduğu iddia edilen haberleşme
içeriklerinin ifşa edilmesine ilişkindir. Somut olayda özel haberleşmenin
ifşası, kamu gücünü kullanan organlar tarafından değil bir basın kuruluşu
tarafından yapılmıştır. Mevcut başvuruda Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan "başkalarının özel
hayatlarının korunması" biçiminde ifade edilen meşru sınırlama
amacı ile gazetecilerin kamuoyunu bilgilendirmehakkı
arasında bir çatışma doğmuştur. Buna rağmen haberleşme içerikleri gibi hassas
bilgilerin -yasa dışı yollardan elde edilmiş olsa bile- haberleştirilmesi
gazetecileri otomatik olarak Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinin sağladığı
korumadan yoksun bırakmaz(Hakan Yiğit, §§ 55, 57).
50. Mevcut başvuruya benzer başvurularda Anayasa Mahkemesince
yapılması gereken, gazetecilerin basın özgürlüğü ile özel haberleşmesine
müdahale edilen bireylerin haberleşme özgürlüğünü dengelemektir. Böyle bir
dengeleme her somut olayda haberleştirilen bilginin içeriğinin, haberleşmesine
müdahale edilen kişilerin kimliklerinin, haberin kamusal tartışmalara yaptığı
katkının ve somut olayın geçtiği bağlam da dâhil olmak üzere tüm koşulların
birlikte değerlendirilmesi ile mümkündür (Hakan
Yiğit, § 58).
51. Denetim yetkisinin uygulanması sırasında Anayasa Mahkemesi,
haberleştirilen iletişimin içeriği ve bunların ifade edildiği bağlam da dâhil
olmak üzere davayı bir bütün olarak ele alıp incelemelidir. Bu kapsamda başvuru
konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, derece
mahkemelerinin müdahaleye neden olan kararlarında dayandıkları gerekçelerin
ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde
ortaya koyup koyamadığı olacaktır. İfade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya
Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile
yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
52. Başvuru konusu olayda dikkate alınması gereken hususlardan
ilki davacı ve başvurucuların toplumsal konumlarıdır. Başvuru konusu olayın bir
tarafında ana muhalefet partisinin genel başkanlığını da yapmış olan davacı
diğer tarafında ise ulusal bir gazetenin yayımcısı, sahibi ve dava konusu
yayının eser sahibi olan gazeteciler bulunmaktadır. Gazeteci kimliğine sahip ve
görüşleri yaygın kitleler tarafından takip edilen başvurucuların tanınmış bir
siyasetçi olan davacıyla ilgili gelişmeleri sıkı ve yakın bir şekilde takip
altına almaları ve haberleştirmeleri tabiidir.
53. Başvuruya konu gazete haberinin yayımlanmasından önce
davacıyla İ.B. arasında yaşandığı belirtilen kimi olaylar ulusal basında ve
kamuoyunda yoğun bir biçimde tartışılmaktadır. Bu kapsamda başvuru konusu
haberin kamunun yoğun ilgi gösterdiği ve kamuoyunda tartışılan bir meseleye
dair olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Öte yandan başvuru konusu haber, konuya
ilişkin tartışmaların devam ettiği ve konunun güncelliğini koruduğu bir tarihte
yapılmıştır.
54. Bununla birlikte yukarıdaki tespitle başvurucuların meslek
ahlakına saygı gösterme, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde, iyi niyetli
olarak hareket etme yükümlülüklerini ortadan kaldırmamaktadır. Anayasa
Mahkemesinin Orhan Pala (Aynı
kararda bkz. § 47). kararında belirttiği ilkeler çerçevesinde bu yükümlülükler başkalarının şöhret ve haklarının zarar
görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle başvuru konusu olayda olduğu gibi adı
verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda daha da önemli hâle
gelmektedir.
55. Başvuru konusu olayda davacı ile İ.B. isimli bir kadın
gazeteci arasında geçtiği iddia edilen ve davacının özel hayatı kapsamında
kaldığı görülen telefon görüşmeleri haberleştirilirken söz konusu görüşmelerin
davacının telefon görüşmesi kayıtlarından elde edildiği belirtilmiştir.
56. Bu haber üzerine davacı tarafından açılan davada derece
mahkemeleri, başvurucuların söz konusu telefon dinleme kayıtlarını dosyaya
ibraz edemedikleri ve davacı dışındaki iki kişi arasında geçmiş olan diyaloğu
davacının telefon görüşmesi kayıtlarından elde edilmiş gibi aktardıkları
yönünde tespitlerde bulunmuştur. Derece mahkemeleri bu kapsamda, başvurucuları
gerçek dışı bir haber yaptıkları gerekçesiyle tazminata mahkûm etmiştir.
57. Davacıya göre haberde iddia edildiği gibi bir görüşme söz
konusu değildir. Başvurucular ise derece mahkemelerinin davacı ile İ.B.
arasında geçtiği belirtilen konuşmaların uydurma olduğu yönündeki kararına
itiraz etmemiştir. Ancak başvurucular, görüşme kayıtlarının gerçekliğini ispat
edememelerinin -davacının siyasi kişiliği de dikkate alındığında- bu görüşmenin
haber değerini ortadan kaldırmadığını ileri sürmüşlerdir. Mevcut davanın
koşullarında, başvuruya konu görüşme kayıtlarının uydurma olup olmadığını
değerlendirmenin bir yararı olmadığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla Anayasa
Mahkemesi özel haberleşme içeriklerinin ifşası meselesine odaklanacaktır.
58. Anayasa Mahkemesi, davacı ile İ.B. arasında geçtiği iddia
edilen telefon görüşmelerinin ilk kez
Yeni Akit gazetesinde yayımlanmış olduğunu not etmektedir. Bu kapsamda somut
olay bağlamında davacıya ait olduğu iddia edilen haberleşme içeriklerinin bir
basın kuruluşu tarafından ilk kez açığa vurulması yani ifşası söz konusudur.
Kişilerin haberleşme içeriklerinin ilk kez ifşa edilmesiyle daha önce ifşa
edilen iletişim içeriklerinin haberleştirilmesi arasında dikkatli bir ayrım
yapılmalıdır (Hakan Yiğit, § 56).
Özel hayata ilişkin haberleşme içerikleri gibi her tür gizli bilgilerin ifşa
edilmiş olması durumunda bu içerikleri ifşa eden gazetecilere her somut olayın
kendine has koşulları dikkate alınmak kaydıyla yaptırım uygulanması
anlaşılabilir bir durumdur. Çünkü Anayasa'nın 22. maddesi, devleti haberleşme
özgürlüğüne saygıyı ve haberleşmenin gizliliğinin korunmasını sağlamaya yönelik
tedbirleri almaya zorlar (Hakan Yiğit,
§ 54).
59. İkinci olarak habere konu görüşme içerikleri politik bir
konuyla ilgili olmayıp davacının özel hayatıyla ilgilidir. Üçüncü olarak
başvurucuların habere konu görüşme kayıtlarının yasal yollardan elde edilmiş
olduğu konusunda herhangi bir iddiaları bulunmamaktadır. Hâlbuki kişilik
haklarına saldırı niteliği taşıyan olgulara dayanan iddiaların desteklenmesi
için güvenilir delillerin sunulması gerekir (Nihat
Durmuş ve Durmuş Ofset Gaz. Bas. Yay. Mat. Kül. ve
Spor Etk. ve Tic. Ltd. Şti. B.No: 2014/5761, 10/5/2018, § 54).
60. Başvuru konusu haberin olayların meydana geldiği tarihlerde
özel ve iş hayatında ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmış olan davacıyı daha
da zor bir duruma düşürdüğü, onun şöhret ve itibarını ciddi biçimde zedelediği
açıktır.
61. Anayasa Mahkemesi bu bağlamda başvurucular aleyhine ceza
mahkemelerinde değil yalnızca hukuk mahkemelerinde dava açıldığını da gözönüne alarak başvurucuların ifade ve basın
özgürlüklerine yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık
geldiği ve dolayısıyla derece mahkemelerinin farklı çıkarları dengelerken sahip
oldukları takdir paylarını aşmadıkları sonucuna ulaşmaktadır.
62. Başvurucular aleyhine hükmedilen tazminatın gözetilen amaç
ile makul bir orantılılık ilişkisi içinde olup olmadığı da
değerlendirilmelidir. Derece mahkemelerince hükmedilen 6.000 TL'den ibaret
tazminat miktarının başvurucuların sahip olduğu ekonomik olanakları zora
sokacak veya ortadan kaldıracak miktarda olmadığı ayrıca -bu tür davalarda
genellikle verilen tutarlar ve söz konusu haberin ağırlığıyla
karşılaştırıldığında- ulaşılmak istenen amaç ile orantısız olmadığı
değerlendirilmiştir.
63. Bu kapsamda başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine
yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve orantılı
olduğu görüldüğünden anılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların ifade özgürlüğünün
ihlali iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
12/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.