TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET DOĞAN UĞURLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/954)
Karar Tarihi: 12/9/2018
R.G. Tarih ve Sayı: 23/10/2018-30574
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Recep KAPLAN
Başvurucular
1. Mehmet Doğan UĞURLU
2. Ramazan Fatih UĞURLU
3. Murat ALAN
Vekili
Av. Ali PACCİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tanınmış bir siyasetçi hakkında ulusal bir gazetede yapılan haberler nedeniyle tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucular sırasıyla Yeni Akit isimli ulusal gazetenin olay tarihindeki yayımcısı, sahibi ve dava konusu yayının eser sahibidir.
7. Tanınmış bir siyasetçi ve ana muhalefet partisinin lideri olan D.B. kendisi ve bir kadın milletvekiline ait olduğu iddia edilen mahrem içerikli gizli kamera görüntülerinin ortaya çıkmasının ardından 10/5/2010 tarihinde ana muhalefet partisi genel başkanlığı görevinden istifa etmiştir.
8. Ulusal basında yaygın bir biçimde yer alan kimi iddialara göre anılan görüntüler ilk olarak olay tarihinde Anadolu'da Vakit ismiyle yayın yapan ulusal gazetenin internetteki haber sitesi olan habervaktim.com'da yayımlanmıştır.
9. Anadolu'da Vakit gazetesinin yerini 11/10/2010 tarihinden geçerli olmak üzere somut başvuruya konu haberin yapıldığı Yeni Akit gazetesi almıştır. Anadolu'da Vakit gazetesinin 10/10/2010 tarihli nüshasının birinci sayfasında konuyla ilgili yapılan duyuruda; Anadolu'da Vakit gazetesinin imtiyaz sahibinin vefatı sonrası gazetenin isim hakkına sahip olan kanuni varisleri, neşriyatın devam edip etmemesi konusundaki tereddütler üzerine Anadolu'da Vakit gazetesi Yayın Kurulunun faaliyetlerine Yeni Akit gazetesi adı altında devam etme kararı aldıkları belirtilmiştir.
10. Öte yandan D.B. ile birlikte başka bazı siyasetçilerin özel hayatlarına ilişkin olduğu iddia edilen mahrem içerikli görüntülerin internetten yayımlanmasını konu edinen bir soruşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılmıştır.
11. Anılan soruşturma kapsamında ilgili dönemde Anadolu'da Vakit gazetesinin, daha sonraki dönemlerde ise bu gazetenin yerini alan Yeni Akit gazetesinin Ankara temsilciliği görevini üstlenmiş olan Y.D. isimli kişi 23/6/2016 tarihinde tutuklanmıştır. Anılan görüntülerin yayımlanmasıyla ilgili olarak Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen örgütün lideri Fetullah Gülen'in ve Y.D.nin de aralarında bulunduğu çok sayıda sanığın yargılandığı dava devam etmektedir.
12. D.B.nin istifasından sonraki süreçte Yeni Akit gazetesinin 18/3/2011 tarihli nüshasının 1. ve 11. sayfalarında "Şok Diyaloglar" başlığı altında -bir karikatür ve habere konu kişilerin fotoğraflarıyla birlikte- yayımlanan haberlerde D.B. ile İ.B. isimli bir kadın gazeteci arasında geliştiği iddia edilen telefon görüşmelerinin kayıtlarına ulaşıldığı belirtilmiş, bu kayıtlara dayalı olduğu belirtilen bazı diyaloglara yer verilmiş ve bunlara dayalı olarak D.B. eleştirilmiştir.
13. D.B. ve bir kadın milletvekiline ait olduğu iddia edilen mahrem gizli kamera görüntülerinin ilk olarak Anadolu'da Vakit ismiyle yayın yapan ulusal gazetenin internetteki haber sitesi olan habervaktim.com'da yayımlanması olayında olduğu gibiD.B. ve İ.B. isimli bir kadın gazeteci arasında geliştiği iddia edilen mahrem içerikli telefon görüşmeleri de ilk kez Yeni Akit gazetesinde yayımlanmıştır ("Şok Diyaloglar" başlıklı haber ve haber metninde yer verilen telefon görüşmesinin içerikleri bireysel başvuru dosyasında mevcuttur.).
14. Diğer yazılı ve görsel basın yayın organlarının pek çoğu daİ.B. isimli kadın ile D.B. arasında geçtiği iddia edilen konuşmaları Yeni Akit gazetesinde yayımlanan başvuru konusu habere referans vererek haberleştirmişlertir.
15. Anılan haber üzerine D.B. (davacı) kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasıyla başvuruculara karşı manevi tazminat davası açmıştır. Yargılamayı yapan Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi aşağıdaki gerekçelerle davayı reddetmiştir:
"...Ergenekon soruşturması kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine yapılan teknik incelemeler ve mahkeme kararları doğrultusunda tespit olunan şüphelilerin suça konu telefon görüşmelerine dayanılarak haber yapıldığı, söz konusu soruşturmaya ait iddianamede dava konusu haberin içeriğine ilişkin tape kayıtlarının ve ilgili bilgi ve belgelerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
...
Dava konusu haber içeriğinde de ... söz konusu telefon görüşmelerindeki kayıtlar aynen yayınlanmıştır. Dolayısıyla haberin ses kayıtlarına ilişkin olduğuna dair bölümü bu yönüyle gerçektir.
Bunlarla birlikte davacının toplum içinde sıradan bir kişi olmayıp siyasi bir lider olması toplumun devamlı dikkatini çeken konumda bulunması nedeniyle ve kamunun bilgilendirilmesi amacıyla bu gibi kişiler hakkında sıradan kişilere göre daha fazla haber yapılması hatta gerektiğinde de bu gibi kişilerin sıradan insanlar için "özel hayat" olarak nitelendirilen durumları hakkında kamunun bilgilendirilmesi doğaldır. Ve bunlara ilişkin her türlü olayların gündeme getirilmesinde hukuka aykırılık yoktur. Ayrıca siyasi kimliği ve toplum içindeki konumu sebebiyle davacı ve bu gibi kişilerin sıradan insanlara göre cevap ve düzeltme hakkından çok daha büyük haklara sahip olduğu da bilinen bir gerçektir. Davacının kişiliği ve statüsü nedeniyle soruşturma kapsamında adı geçen bilgi ve belgelerin kamuoyunun bilgilenmesi açısından yararları olacaktır. Ayrıca toplum tarafından önemli bir şahsiyet olarak tanınan davacıhakkında böyle bir haber yapılmasında toplumsal ilginin varlığı da aşikardır. Bu sebeplerle dava konusu haberde kamu yararının ve toplumsal ilginin mevcut olduğu kanaatine varılmıştır.
Bunlarla birlikte dava konusu ses kayıtlarına ilişkin bir çok basın yayın organında haber ve köşe yazılarına yer verilmiş ve o dönem itibariyle kamunun yakından ilgilendiği bir konu haline gelmiştir.
Dava konusu haber de de soruşturma kapsamındaki ses kayıtları baz alınarak bu kayıtlar hakkında yorumlara yer verilmiştir. Ancak ne kadar haberde yorum söz konusu ise de soruşturma kapsamında elde edilen ses kayıtlarına haberde aynen yer verilerek haberin özünü kavrama konusunda okuyucuya imkan tanımıştır. Yani haber sadece yorumlardan ibaret olmayıp ses kayıtlarına da yer verilerek haberin özü de korunmuştur.Bu sebeplerle dava konusu haber verilirken öz ve biçim arasındaki dengenin de korunduğu ve haberin bu yönüyle de hukuka uygun olduğu kanaatine varılmıştır.
Sonuç olarak dava konusu haberin kamuoyunun ilgilendiği, güncelliğini koruduğu ve özle biçim arasındaki dengenin korunup haberin yayınlanmasında kamu yararının mevcut oluğu anlaşılmış; dolayısıyla kişilik haklarına saldırının kabulü için yukarıda açıklanan şartlar oluşmadığı ve belirtilen ilkelerin aşılmadığı anlaşılmış[tır]..."
16. Davacı tarafından yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay aşağıdaki gerekçelerle bozma kararı vermiştir:
"Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden, dava konusu haberde ... ulaşıldığı bildirilen kayıtlardan aktarıldığı iddia olunan görüşme içeriklerine yer verilmiş bulunmasına karşın, davalıların söz konusu telefon dinleme kayıtlarını dosyaya ibraz edemedikleri, davacı tarafından dosyaya ibraz olunan İstanbul C.Başsavcılığının ... soruşturma esas sayılı iddianamesi içeriğinden, haberde anlatılan tarzdaki diyaloğun davacı ile [İ.B.] arasında geçmediği, [İ.B.] isimli kişinin, telefonlarının dinlendiğini düşündüğü [S.Y.] isimli kişiye, davacının ismini kullanarak aralarında geçtiğini iddia ettiği olayları anlattığı, soruşturma kapsamında başvurulan ifadesinde de iddialarını tekrar ettiği anlaşılmaktadır.
Şu durumda, dava konusu haberde bahsi geçen diyaloğun dava dışı iki kişi arasında geçmiş bulunmasına karşın davacının telefon görüşmesi kayıtlarından elde edilmiş gibi aktarılması nedeni ile haber görünür gerçeğe uygun olmayıp davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmaktadır.
Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir."
17. Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi bozma üzerine yapılan yargılama sonunda 22/4/2014 tarihli kararıyla Yargıtay kararında gösterilen gerekçeleri benimseyerek başvurucular aleyhine müştereken ve müteselsilen 6.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir.
18. Başvurucuların temyizi üzerine karar Yargıtayca 13/11/2014 tarihinde onanmıştır. Onama kararı başvuruculara 17/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucular 15/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun "Şahsi menfaatlerin haleldar olması" kenar başlıklı 49. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. "
B. Uluslararası Hukuk
1. İfade Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki Önemi ve Basının Rolü
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 10. maddenin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık [GK], B. No: 5493/72, 7/12/1976 § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2) [BD], B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 101).
22. AİHM, demokratik bir toplumda basının oynadığı temel rolün altını birçok kez çizmiştir. AİHM'e göre görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu basının iletme görevi vardır. AİHM, basının böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkı eklendiğini hatırlatmıştır. AİHM’e göre bu görevi olmasa basın, vazgeçilmez kamusal gözetleyici (watchdog) rolünü oynayamaz (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59, 62;Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004, § 71; Von Hannover/Almanya (No. 2), § 102).
23. AİHM, Radio France/Fransa (B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37) kararında basın özgürlüğünün kapsamının demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini belirtmiştir:
"Mahkeme "görev ve sorumluluklar"ın, ifade özgürlüğünün doğasından kaynaklandığını yineler. 10. madde tarafından kamusal yararlara ilişkin meselelerin aktarılması içingazetecilere sağlanan güvencenin şartı, gazetecilik etiğine uygun olarakonların kesin ve güvenilir bilgi sağlamak konusunda iyi niyet sahibi olmalarıdır (örneğin bkz.Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 65;Colombani ve diğerleri/FransaB. No: 51279/99,25/06/2002, §65). Ne var ki basın özgürlüğü belli dereceye kadar abartmaya hatta kışkırtmaya (provocation) izin verir (bkz. özellikle, Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 59)..."
2. Basının Sorumlulukları
24. Sosyal görevini yerine getirebilmesi için basının özgür olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesinin de şart olduğunu ifade eden AİHM, basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa da (Prager ve Oberschlick/Avusturya, B. No: 15974/90, 26/4/1995, § 38) bu özgürlüğün aynı zamanda ilgililerin meslek ahlakına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kıldığını da ifade etmiştir (Bladet Tromsø ve Stensaas / Norveç, § 65).
25. Gerçekten de kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması, kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir iddiaya kamuoyunun gözünde yanlış bir imaj oluşturabilecek ek yorumlar, değer yargıları, tahminler hatta imalar eşlik edebilir. Dolayısıyla AİHM'e göre haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ile basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan söylemlerde isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hâllerinde geçerlidir (Mater/Türkiye, B. No: 54997/08, 16/7/2013, §§ 54, 55). Bu doğrultuda AİHM, bir kişinin siyasetçi ya da kamuoyunca tanınmış bir insan olmasının uyuşmazlık konusu ifadelerin yalnızca değer yargısı içerdiği durumlarda dahi yeterli olgusal temele sahip olduğunun gösterilmesi ihtiyacını ortadan kaldırmadığını da kabul etmiştir (Petrina/Romanya, B. No: 78060/01, 14/10/2008, §§ 45-50).
26. Eldeki başvuruya ışık tutacak kararlardan biri bir radyo istasyonuna uygulanan yaptırımın Sözleşme'nin 10. maddesini ihlal ettiği yönündeki AİHM'in 19/12/2006 tarihli kararıdır. Radyo yayıncısı olan başvurucu Radio Twist, Adalet Bakanı ile Başbakan Yardımcısı arasındaki telefon görüşmesine ait kayıtları bir haber programında yayımlamaktan suçlu bulunmuştur. Haber programında, yayımlanan kayıtlarla birlikte bazı yorumlara da yer verilmiş ve söz konusu yorumlarda kayıtların en büyük ulusal sigorta şirketinin özelleştirilmesine ilişkin menfaati olan iki gurup arasındaki güç mücadelesine ilişkin olduğu belirtilmiştir. Adalet Bakanı, yasa dışı olmasına rağmen telefon görüşmesinin yayımlanmasının kişilik haklarına zarar verdiği iddiasıyla Radio Twist aleyhine hukuk davası açmıştır. Slovakya Mahkemesi, Radio Twistin Adalet Bakanı'ndan yazılı olarak özür dilemesine ve özür metninin de on beş gün içinde radyodan yayımlanmasına karar vermiştir. Mahkeme, yayıncı Şirketi de Adalet Bakanı'nın şeref ve itibarında meydana gelen ve maddi olmayan zararlar nedeniyle tazminat ödemeye mahkûm etmiştir. Söz konusu mahkeme kararında, cezanın yasa dışı bir şekilde kayda alınan ve özel hayatının bir parçası olan telefon görüşmeleri yayımlanan Adalet Bakanı'nın kişisel haklarına yapılan gayrimeşru müdahalenin bir karşılığı olduğu belirtilmiştir. Buna karşın AİHM, Slovakya mahkemelerinin vardığı sonuca katılmamıştır. AİHM, hem telefon görüşmesinin ve haberin sunumu sırasında yapılan yorumların içeriğinin hem de bağlamının tamamen politik olduğuna ve politikacıların özel hayatları ile bir ilgisi bulunmadığına dikkat çekmiştir. Dahası AİHM'e göre Radio Twist tarafından sunulan haberin gerçek olmadığı veya tahrif edilmiş bilgi barındırdığı da ileri sürülmemiştir. AİHM; başvurucu Şirketin, onun çalışanlarının veya temsilcilerinin bu kayıttan sorumlu olduğunun veya gazetecilerin bu kayıtları elde ederken ya da yayımlarken ceza hukukunu ihlal ettiğinin hiçbir aşamada iddia edilmediğine de dikkat çekmiştir. AİHM,ilgili kayıtların ulusal düzeyde bir soruşturmaya konu edilmediğini de gözönünde bulundurmuştur. AİHM, devletin sahip olduğu şirketlerin yönetimi ve özelleştirilmesiyle ilgili soruların kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ve tanımı itibarıyla kamu yararına ilişkin olduğunu düşünmektedir. AİHM ayrıca, kayıtların yayımlanmasından sonra davacının Slovakya Anayasa Mahkemesine hâkim olarak seçildiğini ve itibarının lekelenmiş görünmediğini değerlendirmiştir. AİHM, üçüncü bir kişi tarafından elde edilmiş bir kaydı yayımlaması nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin gerekli olduğunun yeterince ikna edici bir şekilde ortaya konulamadığına ve Sözleşme'nin 10. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Radio Twist A.S./Slovakya, B. No: 62202/00, 19/12/2006).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 12/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
28. Başvurucular;
i. Basının demokratik bir toplumda, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, aydınlatma, yönlendirme ve kişilere öğretme rolünün gözetilmesi gerektiğini,
ii. İddianın muhatabı olan kişinin ülkeyi yönetme iddiasında olan bir siyasetçi olarak özel yaşamında bile diğer insanlara oranla daha özenli davranmak yükümlülüğüne sahip olduğunun ve hakkındaki başka bazı iddialar nedeniyle istifa etmek zorunda kalmış olmasının dikkate alınması gerektiğini, AİHM kararlarından hareketle politikacıların daha fazla eleştirilebileceğini ve bir gazetecinin doğruluğunu kanıtlayamadıkça eleştirel değer yargılarında bulunmasının engellenmesinin kabul edilemez olduğunu,
iii. Haberin görünür gerçeklik ilkesine aykırı bir yönünün bulunmadığını,
iv. Telefon görüşmesinin taraflarıyla ilgili iddiaların medyada yer alan ve kamuoyunda tartışılmakta olan konular olduğunu,
v. Yargıtayın taraflar arasında yaşandığı iddia edilen olayın başka bir gazeteci ile yapılan görüşmeye dayanılarak haberleştirilmesinin hukuka uygun olduğu yönünde kararı bulunduğunu ve kendi davalarındaki kararın bu kararla çelişki oluşturduğunu,
vi. Gazeteci olarak kendilerinin haberi iyi niyetle ve somut olaylara dayandırarak yaptıklarının kabul edilmesi gerektiğini, bunun aksini yani sırf davacıyı küçük düşürmenin amaçlandığını gösteren bir kanıt olmadığını, AİHM kararlarından hareketle gazeteciyi sadece makul ölçüde bir araştırma yapma ve haberin doğruluğunu iyi niyetle varsayma konusunda yükümlü saymakla yetinmek gerektiğini,
vii. Tazminat kararı nedeniyle düşündüklerini yazıp söyleme konusunda kendilerini baskı altında hissettiklerini belirtmiş, bütün bu nedenlerle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
29. İddianın değerlendirilmesinde esas alınacak Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…”
30. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”
1. Müdahalenin Varlığı
31. Başvurucuların gazetede yayımlanan haber nedeniyle 6.000 TL tazminat ödemesine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucuların ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
2. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
32. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
33. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
a. Kanunilik
34. 818 sayılı mülga Kanun’un 49. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
b. Meşru Amaç
35. Başvurucuların tazminat ödemeye mahkûm edilmesine ilişkin kararın başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
c. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
i. Genel İlkeler
(1) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
36. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(2) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
37. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
38. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veyaulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
39. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58, 61, 66).
40. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına, diğer bir ifadeyle bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengeninkurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (Bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
41. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya dazorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(3) Basının Ödev ve Sorumlulukları
42. Demokratik bir toplumda basına siyasetçileri ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (Basının görev ve sorumluluklarına ilişkin bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 252/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43).
43. Bu görev ve sorumluluklar başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle adı verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan Pala, § 47).
44. Basın özgürlüğü; ilgililerin meslek ahlakına saygı göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ile basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir (Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 42, 43; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 53, 54; İlhan Cihaner (2) B.No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 60, 61).
45. Söz konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi basın özgürlüğüne yapılan müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını incelerken meselenin bu yönünü görmezden gelmeyecektir.
(4)Özel Haberleşmenin İfşası ve İfade Özgürlüğü
46. Bununla birlikte somut olayda basın tarafından verilen bilgiler, kişilerin haberleşmesine ilişkindir. Anayasa'nın "Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmeningizliliği esastır." biçimindeki 22. maddesinin birinci fıkrasına göre, tanınmış siyasetçiler de dâhil olmak üzere herkes haberleşme özgürlüğüne sahiptir ve haberleşmenin gizliliğine dokunulamaz(Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, § 52).
47. Anayasa'nın 22. maddesinde özel olarak haberleşmeye saygı gösterilmesinden bahsedilmemiştir. İki sebepten haberleşme özgürlüğüne de saygı gösterilmesini isteme hakkının bulunduğu açıktır. Bunlardan ilki Anayasa'nın kişinin hakları ve ödevlerinin yer aldığı İkinci Bölüm'ünün (IV) numaralı "Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması" alt bölümünde yer alan haberleşme hürriyeti, aynı alt bölümde ve 20. maddede yer alan "özel hayatın gizliliği" hakkının özel bir görünümüdür. Dolayısıyla Anayasa'nın 20. maddesinde "Herkes, özel hayatına... saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir." biçimindeki hüküm gereği herkesin haberleşme özgürlüğüne de saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. İkincisi ise Anayasa'ya göre haberleşmenin esasından olan gizlilik haberleşmeye saygı gösterilmesini isteme hakkını evleviyetle barındırır(Hakan Yiğit, § 53).
48. Anayasa'nın 22. maddesi, devleti yalnızca müdahaleden kaçınmaya zorlamakla kalmaz; Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde bu negatif yükümlülüğe ek olarak haberleşme özgürlüğüne etkili bir şekilde saygı gösterilmesi pozitif yükümlülüklerinin de bulunmasını gerektirir. Bu yükümlülük, bireylerin kendi aralarındaki ilişkiler olsa biledevleti haberleşme özgürlüğüne saygıyı ve haberleşmenin gizliliğinin korunmasını sağlamaya yönelik tedbirleri almaya da zorlar(Hakan Yiğit, § 54).
49. Eldeki başvuru, davacıya ait olduğu iddia edilen haberleşme içeriklerinin ifşa edilmesine ilişkindir. Somut olayda özel haberleşmenin ifşası, kamu gücünü kullanan organlar tarafından değil bir basın kuruluşu tarafından yapılmıştır. Mevcut başvuruda Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "başkalarının özel hayatlarının korunması" biçiminde ifade edilen meşru sınırlama amacı ile gazetecilerin kamuoyunu bilgilendirmehakkı arasında bir çatışma doğmuştur. Buna rağmen haberleşme içerikleri gibi hassas bilgilerin -yasa dışı yollardan elde edilmiş olsa bile- haberleştirilmesi gazetecileri otomatik olarak Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinin sağladığı korumadan yoksun bırakmaz(Hakan Yiğit, §§ 55, 57).
50. Mevcut başvuruya benzer başvurularda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, gazetecilerin basın özgürlüğü ile özel haberleşmesine müdahale edilen bireylerin haberleşme özgürlüğünü dengelemektir. Böyle bir dengeleme her somut olayda haberleştirilen bilginin içeriğinin, haberleşmesine müdahale edilen kişilerin kimliklerinin, haberin kamusal tartışmalara yaptığı katkının ve somut olayın geçtiği bağlam da dâhil olmak üzere tüm koşulların birlikte değerlendirilmesi ile mümkündür (Hakan Yiğit, § 58).
51. Denetim yetkisinin uygulanması sırasında Anayasa Mahkemesi, haberleştirilen iletişimin içeriği ve bunların ifade edildiği bağlam da dâhil olmak üzere davayı bir bütün olarak ele alıp incelemelidir. Bu kapsamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, derece mahkemelerinin müdahaleye neden olan kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır. İfade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
52. Başvuru konusu olayda dikkate alınması gereken hususlardan ilki davacı ve başvurucuların toplumsal konumlarıdır. Başvuru konusu olayın bir tarafında ana muhalefet partisinin genel başkanlığını da yapmış olan davacı diğer tarafında ise ulusal bir gazetenin yayımcısı, sahibi ve dava konusu yayının eser sahibi olan gazeteciler bulunmaktadır. Gazeteci kimliğine sahip ve görüşleri yaygın kitleler tarafından takip edilen başvurucuların tanınmış bir siyasetçi olan davacıyla ilgili gelişmeleri sıkı ve yakın bir şekilde takip altına almaları ve haberleştirmeleri tabiidir.
53. Başvuruya konu gazete haberinin yayımlanmasından önce davacıyla İ.B. arasında yaşandığı belirtilen kimi olaylar ulusal basında ve kamuoyunda yoğun bir biçimde tartışılmaktadır. Bu kapsamda başvuru konusu haberin kamunun yoğun ilgi gösterdiği ve kamuoyunda tartışılan bir meseleye dair olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Öte yandan başvuru konusu haber, konuya ilişkin tartışmaların devam ettiği ve konunun güncelliğini koruduğu bir tarihte yapılmıştır.
54. Bununla birlikte yukarıdaki tespitle başvurucuların meslek ahlakına saygı gösterme, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde, iyi niyetli olarak hareket etme yükümlülüklerini ortadan kaldırmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin Orhan Pala (Aynı kararda bkz. § 47). kararında belirttiği ilkeler çerçevesinde bu yükümlülükler başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle başvuru konusu olayda olduğu gibi adı verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda daha da önemli hâle gelmektedir.
55. Başvuru konusu olayda davacı ile İ.B. isimli bir kadın gazeteci arasında geçtiği iddia edilen ve davacının özel hayatı kapsamında kaldığı görülen telefon görüşmeleri haberleştirilirken söz konusu görüşmelerin davacının telefon görüşmesi kayıtlarından elde edildiği belirtilmiştir.
56. Bu haber üzerine davacı tarafından açılan davada derece mahkemeleri, başvurucuların söz konusu telefon dinleme kayıtlarını dosyaya ibraz edemedikleri ve davacı dışındaki iki kişi arasında geçmiş olan diyaloğu davacının telefon görüşmesi kayıtlarından elde edilmiş gibi aktardıkları yönünde tespitlerde bulunmuştur. Derece mahkemeleri bu kapsamda, başvurucuları gerçek dışı bir haber yaptıkları gerekçesiyle tazminata mahkûm etmiştir.
57. Davacıya göre haberde iddia edildiği gibi bir görüşme söz konusu değildir. Başvurucular ise derece mahkemelerinin davacı ile İ.B. arasında geçtiği belirtilen konuşmaların uydurma olduğu yönündeki kararına itiraz etmemiştir. Ancak başvurucular, görüşme kayıtlarının gerçekliğini ispat edememelerinin -davacının siyasi kişiliği de dikkate alındığında- bu görüşmenin haber değerini ortadan kaldırmadığını ileri sürmüşlerdir. Mevcut davanın koşullarında, başvuruya konu görüşme kayıtlarının uydurma olup olmadığını değerlendirmenin bir yararı olmadığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi özel haberleşme içeriklerinin ifşası meselesine odaklanacaktır.
58. Anayasa Mahkemesi, davacı ile İ.B. arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmelerinin ilk kez Yeni Akit gazetesinde yayımlanmış olduğunu not etmektedir. Bu kapsamda somut olay bağlamında davacıya ait olduğu iddia edilen haberleşme içeriklerinin bir basın kuruluşu tarafından ilk kez açığa vurulması yani ifşası söz konusudur. Kişilerin haberleşme içeriklerinin ilk kez ifşa edilmesiyle daha önce ifşa edilen iletişim içeriklerinin haberleştirilmesi arasında dikkatli bir ayrım yapılmalıdır (Hakan Yiğit, § 56). Özel hayata ilişkin haberleşme içerikleri gibi her tür gizli bilgilerin ifşa edilmiş olması durumunda bu içerikleri ifşa eden gazetecilere her somut olayın kendine has koşulları dikkate alınmak kaydıyla yaptırım uygulanması anlaşılabilir bir durumdur. Çünkü Anayasa'nın 22. maddesi, devleti haberleşme özgürlüğüne saygıyı ve haberleşmenin gizliliğinin korunmasını sağlamaya yönelik tedbirleri almaya zorlar (Hakan Yiğit, § 54).
59. İkinci olarak habere konu görüşme içerikleri politik bir konuyla ilgili olmayıp davacının özel hayatıyla ilgilidir. Üçüncü olarak başvurucuların habere konu görüşme kayıtlarının yasal yollardan elde edilmiş olduğu konusunda herhangi bir iddiaları bulunmamaktadır. Hâlbuki kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan olgulara dayanan iddiaların desteklenmesi için güvenilir delillerin sunulması gerekir (Nihat Durmuş ve Durmuş Ofset Gaz. Bas. Yay. Mat. Kül. ve Spor Etk. ve Tic. Ltd. Şti. B.No: 2014/5761, 10/5/2018, § 54).
60. Başvuru konusu haberin olayların meydana geldiği tarihlerde özel ve iş hayatında ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmış olan davacıyı daha da zor bir duruma düşürdüğü, onun şöhret ve itibarını ciddi biçimde zedelediği açıktır.
61. Anayasa Mahkemesi bu bağlamda başvurucular aleyhine ceza mahkemelerinde değil yalnızca hukuk mahkemelerinde dava açıldığını da gözönüne alarak başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği ve dolayısıyla derece mahkemelerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir paylarını aşmadıkları sonucuna ulaşmaktadır.
62. Başvurucular aleyhine hükmedilen tazminatın gözetilen amaç ile makul bir orantılılık ilişkisi içinde olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Derece mahkemelerince hükmedilen 6.000 TL'den ibaret tazminat miktarının başvurucuların sahip olduğu ekonomik olanakları zora sokacak veya ortadan kaldıracak miktarda olmadığı ayrıca -bu tür davalarda genellikle verilen tutarlar ve söz konusu haberin ağırlığıyla karşılaştırıldığında- ulaşılmak istenen amaç ile orantısız olmadığı değerlendirilmiştir.
63. Bu kapsamda başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve orantılı olduğu görüldüğünden anılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların ifade özgürlüğünün ihlali iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 12/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.