logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Erol Kızılırmak ve Zeynep Kızılırmak [GK], B. No: 2016/10183, 11/7/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

EROL KIZILIRMAK VE ZEYNEP KIZILIRMAK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/10183)

 

Karar Tarihi: 11/7/2019

R.G. Tarih ve Sayı: 6/8/2019-30854

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Engin YILDIRIM

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucular

:

1. Erol KIZILIRMAK

 

 

2. Zeynep KIZILIRMAK

Vekili

:

Av. Mehmet Zeki KÖSE

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; esaslı iddiaların kararda tartışılmaması, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve delillerin takdirinde hata yapılması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/5/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Birinci Bölüm tarafından 12/6/2019 tarihinde yapılan toplantıda niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucular, zorunlu göç nedeniyle Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelmiş ve Ankara'ya yerleştirilmişlerdir.

8. Zorunlu göçe tabi olan soydaşların iskân edilmelerine destek olmak amacıyla Yüksek Planlama Kurulunun 27/11/1990 tarihli kararı ile 20.000 adet konut yapımı kararlaştırılmıştır.

9. Başvurucuların murisi İ.K., konut sahibi olmak amacıyla başvuruda bulunmuş; 20/5/1991-9/11/1992 tarihleri arasında toplam 12,40 TL (12.400.000 eski TL) peşinat ve avans ödemesi yapmıştır.

10. Başvurucular 16/9/2009 tarihinde Ankara 6. Tüketici Mahkemesinde (Mahkeme) açtıkları davada, murisleri ve kendilerine tahsis edilen, sonradan adlarına tapuda da tescil edilen taşınmaz için teslim tarihine kadar ödemiş oldukları avans ve peşinat ödemesinin konut maliyetinden mahsup edilmediğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ödedikleri peşinatın güncel değeri olan 24.418,22 TL'nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmişlerdir.

11. Mahkeme 21/9/2010 tarihli kararla davayı kabul etmiştir. Mahkeme başvurucuların murisi tarafından 20/5/1991-9/11/1992 tarihleri arasında yatırılan 12,40 TL'nin (12.400.000 eski TL) mahsup işleminin yapılmadığı kabulüyle 12,40 TL'nin bilirkişi raporuyla hesaplanan güncellenmiş tutarı olan 24.418,22 TL'nin yasal faiziyle birlikte başvuruculara ödenmesine hükmetmiştir.

12. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin (Daire) 28/4/2011 tarihli kararı ile onanmıştır.

13. Davalıların karar düzeltme talebi üzerine Daire 26/12/2011 tarihli kararıyla karar düzeltme isteğini kabul etmiş ve ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Daire taraflar arasındaki borçlanma sözleşmesine göre başvurucuların murisinin kullandığı kredi üzerinden borçlandığını, buna karşılık maliyet hesaplarında göçmen konutlarının şerefiyelendirilmesi gözönüne alındığında konut maliyetinin başvurucuların borçlanmasının üzerinde kaldığını tespit etmiş ve borçlandırma işleminin başlangıcında mahsuplaşma yapılıp yapılmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini belirtmiştir. Daire, yapılacak incelemede konut maliyetinin borçlandırma bedelinden yüksek olduğunun tespiti hâlinde başvuruculardan bu hususun kabul edilebilir bir açıklamasını yapmalarının istenmesine ve sonrasında dosya içindeki belgeler ile emsal dosyalardaki listeler ve yazışmalara göre mahsup yapılıp yapılmadığının saptanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğine işaret etmiştir.

14. Mahkeme bozma kararına uyarak bilirkişiden ek rapor aldıktan sonra 11/10/2012 tarihinde yine aynı miktar üzerinden davayı kabul etmiştir. Kararın gerekçesinde, davalı tarafından dosyaya mahsuplaşmaya ilişkin herhangi bir belge ve delil sunulmadığı gibiyapılan araştırma sonucunda da böyle bir belgeye rastlanmadığı, bu nedenle davalının mahsup savunmasına itibar edilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.

15. Temyiz üzerine karar, Dairenin 15/1/2013 tarihli kararı ile bozulmuştur. Daire bozma kararında özellikle Devlet Bakanlığının 23/9/1993 tarihli talimat yazısı, 24/5/2002 tarihli Ziraat Bankasına yazılan yazı içeriği, yatırılan peşinat tutarları dikkate alınarak hazırlanan itfa planı ve anüze raporları, "Hak Sahiplerine Ait Liste" başlıklı belgelerden bahsetmiştir. Buna göre gerek devletin resmî kurumları arasındaki yazışmalardan ve "Hak Sahiplerine Ait Liste" başlıklı belge kapsamından gerekse aynı nedenlerle açılan ve reddedilip Dairenin incelemesinden de geçmek suretiyle kesinleşen dosya kapsamından açıkça anlaşılacağı üzere davacının peşin ödediği paranın mahsubunun yapıldığı ve Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

16. Mahkeme bozma kararına uymuş ve 11/6/2013 tarihli kararında davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, gerek devletin resmî kurumları arasındaki yazışmalardan gerekse Hak Sahiplerine Ait Liste ve diğer destekleyici belgelerden davacının peşin ödediği paranın mahsubunun yapıldığının anlaşıldığı, dolayısıyla davacının ileri sürdüğü alacak iddiasının maddi ve hukuki bir temelinin bulunmadığı belirtilmiştir.

17. Karar başvurucular tarafından temyiz edilmiş, Daire 4/11/2015 tarihinde hükmü onamıştır.

18. Karar düzeltme talebi, Dairenin 5/4/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

19. Nihai karar 2/5/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucular 27/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

20. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 12/11/2012 tarihli ve E.2012/7749, K.2012/26362 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 “…Mahkemece dairemiz bozması üzerine verdiği kararında mahsubun yapılmadığı gerekçe gösterilmek ve bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.(…) İhtilaf önceden peşin olarak yatırılan … TL’nin mahsubunun yapılıp yapılmadığı noktasında toplanmaktadır. Yine dosya kapsamından açıkça anlaşılacağı üzere göçmen konutlarının yapım ve temini işini dava dışı Devlet Bakanlığı ile Emlak Bankası üstlenmiş, geçen zaman içerisinde de bu konutların yapım işi davalı TOKİ’ye devredilmiş, Emlak Bankası da dava dışı Ziraat Bankasına devredilmiştir. Devlet Bakanlığı kredi temin işini üstlenen Emlak Bankasına 23.9.1993 tarihinde yazdığı yazısında 'Her ne şekilde olursa olsun, soydaşların konut için yatırdıkları peşinatların borç miktarından düşülmesi ve bakiye üzerinden borçlandırılmaları' talimatını vermiş; daha sonra aynı bankaya 17.12.1997 tarihinde yazdığı yazı ile de yatırılan peşinatların mahsup edilip edilmediğini sormuştur. Emlak Bankası ise 31.12.1997 günlü cevabi yazısında proje kapsamında ülke çapında 21556 kişinin konut sahibi olduğunu, 6629 kişinin peşinatlarının kesin borçlandırma işlemleri aşamasında peşinatlarının mahsup edileceğini, bunların dışında kalan kişilerin tamamının peşinatlarının borçlarından mahsup edildiğini bildirmiştir. Yine aynı Bakanlık 8.3.1999 tarihli yazısında soydaşlara yapılacak geri ödemelerin mutlaka banka cüzdanlarına işlenmesini bildirmiştir. Emlak Bankasının Ziraat Bankasına devrinden sonra Devlet Bakanlığı Ziraat Bankasına yazdığı 24.5.2002 tarihli yazısında Pursaklar’da hak sahiplerine konutlarının teslim edildiğini, işin başında yatırılan peşinatlarında maliyet hesabından tenzil edildiği belirtilmiş; bu yazı esas alınmak suretiyle Ziraat Bankasının Toplu Konut Kredileri ve geri ödemeler müdürlüğüne 7.4.2002 tarihli yazısında konut sahipleriyle yeni sözleşmeler imzalanacağı, taksitlerin 1.9.2002 tarihinde ödenmeye başlanacağı, yatırılan peşinat tutarları dikkate alınarak hazırlanan İTFA PLANI VE ANÜZE TABLOLARININ verildiği beyan edilmiştir. Ayrıca dosya içerisinde bulunan 'Hak sahiplerine ait liste' başlıklı belgenin ve bu belgede yer alan hak sahiplerinin yatırılan peşinat tutarlarının, apartman kat ve daire numaraları ile birlikte borçlandırma tutarlarının kıyaslanması ve incelenmesinden de az peşinat ödeyen hak sahiplerinin daha yüksek miktarda, daha çok miktarda peşinat ödeyen hak sahibinin ise daha az miktarda borçlandırıldığı gözlemlenmektedir. Diğer taraftan dairemiz incelemesinden geçmek suretiyle kesinleşen ve aynı konuda Ankara … Tüketici Mahkemesinde açılan … esas ve … esas sayılı dosyaların davacıları banka hesap cüzdanlarını, hesap cüzdanlarının suretlerini dosyaya ibraz etmişler, hesap cüzdanlarının incelenmesinden de gerekli mahsubun yapıldığı gözlemlenmiştir.

Yukarıda özetlenen gerek Devletin resmi kurumları arasındaki yazışmalardan, gerek hak sahiplerine ait liste başlıklı belge kapsamından ve gerekse aynı nedenlerle açılan ve reddedilip, dairemizin incelenmesinden de geçmek suretiyle kesinleşen dosya kapsamlarından da açıkça anlaşılacağı gibi davacının peşin ödediği paranın mahsubunun yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”

21. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2/5/2017 tarihli ve E.2016/31032, K.2017/5363 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Uyuşmazlık, davacının yaptığı peşin ödemenin maliyet hesabına göre borçlandığı anlaşılan davacı borcundan mahsup edilip edilmediği hakkındadır. Mahkemece, Proje kapsamında Başbakanlık Göçmen Konutları Bürosu, Emlak Bankası ve Emlak Bankasının devrinden sonra devredilen banka, TOKİ' den gelen yazı cevapları ve kurumlar arası yapılan iç yazışma kayıtlarının içeriği, emsal dosyalar, emsal bilirkişi raporları ile emsal içtihatlar dikkate alınarak mahsup işleminin yapıldığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş ise de; taraflardan ve kurumlardan celbedilen yazı ve belgeler üzerinde taraf ve yargı denetimine esas bilirkişi incelemesi yaptırılıp mahsup işleminin yapılıp yapılmadığı somut olarak kanıtlanmadan sadece celbedilen yazılar, belgelerdeki soyut ifadeler, emsal dosyalar ve emsal içtihat üzerine varsayıma dayalı olarak ödenen peşinatın mahsup edildiğinin kabulü yürürlükteki mevzuata ve evrensel hukuk ilkelerine aykırıdır. Bu durum Anayasa Mahkemesi' nin 17.07.2014 tarih ve 2013/4495 Başvuru sayılı ilamında da açıkça belirtilmiştir. O halde mahkemece, ödenen peşinatın mahsup edilip edilmediği yönünde, tüm belgeler üzerinde taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi incelemesi yaptırılarak, ödenen peşinatın mahsup edildiği somut olarak kanıtlandığı takdirde davanın reddine şayet mahsup işlemi somut olarak kanıtlanamıyorsa davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucunda yanlış gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 11/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

23. Başvurucular, yargılamanın uzaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

24. Bireysel başvuru sonrasında, 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.

25. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.

26. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.

27. Kararda özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).

28. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

30. Başvurucular; göçmen konutları ile ilgili olarak daha önce açılan davalarda mahkemelerin davaları kabul ettiğini ve kararların Yargıtay tarafından onandığını, ancak Yargıtayın ortada hiçbir neden yokken bir anda görüş değiştirerek kararları bozmaya başladığını, bu konuda makul ve kabul edilebilir herhangi bir gerekçe de göstermediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

31. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

a. Genel İlkeler

32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "...adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

33. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).

34. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu hak, tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

35. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

36. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).

37. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usule veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

38. 1989 yılında zorunlu göç nedeniyle ülkemize sığınmak zorunda kalan soydaşlarımızın konut ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Yüksek Planlama Kurulunun 1990 yılında aldığı kararla Türkiye'nin farklı yerlerinde konut yapımına başlanmış, bu kapsamda belirlenen hak sahiplerinden taahhütname alınmıştır. Hak sahipleri, ilgili banka ile yapacakları borçlanma sözleşmesine kadar konut maliyetinden düşülmek üzere farklı tarihlerde peşinatlar yatırmıştır. Başvuru konusu somut davada olduğu gibi hak sahipleri yatırdıkları avansların kesin olarak belirlenen borç miktarından mahsup edilmediğini iddia ederek Başbakanlık ve Toplu Konut İdaresi aleyhine alacak davaları açmışlardır.

39. Açılan davalarda, yerel mahkemelerce kabul kararı verilenlerle ilgili olarak Yargıtay, farklı gerekçelerle bozma kararları vermeye başlamıştır. Neticede davaların reddedilmesi üzerine yerel mahkeme kararları bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinin gündemine taşınmıştır. Anayasa Mahkemesi bu başvuruları gerekçeli karar hakkı kapsamında incelemiş, bazı başvurularda başvurucuların gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşırken bazı başvurularda derece mahkemelerinin ortaya koyduğu gerekçeleri ilgili ve yeterli bularak başvuruların kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

40. Bu başvurulara konu davalarda çözümlenmesi gereken temel mesele, başvurucuların yatırdığı peşinatın kesin borç miktarından mahsup edilip edilmediğinin tespitidir. Başka bir ifadeyle taraflar arasındaki temel ihtilaf davalı tarafça (kamu idareleri), davacıların yatırdığı peşinatın kesin borç tutarından mahsup edilip edilmediğinin ispatı noktasındadır. Başvurucular, dosyadaki delillere göre davalı tarafça mahsup işlemi ispat edilemediği hâlde derece mahkemelerinin yeterli olmayan soyut bir değerlendirmeyle aksi sonuca ulaştığı görüşündedir.

41. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili davalarda taraflarca ileri sürülen vakıaların yorumu ve sunulan delillerin değerlendirilmesi ile bunların ispat gücünü haiz olup olmadığının takdiri derece mahkemelerine aittir. Bu kapsamda bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin ispata yeterli olup olmadığına mahkemeler karar verir. Taraflardan birine ait olan ispat mükellefiyetinin yerine getirilip getirilmediği hususunda derece mahkemelerinin geniş değerlendirme marjına sahip olduğunun kabulü gerekir. Ancak derece mahkemeleri, ibraz edilen delil ve ileri sürülen olguların objektif bir değerlendirmeye tabi tutulduğunu kararlarında gösterme ve taraflar arasında tartışmalı olan vakıanın ispat edilip edilmediği konusunda ulaştıkları kanaatlerini davanın diğer tarafını da ikna edecek biçimde ilgili ve yeterli bir gerekçeyle açıklama yükümlülüğü altındadır.

42. Göçmen konutları meselesiyle bağlantılı konularda Anayasa Mahkemesine yapılan birinci grup başvurularda, derece mahkemeleri çeşitli kamu kurumlarının kendi aralarında yaptıkları yazışmalardan (Devlet Bakanlığının 23/9/1993 ve 17/3/1993 tarihli talimat ve kesin maliyete ilişkin yazıları, 24/5/2002 tarihli Ziraat Bankasına yazılan yazı) ve Hak Sahiplerine Ait Liste ile diğer destekleyici belgelerden (yatırılan peşinat tutarları dikkate alınarak hazırlanan itfa planı ve anüze raporları, "Hak Sahiplerine Ait Liste" başlıklı belge) hareketle mahsup işleminin yapıldığı sonucuna ulaşmıştır. Bu grup başvurularda kamu kurumlarının kendi aralarındaki yazışmalarda mahsup işleminin yapıldığı belirtilen yerler arasında hak sahibinin (başvurucunun) taşınmazının bulunduğu yerler de bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi bu grup başvurularda derece mahkemelerinin somut olaya özgü değerlendirmeler yaptığını gözlemlemiş, ortaya konulan gerekçeleri ilgili ve yeterli görerek gerekçeli karar hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin, kamu kurumlarının kendi aralarında yaptığı yazışmalara göre mahsup işleminin ispat edildiği yönündeki değerlendirmelerini yeterli bulmuştur (Seyitahmet Seçkin ve diğerleri, B. No: 2013/8637, 7/1/2016; Güner Yıldırım ve Arif Aydoğmuş, B. No: 2014/20030, 17/11/2016; Hacer Acar ve Hatice Hacıoğlu, B. No: 2015/1536, 31/10/2018).

43. Diğer grup başvurularda ise derece mahkemelerince, kamu kurumlarının başka yerde bulunan göçmen konutları konusunda kendi aralarında yaptıkları yazışmalarla yetinilerek, başvurucuların konutlarının bulunduğu yerlerle ilgili somut herhangi bir değerlendirmede bulunulmadan mahsup işlemlerinin yapıldığı kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu grup başvurularda başvurucuların taşınmazının bulunduğu yere yönelik olarak derece mahkemelerince somut bir değerlendirme yapılmadığının altını çizmiş ve farklı yerlerde yapılan konutlar için ödenen avansın mahsup edildiği olgusunun, başka yerlerdeki göçmen konutları için de kabul edilmesi gerektiği şeklindeki yaklaşımın varsayıma dayandığını vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesi bu değerlendirmenin başvurucuların ileri sürdüğü esaslı iddiaları karşılayacak niteliği haiz olmadığını belirtmiş ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (İbrahim Şendil, B. No: 2013/4495, 17/7/2014; Seyitahmet Çavuş ve Diğerleri, B. No: 2013/6613, 7/1/2016).

44. Somut başvurudaki olguların ve derece mahkemelerinin gerekçesinin Anayasa Mahkemesince daha önce kabul edilemezlik kararı verilen birinci grup dosyalarla benzer özellikler taşıdığı anlaşılmaktadır. Başvuru konusu davada derece mahkemeleri, Devlet Bakanlığının yazısı ile diğer resmî kurum yazışmalarında ihtilafa konu taşınmazın içinde bulunduğu bölgeye yönelik somut bilgilerin yer aldığını gözlemlemiş ve bu yazışmalar ile diğer delilleri gözeterek başvurucuların murisince ödenen peşinatın kesin borçtan mahsup edildiği sonucuna ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında bu grup başvurucular yönünden yapılan benzer değerlendirmeleri somut olayın koşullarında ilgili ve yeterli bularak başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 42). Anılan kararlarda ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal bulunmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

1. Başvurucuların İddiaları

46. Başvurucular; yargılama sırasında temin edilen bilirkişi raporlarının mahsup işleminin yapılmadığını açıkça ortaya koyduğunu, eldeki delillere rağmen davanın reddedildiğini, oysa ilk derece mahkemelerince aynı durumda bulunan kişiler lehine verilen kararların daha önceden Yargıtay tarafından onandığını belirtmişlerdir. Başvurucular ayrıca Yargıtayın görüş değişikliğinden sonra Anayasa Mahkemesinin ihlal kararları vermesi üzerine bu defa yeniden davacılar lehine bozma kararı vermeye başladığını, kendileriyle aynı durumda olan kişilerle ilgili bozma kararı verildiği hâlde kendi dosyalarında Yargıtayın farklı bir değerlendirme yaptığını, çelişkili kararların hak kaybına yol açtığını belirterek eşitlik ilkesi, adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

2. Değerlendirme

47. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

48. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi derece mahkemelerince yapılan hukuki hataları düzeltmek değildir. Anayasa Mahkemesinin görevi derece mahkemelerinin yorum ve değerlendirmelerinin Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ortak koruma alanı kapsamında olan hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğini incelemekten ibarettir.

49. Öte yandan benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri arasındaki içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi derece mahkemeleri ile itiraz ya da temyiz mercilerinin uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Miras Mümessillik İnş. Taah. Reklam Paz. Bas. Yay. San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 36).

50. Uyuşmazlığın çözümünde etkili olan maddi vakıaların değerlendirilmesi, yorumlanması ve nitelendirilmesi derece mahkemelerinin takdirindedir. Maddi vakıalar, uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarından farklı olarak sadece somut bir olayı ilgilendirdiğinden ancak somut olayın koşulları çerçevesinde yorumlanabilir ve anlamlandırılabilir. Somut olayın tek bir uyuşmazlığa konu edildiği durumlarda maddi vakıalara ilişkin olarak mahkemeler arasında görüş ayrılığı oluşması mümkün değildir. Buna mukabil aynı olay çerçevesinde birden fazla uyuşmazlığın farklı mahkemelerde görüldüğü hâllerde bu mahkemelerin aynı olay kapsamındaki bir maddi vakıayı farklı değerlendirmesi ve yorumlaması mümkündür. Maddi vakıanın farklı yorumlanmasına bağlı olarak aynı olaya ilişkin uyuşmazlıklarda farklı sonuçlara ulaşılması ve birbiriyle çelişen kararlar verilmesi olasıdır. Bu durumda da aynı maddi vakıanın farklı değerlendirilmesine bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi söz konusu olabilir (Özlem Terzioğlu, B. No: 2014/19341, 21/11/2017, § 45).

51. Mahkemelerin maddi olgularla ilgili değerlendirme ve nitelemeleri ile mutlak bir şekilde bağlı olmaları söz konusu olmayıp bunları değiştirmeleri de mümkündür. Ancak maddi olgularla ilgili değerlendirmelerin aynı olay kapsamındaki diğer uyuşmazlıklar yönünden kuvvetli delil teşkil edebileceği gözetildiğinde mahkemelerden daha önce ulaştıklarından farklı bir sonuca ulaşmaları durumunda bunun gerekçesini ikna edici bir şekilde ortaya koymaları beklenir (Özlem Terzioğlu, § 46).

52. Göçmen konutları meselesine bağlı olarak birçok uyuşmazlığın Yargıtayın önüne geldiği görülmektedir. Yargıtayın bu uyuşmazlıklarda özellikle mahsup olgusunun ispatıyla ilgili olarak süreç içinde değişen bir yaklaşım sergilediği anlaşılmaktadır. Yargıtayın önceki kararlarında, davalı idarenin mahsup işlemini somut belgeyle ispat etmesi gerektiği, aksi hâlde peşinat tutarını tazminle mükellef olduğu yolundaki ilk derece mahkemesi değerlendirmelerini benimsediği görülmektedir.

53. Ancak Yargıtay daha sonra farklı gerekçelerle bozma kararları vermeye başlamıştır. Bazı dosyalarda davalı tarafın ödeme definin araştırılması gerektiğinden bahisle bozma kararları verilirken önemli bir kısmında göçmen konutlarının maliyetlerinin davacıların borçlandığı tutarın üzerinde kalabildiği de gözetilerek salt mahsubun yapıldığını gösteren belgenin bulunmamasının davanın kabulü için yeterli olmadığı ifade edilmiş ve bu kapsamda bozma kararları verilmiştir. Yargıtay bu bozma kararlarında davacıların konutun maliyet bedeli üzerinden borçlanmayı kabul ettiklerinin altını çizdikten sonra maliyet bedelinin borçlanılan bedelden yüksek olması hâlinde aradaki farkın mahsup işleminin yapıldığına karine teşkil edeceğini belirtmiştir. Yargıtaya göre maliyet bedelinin borçlanılan tutardan yüksek olmasıyla ilgili olarak davacı tarafça makul bir açıklama getirilmemesi durumunda bu farkın peşinatın mahsup edilmiş olmasından kaynaklandığı sonucuna ulaşılması gerekecektir. Bunun yanında Yargıtay resmî kurumların yazışmaları da dikkate alınmak suretiyle yerel mahkemelerce araştırma yapılarak karar verilmesi amacıyla derece mahkemesi kararlarını bozmuştur.

54. Yargıtay bazı dosyalarda ise kamu kurumlarının kendi aralarında yaptıkları yazışmaların içeriğini ve diğer bazı delilleri gözeterek davalı tarafça mahsubun yapıldığı sonucuna ulaşmış, bazı dosyalarda bu gerekçeyle ilk kez bozma kararı verirken yerel mahkemelerce doğrudan bu gerekçeyle verilen ret kararlarını da onamıştır. Yargıtaya göre Devlet Bakanlığının yazısı ile diğer resmî kurumların kendi aralarındaki yazışmaların içeriği idarenin mahsup işlemini gerçekleştirdiğini göstermektedir. Derece mahkemeleri bu tür yazışma ve delillerin bulunduğu dosyalarda Yargıtayın bu içtihadı doğrultusunda karar vermeye başlamışlardır.

55. Yargıtayın ilk yaklaşımını değiştirmesinde uyuşmazlığın kökeninde yatan mahsup olgusunun 1990'lı yılların başında yapılmış olması sebebiyle birtakım ispat güçlüklerinin bulunmasının ve sonraki dönemlerde önüne gelen dosyaların kapsam ve içeriklerinin mevcut tüm olgu ve deliller çerçevesinde yeniden değerlendirme yapma zorunluluğu doğurmasının etkili olduğu anlaşılmaktadır.

56. Anılan meseleyle ilgili olarak Yargıtayın ilk uyuşmazlıklarda ispat usulü konusunda benimsediği yaklaşımı değiştirmiş olması tek başına adil yargılanma hakkını ihlal eden bir unsur olarak görülemez. Önemli olan Yargıtayın bu görüş değişikliğini iyi bir gerekçeyle ortaya koyarak sonraki süreçte uyuşmazlıklara istikrarlı bir biçimde uygulamasıdır.

57. Yargıtay kararları incelendiğinde anılan görüş değişikliğinin gerekçesinin makul bir biçimde ortaya konulduğu görülmektedir. Hak sahipleri maliyet bedeli üzerinden borçlanmayı kabul ettiğine göre maliyet bedelinin altındaki borçlanmanın peşinatın mahsup edildiğine karine teşkil edeceği, bu durumun devletin resmî yazışmaları da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği yönündeki yaklaşımın temelsiz olmadığı açıktır. Yine Yargıtayın kamu kurumlarının kendi aralarındaki yazışmaların içeriğinden hareketle mahsup işleminin yapıldığı sonucuna ulaşmış olması da keyfî değildir. Dolayısıyla mahsup işleminin ispatına yönelik görüş değişikliğinin gerekçesiz olduğundan bahsedilemeyecektir. Ayrıca başvurucular, Yargıtayın kendi davalarına da uygulanan, resmî yazışmalar çerçevesinde değerlendirme yapılması gerektiği yönündeki yaklaşımını benimsediği tarihten sonraki dönemde doğrudan ilk yaklaşımı doğrultusunda kararlar verdiğini iddia etmedikleri gibi buna dair herhangi bir kararı da bireysel başvuru dilekçesine eklememişlerdir.

58. Sonuç olarak başvurucular tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 11/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Genel Kurul
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Erol Kızılırmak ve Zeynep Kızılırmak [GK], B. No: 2016/10183, 11/7/2019, § …)
   
Başvuru Adı EROL KIZILIRMAK VE ZEYNEP KIZILIRMAK
Başvuru No 2016/10183
Başvuru Tarihi 27/5/2016
Karar Tarihi 11/7/2019
Resmi Gazete Tarihi 6/8/2019 - 30854

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, esaslı iddiaların kararda tartışılmaması, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve delillerin takdirinde hata yapılması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi