TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET MERİÇ ŞENYÜZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/11228)
|
|
Karar Tarihi: 9/10/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 12/11/2019-30946
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Hilmi Can
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet Meriç
ŞENYÜZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Şerif
Özgür URFA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucunun bir gazetede yayımlanan köşe yazısında
kullandığı ifadelerin hakaret kabul edilerek adli para cezasına hükmedilmesi
nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/6/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Suriye'de 2011 yılında iç savaş başlamış, iç savaş boyunca
birbiriyle mücadele eden birçok farklı grup ortaya çıkmıştır. Suriye'deki iç
savaş, başladığı günden itibaren Türkiye kamuoyunca yakından takip edilmiş; bu
bağlamda Suriye iç savaşı ve tarafları hakkında basın ve yayın organlarında
hemen hemen her gün yüzlerce haber, analiz ve yorum yapılmıştır.
9. Olayların geçtiği tarihte ulusal bir gazetede dış politika
yazarı olan, iki ulusal televizyon kanalında dış politika üzerine programlar
yapan gazeteci A.A. 18/12/2012 günü bir ulusal TV kanalında yayımlanan haber ve
yorum programına davet edilmiştir. Ünlü bir akademisyen ile bir gazetecinin moderatörlüğünü yaptığı ve ABD'nin Orta Doğu politikası ile
bölgeye etkilerinin tartışıldığı programda güncel bir konu olan Suriye'deki
gelişmeler işlenmiş ve A.A. olaylar hakkındaki düşüncelerini açıklamıştır. A.A.
Suriye'de meydana gelen olayları devrim,
rejime karşı örgütleri de devrimciler
olarak nitelendirmiştir.
10. Başvurucu, gazeteci olup olayların meydana geldiği tarihte
Yurt gazetesinde (gazete) çalışmaktadır. Gazetenin 20/12/2012 tarihli
nüshasında başvurucu tarafından kaleme alınan "Gazeteci mi CIA ve EL KAİDE Gülü mü" başlıklı bir haber
yayımlanmıştır. Başvurucunun köşe yazısının temelini A.A.nın ilgili televizyonda yayımlanan programdaki
ifadelerine cevap ve eleştiri oluşturmuştur.
11. Başvurucu yapmış olduğu haberde şu ifadeleri kullanmıştır:
"A.A. cihatcıları
'devrimci' ilan etti. Büyük basının en Amerikancı kalemlerinden A.A.,
Suriye'deki cihatçı katilleri devrimci ilan etti. Önceki akşam NTV'de
yayınlanan Dünyanın Merkezi programına katılan A.A. Prof. H. K'nın Suriye'deki gerçekleri anlattığı konuşmasına,
'Suriye'deki devrim hakkında sadece Türkiye solunda böyle bir algı var.
Gerçekte burada bir devrim oluyor. Devrim illa üretim araçlarının el
değiştirmesi değildir, orada 35 kişiyi öldüren zalim bir rejime karşı insanlar
ayaklanmıştır. Suriye devrimcilerini tanımanızı isterim' diye yanıt
verdi".
'... A.A. Hanım Niye
Görmüyor. Peki, geçekler bu kadar açıkken, Suriye muhalefetinin 'en muteber'
temsilcileri bile 'Alevilerin, gayri müslimlerin
kökünü kurutacağız' açıklamaları yaparken, A.A.'nın
şeriatçı isyancıları devrimci ilan etme kaygısının nedeni ne? Y.K., Y.C. için
'Milliyet'in Washington temsilcisi değil, Washington'ın Milliyet temsilcisidir'
diye yazmıştı. Y.C.'nin Milliyet'ten ayrılıp Taraf'a geçmesinin ardından Milliyet'te yıldızı parlamaya
başlayan A.A., anlaşılan o ki bir süredir 'Washington'ın yeni Milliyet
temsilcisi' oldu. E, bu da sorumuzun yanıtını veriyor sanırız."
12. Haberin gazetede yayımlanması üzerine, A.A. ilgili yazıda
kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle Savcılığa şikâyette bulunmuş ve
nihayetinde İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) başvurucunun sanık
olduğu ceza davası görülmüştür.
13. Mahkeme, yapılan yargılama sonucunda 28/11/2013 tarihinde
başvurucunun hakaret suçundan adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Mahkeme, karar gerekçesinde
"Gazeteci mi CIA ve EL KAİDE Gülü
mü" başlıklı köşe yazısının başlık ve içerik bakımından farklı
olduğunu, EL KAİDE'nin tüm dünyaca terör örgütü
olarak kabul edildiğini, CIA'in yabancı bir ülkenin
istihbarat örgütü olduğunu vurgulamıştır. Mahkeme başvurucunun ilgili başlıkta
müşteki ile EL KAİDE ve CIA'in aralarında bir bağ
olduğu algısını doğurduğunu belirterek ilgili ifadelerin muhatap kişinin şeref
ve saygınlığına zarar verdiğini belirtmiştir.
14. Başvurucu, Mahkemenin kararına 4/12/2013 tarihinde itiraz
etmiş; İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun yapmış olduğu itirazın
reddine karar vermiştir.
15. Başvurucunun başka bir suçtan dolayı ceza alması sebebiyle
İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin kararı kaldırılarak başvurucu hakkındaki 1.740 TL adli para cezası
hükmünün açıklanmasına karar verilmiştir. İlgili karar hakaret suçu yönünden
kesin karar olup başvuru yolu bulunmamaktadır.
16. Başvurucu 13/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesi
şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur,
şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu
isnat eden ... veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına
saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin
en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı
veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen
cezaya hükmolunur.
..."
B. Uluslararası Hukuk
18. İfade özgürlüğünün demokratik toplumdaki önemi ile ifade ve
basın özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı arasındaki ilişkiyle ilgili
uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Haci Boğatekin (B. No: 2014/18101,
26/10/2017, §§ 16-20) kararı.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 9/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, gazetede yayımlanan köşe yazısında hakaret ettiği
gerekçesiyle adli para cezası ile cezalandırılmasının ifade ve basın
özgürlüklerini ihlal ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu ilgili köşe yazısının
sadece eleştiri içerdiğini, bir hakarette bulunmadığını, yazıda Suriye iç
savaşı ve politikası ile ilgili kendi değerlendirmelerinin yer aldığını
belirtmiştir. Ayrıca başvurucu, İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesinin hükmün açıklanmasının
ertelenmesine itirazın reddi kararının Mahkeme tarafından sadece şeklî yönden
incelemeye tabi tutulduğunu ifade etmiştir. Başvurucu "Gazeteci mi CIA ve EL KAİDE Gülü mü"
ve "Washington'ın yeni Milliyet
temsilcisi" ibarelerini kendisinin kullanmadığını savunmuştur.
Başvurucu son olarak itirazını sadece şeklen inceleyerek Mahkemenin görev ve
yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçındığını, bu sebeple adil yargılanma hakkı
kapsamındaki hak arama özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının ifade ve basın
hürriyeti kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
22. Anayasa'nın ifade ve basın özgürlüklerinin korunduğu 26. ve
28. maddeleri iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacaktır. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Herkes,
düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya
toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların
müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de
kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
23. Anayasa’nın "Basın
hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın
hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri
hükümleri uygulanır…”
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
25. Gazetenin 20/12/2012 tarihli nüshasında ve internet
sitesinde yayımlamış olduğu köşe yazısı nedeniyle hakaret suçundan adli para
cezasına hükmedilmesi ile başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yönelik
bir müdahalede bulunulduğu anlaşılmaktadır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
26. Başvuru konusu müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
27. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanma,demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
28. Başvurucu hakkında uygulanan müdahalenin dayanağı olan 5237
sayılı Kanun'un "Hakaret"
kenar başlıklı 125. maddesinin kanunla
sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
29. Başvurucu hakkında, müştekiye hakaret ettiği kabul edilerek
adli para cezasına hükmedilmiştir. Mahkûmiyete ilişkin söz konusu kararın başkalarının şöhret veya haklarının
korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı
sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
30. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri
ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır.
İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatleri dolayısıyla kınanamaması, bunları tek
başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi
gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu
çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifade edilebilmesine bağlıdır. Bu itibarla
düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal
önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B.
No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet
Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, §§ 35-38).
31. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun,
§§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§
70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Müdahaleyi oluşturan tedbirin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca
ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en
hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla
birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51;
Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise
bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının
haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir
dengenin kurulmasına işaret etmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68).
32. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şöhret veya
haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi
bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44).
Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü
kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün
Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, §
41; Adnan Oktar (3), B. No:
2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun,
§ 45; Haci Boğatekin,§ 42)
33. Bu sebeplerle Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda,
başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin derece mahkemelerinin kararlarında
başvurucunun ifade özgürlüğü ile başkalarının şöhret veya haklarının korunması
arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirir (Nilgün Halloran,
§ 27; İlhan Cihaner
(2), § 39).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
34. Somut olaya konu köşe yazısı, gazeteci olan A.A.nın bir televizyon programında
Suriye iç savaşı ile ilgili yapmış olduğu yorum ve açıklamalar üzerine kaleme
alınmıştır.
35. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından söylenen
sözlerin içeriği konusunda bir ihtilaf söz konusudur. Başvurucu "Gazeteci mi CIA ve EL KAİDE Gülü mü"
ve "Washington'ın yeni Milliyet
temsilcisi" ibarelerini kendisinin kullanmadığını iddia
etmiştir. Buna karşılık Mahkemenin bu iddiaya yönelik bir değerlendirme
yapmadığı görülmüştür. Mahkemenin mahkûmiyet sonucuna ulaşırken söz konusu
ifadelere ağırlık verdiği gözetildiğinde başvurucunun bu iddiasının
karşılanmaya değer olduğu açıktır. Dolayısıyla Mahkemenin sözü edilen
ifadelerin başvurucuya ait olup olmadığını araştırmamış olmasının usul
güvencelerini etkisiz kalması potansiyelini haiz olduğu vurgulanmalıdır.
Bununla birlikte aşağıda ulaşılan sonuç dikkate alınarak bu mesele üzerinde
daha fazla durulmasına gerek görülmemiştir.
36. Anayasa Mahkemesi, kamuoyunca tanınan kişilerin gördükleri
işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve
bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu daha önceki
kararlarında da vurgulamıştır (İlhan Cihaner (2), § 82; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009,
15/2/2017, § 40; Kemal Kılıçdaroğlu,
B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 55). Müdahaleye neden olan köşe yazısı da bir
basın mensubuna yönelik eleştirel bir yazıdır. Köşe yazısında eleştirilen basın
mensubu, ulusal bir kanalda TV programcısı ve ulusal bir gazetede köşe yazarı
olup kamuoyunca tanınan bir kişidir. Bu nedenle ilgili basın mensubunun
kendisine yönelik eleştirilere diğer vatandaşlara göre daha fazla hoşgörü
göstermesi gerekir.
37. Anayasa Mahkemesi eldeki başvuruya ilişkin kararını, olayın
bütün şartlarını gözeterek ve başvuru konusu sözlerin söylendiği bağlamı
dikkate alarak verecek; bu çerçevede ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin
izlenen meşru amaçlarla orantılı olup olmadığını, derece mahkemelerinin
gerekçelerinin ilgili ve yeterli olup olmadığını belirleyecektir(Bayram Akın, B. No: 2015/19278, 7/3/2019,
§ 41).
38. Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, başvurucunun
cezalandırılmasına ilişkin derece mahkemelerinin kararlarında başvurucunun
ifade özgürlüğü ile başkalarının şöhret veya haklarının korunması arasında adil
bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirir (Nilgün Halloran,
§ 27; İlhan Cihaner
(2), § 39).
39. Bu, soyut bir değerlendirme olmayıp Anayasa Mahkemesi
başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün kamusal tartışmalara katkı sunma
kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının,
ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin ve kamuoyu
ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların
ağırlığının gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğine bakar (Nilgün Halloran,
§ 41; Ergün Poyraz (2), § 56).
Yine ilgili kişinin önceki davranışı, yayımın içeriği, şekli ve sonuçları ile
haber veya makalenin yayımlanma şartlarının söz konusu haberde yer alan
olayların geçtiği dönemde ülkede meydana gelen olaylar ışığında
değerlendirilmesi gerekliliği de dikkate alınması gereken unsurlardır (İlhan Cihaner (2),§§
67-73; Haci Boğatekin, §
43). Öte yandan derece mahkemelerinin kabul ettiği gibi başvurucunun sözleri
ile davacıyı hedef aldığı kabul edilse bile başvurucunun ifadelerinin
konuşmaların bütünlüğü ile birlikte ve söylendikleri bağlamdan koparılmaksızın
değerlendirilmesi gerekir (Kemal Kılıçdaroğlu (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018, §
65).
40. Başvuruya konu olan köşe yazısı Suriye'deki iç savaşın
ikinci yılında kaleme alınmıştır. Suriye iç savaşı ile ilgili savaşın başladığı
andan itibaren kamuoyuna yansıyan bir çok tartışma
olmuştur ve bu tartışmalar günümüzde de devam etmektedir. Başvuruya konu köşe
yazısının yayımlandığı dönem basında konu ile alakalı çok sayıda haber ve yorum
yayımlanmıştır. Bu sebeple ilgili köşe yazısının tartışmaların güncel olduğu
bir dönemde kaleme alındığı ve yazının bütünü ele alındığında da kamusal
tartışmalara katkı sunma potansiyelinin olduğu görülmektedir. Yazı bütün olarak
incelediğinde ise başlık ve içeriğin tamamen aynı olmadığı görülmektedir. Yazı
içeriğinde başlıkta kullanılan ifadelerin aksine ilgili kişinin CIA ve EL KAİDE
üyesi olduğu iddiası yer almamaktadır. Söz konusu yazıda yer alan ifadeler
bağlamından kopartılmadan incelendiğinde başvurucunun A.A.nın düşüncelerinin CIA ve EL KAİDE'nin
düşünceleri ile paralellik taşıdığını, A.A.nın bu
düşünceleri dile getirerek CIA ve EL KAİDE'nin
menfaatlerine hizmet ettiğini ileri sürmektedir.
41. Basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya hatta
kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği hatırlanmalıdır (Ali Kıdık, B.
No: 2014/5552, 26/10/2017, § 77). Başvuruya konu köşe yazısı ele alındığında
"Gazeteci mi CIA ve EL KAİDE Gülü
mü" diye yer alan köşe
yazısı başlığının abartılı ve çarpıcı olduğu görülmektedir. İlk derece
mahkemesi, karar gerekçesinde başlığında geçen ifadeler dolayısıyla
başvurucunun köşe yazısının muhatap kişinin şeref ve saygınlığına zarar
verdiğini belirtmiş ve hareket suçunun işlendiğine karar vermiştir. Köşe
yazısının başlığının abartılı ve tahrik edici olduğu açık olup bütün olarak
değerlendirildiğinde köşe yazısının basın özgürlüğünün sınırları içinde kaleme
alındığı görülmektedir.
42. Bilgilendirme ve eleştirilerin cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve
kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma
korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergun Poyraz (2), § 79). Devamlı olarak
günlük program yapan, köşe yazısı yazan, haber sunan basın mensupları basın
özgürlüğünü kullanırken mütemadiyen eleştiri haklarını da kullanmaktadırlar.
Bir basın mensubunun sert ve çarpıcı eleştirel ifadeleri nedeniyle adli para
cezasıyla ya da bir adli ceza müeyyidesi ile karşı karşıya kalması, ilgili
basın mensubunun mesleğini icra ederken sürekli baskı altında kalma hissiyatını
doğuracak ve cezalandırılma endişesi duymasına neden olacaktır.
43. Son olarak başvurucunun mahkûmiyetine hükmedilen kararda,
başvuru konusu yazıda yer alan ifadelerin ilgili TV programcısının onur ve
şerefini zedeleyici nitelikte kabul edildiği konusunda ikna edici bir gerekçeye
yer verilmediği de dikkate alınarak başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan
müdahalenin başkalarının şöhret ve haklarının korunması için demokratik toplum
düzeninde gerekli bir müdahale olmadığı kanaatine varılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde
güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin uygulanmasına ilişkin
olarak kabul edilen ilkeler için bkz. Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60) kararı.
47. Başvurucu, yeniden yargılamaya karar verilmemesi durumunda
3.550 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminat talebi olduğunu belirtmiştir.
48. Başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği
ve ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Bu durumda ihlalin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan
benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216
sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama
sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan
mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
49. Diğer taraftan somut olay bağlamında yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesi, ihlale yol açan yargılama sürecine muhatap olan
başvurucunun bu sürede uğradığı bütün zararları gidermemektedir. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde
ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için şeref ve itibar
hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden yargılama
suretiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
9.150 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ile 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına
alınan ifade özgürlüğü ile Anayasa'nın 28. maddesinin birinci fıkrasında
güvence altına alınan basın özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlükleri ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 9.150 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.