TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
CENGİZ DUMAN VE DİLEK DUMAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/11550)
Karar Tarihi: 4/10/2023
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Raportör
Hilal YAZICI
Başvurucular
1. Cengiz DUMAN
2. Dilek DUMAN
Başvurucular Vekili
Av. Ahmet KAVUNCUOĞLU
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. İkinci başvurucu hamileliği süresince kontrollerini yapan doktorunun yönlendirmesi ile doğum sancılarının başlaması üzerine eşi tarafından 24/12/2006 tarihinde Medigap Sağlık Hizmetleri A.Ş.ye bağlı Özel Gaziantep Tıp Merkezine (Hastane) götürülmüştür. Yapılan tetkikler neticesinde doğumun başladığı tespit edilmiş ve başvurucunun doktoru Ü.E.nin hazır bulunmasıyla normal doğum gerçekleşmiştir. 4.500 gram ağırlığında Z.S.D. adında bir kız bebek dünyaya gelmiştir. Doğumun gerçekleştiği aynı günün akşamı bebeğin sağ omzunun hareketsiz olduğu ve düştüğü başvurucu anne tarafından fark edilmiş ve bu durum doktor E.Ü.ye ve ortopedi doktoru ile diğer çalışanlara bildirilmiştir. Doktorlar durumun zedelenmeden kaynaklı geçici bir problem olduğunu aileye söylemiş ve aile taburcu edilmiştir. Problemin devam etmesi üzerine başvurucular bebeği Gaziantep'te bulunan başka hastanelere götürmüştür. Teşhis ve tedavinin ancak Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde yapılabileceğinin belirtilmesi ve tam teşhis konulamaması üzerine Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Bölümüne götürülen bebeğe "brakial plexus(felç) diğer doğum yaralanmaları" teşhisi konulmuştur. Bu teşhis üzerine Z.S.D. ameliyat edilmiş ve ardından fizik tedavi görmüştür. Başvurucu anne ve baba ilgililer hakkında yargı yollarına başvurmuştur.
A. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç
3. Başvurucu anne ve baba, adı geçen Hastanenin ortaklarından biri de olduğu anlaşılan doktor E.Ü. ve diğer çalışanlar hakkında, normal doğum noktasında yeterli tetkik ve değerlendirmenin yapılmamış olması ile doğum esnasında meydana gelen sinir zedelenmesine, zamanında ve uygun teşhisin konulmaması ve tedavinin yapılmamış olması iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuşlardır.
4. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) şikâyet konusu ve bebek ile ilgili olarak tüm tedavi ve teşhis belgelerini Adalet Bakanlığı Adlı Tıp Kurumu 3. İhtisas Kuruluna (ATK) göndermiş, söz konusu olayda şüphelilerin kusurlu olup olmadıklarına ilişkin rapor verilmesini istemiştir. 18/2/2009 tarihli ATK raporunda; 4.500 gr doğum ağırlığında olan bebekte ortaya çıkan brakial plexus zedelenmesinin doğumun bir komplikasyonu olarak meydana geldiği, Dr. Ü.E., ebe T.T.nin tıbbi uygulamaları ve hastanede yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca raporda, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde çekilen grafilerde kırık saptanmaması ve çocuğun 13 aylık iken kurul muayenesinde sağ humerustaki kırığın iyileşme döneminde olduğu ve kırığın doğumdan en az 5-6 ay sonra oluştuğu, bu bağlamda doğumla ilişkisinin olmadığı değerlendirilmiştir. ATK raporunda yukarıda belirtilen hususlarda oybirliği sağlanmıştır. Başsavcılık 25/6/2009 tarihli kararıyla ilgililer hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
5. Başvurucular bu karara karşı Kilis Ağır Ceza Mahkemesine 1/9/2009 tarihinde itirazda bulunmuştur. İtiraz dilekçesinde başvurucular; Z.S.D.nin omuz sinirlerinden birinin koptuğunu, bunun doğum esnasında yaşandığını, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ortopedi Bölümünde sekiz saat süren bir ameliyat geçirdiğini, fizik tedavisinin devam ettiği sırada sağ omzunda kırık meydana geldiğini ifade etmiştir. Ayrıca ATK raporunun yetersiz olduğunu, söz konusu raporda bebekte meydana gelen hasar, hasarın ağırlığı, ne şekilde meydana geldiği ve tedavisinin mümkün olup olmadığı üzerinde durulmadığı, Başsavcılığın da bu eksikleri giderecek başka bir değerlendirmeye ihtiyaç duymaksızın kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular; bebeğin iri bir bebek olduğunun doğumdan önce değerlendirilmiş olmasına rağmen bu ağırlık sebebiyle normal doğumda meydana gelebilecek sorunlara ilişkin tedbirlerin alınmadığı, alınmışsa ne tür tedbirlerin alındığının açıklanamadığı, hastane ve ilgili doktorların doğum esnasında meydana gelen bu problemden haberdar olmalarına rağmen bebek ve aile için hayati önem taşıyan bu sorun için sonrasında da hiçbir eylemde bulunmadığını iddia etmiştir.
6. Başvurucular, bireysel başvuru tarihi itibarıyla itirazlarına ilişkin olarak henüz bir karar verilmediğini ifade etmiştir. İncelemenin yapıldığı tarih itibarıyla da dosyaya bu konuda bir belge sunulmamıştır. Başvurucuların aynı olaya ilişkin açmış oldukları tazminat davasına ilişkin yargılama aşamalarında, Başsavcılıktan dosyanın istendiği ve Kilis Ağır Ceza Mahkemesinin itirazı reddettiği ifade edilmişse de ilgili soruşturma dosyasından bu durum tespit edilememiştir.
B. Bireysel Başvuruya Konu Hukuk Yargılamasına İlişkin Süreç
7. Başvurucular doğum öncesi, doğum esnası ve sonrasında gerekli özen borcunu yerine getirmeyerek Z.S.D.nin sağ kolunun nihayetinde sakatlanmasına ve tüm tedavi sürecine rağmen %40 iş gücü kaybına uğramasına sebep olunduğu iddiasıyla doğumda bulunan doktor ve diğer personeli çalıştıran söz konusu hastanenin bağlı bulunduğu Medigap Sağlık Hizmetleri A.Ş. aleyhine 14/8/2007 tarihinde bebek için 1.000 TL maddi, 25.000 TL manevi, başvurucu anne ve babanın her biri için 20.000 TL manevi, kardeşi için 5.000 TL manevi tazminat ile yapılan tedavi masrafı olarak 2.054,56 TL maddi tazminat istemli dava açmıştır.
8. Gaziantep 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme), Başsavcılıktan soruşturma dosyasını istemiştir. Ayrıca Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalında öğretim üyesi olan kadın doğum uzmanlarından oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinden görüş almıştır. 5/11/2010 tarihli bilirkişi raporunda; hiçbir risk faktörü olmayan gebelerde doğum sırasında omuz distosisinin (omuz takılması) tahmin edilmesini sağlayacak tek yöntemin doğum öncesi yapılan fetal ölçümlerle hesaplanan tahmini doğum ağırlığı olduğu ifade edilmiştir. Raporda, doğum belgelerinde annenin diyabetik olmadığının kaydedildiği, ultrasonografinin ilgili hastanenin radyoloji bölümünde yapıldığı, değerlendirmelerin hiçbirinde fetal ağırlığın hesaplanmadığı ve değerlendirmeyi yapan doktorun adının bu raporlarda yer almadığı ifade edilmiştir. Raporun sonuç kısmında ise doğum hekiminin doğumla birlikte omuz distosisi geliştikten sonra doğumu uygun bir şekilde yönettiği, uygun manevralar yapmamış olması durumunda bebekte çok daha ciddi fetal hasar ve hatta ölümün meydana gelebileceği değerlendirilmiştir. Buna ek olarak, doğum hekimini makrozomi tanısı ile sezaryene yönlendirebilecek tek bulgunun tahmini fetal ağırlık olduğu belirtilmiş, fetüsü değerlendiren radyoloji uzmanının tahmini fetal ağırlığı hesaplamamış olduğu ve dolayısıyla bu hususun rapor edilmemiş olduğunu tespit etmiştir.
9. Başvurucular; tespit edilen somut olgulara rağmen sonuç itibarıyla kusurun olmadığı yönünde değerlendirme yapılmış olması, davalı doğum doktorunun dosyaya geçen ifadelerinde bebeğin iri bir bebek olduğu yönündeki değerlendirmesi ve Z.S.D.de meydana gelen hasarın oranı, bu hasarın vücut fonksiyonlarına etkisi vb. noktalar üzerinde hiç durulmamış olması sebebiyle raporun eksik olduğu ve hüküm kurmaya elverişli olmadığını ileri sürmüş, söz konusu eksiklikleri de karşılayacak yeni bir rapor alınmasına ilişkin itirazda bulunmuşlardır.
10. Mahkeme ATK raporu, bilirkişi raporu, tarafların ifadeleri ve tanık ifadelerini değerlendirerek doğum olayında davalılara atfedilebilecek bir kusurun olmadığı sonucuna ulaşmış ve 29/12/2010 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
11. Başvurucular kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi (Daire), delillerin takdirinde isabetsizlik olmadığı gerekçesiyle 15/11/2011 tarihinde kararı onamıştır.
12. Başvurucular karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Bu defa Daire, karar düzeltme talebini kabul etmiş ve onama kararını kaldırarak kararı bozmuştur. Kararın gerekçesinde, bilirkişi raporunda doğumu yaptıracak doktoru sezaryene yönlendirecek tek bulgunun, hamilelik sırasında tespit edilecek fetal ağırlık olduğu ve hamilelikteki kontrollerin aynı hastanede yapılmasına rağmen dava dışı radyoloji hekiminin fetal ağırlığı hesaplamadığı belirtilmiştir. Bebeğin 4.500 gram doğduğunu belirten Daire, kontroller sırasında çocuğun fetal ağırlığının tespit edilmemesi nedeniyle sezaryene yönelmeyen ve normal doğumu tercih eden davalı tarafın kusuru olup olmadığının açıklanmadığını değerlendirilmiş, söz konusu hususlarda bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği belirtmiştir.
13. Bozma kararı üzerine Mahkeme Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor istemiştir. 4/10/2012 tarihli raporda, olaya özgü olmayacak şekilde omuz takılması ile ilgili genel nitelikte değerlendirmeler yapılmış ve somut olayın komplikasyon şeklinde geliştiği ve davalının kusuru olmadığı ve doğumun tıbben uygun olduğu sonuç değerlendirmesine yer verilmiştir. Başvurucuların bu rapora itirazı üzerine Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalında görev yapan üç öğretim üyesinden oluşan heyetten yeni bir bilirkişi raporu daha alınmıştır. 4/4/2013 tarihli raporda, bilimsel verilere göre omuz distosisi durumunun öngörülemeyeceği, gebelik takibi sırasında iri bebek şüphesi olan her gebenin sezaryenle doğurtulmasının uygun yaklaşım olmadığı belirtilmiştir. Sezaryen ile doğumun diabetik gebelerde 4.500 gram ve üzerindeki tahmini fetal ağırlığın varlığı durumunda düşünülebileceği değerlendirilmiştir. Raporda doktor Ü.E.nin gebelik takibi süresince dört kez ultrasonografi aldığı ancak bu ölçümlerde bebeğin tahmini ağırlığının belirtilmediği tespiti yapılmakla birlikte doktor Ü.E. tarafından yaptırılan doğumda gerçekleşen omuz distosisinin komplikasyon olduğu, doğum doktoru tarafından uygun müdahalelerin yapıldığı değerlendirmesine yer verilmiştir.
14. Mahkeme 28/11/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda bilirkişi raporlarına atıfla, doğum sırasında tıp kurallarına uyulduğu, doktor kusuru veya tıp hatası olmadığı, yeterli özenin gösterildiği, başkaca yapılması gereken işlem olmadığı, resen sezaryen uygulamasının söz konusu olmadığı ve ortaya çıkan durumun gerekli tüm müdahalelerin yapılmasına rağmen gelişen bir komplikasyon olduğu ve davalının kusuru bulunmadığı değerlendirilmiştir.
15. Başvurucuların temyizi üzerine Dairenin 18/11/2015 tarihli kararıyla temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanmasına karar verilmiş, karar düzeltme istemi de Dairece 9/5/2016 tarihinde reddedilmiştir.
16. Başvurucular nihai kararı, 7/6/2016 tarihinde öğrendikten sonra 22/6/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
18. Anayasa Mahkemesinin 4/10/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Maddi ve Manevi Varlığın Koruması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucular; dava ettikleri kişilerin doğum doktoru Ü.E., ilgili hastane çalışanları ve hastane olduğunu ancak Mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporlarının hiçbirisinde doktor dışında diğer sorumlular hakkında değerlendirmenin olmadığını ifade etmişlerdir. Buna ek olarak doğum doktorunun da bebeğin iri bir bebek olacağını tahmin etmesine rağmen doğum öncesi fetal ağırlık tespitini aramadan doğuma girişmesi yönünden en azından kusurlu kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Öte yandan başvurucular, hastane ve hasta arasında herhangi bir şekil şartına tabi olmayan hasta kabul sözleşmesinin ilgili hastaneye yüklediği yükümlülüklerin gözardı edildiğini, bebeğin fetal ağırlığının hesaplanmamış olmasına ilişkin olarak ilgili doktor veya hastane hakkında yargılama süreçlerinde hiçbir değerlendirme yapılmadığını ifade etmişlerdir. Hacettepe Üniversitesinden alınan ilk bilirkişi raporunda belirtilen eksiklerin tüm yargılama süresince giderilmeden karar verildiğinin altı çizilmiştir. Bu kapsamda başvurucular Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Başvuru, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir.
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın koruması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
22. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemelerinin bu konuda gösterdiği hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).
23. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018, § 47). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).
24. Başvurucuların ileri sürdükleri şikâyetlerin doğum sırasında yapılan müdahalelerin hatalı olması, doğum öncesi ve doğum sonrasında ortaya çıkan sorunla ilgili herhangi bir tedbirin alınmayıp tedavi yoluna başvurulmaması, ayrıca yargılama sırasında sadece doğum anının değerlendirildiği -doğum öncesi ve sonrasının değerlendirilmediği- eksik incelemeye dayalı bilirkişi incelemeleri ile yetinilerek özenli bir inceleme yapılmadan karar verilmesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
25. Somut olayda derece Mahkemesince bozma kararı üzerine yapılan yargılamada Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma ve bu soruşturmadan elde edilen ATK raporu, ilk yargılamada Hacettepe Üniversitesinden alınan ilk bilirkişi raporu ve Çukurova Üniversitesinden alınan ikinci bilirkişi raporuna itiraz edilmesi üzerine Hacettepe Üniversitesinden alınan üçüncü bilirkişi raporu, tarafların ve tanıkların dinlenmesi neticesinde elde edilen bulgu ve belgelere dayanıldığı anlaşılmaktadır.
26. ATK raporunda gerekli araştırmanın yapılması, belge ve bilgilerin toplanmasının ardından 6. İhtisas Kurulundan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı bir profesörün davet edilmesi ile tüm bilgi ve belgeler değerlendirilmiş, normal doğum kararının uygun olduğu, omuz distostisinin normal doğumlarda bir komplikasyon olarak geliştiği, somut durumda da bir komplikasyonun olduğu ve doğum doktoru, ilgili personel ve hastanenin işlemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Mahkeme tarafından yapılan ilk yargılamada Hacettepe Üniversitesinden alınan bilirkişi raporunda doğumu gerçekleştiren doktora açıkça bir kusur atfedilmemiştir. Yargıtayın bozma kararı üzerine yapılan yargılamada da Çukurova Üniversitesi ile Hacettepe Üniversitesinden ikinci kez alınan raporlarda genel olarak doğum öncesi ve sonrasına ilişkin süreçlerin tümüyle gözönünde bulundurulduğu ve ilgililere atfedilebilecek kusurun olmadığı ve doğum esnasında gerçekleşen olayın komplikasyon olduğu değerlendirilmiştir. Özellikle doğumu gerçekleştiren doktor ve doğumda bulunan diğer personelin tıp kurallarına uygun ve hızlı müdahaleleriyle daha ağır sonuçların ortaya çıkmasının önüne geçildiğinin üzerinde durulmuştur. Hacettepe Üniversitesinden alınan son bilirkişi raporunda, başvurucuların sezaryen doğum yaptırılması gerektiği, doğum öncesi ve sonrasında yeterli tetkiklerin yaptırılmadığı ve özenin gösterilmediği ve hastane tarafından yapılabileceklere ilişkin dile getirilen iddialara da cevap verebilecek ölçüde değerlendirmelerin yapıldığı görülmektedir.
27. Dolayısıyla yapılan tıbbi tedavi ve uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğunun uzman bilirkişi raporuyla belirlendiği ve söz konusu raporun mahkeme kararına dayanak yapılarak ilgililere ve hastaneye atfedilebilecek bir kusurun olmadığının tespit edildiği gözönünde bulundurulduğunda başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların ilgili ve yeterli bir gerekçeyle karşılandığı görülmektedir. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların derece mahkemelerince Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca yargılama sürecinde başvurucuların usule ilişkin güvencelerden yararlandırıldığı, bilirkişi raporlarının yeniden alınmasına ilişkin itirazlarının karşılandığı da görülmektedir. Somut olay bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği söylenemeyeceğinden maddi ve manevi varlığın koruması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirme bkz. Neslihan Altuğ ve diğerleri, B. No: 2016/2796, 10/12/2019 § 45; Hatice Çalış ve diğerleri, B. No: 2017/40500, 29/9/2020, § 45).
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucular, özellikle hukuk yargılamasına ilişkin sürecin yaklaşık dokuz yıl sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih” ibaresi “9/3/2023 tarihi” şeklinde değiştirilmiştir.
31. Bu bağlamda 6384 sayılı Kanun'un 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesiyle değiştirilen geçici 2. maddesi uyarınca 9/3/2023 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla ilgili bireysel başvuruların Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenerek karara bağlanması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 27-36) kararında Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olup olmama yönünden inceleyerek Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varmış; başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemezliğine karar vermiştir.
32. Somut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.