TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZEKİ KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/1264)
|
|
Karar Tarihi: 24/3/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Zeki KAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, anayasal haklar kapsamında koruma altında
bulunan bazı eylemlerinin terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyetinde delil
olarak kullanılmasının başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkını, örgütlenme ve ifade özgürlülerini; yaptığı düşünce açıklamaları
nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan mahkûm edilmesinin
ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddialarına ilişkindir. Başvuruda ayrıca adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 18/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1988 doğumlu olup olayların meydana geldiği
tarihte Tunceli Munzur Üniversitesinde öğrencidir.
10. Başvurucu; Türkçe adı Kürdistan İşçi Partisi olan PKK
terör örgütüne üye olduğu gerekçesiyle iki gün gözaltında tutulduktan sonra
25/5/2012 tarihinde tutuklanmıştır. Cumhuriyet savcısı 25/6/2012 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun terör örgütüne üye olma ve terör örgütünün
propagandasını yapma suçlarından cezalandırılmasını talep etmiştir. Malatya
(kapatılan) 3. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme), 30/5/2013 tarihinde, başvurucunun
terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay, terör örgütünün propagandasını
yapma suçundan ise 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiş; aynı
zamanda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da hükmetmiştir.
11. İlk derece mahkemesi gerekçeli kararına, başvurucunun
da aralarında bulunduğu sanıklar hakkında yapılan soruşturma ve kovuşturmanın
hangi sebeplere dayandığına ilişkin arka plan açıklaması yaparak başlamıştır.
Mahkeme PKK'nın silahlı eylemlerde bulunarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinin bir kısmını da içeren ve Marksist-Leninist ideolojiye dayalı ayrı
bir devlet kurmak amacında bulunan bir terör örgütü olduğunu vurgulamıştır.
12. Mahkeme PKK'ya ilişkin bu tespiti yaptıktan sonra
örgütün yapılanmasıyla ilgili açıklamalara yer vermiştir. Bu kapsamda Mahkeme,
PKK'nın gençlik yapılanmasını ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır. Mahkemeye
göre başvuruya konu olayların yaşandığı tarihlerde PKK'nın gençlik örgütü,
Demokratik Yurtsever Gençlik Meclisi (DYGM) olarak adlandırılmaktadır. Mahkeme,
DYGM'nin amacının ise Kürtçülüğün yaygınlaştırılması ve halkın PKK'nın
ideolojisi ve amaçları hakkında daha fazla bilinçlendirilmesi kapsamında
yapılan faaliyetlerde gençlerin daha aktif rol üstlenmesi olduğunu
belirtmiştir.
13. Mahkeme, Dersim Öğrenci Derneği (DÖDER) hakkında da
bazı tespitlere yer vermiştir. Kararda; PKK terör örgütünün ayrı bir devlet
kurmak amacının gerçekleştirilmesi noktasında önemli stratejilerinden birinin
de alternatif eğitim ve dernek örgütlerinin Öğrenci Dernekleri ve Eğitim
Destek Evleri adı altında kurulması olduğu ifade edilmiş, bahsi geçen
örgütlerin bizzat PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın (A.Ö.)
talimatlarına istinaden kurulduğu belirtilmiştir. Bundan başka ilk derece
mahkemesi kararında; DÖDER'in de bu örgütlerden biri olduğu, PKK terör
örgütünün amaçları ve eylem stratejisi çerçevesinde faaliyetler yürüttüğü
tespitine yer verilmiştir.
14. Genel açıklamalardan sonra Mahkeme atılı suçların
işlenip işlenmediği hususunda her bir sanık yönünden öncelikle delil olarak
kabul edilen eylemleri tek tek sıralamış, daha sonra genel bir değerlendirmeye
yer vermiştir. Başvurucu yönünden delil olarak görülen eylemler şu şekilde
açıklanabilir:
i. Başvurucunun PKK'nın gençlik örgütü olan DYGM içinde
faaliyet yürüttüğü kabul edilmiştir.
ii. PKK içinde faaliyet gösteren A.D. ve terör örgütüne
üye olma suçundan tutuklanan E.T. ile irtibatlı olması hatta bu kişileri
örgütsel dayanışma ve KCK Sözleşmesi gereğince ceza infaz kurumunda ziyaret
etmesi delil olarak değerlendirilmiş, bu noktada bazı iletişim kayıtlarına
dayanılmıştır.
iii. PKK'nın gençlik örgütü içinde yer aldığı
gerekçesiyle terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanan ve mahkûm olan G.G.yi,
örgütsel dayanışma ve KCK Sözleşmesi gereğince ceza infaz kurumunda ziyaret
etmesi delil olarak değerlendirilmiş, bu noktada bazı iletişim kayıtlarına
dayanılmıştır.
iv. Tunceli Belediyesi tarafından açılacak bir ihaleye
DÖDER adına katılma noktasında M.K. ile görüşmeler yapması, teminat bedelinin
yatırılması noktasında M.K. ile birlikte hareket etmesi delil olarak
değerlendirilmiş, bu noktada bazı iletişim kayıtlarına dayanılmıştır.
v. 21/3/2012 tarihinde Tunceli'de düzenlenen ve terör
örgütünün toplantısına dönüşen nevruz kutlamasına terör örgütünün talimatlarına
istinaden katılması ve gösteri sırasında "Selam selam imralı'ya bin
selam" şeklinde slogan atması delil olarak kabul edilmiştir. Söz
konusu eylemin terör örgütünün propagandasını yapma suçunun da konusunu oluşturduğu
anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesi bu olaya ilişkin birçok açıklama
yapmıştır. Açıklamalar şu şekildedir:
-20/3/2012 tarihinde PKK terör örgütünün güdümünde
faaliyet gösteren bir internet sitesinde "PKK:Herkes Sokaklara
Dökülsün" başlığını taşıyan bir habere yer verilmiştir. Haberin
içeriğinin "PKK Yürütme Komitesi, hayatı boyunca barış için mücadele
etmiş Ahmet Türk’e yapılan saldırıyı şiddetle kınayarak, 'Artık her gün Newroz
ve her yer Newroz meydandır. Başta Amed olmak üzere Newroz’u kutlayan bütün
alanlarımızı bu saatten itibaren ve özellikle Newroz günü olan yarın, büyük bir
kararlılık ruhuyla sokaklara dökülmeye ve yeni Dehaqlardan hesap sormaya
çağırıyoruz' dedi." şeklinde olduğu belirtilmiştir.
-12/3/2012 tarihinde PKK terör örgütünün güdümünde
faaliyet gösteren bir internet sitesinde "YJA [PKK terör örgütünün
kadın yapılanması] Kadın Eylemlerini Selamladı" başlığıyla bir
habere yer verilmiştir. Haberin içeriğinin "Kuşkusuz direnişin
süreklilik kazanması güçlü sonuçlar yaratır. 8 Mart’tan 21 Mart’a, Newroz’dan 4
Nisan’a oradan kahramanlık haftasına uzanan mücadele köprüleri her günü daha
özgür kılacaktır." şeklinde olduğu belirtilmiştir.
-Etkinlik öncesi ve sonrasına ilişkin bazı iletişim
kayıtlarında başvurucunun söz konusu etkinlik hakkında konuşmalar yaptığı
tespit edilmiştir.
-21/3/2012 tarihinde gerçekleşen etkinliğe 2.500 kişinin
katıldığı, 500 kişilik bir grubun etkinliğe katılmadan önce başka bir alanda
toplandıkları, bu alanda "gençlik Aponun Fedaisidir", "Biji
Serok Apo", "PKK Halktır Halk Burada", "Devlet Şaşırma Bizi
Dağa Kaçırma" şeklinde sloganlar attıkları belirtilmiştir. 500 kişilik
grubun daha sonra diğer kişiler arasına karıştıkları, grubun hep birlikte
"newroz piroz be! newroz wes vo! yaşasın newroz/tertip komitesi",
"an azadi an azadi newroz piroz be/bdp il örgütü", "tecride ve
inkara karşı biji newroz sosyalizm/esp", "savaşa ve sömürüye karşı
newroz ateşiyle özgürlüğe/emek partisi dersim il örgütü" ve
"newroz piroz be newroz isyandır isyan dağlarda/partizan" ibareli
pankartlar eşliğinde yürüyüşe geçerek etkinliğin yapılacağı yere geldikleri,
etkinliğin yapılacağı alanın girişinde bulanan polis kontrol noktasından geçen
grup içindeki bazı kişilerin bariyerleri yıkarak görevli polis memurlarına
ellerinde bulunan pankartlar ile saldırdıkları, bu olay nedeniyle 1 polis
memurunun hafif şekilde yaralandığı tespitine yer verilmiştir.
-Anılan etkinlik sırasında başvurucunun "Selam
Selam İmralı’ya Bin Selam" şeklinde slogan attığı ifade edilmiştir.
Aynı zamanda başvurucunun diğer kişiler tarafından atılan sloganı alkışladığı
belirtilmiştir. Ancak başvurucunun PKK ve lideri lehine sloganlar atan 500
kişilik grup içinde yer alıp almadığı konusunda herhangi bir açıklama
yapılmadığı anlaşılmıştır. Anılan etkinliğin nasıl gerçekleştiği ve
başvurucunun eyleminin ne olduğu noktasında etkinlik videolarına ilişkin
bilirkişi raporuna kararda yer verilmiştir.
vi. Başvurucunun 26/4/2012 tarihinde, DYGM üyesi olmak
suçundan bazı kişiler hakkında verilen mahkûmiyet kararlarını protesto etmek
amacıyla yapılan yürüyüş ve basın açıklamasına katıldığı, aynı zamanda örgütsel
dayanışma gereği olarak mahkûmiyet kararlarının verildiği duruşmayı Malatya'ya
giderek takip ettiği kabul edilmiştir. Başvurucunun duruşmaları takip ettiği
hususunda birçok iletişim kaydına yer verilmiştir. Öte yandan anılan gösteriye
ilişkin de bazı açıklamalar yapılmıştır. Gösterinin 150 kişilik bir grup
tarafından gerçekleştirildiği, grubun "Keyfi gözaltı ve tutuklama
furyasına edi bese!!! DÖDER" pankartının arkasında ve "Baskılar
Bizi Yıldıramaz", "Polis Defol Üniversiteler Bizimdir",
"Direne Direne Kazanacağız", "Susma Sustukça Sıra Sana
Gelecek", "Kürdistan Faşizme Mezar Olacak", "Tcnin Piçleri
Yıldıramaz Bizleri" şeklindeki sloganlar eşliğinde protesto eylemini
gerçekleştirdikleri tespit edilmiştir. Gösteri sırasında başvurucunun isegrupla
birlikte "Puta Tapan Köpekler Öğrenciler Sizden Ne Bekler"
şeklinde slogan attığı ve pankart taşıdığı anlaşılmıştır.
vii. Başvurucunun bir gösteri sırasında güvenlik
görevlilerinin elindeki kamerayı zorla alarak zarar verdikleri gerekçesiyle
haklarında gözaltına alma işlemi uygulanan kişilerin gözaltına alınmalarını
protesto etmek amacıyla Tunceli İl Emniyet Müdürlüğü önünde düzenlenen protesto
eylemine katıldığı belirtilmiştir. Anılan eylem sırasında başvurucunun "Polis
Defol Üniversiteler Bizimdir", "Baskılar Bizi Yıldıramaz" ve
"Direne Direne Kazanacağız" şeklinde sloganlar attığı tespit
edilmiştir. Başvurucunun, gözaltı işlemive protesto eylemi hakkında konuşmalar
yaptığı bazı iletişim kayıtlarına kararda yer verilmiştir.
viii. 11/3/2012 tarihinde "gençlik konseri"
adı altında Tunceli Belediyesi hizmet binasında gerçekleşen, PKK'nın gençlik
örgütü tarafından organize edildiği kabul edilen ve terör örgütünün
propagandası hâline dönüşen bir etkinliği organize etmesi ve katılması delil
olarak değerlendirmeye alınmıştır. Etkinliğe ilişkin olarak Mahkemenin
tespitleri şöyledir:
-Etkinlik DÖDER tarafından Tunceli Belediye Konferans
Salonu'nda düzenlenmiştir.
-Etkinliğin yapıldığı konferans salonunun duvarlarına PKK
mensuplarına ait resimler ve "8, 12, 16, 21, 28 Mart'ta kadınla
özgürleştik, ta gazi’de vurulduk, ta halepçe’de katledildik, ta newrozla baş
kaldırdık, ta amed’te kurşuna dizildik ve şimdi yine bir mart ayında
serhıldanla direnişteyiz…", "halkımız bu zulümü kabul etmez",
"dersim'de halepçe'de roboski'de katlettiniz mart'la yine geliyoruz
(DÖDER)" yazılı pankartlar asılmıştır.
-Etkinlik sırasında "Biji Serok Apo",
"Şehit Namırın", "Dersim Aponun Fedaisidir" şeklinde
sloganlar atılmıştır.
-Başvurucu söz konusu etkinliğe katılmış, halay çeken
grup içinde yer almış, bunun da ötesinde etkinliğe PKK mensuplarının kırsal
alanda giydikleri leşker olarak tabir edilen kıyafeti giyerek
katılmıştır. Bu noktada Mahkeme, etkinliğe ilişkin videoları inceleyen bir
bilirkişi raporuna da kararda yer vermiştir.
-Mahkeme, etkinlik hakkında konuşmalar içeren ve
taraflardan birinin başvurucu olduğu bazı iletişim kayıtlarına da kararda yer
vermiştir.
ix. Üniversite öğrencileri tarafından 20/3/2012 tarihinde
düzenlenen ve terör örgütünün propagandasının yapıldığı bir toplantı hâline
dönüşen nevruz etkinliğine başvurucunun katılması ve PKK'nın marşı olan "Çerxa
Şoreşe"yi söylemesi delil olarak değerlendirmeye alınmıştır. Etkinliğe
ilişkin olarak Mahkemenin tespitleri şöyledir:
-Etkinlik üniversite öğrencileri tarafından organize
edilmiş, 300-350 kişinin katılımıyla Üniversite kampüsü içinde gerçekleşmiştir.
-Etkinliğe katılan kişiler "Biji Serok Apo",
"Dişe Diş Kana Kan Seninleyiz Öcalan", "Ellerinde Molotoflar
Geliyor Apocular" şeklinde sloganlar atmıştır.
-Etkinlikte PKK'nın marşı olan "Çerxa
Şoreşe" adlı Kürtçe şarkı, "Ha Gerilla" adlı şarkı ve
"Oramar" isimli şarkı eşliğinde halaylar çekilmiştir. İlk
derece mahkemesi "Oramar" adlı şarkının, PKK mensuplarının
21/10/2007 tarihinde gerçekleştirdiği ve 12 güvenlik görevlisinin hayatını
kaybetmesine sebep olan bir askerî birliğe saldırısına atfen yazıldığını ve PKK
mensupları ile sempatizanlarının kahramanlık türküsü hâline getirildiğini
ayrıca vurgulamıştır.
-Etkinlikte başvurucunun PKK mensupları ile
sempatizanlarınca örgüt sembolü olarak kullanılan zafer işareti yaptığı,
PKK'nın marşı olan "Çerxa Şoreşe"yi grupla beraber söylediği
belirtilmiştir.
-Mahkeme, etkinlik hakkında konuşmalar içeren ve taraflardan
birinin başvurucu olduğu bazı iletişim kayıtlarına da kararda yer vermiştir.
-Öte yandan etkinliğe ilişkin videoları inceleyen
bilirkişi raporunda yer alan ve başvurucunun anılan etkinlikte basın açıklaması
metnini okuduğu ve "tüm devrim ve özgürlük savşçıları için 1 dakikalık
saygı duruşunda bulunuyoruz" şeklindeki anons üzerine bir dakikalık
saygı duruşuna katıldığı yönünde olan tespite kararda ayrıca yer verilmiştir.
x. Başvurucunun 28/3/2012 tarihinde eğitim sistemini
protesto etmek amacıyla yapılan etkinliğe katılması delil olarak
değerlendirmeye alınmıştır. Söz konusu eylemin PKK'nın vermiş olduğu talimatlar
doğrultusunda yapılan "Ana Dil" kampanyası kapsamında
gerçekleştirildiği belirtilmiştir. İlk derece mahkemesi, PKK terör örgütü güdümünde
yayın yapan bir internet sitesinde yer alan eğitim sistemi hakkındaki bir örgüt
yöneticisinin açıklamasına ve Kürtçe eğitime dair bir habere kararda ayrıca yer
vermiştir. Mahkeme etkinliğe 250'ye yakın kişinin katıldığını, başvurucunun da
aralarında olduğu kişilerin "İşte Faşizm İşte Akp", "Yaşasın
Örgütlü Mücadelemiz", "Tayyip Sonun Mübarek Olsun", "Gün
Gelecek Devran Dönecek Faşist Akp Hesap Verecek" şeklinde sloganlar
attıklarını belirtmiştir.
xi. Başvurucunun PKK'nın gençlik örgütü DYGM mensuplarının
aralarında birlik duygusu oluşturmak amacıyla DÖDER tarafından gerçekleştirilen
bir etkinliğin organizesinde görev alması ve anılan etkinlikte katılımcı olması
delil olarak kabul edilmiştir.
xii. Başvurucunun bir gösteride çekim yapan güvenlik
görevlisinin elindeki kamerayı alarak zarar verdikleri gerekçesiyle bazı
kişilerin gözaltına alınmalarına karşı Tunceli Adliyesi önünde düzenlenen
protesto eylemine katıldığı belirtilmiştir. Anılan eylem sırasında etkinliğe
katılan kişilerce "Baskılar Bizi Yıldıramaz" şeklinde
sloganlar atılmış, gözaltındaki kişilerin serbest bırakılmaları sonrasında
PKK'ya ait bir marş söylenmiştir. Başvurucunun da etkinliğe katılarak grupla
birlikte "Baskılar Bizi Yıldıramaz" şeklinde slogan attığı
belirtilmiştir.
xiii. Başvurucunun Diyarbakır'da meydana gelen toplumsal
olaylarda 6/12/2009 tarihinde hayatını kaybeden A.E.nin ölüm yıl dönümünde
yapılan ve terör örgütünün toplantısı hâline dönüşen 6/12/2010 tarihli yürüyüş
ve basın açıklaması eylemine katılması, etkinlikte "Şehit Namırın"
şeklinde sloganlar atması ve terör örgütünün propagandasını yapması delil
olarak kabul edilmiştir. Etkinliğe ilişkin olarak Mahkemenin tespitleri
şöyledir:
-Mahkeme, A.E.nin ölümünün hemen sonrasında PKK terör
örgütü güdümünde yayın yapan bir internet sitesindeki iki habere öncelikle
değinmiştir. Haberlerden ilki,PKK terör örgütü lideri A.Ö.nün ceza infaz kurumu
koşullarını protesto etmek ve A.E.nin öldürülmesini kınamak amacıyla Tunceli ve
Cizre'de yapılan eylemlere ilişkindir. Diğer haberde ise PKK terör örgütü
mensupları ve sempatizanlarınca başlatılan serhildanların (başkaldırı) A.E.nin
ölümünün ardından daha da yükseltileceğinin vurgulandığı anlaşılmaktadır.
-6/12/2010 tarihinde yaklaşık 400 kişiden oluşan bir grup
üniversitedeki derslere girmeyerek bir fakülte binasının önünde toplanıp "A.E.
ölümsüzdür" ve "A.E., Unutulmayacaksın Şerzan, Demokratik
Yurtsever Gençlik" yazılı pankartlar eşliğinde bir yürüyüş eylemi
gerçekleştirmişlerdir. Yürüyüş sırasında grup "A.E. Yoldaş
Ölümsüzdür", "Faşist Devlet Üniversiteden Defol", "Dersim
Faşizme Mezar Olacak", "Şehit Namırın", "Polis
Üniversiteden Defol Üniversiteler Bizimdir", "Vur Gerilla Vur
Kürdistanı Kur", "Halkın H’si, Partizanın P’si, Gerillanın G’si
HPG" şeklinde sloganlar atmıştır.
-Etkinlik sırasında PKK'nın gençlik örgütü DYGM imzalı
bir basın açıklamasıyapılmıştır. Basın açıklamasının içeriği hakkında bir bilgi
sunulmamıştır.
-Başvurucu, etkinlikte okunan DYGM imzalı basın
açıklamasının herkese duyurulmasını sağlamak amacıyla açıklamayı okuyan kişiye
megafonu tutmuştur. Bundan başka başvurucu, etkinlikte PKK'nın ölen mensupları
için söylenen "Şehit Namırın" sloganını atmış, PKK'nın silahlı
kanadı HPG'nin marşı olan "Çerxa Şoreşe" adlı şarkıyı grupla
birlikte söylemiştir.
xiv. Başvurucunun Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Kazan
Vadisi'nde yaptığı operasyonlar sırasında terör örgütü mensublarının
öldürülmesini ve örgüt lideri A.Ö.ye yapıldığı belirtilen tecriti protesto
etmek amacı ile 14/1/2012 tarihindedüzenlenen ve terör örgütünün bir toplantısı
hâline dönüşen basın açıklaması eylemine katılması delil olarak
değerlendirilmiştir. Etkinliğe ilişkin olarak Mahkemenin tespitleri şöyledir:
-PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan bir internet
sitesinde yapılan iki habere kararda yer verilmiştir. Her iki haber de Barış ve
Demokrasi Partisi (BDP) yöneticilerinin operasyonlarda öldürülen PKK mensupları
hakkında yaptıkları açıklamalara ilişkindir.
-Mahkeme, etkinliğin nasıl gerçekleştiğine dair bazı
tespitlerde bulunmuştur. Daha sonra ilk derece mahkemesi başvurucunun grupla
birlikte hareket ettiğini, "Gün Gelecek Devran Dönecek Akp Halka Hesap
Verecek" ve "Faşizme Karşı Omuz Omuza" şeklinde
sloganlar attığını kabul etmiştir.
xv. Başvurucunun PKK'nın gençlik örgütü DYGM'nin
faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik yapılan adli soruşturmalar
kapsamında bazı kişiler hakkında koruma tedbirlerine başvurulmasını protesto
etmek amacıyla 25/5/2011 tarihinde yapılan basın açıklamasına katılması ve
etkinlik sırasındaki eylemleri ilk derece mahkemesince dikkate alınmıştır.
Etkinliğe ilişkin olarak Mahkemenin tespitleri şöyledir:
-"Askeri ve siyasi operasyonlar durdurulsun"
ibareleri yazılı bulunan pankart arkasında toplanan grup öncelikle bir
basın açıklaması yapmış, daha sonra Tunceli İl Emniyet Müdürlüğü binasının
önüne kadar sloganlar eşliğinde yürümüştür.
-Etkinliğe katılanlar, Tunceli İl Emniyet Müdürlüğü
binasının önünde alkışlar ve sloganlar eşliğinde yaklaşık olarak 4 dakikalık
bir oturma eylemi yapmışlar ve daha sonra olaysız bir şekilde dağılmışlardır.
-Etkinlik boyunca gruptakiler "Faşizme Karşı Omuz
Omuza", "Dersim Faşizme Mezar Olacak", "Recebin Piçleri
Yıldıramaz Bizleri", "Biji Serok Apo" ve "Kürdistan
Faşizme Mezar Olacak" şeklinde sloganlar atmıştır.
-Başvurucu, etkinlik boyunca "Askeri ve siyasi
operasyonlar durdurulsun" yazılı pankartı taşıyanlardan biridir.
Bundan başka başvurcu, Tunceli İl Emniyet Müdürlüğü önünde yapılan oturma
eylemi sırasında "Baskılar Bizi Yıldıramaz" şeklinde sloganlar
atmıştır.
xvi. Başvurucunun PKK terör örgütünün propagandasını
yapma suçu şüphesiyle hakkında adli soruşturma yapılan ve bazı adli işlemler
için Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığına götürülen M.K.ya destek olmak amacı ile
adliye önünde yapılan protesto eylemine katılması delil olarak dikkate alınmıştır.
xvii. Son olarak başvurucunun ikametgâhında yapılan
aramalarda ele geçen bazı bilgi ve belgeler delil olarak değerlendirmeye
alınmıştır. Mahkeme, söz konusu belgelerin bir kısmında başvuru tarafından ceza
infaz kurumunda bulunan bir kişiye yazılmış ya da başvurucuya hitaben ceza
infaz kurumunda bulunan bir kişi tarafından yazılmış mektupların bulunduğunu
belirtmiştir. Bundan başka ilk derece mahkemesi, başvurucunun ikametgâhında ele
geçen bir harddisk içinde terör örgütünün propagandasını içeren müziklerin ve
terör örgütü mensuplarının resimlerinin bulunduğunu ifade etmiştir.
15. İlk derece mahkemesi, başvurucunun terör örgütüne üye
olma suçunu işlediğini kabul ettikten sonra terör örgütüne üye olma suçunda
delil olarak da değerlendirilen 21/3/2012 tarihli eylemin ayrıca terör
örgütünün propagandasını yapma suçunu da oluşturduğunu kabul etmiştir (söz
konusu eyleme ilişkin ayrıntılı açıklamalar için bkz. § 14-v). Anılan suça
ilişkin ilk derece mahkemesinin başvurucu hakkındaki değerlendirdirmesi şu
şekildedir:
"...21 Mart 2012 günü örgüte
müzahir sloganların atıldığı etkinliğe, Pkk/Kck terör örgütünün talimatları
gereği sanıklar [F.P.], [M.K.], Zeki Kaya ve [B.D.]nin katıldıkları, terör
örgütünün propagandasına dönüştürülen gösteri yürüyüşünde ...sanık Zeki
Kaya'nın 'Selam, selam imralıya bin selam' sloganının atıldığı sırada
görünmemesi için başını yere eğerek 'Selam, selam imralıya bin selam' sloganını
attığı ve atılan sloganı alkışladığı, ...bu suretle sanıkların terör örgütünün
propagandasını yaptıkları, sanıkların eyleminin 6459 yasa ile getirilen lehe
değişiklik kapsamında olmadığı, tespit edilen görüntülerle ilgili bilirkişi
raporu alındığı, sanıkların temin edilen fotoğrafları ile görüntü kayıtlarının
karşılaştırıldığı, buna göre rapor tanzim edildiği, ...bu haliyle eylemin örgüt
toplantısına dönüşmesi [de
dikkate alındığında] ...sanıkların eylemleri sabit olduğundan eylemlerine
uyan 3713 sayılı TMK’nın 7/2. maddesi gereğince mahkumiyetlerine karar vermek
gerektiği..."
16. Mahkûmiyete ilişkin kararı başvurucunun temyiz etmesi
üzerine karar, Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından 30/9/2015 tarihinde
onanmıştır. Dairenin atılı suçların işlendiği noktasındaki değerlendirmeleri
şöyledir:
"...Yapılan yargılama sonunda
toplanan deliller, iletişimin tespiti, teknik ve fiziki takip tutanakları,
kolluk kamera kayıtları ve tüm dosya kapsamına göre; sanıklar [F.], Zeki ve
[M.]nin PKK/KCK terör örgütünün gençlik yapılanması olan DYGM'nin faaliyetleri
doğrultusunda DÖDER (Dersim Öğrenci Derneği) isimli legal görünümlü yapılanma
içerisinde diğer sanıklara nazaran edindikleri pozisyon gereği düzenlenen
etkinlik ve eylemlere katılma, bir kısım etkinlik ve protesto gösterilerinde
toplanan müzahir kitlenin eylemlere katılmasını organize etme, sağlama ve grubu
yönlendirme, birden çok eylem ile eylem ve etkinlik hazırlığına birlikte
iştirakleri şeklindeki çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk gösteren eylem ve
faaliyetlerinin terör örgütü üyeliği boyutuna ulaştığı anlaşıldığından, yine
...sanıklar [F.], Zeki ve [M.] hakkında 21.03.2012 tarihinde işlenen propaganda
suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinde gösterilen gerekçeler dikkate
alındığında ...hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, ...temyiz
itirazlarının reddiyle beraat ve mahkumiyete dair hükümlerin onanmasına
...30.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."
17. Başvurucu; karardan 22/12/2015 tarihinde haberdar
olduğunu belirtmiş, 18/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Metin
Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, §§ 28-39; Sırrı
Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, §§ 23-39 ve Candar
Şafak Dönmez [GK], B. No: 2015/15672, 5/11/2020, §§ 27-35.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 24/3/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu; yargılamanın 3 yıl 4 ay 7 günde
sonuçlandığını, anılan sürenin makul bir süre olmadığını belirtmiş ve adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
21. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E.,
B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
22. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken
yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili
makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E.,
§ 29).
23. Bu kapsamda başvurucunun suç isnadından ilk olarak
etkilendiği tarih gözaltı tarihi olan 23/5/2012'dir. Başvurucu ile müdafii
süreç içinde esas hakkındaki mütaalaya karşı beyanda bulunmak üzere iki kez
süre talebinde bulunmuş, bu nedenle iki kez duruşmanın ertelenmesini
sağlamıştır. Bu kapsamda 21/3/2013 tarihli duruşma 26/4/2013 tarihine
ertelenmiştir. Yine benzer şekilde 26/4/2013 tarihli duruşma 30/5/2013 tarihine
ertelenmiştir.
24. Anılan ilkeler, duruşma aralıkları, yargılamanın kişi
sayısının çokluğu ve yargılamanın kapsamlı bir terör suçu hakkında yürütülmesi,
başvurucunun ve müdafiinin tutumu, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında suç isnadından ilk olarak etkilenildiği
tarih ile nihai karar arasında geçen yaklaşık 3 yıl 5 aylık yargılamanın
süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
26. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkına yönelik
bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Diğer İhlal
İddiaları
a. Başvurucunun
İddiaları
28. Başvurucu; ilk derece mahkemesinin Cumhuriyet savcısı
tarafından sunulan delillere itibar ettiğini ancak bu delillere karşı dosyaya
sunduğu bilgi ve belgeleri dikkate almadığını, lehine beyanda bulunan
tanıkların beyanlarına itibar etmediğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca
araştırılmasını istediği hususların araştırılmadığını, savunmasının dikkate
alınmadığını ifade etmiş ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz
takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda
değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
30. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından hukuk kuralları
ile delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına, esas
itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan gerekçelerle kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu anlaşılan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Terör
Örgütünün Propagandasını Yapma Suçundan Cezalandırılma Nedeniyle İfade
Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucu; suçlamaya konu sloganı atmadığını, somut
olayda anılan eylemi gerçekleştirdiği hususunda bir delil olmadığını, şüphe
üzerine mahkûmiyetine karar verildiğini, Mahkemenin hiçbir meşru amaç
gütmeksizin ve siyasi saikle hareket ettiğini belirtmiştir. Bundan başka
başvurucu; cezalandırmaya konu sloganın şiddeti teşvik etmediğini, içinde
şiddet barındırmadığını ifade etmiş ve tüm bu nedenlerle terör örgütünün
propagandasını yapma suçundan cezalandırılmasının ifade özgürlüğü ile adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
33. Bakanlık görüşünde, öncelikle katılmış olduğu gösterilerde
atmış olduğu sloganlar ve gerçekleştirmiş olduğu eylemler nedeniyle
başvurucunun terör örgütü propagandasını yapma suçundan cezalandırılmasına
karar verildiği belirtilmiş ve söz konusu eylemler ayrıntılı açıklanmıştır.
Bakanlık; başvurucunun cezalandırılmasına konu ilk eylemin 21/3/2012 tarihli
gösteride gerçekleştirilen faaliyetler olduğunu belirtmiş, anılan eyleme
ilişkin olarak öncelikle atılan sloganların ve gösteriye katılan kişilerce
taşınan pankartların içeriğinden bahsetmiş, daha sonra ise gösteriye katılan
kişilerin güvenlik güçlerine saldırdığı hususuna vurgu yapmıştır. Bakanlık,
başvurucunun bu gösteride "Selam Selam İmralı'ya Bin Selam"
şeklinde slogan attığını belirterek anılan eylemin cezalandırmaya konu
edildiğini açıklamıştır. Öte yandan Bakanlık, başvurucu hakkında terör
örgütünün propagandasını yapma suçundan kovuşturmanın ertelenmesi kararı
verilmesine sebep olan 6/12/2010 tarihli eylemi de ayrıntılarıyla açıklamıştır.
34. Bakanlık söz konusu açıklamalar sonrasında şikâyetin
esasına yönelik değerlendirmeler yapmıştır. Bakanlık bu noktada öncelikle
başvurucunun PKK terör örgütünün çağrısı üzerine kanuna aykırı bir şekilde
gerçekleşen bir gösteriyi düzenlediğini ve gösteriye katıldığını, gösteri
sırasında örgütü öven ve örgütün eylemlerini meşru gösteren beyanlarda
bulunduğunu, bu nedenle ifade özgürlüğüne yönelen müdahalenin açık bir keyfîlik
içermediğini belirtmiştir. Bakanlık, daha sonra başvurucunun terör örgütünün
faaliyetleri kapsamında katılmış olduğu etkinliklerin dikkatlice incelendiğini
ve bilirkişi yardımı ile bazı tespitlerde bulunulduğunu vurgulamıştır.
Bakanlığa göre başvurucu katılmış olduğu gösterilerde terör örgütünü öven ve
yücelten sloganları halka açık alanlarda kalabalık grup ile birlikte söylemiş
ve bunun da ötesinde başvurucunun da içinde olduğu grup, güvenlik güçlerine
saldırı gerçekleştirmiştir.
35. Bakanlık; başvurucunun terör örgütünün amacını
benimsediğini, başkalarının silahlı terör örgütüne katılımını sağlamak,
sempatisini artırabilmek amacıyla terör örgütünü öven ve yücelten beyanlarda
bulunduğunu, terör örgütünün faaliyetlerine aktif bir şekilde destek
sağladığını ifade etmiştir. Son olarak Bakanlık, derece mahkemeleri tarafından
ileri sürülen gerekçelerin yeterli ve ilgili olduğunu ve hükmedilen 10 aylık
hapis cezasının da orantılı olduğunu belirtmiş ve ifade özgürlüğüne yönelik
müdahalenin bir ihlal oluşturmadığını vurgulamıştır.
2. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu, katıldığı bir etkinlikte atmış olduğu slogan nedeniyle terör
örgütünün propagandasını yapma suçundan 10 ay hapis cezası ile
cezalandırılmıştır. Söz konusu ilk derece mahkemesi kararı ile başvurucunun
ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapıldığının kabul edilmesi gerekir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. M.M.B., B. No: 2015/15088,
8/1/2020, § 37; Esma Seydaoğlu, B. No: 2015/15566, 8/1/2020, § 24; Zerga
Öztürk, B. No: 2015/4556, 9/1/2020, § 21). Bu çerçevede başvurucunun bu
başlık altındaki şikâyetlerinin bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
37. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti"
kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes,
düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya
toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların
müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de
kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu
düzeni[nin], ...
korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Müdahalenin
Varlığı
39. Başvurucu, bir gösteri sırasında atmış olduğu slogan
sebebiyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 10 ay hapis cezası ile
cezalandırılmıştır. Dolayısıyla söz konusu ilk derece mahkemesi kararı ile
başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapıldığının kabul edilmesi
gerekir.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
40. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel
hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...
demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
41. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi
gerekir.
(1) Kanunilik
42. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu'nun 7. maddesinin ikinci fıkrasının olaya uygulanan ilk cümlesinin kanunla
sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
43. Başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin kararın terör
örgütü ve terörizmle mücadele kapsamında kamu düzeninin korunmasına yönelik
önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3)Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a)Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
44. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere,
başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden
dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli
yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade
özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek
çok kararında açıklamıştır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015,
§§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(b)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine
Uygun Olması
45. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir
Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4,
K.2007/81, 18/10/2007).
46. Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade
özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir
Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§
58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp
karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir.
Şüphesiz kullanılan sözlerin bireylere, bir kamu görevlisine ya da toplumun bir
kesimine karşı şiddete teşvik mahiyetinde olması durumunda kamu otoritelerinin
ifade özgürlüğüne müdahale konusunda takdir marjları çok daha geniştir. Ancak
bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Sırrı Süreyya Önder, §
56; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
47. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine
getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini
kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu
denetlemektir. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken eldeki başvurunun koşulları ile
beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne almaktadır (Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 76).
(c) Müdahalenin Zorunlu Bir Toplumsal İhtiyacı
Karşılaması
48. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması,
başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini
göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun,
§ 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
49. Somut olayda açıkladığı düşüncelerin kişileri terör
suçlarını işlemeye teşvik ettiğinin ortaya konulması hâlinde başvurucunun ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı
kabul edilebilir. O hâlde çözümlenmesi gereken mesele, derece mahkemelerinin
başvurucunun açıkladığı düşüncelerle kişileri terör suçlarının işlenmesine
teşvik ettiğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığı olacaktır.
(d)Müdahalenin Gerekçesi
50. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade
özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan
kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26.
maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir
müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için
kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması
gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir
Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve
diğerleri, § 120; Sırrı Süreyya Önder, § 60).
(e) Somut Olayın Değerlendirilmesi
51. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 26. maddesine
ilişkin içtihadında ortaya konan ilkeler aynı zamanda kamu düzenini sağlamak
amacıyla terörle mücadele kapsamında kamu gücünü kullanan organlar tarafından
alınan tedbirlere de uygulanacaktır. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, derece
mahkemelerinin başvurucunun açıkladığı düşüncelerle kişileri terör suçlarının
işlenmesine teşvik ettiğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koymadığının
belirlenmesidir.
52. Başvurucunun 2011 ve 2012 yıllarında gerçekleştirdiği
bir dizi eylem güvenlik güçlerince takip edilmiş, söz konusu eylemlerinin terör
örgütü üyesi olduğunu gösterdiği kanaatine ulaşan Cumhuriyet savcısı
başvurucunun cezalandırılması için bir kamu davası açmıştır. Sonuç olarak PKK
terör örgütünün hiyerarşik yapılanması içinde yer aldığını kabul eden Mahkeme,
başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan ve bir düşünce açıklaması
nedeniyle de PKK terör örgütünün propagandasını yapma suçundan
cezalandırılmasına karar vermiştir.
53. Başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma
suçundan cezalandırılmasına neden olan olay 21/3/2012 tarihinde Tunceli'de
düzenlenen 21 Mart Nevruz Bayramı kutlamalarındaki eylemidir. İlk derece
mahkemesi, başvurucunun etkinlik sürecindeki davranışlarından sadece "Selam
Selam İmralı'ya Bin Selam" şeklindeki sloganını dikkate alarak terör
örgütünün propagandasını yapma suçundan bir sonuca varmıştır (bkz. § 15).
Mahkeme, başvurucunun PKK terör örgütü ve lideri lehine sloganlar atan 500
kişilik grup içinde yer aldığı ya da güvenlik güçlerine saldırıda bulunan
kişiler içinde yer aldığı noktasında herhangi bir kabulde bulunmamıştır.
54. Anayasa Mahkemesi, eldeki başvurunun koşulları ile
beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorlukları da gözönüne alacaktır.
Terörizm olgusu insanlık tarihi kadar eskidir ve bugün ulusal sınırları aşarak
toplum ve devlet hayatının üzerinde sosyal ve ekonomik bakımdan büyük çapta
tahribatlara sebep olmaktadır. Herhangi bir amaca ulaşmak için propagandaya yönelik
ses getirici eylemlerle insanların öldürülmesi, insanlara korku ve dehşet
salınması olan terör bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ve özellikle temel
bir hak olan yaşam hakkını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir (Meki Katar [GK],
B. No: 2015/4916, 3/10/2019, § 58).
55. Terörizmin hukuksal bir tanımının yapılmasında kimi
zorluklar bulunmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin asıl görevi bir başvuruya
konu olayın terör suçu kapsamında kalıp kalmadığını değerlendirmek
değildir (Candar Şafak Dönmez, § 60). Anayasa Mahkemesine göre eldeki
başvuruya konu PKK terör örgütünün hâlen son derece tehlikeli, güvenlik güçleri
ile çatışmalara giren bir terör örgütü olduğu konusunda herhangi bir tereddüt
bulunmamaktadır.
56. Terör örgütleri ve destekçileri, görüşlerinin toplum
içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefler ve bu amacın
gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilir. Terörün veya terör
örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku
yoktur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm
değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran,
öven ya da bunlara teşvik eden sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez (Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri, § 79; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722,
9/5/2019, § 43; Sırrı Süreyya Önder, § 61).
57. Anayasa Mahkemesi daha önce Zübeyde Füsun Üstel ve
diğerleri (aynı kararda bkz. §§ 115-118) kararında terör örgütünün
propagandasını yapma suçunun Türk hukukundaki görünümüne ilişkin bazı
tespitlerde bulunmuştur. İlk olarak 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinde yapılan
değişiklik ile terör örgütünün propagandasını yapma suçu çok sayıda ve her
türde ifadeyi kapsayacak şekilde geniş yorumlanabilecek bir fiil olmaktan
çıkarılmaya, terör örgütünün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterme veya
övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme şeklinde tanımlanarak suça
hukuki belirlilik kazandırılmaya çalışılmıştır. İkinci olarak Yargıtay da Türk
hukukunda terör ile bağlantılı her tür düşünce açıklamasının değil yalnızca
terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru
gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde
propagandasının yapılmasının suç olarak kabul edildiğini pek çok kez ifade
etmiştir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, §§ 54-57).
58. İçinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler
yer almayan, terör suçlarının işlenmesi tehlikesine yol açmayan çeşitli
grupların şiddete başvurmaksızın ulaşmayı düşündükleri toplumsal veya siyasal
hedeflere, siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlara ilişkin görüşleri gibi düşünce
açıklamaları, ideolojik ve katı olarak nitelendirilseler bile terörizmin
propagandası olarak kabul edilemez. Dolayısıyla sağ veya sol ideolojilere,
anarşist ve nihilist akımlara, toplumsal ve siyasal ortama veya sosyoekonomik
dengesizliklere, etnik sorunlara, ülke nüfusundaki farklılıklara, daha fazla
özgürlük talebine veya ülke yönetim biçiminin eleştirisine yönelik düşüncelerin
-devlet yetkilileri veya toplumun önemli bir bölümü için rahatsız edici olsa
bile- açıklanması, yayılması, aktif, sistemli ve inandırıcı bir şekilde
başkalarına aşılanması, telkin ve tavsiye edilmesi ifade özgürlüğünün koruması
altındadır (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 81; Ayşe Çelik, §
44; Candar Şafak Dönmez, § 63).
59. Nitekim yukarıda verilen açıklamaları takip eden
Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği iki kararında Türkiye’nin her bölgesinde
yaşanan ve yaşanmakta olan ağır şiddet hareketlerinin faili, PKK'nın kurucusu
ve söz konusu şiddet eylemlerinin birincil elden sorumlusu olan A.Ö.yü politik
bir lider ve toplumsal sorunların demokratik yollarla çözümünde meşru bir aktör
olarak ilan eden söylemleri terör eylemlerinin failini öven ve dolayısıyla
terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik
eden mesajlar olarak değerlendirmemiştir (Sırrı Süreyya Önder §§ 69-87; Meki
Katar, § 58). Bununla beraber çatışma ortamının bulunduğu bir
durumda A.Ö.nün lider olarak benimsendiğini gösteren sloganların örgütün
korkutucu gücünden faydalanmak, kişileri ve toplumu sindirmek amacıyla atıldığı
değerlendirilmiş; bu tür açıklamaların terör suçlarının işlenmesi tehlikesine
yol açtığı ve başkalarını terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerine başvurmayı teşvik ettiği sonucuna ulaşılmıştır (Mehmet Mihdi
Bala, § 58; ayrıca bkz. Baver Mızrak, B. No: 2015/19280, 9/1/2020,
§§ 48-53).
60. Önemle belirtilmelidir ki terörle mücadelenin
zorlukları ile birlikte terör bağlamında yapılan açıklamaların karmaşıklığı ve
muğlaklığı söz konusu olduğunda düşünce açıklamalarının şiddete teşvik
mahiyetinde olup olmadığı yönündeki değerlendirmenin ancak açıklamanın
yapıldığı bağlama, açıklamada bulunan kişinin kimliğine, açıklamanın zamanına
ve muhtemel etkilerine, açıklamadaki diğer ifadelerin tamamına bir bütün olarak
bakılarak yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır (Sırrı Süreyya
Önder, § 64; Candar Şafak Dönmez, § 68).
61. İlk derece mahkemesi gerekçeli kararında başvurucunun
A.Ö.ye selam göndermek suretiyle onu lider olarak benimseyen bir sloganı
söylediğini belirtmiş, cezalandırmaya gerekçe olarak sadece söz konusu sloganı
esas almıştır. Ancak ilk derece mahkemesi söz konusu tartışmalı ifadelerin
kullanıldıkları bağlama yahut şiddete teşvik edip etmediğine ilişkin herhangi bir
inceleme yapmamıştır. Toplantının amacının şiddet ve demokrasinin reddi gibi
düşünceleri yaymak olduğu hususunda da Mahkeme tarafından bir değerlendirmede
bulunulmadığı görülmektedir. Bu itibarla ilk derece mahkemesi kararında
başvurucunun düşünce açıklamasının hangi surette terör örgütünün şiddet ve
tehdit yöntemlerini meşru gösterdiğine veya övdüğüne ya da bu
yöntemlere başvurmayı teşvik ettiğine dair bir değerlendirmede
bulunulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
62. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ilk derece
mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca
karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya
koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır.
63. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
C. Terör
Örgütüne Üye Olma Suçundan Cezalandırılma Nedeniyle İfade ve Örgütlenme
Özgürlükleri ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
64. Başvurucu; anılan suçta delil olarak değerlendirilen
eylemlerinden önemli bir kısmının, haklarında adli soruşturma yapılan,
tutuklama tedbirlerine başvurulan ya da hükümlü olarak ceza infaz kurumlarında
bulunan kişilerin ziyaret edilmesi ya da bu kişilere yönelik adli işlemlerin
protesto edilmesi olduğunu belirtmiştir. Başvurucu; söz konusu eylemlerin delil
olarak değerlendirilemeyeceğini, anılan eylemlerin, bilgisinin olmadığı haber
ve açıklamalar gerekçe gösterilerek örgütsel eylem olarak kabul edildiğini
ifade etmiştir. Bundan başka başvurucu; DÖDER'in yasal bir öğrenci derneği
olduğunu, ilk derece mahkemesince adı geçen Derneğin tüm faaliyetlerinin suç
olarak kabul edildiğini ileri sürmüştür.
65. Başvurucu ayrıca muhalif kişiliğinin
cezalandırıldığını, ziyaret ettiği ya da haklarında yapılan adli işlemleri
protesto ettiği kişilerden bazılarının arkadaşı olduğunu, bu durumun dikkate
alınmadığını belirtmiştir. Bu nedenlerle başvurucu, anayasal haklar kapsamında
koruma altına alınan eylemlerinin delil olarak değerlendirmeye alındığını ifade
etmiş; toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, adil yargılanma
hakkının, örgütlenme özgürlüğü ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
66. Bakanlık görüşünde, ilk derece mahkemesinin
mahkûmiyet kararında başvurucu hakkında tüm soruşturma süresince elde edilen ve
iddianame içeriğinde de açıklanmış olan delillere dayandığı belirtilmiştir.
Bundan başka Bakanlık, başvurucunun hâlen faaliyetlerini sürdüren PKK terör
örgütünün amacını tek ve geçerli bir yöntem olarak benimsediğini ve örgütün
amacının toplum içinde yayılması için de yoğun bir çaba ve zaman harcadığını
ifade etmiştir. Söz konusu değerlendirmeler sonrasında Bakanlık; eylem ve
sözleriyle şiddete ve demokratik olmayan yöntemlere başvurulmasını teşvik eden
başvurucunun eylemlerinin demokratik yaşam için ciddi bir tehdit oluşturduğunu,
dolayısıyla başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasının
acil bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını belirtmiştir.
2. Değerlendirme
67. Katıldığı veya organize ettiği toplantılar ile bu
toplantılarda yapılan bazı düşünce açıklamalarının, bir dernek adına
faaliyetlerde bulunmasının ve ikametgâhında ele geçen bilgi ve belgelerin terör
örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet kararının delili olarak
kullanılması başvurucunun ifade ve örgütlenme özgürlükleri ile toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı üzerinde caydırıcı etki doğurabilir.
Dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın 26., 33. ve 34. maddelerinde koruma altına
alınan haklarına müdahalede bulunulduğu kabul edilmelidir (Metin Birdal,
§ 48).
68. Başvuru konusu müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde
öngörülen kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı ve Anayasa'nın 26., 33. ve 34.
maddelerinde yer alan millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması meşru amaçları
kapsamında kaldığı anlaşılmıştır (Metin Birdal, §§ 52, 53). Bu
nedenle başvuru konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun olup olmadığı değerlendirilecektir.
a. Müdahalenin
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
69. Temel hak ve özgürlüklerin koruması altında bulunan
bir eylemin terör örgütüne üye olma suçunun mahkûmiyetinde delil olarak
kullanılması suretiyle temel hak ve özgürlüklere yapılan bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılaması gerekir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan bir
müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir
(zorunlu toplumsal ihtiyaç testine ilişkin açıklamalar için bkz. Bekir
Coşkun, §§ 51, 53-55, 57; Mehmet Ali Aydın, § 68; Ferhat Üstündağ,
B. No: 2014/15428, 17/7/2018, §§ 45, 46; Tansel Çölaşan, § 51).
b. Somut Olayın
Değerlendirilmesi
70. Bir kişinin yasa dışı örgüt üyeliği suçundan
cezalandırılabilmesi için henüz bir suç işlemiş olması gerekmez. Örgüt üyeliği
başlı başına cezalandırılan bir suçtur. Bu itibarla örgüt üyesinin faaliyetinin
mutlaka örgüt tarafından gerçekleştirilen suçlara katılma şeklinde olması da
gerekmez. Terör örgütüne üye olma suçu, üye hatta örgüt henüz bir suç işlememiş
olsa dahi örgütün toplum için yarattığı tehlikeyi cezalandıran ve bu yönüyle
bir yandan da örgüt faaliyetleri kapsamında suç işlenmesini engelleme amacı
taşıyan bir suç türüdür (Metin Birdal, §§ 60, 61).
71. Bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesinin görevi
bir yargılamanın sonucu itibarıyla adil olup olmadığını değerlendirmek
değildir. Dolayısıyla başvurucu hakkında isnat edilen terör örgütünün üyesi
olma suçunun sübuta erip ermediği veya toplanan delillerin suçun sübutu için
yeterli olup olmadığı meselesi, ilkesel olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı
dışındadır (Metin Birdal, § 47; ayrıca bkz. Yılmaz Çelik [GK],
B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45; krş. Ferhat Üstündağ, § 65). Bundan
başka bir ceza yargılamasında hangi delillerin hükme esas alınabileceği
meselesi de esas itibarıyla Anayasa Mahkemesinin görev alanının dışındadır (Abdulaziz
Kaya, B. No: 2015/19363, 8/1/2020, § 22).
72. Bir kişinin henüz başka bir suç işlemeden yalnızca
terör örgütüne üye olması nedeniyle cezalandırılabilmesi için yargılama
makamlarının o kişinin terör örgütüyle olan bağlarını ortaya koyması gerekir.
Henüz ceza kanunlarında tanımlanan bir suçu işlememiş olsa bile bir terör
örgütü ile örgüt üyeliği olarak kabul edilecek kuvvette bir bağın
varlığının araştırılması bireylerin sahip olduğu fikirlerin, bağlı oldukları
toplumsal grupların ve ideolojilerinin, davranışlarının anlamlarının ve
bunların altında yatan saiklerin de değerlendirilmesini gerektirebilir. Böyle
bir değerlendirmenin örgütlere üye olmak, toplantılara katılmak veya düşünce
açıklamaları yapmak gibi kişilerin anayasal haklar kapsamında koruma altında
bulunan eylemlerini de kapsadığı durumlarda başta ifade, örgütlenme, din ve
vicdan özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olmak
üzere temel haklar üzerinde ciddi bir baskı oluşturabilecek potansiyele sahip olduğu
açıktır (Metin Birdal, §§ 63, 64).
73. Kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında
kalan faaliyetlerinin terör örgütünün üyesi olma suçundan verilen mahkûmiyet
kararlarının delili olarak kullanılmasının temel haklar üzerinde yaratacağı
caydırıcı etki nedeniyle -devletin toplumu terör örgütlerinin faaliyetlerine
karşı korumak şeklindeki pozitif yükümlülüğünün bir sonucu olarak- insanların
terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile bu süreçte bireylerin potansiyel olarak
etkilenebilecek temel hakları arasında adil bir denge kurulmalıdır (Metin
Birdal, § 65).
74. Ceza muhakemesinin amacı gerçeğin ortaya çıkarılması
olduğu için ispat değeri açısından deliller arasında bir hiyerarşi getirilemez,
hâkimin hükmünü dayandıracağı ve olayı temsil eden delillerin nelerden ibaret
olduğu önceden sayılarak sınırlanamaz ya da bir ceza davasındaki uyuşmazlığın
en az kaç delille ispatlanabileceği düzenlenemez. Dolayısıyla terör
örgütlerinin yapılarının ve faaliyetlerinin çeşitliliği söz konusu olunca bir
kişinin terör örgütünün üyesi olduğunun ortaya konulması için değerlendirmeye
alınabilecek deliller konusunda ortak ve sınırlı bir öngörüde bulunulması
mümkün değildir (Metin Birdal, §§ 69, 70).
75. Son olarak belirtilmelidir ki insanların terörsüz bir
ortamda yaşama hakkı ile bu süreçte bireylerin potansiyel olarak
etkilenebilecek temel hakları arasında adil bir denge sağlandığının kabul
edilebilmesi için derece mahkemelerinin kişilerin anayasal hak ve özgürlükler
kapsamında kalan faaliyetlerinin terör örgütüne üye olma suçundan verilen
mahkûmiyet kararlarında delil olarak kullanılmasının zorunlu bir ihtiyacı
karşıladığını göstermeleri gerekir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurulardaki denetimi temel haklara bu şekilde yapılan müdahalenin zorunlu
bir ihtiyacı karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçeyle gösterilip
gösterilemediği ile sınırlı olacaktır(Metin Birdal, § 72).
76. Başvuru konusu olayda ilk derece mahkemesi;
süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösterdiği kabul edilen eylem ve
davranışlarıyla şiddeti ve demokratik olmayan yöntemleri benimseyen
başvurucunun PKK terör örgütünün üyesi olduğu kanaatine ulaşmıştır. Anayasa
Mahkemesi başvurucu tarafından sunulan bilgi ve belgeler ile derece
mahkemelerince başvurucunun mahkûm edilmesi için benimsenen gerekçeleri
yukarıda yer verilen ilkeler uyarınca bir bütün olarak ve dikkatle
incelemiştir.
77. Terör örgütüne üye olma suçunda delil değerlendirmesi
geleneksel suçlara ilişkin delillerin değerlendirilmesine göre bir ölçüde
farklılaşmaktadır. Zira bir kez daha belirtilmelidir ki bir kişinin terör
örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilebilmesi için mahkûmiyetine delil olarak
alınan maddi olayların tek tek ele alındıklarında kendi başlarına birer suç
teşkil etmesi veya bir suça vücut vermesi gerekmemektedir (bkz. § 68; Metin
Birdal, § 71). Bu nedenle somut olayda terör örgütünün propagandasını yapma
suçundan mahkûm edilmesine neden olan açıklamalarının -ne şekilde şiddete
teşvik ettiği, şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterdiği, tehlikeye
neden olduğu veya övdüğü noktasında ilk derece mahkemesince hiçbir
değerlendirme yapılmaması nedeniyle- başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlali
olarak kabul edilmiş olması aynı eylemlerin terör örgütüne üye olma suçunda
delil olarak kullanılmasına engel oluşturmaz. Bir kişinin terör örgütüyle olan
bağını ortaya koyan her tür eylem terör örgütüne üye olma suçu kapsamında delil
olarak kabul edilebilir.
78. Öte yandan bir kişinin terör örgütü üyeliği suçundan
cezalandırılması için örgüt faaliyeti çerçevesindeki eylemlerinin süreklilik,
çeşitlilik ve yoğunluk göstermesi gerekmektedir. O hâlde derece
mahkemelerince her biri örgüt üyeliğine ilişkin bir parçayı açıklayan ve delil
olarak kabul edilen faaliyetlerin birleştirilerek olayın bütününün anlaşılması
sağlanmalıdır (Metin Birdal, § 72). Bu açıklamalardan yola
çıkıldığında somut olayda Mahkemenin sadece terör örgütünün propagandasını
yapma suçu kapsamında görülen eylemi değerlendirmek suretiyle başvurucunun
terör örgütüne üye olma suçunu işlediği sonucuna varmadığı anlaşılmaktadır.
79. İlk derece mahkemesi başvurucunun on yedi farklı
eylemini terör örgütüne üye olma suçu yönünden delil olarak değerlendirmiştir
(bkz. §14). İlk derece mahkemesi; delil olarak değerlendirilen eylemlerde
başvurucunun DYGM içinde faaliyetlerde bulunduğunu, örgütsel dayanışma ve KCK
Sözleşmesi gereğince terör suçlarından tutuklu veya hükümlü olan kişileri ceza
infaz kurumlarında ziyaret ettiğini ve bazı kişilerin yargılamalarını takip
ettiğini, bazı kişiler hakkında yürütülen adli soruşturmaları protesto eden
birçok gösteriye katıldığını, örgütsel talimatlara istinaden kurulan bir
derneğin işlerini takip ettiğini, terör örgütünün toplantısı hâline dönüşen
birçok toplantıya katıldığını, söz konusu toplantılarda örgütün liderini öven
sloganlar attığını kabul etmiştir. Bundan başka Mahkeme; başvurucunun bahis
konusu toplantıların bazılarında örgütle bağlantılı marşlarısöylediğini, ölen
örgüt mensupları lehine saygı duruşunda bulunduğunu ve onları şehit olarak
nitelendirdiğini, bazı toplantıların organizesinde görev aldığını belirtmiş ve
söz konusu toplantıların amaçları ile başvurucunun toplantılardaki
davranışlarına odaklanmıştır. Son olarak Mahkeme, başvurucunun ikametgâhında
ele geçen bilgi ve belgelerin içeriğini dikkate almıştır.
80. Somut olayda başvurucunun bir bütün olarak
eylemlerinin şiddetin geçerli ve etkili bir yöntem olduğu görüşünün toplum
içinde yayılmasını ve terör eylemlerine neden olan fikir ve kanaatlerin
kökleşmesini sağlamak amacını taşıdığı değerlendirilmiştir. Öte yandan
başvurucunun bu amaca ulaşmak için belirli bir çaba ve zaman harcadığı da
eylemlerin yoğunluğundan anlaşılmaktadır. Bundan başka başvurucu; eylemleriyle
terör örgütüne sempatizan ve destekçi toplamaya çalışmış, kişilerin terör
örgütlerine bakış açısını değiştirmeyi amaç edinmiştir. Üstelik başvuruya konu
olayda başvurucunun üyesi olduğu PKK terör örgütü artık tehlikesiz veya
tehlikeliliği varsayımsal olan örgüt değildir.
81. Dolayısıyla somut olayın koşullarında ilk derece
mahkemesinin başvurucuyu suç oluşturmadığı ve anayasal hakların kullanımından
ibaret olduğu ileri sürülen eylemleri nedeniyle mahkûm ettiği kabul
edilmemiştir. İlk derece mahkemesi; başvurucunun terör örgütünün etkinliğine
dönüşen bazı toplantı ve gösterilere katılmak, örgüt lideri lehine slogan atmak
ve örgüte ait marşı birçok kez söylemek, ölen örgüt mensupları adına saygı
duruşunda bulunmak biçimindeki rolünün, PKK'nın gençlik örgütü olduğu kabul
edilen DYGM adlı yapılanma içinde yer almasının, örgütsel faaliyetlerde bulunan
bir derneğin işlerini takip etmesinin ve diğer davranışlarının onun PKK terör
örgütünün hiyerarşik yapılanmasına kendi isteğiyle ve bilerek dâhil olduğuna
dair bilgileri doğrular ve tamamlar nitelikte olduğunu ikna edici biçimde
ortaya koymuştur. Bu bağlamda ilk derece mahkemesi, başvurucunun şikâyete konu
eylemlerinin delil olarak kullanılmasının bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını
ilgili ve yeterli bir gerekçe ile göstermiştir (krş. Metin Birdal, § 80).
82. Sonuç olarak başvurucunun ifade ve örgütlenme
özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan
müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı bir müdahale olarak
değerlendirilemez.
83. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda müdahalenin
meşru olduğu açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, § 24).
84. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade ve örgütlenme
özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddiasının bir ihlal bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
85. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”"
86. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
87. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da
işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,
7/11/2019).
88. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
89. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
90. İncelenen başvuruda başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu
toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğinin ilgili ve yeterli
bir gerekçe ile ortaya konulmadan terör örgütünün propagandasını yapma suçundan
cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna
ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
91. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın devredildiği Tunceli 1. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2012/109, K.2013/87) (Devredilen dosya Malatya 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2012/178, K.2013/85 numaralı dosyadır.) gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
92. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Terör örgütünün propagandasını yapma suçundan verilen
mahkûmiyet kararı dolayısıyla ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet
kararı dolayısıyla ifade ve örgütlenme özgürlükleri ile toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Terör örgütünün propagandasını yapma suçundan verilen mahkûmiyet
kararı dolayısıyla ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Yıldız SEFERİNOĞLU'nun
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğü ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
dosyanın devredildiği Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2012/109, K.2013/87)
GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 24/3/2021 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Eldeki başvuruda çoğunluk başvurucunun terör örgütünün
propagandasını yapma suçundan cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün
ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
Çoğunluğa göre ilk derece mahkemesi kararında
başvurucunun düşünce açıklamasının hangi surette terör örgütünün şiddet ve
tehdit yöntemlerini meşru gösterdiğine veya övdüğüne ya da bu yöntemlere
başvurmayı teşvik ettiğine dair bir değerlendirmede bulunulmamış ve
başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği ilgili
ve yeterli bir gerekçe ile ortaya konulmamıştır.
Somut olay incelendiğinde başvurucunun terör örgütünün
propagandasını yapma suçundan cezalandırılmasına konu eyleminin 21/3/2012
tarihinde attığı sloganlar olduğu görülmektedir. Anılan tarihte
gerçekleştirilen bir etkinliğe katılan çok sayıda kişinin PKK terör örgütünü ve
bu örgütün kurucusu olan Abdullah Öcalan'ı öven sloganlar attıkları tespit
edilmiştir. Yine bu kişilerden bazılarının etkinlik sırasında güvenlik
görevlilerince oluşturulan bariyerleri yıkarak görevli polis memurlarına
ellerinde bulunan pankartlar ile saldırdıkları ve olayda bir polis memurunun
yaralandığı belirlenmiştir.
Başvurucunun da anılan etkinlik sırasında "Selam
Selam İmralı’ya Bin Selam" şeklinde slogan attığı ve yine diğer
kişilerce atılan sloganlara alkışla destek verdiği yargı mercilerince kabul
edilmiş ve bu eylemin -terör örgütüne üye olma suçunun delillerinden birisi
olmanın yanı sıra- başlı başına terör örgütünün propagandasını yapma suçunu
oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Terör örgütleriyle ilişkili eylemlerin temel hak ve
özgürlükler bağlamında değerlendirilmesinde her bir somut olayın özelliklerinin
yanında terörle mücadeleye bağlı zorlukların da gözönüne alınması
gerekmektedir. Zira Anayasa Mahkemesince daha önce verilen kararlarda da ifade
edildiği üzere terörizm günümüzde ulusal sınırları aşarak toplum ve devlet
hayatının üzerinde sosyal ve ekonomik bakımdan büyük çapta tahribatlara sebep
olmaktadır. Herhangi bir amaca ulaşmak için propagandaya yönelik ses getirici
eylemlerle insanların öldürülmesi, insanlara korku ve dehşet salınması olan
terör, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ve özellikle temel bir hak olan
yaşam hakkını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir (Meki Katar[GK], B.
No: 2015/4916, 3/10/2019 § 59; Candar Şafak Dönmez [GK], B. No:
2015/15672, 5/11/2020, § 59).
Ayrıca terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere
demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve
şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunlara teşvik eden sözler ifade özgürlüğü
kapsamında görülemez (Candar Şafak Dönmez, § 61).
Bu çerçevede PKK'nın hâlen son derece tehlikeli, güvenlik
güçleri ile çatışmalara giren bir terör örgütü olduğu ve başvurucunun
sloganında selam göndererek adını dolaylı şekilde andığı Abdullah Öcalan'ın da
bu örgütün kurucusu ve çok sayıda terör eyleminin sorumlusu olduğu konusunda
herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesi M.M.B. ve Baver
Mızrak kararlarında bir takım şiddet olaylarının/ortamının bulunduğu bir
durumda Abdullah Öcalan'ın lider olarak benimsendiğini gösteren sloganların
atılmasını incelemiştir. Anılan kararlarda bu tür sloganların örgütün korkutucu
gücünden faydalanmak, kişileri ve toplumu sindirmek amacıyla atıldığı
değerlendirilmiş ve bu tür açıklamaların terör suçlarının işlenmesi tehlikesine
yol açtığı ve başkalarını terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerine başvurmayı teşvik ettiği sonucuna ulaşılmıştır (M.M.B., B.
No: 2015/15088, 8/1/2020, § 58; Baver Mızrak, B. No: 2015/19280,
9/1/2020, §§ 48-53).
Terörle mücadelenin zorlukları ile birlikte terör
bağlamında yapılan açıklamaların karmaşıklığı ve muğlaklığı söz konusu
olduğunda düşünce açıklamalarının şiddete teşvik mahiyetinde olup olmadığı
yönündeki değerlendirmenin ancak açıklamanın yapıldığı bağlama, açıklamada
bulunan kişinin kimliğine, açıklamanın zamanına ve muhtemel etkilerine bir
bütün olarak bakılarak yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır (Sırrı
Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019 § 67).
Bu kapsamda somut olayda başvurucunun Ağır Ceza
Mahkemesinde yargılama konusu edilen eyleminin yalnızca propaganda suçuna konu
sloganlar olmadığı önemle vurgulanmalıdır. Mahkeme başvurucunun on yedi farklı
eylemini terör örgütüne üye olma suçu yönünden delil olarak değerlendirmiş ve
bunun sonucunda başvurucunun PKK terör örgütü üyesi olduğu kanaatine
ulaşmıştır. Dolayısıyla başvurucu PKK terör örgütünün hiyerarşik yapılanmasına
kendi isteğiyle ve bilerek dâhil olan bir kişi konumundadır. Anayasa Mahkemesi
de eldeki başvuruda başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılmasını temel hak ve özgürlükler yönünden incelemiş ve başvurucunun
bu mahkumiyet sebebiyle ileri sürdüğü iddiaları açıkça dayanaktan yoksun
bulmuştur.
Diğer taraftan başvurucunun slogan attığı ortam belirli
ölçüde şiddetin bulunduğu bir etkinliktir. Anılan etkinliğe binlerce kişi
katılmış ve bunların içinden çok sayıda kişi PKK terör örgütü lehine slogan
atmıştır. Devamında bu kişilerden bazılarının güvenlik güçlerinin oluşturduğu
barikatlara yıktığı, güvenlik güçlerine ellerindeki pankartlarla saldırdığı ve
olayda bir polisin yaralandığı da gözardı edilmemelidir.
PKK terör örgütünün kurucusu ve lideri olan bir kişinin
örgütün sembol ismi olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Bu durumda terör örgütünü,
onun eylemleri veya örgütün kurucusunu övmek, desteklemek veya yüceltmek ile
cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlere başvurmayı teşvik etmek arasında
belirgin bir farklılığın olduğunu söylemek kolay görünmemektedir.
Bu çerçevede başvurucunun konumu, örgüt hiyerarşisi
içinde yer alan bir kişi olması, suça konu edilen sloganın içeriği ve atıldığı
ortam birlikte dikkate alındığında anılan eylemin somut olayın koşullarında
PKK'nın yarattığı şiddetin övülmesi ve terörizme destek anlamına geldiği,
kışkırtıcı ve şiddete başvurmayı cesaretlendirici nitelik arz ettiğinin kabulü
gerekir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Baver Mızrak, § 52).
Buna göre -derece mahkemelerinin farklı çıkarları
dengelerken sahip oldukları takdir payı da gözetildiğinde- Ağır Ceza
Mahkemesinin başvurucunun terör örgütü propagandası suçundan cezalandırılması
yoluna giderken hükme esas aldığı olguların ve bu çerçevede sunduğu nedenlerin
bu tür bir mahkûmiyeti haklı göstermek için ilgili ve yeterli olduğu
söylenebilir.
Sonuç olarak başvurucunun terör örgütünün propagandasını
yapma suçundan 10 ay hapis cezası ile cezalandırılması şeklindeki müdahalenin zorunlu
toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği gibi orantılı da olduğu,
müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı
kanaatindeyim. Bu nedenle çoğunluğun başvurucunun terör örgütünün
propagandasını yapma suçundan cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün
ihlal edildiği yönündeki görüşüne katılmamaktayım.