TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KEMAL BAYTAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/1314)
|
|
Karar Tarihi: 4/7/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 26/7/2019 - 30843
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Fatma Gülbin
ÖZCÜRE
|
Başvurucu
|
:
|
Kemal BAYTAŞ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Özlem
GÜNEL TEKŞEN
|
|
|
Av. Mustafa
Gökhan TEKŞEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal bir gazetede yayımlanan köşe yazısında üst
düzey bir kamu görevlisi hakkındaki iddiaları ve kullandığı ifadeler nedeniyle
başvurucunun cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. 1927 doğumlu olan başvurucu kendisini gazeteci, yazar, sivil
toplum gönüllüsü ve emekli Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı olarak
tanıtmaktadır. Başvurucu, olayların geçtiği tarihte çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı
yapmakta ve ulusal ölçekte yayın yapan Sözcü gazetesinde de siyasi konularda
gündeme ilişkin makaleler yazmaktadır.
10. Başvurucu 15/3/2015 tarihinde gazetede "Yolsuzluklarda Jet Fadıl'ı Yalancılıkta Goebbels'i Solluyor" başlıklı bir yazı
kaleme almıştır. Yazıda 4/8/2011-18/8/2015 tarihleri arasında Türkiye
Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı olarak görev yapan N.Ö.nün (müşteki) görevine ilişkin konulardaki bazı
tasarrufları eleştirilmiştir.
A. Başvuruya Konu Makalenin Yazıldığı Döneme
İlişkin Arka Plan Bilgisi
11. Başbakan Yardımcısı olarak görev yapan B.A.ya karşı suikast planlandığına ilişkin bir ihbar
üzerine 2009 yılının Aralık ayında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
adli soruşturma başlatılmıştır. Yürütülen soruşturma kapsamında Türk Silahlı
Kuvvetlerine (TSK) ait gizli bilgi ve dokümanların yer aldığı kozmik oda olarak bilinen, Genelkurmay
Başkanlığı Seferberlik Tetkik Kurulunda bulunan arşiv odasında 27/12/2009-20/1/2010
tarihleri arasında arama yapılmıştır. Arama sonucunda kozmik odada bulunan
bilgisayar kayıtlarının iki nüsha hâlinde imajının çıkartılmasına ve sabit
diske kaydedilmesine karar verilmiş, bu karar kapsamında işlem
gerçekleştirilmiştir. Çok kısıtlı sayıda kişinin girişine izin verilen bu odada
yapılan arama sonucunda elde edilen dokümanlar
"devlet sırrı" niteliğini haiz olabileceğinden kaydın
gerçekleştirildiği sabit diskler ve belgeler Cumhuriyet Savcılığına teslim
edilmemiştir. Sabit disklerden biri Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında
mühürlü bir şekilde muhafaza edilirken diğeri Genelkurmay Destek Kıtaları Grup
Komutanlığında yine mühürlü şekilde saklanmıştır.
12. 25/2/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, muhafaza
edilmekte olan sabit diskin çözümlenmesi ve metin hâline getirilmesi için
12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesiyle
görevli Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinden el koyma talebinde bulunmuştur. Sabit
disk, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin elkoyma kararı
doğrultusunda Genelkurmay Başkanlığında görevli hâkimler tarafından 16/3/2013
tarihinde soruşturma makamına teslim edilmiştir.
13. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı tarafından bir
kopyası çıkarılan sabit disk incelenmek üzere Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumunda (TÜBİTAK) görevli bilirkişilere teslim edilmiştir. Savcılık
tarafından incelemesi tamamlanan sabit diskin Genelkurmay Başkanlığına iadesine
karar verilmiştir. İade yazısında, üzerinde inceleme yapılan sabit diskin bilirkişi
incelemesi sırasında mevzuata aykırı şekilde ve yetkisiz kişilerce yeniden
kopyalandığı belirtilmiştir.
14. Bunun üzerine 13/3/2015 tarihinde basın açıklaması yapan
Genelkurmay Başkanlığı aramanın ardından -üç yıllık süre zarfında- Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sabit diskin teslimine ilişkin herhangi bir
talepte bulunulmadığını belirtmiştir. Genelkurmay Başkanlığı yaptığı
açıklamada, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan aramanın ardından
ilk kez 25/2/2013 tarihinde el koyma talebinde bulunulduğunu ve oluşturulan
sabit diskin mahkeme kararları gereği soruşturma makamına teslim edildiğini
belirtmiştir. Mahkeme kararlarının yerine getirilmesinin yasal zorunluluk
olduğuna da dikkat çeken Genelkurmay Başkanlığı, belgelerin teslimi ile TSK'yı
ve personelini zan altında bırakan soruşturmanın daha fazla sürüncemede
bırakılmamasının ve maddi gerçeğin bir an evvel ortaya çıkarılmasının
amaçlandığını açıklamıştır. Genelkurmay Başkanlığı TSK'ya ait bilgi ve
belgelerin mevzuata aykırı şekilde yetkisiz kişilerin eline geçmesine sebebiyet
verenler hakkında da adli yollara başvurulacağını bildirmiştir.
B. Başvuruya Konu Makale
15. Türkiye siyasetinin son on yılına ilişkin subjektif değerlendirmelerin yer verildiği makale üç
kısımdan oluşmaktadır. İlk kısım, başlığın hemen altında yer almakta olup bu
kısımda başvurucu; Hükûmetin takip ettiğini ileri sürdüğü politikalar ile bu
politikalara karşı toplumun vermiş olduğu reaksiyonları konu alan, iktidar ve
toplum eleştirisi içeren öznel değerlendirmeler yapmaktadır.
16. Makalenin ikinci kısmı ise "Vatan
Satmada 'Damat Ferit'e' Rahmet Okutuluyor" alt başlığının
devamında yer almakta olup bu kısımda Hükûmet yetkilileri tarafından Gezi Parkı
olayları (detaylı bilgi için bkz. Yonca Verdioğlu Şık, B. No: 2014/17177, 19/4/2018, §
8) olarak bilinen eylemlere ilişkin yapılan değerlendirmeler, İmralı süreci olarak adlandırılan
gelişmeler ve 17-25 Aralık soruşturmalarının (anılan soruşturmalara ilişkin
bilgiler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 30) konusunu teşkil eden kayıtlardan hareket
edilerek Hükûmetin yolsuzlukla mücadele politikası eleştirilmektedir.
17. Şikâyete konu ifadelerin yer aldığı "Devlet Sırlarını Satmada Sülün Osman'a Parmak
Isırtıyor" alt başlığını taşıyan kısım makalenin son bölümünde
yer almakta olup müştekiye ilişkin ifadelere de bu kısımda iki ayrı konu
hâlinde yer verilmiştir. İlk olarak başvurucu, makalenin yayımlandığı tarihte
Genelkurmay Başkanı olan müştekinin o tarihte Jandarma Genel Komutanlığının
emniyet ve asayiş işleriyle diğer görev ve hizmetlerin ifası yönünden İçişleri
Bakanlığına bağlanması konusunda yapılan çalışmalara herhangi bir reaksiyon
göstermemesini eleştirmektedir. Başvurucu ikinci olarak ise Başbakan Yardımcısına
suikast soruşturması kapsamında kozmik odanın (bkz. §11)
aranmasını ve elde edilen dokümanların müştekinin talimatı ile yargılama
mercilerine teslim edildikten sonra yetkisiz kişilerin eline geçmesini
eleştirmektedir.
18. Başvurucu bu olayların TSK'nın terör örgütleri ile
mücadelesine engel olmak amacıyla dış güçler tarafından organize edildiğini
iddia etmektedir. Bu bağlamda sabit diskin Savcılığa müştekiden önceki
Genelkurmay Başkanı olan İ.B. döneminde değil de müştekinin döneminde teslim
edilmiş olması sebebi ile Türk ordusunun yıpratılmasından sorumlu olduğunu
belirten başvurucu, değerlendirmesini şu sözlerle ifade etmiştir:
"[T.E.]nin, [B.]ye, 'sen onun tırnağı olamazsın' dediği,
[N.Ö.] AKP iktidarının Türk Ordusu'nu kuşa çevirme planına sürekli katkıda
bulunan, son olarak jandarma generallerini 'vatandaşa gavat
diyen' valilerin emrine verilmesini topuk selamı ile onaylayan komutandır.
B. Paşa'nın sakıncalı diye vermediği hard
diski 2013'te kendi emriyle savcılığa teslim ettiriyor. Şimdi de sıkışıp,
paniğe kapılınca, diski çaldıran savcıları mahkemeye vermekle sorumluluktan
kurtulacağını sanıyor. Artık milli bir güvenlikten söz edilebilir, böyle bir
kişiye Türk ordusu ve vatan emanet edilebilir mi?"
C. Başvuruya Konu Dava Süreci
19. Genelkurmay Başkanlığı tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilen dilekçe ile başvurucunun Genelkurmay Başkanı N.Ö. hakkında makalede
kullandığı ifadelerin müştekinin
onur, şeref ve saygınlığına saldırı niteliğini taşıdığı belirtilerek suç
duyurusunda bulunulmuştur.
20. Yazmış olduğu makalede müştekiye yönelik olarak kullandığı
ifadelerden dolayı başvurucu hakkında kamu görevlisine görevi nedeni ile alenen
hakaret suçundan ceza davası açılmıştır.
21. Başvurucu yargılama sırasında yaptığı savunmada; yazmış
olduğu makalede kullandığı alt başlık olan "Devlet
Sırlarını Satmada Sülün Osman'a Parmak Isırtıyor" ibaresinin
iktidar eleştirisi niteliğinde olduğunu, müştekiyi görevi ile ilgili yapmış
olduğu birtakım işlem ve eylemler sebebi ile eleştirdiğini, yazının hakaret
unsuru barındırmadığını ileri sürmüştür.
22. Kararın gerekçesinde;
i. Müşteki
hakkında kullanılan ifadelerin bağlamı belirlenirken, müşteki hakkında şikâyete
konu ifadelerin yer aldığı kısmın başlığının "Devlet
Sırlarını Satmada Sülün Osman'a Parmak Isırtıyor" şeklindeki
başlığının dikkate alınacağı belirtilmiştir.
ii. Makalede müştekinin devlet sırlarını içeren belgeleri siyasi
iktidarın yönlendirmesi ile kötü niyetli ve kasıtlı olarak soruşturma makamına
teslim ettiğinin ileri sürüldüğü, bu değerlendirme makalede kullanılan "...jandarma generallerini 'vatandaşa gavat diyen' valilerin emrine verilmesini topuk selamı ile
onaylayan komutandır" ifadesi ile birlikte yorumlandığında
müştekinin bu ifadelerle onur, şeref ve haysiyetinin rencide edildiği
açıklanmıştır.
iii. Makalede kullanılan ifadelerle kişinin görevi gereği yapmış
olduğu iş ve eylemlerin eleştirilmesinden öteye geçildiği ve hakkında makaleye
konu edilen eylemler nedeniyle iddianame dahi tanzim edilmemiş müştekiyle
ilgili olarak görevi kötüye kullandığı algısının yaratılmasının masumiyet
karinesini ihlal ettiği belirtilmiştir.
iv. Söz konusu ifadelerin ispattan yoksun suçlamalar niteliğinde
olduğu, gerçeklik unsuru taşımayan bu ifadelerin yazıda kullanılmasının zorunlu
olmadığı ve bu ifadelerin basın özgürlüğü kapsamında sayılamayacağı kabul
edilmiştir.
v. Sonuç olarak anılan suçu işlediği sabit kabul edilen
başvurucunun kamu görevlisine görevi nedeni ile basın yoluyla hakaret suçundan
mahkûmiyetine, 7.080 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiştir.
23. Başvurucunun bu karara itirazı Bakırköy 13. Ağır Ceza
Mahkemesince 30/12/2015 tarihinde reddedilmiştir. Ret kararı 30/12/2015
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucu 25/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
25. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur,
şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu
isnat eden ... veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına
saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin
en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
(2)
Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle
işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3)
Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
..."
B. Uluslararası Hukuk
26.İlgili uluslararası hukuk için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875,
7/6/2018, §§ 18-24.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 4/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu, makalede müştekiye karşı kullanmış olduğu
ifadelerin iki ayrı bağlamının bulunduğunu belirtmiştir.
i. Bunlardan ilki, müştekinin Genelkurmay başkanlığı döneminde
selefi olan emekli Genelkurmay Başkanı İ.B.ye kıyasla Ergenekon ve Balyoz isimleri ile bilinen davalarda yargılanan asker
kişilere yeterince kurumsal destek sağlamadığına ilişkin değerlendirmedir.
ii. İkincisi ise yasal düzenleme sonucunda Jandarma
Komutanlığının denetim yetkisinin Genelkurmay Başkanlığından alınarak
valiliklere bırakılmasına ilişkin düzenleme konusunda askerî hiyerarşiyi en üst
düzeyde temsil eden müştekinin hiçbir itirazda bulunmamasına ilişkin
değerlendirmedir.
iii. Müştekinin Genelkurmay Başkanı olduğuna dikkat çeken başvurucu,
kamu görevlilerinin basın mensupları tarafından yapılan eleştirilere karşı daha
esnek ve hoşgörülü olması gerektiğini, kullandığı ifadelerin hakaret unsuru
içermediğini ve basın özgürlüğü kapsamında kabul edilmesi gerektiğini
belirtmiştir. Yazdığı köşe yazıları sebebiyle hakkında açılmış üç kamu davası
ve bir soruşturma bulunduğunu belirten başvurucu, hakkında tesis edilen
mahkûmiyet kararı nedeniyle gazetecilik ve yazarlık faaliyetlerinde yeniden
yargılanma ve ceza alma endişesi ile oto sansür baskısı hissettiğini
belirtmiştir.
iv. Başvurucu, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında
müşteki hakkında bir ceza yargılamasının dahi bulunmadığı yönündeki
değerlendirmesiyle özgür ve demokratik bir toplumda ifade ve eleştiri hakkının
kullanımına yönelik dar ve sınırlayıcı yorum yaptığını ifade etmiştir.
Başvurucu adil yargılanma hakkı ile ifade ve basın özgürlüğünün ihlal
edildiğinin tespitini ve 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep
etmiştir.
29. Bakanlık görüşünde, başvuruya konu yazıda yer alan
ibarelerin eleştiri sınırlarını aşan bir nitelikte olduğu, müştekiyi kamuoyu
nezdinde küçük düşürmeyi amaçladığı ve makalenin konusunun kamu yararını
ilgilendirmediği belirtilmiş; ayrıca takdir olunan adli para cezasının ve söz
konusu ceza bakımından uygulanan HAGB kararının orantılı olduğu ifade
edilmiştir. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ifade
özgürlüğü ile bireyin şeref ve itibar hakkının dengelendiği bir dizi kararın zikredildiği
görüşte, başvurucunun ifade (basın) özgürlüğünün ihlal edilmediği
değerlendirilmiştir.
30. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki iddialarını yinelemiştir. Makalenin konusunun müştekinin görevi ile
bağlantılı olduğunu ve doğrudan kamu yararını ilgilendirdiğini belirten
başvurucu, makaleyi basın özgürlüğü çerçevesinde kaleme aldığını ifade
etmiştir. Makaleye konu edilen olguların gerçekliğinin ispatlandığını belirten
ve dilekçesinin ekine kozmik oda aramasına katılan Cumhuriyet Savcısı M.B.nin Fetullahçı Terör Örgütü/
Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçundan 12 yıl 1 ay hapis
cezası ile cezalandırılmasına ilişkin başka bir gazeteci tarafından yapılan
haberi ekleyen başvurucu; güncel ve siyasi bir olayı kendi üslubu ile
eleştirdiğini, kimseyi hedef almadığını belirtmiştir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak
ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
32. İddianın değerlendirilmesinde Anayasa'nın ifade ve basın
özgürlüklerinin korunduğu26. ve 28. maddeleri dayanak alınacaktır. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes,
düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya
toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların
müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de
kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
33. Anayasa’nın “Basın
hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın
hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri
hükümleri uygulanır…”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
35. Ulusal bir gazetede yayımlanan makalede kullanılan ifadeler
nedeniyle başvurucu hakkında HAGB kararı verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı
ile başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalede
bulunulduğu belirlenmiştir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
36. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik
toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
37. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme,
Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir
veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
38. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
39. Başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmesinin
başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası
olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel
İlkeler
(a) Demokratik
Toplum Düzeninin Gerekleri Kavramı
40. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında "demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır.
İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek
başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi
gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu
çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın
[GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
41. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun,
§§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81,
18/10/2007). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması,
başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini
göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise
bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının
haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir
dengenin kurulmasına işaret etmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, §§ 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68).
(b) İfade
ve Basın Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki Önemi
42. Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade
özgürlüğü ile Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik
bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin
gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok
kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın,
§ 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36).
Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ve bunlara
ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır
(İlhan Cihaner
(2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014,
§ 63).
(c) Başkalarının
Şöhret veya Haklarının Korunması
43. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü
kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının
şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel
kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), §
44). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü
kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün
Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan
Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009,
15/2/2017, § 44).
(d) Basının
Ödev ve Sorumlulukları
44. Demokratik bir toplumda basına, siyasetçileri ve kamu
görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla
birlikte Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri tamamen sınırsız bir ifade
özgürlüğünü garanti etmemiştir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine
ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder"
biçimindeki ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri
kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin
ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün
kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev
ve sorumluluklar getirmektedir (basının görev ve sorumluluklarına
ilişkin bir karar için bkz. Orhan Pala,
B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Erdem Gül
ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015,
§ 35; Fatih Taş [GK], B. No:
2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı,
§ 43).
(e) Çatışan
Haklar Arasında Dengeleme
45. Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve
bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına
alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini
değerlendirmektedir (Nilgün Halloran, §§ 27, 41, 52; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 49; İlhan Cihaner (2),
§ 49; Kemal Kılıçdaroğlu,
B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 56-58). Bu, soyut bir değerlendirme değildir.
46. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut
olaya uygulanabilecek kriterlerden bazıları şu şekilde sayılabilir:
i. Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, yayının genel yarara
ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı
ii. Toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı
iii. Haber veya makalenin yayımlanma şartları
iv. Haber veya makalenin konusu, bunlarda kullanılan ifadelerin
türü, yayımın içeriği, şekli ve sonuçları
v. Haberde yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiği
vi. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili
kişinin önceki davranışları
vii. Basın özgürlüğünün korumasından faydalanan kişilerin meslek
ahlakına saygı gösterip göstermedikleri
viii. Doğru, güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli
olarak hareket edip etmedikleri
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
47. İncelenen başvurunun çözümlenmesinde gözönünde
tutulması gereken ilk husus Genelkurmay Başkanı olarak görev yapan müştekinin
Türkiye kamuoyunda neredeyse herkes tarafından tanınan yüksek bir kamu
görevlisi olduğudur. Genelkurmay Başkanlığı TSK'nın sevk ve idaresinden sorumlu
en üst düzey askerî birimdir.
48. Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan
kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle
daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik
eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır
(siyasetçilerle ilgili bir karar için bkz. Ergün
Poyraz (2), § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili bir
karar için bkz. Nilgün Halloran,
§ 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili bir karar için bkz. İlhan Cihaner (2), §
82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili bir karar için
bkz. Önder Balıkçı, § 42).
49. Dolayısıyla müştekinin Genelkurmay Başkanı olarak çok geniş
kamusal yetkileri haiz olduğu dikkate alındığında görevi gereği kendisine
yönelen eleştirilere kamuoyunca tanınmayan kişilere göre daha fazla katlanması
gerektiği açıktır.
50. Başvuruya konu makale gibi düşünce açıklamaları hakkında
yapılacak değerlendirmenin yazının yayımlandığı bağlamından kopartılmaksızın ve
olayın bütünselliği içinde yapılması gerekir (Nilgün
Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45).Makale, kamuoyunda Jandarma Genel
Komutanlığının emniyet ve asayiş işleriyle diğer görev ve hizmetlerin ifası
yönünden İçişleri Bakanlığına bağlanması ve kozmik oda araması sonucu
oluşturulan sabit diskin savcılık incelemesi sırasında yetkisiz şekilde
kopyalanması(bkz. § 13) hususunda yoğun tartışmaların yapıldığı bir dönemde
kaleme alınmıştır. Bu nedenle yazının bu konuya dikkat çekme ve kamusal faydası
olan bir tartışmaya katkı sunma amacıyla kaleme alındığı anlaşılmaktadır.
51. İlk derece mahkemesi başvuru konusu ifadelerin soyut suçlama
niteliğinde olduğunu, başvurucu tarafından haberin gerçekliği konusunda delil
getirilmediğini, kullanılan ifadelerin müştekinin masumiyetine zarar verdiğini,
onun şeref ve itibarını ihlal ettiğini değerlendirmiştir. Anayasa Mahkemesi pek
çok kararında dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer
yargısı olarak nitelendirilmesinin önemli olduğunun altını çizmiştir. Bu
noktada maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma
gidilmelidir (Meral Özata, B. No:
2015/2326, 26/12/2018, § 46). Maddi olgular ispatlanabilse de değer
yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, § 57; İlhan Cihaner
(2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 64). Bununla birlikte bir
açıklamanın tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile müdahalenin
orantılılığı ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip
desteklenmemesine göre tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla
desteklenmiyorsa değer yargısı ölçüsüz olabilir (Cem Mermut, B. No: 2013/7861,
16/4/2015, § 48).
52. "Devlet Sırlarını
Satmada Sülün Osman'a Parmak Isırtıyor" başlığı lafzi yorumla
suç isnadı olarak değerlendirilse dahi başlığın yazının bütünlüğü içinde
değerlendirilmesi gerekmektedir. Yaşadığı dönemde ve hâlen bir efsane hâline
gelen Sülün Osman, Türk toplumu için akıl almayacak dolandırıcılık veya
hırsızlık hikâyelerini anlatmak için kullanılan bir deyim hâline gelmiştir.
Makale başlığı yazının bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde başvurucu; kozmik
oda araması (bkz. § 11) sonucu elde edilen sabit diskin planlı ve organize bir
yöntemle soruşturmayı yürüten savcılık makamına teslim edildiğini, sabit diskin
yetkisiz kişilerce kopyalanmasının akıl almaz olduğunu ileri sürmektedir.
53. Bu itibarla söz konusu yazıda başvurucunun müştekiyi bir
genelkurmay başkanı olarak gündeme ilişkin her iki vakıa karşısında da
kendisinden beklenilen tepki ve tutumu göstermemekle itham ederek gelişen
olaylardan sorumlu tuttuğu anlaşılmaktadır. Eleştirilerin kaynağını teşkil eden
vakıalar dikkate alındığında müştekiye yönelik ifadelerin olgusal temelinin
bulunduğu görülmektedir.
54. Gazetecilerin kamuoyunun ilgisini çeken ve görevleri
nedeniyle tanınmış kamu görevlilerinin sözlerini ve davranışlarını takip
etmeleri, onlar hakkında fikir oluşturarak kamuoyunu bilgilendirmeye ve hatta
yönlendirmeye çalışmaları demokratik bir toplumda kaçınılmazdır ( Mehmet Doğan,
§ 50). Rahatsız edici de olsa siyasilere ve tanınmış kişilere
ilişkin olarak yapılan bilgilendirme ve eleştirilerin cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve
kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma
korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergün Poyraz (2), § 79). Bu nedenle somut
olayda başvurucu tarafından köşe yazısında ağır eleştirilere yer verildiği
görülmekle birlikte değerlendirmelerin kabul edilebilir eleştiri sınırını
aştığından bahsedilemez.
55. İlave olarak ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde;
yazının genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı, haberin
yapıldığı şartlar, müştekinin yürütmekte olduğu kamu görevinin niteliği de gözönünde bulundurulmamıştır. Dolayısıyla mahkemenin
başvurucu tarafından kaleme alınan yazının tamamını, yazıldığı bağlamdan
koparmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirdiği de söylenemez. Bu
açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesinin karar gerekçesi başvurucunun ifade
ve basın özgürlüklerine yapılan müdahale için ilgili ve yeterli sayılamaz. Bu
nedenle başvurucunun basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile
davacının şeref ve itibar hakkı arasında adil bir denge kurulduğu ve söz konusu
müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu söylenemez.
56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde
güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
M. Emin KUZ ve Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamışlardır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
58. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin uygulanmasına ilişkin
kabul edilen ilkeler için bkz. Mehmet Doğan,
§§ 54-60.
59. Başvurucu, ihlal tespiti ile yeniden yargılama ve 50.000 TL
manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.
60. Anayasa Mahkemesi başvurucunun yazmış olduğu ve ulusal yayın
yapan bir gazetede yayımlanan makalede kullanmış olduğu ifadeler sebebi ile
hakkında HAGB kararı verilmesinin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
düşmediğini belirterek başvurucunun ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği
sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
61. Bu durumda ifade ve basın özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken
iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet
ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın
bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Küçükçekmece 2. Asliye Ceza
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
62. Diğer taraftan somut olay bağlamında yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesi ihlale yol açan yargılama sürecine muhatap olan
başvurucunun bu sürede uğradığı bütün zararları gidermemektedir. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde
ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade özgürlüğünün
ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden yargılama suretiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 9.150 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına
alınan ifade özgürlüğü ile Anayasa'nın 28. maddesinin birinci fıkrasında güvence
altına alınan basın özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE M. Emin KUZ ve Yıldız SEFERİNOĞLU'nun karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüklerinin
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2015/196, K.2015/548)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 9.150 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/7/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞIOYGEREKÇESİ
Başvurucunun, bir gazetede yayımlanan köşe yazısında kullandığı
ifadeler nedeniyle cezalandırılmasının ifade ve basın özgürlüklerini ihlal
ettiğine karar verilmiştir.
Çoğunluğun kararında, müştekinin görevi sebebiyle eleştirilere
kamuoyunca tanınmayan kişilere göre daha fazla katlanması gerektiği, başvuruya
konu makale hakkında yapılacak değerlendirmenin yazının bağlamından
koparılmadan ve olayın bütünü içinde değerlendirilmesinin zorunlu olduğu
belirtilmiştir (§§ 47-50).
Bu tespitlere, kararda yer verilen ve Mahkememizin daha önceki
kararlarıyla aynı yönde olan esasa ilişkin değerlendirmelere (§§ 35-39) ve
“Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk” başlığı altında sayılan
genel ilkelere (§§ 40-46) katılmakla birlikte, “İlkelerin Olaya Uygulanması”
başlığı altında somut başvuru ile ilgili olarak yapılan diğer tespitlere ve
özellikle başvurucunun eleştirilerinin kaynağını teşkil eden vakıalar dikkate
alındığında müştekiye yönelik ifadelerin olgusal temelinin bulunduğu, makalede
yer verilen ağır ifadelerin kabul edilebilir eleştiri sınırını aşmadığı, ilk
derece mahkemesinin yazının tamamını bağlamından koparmaksızın olayın
bütünselliği içinde değerlendirmediği ve karar gerekçesinin anılan özgürlüklere
yapılan müdahale için ilgili ve yeterli sayılamayacağı, bu nedenle başvurucunun
ifade ve basın özgürlükleri ile davacının şeref ve itibar hakkı arasında adil
bir denge kurulmadığı ve söz konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun olmadığı yönündeki tespitlere (§§ 53-55) katılmıyorum.
Anayasanın 26. maddesinin ikinci fıkrasında ve “Genel İlkeler”
başlığı altında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğünü kullananların uyması
gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret ve haklarının
korunmasıdır (§ 43).
Yine kararda da belirtildiği gibi, demokratik bir toplumda
basının, siyasetçileri ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum
yapma hakkının bulunduğu tartışmasız olmakla beraber Anayasanın 26. ve 28.
maddelerinin sınırsız bir ifade özgürlüğü öngörmediği ve Anayasanın 12.
maddesinin ikinci fıkrasına göre temel hak ve hürriyetler kullanılırken ödev ve
sorumlulukların da gözönünde bulundurulması gerektiği
bilinmektedir (§ 44).
Bu sebeple benzer başvurularda Mahkememiz Anayasanın 17.
maddesinin birinci fıkrasında öngörülen kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile Anayasanın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve
bununla bağlantılı olarak 26. maddesindeki ifade özgürlüğü arasında adil bir
dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirmekte (§ 45) ve çatışan haklar
arasında dengeleme yapılabilmesi için somut olaya bazı kriterler uygulamaktadır
(§ 46).
İncelenen başvuruya konu köşe yazısında başvurucunun kullandığı
yazı başlığı ile alt başlıklar dışındaki ifadelerin (§ 18), söz konusu kriterlerin
(yayında kamu yararı bulunması ve genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı
sağlaması, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olması, hedef alınan
kişinin kamuoyunda hemen herkes tarafından tanınan ve önemli kamusal yetkileri
bulunan yüksek bir kamu görevlisi olması gibi) önemli bir kısmını karşılamakla
birlikte, “Yolsuzluklarda Jet Fadıl’ı Yalancılıkta Goebbels’i
solluyor” şeklindeki ana başlık ile “Vatan Satmada ‘Damat Ferit’e Rahmet
Okutuluyor” ve “Devlet Sırlarını Satmada Sülün Osman’a Parmak Isırtıyor”
şeklindeki alt başlıklarla birlikte değerlendirildiğinde “kullanılan ifadelerin
türü”, “basın özgürlüğünün korumasından yararlanan kişilerin meslek ahlâkına
saygı gösterip göstermedikleri” ve “iyi niyetli olarak hareket edip
etmedikleri” şeklindeki kriterlere (§ 46; iv, vii, viii) uygun olmadığı görülen
yazıda başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerini kullanırken diğer kişilere
karşı ödev ve sorumluluklarını yerine getirmediği, yani yazıda hedef alınan
kişinin “kişisel itibarının korunmasını isteme hakkını” dikkate almadığı
anlaşılmaktadır.
Başka bir anlatımla, yazının tamamı başlıklarıyla birlikte değerlendirildiğindekaba, incitici ve şoke edici bir dile
başvurmanın ötesinde, yazının esasını oluşturan mesajla ilgisi olmayan
aşağılayıcı ifadelere yer verildiği görülmektedir.
Bu tür başvurularda basının yerine geçerek nasıl haber
yapılacağını veya kamuoyunu ilgilendiren bir tartışmada köşe yazılarının nasıl
kaleme alınacağını ya da yazıda hangi başlıkların kullanılacağını belirlemenin
yargı mercilerinin görevi olmadığı gözönünde
bulundurulmalıdır. Ancak -yukarıda da belirtildiği üzere- Anayasa Mahkemesi ile
AİHM’in birçok kararında, basının özgür olması kadar
sorumluluk bilinci ile hareket etmesinin de zorunlu olduğu, basın özgürlüğünde
belli ölçüde abartıya ve kışkırtmaya başvurmak mümkün olsa da bu özgürlüğün
aynı zamanda ilgililerin meslek ahlâkına saygı göstererek ve iyi niyetli olarak
hareket etmelerini de zorunlu kıldığı kabul edilmektedir (örn.
bkz. Zafer Bozbey, B. No: 2014/6423, 21/9/2016, §§ 42-43 ve bu kararda atıf
yapılan AİHM kararları).
Yazının; yayımlandığı tarihte kamu görevlisi olan ilgili
hakkında (üstelik -hukuka saygının gereği olarak- yasama organının kabul ettiği
bir kanuna karşı tavır almadığı ve mahkeme kararına uyduğu için) “yolsuzluk”,
“vatan satma” ve “devlet sırlarını satma” ithamını içeren ve onu “Damat Ferit”
ve “Goebbels” gibi tarihî olarak iyi şöhretleri
olmayan ve kararda da belirtildiği gibi adı “dolandırıcılık veya hırsızlık
hikâyelerini anlatmak için kullanılan” (§ 52) kişilere benzeten söz konusu
başlıklarla bütünsel olarak değerlendirildiğinde ve çatışan değerler arasında
dengeleme yapıldığında kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aştığı açıktır.
Diğer taraftan, hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararıyla başvurucu üzerinde caydırıcı bir etki oluştuğu kabul
edilebilirse de -bu kurumun nitelikleri dikkate alındığında- hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının, etkileri itibariyle infazı mümkün
hapis ve para cezalarına kıyasla daha hafif olduğu ve cezanın orantılı olduğu
belirtilmelidir.
Bu itibarla, ilk derece mahkemesinin kararında, başvurucu
tarafından kaleme alınan yazının tamamının, yazıldığı bağlamdan koparılmaksızın
olayın bütünselliği içinde değerlendirildiği, ilgili ve yeterli bir gerekçeyle
(başvurucuya verilen ve ölçüsüz sayılmayacak adlî para cezası bakımından hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına da karar verildiği dikkate alındığında)
başvurucunun ifade ve basın özgürlükleri ile davacının şeref ve itibar hakkı arasında
adil bir denge kurulduğu ve söz konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun olduğu düşüncesiyle çoğunluğun ihlal kararına katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucu, kozmik oda araması sonucu elde edilen sabit diskin
soruşturmayı yürüten savcılık makamına teslim etmesini eleştirmiş ve bu
bağlamda “Devlet Sırlarını Satmada Sülün Osman’a Parmak Isırtıyor” başlığını
kullanmıştır. Bilindiği üzere yaşadığı dönemde ve halen bir efsane haline gelen
Sülün Osman, Türk toplumu için akıl almaz dolandırıcılık veya hırsızlık
hikayelerini anlatmak için kullanılan bir deyim haline gelmiştir. Yazıda
bahsedilen kişi TSK’nın sevk ve idaresinden sorumlu en üst düzey askeri olan
Genel Kurmay Başkanıdır.
Anayasa’nın 17. maddesi ile koruma altına alınan “kişisel
itibarın korunmasını isteme hakkı” ile şikayet konusu
haberi yapan kişilerin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan “basın
özgürlüğü” ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde
güvence altına alınan “ifade özgürlüğü” arasında adil bir dengenin gözetilip
gözetilmediğine bakmak gerekmektedir.
Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için belirlenen
kriterlerden özellikle; Basın özgürlüğünün korunmasından faydalanmak isteyen
başvurucunun meslek ahlakına saygı göstermediği ve doğru, güvenilir bilgi
verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hakaret etmediği anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak Mahkeme/Savcılık kararlarına uymaktan ibaret
davranışların karşısında başvurucunun kullandığı ifadeleri; ifade ve basın
özgürlüğü kapsamında değerlendirerek ihlal kararına varan çoğunluğun görüşüne
katılmıyorum.