TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
RAMAZAN DEMİRER VE TURGAY DEMİRER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/13925)
Karar Tarihi:17/6/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Zeynep KARAKOÇ
Başvurucular
1. Ramazan DEMİRER
2. Turgay DEMİRER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, usulüne uygun tebliğ edilmeyerek kesinleşen vergi ve ceza ihbarnameleri uyarınca düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davaların reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 28/7/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından 2016/13925 ve 2016/13935 numaralı bireysel başvuru dosyalarının aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2016/13295 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin 2016/13925 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular hakkında düzenlenen vergi inceleme raporunda; başvurucuların araç alım ve satım faaliyetinde bulundukları, elde ettikleri geliri beyan etmedikleri belirtilmiştir. Belirlenen matrah üzerinden 2007-2011 yılları için vergi tarh edilmiş ve ceza kesilmiştir.
9. Vergi ve cezalara ilişkin ihbarnamelerin kesinleştiğinden bahisle de ödeme emirleri düzenlenmiştir. Ödeme emirlerinin dayanağı olan ihbarnameler, başvurucuların bilinen adresinde bulunamaması üzerine 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 103. maddesi uyarınca 23/12/2013 ve 29/12/2013 tarihlerinde ilanen tebliğe çıkarılmıştır. Başvurucular bu şekilde kesinleşen ihbarnamelerden ödeme emirlerinin tebliği ile haberdar olduklarını belirtmişlerdir. Başvurucular ödeme emirlerinin iptali istemiyle Denizli Vergi Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davaları açmıştır.
10. Mahkeme 9/10/2014 ve 21/10/2014 tarihli kararlarıyla davaları reddetmiştir. Kararların gerekçesinde, tarh edilen vergi ve cezalara ilişkin ihbarnamelerin davacıların bilinen adreslerinde tebliğ edildiği vurgulanmıştır. Kararlarda, usulüne uygun olarak kesinleşmiş kamu alacağına ilişkin olarak tarhiyat safhasına yönelik iddiaların ödeme emri safhasında incelenmesine olanak bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucular tarafından ödeme emrine karşı ileri sürülebilecek itiraz sebeplerinin varlığının da ortaya konulamadığından bahsederek kesinleşen kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır.
11. Başvurucuların temyiz istemleri Danıştay Dördüncü Dairesince (Daire) görüşülmüştür. Daire 15/6/2015 tarihli kararlarla ilanen tebligatın geçersiz olduğu gerekçesiyle Mahkeme kararlarını oyçokluğuyla bozmuştur. Kararların gerekçesinde 8.11.2013 tarihinde mükellefin bilinen adresine ikinci kez gönderilen tebligatta davacının geçici olarak adresinde bulunmadığı hususunda tebliğ zarfı üzerine herhangi bir ibarenin yazılmaması, tebliğ zarfının tutanak haline getirilmemesi, ayrıca mükellef hakkında düzenlenen vergi inceleme raporları üzerinde yer alan ve davalı idarenin bilgisinde bulunan "Gerzele Mahallesi ... Sokak ... Yapı Sitesi ... Denizli" adresinin de bilinen adreslerden olmasına rağmen ihbarnamelerin bu adrese tebliğe çalışılmaması sebebiyle ilanen tebligatın geçersiz olduğu tespiti yapılmıştır. Karara muhalif kalan iki üye Mahkeme kararının onanması gerektiğini belirtmişlerdir.
12. Buna karşılık Daire karar düzeltme aşamasında 30/3/2016 tarihli kararlarıyla bu görüşünden dönerek oybirliğiyle bozma kararını kaldırmış ve mahkeme kararlarını onamıştır.
13. Başvurucular nihai kararları 30/6/2016 ve 1/7/2016 tarihlerinde tebellüğ etmelerinin ardından 28/7/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun'un 55. maddesinin birinci fıkrasının uyuşmazlık tarihindeki hâli şöyledir:
"Amme alacağını vadesinde ödemiyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu bir "ödeme emri" ile tebliğ olunur."
15. 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesinin birinci fıkrasının uyuşmazlık tarihindeki hâli şöyledir:
"Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur."
16. 213 sayılı Kanun'un "Tebliğ esasları" kenar başlıklı 93. maddesinin ilk fıkrası şöyledir:
"Tahakkuk fişinden gayri, vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazılar adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasiyle ilmühaberli taahhütlü olarak, adresleri bilinmiyenlere ilan yolu ile tebliğ edilir. "
17. 213 sayılı Kanun'un 101. maddesi şöyledir:
"Bu Kanuna göre bilinen adresler şunlardır:
1. Mükellef tarafından işe başlamada veya adres değişikliğinde bildirilen işyeri adresleri,
2. Yoklama fişinde veya ilgilinin imzası bulunmak şartıyla yetkili memurlar tarafından bir tutanakla tespit edilen işyeri adresleri,
3. 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa göre oluşturulan adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi.
Birinci fıkranın (1) ve (2) numaralı bentlerinde yazılı bilinen adreslerden tarih itibarıyla tebligat yapacak makama en son olarak bildirilmiş veya bu makamca tespit edilmiş olanı dikkate alınır ve tebliğ öncelikle bu adreste yapılır.
İşyeri adresinde tebliğ yapılacak olanların bu adresinde bulunamaması, işin bırakılması veya işin bırakılmış addolunması hallerinde tebliğ, gerçek kişilerde kendisinin, tüzel kişilerde bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerinden birinin, tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde ise bunları idare edenler veya varsa temsilcilerinden herhangi birinin adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinde yapılır.
İşyeri adresi olmayanlara tebliğ, doğrudan adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinde yapılır. "
18. 213 sayılı Kanun'un "Tebliğin ilanla yapılacağı haller" kenar başlıklı 103. maddesi şöyledir:
"Aşağıda yazılı hallerde tebliğ ilan yoluyla yapılır:
1. Muhatabın bu Kanunun 101 inci maddesi kapsamında bilinen adresi yoksa,
2. Bu Kanunun 101 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentlerinde sayılan bilinen adreste tebliğ yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde kayıtlı bir adresi bulunmazsa,
3. Yabancı memleketlerde bulunanlara tebliğ yapılmasına imkân bulunmazsa,
4. Başkaca nedenlerden dolayı tebliğ yapılmasına imkân bulunmazsa"
19. 213 sayılı Kanun'un "İlanın neticeleri" kenar başlıklı 106. maddesi şöyledir:
"İlan üzerine bizzat veya bilvekale müracaat edenlere, yerinde, adres bildirenlere ise posta ile tebliğ yapılır.
Posta ile yapılan bu tebliğ hakkında da 100 üncü madde hükmü cari olur.
İlan tarihinden başlıyarak bir ay içinde ne vergi dairesine müracaat yapmış ve ne de adresini bildirmiş olanlara bir ayın sonunda tebliğ yapılmış sayılır. "
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yerleşik içtihadı uyarınca, Sözleşme ile korunan hak ve özgürlükleri ihlal etmediği sürece ulusal mahkemelerce yapılan hukuki ya da maddi hataları ele almanın kendi görevi olmadığını belirtmektedir (García Ruiz/İspanya [BD], B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 28; Perez/Fransa [BD], B. No: 47287/99, 12/2/2004, § 82). Bu içtihada göre Sözleşme'nin 6. maddesi adil yargılanma hakkını güvenceye almakla birlikte delillerin kabul edilebilirliğine ya da delillerin nasıl değerlendirileceğine ilişkin herhangi bir kural koymaz, bu hususlar öncelikli olarak ulusal hukukun ve mahkemelerin düzenleme alanına girer. Normal şartlarda ulusal mahkemelerin belirli delil unsurlarına veya önlerindeki uyuşmazlıktaki tespit ya da değerlendirmelere tanıyacakları ağırlık gibi meseleler Mahkemenin yeniden inceleme alanına girmez. AİHM, bir dördüncü derece yargı yeri gibi davranmamalıdır; dolayısıyla keyfî olduğu ya da makul olmadığı açıkça görülebilecek tespitlerde bulunmadıkları takdirde ulusal mahkemelerin kararlarını 6. maddenin birinci fıkrası kapsamında sorgulamaz (Bochan/Ukrayna (No.2) [BD], B. No: 22251/08, 5/2/1015, § 61).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 17/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucular adlarına tarh edilen vergi ve kesilen cezaların usulüne uygun tebliğ edilmeksizin tahakkuk ettirildiğini, düzenlenen ödeme emrine karşı açtıkları davalarda konuyla ilgili iddialarının dinlenilmediğini belirtmişlerdir. Bilinen üç ayrı adreslerinin olmasına rağmen ilanen tebliğ yapılması nedeniyle haklarındaki vergi incelemesinden haberdar olamadıklarını, ifadelerinin alınamadığı, bu sebeple vergi ve cezalara ilişkin ihbarnamelerine karşı dava açamadıklarını, dolayısıyla esasa ilişkin iddialarını dile getiremediklerini ifade etmişlerdir. Ayrıca uygulanan hacizler nedeniyle bankalarla çalışamadıklarını, gayrimenkul alıp satamadıklarını ve kredi çekemediklerini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sümekte ise de başvurucuların şikâyetinin özü, usulüne uygun tebligat yapılmaması nedeniyle kesinleşen vergi ve cezalara ilişkin iddialarının ödeme emri aşamasında dikkate alınması gerektiğine ilişkin olup ihlal iddiasının bir bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
26. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
27. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme "kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi" olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).
28. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde, aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149).
29. 6183 sayılı Kanun'un 55. maddesinde amme alacağının vadesinde ödemeyenlere 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olacağı düzenlenmiştir. Bu hükme göre, bir amme alacağı için ödeme emri düzenlenebilmesi için vadesinde ödenmemiş olması gerekir. Amme alacağının vadesi, buna dair ihbarnamenin tebliğinden itibaren işlemeye başlamaktadır. Dolayısıyla vadenin işlemeye başlaması için ihbarnamenin mükellefe tebliğ edilmiş olması önem taşımaktadır.
30. Olayda ihbarnameler 1/11/2013 ve 8/11/2013 tarihlerinde başvurucuların bilinen adresi olan Küçükdere Köyü/Denizli adresine iki kere tebligata çıkarılmıştır. Ancak her ikisinde de mükellefin adreste bulunmadığı gerekçesiyle tebligat zarfı iade edilmiş ve ilanen tebligat yoluna gidilmiştir. Mahkeme ihbarnamelerin başvurucuların belirtilen adresine tebligata çıkarılmasını yeterli görerek ilanen tebligatın koşullarının oluştuğu kanaatine varmıştır. Dairesi ise temyiz incelemesinde, 8/11/2013 tarihinde gönderilen tebligat zarfının üzerinde mükellefin geçici olarak adresinde bulunmadığı hususunun tebliğ zarfı üzerine işlenmediği ve tebliğ zarfının tutanak haline getirilmediği, ayrıca davalı idarenin bilgisinde bulunan "Gerzele Mahallesi ... Sokak ... Yapı Sitesi ... Denizli" adresinin de bilinen adreslerden olmasına rağmen ihbarnamelerin bu adrese tebliğe çalışılmadığı gerekçesiyle tebligatın usul olduğuna oyçokluğuyla karar vermiş ve kararı bozmuştur. Buna karşı Daire karar düzeltme aşamasında bu görüşünden dönerek oybirliğiyle bozma kararlarını kaldırmış ve mahkeme kararlarını onamıştır.
31. Dolayısıyla başvurucuların ileri sürdüğü iddiaların yargılama sürecinde detaylı bir biçimde tartışıldığı görülmektedir. İlanen tebligatın şartlarını belirlemenin ve bu bağlamda vergi dairesinde bilinen tüm adreslere tebligat gönderilmesi gerekip gerekmediğini değerlendirmenin derece mahkemelerinin takdirinde olduğu ve Anayasa Mahkemesinin açık keyfîlik hariç derece mahkemesinin yorumlarına müdahale edemeyeceği vurgulanmalıdır. Somut olayda ihbarnamelerin başvurucuların bilinen bir adresine gönderildiği tespit edildiğine göre bilinen diğer adreslerine gönderilmeden yapılan ilanen tebligatın geçerli kabul edilmesinde Anayasa Mahkemesince müdahale edilmesi gereken bir keyfîliğin bulunduğu tespit edilememiştir.
32. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılama yapılmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM ile Celal Mümtaz AKINCI'nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 17/6/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucular, adlarına tarh edilen vergi ve kesilen cezaların usulüne uygun tebliğ edilmeksizin tahakkuk ettirildiğini, düzenlenen ödeme emrine karşı açtıkları davalarda konuyla ilgili iddialarının dinlenmediğini belirtmişlerdir. Bilinen üç ayrı adreslerinin olmasına rağmen ilanen tebligat yapılması nedeniyle haklarındaki vergi incelemesinden haberdar olamadıklarını, ifadelerinin alınamadığını, bu sebeple vergi ve cezalara ilişkin ihbarnamelere karşı dava açamadıklarını, esasa ilişkin iddialarını dile getiremediklerini ifade etmişlerdir.
2. Davalı idarenin, Vergi ve ceza ihbarnamelerinin 01.11.2013 tarihinde “Küçükdere Köyü” adresine gönderildiğini, muhatabın “geçici olarak evden ayrılması nedeniyle” ihbarnamelerin tebliğ edilemediğini, 08.11.2013 tarihinde AYNI ADRESE tekrar gidilip tebligat yapılamaması üzerine ilanen tebligat yoluyla vergi ve cezaların kesinleştiğini savunduğunu oysa olayda VUK 103 maddesindeki ilanen tebligat şartlarının oluşmadığını belirten başvurucular, VUK’nun 103/2 maddesinde: “Bu kanunun 101 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentlerinde sayılan bilinen adreste tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde kayıtlı bir adresi bulunamazsa.” Ancak ilanen tebligat yoluna başvurulabileceğini Kanun’un bu hükmü yerine getirilmeden gerçekleştirilen ilanen tebligatın usulsüz olduğunu, bu hususu belirterek açtıkları davanın da reddedildiğini böylece Adil Yargılanma, Mahkemeye Erişim, Gerekçeli Karar ve Mülkiyet Haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedirler.
3. Yargılama esnasında dosyayı temyizen inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi (tebligat sürecini tafsilatlı olarak tartıştıktan sonra); “davacının bilinen adres olarak nitelendirilen adreslerinden Küçükdere köyü adresine ikinci kez tebliğe gidildiği, davacının geçici olarak adresinde bulunmadığı hususunda tebliğ zarfı üzerine herhangi bir ibare yazılmadığı, tebliğ zarfının tutanak haline getirilmediği, böylelikle usulüne uygun olarak tebliğin tamamlanmadığı, ayrıca davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporları üzerinde yer alan ve davalı idarenin bilgisinde bulunan “Gerzele Mahallesi 505 Sokak Semerciler Yapı Sit. B2 Blok No:7 Denizli” adresinin de bilinen adreslerden olmasına rağmen ihbarnamelerin bu adrese tebliğe çalışılmadığı bu sebeple ilanen tebliğ şartları oluşmadan ilanen tebliğ yapıldığı anlaşıldığından kesinleşmiş kamu alacağından söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır…. Davacı adına düzenlenen dava konusu ödeme emrinde ve bu ödeme emrine karşı açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Bu nedenle temyiz isteminin kabulüne ve Denizli Vergi Mahkemesinin 21.10.2014 günlü ve E:2014/382 K:2014/697 sayılı kararının BOZULMASINA…” karar vermiştir (15.6.2015 gün, E:2014/9144, K:2015/3340).
4. Yerel mahkeme kararını iki sayfalık ayrıntılı ve gerekçeli bir kararla bozan Danıştay Dördüncü Dairesi, Denizli Vergi Dairesinin Karar Düzeltme talebi üzerine, hiçbir gerekçe belirtmeden bozma kararından dönmüş ve Denizli Vergi Mahkemesinin kararının bu defa onanmasına karar vermiştir.
5. Derece mahkemesinin aynı maddi veya hukuki olguyla ilgili olarak başka bir yargı merciinin vardığından farklı bir sonuca ulaşması hâlinde bunun dayanaklarını gerekçeli kararında göstermesi beklenir. Anayasa'da güvenceye bağlanan tüm temel hak ve özgürlüklerin yorumunda gözetilmesi gereken temel bir ilke olarak düzenlenen hukuk devleti ilkesi, yargı organlarının aynı maddi veya hukuki olgularla ilgili olarak çelişkili kararlar vermekten mümkün olduğunca kaçınmasını gerekli kılar. Aynı maddi veya hukuki vakıalarla ilgili olarak farklı kararlar verilmesi hukuk devleti ilkesini zedeleyebileceği gibi kişilerin hukuka olan inancını da zayıflatabilir. Bu nedenle bir maddi veya hukuki vakıa ile ilgili olarak başka bir yargı mercii tarafından bir kimse lehine karar verildiği, ancak diğer bir yargı merciinin aynı olgu hakkında farklı bir sonuca ulaştığı durumlarda bunun gerekçesinin belirtilmesi gerekir. Yargı merciinin bu gibi durumlarda gerekçe gösterme yükümlülüğü, kişilerin hukuka olan güvenlerinin sarsılmaması için hayati öneme sahiptir. (Mehmet Okyar, B. No:2017/38342, 13/02/2020 § 29)
6. Bu yüzden karar düzeltme aşamasında; “Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde olan kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir. Bu nedenle temyiz isteğinin reddine, Denizli Vergi Mahkemesinin 21.10.2014 günlü 2014/382-697 sayılı karanının onanmasına oy birliği ile karar verildi.” Denilmek suretiyle önceki bozma kararından tatmin edici bir gerekçeye yer verilmeden dönülmesi Gerekçeli Karar Hakkının ihlali mahiyetindedir.
7. AİHM, Sözleşme sisteminin, bazı durumlarda, Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme’nin 6. maddesiyle güvence altına alınan haklardan etkili olarak yararlanılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almasını gerektirdiğini (Vaudelle/Fransa, B. No: 35683/97, 3/1/2001 §52), bunun her şeyden önce hakkında dava açılan kişinin durumdan haberdar edilmesi gerektirdiğini ifade etmektedir (Dilipak ve Karakaya/Türkiye, B. No:7942/05 ve 24838/05, 4/3/2014 §77).
8. 213 sayılı Kanun 100. maddesinde, bilinen adrese gönderilen mektupların muhatabına teslim edildiği tarihte tebliğ edilmiş sayılacağı belirt(il)miş, 101. maddesinde ise sayma yoluyla bilinen adreslerin neler olduğunu kural altına al(ın)mıştır. Bu maddeye göre mükellef tarafından işe başlamada bildirilen adreslerin, adres değişikliğinde bildirilen adreslerin, işi bırakmada bildirilen adreslerin, vergi beyannamelerinde bildirilen adreslerin, yoklama fişinde tespit edilen adreslerin, vergi mahkemesinde dava açma dilekçelerinde ve cevaplarında gösterilen adreslerin, yetkili memurlar tarafından bir tutanakla tespit edilen adreslerin, bina ve arazi vergilerinde komisyonlarca tahrir varakalarında tespit edilen adreslerin bilinen adresler olarak sayıldığı görülmektedir. (Ahmet Türko, B. No:2013/5949 13/02/2015 §55).
9. Başvuru konusu olayda ise vergi ceza ihbarnamesinin 213 sayılı Kanun’un 101. maddesinde sayılan ve “bilinen adres” olarak nitelendirilen adreslerin dışında bir adrese posta yoluyla tebliğ edilmeye çalışıldığı, ancak adreste başvurucunun tanınmadığından bahisle ilanen tebliğ yoluna gidildiği, başvurucunun ilanen tebliğden haberdar olamaması ve buna bağlı olarak dava açamaması üzerine alacağın kesinleştiği gerekçesiyle ödeme emrinin düzenlendiği ve başvurucu tarafından ödeme emrine karşı açılan davada tebligatın usulüne uygun olarak yapıldığı tespitine yer verildiği görülmektedir. (B. No:2013/5949 13/02/2015 §57).
10. Bu durumda, vergi dairesinin 213 sayılı Kanun’da sayılan bilinen adresler dışında bir adrese gönderdiği ihbarnamenin tebliğinin yapılamamış olması nedeniyle ilanen tebliğ yolunu kullandığı, başvurucunun adresinin araştırılması için çalışma yaptığı konusunda bir verinin dava dosyası kapsamında bulunmadığı ve bu sebeple başvurucunun güncel adresine ulaşmada yeterli özeni göstermediği anlaşılmakla, başvurucunun ihbarnameye karşı dava açma hakkını kullanmasının engellenmesi ve bu sebeple ihbarnameye konu kamu alacağının kesinleşmesi sonrasında düzenlenen ödeme emrine karşı sınırlı bir itiraz hakkı bulunması nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği anlaşılmaktadır. (B. No:2013/5949, 12/3/2015, §58).
11. Somut olayda da bu kararlardan ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmamaktadır. Bu nedenle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmadık.
Üye