TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN CİHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/14869)
|
|
Karar Tarihi: 24/10/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan CİHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Orhan
ALPHAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, aksi ispat edilemeyen karinelerden yararlanılarak
idari para cezası verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/8/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu; Batman'ın Merkez ilçesi İkiztepe
köyü sınırları içinde bulunan 244, 387, 466, 468, 209 ve 1329 parsel numaralı
tarım arazisinin malikidir.
8. Anılan tarım arazisinde 17/9/2013 tarihinde anız yakıldığının
tespit edildiği gerekçesiyle başvurucu adına 8.950 TL tutarında idari para
cezası uygulanmıştır.
9. Başvurucu tarafından söz konusu idari para cezasına ilişkin
işlemin iptali talebiyle Batman İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır.
Başvurucu; dava dilekçesinde, ilgili kanuna göre idari para cezasının bizzat
anız yakanlara kesilmesi gerektiğini, yangının başka yerden sıçramış
olabileceği gibi mısır koçanlarını elde etmek isteyen çocuklar tarafından
çıkarılmış olabileceğini oysa cezanın asıl fail tespit edilmeden doğrudan
taşınmaz malikine uygulandığını belirterek idari para cezasının iptaline karar
verilmesini istemiştir.
10. Mahkeme 19/9/2014 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
Kararın gerekçesinde; tarım arazilerinde gerçekleştirilen anız yakma eyleminin
çok kısa sürede gerçekleştirilebilmesi ve anız yakan kişinin olay mahallinden
derhâl ayrılabilmesi nedeniyle tarım arazilerinde her zaman
gerçekleştirilebilme olanağı bulunan anız yakma eyleminde anızı yakan kişinin
idare tarafından bilinmesine olanak bulunmadığı, bizzat yakan kişinin tespit
edilmemesi nedeniyle idari yaptırım uygulanmaması durumunda ise tarım
arazisinin veriminin yok olmasına, çevre kirliliği ve yangınlara sebebiyet
veren anız yakma eyleminin yaptırımsız kalacağı belirtilmiştir. Buradan
hareketle Mahkeme "anız yakanlar"
ifadesinin çocuğunu gönderip anızı yaktıranlar, çevre tarlalarda başlayan anız
yangınının kendi tarlasına geçeceğini bildiği hâlde hiçbir girişimde
bulunmayarak sessiz kalanlar gibi tarlasında anız yakılmasına açık ya da örtülü
rıza gösterenleri de kapsadığının kabulü gerektiğini ifade etmiştir. Mahkeme,
somut olayda da davacının tarımsal amaçlı kullandığı taşınmazlarda bulunan
anızın yakıldığının tespit edildiği ve Batman il merkezine 2-3 km ve köy meskûn
alanı içindeki olay mahallinde anızı yakan kişiye ait herhangi bir bulguya
rastlanmadığı görülmekle birlikte davacı tarafından da köy meskûn alanında
maliki olduğu taşınmazın yakıldığı yönünde herhangi bir ihbar, suç duyurusu vb.
başvuruda bulunulmaması karşısında anızı yakan kişinin ancak suçüstü hâlinde
yakalanabileceği, bunun da yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda mümkün
olmadığı, dolayısıyla anızı yakan kişinin taşınmazda tarımsal faaliyette
bulunan davacı olduğu sonucuna varmıştır.
11. Başvurucunun itirazı üzerine (kapatılan) Diyarbakır Bölge
İdare Mahkemesinin 23/3/2015 tarihli kararıyla hükmün onanmasına karar
verilmiştir.
12. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Bölge İdare
Mahkemesinin 26/5/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 22/7/2016
tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 22/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun ek 1.
maddesinin (c) bendi şöyledir:
"Anız yakılması, çayır ve mer'aların tahribi ve erozyona sebebiyet verecek her türlü
faaliyet yasaktır. Ancak, ikinci ürün ekilen yörelerde valiliklerce hazırlanan
eylem plânı çerçevesinde ve valiliklerin sorumluluğunda kontrollü anız yakmaya
izin verilebilir."
15. 2872 sayılı Kanun'un 20. maddesinin birinci fıkrasının (l)
numaralı bendinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunun ek 1 inci maddesinin (c)
bendine aykırı olarak anız yakanlara her dekar için 20 Türk Lirası idarî para
cezası verilir. Anız yakma fiilinin orman ve sulak alanlara bitişik yerler ile
meskûn mahallerde işlenmesi durumunda ceza beş kat artırılır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
16. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Kendisine
bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır.
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), suçluluk karinelerine
ve ispat yüküne ilişkin olarak ilkeler belirlemiştir. AİHM'e
göre Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında korunan masumiyet
karinesi mahkemelerin kişinin suç işlediği varsayımından başlamamalarını, ispat
yükünün iddia makamına ait olmasını ve her türlü şüpheden sanığın
yararlandırılmasını gerektirmektedir. Bu kapsamda ispat yükümlülüğünün iddia
makamından savunmaya devredilmesi kural olarak masumiyet karinesini ihlal
edecektir (Telfner/Avusturya, B. No: 33501/96, 20/3/2001, §
15).
18. AİHM; Salabiaku/Fransa (B. No: 10519/83, 7/10/1988)
başvurusunda, fiilî veya hukuki karinelerin her hukuk sisteminde
bulunabileceğini, Sözleşme'nin kural olarak bu karineleri yasaklamadığını ifade
etmiştir. Ancak AİHM, taraf devletlerin ceza kanunlarıyla ilgili olarak bu
meselede belli sınırlar içinde kalması gerektiğini vurgulamaktadır. AİHM'e göre 6. maddenin (2) numaralı fıkrası, sadece
mahkemeler tarafından usul kurallarının uygulanması sırasında saygı
göstermekten ibaret bir güvence içermemektedir. Dahası 6. maddenin (2) numaralı
fıkrasında geçen "hukuka uygun
olarak" ibaresi iç hukuka referansla yorumlanamaz. Bu şekildeki
bir yorum, yasama organının mahkemelerin doğal değerlendirme yetkisini kaldırma
ve masumiyet karinesini özünden yoksun bırakma hususunda serbest olması
sonucunu doğuracaktır. Böylesi bir durumun adil yargılanma hakkını ve özellikle
masum sayılma hakkını koruma altına almak suretiyle hukuk devletinin temel bir
ilkesini güvenceye bağlayan 6. maddenin amaç ve hedefleriyle uzlaştırılması
mümkün değildir. Bu nedenle 6. maddenin (2) numaralı fıkrası, ceza kanunlarında
düzenlenen hukuki ve fiilî karinelere de kayıtsız değildir. Söz konusu fıkra,
devletlerin bu karineleri ihtilaf konusu meselenin önemini dikkate alan ve
savunma tarafının haklarını gözeten makul çerçevelerle sınırlamasını gerektirir
(Salabiaku/Fransa, §28).
19. AİHM, Sözleşmeci devletlerin ceza kanunlarına karine dercederken davanın konusunun önemi ile savunma tarafının
hakları arasında adil bir denge kurma yükümlülüğü altında bulunduklarını ifade
etmektedir. Diğer bir ifadeyle AİHM'e göre başvurulan
araç ile ulaşılmak istenen meşru amaç arasında makul bir orantının var olması
gerekir (Janosevic/İsveç, B. No: 34619/97, 23/7/2002, §
101).
20. AİHM, Pham
Hoang/Fransa (B. No: 13191/87, 25/9/1992)
başvurusunda varsayıma dayalı olarak mahkûmiyet kararı verilmesinin masumiyet
karinesini ihlal ettiğine ilişkin şikâyeti değerlendirmiştir. Olayda yasa dışı
yollardan uyuşturucu madde ithal etme ve gümrük kaçakçılığı yapma suçlarından
verilen mahkûmiyet kararının ilgili gümrük mevzuatında öngörülen kaçak malları mülkiyetinde bulunduran kişinin gümrük
kaçakçılığı suçundan sorumlu tutulacağı yönündeki karineye
dayandırıldığı ileri sürülerek masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddia
edilmiştir. AİHM yaptığı değerlendirmede, başvurucunun savunma araçlarından
tamamıyla mahrum bırakılmadığının ve aleyhine yüklenen karinenin aksi ispat
edilemez türden olmadığının altını çizmiştir (Pham Hoang/Fransa, § 34). AİHM Fransız
derece mahkemelerinin karar verirken maddi olayı dikkatli bir şekilde
değerlendirdiklerini, dava dosyasında bulunan delilleri temel alarak mahkûmiyet
kararı verdiklerini, ilgili mevzuatta yer alan karinelere otomatik bir şekilde
dayanmaktan kaçındıklarını belirtmiş ve bu nedenle şikâyet konusu olayda
masumiyet karinesinin ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır (Pham Hoang/Fransa, § 36).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 24/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; anızı bizzat yakanların tespit edilemediğini,
sadece mülk sahibi olduğunun tespit edilmesi üzerine hakkında idari para cezası
işlemi uygulandığını, tarım arazisinde anız yakmadığını, Anayasa’nın 38.
maddesinde güvence altına alınan ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
maddesi ile Anayasa'da yer alan özel güvence hükmü aşağıdadır:
i. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
ii. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının masumiyet karinesi
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel
başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia
edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve
Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller
kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Başvurucuların ihlal iddiasına konu olan
masumiyet karinesi; Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü, Sözleşme’nin ise 6.
maddesinin (2) numaralı fıkralarında düzenlenmektedir.
26. Diğer taraftan Sözleşme’nin 6. maddesinde, adil yargılanmaya
ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların
ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla
bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına
dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel
başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24). Anayasa Mahkemesi,
daha önce kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin
uyuşmazlıkların da suç isnadına ilişkin
uyuşmazlıklar kapsamında Anayasa'nın 36. ve Sözleşme’nin 6.
maddesinin koruma alanı içinde yer aldığına karar vermiştir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013,
§ 26).
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
28. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmektedir. Anılan maddeye adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin
suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir.
Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın 38.
maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).
29. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin
adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar
masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir
gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan
karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu
olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Bunun sonucu olarak
kişinin masumiyeti asıl
olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu
ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
30. Sanık masumiyet karinesi gereği suçsuz sayıldığı için
yargılama yapılmakta ve maddi gerçeğe ulaşılmaya çalışılmaktadır. Maddi gerçeğe
ulaşmak için suç isnadı altında olan kişiden masum olduğunu ispat etmesi
istenemez. Çünkü suç isnadı altında da olsa kişi, hükmen sabit oluncaya kadar
suçsuz kabul edilmektedir (Adem Hüseyinoğlu, § 35).
31. Masumiyet karinesi kapsamında yer alan ve iddia edenin
iddiasını ispatla yükümlü olması kuralı, Anayasa’nın 38. maddesinin
gerekçesinde de açıkça ifade edilmiştir. Bununla birlikte genel anlamda suçun
kanıtlanması yükümlülüğü iddia edende kaldığı sürece savunmasını oluşturmak
için ispat yükünü sanığa devreden kurallar ile hukuki veya fiilî varsayımların
olduğu durumlarda ispat yükünün yer değiştirmesi masumiyet karinesine aykırılık
taşımaz (AYM, E.2013/38, K.2014/58, 27/3/2014). Ancak suç isnadını içeren karinenin aksinin başvurucu
tarafından yargılama sırasında ispat edilebilmesinin mümkün olması, hâkimin de
bu yönde ileri sürülen iddiaları inceleyip kararını buna göre verebilmesi, bir
başka ifadeyle karinelerin kişiyi otomatik olarak suçlu hâline getirmemesi gerekir. Karineler, masumiyet
karinesini ihlal eder boyuta ulaşmamalı ve suç isnadı altındaki kişi savunma
imkânlarından yararlandırılmalıdır (Adem Hüseyinoğlu, § 36).
32. Bununla birlikte somut olayın özel koşullarında kabahat
eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlarda -adli suç ve cezalara
nazaran- sorumluluk karinelerine ilişkin standartların daha esnek yorumlanması
mümkündür. Ancak bu durumda dahi ispat bakımından kullanılan karinelerin
masumiyet karinesini ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (Mehmet Şirin Akın, B. No: 2015/17644,
3/7/2018, § 32).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
33. Başvuruya konu olaydaki kabahatin oluşması için tarım
arazilerinde anız yakılması gerekir (bkz. §§ 14, 15). Somut olayda mahkeme,
başvurucunun anız yakılan tarım arazisinin maliki olmasını idari para cezası
yaptırımı uygulanması için yeterli görmüştür. Diğer bir ifadeyle salt belli bir
statüde (mülkiyet hakkı sahibi) olma, idari para cezası yaptırımı uygulanmasına
gerekçe yapılmıştır.
34. Tarım arazisinde yapılan incelemede, anızı yakan kişiye ait
herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. İdare Mahkemesi, anız yakıldığı tespit
edilen arazinin maliki olan başvurucu tarafından taşınmazında anız yakıldığı
yönünde herhangi bir ihbarda veya suç duyurusunda bulunulmadığını dikkate
alarak anız yakma eyleminin mülk sahibince gerçekleştirildiğine dair fiilî
karineden yararlanmıştır. Diğer bir ifadeyle ispat yükü iddia edende kalmamış,
başvurucuya devredilmiştir. Anılan karineyle suç isnadı altındaki başvurucu,
otomatik olarak suçlu konumuna düşürülmüştür. Kabahatin işlendiğine ilişkin
olarak mahkemenin bu varsayımının ise aksinin ispatı mümkün değildir (aynı
yönde Mehmet Şirin Akın, § 34).
35. İdare Mahkemesinin mevcut düzenlemenin kapsamını objektif
sorumluluk esaslarına göre genişleterek (varsayımlardan hareket ederek) davanın
reddine karar verdiği görülmektedir. Diğer bir ifadeyle somut olgular yerine
aksi ispat edilemeyecek fiilî karineden yararlanılarak eylem ile başvurucu
arasında bağ kurulmuş ve kabahatin işlendiğine karar verilmiştir. Başvurucunun
kendisini savunma bakımından idare ile arasında önemli bir dezavantaj oluştuğu
ve böylelikle ispat bakımından kullanılan karinenin masumiyet karinesini ihlal
eder boyuta ulaştığı anlaşılmıştır. Başvurucuya savunma imkânı tanınmış olması
da masumiyet karinesinin ihlalini telafi etmemiştir (aynı yöndeki karar için
bkz. Ahmet Altuntaş ve diğerleri [GK], B. No: 2015/19616, 17/5/2018).
36. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde
güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
37. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
38. Başvurucu, Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinde güvence
altına alınan haklarının ihlal edildiğine karar verilmesini talep etmişlerdir.
39. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı ve 38. maddesinin
(4) numaralı fıkralarında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
40. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden
yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel
başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu
kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş,
öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve
Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci ve 38. maddesinin dördüncü
fıkralarında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare
Mahkemesine (E.2013/3769, K.2014/2311) GÖNDERİLMESİNE,
D. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Gaziantep Bölge İdare
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
24/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.