TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
B.Y. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/15429)
Karar Tarihi: 8/9/2020
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Muammer TOPAL
Selahaddin MENTEŞ
Raportör
Sinan ARMAĞAN
Başvurucu
B.Y.
Vekili
Av. Barış ANTÜRK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; darbe teşebbüsü sonrasında yürütülen soruşturmalar kapsamındaki gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, arama ve elkoyma tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının, nezarethane ve ceza infaz kurumunda tutma koşullarının yetersizliği, kelepçe takılması, adliye koridorlarında bekletilme ve sağlık durumuna rağmen ceza infaz kurumunda tutma nedenleriyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 73. maddesi uyarınca tutukluluk hâlinin sonlandırılarak tedbiren tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
5. Komisyonca tedbir talebinin ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvurunun yapıldığı gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan müzekkereye verilen cevaplar sonrasında Birinci Bölüm tarafından 8/9/2016 tarihinde tahliye talebine ilişkin tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Kararda ayrıca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun sağlık durumuna ilişkin taleplerinin değerlendirilmesi sürecinin ivedi bir şekilde yerine getirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde (E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır.
11. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan, başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir (aynı kararda bkz. § 22) kararında geniş olarak açıklanmıştır.
B. Başvuruya İlişkin Süreç
12. Anayasa Mahkemesinde raportör olarak görev yapan başvurucu 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra 18/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucu 20/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işleminde müdafii de hazır bulunmuştur. İfade alma işlemi sırasında başvurucuya FETÖ/PDY ile bağlantısı olup olmadığını aydınlatmaya yönelik sorular yöneltilmiştir.
14. Başvurucu ifadesinde özetle söz konusu örgütle kendisinin veya ailesinin bağlantısının bulunmadığını, hiçbir zaman bu yapıyla birlikte hareket etmediğini, hakkında soruşturma açılmasının hukuka aykırı olduğunu beyan etmiştir.
15. Başvurucu 21/7/2016 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle altı kişiyle birlikte Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk edilmiştir.
16. Başvurucu, Hâkimliğin 22/7/2016 tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler ... B.Y. ve ... üzerlerine atılı bulunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosya kapsamında somut delillerin bulunması, yakın ve somut bir tehdidin halen devam ediyor olması, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun 2. Dairesinin 16/7/2016 tarihli şüpheliler hakkındaki kararları, şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin bulunduğu, bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağından CMK’nun 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. maddesindeki tutuklama şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelilerin CMK.nun 101 maddeleri uyarınca şüphelilerin AYRI AYRI TUTUKLANMALARINA... [karar verildi.]"
17. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği 1/8/2016 tarihinde "şüphelilerin üzerlerine atılı bulunan suçları işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından haklarında alınan karar içerikleri, dosyada mevcut bilgi, belge ve araştırma tutanakları, arama ve el koyma tutanakları ile tüm dosya kapsamındaki somut delillere göre soruşturmanın henüz tamamlanmadığı şüphelilerin üzerlerine atılı suçun temadi eder nitelikte suçlardan olduğu, şüpheliler hakkında delillerin henüz toplanamadığı, şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin mevcut olduğu, açıklanan nedenlerle adli kontrol uygulamasının da yetersiz kalacağı" gerekçesiyle itirazı reddetmiştir. Karar başvurucu vekiline 9/8/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 5/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 16/10/2017 tarihli iddianameyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açmıştır. FETÖ/PDY'ye ilişkin genel açıklamaların yer aldığı iddianamede; ilk olarak FETÖ/PDY'nin kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve hukuka aykırı hangi tür eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir.
20. İddianamede, başvurucunun örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Genel Kurulunun 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edildiği, ihraç kararının 29/11/2016 günü kesinleştiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin kendi üyeleri arasında iletişim amaçlı kullandığı ByLock isimli şifreli haberleşme programını 05....8 numaralı GSM hattı ve 35796205919717 IMEI numaralı cihaz üzerinden kullandığı ileri sürülmüştür.
iii. Gizli tanık DEFNE'nin "... Anayasa Mahkemesinde görev yaptığım dönemde doğrudan gözlemlerim, ilişkilerim, raportörlerden cemaat üyesi tanıdıklarımın söylem ve tutumlarına dayanarak söyleyebilirim ki, Anayasa Mahkemesi eski üye ve raportörlerinden ... B.Y... Cemaat üyesidir..." şeklindeki beyanı
iv. R.Ü.nün bilgi sahibi olarak verdiği 5/9/2016 tarihli ifadesinde "... İlk zamanlarda mahkemede B.K. ve Ö.Ö.nün etkili olduğunu biliyorum. Önemli bir mesele olduğunda genellikle bu kişilere danışılıyordu. Onlar da muhtemelen durumu kendi üstlerindeki kişiler her kimse onlara iletiyorlardı. Belli bir dönem oda arkadaşım olan Ö.Ö.nün yanına sık sık Mahkeme içinden veya dışından birileri geliyordu ve genellikle yan taraftaki sekreter odasın çekilip görüşüyorlardı. Bazen de hiçbir şey konuşmadan birtakım not kağıtları bırakıp gidiyorlardı. Bu kişiler daha çok A.Ö. ve B.Y. oluyordu...
...B.Y.nin de bazı görevlerinin olduğu izlenimi bende oluşmuştu. Bunların ne olduğunu tam bilmemekle birlikte dava takibi veya menfi takibi gibi konularla ilgili olduğunu tahmin ediyorum. Ancak net bilgi sahibi değilim..." şeklindeki beyanı
v. GİZLİ TANIK-4'ün 26/9/2016 tarihinde gizli tanık sıfatıyla alınan ifadesinde "...Mahkemede çalıştığım dönemde Anayasa Mahkemesinin eski üye ve raportörlerinden ... B.Y. ... isimli kişilerin cemaat üyesi olduğunu biliyorum..." şeklindeki beyanı
vi. GİZLİ TANIK-5'in 27/9/2016 tarihinde gizli tanık sıfatıyla alınan ifadesinde "... Ben HSYK'nın 16 Temmuz 2016 tarihli açığa alma işlemine kadar Anayasa Mahkemesinde raportör olarak görev yapıyordum ve Mahkemede Fetullah Gülen Cemaati olarak bilinen yapıya mensup idim... Raportörlerden ise .... B.Y. ... aynı yapı içerisinde olduğunu biliyorum..." şeklindeki beyanı
vii. Başvurucunun adına kayıtlı 05...8 numaralı GSM hattı ile FETÖ/PDY şüphelisi olan birçok kişi ile birden fazla görüşme yaptığı, ayrıca FETÖ/PDY ile iltisaklı kurum olan Turgut Özal Üniversitesi ile on dokuz defa iletişim kurduğu tespit edilmiştir.
viii. Başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle kapatılan Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) isimli derneğe 4/12/2010 tarihinde üye olduğu vurgulanmıştır.
21. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...Resmi Gazetede yayımlanan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı meslekten ihraç kararı, HTS Raporu, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığının 09.02.2017 tarihli ByLock sorgu raporu, haklarında aynı suçtan yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan R.Ü. ile gizli tanıklar DEFNE, TANIK-4 ve TANIK-5'in beyanları dikkate alındığında şüpheli B.Y.nin;
Örgütün elebaşı Fetullah Gülen’in 'sohbet ve vaaz' adı altında şifreli şekilde gönderdiği talimatları ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Seçimlerinin kazanılması amacına yönelik olarak Yargıçlar ve Savcılar Birliği'ne (YARSAV) sızma faaliyetleri kapsamında YARSAV'a üye olduğu, örgütün Anayasa Mahkemesi yapılanması içerisinde yer aldığı ve diğer örgüt üyeleri ile birlikte yapılan örgütsel toplantılara katıldığı, örgütün, 12.10.2014 tarihinde yapılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye seçimlerinde, kendi mensuplarının seçilmesi için düzenlediği örtülü çalışmada ve örgütün diğer bütün hukuka aykırı faaliyetlerinde; tersine mühendislik, kripto analiz, ağ davranış analizi ve bağlantı kurulan sunucular tarafından cevap veren kodlar da dahil olmak üzere detaylarına yukarıda yer verilen ve örgütün üyeleri arasında gizli ve şifreli haberleşme programı olarak düzenlediği ve mensuplarına kullandırttığı ByLock uygulamasını kullandığı,savunmalarının dosya kapsamı ile uyarlı olmadığı, böylece FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve isteyerek yer alarak bu örgütün üyesi olduğu, hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 314/2. maddesi kapsamında Silahlı Terör Örgütü Üyeliği suçundan kamu davası açılmasını gerektirecek yeterli şüphenin oluştuğu,..."
22. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 3/11/2017 tarihinde iddianameyi kabul etmiş ve E.2017/297 sayılı dosya üzerinden yargılama başlamıştır. 3/11/2017 tarihinde yapılan tensip incelemesinde Mahkeme "atılı suçun vasfı ve mahiyeti, mevcut delil durumu, örgütün gizli haberleşme programı olduğu iddia edilen By Lock programını kullandığına yönelik tespit, HTS kaydı, tanıkların beyanları ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı, yüklenen suçun CMK'nun 100/3-a maddesinde öngörülen tutuklama nedenlerinin var kabul edildiği katalog suçlardan olması, yüklenen suçun özel ağırlığı, yüklenen suç nedeniyle farklı soruşturma makamlarınca terör örgütü yöneticiliği ve üyeliği suçlarından haklarında soruşturma yürütülen bir kısım şüphelilerin yasal olmayan yollardan ve bir kısmının da sahte kimliklerle yurt dışına çıkmış ve dolayısıyla soruşturmalardan kaçmış olduklarının bilinmesi, bu kapsamda tutukluluk tedbiri dışındaki CMK'nun 109.maddesinde düzenlenen yurt dışına çıkış yasağı dahil sair adli kontrol tedbirlerinin soruşturmanın mahiyetine ve delil durumuna nazaran yetersiz kalacağı, Anayasanın 90. maddesi uyarınca iç hukuk bakımından bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin tutukluluk tedbiri konusundaki yerleşik birçok karar ve gerekçesinde 'Kişilerin kaçma riskinin bulunması, kamu düzeninin sağlanması ve yeni bir suç işlenmesinin önlenmesi' amacının tutukluluk tedbirinin uygulanabileceği haller arasında sayılmış olması, somut dava dosyasında da bu kaygı ve kriterlerin mevcut olması nedeniyle tutukluluk tedbirinin gerekli olup sair adli kontrol tedbirlerinin suç vasfı ve tutukluluk süresi de nazara alındığında yetersiz kalacağı, tutukluluk süresine nazaran tutukluluk tedbirinin ölçülü olmaya devam ettiği" gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
23. Mahkemece 15/2/2018 tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
24. Yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 15/3/2018 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
25. Başvurucu, bu karara karşı istinaf yoluna başvurmuş; 31/10/2019 tarihinde istinaf talebi esastan reddedilmiştir. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dava temyiz aşamasındadır.
C. Başvurucuya Sunulan Sağlık Hizmetlerine İlişkin Bilgiler
26. Anayasa Mahkemesinin talep yazısı üzerine başvurucunun tutulduğu Sincan T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Müdürlüğünün 20/7/2020 tarihli cevap yazısında başvurucuya sunulan sağlık hizmetlerinden bahsedilmiştir. Buna göre başvurucunun Ceza İnfaz Kurumuna 22/7/2016 tarihinde girişinden 15/2/2018 tarihinde salıverilmesine kadar toplamda yirmi sekiz kez Ceza İnfaz Kurumunda bulunan revire, aile hekimliğine, devlet hastanesine ve kurum dışında bulunan Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Numune Hastanesi) götürülerek üroloji, diş, kulak burun boğaz, göz polikliniklerinde muayene ve tedavisinin yaptırıldığı görülmüştür.
27. Numune Hastanesinin 2/2/2017 ve 20/6/2017 tarihli iki ayrı sağlık kurulu raporunda başvurucunun böbrek taşı rahatsızlığı nedeniyle ceza infaz kurumunda kalmasında ürolojik açıdan bir sakınca olmadığı değerlendirilmiştir.
28. İlgili yazıda ayrıca başvurucunun acil yardım butonu bulunan B-12 odasında acil sağlık hizmetlerinden yedi gün yirmi dört saat yararlanabildiği, içerisinde tuvalet, banyo, mutfak dolabı ve tezgahının bulunduğu, televizyon izleyebildiği, sabah gün doğumuyla birlikte havalandırmaya çıkarılarak akşam hava kararana kadar havalandırma imkânından yararlandırıldığı belirtilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56; Fatma Müge Tekin ve Özge Tekin, B. No: 2014/2504, 20/3/2019, §§ 26-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltı Tedbirinin Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, hukuka aykırı şekilde gözaltına alınması sebebiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
32. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
34. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
35. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
36. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki olmadığına ilişkin iddiayla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
38. Başvurucu; aleyhinde hiçbir delil bulunmamaktayken hukuka aykırı şekilde tutuklandığını, ayrıca tutukluluk ve tutukluluğa itiraz kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
41. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
43. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir, § 57).
44. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1) Genel İlkeler
45. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez, §§ 99-104.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
46. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
47. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
48. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
49. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna genel ifadelerle değinilmiş ancak bu somut olguların neler olduğu açıklanmamıştır (bkz. § 16). Tutuklamaya itirazın reddine ilişkin kararda da tutuklama kararı veren Hâkimliğin kararına atıf yapılarak başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler hakkında verilen kararın hukuka uygun olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 17).
50. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ise başvurucunun isnat edilen suçu (silahlı terör örgütüne üye olma) işlediğine dair delil olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) meslekten çıkarma kararına, başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olmasına, haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen bazı kişilerle telefon irtibatının bulunduğuna dair HTS raporuna, YARSAV'a üye olmasına dayanılmıştır. İddianamede ayrıca başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğuna yönelik tanık ifadelerine de yer verilmiştir (bkz. §§ 20, 21).
51. Soruşturma mercilerince suçlamaya esas alınan olgular arasında başvurucunun ByLock uygulamasının kullanıcısı olmasının yer aldığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesi ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selçuk Özdemir, § 74; Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, § 57). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).
52. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
53. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
54. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
55. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
56. Somut olayda Hâkimlikçe tutuklanmasına karar verilirken başvurucunun delilleri etkileme ve kaçma ihtimali bulunmasına dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
57. Tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelik tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.
58. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
59. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
60. Başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olmadığı sonucuna varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
61. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Hâkimliğin tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
63. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltındaki Tutma Koşullarının Yetersizliğine İlişkin İddia
64. Başvurucu, nezarethanede tutulduğu iki buçuk günlük gözaltı sürecinde on iki kişi ile birlikte kaldığını, yeterli şekilde beslenemediğini, banyo yapamadığını, tuvalet imkânından sınırlı şekilde yararlandığını iddia etmiştir.
65. Anayasa Mahkemesi gözaltında tutulan kişilerin nezarethane tutma koşullarının yetersizliği nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddialarıyla ilgili olarak temel ilkeleri ortaya koyduğu ve değerlendirmelerde bulunduğu kararında, şikâyete konu yetersiz koşullardaki tutma hâli sona ermişse idari yargı yolunda açılacak tam yargı (tazminat) davasını etkili bir yol olarak kabul etmiştir (Nebahat Baysal Gül, B. No: 2016/14634, 28/5/2019, §§ 17-31).Eldeki başvuruda anılan içtihatta belirlenen temel ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum da bulunmamaktadır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
67. Bununla birlikte bu aşama itibarıyla oluşan durum nedeniyle eldeki başvuru ile bununla aynı nitelikte olup Anayasa Mahkemesinde derdest olan başvurulara konu olaylar yönünden işbu kararın ardından açılması muhtemel idari davaların süresine ilişkin olarak bir hususun açıklığa kavuşturulması zorunluluğu doğmuş bulunmaktadır. Öncelikle vurgulanmalıdır ki idari yargı yerlerinde açılacak davaların süresine ilişkin koşulları incelemek ve idari davaların süresinde açılıp açılmadığını değerlendirmek idari yargı mercilerinin takdirindedir. Ancak eldeki başvuru ve bununla aynı nitelikte olup derdest olan başvurular hakkında verilen başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararlarından sonra idari yargıya başvuran kişiler yönünden dava açma sürelerinin bu kişilerin mahkemeye erişim haklarının ihlaline neden olmayacak biçimde değerlendirilmesi gerektiği de tabiidir (Nebahat Baysal Gül, § 32).
2. Ceza İnfaz Kurumundaki Tutma Koşullarının Yetersizliğine İlişkin İddia
68. Başvurucu, tutuklama kararından sonra konulduğu ceza infaz kurumunda on altı kişilik odada otuz kişi kalmaya zorlandığını, sırayla uyumak zorunda bırakıldığını iddia etmiştir.
69. Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumlarındaki tutulma koşullarının yetersizliğinden kaynaklanan kötü muamele iddialarına ilişkin olarak infaz hâkimliğine şikâyet yolunu tüketilmesi gereken etkili bir iç hukuk yolu olarak gördüğünü çeşitli kararlarında belirtmiştir. (birçok karar arasından bkz. Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015,§§ 23-35; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§ 250-252; Hilal Ada ve diğerleri, B. No: 2016/22735, 3/7/2019, §§ 14-17).
70. Başvurucu söz konusu şikâyetlerini infaz hâkimliği önüne taşıdığına dair herhangi bir bilgi ya da belge sunmuş değildir. Dolayısıyla somut olayda, anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Ters Kelepçe Takılma ve Adliye Koridorlarında Bekletilmeye İlişkin İddia
72. Başvurucu, gözaltı süresince kendisine ters kelepçe takıldığını ve iki gün boyunca adliye koridorlarında diğer şüphelilerle üst üste uyumak suretiyle tutuklama işlemini beklemek zorunda bırakıldığını ileri sürmüştür.
73. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın bu maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturma yapılmasını gerektirmektedir (Tahir Canan, § 25).
74. Anayasa Mahkemesi, gözaltında kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz kalma şikâyetleri yönünden yetkili Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılacak suç duyurusu ve devamında yapılacak ceza yargılaması sürecini bireysel başvuruda bulunmadan önce tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olarak gördüğünü birçok kararında istikrarlı bir şekilde belirtmiştir (birçok karar arasından bkz. Günay Dağ ve diğerleri § 100; Hidayet Karaca, §§ 46-52; Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 183).
75. Somut olayda başvurucu, kötü muameleye maruz kaldığına yönelik şikâyetlerine ilişkin olarak yetkili Cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğuna ve nihai bir yargısal kararla sürecin sona erdiğine dair bir bilgi ya da belge sunmamıştır.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sağlık Durumuna Rağmen Ceza İnfaz Kurumunda Tutulmaya İlişkin İddia
77. Başvurucu; böbreğinde bulunan taşlardan birinin tutuklanmadan önce 6/5/2016 tarihinde ameliyatla alındığını, diğer taşın da ameliyatla alınması gerektiğini, aksi hâlde böbreğini kaybedebileceğini belirtmiştir. Başvurucu, bu hususları tutuklama kararına itirazında dile getirmesine rağmen salıverilmeyerek ceza infaz kurumunda tutulmasının organ kaybı ve/veya hayati tehlike riski doğurduğunu, ayrıca etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
78. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucu hakkında böbrek rahatsızlığına ilişkin olarak başvuru tarihi öncesinde veya sonrasında hayati tehlikeye işaret eden tıbbi bir müdahalenin varlığına rastlanmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun çok ciddi bir hayati tehlike geçirdiğinden söz etmek ve bu nedenle yaşam hakkı yönünden bir inceleme yapmak mümkün görünmemektedir. Başvurucunun sağlık sorunlarına rağmen ceza infaz kurumunda tutulmaya devam edilmesi yönündeki şikâyeti kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmiştir.
79. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
80. Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi imkânlarının sağlık durumuna uygun olmamasına dayalı şikâyetleri istikrarlı bir şekilde kötü muamele yasağı kapsamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532, 4/2/2016; Sabri Kaya, B. No: 2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016; İmam Çelikdemir, B. No: 2014/20289, 5/12/2017).
81. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Somut olayda başvurucu, başvuru formunda veya eklerinde ceza infaz kurumlarında olması muhtemel olağan koşullar dışındaki tutulma koşullarına yönelik özellik taşıyan bir iddia ileri sürmemiştir. Dolayısıyla daha nitelikli tedavi olanaklarından yararlandırılmadığına dönük bir şikâyeti de bulunmayan başvurucunun infaz kurumunda tutulmasının sağlık durumu üzerindeki etkisinin değerlendirilmesiyle sınırlı bir inceleme yapılacaktır. Bu nedenle başvurucunun şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı çerçevesinde ele alınacaktır.
82. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” şeklindeki kural, hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "İnfazda temel ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilir." şeklindeki düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla tutuklamaya veya hapis cezasına mahkûmiyete ilişkin bir kararın yerine getirilmesi için sağlanacak şartlar, insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 36).
83. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve mahkûmlara gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan Günana, § 39). Bu çerçevede hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 65).
84. Hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna uygun tutma koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini kabul etmek gerekir (Fatih Hilmioğlu, B. No: 2014/648, 18/9/2014, § 65). Ayrıca Anayasa'nın tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski bulunması hâlinde bu durumun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebileceğini belirtmek gerekir (Fatih Hilmioğlu, § 66).
85. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin hasta olmaları durumunda devletin kontrolü altında tuttuğu bu kişilere gerekli tıbbi yardımı sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün hiç veya gerektiği gibi yerine getirilmemesi sonucunda kişinin yaşamı veya vücut bütünlüğü bakımından tehlike arz eden acil bir duruma, ağır veya uzun süreli bir acı çekmesine sebebiyet verilmiş olması, belirtilen sonuçlar ortaya çıkmamakla birlikte kişinin tıbbi yardımdan mahrum kalmış olması nedeniyle yaşadığı stres, huzursuzluk veya aşağılanma hissinin -olayın kendine has koşulları çerçevesinde- insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşacak ciddiyette olması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği kabul edilebilir. Bu kapsamdaki değerlendirmede kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına bağlı dezavantajlı konumunun da dikkate alınması gerekir (Hayati Kaytan, § 44).
86. Başvurucunun tutuklu olarak bulunduğu sürede yaşadığı sağlık problemleri ile ilgili olarak hem ceza infaz kurumu bünyesinde faaliyet gösteren sağlık birimlerine hem de gerektiğinde daha donanımlı başka bir hastaneye sevkinin sağlandığı, bu kapsamda kendisine gerekli muayene, tahlil, tetkik ve tedavi hizmetlerinin verildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 26). Başvurucunun sunduğu veya ilgili kurumlardan gelen tıbbi belgelerde başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulmasına engel olabilecek şekilde bir rahatsızlığı olduğundan bahsedilmemiştir. Kaldı ki Numune Hastanesinin iki ayrı tarihli raporuyla başvurucunun böbrek taşı rahatsızlığı nedeniyle ceza infaz kurumunda kalmasında bir sakınca olmadığı ortaya konulmuştur. Diğer taraftan başvurucu; rahatsızlığının ceza infaz kurumu şartları veya yetkililerin uygulamalarından kaynaklanan bazı nedenlerle kötüleştiğini, bu nedenle özgürlüğünden yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan olağan elemin ötesinde bir ızdırap ve/veya acıya maruz bırakıldığını da somut olgularla desteklememiştir. Başvurucu, rahatsızlıklarına rağmen tutukluluk hâlinin devam ettirilmesinin sağlığı üzerindeki etkisini somut olarak ortaya koymadan soyut bir şikâyet ileri sürmüştür.
87. Bu tespitler kapsamında şikâyetine ilişkin olarak somut bir delil sunmayan başvurucunun sağlık durumuna rağmen tutukluluk hâlinin devam ettirilmesi nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
88. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
89. Başvurucu, arama ve elkoyma kararlarının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
90. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar ([GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için bkz. Hülya Kar, §§ 21-46).
91. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan bir soruşturma kapsamında başvurucunun konutunda ve iş yerinde arama yapılmıştır. Söz konusu tedbirin bir soruşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
92. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi, kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir hukuki düzenlemeye dayanmaktadır. Başvurucuya da itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka tedbir, süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
93. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
95. Başvurucu, yorgun ve uykusuz bir şekilde nezarethaneden çıkarıldıktan sonra ifadesinin alınması ve gözaltı sürecince müdafii ile görüştürülmemesi nedeniyle savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
96. Anayasa ve kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
97. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucu hakkındaki kovuşturmanın henüz kesinleşmediği görülmektedir. Başvurucunun başvuru formunda dile getirdiği -savunma hakkının kısıtlandığı yönündeki- şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
98. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Diğer İhlal İddiaları
99. Başvurucu 22/11/2016, 25/1/2017, 22/2/2017, 24/8/2017, 2/10/2017 ve 3/1/2018 tarihli Anayasa Mahkemesine yazdığı dilekçelerle bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü şikâyetlerin yanında başka hak ve güvencelerinin de ihlal edildiğini belirtmiş; bunlar hakkında da karar verilmesini talep etmiştir.
100. Bireysel başvuru yaptıktan sonra başvuru formunda belirtilen hususlar dışında başkaca bir şikâyetin dile getirilebilmesi için öncelikle ileri sürülen iddiaya ilişkin idari ve adli yolların tüketilmesi sonrasında başvuru süresi içinde yeni bir bireysel başvuru formu doldurmak, başvuru harcı yatırmak gibi usul yükümlülüklerinin yerine getirilerek yeniden başvuru yapmak zorunludur. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra öne sürülen yeni iddialar konusunda eldeki dosya üzerinden bir inceleme yapılması beklenemez (Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §§ 119, 120).
101. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sonradan ileri sürdüğü bu şikâyetler yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine, sağlık durumu elvermemesine rağmen ceza infaz kurumunda tutulduğuna ve tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine, gözaltı tedbirinin hukuki olmadığına, nezarethanede ve ceza infaz kurumundaki tutma koşullarının yetersizliğine, ters kelepçe takıldığına ve adliye koridorlarında bekletildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.