TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
B.Y. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/15429)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Sinan ARMAĞAN
|
Başvurucu
|
:
|
B.Y.
|
Vekili
|
:
|
Av. Barış ANTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; darbe teşebbüsü sonrasında yürütülen soruşturmalar
kapsamındaki gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının, arama ve elkoyma tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle özel
hayata ve aile hayatına saygı hakkının, savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle
adil yargılanma hakkının, nezarethane ve ceza infaz kurumunda tutma
koşullarının yetersizliği, kelepçe takılması, adliye koridorlarında bekletilme
ve sağlık durumuna rağmen ceza infaz kurumunda tutma nedenleriyle kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurucu, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 73. maddesi
uyarınca tutukluluk hâlinin sonlandırılarak tedbiren tahliyesine karar
verilmesini talep etmiştir.
5. Komisyonca tedbir talebinin ve başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvurunun yapıldığı gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına
yazılan müzekkereye verilen cevaplar sonrasında Birinci Bölüm tarafından
8/9/2016 tarihinde tahliye talebine ilişkin tedbir talebinin reddine karar
verilmiştir. Kararda ayrıca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
başvurucunun sağlık durumuna ilişkin taleplerinin değerlendirilmesi sürecinin
ivedi bir şekilde yerine getirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde
olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son
bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu
teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması
(PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul etmişlerdir. Bu kapsamda
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde (E.2017/16.MD-956, K.2017/370)
ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz mercii olan- Yargıtay 16. Ceza
Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158,
26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna
varmışlardır.
11. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26) yargı
kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak soruşturma ve
kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan, başta
haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere maddi
olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk
Özdemir (aynı kararda bkz. § 22) kararında geniş olarak
açıklanmıştır.
B. Başvuruya İlişkin
Süreç
12. Anayasa Mahkemesinde raportör olarak görev yapan başvurucu
15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra 18/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY'nin hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı
iddiasıyla gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucu 20/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işleminde müdafii de
hazır bulunmuştur. İfade alma işlemi sırasında başvurucuya FETÖ/PDY ile
bağlantısı olup olmadığını aydınlatmaya yönelik sorular yöneltilmiştir.
14. Başvurucu ifadesinde özetle söz konusu örgütle kendisinin
veya ailesinin bağlantısının bulunmadığını, hiçbir zaman bu yapıyla birlikte
hareket etmediğini, hakkında soruşturma açılmasının hukuka aykırı olduğunu
beyan etmiştir.
15. Başvurucu 21/7/2016 tarihinde silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan tutuklanması istemiyle altı kişiyle birlikte Ankara 5. Sulh Ceza
Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk edilmiştir.
16. Başvurucu, Hâkimliğin 22/7/2016 tarihli kararıyla silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Karar gerekçesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Şüpheliler ... B.Y. ve ... üzerlerine
atılı bulunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediklerine dair
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosya kapsamında somut delillerin
bulunması, yakın ve somut bir tehdidin halen devam ediyor olması, Hakimler
Savcılar Yüksek Kurulunun 2. Dairesinin 16/7/2016 tarihli şüpheliler hakkındaki
kararları, şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin bulunduğu,
bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağından CMK’nun 100.
maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. maddesindeki tutuklama şartları
kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelilerin
CMK.nun 101 maddeleri uyarınca şüphelilerin AYRI AYRI TUTUKLANMALARINA... [karar
verildi.]"
17. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Ankara 6. Sulh
Ceza Hâkimliği 1/8/2016 tarihinde "şüphelilerin
üzerlerine atılı bulunan suçları işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından haklarında
alınan karar içerikleri, dosyada mevcut bilgi, belge ve araştırma tutanakları,
arama ve el koyma tutanakları ile tüm dosya kapsamındaki somut delillere göre
soruşturmanın henüz tamamlanmadığı şüphelilerin üzerlerine atılı suçun temadi
eder nitelikte suçlardan olduğu, şüpheliler hakkında delillerin henüz
toplanamadığı, şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma ihtimallerinin mevcut
olduğu, açıklanan nedenlerle adli kontrol uygulamasının da yetersiz kalacağı"
gerekçesiyle itirazı reddetmiştir. Karar başvurucu vekiline 9/8/2016 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 5/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 16/10/2017 tarihli
iddianameyle başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması istemiyle kamu davası açmıştır. FETÖ/PDY'ye ilişkin genel
açıklamaların yer aldığı iddianamede; ilk olarak FETÖ/PDY'nin kuruluşuna ve
tarihçesine, hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet
gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve hukuka aykırı hangi tür eylemlerde
bulunduğuna değinilmiştir.
20. İddianamede, başvurucunun örgütsel nitelikli eylemleri
bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu
suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Genel Kurulunun 24/8/2016 tarihli kararı ile
meslekten ihraç edildiği, ihraç kararının 29/11/2016 günü kesinleştiği
belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin kendi üyeleri arasında iletişim
amaçlı kullandığı ByLock isimli
şifreli haberleşme programını 05....8 numaralı GSM hattı ve 35796205919717 IMEI
numaralı cihaz üzerinden kullandığı ileri sürülmüştür.
iii. Gizli tanık DEFNE'nin "... Anayasa Mahkemesinde görev
yaptığım dönemde doğrudan gözlemlerim, ilişkilerim, raportörlerden cemaat üyesi
tanıdıklarımın söylem ve tutumlarına dayanarak söyleyebilirim ki, Anayasa
Mahkemesi eski üye ve raportörlerinden ... B.Y... Cemaat üyesidir..."
şeklindeki beyanı
iv. R.Ü.nün bilgi sahibi olarak verdiği 5/9/2016 tarihli
ifadesinde "... İlk zamanlarda
mahkemede B.K. ve Ö.Ö.nün etkili olduğunu biliyorum. Önemli bir mesele
olduğunda genellikle bu kişilere danışılıyordu. Onlar da muhtemelen durumu
kendi üstlerindeki kişiler her kimse onlara iletiyorlardı. Belli bir dönem oda
arkadaşım olan Ö.Ö.nün yanına sık sık Mahkeme içinden veya dışından birileri
geliyordu ve genellikle yan taraftaki sekreter odasın çekilip görüşüyorlardı.
Bazen de hiçbir şey konuşmadan birtakım not kağıtları bırakıp gidiyorlardı. Bu
kişiler daha çok A.Ö. ve B.Y. oluyordu...
...B.Y.nin de bazı görevlerinin olduğu
izlenimi bende oluşmuştu. Bunların ne olduğunu tam bilmemekle birlikte dava
takibi veya menfi takibi gibi konularla ilgili olduğunu tahmin ediyorum. Ancak
net bilgi sahibi değilim..." şeklindeki beyanı
v. GİZLİ TANIK-4'ün 26/9/2016 tarihinde gizli tanık sıfatıyla
alınan ifadesinde "...Mahkemede
çalıştığım dönemde Anayasa Mahkemesinin eski üye ve raportörlerinden ... B.Y.
... isimli kişilerin cemaat üyesi olduğunu biliyorum..." şeklindeki
beyanı
vi. GİZLİ TANIK-5'in 27/9/2016 tarihinde gizli tanık sıfatıyla
alınan ifadesinde "... Ben HSYK'nın 16
Temmuz 2016 tarihli açığa alma işlemine kadar Anayasa Mahkemesinde raportör
olarak görev yapıyordum ve Mahkemede Fetullah Gülen Cemaati olarak bilinen
yapıya mensup idim... Raportörlerden ise .... B.Y. ... aynı yapı içerisinde
olduğunu biliyorum..." şeklindeki beyanı
vii. Başvurucunun adına kayıtlı 05...8 numaralı GSM hattı ile
FETÖ/PDY şüphelisi olan birçok kişi ile birden fazla görüşme yaptığı, ayrıca
FETÖ/PDY ile iltisaklı kurum olan Turgut Özal Üniversitesi ile on dokuz defa
iletişim kurduğu tespit edilmiştir.
viii. Başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle
kapatılan Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) isimli derneğe 4/12/2010
tarihinde üye olduğu vurgulanmıştır.
21. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...Resmi Gazetede yayımlanan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı
meslekten ihraç kararı, HTS Raporu, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve
Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığının 09.02.2017 tarihli ByLock
sorgu raporu, haklarında aynı suçtan yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli
sıfatıyla ifadesi alınan R.Ü. ile gizli tanıklar DEFNE, TANIK-4 ve TANIK-5'in
beyanları dikkate alındığında şüpheli B.Y.nin;
Örgütün elebaşı Fetullah Gülen’in 'sohbet ve
vaaz' adı altında şifreli şekilde gönderdiği talimatları ile Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Seçimlerinin kazanılması amacına yönelik olarak
Yargıçlar ve Savcılar Birliği'ne (YARSAV) sızma faaliyetleri kapsamında
YARSAV'a üye olduğu, örgütün Anayasa Mahkemesi yapılanması içerisinde yer aldığı
ve diğer örgüt üyeleri ile birlikte yapılan örgütsel toplantılara katıldığı,
örgütün, 12.10.2014 tarihinde yapılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna üye
seçimlerinde, kendi mensuplarının seçilmesi için düzenlediği örtülü çalışmada
ve örgütün diğer bütün hukuka aykırı faaliyetlerinde; tersine mühendislik,
kripto analiz, ağ davranış analizi ve bağlantı kurulan sunucular tarafından
cevap veren kodlar da dahil olmak üzere detaylarına yukarıda yer verilen ve
örgütün üyeleri arasında gizli ve şifreli haberleşme programı olarak
düzenlediği ve mensuplarına kullandırttığı ByLock uygulamasını
kullandığı,savunmalarının dosya kapsamı ile uyarlı olmadığı, böylece FETÖ/PDY
Silahlı Terör Örgütünün hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve isteyerek
yer alarak bu örgütün üyesi olduğu, hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun
314/2. maddesi kapsamında Silahlı Terör Örgütü Üyeliği suçundan kamu davası
açılmasını gerektirecek yeterli şüphenin oluştuğu,..."
22. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 3/11/2017 tarihinde
iddianameyi kabul etmiş ve E.2017/297 sayılı dosya üzerinden yargılama
başlamıştır. 3/11/2017 tarihinde yapılan tensip incelemesinde Mahkeme "atılı suçun vasfı ve mahiyeti, mevcut delil
durumu, örgütün gizli haberleşme programı olduğu iddia edilen By Lock
programını kullandığına yönelik tespit, HTS kaydı, tanıkların beyanları ve tüm
dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin varlığı, yüklenen suçun CMK'nun 100/3-a maddesinde öngörülen
tutuklama nedenlerinin var kabul edildiği katalog suçlardan olması, yüklenen
suçun özel ağırlığı, yüklenen suç nedeniyle farklı soruşturma makamlarınca
terör örgütü yöneticiliği ve üyeliği suçlarından haklarında soruşturma
yürütülen bir kısım şüphelilerin yasal olmayan yollardan ve bir kısmının da
sahte kimliklerle yurt dışına çıkmış ve dolayısıyla soruşturmalardan kaçmış
olduklarının bilinmesi, bu kapsamda tutukluluk tedbiri dışındaki CMK'nun
109.maddesinde düzenlenen yurt dışına çıkış yasağı dahil sair adli kontrol
tedbirlerinin soruşturmanın mahiyetine ve delil durumuna nazaran yetersiz
kalacağı, Anayasanın 90. maddesi uyarınca iç hukuk bakımından bağlayıcı olan
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'nin tutukluluk tedbiri konusundaki yerleşik birçok karar ve
gerekçesinde 'Kişilerin kaçma riskinin bulunması, kamu düzeninin sağlanması ve
yeni bir suç işlenmesinin önlenmesi' amacının tutukluluk tedbirinin
uygulanabileceği haller arasında sayılmış olması, somut dava dosyasında da bu
kaygı ve kriterlerin mevcut olması nedeniyle tutukluluk tedbirinin gerekli olup
sair adli kontrol tedbirlerinin suç vasfı ve tutukluluk süresi de nazara
alındığında yetersiz kalacağı, tutukluluk süresine nazaran tutukluluk
tedbirinin ölçülü olmaya devam ettiği" gerekçesiyle
başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
23. Mahkemece 15/2/2018 tarihli duruşmada başvurucunun
tahliyesine karar verilmiştir.
24. Yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 15/3/2018 tarihli
kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
25. Başvurucu, bu karara karşı istinaf yoluna başvurmuş;
31/10/2019 tarihinde istinaf talebi esastan reddedilmiştir. Bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla dava temyiz aşamasındadır.
C. Başvurucuya Sunulan
Sağlık Hizmetlerine İlişkin Bilgiler
26. Anayasa Mahkemesinin talep yazısı üzerine başvurucunun
tutulduğu Sincan T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Müdürlüğünün 20/7/2020 tarihli cevap
yazısında başvurucuya sunulan sağlık hizmetlerinden bahsedilmiştir. Buna göre
başvurucunun Ceza İnfaz Kurumuna 22/7/2016 tarihinde girişinden 15/2/2018
tarihinde salıverilmesine kadar toplamda yirmi sekiz kez Ceza İnfaz Kurumunda
bulunan revire, aile hekimliğine, devlet hastanesine ve kurum dışında bulunan
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Numune Hastanesi) götürülerek
üroloji, diş, kulak burun boğaz, göz polikliniklerinde muayene ve tedavisinin
yaptırıldığı görülmüştür.
27. Numune Hastanesinin 2/2/2017 ve 20/6/2017 tarihli iki ayrı
sağlık kurulu raporunda başvurucunun böbrek taşı rahatsızlığı nedeniyle ceza
infaz kurumunda kalmasında ürolojik açıdan bir sakınca olmadığı
değerlendirilmiştir.
28. İlgili yazıda ayrıca başvurucunun acil yardım butonu bulunan
B-12 odasında acil sağlık hizmetlerinden yedi gün yirmi dört saat
yararlanabildiği, içerisinde tuvalet, banyo, mutfak dolabı ve tezgahının
bulunduğu, televizyon izleyebildiği, sabah gün doğumuyla birlikte
havalandırmaya çıkarılarak akşam hava kararana kadar havalandırma imkânından
yararlandırıldığı belirtilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56; Fatma Müge Tekin ve Özge Tekin, B. No: 2014/2504, 20/3/2019, §§ 26-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltı Tedbirinin
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, hukuka aykırı şekilde gözaltına alınması
sebebiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
32. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
34. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
35. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
36. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki
olmadığına ilişkin iddiayla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
38. Başvurucu; aleyhinde hiçbir delil bulunmamaktayken hukuka
aykırı şekilde tutuklandığını, ayrıca tutukluluk ve tutukluluğa itiraz
kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek Anayasa'nın 19. maddesinde güvence
altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
39. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da,
savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile
saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
41. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
43. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir
(Selçuk Özdemir, § 57).
44. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel İlkeler
45. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez, §§ 99-104.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
46. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
47. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
48. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön
koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
49. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, başvurucu
yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna genel
ifadelerle değinilmiş ancak bu somut olguların neler olduğu açıklanmamıştır
(bkz. § 16). Tutuklamaya itirazın reddine ilişkin kararda da tutuklama kararı
veren Hâkimliğin kararına atıf
yapılarak başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler hakkında verilen kararın
hukuka uygun olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 17).
50. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ise başvurucunun
isnat edilen suçu (silahlı terör örgütüne üye olma) işlediğine dair delil
olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) meslekten çıkarma kararına,
başvurucunun FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade
edilen ByLock uygulamasının
kullanıcısı olmasına, haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma
yürütülen bazı kişilerle telefon irtibatının bulunduğuna dair HTS raporuna,
YARSAV'a üye olmasına dayanılmıştır. İddianamede ayrıca başvurucunun FETÖ/PDY
üyesi olduğuna yönelik tanık ifadelerine de yer verilmiştir (bkz. §§ 20, 21).
51. Soruşturma mercilerince suçlamaya esas alınan olgular
arasında başvurucunun ByLock
uygulamasının kullanıcısı olmasının yer aldığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesi
ByLock uygulamasının özellikleri
gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak
üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca
FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini
belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 106, 267). Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar
veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut
olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri
itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (aynı yöndeki
değerlendirme için bkz. Selçuk Özdemir,
§ 74; Neslihan Aksakal, B. No:
2016/42456, 26/12/2017, § 57). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi
olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta
olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup
olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir
(Selçuk Özdemir, § 75; benzer
yöndeki karar için bkz. Metin Evecen,
B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).
52. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
53. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
54. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
55. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474,
3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca
anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer
alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser
Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
56. Somut olayda Hâkimlikçe tutuklanmasına karar verilirken
başvurucunun delilleri etkileme ve kaçma ihtimali bulunmasına dayanıldığı
görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar
ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hâkimlik tarafından
verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden
dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
57. Tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut
olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hâkimlik tarafından verilen
kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve
delilleri etkileme tehlikesine yönelik tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerden yoksun olduğu söylenemez.
58. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser
Yıldırım (2), § 151).
59. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin
özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi)
de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
60. Başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde
gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında soruşturma
süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olmadığı sonucuna varılması için
herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
61. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Hâkimliğin tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
63. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltındaki Tutma
Koşullarının Yetersizliğine İlişkin İddia
64. Başvurucu, nezarethanede tutulduğu iki buçuk günlük gözaltı
sürecinde on iki kişi ile birlikte kaldığını, yeterli şekilde beslenemediğini,
banyo yapamadığını, tuvalet imkânından sınırlı şekilde yararlandığını iddia
etmiştir.
65. Anayasa Mahkemesi gözaltında tutulan kişilerin nezarethane
tutma koşullarının yetersizliği nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı
yönündeki iddialarıyla ilgili olarak temel ilkeleri ortaya koyduğu ve
değerlendirmelerde bulunduğu kararında, şikâyete konu yetersiz koşullardaki
tutma hâli sona ermişse idari yargı yolunda açılacak tam yargı (tazminat)
davasını etkili bir yol olarak kabul etmiştir (Nebahat
Baysal Gül, B. No: 2016/14634, 28/5/2019, §§ 17-31).Eldeki başvuruda
anılan içtihatta belirlenen temel ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum da
bulunmamaktadır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
67. Bununla birlikte bu aşama itibarıyla oluşan durum nedeniyle
eldeki başvuru ile bununla aynı nitelikte olup Anayasa Mahkemesinde derdest
olan başvurulara konu olaylar yönünden işbu kararın ardından açılması muhtemel
idari davaların süresine ilişkin olarak bir hususun açıklığa kavuşturulması
zorunluluğu doğmuş bulunmaktadır. Öncelikle vurgulanmalıdır ki idari yargı
yerlerinde açılacak davaların süresine ilişkin koşulları incelemek ve idari
davaların süresinde açılıp açılmadığını değerlendirmek idari yargı mercilerinin
takdirindedir. Ancak eldeki başvuru ve bununla aynı nitelikte olup derdest olan
başvurular hakkında verilen başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemezlik kararlarından sonra idari yargıya başvuran kişiler yönünden dava
açma sürelerinin bu kişilerin mahkemeye erişim haklarının ihlaline neden
olmayacak biçimde değerlendirilmesi gerektiği de tabiidir (Nebahat Baysal Gül, § 32).
2. Ceza İnfaz Kurumundaki
Tutma Koşullarının Yetersizliğine İlişkin İddia
68. Başvurucu, tutuklama kararından sonra konulduğu ceza infaz
kurumunda on altı kişilik odada otuz kişi kalmaya zorlandığını, sırayla uyumak
zorunda bırakıldığını iddia etmiştir.
69. Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumlarındaki tutulma
koşullarının yetersizliğinden kaynaklanan kötü muamele iddialarına ilişkin
olarak infaz hâkimliğine şikâyet yolunu tüketilmesi gereken etkili bir iç hukuk
yolu olarak gördüğünü çeşitli kararlarında belirtmiştir. (birçok karar
arasından bkz. Mehmet Baransu, B.
No: 2015/8046, 19/11/2015,§§ 23-35; Mehmet
Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§ 250-252; Hilal Ada ve diğerleri, B. No: 2016/22735,
3/7/2019, §§ 14-17).
70. Başvurucu söz konusu şikâyetlerini infaz hâkimliği önüne
taşıdığına dair herhangi bir bilgi ya da belge sunmuş değildir. Dolayısıyla
somut olayda, anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Ters Kelepçe Takılma
ve Adliye Koridorlarında Bekletilmeye İlişkin İddia
72. Başvurucu, gözaltı süresince kendisine ters kelepçe
takıldığını ve iki gün boyunca adliye koridorlarında diğer şüphelilerle üst
üste uyumak suretiyle tutuklama işlemini beklemek zorunda bırakıldığını ileri
sürmüştür.
73. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak
ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın bu maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî
bir soruşturma yapılmasını gerektirmektedir (Tahir
Canan, § 25).
74. Anayasa Mahkemesi, gözaltında kolluk görevlilerinin kötü
muamelesine maruz kalma şikâyetleri yönünden yetkili Cumhuriyet
Başsavcılıklarına yapılacak suç duyurusu ve devamında yapılacak ceza
yargılaması sürecini bireysel başvuruda bulunmadan önce tüketilmesi gereken
etkili bir hukuk yolu olarak gördüğünü birçok kararında istikrarlı bir şekilde
belirtmiştir (birçok karar arasından bkz. Günay
Dağ ve diğerleri § 100; Hidayet
Karaca, §§ 46-52; Alparslan Altan
[GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 183).
75. Somut olayda başvurucu, kötü muameleye maruz kaldığına
yönelik şikâyetlerine ilişkin olarak yetkili Cumhuriyet başsavcılığına suç
duyurusunda bulunduğuna ve nihai bir yargısal kararla sürecin sona erdiğine
dair bir bilgi ya da belge sunmamıştır.
76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sağlık Durumuna Rağmen
Ceza İnfaz Kurumunda Tutulmaya İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
77. Başvurucu; böbreğinde bulunan taşlardan birinin
tutuklanmadan önce 6/5/2016 tarihinde ameliyatla alındığını, diğer taşın da
ameliyatla alınması gerektiğini, aksi hâlde böbreğini kaybedebileceğini
belirtmiştir. Başvurucu, bu hususları tutuklama kararına itirazında dile
getirmesine rağmen salıverilmeyerek ceza infaz kurumunda tutulmasının organ
kaybı ve/veya hayati tehlike riski doğurduğunu, ayrıca etkili başvuru hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
78. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucu hakkında böbrek rahatsızlığına ilişkin olarak başvuru tarihi
öncesinde veya sonrasında hayati tehlikeye işaret eden tıbbi bir müdahalenin
varlığına rastlanmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun çok ciddi bir hayati
tehlike geçirdiğinden söz etmek ve bu nedenle yaşam hakkı yönünden bir inceleme
yapmak mümkün görünmemektedir. Başvurucunun sağlık sorunlarına rağmen ceza
infaz kurumunda tutulmaya devam edilmesi yönündeki şikâyeti kötü muamele yasağı
kapsamında değerlendirilmiştir.
79. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve
eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz."
80. Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi
imkânlarının sağlık durumuna uygun olmamasına dayalı şikâyetleri istikrarlı bir
şekilde kötü muamele yasağı kapsamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532,
4/2/2016; Sabri Kaya, B. No:
2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B.
No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan,
B. No: 2014/19527, 16/11/2016; İmam
Çelikdemir, B. No: 2014/20289, 5/12/2017).
81. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Somut olayda başvurucu, başvuru formunda veya eklerinde ceza infaz
kurumlarında olması muhtemel olağan koşullar dışındaki tutulma koşullarına
yönelik özellik taşıyan bir iddia ileri sürmemiştir. Dolayısıyla daha nitelikli
tedavi olanaklarından yararlandırılmadığına dönük bir şikâyeti de bulunmayan
başvurucunun infaz kurumunda tutulmasının sağlık durumu üzerindeki etkisinin
değerlendirilmesiyle sınırlı bir inceleme yapılacaktır. Bu nedenle başvurucunun
şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan
kötü muamele yasağı çerçevesinde ele alınacaktır.
82. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz.” şeklindeki kural, hükümlü ve tutuklulara
yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus 13/12/2004 tarihli ve 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "İnfazda temel ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında "Ceza ve güvenlik
tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı
davranışlarda bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti
bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının
korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilir." şeklindeki
düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla tutuklamaya veya hapis
cezasına mahkûmiyete ilişkin bir kararın yerine getirilmesi için sağlanacak
şartlar, insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, B. No: 2013/3550,
19/11/2014, § 36).
83. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların
mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem
seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir.
Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların
sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına
alınması ve mahkûmlara gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna
yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan
Günana, § 39). Bu çerçevede hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki
ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına
aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Murat
Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 65).
84. Hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan
onuruna uygun tutma koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan
tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü
seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini kabul etmek
gerekir (Fatih Hilmioğlu, B. No:
2014/648, 18/9/2014, § 65). Ayrıca Anayasa'nın tutuklu bir kimsenin sağlık
gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel
zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya
da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu
tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski
bulunması hâlinde bu durumun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamına girebileceğini belirtmek gerekir (Fatih
Hilmioğlu, § 66).
85. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin hasta olmaları
durumunda devletin kontrolü altında tuttuğu bu kişilere gerekli tıbbi yardımı
sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün hiç veya gerektiği gibi
yerine getirilmemesi sonucunda kişinin yaşamı veya vücut bütünlüğü bakımından
tehlike arz eden acil bir duruma, ağır veya uzun süreli bir acı çekmesine
sebebiyet verilmiş olması, belirtilen sonuçlar ortaya çıkmamakla birlikte
kişinin tıbbi yardımdan mahrum kalmış olması nedeniyle yaşadığı stres,
huzursuzluk veya aşağılanma hissinin -olayın kendine has koşulları
çerçevesinde- insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşacak
ciddiyette olması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal
edildiği kabul edilebilir. Bu kapsamdaki değerlendirmede kişinin özgürlüğünden
yoksun bırakılmasına bağlı dezavantajlı konumunun da dikkate alınması gerekir (Hayati Kaytan, § 44).
86. Başvurucunun tutuklu olarak bulunduğu sürede yaşadığı sağlık
problemleri ile ilgili olarak hem ceza infaz kurumu bünyesinde faaliyet
gösteren sağlık birimlerine hem de gerektiğinde daha donanımlı başka bir
hastaneye sevkinin sağlandığı, bu kapsamda kendisine gerekli muayene, tahlil,
tetkik ve tedavi hizmetlerinin verildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 26).
Başvurucunun sunduğu veya ilgili kurumlardan gelen tıbbi belgelerde
başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulmasına engel olabilecek şekilde bir
rahatsızlığı olduğundan bahsedilmemiştir. Kaldı ki Numune Hastanesinin iki ayrı
tarihli raporuyla başvurucunun böbrek taşı rahatsızlığı nedeniyle ceza infaz
kurumunda kalmasında bir sakınca olmadığı ortaya konulmuştur. Diğer taraftan
başvurucu; rahatsızlığının ceza infaz kurumu şartları veya yetkililerin
uygulamalarından kaynaklanan bazı nedenlerle kötüleştiğini, bu nedenle
özgürlüğünden yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan olağan elemin ötesinde
bir ızdırap ve/veya acıya maruz bırakıldığını da somut olgularla
desteklememiştir. Başvurucu, rahatsızlıklarına rağmen tutukluluk hâlinin devam
ettirilmesinin sağlığı üzerindeki etkisini somut olarak ortaya koymadan soyut
bir şikâyet ileri sürmüştür.
87. Bu tespitler kapsamında şikâyetine ilişkin olarak somut bir
delil sunmayan başvurucunun sağlık durumuna rağmen tutukluluk hâlinin devam
ettirilmesi nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddiasının açıkça
dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
88. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata ve Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
89. Başvurucu, arama ve elkoyma kararlarının hukuka aykırı
olduğunu ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
90. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar ([GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma
tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda
yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren
makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme
yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları
kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan
zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî
uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden
daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için
bkz. Hülya Kar, §§ 21-46).
91. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan bir soruşturma
kapsamında başvurucunun konutunda ve iş yerinde arama yapılmıştır. Söz konusu
tedbirin bir soruşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek
amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
92. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi,
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma tedbiri
maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi bulunan
hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir hukuki
düzenlemeye dayanmaktadır. Başvurucuya da itirazlarını sorumlu makamlar önünde
etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka tedbir,
süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
93. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
94. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
D. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
95. Başvurucu, yorgun ve uykusuz bir şekilde nezarethaneden
çıkarıldıktan sonra ifadesinin alınması ve gözaltı sürecince müdafii ile
görüştürülmemesi nedeniyle savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
96. Anayasa ve kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince
düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama
yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve
Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
97. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında başvurucu hakkında kamu davası
açılmıştır. Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih
itibarıyla başvurucu hakkındaki kovuşturmanın henüz kesinleşmediği
görülmektedir. Başvurucunun başvuru formunda dile getirdiği -savunma hakkının
kısıtlandığı yönündeki- şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında temyiz
aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır.
Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden
soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu
tarafından bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
98. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Diğer İhlal İddiaları
99. Başvurucu 22/11/2016, 25/1/2017, 22/2/2017, 24/8/2017,
2/10/2017 ve 3/1/2018 tarihli Anayasa Mahkemesine yazdığı dilekçelerle bireysel
başvuru formunda ileri sürdüğü şikâyetlerin yanında başka hak ve güvencelerinin
de ihlal edildiğini belirtmiş; bunlar hakkında da karar verilmesini talep etmiştir.
100. Bireysel başvuru yaptıktan sonra başvuru formunda
belirtilen hususlar dışında başkaca bir şikâyetin dile getirilebilmesi için
öncelikle ileri sürülen iddiaya ilişkin idari ve adli yolların tüketilmesi
sonrasında başvuru süresi içinde yeni bir bireysel başvuru formu doldurmak,
başvuru harcı yatırmak gibi usul yükümlülüklerinin yerine getirilerek yeniden
başvuru yapmak zorunludur. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra öne sürülen yeni
iddialar konusunda eldeki dosya üzerinden bir inceleme yapılması beklenemez (Selahattin Demirtaş [GK], B. No:
2016/25189, 21/12/2017, §§ 119, 120).
101. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sonradan ileri sürdüğü
bu şikâyetler yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğine, sağlık durumu elvermemesine rağmen ceza infaz kurumunda tutulduğuna
ve tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine, gözaltı tedbirinin
hukuki olmadığına, nezarethanede ve
ceza infaz kurumundaki tutma koşullarının yetersizliğine, ters kelepçe takıldığına
ve adliye koridorlarında bekletildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
8/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.