TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMİNE DAYAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/16401)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Zeynep KARAKOÇ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Emine DAYAN
|
|
|
2. Fatım KARADENİZ
|
|
|
3. Hacice KAYA
|
|
|
4. Hasan KAYA
|
|
|
5. Hüseyin KAYA
|
|
|
6. Mehmet KAYA
|
|
|
7. Resul KAYA
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Cüneyt ALKANDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; terör olaylarından doğan maddi zararların eksik
tazmin edilmesi, manevi zararların ise hiç tazmin edilmemesi nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Mardin'in Nusaybin ilçesinde 6/7/1994 tarihinde
öldürülen Musa Kaya'nın miraşçılarıdır.
9. Başvurucular, murislerinin terör olayları nedeniyle
öldürüldüğü iddiasıyla 17/7/2004 tarihli ve5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında kurulan
Mardin Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna
(Komisyon) 24/2/2005 tarihinde başvurmuşlardır.
10. Komisyonun 6/10/2006 tarihli kararıyla, başvurunun aranan
şartlara uygun olmadığı ve 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği
belirtilmiştir. Komisyon kararının gerekçesinde, başvurucularının murislerinin
PKK terör örgütü sempatizanı olduğu, Hizbullah terör örgütünce iki örgüt
arasındaki hesaplaşma sonucu öldürüldüğü ifade edilmiştir.
11. Başvurucular, anılan Komisyon kararının iptali ile 200.000
TL maddi, 200.000 TL manevi olmak üzere toplam 400.000 TL tazminatın olay
tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar
verilmesi istemiyle Mardin İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmışlardır.
12. Mahkeme 30/6/2009 tarihli kararıyla dava konusunu işlemin
iptaline, toplam 15.305,50 TL maddi tazminat ödenmesine, fazlaya ilişkin
kısmının reddine, manevi tazminat istemini ise 5233 sayılı Kanun kapsamında bu
istemin karşılanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir.
13. Mahkeme kararının gerekçesinde, iki örgüt arasındaki
hesaplaşma neticesinde başvurucuların murisinin öldürüldüğü gerekçe
gösterilerek olayın 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediğinden bahisle
başvurucuların isteminin reddedilmesine karşın Musa Kaya'nın herhangi bir terör
örgütünün üyesi olduğuna ilişkin hukuken kabul edilebilir herhangi bir bilgi,
belge ve mahkûmiyet kararı bulunmadığı, öldürülmesinin yörede yaşanan yaygın ve
yoğun terör olayları nedeniyle gerçekleştiği ve bu hâliyle 5233 sayılı Kanun
kapsamında kaldığı sonucuna varılmış; aksi yönde tesis edilen dava konusu
işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir. Mahkeme, başvurucuların
maddi tazminat istemine ilişkin olarak ise 5233 sayılı Kanun'un 9. maddesinde
düzenlenen hesaplama yöntemini kullanmış ve toplam 15.305,50 TL ödenmesine;
fazlaya ilişkin maddi tazminat taleplerinin yasal dayanağı bulunmadığı
gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Başvurucuların manevi tazminat
talepleriyle ilgili olarak ise 5233 sayılı Kanun ile terör eylemleri veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarara uğrayan
kişilerin sadece maddi zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usullerin
düzenlendiği, manevi zararların Kanun kapsamında yer almadığı gerekçesine yer
vermiştir.
14. Başvurucular maddi zararın hesaplanmasında kullanılan
gösterge ve katsayıların çok düşük olarak belirlendiğini, gerçek zararı
karşılamadığını, murislerinin yirmi bir yaşında öldürüldüğünü, ortalama yaşam
süresinin dikkate alınması gerektiğini, manevi tazminat yönünden ise Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları ve son yıllardaki yargı kararları
ışığında genel hükümlere göre ödeme yapılması gerektiğini ileri sürerek kararı
temyiz etmişlerdir. Danıştay Onbeşinci Dairesi (Daire); kararlarının usul ve
hukuka uygun olduğunu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın
bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğini belirterek kararı 15/10/2015
tarihinde onamıştır.
15. Başvurucuların karar düzeltme talepleri de Daire tarafından
26/5/2016 tarihli kararla reddedilmiştir. Karar düzeltme taleplerinin reddine
ilişkin karar başvuruculara 11/8/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucular 7/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
17. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 4. maddeleri (Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-21, 23).
18. 5233 sayılı Kanun’un "Zararın
karşılanmasına ilişkin sulhname" kenar başlıklı 12. maddesi
şöyledir:
“Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi
aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9
uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki
nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre
mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla
karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan
sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ
edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname
tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir
temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul
etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep
etme hakkının saklı olduğu belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili
temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya
yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya
ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık
tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.”
19. 5233 sayılı Kanun’un "Yaralanma,
engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde yapılacak ödemeler" kenar
başlıklı 9. maddesi şöyledir:
“ Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
a)
...
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
Nakdî ödemenin tespitine esas tutulacak
miktar, ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya Bakanın onayı tarihinde geçerli
gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirlenir.
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.
...
Nakdî ödemenin şekli, tutarı, yaralanma ve
engellilik derecelerinin tespitine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle
belirlenir."
20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“1. İdari dava türleri
şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
...”
21. 2577 sayılı Kanunu’nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi
halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek
hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”
22. 20/10/2004 tarihli ve 25619 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Yönetmelik’in (Yönetmelik) "Komisyonun
görevleri" kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
" Komisyonun görevleri şunlardır:
a) Zarar görenin veya mirasçılarının veya
yetkili temsilcilerinin başvurusu halinde bu Yönetmelik kapsamına giren bir
zararın bulunup bulunmadığını tespit etmek.
b) (Değişik: 20/11/2006-2006/11254 K.) Kamu
kurum ve kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca
uygulanmış projelerin, zararın giderilmesine katkıları; zarar görenin değerlendirebileceği
enkaz ve diğer yararlar; sigorta şirketlerince veya ilgili mevzuata göre kamu
kurum ve kuruluşları ile sosyal güvenlik kuruluşlarınca karşılanan tazminatlar,
tedavi ve cenaze giderlerinin zarar miktarından mahsup edilmesi suretiyle
belirlenen nakdî veya aynî ödeme miktarını içeren sulhname tasarılarını
hazırlamak.
c) (Değişik:
20/11/2006-2006/11254 K.) Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya kabul
edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenleyerek bir
örneğini ilgiliye tebliğ etmek.
d) (Değişik: 20/11/2006-2006/11254 K.) Başvuru
sahibinin Kanun ve bu Yönetmelik kapsamına giren bir zararının bulunmadığının
tespit edilmesi hâlinde, buna ilişkin karar tutanağı düzenleyerek bir örneğini
ilgiliye tebliğ etmek."
2. Anayasa Mahkemesi
İçtihadı
23. Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79,
K.2009/97 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"5233 sayılı Yasa, terör
eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle
zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna gitmelerine
gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması
amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan vatandaş ile
devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif bir çözüm
yöntemi getirmiştir. Yasakoyucu bu amaca uygun olarak yargılama hukuku
kurallarından farklı hükümler öngörerek buna ilişkin esasları Yasa'da ayrıntılı
olarak kurala bağlamıştır.
...
Terör ve terörle mücadeleden doğan ancak idari
bir eylem veya işlemle nedensellik bağı bulunmayan maddi zararların
karşılanmasına ilişkin 5233 sayılı Yasa'daki düzenlemeler, yasakoyucunun sosyal
hukuk devletinin gereği olarak sorumluluk hukukunun genel ilkelerine yasayla
getirdiği bir istisnadır. İdarenin kusurunun bulunmadığı ancak 'sosyal risk
ilkesi' gereği sulh yoluyla karşılanması gereken zararların nelerden ibaret
olduğunun tespiti, yasakoyucunun takdir yetkisi içindedir. İtiraz konusu
kurallarda yer alan maddi zararların öncelikle sulh yoluyla karşılanmasına
ilişkin hükümlerin bulunmasını bu kapsamda değerlendirmek gerekir.
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin
sonucu olmayan ve herhangibir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik
bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen
zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk
alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını
genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle mücadele sırasında
meydana gelen zararlardan sadece 'maddi' olan kısmının sulh yoluyla tazminine
ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir. Yasa'da bu zararlardan 'manevi' olan
kısmın idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi,
12. maddede 'sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna
başvurma hakları saklıdır' denilerek Anayasa'nın 125. maddesinin birinci
fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu
ibare, idarenin sorumluluk alanını daraltan veya idari işlem veya eylemlere
karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir."
3. Danıştay İçtihadı
24. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26/3/2014 tarihli ve
E.2013/1489, K.2014/1219 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“5233 sayılı Yasa, idarenin terör olaylarına
dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna
başvurmadan sulh yoluyla ödenmesine öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece
maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle giderilmesini
sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen nitelikte bir
yasadır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
18888/02 nolu başvuruya konu 12/01/2006 günlü Aydın İçyer - Türkiye kararının
81. paragrafında, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Kaynaklanan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanunla ilgili olarak 'Tazminat Kanun’unda
yalnız maddi zararlar için tazminat talep etme olanağının bulunduğu doğru olsa
da Kanun’un 12. maddesinin idari mahkemelerde manevi zarar için tazminat talep
etme olanağı verdiği görülmektedir.' ifadesine yer verilmiştir.
Bu durumda, terör olayları nedeniyle meydana
gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Yasa uyarınca
karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat
taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve
kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Yasanın öngördüğü usullere tabi olarak
manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemesinin yapılması
gerekmektedir.”
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir...”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 8/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Hakkaniyete Uygun
Yargılama Yapılmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucular gerçek zararlarının karşılanmadığını,
murislerinin ailenin geçimini sağladığını, yirmi bir yaşında öldürüldüğünün
gözönünde bulundurulması gerektiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
28. Terör ve terörle mücadeleden doğan maddi zararların
karşılanması konusunda 5233 sayılı Kanun'da, 2577 sayılı Kanun’un 13.
maddesinden farklı olarak özel bir giderim usulü öngörülmektedir. Somut olayda
Mahkeme tarafından 5233 sayılı Kanun ve bu Kanun uyarınca çıkarılan
düzenlemeler esas alınarak yapılan hesaplamalar sonucu başvurucuların maddi
tazminat talebinin 15.305,50 TL'lik kısmı kabul edilmiştir. Ayrıca bu tutara,
başvurunun reddine ilişkin işlemin tarihi olan 24/2/2005 tarihinden itibaren
yasal faiz işletilmesine de karar verilmiştir.
29. 5233 sayılı Kanun uyarınca hükmedilen maddi tazminat
miktarının yetersiz olduğu iddiası, daha önce bireysel başvuruya konu olmuştur.
Anayasa Mahkemesi bu başvuruya ilişkin verdiği kararda 5233 sayılı Kanun
uyarınca belirlenen tazminat miktarına ve bu miktarın hesaplanma şekline
belirli bir tatmin sağladığı sürece, açık bir orantısızlık bulunmadığı müddetçe
Anayasa Mahkemesinin müdahalesinin söz konusu olamayacağını belirtmiştir (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, B.
No: 2013/1280, 28/5/2014, §§ 71-76; Abbas
Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, §§ 61-65).
30. Somut olayda da başvurucular, maddi zararının daha yüksek
olduğunu iddia etmiş ise de bu iddialarına ilişkin değerlendirmede bulunan
derece mahkemesinin kararlarında keyfî bir değerlendirmede bulunduğunu
söylemeyi mümkün kılan bir durum belirlenememiştir.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucular; murislerinin öldürülmesinde idarenin objektif
sorumluluğunun yanı sıra kusur sorumluluğunun da bulunduğunu, bu kapsamda
uğradıkları manevi zararların da giderilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
5233 sayılı Kanun'da manevi zararların karşılanması yolunda bir düzenleme
bulunmamasına karşın AİHM içtihatları, son yıllardaki yargı kararları ve
tazminat hukukunun esasları gözetilerek idari yargı sürecinin başlatılması
gerektiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular Anayasa Mahkemesinin 25/6/2009
tarihli kararına göre (bkz. § 23) idari yargıda tam yargı davası açılarak
manevi tazminat istenebileceğini, Mahkemece 5233 sayılı Kanun ve ilgili
Yönetmelik hükümlerinde manevi zarara uğrayanların manevi tazminat istemlerinin
karşılanacağına ilişkin herhangi bir düzenlemenin yer almadığı gerekçesiyle
manevi zararlarının karşılanmadığını, bu durumun Anayasa'nın 2. maddesinde
güvence altına alınan hukuk devleti ilkesi ile 125. maddesinde belirtilen idarenin
her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu ilkesini ihlal
ettiğini iddia ederek ihlalin tespitini istemiştir.
2. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular; Mahkemece hatalı değerlendirme
yapılarak davanın reddi yönünde karar verildiğini, bu nedenle manevi zararları
hakkında idare hukuku genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak bir giderim
sağlanması imkânının kendilerine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 2. ve
125. maddelerinde güvence altına alınan ilkelerin ihlal edildiğini iddia
etmiştir. Manevi tazminat isteminin reddedilmesi ile ortaya çıkan temel sorun
başvurucuların mahkemeye etkili erişiminin engellenmesi olduğundan
başvurucuların manevi tazminat istemi hakkındaki iddiasının adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi uygun
görülmüştür (benzer yönde değerlendirme için bkz. Mehmet Emin Timurtaş, B. No: 2014/2008, 22/11/2017, § 46).
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
35. 5233 sayılı Kanun, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi zararların
özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların genel hükümlere göre
karşılanmasına da engel olmayan bir kanundur. 2577 sayılı Kanun'un 12. ve 13.
maddelerinde idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal
edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol 5233
sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan
zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas
Emre, § 81).
36. Anılan içtihatta ortaya konulduğu üzere 5233 sayılı Kanun
manevi zararların karşılanmasını öngörmemekle birlikte genel hükümlere göre
açılacak tam yargı davasında manevi tazminat istenmesini de engellememektedir.
Bir başka ifadeyle kişiler manevi tazminat taleplerini 5233 sayılı Kanun
kapsamında değil 5233 sayılı Kanun'dan bağımsız olarak tazminat hukukunun genel
prensiplerine göre açacakları davalarda dile getirebilirler.
37. Bu durumda başvurucuların idare mahkemelerinde açtıkları
davaların niteliği ve manevi tazminata ilişkin taleplerini dile getirme biçimleri
özel önem taşır. Bir başka deyişle davanın yukarıda belirtilen içtihada uygun
şekilde yani genel hükümler çerçevesinde 2577 sayılı Kanun'un ilgili
maddelerinde belirtilen usullere göre mi açıldığının yoksa manevi tazminat
talebinin 5233 sayılı Kanun'a mı dayandırıldığının ortaya konulması gerekir.
38. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin (Emir Ağgül ve diğerleri, B. No:
2014/16320, 21/11/2017) kararında belirtildiği üzere bir tazminat veya tam
yargı davasına konu olan alacağa ilişkin mevzuat hükümleri kapsamında yürütülen
yargılamada, kişilerin taleplerini başlattıkları usulde hataya düşülerek
incelemenin yapılacağı mevzuat kaynaklarının daraltılmasının belirtilen anlamda
dava açılması ile ilgili bir kısıtlama olarak değerlendirilmesi ve bu müdahalenin
mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
39. Nitekim 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi tazminat
ödenmesine ilişkin benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve
Anayasa Mahkemesi, terör ve terörle mücadele kapsamında gerçekleşen zararlara
ilişkin manevi tazminat taleplerinin karşılanması için 5233 sayılı Kanun’da
hüküm bulunmamakla birlikte idare hukukunun genel hükümleri kapsamında
başvurucuların anılan talep hakkına sahip olduklarını belirtmiştir. Anayasa
Mahkemesi 5233 sayılı Kanun'un maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla
birlikte manevi zararların karşılanmasına da engel olmayan bir kanun olduğunu,
2577 sayılı Kanun’un 12. ve 13. maddelerinde idarenin işlem veya eyleminden
kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı
tanındığını belirterek idareye yaptıkları başvuru ve açtıkları davayı tazminat
hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum kalan
başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Özden Sayar ve Deren Dilara Sayar, B. No:
2013/4022, 13/4/2016, §§ 51-76).
40. Somut olayda başvurucular, dava dilekçesinde 5233 sayılı
Kanun kapsamında manevi zararların giderilmesinin mümkün olmadığını dile
getirmekle birlikte AİHM içtihatları ve son yıllardaki yargı kararlarından
bahsederek idare hukuku genel hükümleri çerçevesinde manevi tazminat ödenmesi
istemiyle tam yargı davası açtığını belirtmiştir. Mahkeme; Komisyona yapılan
başvurunun maddi zarara ilişkin olduğunu, manevi tazminat talebiyle açılan
davada 5233 sayılı Kanun'a göre manevi tazminata hükmedilemeyeceği gerekçesiyle
davanın reddine karar vermiştir. Anılan iddialar kanun yolu aşamasında da ileri
sürülmesine karşın mahkeme kararı onanmış, karar düzeltme istemi de reddedilmiştir.
41. Oysa manevi tazminat istemiyle tazminat hukukunun genel
prensiplerine göre açılan davada 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesinin son
fıkrasındaki, 2577 sayılı Kanun’un 2. ve 13. maddelerindeki (bkz. §§ 19-21)
açık düzenlemeler ile Danıştay (bkz. § 24) ve Anayasa Mahkemesi (bkz. § 23)
içtihatları dikkate alındığında başvurucunun manevi tazminat talebi hakkında
idare hukukunun genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak bir karar
verilmesi yoluyla başvurucunun mahkemeye erişimine olanak sağlanmalıdır.
42. Açtıkları manevi tazminat davasını tazminat hukukunun genel
hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum kalan başvurucuların mahkemeye
erişim hakkına müdahalede bulunulduğu açıktır. Yukarıdaki belirtilen ilkeler
ışığında yapılan incelemede başvurucuları manevi tazminat davasını tazminat
hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum bırakan müdahale
yönünden yukarıda değinilen içtihatlardan (örneğin diğerleri arasından Emir Ağgül ve diğerleri, Mehmet Emin Timurtaş başvuruları) ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmadığı ve ölçüsüz müdahalenin başvurucuların
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesini ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
45. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini, maddi ve manevi
tazminat kararı verilmesini istemiştir.
46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
47. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
48. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin
ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki
kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama
sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü,
ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle
yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere
gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve
diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
49. Anayasa Mahkemesi, manevi tazminat istemi yönünden mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda
ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
50. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme
içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması
gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Mardin İdare Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekmektedir.
51. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.000
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki yargılama sonucunun
adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mardin
İdare Mahkemesine (Anılan Mahkemenin 30/6/2009 tarihli ve E.2007/1728,
K.2009/1031 sayılı kararına ait dava dosyası ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,
E.
239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL
yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onbeşinci Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/9/2020tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.