TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEKİR ÖZENİRBAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/18509)
|
|
Karar Tarihi: 17/6/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Bekir ÖZENİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Hürriyet SÜMER KALA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru yakalama, gözaltı ve tutuklama işleminin
hukuka aykırı olması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; mal varlığına tedbir konulması nedeniyle
mülkiyet hakkının; avukat yardımından yararlandırılma ve savunma hakkının
kısıtlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının; gözaltı ve tutuklama
sürecindeki bir takım uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 27/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Yargıtay 19. Ceza Dairesi üyesi olarak
görev yapmıştır. Soruşturma sürecinde ise başvurucunun meslekten çıkarılmasına
karar verilmiştir.
7. Darbe teşebbüsü sonrası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısının 16/7/2016
tarihli yazılı talimatıyla "Türkiye genelinde hükümeti devirmeye ve
anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek suçunun hâlen işlenmeye devam
edildiği, bu suçu işleyen Fetullah[çı] Terör Örgütlenmesi üyelerinin
yurt dışına kaçıp saklanma ihtimali bulunduğu" gerekçesiyle
başvurucunun tutuklanmasının sağlanması amacıyla yakalanmasına, gözaltına
alınmasına, konutu, aracı ve işyerinde arama yapılmasına karar verilmiştir.
8. Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı polislerce Ankara
2. Sulh Ceza Hâkimliğinin arama kararına istinaden başvurucunun konutu, işyeri
ve aracında 18/7/2016 tarihinde arama yapılmış ve başvurucu aynı gün
gözaltına alınmıştır.
9. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında
müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu; alınan ifadesinde öncelikle hâlen
Yargıtay üyesi olarak görev yaptığını, bu nedenle hakkında yürütülecek bir ceza
soruşturmasının ancak Yargıtay 1. Başkanlık Divanının görevlendireceği bir ceza
dairesi başkanı tarafından yapılabileceğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) ait olduğu iddia
edilen yerlerde kalmadığını, örgüte bağlı yerlere para yatırmadığını, himmet
adı altında kimseye para vermediğini, Yargıtay üyesi olarak seçilmesinde
örgütün herhangi bir rolünün olmadığını beyan etmiştir. Darbe teşebbüsü
sırasında evde bulunduğunu söyleyen başvurucu, darbeye ilişkin olarak kendisine
herhangi bir kimse tarafından görev verilmesinin ya da teklif edilmesinin söz
konusu olmadığını belirtmiştir. Sonuç olarak başvurucu, FETÖ/PDY ile bir
ilgisinin bulunmadığını savunmuştur. Başvurucu ayrıca gözaltındaki tutma
koşullarının yetersiz olduğunu, ters kelepçe ile kelepçelendiğini ve bu şekilde
uzun süre bekletildiğini belirtmiştir. Bu süreçte eşiyle ve avukatıyla irtibat
kuramadığını ifade etmiştir.
10. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 20/7/2016 tarihinde
tutuklanması istemiyle başvurucuyu Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir. Tutuklama talep yazısının ilgili kısmı şöyledir:
"15-16 Temmuz 2016 tarihlerinde
cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni
ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye teşebbüs ve FETÖ/PDY isimli silahlı terör
örgütüne üye olmak suç[ların]dan
mevcutlu olarak gönderildiği" belirtilerek "atılı suçların CMK
[Ceza Muhakemesi Kanunu] 100/3-a-11 maddesinde tutuklama nedeni olarak
gösterilmesi, FETÖ örgütünün bir kısım üyelerinin olaydan sonra kaçtıkları
tespit edilmiş olup [başvurucunun da aralarında olduğu] mevcutlu
şüphelilerin de kaçma şüphesinin bulunması, delillerin henüz tam olarak
toplanmayışı, şüphelilerin delillere tesir edip delilleri değiştirme
ihtimallerinin olması, AİHM'nin [Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi] birden
çok vermiş olduğu kararlarında belirtildiği üzere şüphelilerin salıverilmeleri
halinde adaletin işleyişine zarar verecek faaliyetlerde bulunma tehlikesinin
veya başka suçlar işleme tehlikesinin bulunması nedenlerine göre..."
11. Başvurucunun sorgusu Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğinde
20/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır
bulunmuştur.
12. Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili
kısmı şöyledir:
"Şüphelilerin üzerlerine atılı
bulunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren dosya kapsamında somut delillerin bulunması,
yakın ve somut bir tehdidin halen devam ediyor olması, şüphelilerin kaçma ve
delilleri karartma ihtimallerinin bulunduğu, bu nedenlerle adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağından, şüphelilerin hakimsizliğimizin yetkisiz ve
görevsiz olduğuna dair taleplerinin şüphelilere isnat edilen suçun ağır cezayı
gerektiren suç üstü hallerinden olması nedeniyle CMK'nun 2/1-j, 2797 sayılı
Yargıtay Kanunu'nun 46/1-son cümlesi, 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 82.
fıkrası, 2802 sayılı HSYK Kanunu'nun 38/9 maddesi gereği reddi ile CMK'nun 100.
maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS 5. Maddesindeki tutuklama şartları
kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelilerin
CMK'nun 101. maddesi uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına karar [verildi]."
13. Başvurucu 27/7/2016 tarihinde tutuklama kararına
itiraz etmiş, Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği 3/8/2016 tarihinde "Ankara
3. Sulh Ceza Hâkimliği'nin 20/7/2016 tarih ve 2016/90 sorgu sayılı kararı usul
ve yasaya uygun bulunduğu..." şeklindeki gerekçeyle itirazın
reddine karar vermiştir. Karar 8/8/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir. Başvurucunun avukatı kararın kendisine tebliğ edilmesi gerektiğini
belirterek 6/9/2016 tarihinde mahkeme kaleminde kararı tebellüğ etmiştir.
14. Başvurucu 27/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2/10/2017 tarihinde,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle
hakkında kamu davasının açılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
hitaben fezleke düzenlemiştir.
16. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 3/1/2018 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden
bahisle cezalandırılması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinde (ilk derece
mahkemesi sıfatıyla) kamu davası açılmıştır.
17. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 9/1/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/10 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
18. Başvurucu 11/4/2018 tarihinde tahliye edilmiştir.
19. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 3/12/2019 tarihinde
başvurucunun beraatine karar vermiştir.
20. Bu karar temyiz edilmiş olup temyiz incelemesi
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla devam etmektedir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
21. İlgili ulusal hukuk için bkz. Salih Sönmez, B. No:
2016/25431, 28/11/2018, §§ 34-54.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 17/6/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Yakalama ve
Gözaltına Almanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu; suçüstü hâlinin bulunmaması, suç şüphesi
olmadığı hâlde çağrı yapılmadan yakalanması, zorunlu olmadığı hâlde ve suç
şüphesine ilişkin somut deliller olmadan gözaltına alınması, gözaltı kararının
tebliğ edilmemesi, gözaltı ve gözaltı uzatma kararına itirazın işleme
konulmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı
süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu
iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde
öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk
yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631,
17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No:
2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47). Somut olayda başvurucunun bu kapsamda kalan
iddiaları bakımından anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut
değildir.
25. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve tutuklama
işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları
durumunda maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine
imkân sağlamaktadır. Başvurucunun gözaltı kararının tebliğ edilmemesi, gözaltı
ve gözaltı uzatma kararına itirazın işleme konulmaması nedenleriyle itiraz
imkânından yoksun bırakıldığına ilişkin iddiası açılacak tazminat davasında da
incelenebilir.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu; Yargıtay üyeleri için kanunlarda öngörülen
usule uyulmadan tutuklandığını, tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösterecek herhangi bir delile yer verilmediğini belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 64. maddesinin (1)
numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği,
başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir.
29. Başvurucu adına bireysel başvuruda bulunan vekili
(avukatı), yargılama kapsamında müdafi sıfatıyla Mahkemeye müracaat ederek
nihai kararın kendisine 6/9/2016 tarihinde tebliğini sağlamış ve başvuru
süresinin başlangıcı olarak bu tarihi esas almak suretiyle Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmuştur.
30. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun
11. maddesinin birinci fıkrasında, vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde
tebligatın vekile yapılacağı düzenlemesine yer verilmişse de bireysel başvuru
incelemesi bir kanun yolu incelemesi ve Anayasa Mahkemesi de bir temyiz mercii
olmadığından bireysel başvuru süresinin işlemeye başladığı tarih tespit
edilirken somut yargılamanın taraflarının davalarını nasıl takip ettikleri veya
ihlal olgusuna kaynaklık eden işlem, eylem veya kararın kime ne şekilde tebliğ
edildiğinin ötesinde iddia edilen ihlalin başvurucu veya vekili tarafından
hangi tarihte öğrenildiğinin araştırılması gerekir. Bireysel başvuru süresi
bakımından tebligat, öğrenme şekillerinden sadece bir tanesi olup yegâne
öğrenme şekli değildir. Pek tabii tebliğ edilmesi gereken kararlarla ilgili
başvurularda öncelikle tebligat yapılıp yapılmadığına bakılacaktır. Ancak bu
tebligatın vekil (müdafi) yerine müvekkile (başvurucuya) yapılmış olması,
kararı tebellüğ eden kişi tarafından ihlalin öğrenilmiş olduğu sonucunu
değiştirmez (Mehmet Ali Kurtuldu, B. No: 2013/5504, 28/5/2014, § 27).
31. Somut olayda nihai karar niteliğinde olan ve
tutuklama kararına itiraz edilmesi üzerine verilen Ankara 8. Sulh Ceza
Hâkimliğinin kararının 8/8/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği
görülmüştür. Buna göre başvurunun 8/8/2016 tarihinden itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekirken 27/9/2016 tarihinde yapıldığı ve mezkûr iddialar yönünden
bireysel başvuruda süre aşımı olduğu anlaşılmıştır.
32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Soruşturma
Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; soruşturma dosyasındaki gizlilik kararı
nedeniyle suçlamalara ilişkin temel delillere erişemediğini, tutukluluğa etkili
bir şekilde itiraz edemediğini, delillere karşı beyanda bulunamadığını, hazır
bulunmaya yetkili olduğu adli işlemlere ilişkin tutanakların dahi kendisine
verilmediğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
34. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun,
hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
36. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlamanın
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgili olduğu kabul
edildiğinden öncelikle kısıtlamanın Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan
güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde
ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169,
20/6/2017, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
37. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime
yönelik olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin
özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki
etkisini birçok kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki
iddiaların bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat
edilen suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu
bağlamda başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları
bilip bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 168-176; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No:
2015/9756, 16/11/2016, §§ 248-257).
38. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa
ilişkin kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa
ilişkin dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde
başvurucunun tutukluluğuna temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar
olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk
durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı
görülmektedir.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
40. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) bu hakka dair
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
41. Başvurucu, mal varlığına tedbir konulması nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
42. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların mal varlığına
konulan tedbir nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı
başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla bu
tedbir kararı kaldırılmış ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay
içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429, 30/3/2016, § 28;
Mustafa Ünal, B. No: 2017/21149, 28/11/2018, § 112). Somut olayda
başvurucu hakkında uygulanan tedbirin 21/11/2016 tarihinde kaldırıldığı
anlaşıldığından somut başvuru yönünden anılan içtihatlardan ayrılmayı
gerektirir bir durum olmadığı anlaşılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu; gözaltında avukatıyla görüştürülmediğini,
ceza infaz kurumunda tutuklu bulunduğu sürede müdafiyle görüşmelerini infaz
koruma görevlisi nezaretinde ve kamera kaydına alınarak gerçekleştirebildiğini,
soruşturma dosyasındaki gizlilik kararı nedeniyle savunma hakkından mahrum
bırakıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
45. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§
16, 17). Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken bireysel
başvuruda bulunmuş ve sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır. Anayasa
Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla temyiz
incelemesi devam etmektedir.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
D. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
47. Başvurucu, nezarethanede uygunsuz koşullarda
tutulduğunu, ters kelepçe uygulamasına maruz kaldığını, bu şekilde teşhir
edildiğini, Savcılık ifadesinden sonra ne zaman sorgulanacağını bilmeden ve
kötü koşullarda kişisel ihtiyaçları karşılanmadan saatlerce müdafiiyle beklemek
zorunda bırakıldığını, tüm bu hususları Savcılık ifadesi sırasında ve
tutukluluğa itiraz dilekçesinde dile getirmesine rağmen Savcılık tarafından
resen işlem başlatılmadığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
48. Başvurucunun iddiaları ve başvuruya konu soruşturma
kapsamında elde edilen bilgi ve belgeler Anayasa'nın 17. maddesinin maddi
boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda değerlendirme yapılmasına imkân
sağlayacak nitelikte kanıt unsuru içermemektedir. Bu nedenle başvurucunun
iddialarının sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi, ancak devletin etkili
soruşturma yükümlülüğünü gerektiği gibi yerine getirip getirmediğinin tespiti
ile mümkün olabileceğinden başvurunun kabul edilebilirlik incelemesi kötü
muamele yasağının usul boyutu ile sınırlı olarak yapılacaktır.
49. Anayasa Mahkemesine göre kişinin bir devlet görevlisi
tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde
bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının
bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili
resmî bir soruşturma yapılmasını gerektirmektedir (Tahir Canan, § 25).
Ancak etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle kötü muamele
iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir. İddia edilen olayların
gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul, şüpheden uzak kanıtların
varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı
emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir.
Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde etkili bir soruşturma yükümlülüğün
gerekliliğinden bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
50. Öte yandan bir şikâyet yapılmadığında bile kötü
muameleyi gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açılması
sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
116).
51. Bu noktada kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı
ancak salıverildiği zaman ya da salıverilmeden önce vücudunda yaralanma tespit
edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir
açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları
sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğunu, özellikle ilgili iddiaların doktor
raporları ile doğrulandığı hâllerde kötü muamele yasağı bağlamında açık
sorunların ortaya çıkacağını ifade etmek gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 94).
52. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı
varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde
kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama
sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur
olduğunu ileri süren kişilerin -yukarıda belirtilen şekilde ispat külfetinin
devlete geçtiği durumlar istisna olmak üzere- kötü muamele yasağı kapsamına
giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delil
sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir.
53. Mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara
dayanmayan yetersiz açıklamaları, iddialarının deliller ile desteklenmemesi
hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman
ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri, müdafilerinden farklı iddiaları ileri
sürmeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu
durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin
derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir.
Bu gibi durumlar -iddiaların güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler
nezdinde dile getirilmemesi- söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren
kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir
beklentiye girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin,
B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 46).
54. Somut olayda başvurucunun herhangi bir delil ortaya
koymadan ileri sürdüğü kötü muamele iddialarını, soruşturmayı gerektirecek
boyutta somut delillere dayanmadığı anlaşılmıştır. Başvurucunun nezarethanede
ve adliyede beklerken kötü şartlar altında tutulduğuna, ters kelepçe nedeniyle
kötü muameleye uğradığına ilişkin iddialarını destekleyecek, muhtemel
sorumluların belirlenmelerine ve cezalandırılmalarına yol açacak nitelikte
makul kanıtlar sunmadığı görülmüştür. Etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal
edildiği iddialarının yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden oluşan kanıt
unsuru içermediği, dolayısıyla söz konusu iddiaların soyut ve temellendirilmemiş
şikâyetlerden oluştuğu kanaatine varılmıştır. Bu itibarla başvurucunun
şikâyetini resen soruşturma yürütülmesini gerektirecek nitelikte ortaya
koyabildiği söylenemeyecektir.
55. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının usul
boyutu bakımından açık ve görünür bir ihlal tespit edilemediğinden iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekmiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuki olmaması
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
6. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 17/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.