TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SELAHATTİN DEMİRTAŞ BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2016/2216)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
Selahattin
DEMİRTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Selahattin ESMER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sosyal medyada yer alan bir paylaşımın ölümle tehdit
içerdiği iddiasıyla yapılan suç duyurusu üzerine kovuşturmaya yer olmadığına
karar verilmesi nedeniyle yaşam hakkının; kararın suç duyurusunda bulunan
kişinin siyasi aidiyeti yüzünden verilmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. İstanbul'da bulunan bir vakıf üniversitesinde öğretim üyesi
olarak görev yapanProf. Dr. A.A.Ş. 10/8/2015
tarihinde bir sosyal paylaşım sitesinde "Bu
iş böyle olmaz. Her şehidimize karşılık bir HDP milletvekili indirilmeli."
şeklinde bir paylaşımda bulunmuştur. Bu paylaşım üzerine üniversite
yönetimince hakkında soruşturma açılan Prof. Dr. A.A.Ş. soruşturma
sonuçlanıncaya kadar görevden uzaklaştırılmıştır.
10. Bir başka üniversitede görev yapan Yrd. Doç. Dr. F.Ö. ise
kendisine ait sosyal medya hesabından "... Üniversitesinin pkk aşkı. Sonuna [kadar] destekliyorum hocamızı. Her şehit için bir HDP
milletvekili indireceksin bak kalıyor mu terör." şeklinde
paylaşımda bulunmuştur.
11. F.Ö. bir süre sonra söz konusu sosyal medya hesabını
kapatmıştır.
12. Yaptığı paylaşım nedeniyle fakülte dekanlığı tarafından
hakkında inceleme başlatılan F.Ö. indirme
sözcüğü ile milletvekilliğini düşürme
hususunu kastettiğinisavunmuştur. Yapılan inceleme
neticesinde F.Ö., sosyal medya paylaşımlarında daha dikkatli olması konusunda
uyarılmıştır.
13. Başvurucu 14/9/2015 tarihinde vekili aracılığıyla Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu dilekçesinde öz itibarıyla F.Ö.nün paylaşımındaki "indirmek" kelimesini
öldürmek anlamında kullandığını,
anılan paylaşımın açık bir cinayet ve katliam çağrısı olduğu gibi şiddete, kin
ve düşmanlığa tahrik niteliğinde de olduğunu ve kendisi ile diğer
milletvekillerini hedef gösterdiğini iddia ederek F.Ö.nün
suç işlemeye tahrik, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, halk arasında korku ve
panik yaratmak amacıyla tehdit ve siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi suçlarından cezalandırılmasını
istemiştir. Ayrıca başvurucu anılan dilekçesinde, bir öğretim üyesi olmasının F.Ö.nün paylaşımının etkisini
artırdığını, paylaşımın şiddet ve saldırı için uygun bir ortamda yapıldığını
öne sürmüştür.
14. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı paylaşımın Çanakkale'de
yapıldığı gerekçesiyle yetkisizlik kararı verip soruşturma evrakını Çanakkale
Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) göndermiştir.
15. Savcılık 27/10/2015 tarihinde F.Ö.nün şüpheli sıfatıyla ifadesini almıştır. F.Ö.
ifadesinde, asıl paylaşımı yapan A.A.Ş.nin "indirmek" sözcüğünü görevden men
etme, görevden alma anlamında kullandığını açıkladığını, kendisinin
de "indirmek"
kelimesini aynı anlamda kullandığını beyan etmiştir.
16. Yürüttüğü soruşturma sonunda şüpheliye isnat edilen suçların
maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığı, kamu davası açılması için yeterli
şüphe oluşturacak delil bulunmadığı kanaatine varan Savcılık 24/11/2015
tarihinde şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
...[Şüpheli] yazılı savunmasında da sosyal medyada yaptığı bu
yorumun kastını aşan bir şekilde haberleştirilmesinden son derece üzüntü
duyduğunu ve yanlış anlamalara sebep olmamak adına yorumunu kaldırdığını ve
sosyal medya hesabını da kapattığını söyleyerek suçlamaları reddetmiş, Prof.Dr.[A.A.Ş.]
hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın haberleştirilmiş internet çıktısını da delil olarak
sunmuştur.
Aslında anlamı 'aşağı getirmek, görevden
almak,' olan indirmek kelimesinin toplumun bir kesimi tarafından 'öldürmek'
şeklinde algılanması mümkün ise de öğretim görevlisi olan şüphelinin kendi f...
hesabından yaptığı paylaşımın ulaştığı kişi sayısının bu yazıyı okuyan internet
kullanıcıları ile sınırlı oluşu itibariyle toplumun büyük bir kesimini etkileme
imkanı bulunmadığından ulusal güvenlik ve kamu düzeni bakımından açık ve yakın
tehlike oluşturacak boyuta ulaşmadığı, başkasının yazmış olduğu sözlerin
desteklendiği bir paylaşım olduğu ve herhangi bir kişi ya da topluluğu harekete
geçirerek, etki altına almayı hedefleyen tarzda (öldürün, vurun gibi) bulunmadığı,konumu itibariyle halk üzerinde böyle bir
etkisinin de olmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde TCK.nun 114.maddesindeki siyasi hakların kullanılmasının
engellenmesi, TCK.nun 213.maddesindeki halk arasında
korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit, TCK.nun
214.maddesindeki suç işlemeye alenen tahrik ve TCK.nun
216.maddesindeki halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçlarının maddi
ve manevi unsurlarının oluşmadığı, bu tespitler haricinde yüklenen suçları
işlediğine dair kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığıanlaşıldığından,
Şüpheli hakkında...
...KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,
...[K]arar verildi."
17. Başvurucu, açık şiddet mesajının görmezden gelindiğini iddia
ederek söz konusu karara itiraz etmiştir.
18. Çanakkale Sulh Ceza Hâkimliği 23/12/2015 tarihinde kararın
usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiştir.
19. Anılan karar 5/1/2016 tarihinde tebliğ edilmiş ve 4/2/2016
tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit"
kenar başlıklı 213. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Halk arasında endişe,
korku ve panik yaratmak amacıyla hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık
ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunan kişi, iki yıldan dört yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
21. 5237 sayılı Kanun'un "Suç
işlemeye tahrik" kenar başlıklı 214. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Suç işlemek için
alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
22. 5237 sayılı Kanun'un "Halkı
kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" kenar başlıklı 216.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Halkın sosyal sınıf,
ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini,
diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu
nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması
halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
B. Uluslararası Hukuk
23. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Baskın Oran, B. No: 2014/4645, 18/4/2018,
§§ 37, 39-43.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 11/12/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu, yaşam hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
26. Argoda indirmek kelimesinin
öldürmek anlamına geldiğini ve
şüphelinin paylaşımının açık bir cinayet ve katliam çağrısı olup ifade
özgürlüğüyle ilişkilendirilmesinin olanaksız olduğunu iddia eden başvurucu;
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda yazılı hususların peşin bir yargı ile
varılan karara gerekçe uydurmaktan öte bir anlam taşımadığını, yerel ve ulusal
gazetelerde de yayımlanması nedeniyle şüphelinin paylaşımının geniş bir okuyucu
kitlesine ulaştığını ve şüphelinin öğretim üyesi olmasının paylaşım ile verilen
mesajın etki derecesini artırdığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, anılan
kararın yaşam hakkına yönelik saldırılara, tehlike ve risklere karşı bireyi
koruma, etkili ve caydırıcı önlemler alma ve bu bağlamda devletin sorumluları
etkili bir biçimde kovuşturma ve cezalandırmaya ilişkin pozitif yükümlülüğü ile
bağdaşmadığını, sulh ceza hâkimliklerinin tarafsız ve bağımsız olmadıklarını
iddia etmiştir.
27. Başvurucu anılan iddiaları bağlamında; milletvekillerini
ölümle tehdit eden şüpheliyi cezalandırma imkânının kalmadığını belirterek
kendisinin ve aynı siyasi partiye mensup diğer kişilerin ölüm ve katliamla
sonuçlanan ağır saldırılarda hedef hâline geldiğini, F.Ö.nün
paylaşımı öncesi ve sonrasında mensubu olduğu siyasi partinin üyelerine ve
binalarına yapılan saldırılarda nitelik ve nicelik olarak artış olduğunu, genel
başkanı dâhil olmak üzere parti yöneticilerine yönelik olarak suikast planları yapılıp
başarısız suikast girişimlerinde bulunulduğunu ve bütün bu hususların devlet
yetkilileri ile kamuoyunun bilgisi dâhilinde olduğunu belirtmiştir.
28. İddialarını desteklemek için F.Ö.nün paylaşım tarihinden önceki bazı bombalı
saldırılardan söz eden başvurucu, başvuruya konu edilen paylaşımla 20/7/2015
tarihinde Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde birçok kişinin ölümü ve yaralanmasıyla
neticelenen olay ve 10/10/2015 tarihinde Ankara'da meydana gelen olay arasında
bağ kurmuştur.
29. Bakanlık görüşünde; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM)
Selahattin Demirtaş (B. No:
15028/09, 26/6/2015) kararındaki tespitlere değinilerek yaşam hakkının pozitif
yükümlülüğünün ihlal edilmediği, özü dikkate alınarak etkili başvuru hakkının
ihlal edildiği iddiasının yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında incelenmesi gerektiği, Anayasa Mahkemesinin daha önce sulh ceza
hâkimliklerinin tarafsız ve bağımsız olmadığına yönelik şikâyetleri reddettiği,
başvurucunun iddialarıyla ilgili olarak herhangi bir açıklama ve gerekçe ortaya
koymadığı, başvurucunun iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu
belirtilmiştir.
30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formunda dile getirdiği hususlardan farklı olarak Bakanlık görüşünde belirtilen
AİHM kararının gerekçesinin değil karardaki muhalefet şerhinin isabetli
olduğunu, ayrıca AİHM kararına konu paylaşımın yapıldığı koşullarla başvuruya
konu haberin yapıldığı ülke koşullarının aynı olmadığını, arabasının
kurşunlandığını, evine güvenlik güçlerince baskın yapıldığını, 15/12/2016
tarihinde HDP Genel Merkezine tüfekle saldırı gerçekleştirildiğini, DEAŞ
tarafından kendisine suikast düzenleyeceğine dair iddiaların ilgili makamlara
iletildiğini, şikâyet dilekçesinde ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karara
yaptığı itirazda belirttiği hususların açık ve yakın tehlike altında
bulunduğunun göstergesi olduğunu, cezasızlık politikası güdüldüğünü, sulh ceza
hâkimliklerinin bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili görüşlerin inandırıcı
olmadığını öne sürüp internette yayımlanmış bazı haberleri dilekçesine
eklemiştir. Bahsi geçen haberlere göre;
- 9/5/2015 tarihinde bir akaryakıt kaçakçılığı yapıldığı
ihbarını alan güvenlik güçleri, adresi yanlış anlayıp başvurucunun yaşadığı
dairenin kapısını çalmış; başvurucu ve ihbarcı ile görüştükten sonra
hatalarının farkına varmışlardır.
- HDP Grup Başkan Vekili İ.B. 5/8/2015 tarihinde, 2015 yılı Ağustos ayında DEAŞ'a mensup bir
saldırı timinin başvurucuya suikast yapmak amacıyla Suriye'den Türkiye'ye giriş
yaptığı iddiasıyla İçişleri Bakanlığına bir dilekçe vermiştir.
- 22/11/2015 tarihinde başvurucunun makam aracına silahlı
saldırı yapıldığına yönelik iddialar bulunmasına karşın Diyarbakır Valiliği
araçta meydana gelen hasarla ilgili yapılan incelemede herhangi bir ateşli
silah artığına rastlanmadığını açıklamıştır.
- 4/11/2015 tarihinde HDP Ankara İl Başkanlığına giden bir kişi
HDP üyesi bir kişiyi bıçaklamıştır. Saldırgan güvenlik güçlerince kısa sürede
yakalanmıştır.
- Bir kişi HDP Genel Merkezine silahlı saldırı düzenlemiş,
saldırıda ölen ya da yaralanan olmamıştır.
2. Değerlendirme
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
31. Anayasa Mahkemesi, başvurucuya karşı gerçekleştirilen eylemin
niteliği ve failin amacı gibi somut olayın koşullarını dikkate alarak herhangi
bir ölümün gerçekleşmediği birçok olayı yaşam hakkı kapsamında incelemiştir
(örnek olarak bkz. Mehmet Özcan,
B. No: 2015/3752, 28/11/2018, § 118). Somut olayda başvurucunun, başvuruya konu
edilen paylaşım nedeniyle yaşamına yönelmesi muhtemel saldırıların hedefi
haline getirildiğine ilişkin şikâyeti dikkate alındığında, somut başvurunun da
yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
32. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
"Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
" Herkes,
yaşama... hakkına sahiptir."
33. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
b. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
34. Anayasa Mahkemesine göre yaşam hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddia açıkça dayanaktan yoksun değildir. Başvuruda, kabul edilemezlik
kararı verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmamaktadır. Bu hâlde
yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
35. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, Anayasa'nın
5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif
yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
36. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve
hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§
51). Bu ödev kapsamında devlet, yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; gerekli idari tedbirleri
almalıdır (İpek Deniz ve diğerleri,
B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149).
37. Ayrıca anılan pozitif yükümlülük uyarınca kamu makamlarının
bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunu
bildikleri veya bilmeleri gereken durumlarda makul ölçüler çerçevesinde ve bu
tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem almaları gerekir. Ancak özellikle
insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve
kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi
dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri,§
53).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
38. Yaptığı suç duyurusunda başvurucu, F.Ö.nün
paylaşımının açık bir cinayet ve katliam çağrısı olduğunu ileri sürse de gerek
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu şikâyet dilekçesinde gerekse
kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptığı itirazda yaşamına yönelik
gerçek bir tehdit aldığını, kendisine fiziki şiddet uygulandığını veya en
azından buna teşebbüs edildiğini, paylaşımdan sonra hakkında bir şiddet
kampanyası yürütülmesine ve bundan kamu makamlarının haberdar olmalarına rağmen
yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığını iddia etmemiştir.
39. Bireysel başvuru formunda ve Bakanlık görüşüne karşı verilen
dilekçede birtakım saldırılardan söz edilmiş ise de anılan saldırılar başvurucu
tarafından soruşturma makamlarının dikkatine sunulmamıştır. Ayrıca başvuruya
konu paylaşımdan sonra meydana gelen saldırı olaylarının hemen hiçbiri
başvurucunun şahsıyla ilgili değildir. Başvurucu makam aracına 22/11/2015
tarihinde saldırı düzenlendiğine dair bir gazete haberini Bakanlık görüşüne
karşı verdiği beyan dilekçesine eklemiştir. Diyarbakır Valiliğinin, kamuya açık
kaynaklarda da yer alan konuyla ilgili basın açıklaması ise şöyledir:
"22.11.2015 günü akşam saatlerinde Halkların
Demokratik Partisi Eşbaşkanı Sayın Selahattin
Demirtaş'ın ilimizde bulunduğu süre içerisinde kullanımına tahsis edilen,
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne ait zırhlı araç park halinde ve içerisinde
kimse yok iken koruma görevlileri tarafından aracın arka camı sağ tarafında bir
hasar olduğu tespit edilmiştir. Konuyla ilgili Sayın Selahattin Demirtaş'ın
talebi üzerine bahse konu araç Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü hizmet binasında
gerekli kriminal incelemelere tabi tutulmuş, yapılan
incelemelerde ilk belirlemelere göre aracın arka camı sağ tarafında 3x3 cm
büyüklüğünde bir hasar olduğu gözlemlenmiştir. Yapılan kriminal
inceleme sonucunda herhangi bir ateşli silah atış artığına rastlanılmamıştır.
Hasarın sert bir cisim çarpmasından dolayı meydana geldiği
değerlendirilmektedir. Sayın Selahattin Demirtaş'ın ilimizde bulunduğu süre
içerisindeki programı Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü tarafından tahsis edilen
koruma görevlilerince takip edilmiş olup, kendisine veya aracına yönelik
herhangi bir saldırı olayı gerçekleşmemiştir. Kamuoyuna saygıyla
duyurulur."
40. Öte yandan somut başvurunun konusunu oluşturan iddia,
paylaşım sonrasında başvurucunun kamu makamlarınca korunup korunmadığı veya ne
ölçüde korunduğu değildir.
41. Başvurucunun şikâyetinin F.Ö. hakkında verilen kovuşturmaya
yer olmadığına dair kararla sınırlı olduğu ve kamu makamlarının başvurucunun
yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin önlenmesi için ilave bir tedbir
alınmamasına ilişkin olmadığı dikkate alındığında, somut başvurudaki hiçbir
unsur başvurucunun hayatına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin varlığına ve
kamu makamlarının anılan tehlikenin farkında olmalarına rağmen tehlikeyi
önlemek için gerekli tedbirleri almadıklarına işaret etmemektedir. Bununla
birlikte varılan bu sonuç, başvuruya konu edilen yargısal süreçteki
değerlendirmelerin aynen paylaştığı şeklinde anlaşılmamalıdır.
42. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
B. Yaşam Hakkıyla
Bağlantılı Olarak Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
43. Başvurucu, verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın,
üyesi olduğu siyasi partiye yönelik saldırılara uygulanan cezasızlık
politikasının yeni bir örneği olduğunu ve bağlı olduğu siyasi partiyle ve Kürt
sorunuyla ilgili konularda basmakalıp bir uygulama bulunduğunu belirterek
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini öne sürmüştür.
44. Bakanlık görüşünde, başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddiasına ilişkin makul ve somut delil ortaya koyamadığı
belirtilmiştir.
45. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, paylaşımdan sorumlu
kişilerin cezalandırılmamalarının hiçbir nesnel ve makul gerekçesinin
bulunmadığını iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
46. Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 14. maddesinde düzenlenen
ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddiaların soyut olarak
değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer
alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
33).
47. Ayrımcılık iddiasının incelenebilmesi için başvurucunun,
kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların meşru bir
temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene
dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50).
48. Somut olayda başvurucunun siyasi aidiyeti ve etnik kökeni nedeniyleuğradığını iddia ettiği ayrımcılığa ilişkin
delilleri ortaya koyamadığı, dolayısıyla ileri sürülen iddiaların
temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkıyla bağlantılı olarak
eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
11/12/2019 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Olay tarihinde milletvekili olan Başvurucu, bir üniversite
öğretim üyesinin kişisel bir sosyal paylaşım sitesi hesabından “…Her şehit için bir HDP milletvekili indireceksin bak
kalıyor mu terör” içerikli paylaşımda bulunması üzerine bu kişi
hakkında yaptığı suç duyurusu hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığı
kararının yaşam hakkını ihlal ettiğini iddia etmektedir. Başvurucu kendisi ve
diğer milletvekillerinin açık olarak hedef gösterildiğini, paylaşımın bir
cinayet çağrısı olduğundan şikâyet etmektedir.
2. Şüpheliye isnat edilen suçların maddi ve manevi unsurlarının
oluşmadığı, kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil
bulunmadığı kanaatiyle ilgili savcılık şüpheli hakkında kovuşturmasızlık
kararı vermiştir. Bu kararda, şüphelinin paylaşımının internet ortamında yazıyı
okuyanlarla sınırlı kaldığı için toplumun büyük bir kesimini etkileme
olanağının olmadığı ve “herhangi bir kişi ya
da topluluğu harekete geçirerek, etki altına almayı hedefleyen tarzda(öldürün, vurun gibi) bulunmadığı” gibi
hususlara dikkat çekilmiştir. Savcılık kararının mantığıyla hareket edecek
olursak açıkça “öldürün, vurun gibi” ibareler kullanılmadıkça isnat edilen
suçlarla ilgili hiç bir şekilde dava açılmaması
gerekir.
3. Bilindiği üzere Türkçede kullanılan bazı kelimeler,
kullanıldıkları bağlamda öldürmek, katletmek anlamı da içerir. Nitekim ilgili
Savcılık da “indirmek” kelimesinin “toplumun bir kesimi tarafından ‘öldürmek’
şeklinde algılanması‘nın’
mümkün olduğunu” kabul etmektedir. Gündelik kullanımda, özellikle de argoda
“indirmek” birisini vurmak veya öldürmek anlamında kullanılmaktadır ve bu
hususta bir şüphe bulunmamaktadır. “İndirmek” kelimesinin söz konusu sosyal
medya paylaşımında kullanıldığı bağlamı ve biçimi dikkate aldığımızda her
şehide karşı bir HDP milletvekilinin misilleme yapılarak öldürülmesi
gerektiğini ve ancak bu yolla terörle etkin mücadele edileceğini ima ettiği
açıktır.
4. Her ne kadar başvurucunun paylaşımının internet ortamında onu
okuyanlarla sınırlı kaldığı belirtilse de, söz konusu
paylaşım çeşitli basın ve yayın organlarında da yer almıştır. Bu paylaşımı
yapan kişinin doktor ünvanlı bir öğretim üyesi olmasının paylaşımın üçüncü
kişiler üzerindeki etkisini arttırabileceğini söyleyebiliriz. Paylaşımın,
güvenlik kuvvetleriyle terör örgütü mensupları arasında çatışmaların yoğun
olduğu, şehit cenazelerinin geldiği ve teröristlerin eylemlerinin toplumda
infial yarattığı bir zaman diliminde yapıldığını da göz ardı etmemek
gerekmektedir. Bu dönemde başvurucunun milletvekili olarak bağlı olduğu ve eş
başkanlığını yaptığı siyasi partinin üyelerine ve binalarına yönelik çeşitli
saldırılarda bulunulduğu da akılda tutulmalıdır.
5. Devletin, yaşam hakkına yönelik her türlü saldırıya, tehlike
ve riske karşı kişiyi koruma, etkili ve caydırıcı önlemler alma ve bu bağlamda
sorumluları etkili bir biçimde kovuşturma ve cezalandırmaya ilişkin pozitif
yükümlülükleri vardır. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmında “Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.” düzenlemesi yer alırken, 5.
maddesinde devletin temel amaç ve görevleri arasında “…kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak” sayılmıştır.
Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesinin, Anayasa'nın 5.
maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete çeşitli negatif ve pozitif
yükümlülükler getirdiği Mahkememizin yerleşmiş bir içtihadıdır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
6. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 2.
maddesi, açık bir şekilde tanımlanmış belli şartlar altında taraf devletlere,
yaşam hakkına yönelik olarak üçüncü kişilerin suç oluşturan davranışlarından ve
eylemlerinden kaynaklanan risklerin önlenmesine dönük gerekli tedbirleri alma
yükümlülüğü getirmektedir (R.R. ve diğerleri Macaristan, B. No: 19400/11,
4/12/2012, § 28). AİHM, bireyler arasındaki ilişkilerde ifade özgürlüğü
yönünden devletin bireyleri özel kişilerden kaynaklanan müdahalelere karşı
koruma yönünde gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünün olduğuna kararlarında yer
vermektedir (Fuentes Bobo/İspanya,
B. No: 39293/98, 29/2/2000, § 38; Özgür Gündem/Türkiye, B. No: 23144/93,
16/3/2000, §§ 42-46).
7. Mahkememiz çoğunluğu, “somut
başvurudaki hiçbir unsurun başvurucunun hayatına yönelik gerçek ve yakın bir
tehlikenin varlığına ve kamu makamlarının anılan tehlikenin farkında olmalarına
rağmen tehlikeyi önlemek için gerekli tedbirleri almadıklarına işaret etmediği”
düşüncesiyle başvurucunun yaşam hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır
(§§ 41-42).
8. Önümüzdeki olayda temel sorun yaşam hakkına yönelik şiddet
çağrısı içeren bir internet paylaşımının ilgili Savcılık tarafından
kovuşturulmaya değer bulunmamasıdır. Başvurucuyu (ve diğer HDP
milletvekillerini) “indirmenin” terörle mücadelede etkili olacağını savunan söz
konusu paylaşımın başvurucunun hayatına dönük gerçek ve yakın bir tehlikeye
neden olmadığı söylenemez. Bu mesajla, mesaj sahibi okuyucu kitlesine başvurucu
ve diğer milletvekillerini hedef göstermekte ve onların yaşam haklarına karşı
şiddet çağrısında bulunmaktadır. Paylaşımdaki “indirmek” kavramının
kullanıldığı bağlam itibarıyla başka bir anlamı ima ettiğini ileri sürmek
hayatın olağan akışı içerisinde ortalama insan zekâsının adı geçen ibarenin ne
anlama geldiğini ve ne gibi çağrışımlarda bulunduğunu anlamaktan yoksun
olduğunu söylemekle eşdeğerdir. Paylaşılan mesajdaki “indirmek” kelimesinin net
ve açık anlamı “vurun, öldürün” demektir. Bu şiddet çağrısı ve öldürme tehdidi
içeren paylaşım, yapıldığı zaman ve hedef gösterdiği kişiler de dikkate
alındığında başvurucu ve diğer kişilerin yaşam haklarına yönelik gerçek ve
yakın bir tehlikeye işaret etmektedir. Başvurucunun konumu da düşünüldüğünde
yaşamına dönük bir şiddet eylemine hedef olma endişesi taşıması yersiz ve
temelsiz değildir. Yaşamına açık bir dille yöneltilmiş bu şiddet çağrısı
karşısında başvurucunun yaşamı ile ilgili olarak haklı bir endişe içinde olduğu
görülmektedir.
9. Olayın faili olarak tespit edilen kişiyle ilgili kovuşturma
açılması, somut olay ve benzeri eylemleri gerçekleştirenler ve gerçekleştirmeyi
düşünenler üzerinde caydırıcı bir etki yaratarak yaşam hakkının etkin bir
şekilde korunmasına katkı sağlayabilirdi. Bunun tam tersine, somut olayda
kovuşturma açılmaması kişilerin yaşam haklarına yönelik benzer fiilleri
işleyenler ve işlemeyi düşünenler için adeta teşvik edici bir sonuç
doğurmaktadır. Benzer bir başvuruda Mahkememiz tehditlerin faili olarak tespit
edilen kişi hakkında yürütülen ceza yargılaması sürecinin etkin olmadığından hareketle
Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının usul yönünden ihlal edildiğine
karar vermişti (Baskın Oran B. No: 2014/4645,18/4/2018, §§ 72-73).
10. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun, Anayasa'nın 17.
maddesinin birinci fıkrasının güvence altına aldığı yaşam hakkının, söz konusu
maddenin devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin usul boyutu yönüyle ihlal
edildiği kanaatiyle çoğunluk kararına katılmadım.
Üye
Engin YILDIRIM