TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
A.B. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/22702)
|
|
Karar Tarihi: 31/10/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 29/1/2020-31023
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
A.B.
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğa ilişkin
kararların kapalı bir devre içinde faaliyet gösteren ve bağımsız ve tarafsız
olmayan sulh ceza hâkimliklerince karara bağlanması ve soruşturma dosyasına
erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının;yetkisi olmayan soruşturma mercileri tarafından
verilen kararlar uyarınca konutta ve işyerinde arama yapılması nedeniyle özel
hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının; el koyma işlemi nedeniyle
mülkiyet hakkının; gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle de kötü
muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/9/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
7. İkinci Bölüm tarafından 13/6/2019 tarihinde, niteliği
itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden
başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve
yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında
Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok
sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır.
11. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün, Yüksek Mahkeme
üyelerinin de aralarında bulunduğu üç bine yakın yargı mensubu hakkında
FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında
gözaltı ve tutuklama tedbirine başvurulmuştur (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
12. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmıştır.
13. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).
B. Başvurucuya İlişkin Süreç
14. Başvurucu 24/2/2011 tarihinde Yargıtay üyeliğine
seçilmiştir. Soruşturma sürecinde ise başvurucunun meslekten çıkarılmasına
karar verilmiştir.
15. Darbe teşebbüsü sonrası Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısının 16/7/2016
tarihli yazılı talimatıyla "Türkiye
genelinde hükümeti devirmeye ve anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs etmek
suçunun hâlen işlenmeye devam edildiği, bu suçu işleyen Fetullah[çı] Terör Örgütlenmesi
üyelerinin yurt dışına kaçıp saklanma ihtimali bulunduğu"
gerekçesiyle başvurucunun gözaltına alınmasına; konutu, aracı ve işyerinde
arama yapılmasına karar verilmiştir.
16. Öte yandan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 17/7/2016
tarihinde soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 153. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre şüphelinin ve müdafiinin dosya
içindeki belgeleri incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına
karar verilmesini Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinden talep etmiştir. Hâkimlik
17/7/2016 tarihinde dosya içeriğinin incelenmesi veya belgelerden örnek
alınmasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
17. Ankara Emniyet Müdürlüğüne bağlı polislerce başvurucunun
konutu ve aracında 18/7/2016 tarihinde, işyerinde 19/7/2016 tarihinde arama
yapılmış ve suç delili olabileceği değerlendirilen bazı dijital materyallere
(laptop, flash disk, CD ve cep telefonu gibi) el
konulmuş; aynı zamanda başvurucu 18/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
18. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Savcılık, ifade alma sürecine
geçmeden önce başvurucuya, FETÖ/PDY üyesi olması ve bu örgütün yargı ayağını
oluşturması nedeniyle hakkında bir soruşturma yürütüldüğünü bildirmiştir.
Başvurucu, ifadesinde; Yargıtay üyesi olarak görev yaptığını, bu nedenle
hakkında yürütülecek bir ceza soruşturmasının ancak Yargıtay 1. Başkanlık
Divanının görevlendireceği bir Ceza Dairesi başkanı tarafından yapılabileceğini
belirtmiştir. Başvurucu ayrıca hakkında iddia edilen suç yönünden suçüstü hâli
olmadığından genel hükümlere göre soruşturma yapılamayacağını, ifadesini
yetkili makama vermek istediğini belirtmiş ve isnat edilen suçlamalara ilişkin
olarak bir beyanda bulunmamıştır.
19. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucuyu 20/7/2016
tarihinde, tutuklanması istemiyle Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir. Başvurucu hakkındaki talep yazısında, başvurucunun "15-16 Temmuz 2016 tarihlerinde cebir ve şiddet
kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya
veya değiştirmeye teşebbüs ve FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütüne üye olmak
suç[ların]dan
mevcutlu olarak gönderildiği" belirtilerek "atılı suçların CMK [Ceza Muhakemesi
Kanunu] 100/3-a-11 maddesinde tutuklama
nedeni olarak gösterilmesi, FETÖ örgütünün bir kısım üyelerinin olaydan sonra
kaçtıkları tespit edilmiş olup [başvurucunun da aralarında olduğu] mevcutlu şüphelilerin de kaçma şüphesinin bulunması,
delillerin henüz tam olarak toplanmayışı, şüphelilerin delillere tesir edip
delilleri değiştirme ihtimallerinin olması, AİHM'nin [Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi] birden çok vermiş olduğu
kararlarında belirtildiği üzere şüphelilerin salıverilmeleri halinde adaletin
işleyişine zarar verecek faaliyetlerde bulunma tehlikesinin veya başka suçlar
işleme tehlikesinin bulunması nedenlerine göre" tutuklanmasına
karar verilmesi istenmiştir.
20. Başvurucunun sorgusu Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinde aynı
gün yapılmıştır. Savcılığın talep yazısı ve kısıtlama kararı kapsamı dışında
kalan bilgi ve belgeler, sorgu işlemi öncesinde Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya
okunmuştur. Sorgu tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların anlatıldığı da
belirtilmiştir. Bu sırada başvurucunun avukatı da hazır bulunmuştur. Sorgu
işlemi, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla kayda alınmıştır.
Başvurucu, sorgu sırasındaki ifadesinde özetle soruşturmanın 4/2/1983 tarihli
ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'na göre yürütülmesi gerektiğini, herhangi bir
örgütün üyesi olmadığını ve suçlamaları kesinlikle kabul etmediğini
belirtmiştir.
21. Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği sorgu sonucunda başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler ...A.B. [Başvurucu]...'un üzerlerine atılı bulunan silahlı terör
örgütüne üye olma suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren şüphelilerin üyesi oldukları yüksek yargı organı tarafından haklarında
alınan karar içerikleri, bir kısım şüpheliler hakkında yapılan açık kaynak
araştırmalarına ilişkin düzenlenen tutanaklar, dosyada mevcut bilgi, belge ve
araştırma tutanakları, arama - el koyma ve yakalama tutanakları ile tüm dosya
kapsamındaki somut delillere göre soruşturmanın henüz tamamlanmadığı şüphelilerin
üzerlerine atılı suçun temadi eder nitelikte suçlardan olduğu, şüpheliler
hakkında delillerin henüz toplanamadığı, şüphelilerin kaçma ve delilleri
karartma ihtimallerinin mevcut olduğu, açıklanan nedenlerle adli kontrol
uygulamasının da yetersiz kalacağı, şüphelilerin üzerlerine atılı suçun CMK
100/2-11 maddesi hükmündeki suçlardan olması da değerlendirilerek CMK’nun 100. maddesi ile ilgili düzenlemeler ile AİHS [Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi] 5. maddesindeki
tutuklama şartları kapsamında isnat olunan suç ile orantılı olarak tedbir
kapsamında şüphelilerin CMK.nun 101 maddeleri
uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına ... [karar verildi.]"
22. Başvurucu bu karara itiraz etmiş, Ankara 7. Sulh Ceza
Hâkimliği 2/8/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
23. Başvurucu, anılan kararı 17/8/2016 tarihinde öğrenmiştir.
24. Başvurucu 9/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
kamu davası açılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben fezleke
düzenlemiştir. Anılan fezlekede 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe
teşebbüsünün arkasında FETÖ/PDY'nin olduğu
belirtilerek bu yapılanmaya mensup oldukları, yapılanmanın emir ve talimatları
doğrultusunda hareket ettikleri değerlendirilen yargı mensupları hakkında adli
soruşturma yapıldığına değinilmiştir. Savcılık, darbe tehlikesinin tam olarak
bertaraf edilemediğine dikkat çekerek ağır ceza mahkemesinin görev alanına
giren suçüstü hâlinin mevcut olduğunu belirtmiştir. Fezlekede, bu durum dikkate
alınarak başvurucu hakkında genel hükümlere istinaden Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca 16/7/2016 tarihinde soruşturma başlatıldığı ifade edilmiştir.
26. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29/12/2017 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması istemiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesinde (ilk derece mahkemesi
sıfatıyla) kamu davası açılmıştır. FETÖ/PDY'ye ve bu
örgütün yargıdaki yapılanmasına ilişkin genel bilgilerin yer aldığı iddianamede
başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair temel olarak Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının fezlekesindeki olgulara dayanılmıştır. Bu noktada iddianamede,
birtakım şüpheli ve tanıkların başvurucunun bu yapı içinde olduğu yönündeki
beyanlarına ve HTS kayıtlarının incelenmesi sonucunda elde edinilen verilere
yer verilmiştir. İddianamede yer verilen bu deliller özetle şöyledir:
i. Şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan M.G. beyanında; başvurucu
ile birlikte Ordu'nun Akkuş ilçesinde görev yaptıklarını, başvurucunun
konuşmalarından FETÖ/PDY'ye mensup olduğunun açıkça
anlaşıldığını, o ilçede örgütle irtibatlarının Z.K. tarafından sağlandığını
belirtmiştir.
ii. Şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan İ.D. beyanında;
başvurucunun hemşehrisi olduğunu, Yargıtay üyesi
olduktan sonra bu kişinin FETÖ/PDY tarafından Yargıtay üyesi seçtirildiğini
öğrendiğini belirtmiştir.
iii. Gizli tanık olarak ifadesi alınan "Sinop"
beyanında; katıldığı sohbetlerde ve görev yaptığı adliyelerde FETÖ/PDY mensubu
olan birçok kişiyi tanıdığını, bunlardan birinin de başvurucu olduğunu
belirtmiştir.
iv. Gizli tanık olarak ifadesi alınan "Murat" beyanında;
üniversitede hukuk fakültesinde öğrenci iken FETÖ/PDY'ye
mensup birden fazla kişiyi tanıdığını, bu kişilerden birinin de başvurucu
olduğunu, başvurucunun da aralarında olduğu bu kişilerle hep beraber FETÖ/PDY
tarafından organize edilen toplantı, piknik, kamplar ve konferanslar gibi
çeşitli etkinliklere katıldıklarını belirtmiştir.
v. Başvurucunun HTS kayıtlarının incelenmesi sonucunda, FETÖ/PDY'nin sivil imamları olduğu belirtilen C.S. ve S.A.yla bazı baz istasyonlarında ortak baz hareketliliğinin
olduğu tespit edilmiştir.
vi. Başvurucunun FETÖ/PDY ile iltisaklı kurum olduğu belirlenen
Kimse Yok Mu Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği'nden seksen yedi kez mesaj almak
suretiyle bu dernekle iletişim kurduğu belirtilmiştir.
27. İddianamede başvurucu hakkındaki soruşturmanın yürütülmesine
ilişkin olarak "...isnat olunan ...
suçun ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren ve temadi eden suçlardan
olduğu, temadinin fiili ve hukuki kesintiye uğradığı tarihe kadar suçun
işlenmeye devam ettiği, yerleşik yargı kararları ile de kabul edilmiştir. Bu
itibarla; kesinti yani yakalanma tarihi, suç tarihi olarak, bir başka ifadeyle
suçüstü hali olarak kabul edileceğinden şüpheli hakkındaki soruşturma genel
hükümlere göre sürdürülmüştür." değerlendirmesine yer
verilmiştir.
28. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin
hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"...
Şüpheli A.B.[Başvurucu]'nin, hukuk fakültesinde
öğrenim gördüğü yıllardan başlamak üzere hakim olarak görev yaptığı dönemde
dahi terör örgütünün çeşitli isimler altında yaptığı toplantılarına iştirak
ettiği, terör örgütü mensuplarının 2010 yılında Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu'nda çoğunluğu ele geçirmelerini müteakiben, örgüt liderinin talimatı ile
örgüt üyelerinin kendi aralarında yaptıkları toplantılar sonucunda Yargıtay
üyeliğine seçilmesine karar verilen isimlerden olduğu, örgütün sivil
imamlarıyla ortak baz hareketliliği oluşturacak biçimde biraraya
geldiği, örgüt ile iltisaklı kurumlarda olan Kimse Yok mu isimli dernekten 87
kez mesaj almak suretiyle iletişim kurduğu anlaşılmıştır.
Bu şekilde şüphelinin hiyerarşik yapıya dahil
olduğu, sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve
amacına uygun hareket ettiği, FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün üyesi
olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
..."
29. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 9/1/2018 tarihinde iddianamenin
kabulüne karar vermiş ve E.2018/9 sayılı dosya üzerinden kovuşturma
başlamıştır.
30. Yargıtay 9. Dairesi 7/8/2018 tarihli ikinci duruşmada,
soruşturma aşamasında başvurucu ile ilgili beyanda bulunan İ.D.yi tanık olarak dinlemiştir. Tanık İ.D.nin duruşmada vermiş olduğu beyanın ilgili kısmı
şöyledir:
"...
Yargıtaya üye olarak seçildik 2011 yılında A. [Başvurucu] Bey'le biz şeyde 13. Ceza Dairesinde birlikte görev
aldık. 13. Ceza Dairesinde birlikte görev yaptığımız sırada cemaat o zaman
kendi mensuplarını sohbet grubu olarak daire bazında görevlendirmişti ben A.[Başvurucu] Bey'i de öyle hatırlıyorum yani bizim dairede
görevli arkadaşlar A.B. [Başvurucu],
Z.D., M.M.F., 13. Ceza da görevli H.B. bir kişi daha vardı şuan ismini
hatırlayamadım. A.K. aynı grupta belli bir süre görev aldık. Yani belli
sohbetlere katıldığımızı hatırlıyorum.
...
himmet parası şöyle herkesin her an verdiğini göremezsiniz grup sorumluları
topluyordu grup sorumlularına arkadaşlar veriyorlardı ama durumu ne zaman
müsaitse o zaman veriyor herkes yani birebir bazen sohbetler ediliyordu.
...
Takip ediliyor ama diyelim sohbete geldi o
arkadaş o anda arkadaş mesela para getirmemişse daha sonra veriyordu yani
herkesin birebir aidat verdiğini görmeniz mümkün değil bazen görürsünüz bazen
göremezsiniz yani A. [Başvurucu] Bey'i ben bizzat aidat verdiğini şuanda
hatırlamıyorum ama sohbete gelenler genelde aidat verirler..."
31. Yapılan yargılama sonucunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi,
21/5/2019 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan 8 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin başvurucu
hakkındaki tanık beyanlarına ilişkin kısmı şöyledir:
"...Tanıklardan B.E.nin
açık beyanı ile FETÖ/PDY yandaşı olan grup tarafından sanığın ön plana
çıkarıldığı ve o grubun seçilmesini istediği bölüm içerisinde yer aldığınıbildirmektedir.
FETÖ/PDY'nin Yargı
ve Yüksek Yargı içindeki yapılanması örgütün yapısının anlatıldığı bölüm
içerisinde ayrıntılı bir şekilde yer almıştır. Örgüt kendi yandaşlarını yüksek
yargıya seçtirmek için ağırlık koymuş ve hatta yapılan bu ev toplantısında
örgütün lanse ettiği sayının fazlalığı gündeme geldiği zaman toplantıya ara
verilmiş bir kısım örgüt yandaşı yetkililer kendi içlerinde konuşmuşlar ve
örgütün 140 kişinin altında bir kontenjana razı olmadığını bildirmişlerdir. Bu
belirleme tanık beyanlarına göre 'bu işin daha önce hocaya sorulduğu' ve
koridorda görüşme yapıp dönenler tarafından bu durumun tebliğ edildiği
anlaşılmıştır.
Bunun üzerine yine yukarıdaki 2 tanığın
anlatımına göre yeniden pazarlık yapılmış ve sayı 108'e kadar indirilmiştir. Bu
nedenle sanığın FETÖ/PDY örgütü yandaşları tarafından mutlak surette Yargıtay'a
seçilmek istenmesi yolundaki veri (kaldı ki seçim bu şekliyle gerçekleşmiştir)
örgütün niteliği yapısı, amaçları doğrultusunda sanık aleyhine bir delil olarak
kabul edilmiştir.
Tanık M.G. sanığın 2000-2002 yılları arasında
Akkuş'ta hakim olarak görev yaptığı dönemde örgüt toplantılarına katıldığını
belirtmiş kriminolojik olarak yapılan değerlendirmede tanıklardan C.A.nın 2011 yılında Adana'ya tayin olmasının akibinde örgütün özel yetkili mahkemelerde çalışan hakim
savcıların oryantasyonu için yaptığı toplantıya sanığın da katıldığını
belirtmesi karşısında sanığın örgüt ile bağını geçenzamana
rağmen koparmadığını gösteren önemli bir delil olarak heyetçe takdir
edilmiştir.
Sanığın meslek hayatında önemli yer tutan
Yargıtay üyeliğine seçimi ve daha sonraki Yargıtay mahrem yapılanmasındaki yeri
ise tanıklar İ.D., B.E. ve M.S. birbirleri ile uyumlu beyanları ile ortaya
çıkmıştır.
Şöyleki; tanık İ.D. dosyaya yansıyan beyanlarında 2011 yılı Yargıtay üyeliği
seçiminden önce kendi yazlık evinde yapılan örgütün üye olmasını planladığı
hakim savcılarla yapılan örgütsel toplantıya sanığın da katıldığını belirtmiş;
devamında ise tanık B.E. sanığın, örgüt mensuplarının M.K.nın evinde yaptığı toplantı da onların isteği ve
ısrarı ile Yargıtay üyesi olarak seçilen kişilerden olduğunu söylemiştir. Bunun
yanında tanık İ.D.nin sanığın Yargıtay üyesi olduktan
sonra da örgütün mahrem yapılanmasında yer alıp Yargıtayda
oluşturtuğu örgütsel grup toplantılarına katıldığı,
himmet verdiği yönündeki anlatımı ... aleyhe delil olarak değerlendirilmiştir
..."
32. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararı başvurucu
tarafından temyiz edilmiş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
dosya temyiz incelemesi için Yargıtay Ceza Genel Kurulundadır.
IV. İLGİLİ HUKUK
33. İlgili hukuk için bkz. Salih
Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 31/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu; gözaltında altı kişinin kalabileceği bir
nezarethanede otuz bir kişi ile birlikte kaldığını, bu sürede avukat
yardımından yararlandırılmadığını, ters kelepçe takılarak nezarethaneye
götürüldüğünü, daha sonra adliyeye de bu şekilde getirildiğini belirterek
işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde; başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin olarak başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu
belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvuru yolları tüketilmiş olsa dahi
iddia edilen eylemlerin kötü muamele oluşturmadığı ifade edilmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; evinin
aranması sonrasında gözaltına alındığını, gözaltına alınmasının akabinde
emniyete götürülene kadar kendisine herhangi bir şekilde kelepçe takılmazken
nezarethanede ve adliyede ters kelepçe takılmasının açık bir kötü muamele
oluşturduğunu, bu işlem sonrasında herhangi bir yola başvurulmasının kötü
muameleyi ortadan kaldırmayacağını, kaldı ki olağanüstü hâl döneminde yapılan
düzenlemelerle bu tür işlemlere karşı bir sorumsuzluk hâli getirildiğini
belirtmiştir. Başvurucu, bu noktada Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının vermiş
olduğu kovuşturmaya yer olmadığına dair bir kararı bu açıklamasına dayanak
olarak ifade etmiş ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini tekrar ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, gözaltı
sırasında ve devamındaki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının
ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının
Anayasa'nın 17. maddesi çerçevesinde kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi
gerekir.
39. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
41. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
42. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı
koşullarında tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki iddialar bir bütün
olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gözaltına alındığı andan itibaren kamu
görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu görülmektedir.
Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse de bu
kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin
kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını
açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince
doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun anılan iddialarının kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli
ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir (benzer yöndeki
bir değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan
Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 249).
43. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini,
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
45. Başvurucu, bilgisayarına ve cep telefonuna 5271 sayılı
Kanun'un 134. maddesine açıkça aykırı bir biçimde el konulduğunu belirterek
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddiasına
ilişkin olarak başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu
belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvuru yolları tüketilmiş olsa dahi
iddia edilen eylemlerin mülkiyet hakkına yönelik bir ihlal niteliği taşımadığı
ifade edilmiştir.
47. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, genel olarak
başvuru formundaki iddialarının tekrarı niteliğinde açıklamalarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının bu kapsamında
incelenmesi gerekir.
49. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
50. Anayasa Mahkemesi, elkoyma
tedbirinin hukuka aykırı olmasından dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu
olduğunu kabul etmiştir (Nuray Işık,
B. No: 2014/7561, 28/9/2016, §§ 58-69). Somut olayda başvurucunun bu kapsamdaki
şikâyeti bakımından anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut
değildir.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata Saygı ve
Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
52. Başvurucu -Yargıtay üyesi olarak- hakkında Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturma yürütülmesinin mümkün olmadığını, bu itibarla
görevsiz mercilerce verilmiş arama kararına dayanılarak konutunda ve işyerinde
arama yapıldığını belirterek özel hayata ve aile hayatına saygı ile konut
dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
53. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin olarak başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu
belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvuru yolları tüketilmiş olsa dahi
iddia edilen eylemlerin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yönelik
olarak bir ihlal niteliği taşımadığı ifade edilmiştir.
54. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, genel olarak
başvuru formundaki iddialarının tekrarı niteliğinde açıklamalarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
55. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının bu kapsamında incelenmesi gerekir.
56. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar ([GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma
tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda
yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren
makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme
yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları
kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan
zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî
uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden
daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için
bkz. Hülya Kar, §§ 21-46).
57. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan bir soruşturma
kapsamında başvurucunun aracında, konutunda ve işyerinde arama yapıldığı
görülmektedir (bkz. § 17). Başvurucu, bu tedbir nedeniyle özel hayata ve aile
hayatına saygı ile konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğini iddia
etmektedir. Söz konusu tedbirin bir soruşturma kapsamında maddi gerçeğin ortaya
çıkmasını temin etmek amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
58. Anayasa Mahkemesi, koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir, kesin bir
hukuki düzenlemeye dayanmaktadır ve başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânı tanınmıştır. Bundan başka
tedbir, süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır.
59. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, özel hayata
saygı ve konut dokunulmazlığı haklarına yönelik bir ihlal bulunmadığından açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
D. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltına Almanın
Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
61. Başvurucu, suç şüphesi olmaksızın gözaltına alınması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
62. Bakanlık görüşünde, bu bölümdeki iddialara ilişkin bir
açıklamada bulunulmamıştır.
b. Değerlendirme
63. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
64. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
65. Somut olayda, başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki
olmadığına ilişkin iddiayla ilgili olarak yukarıda anılan kararlarda varılan
sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a.Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
67. Başvurucu; somut olay bakımından tutuklama nedenlerinin
bulunmadığını, tutuklamaya neden olabilecek hiçbir maddi olgunun kararda
gösterilmediğini, tutuklama kararının gerekçesiz olduğunu ve tutuklama
kararında ölçülülük ilkesinin dikkate alınmadığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
68. Başvurucu ayrıca soruşturma tarihi itibarıyla Yargıtay
üyeliği sıfatının devam ettiğini, bu nedenle hakkındaki soruşturmanın ilgili
mevzuatta belirtilen özel soruşturma usulüne uyularak yürütülmesi gerektiğini,
ancak hakkında öngörülen özel soruşturma usulüne aykırı davranılarak genel
hükümlere göre soruşturma yürütüldüğünü, olayda kendisi yönünden suçüstü
hâlinin mevcut olmadığını ileri sürmüştür.
69. Bakanlık görüşünde; başvuruya isnat edilen suçun terör
örgütü üyeliği olması,bu suçun temadi eden bir suç
niteliği taşıması ve temadinin yakalanma anına kadar devam edeceği hususları
dikkate alındığında başvurucu açısından suçüstü hâlinin mevcut olduğu, ayrıca
isnat edilen suçun ağır cezayı gerektiren bir suç niteliği taşıdığı, hem 5271
sayılı Kanun'un 161. maddesinin 3. fıkrasındaki hem de 2797 sayılıKanun'un
46. maddesindeki düzenlemeler dikkate alındığında başvurucu hakkında yürütülen
soruşturmanın ulusal mevzuata uygun olduğu belirtilmiştir.
70. Bakanlık görüşünde ayrıca somut olayda başvurucu açısından
kuvvetli suç şüphesinin var olduğu ve tutuklama tedbirinin orantılı olduğu
ifade edilerek başvurucunun bu başlık altındaki iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olduğu belirtilmiştir.
71. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; genel olarak
başvuru formundaki iddialarının tekrarı niteliğinde açıklamalarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
72. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
73. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
74. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
75. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir.
Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
76. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın
olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 57).
77. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
78. İlgili genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez (§§ 99-104) başvurusu hakkında verilen karar.
(2)
İlkelerin Olaya Uygulanması
79. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin
mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü
üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır.
80. Diğer taraftan başvurucu, görevinden kaynaklanan güvencelere
riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmektedir.
81. 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
Yargıtay üyelerinin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri
iddia edilen suçları ile kişisel suçları için soruşturma açılmasının Birinci
Başkanlık Kurulunun kararına bağlı olduğu, ancak ağır ceza mahkemesinin
görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturmanın genel hükümlere göre
yürütüleceği düzenlenmiştir.
82. Aynı Kanun'un 46. maddesinin (2), (3) ve (6) numaralı
fıkralarında ise ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili
suçüstü hâli istisna olmak üzere görevlerinden doğan veya görevleri sırasında
işledikleri iddia edilen suçları ve kişisel suçları nedeniyle Yargıtay üyeleri
hakkında koruma tedbirlerine ancak -soruşturma ile görevlendirilen başkanın
talebi üzerine- Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile karar verileceği, ağır
ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü hâllerinde
soruşturmanın genel hükümlere göre yürütüleceği ifade edilmiştir.
83. Buna göre kural olarak Yargıtay üyeleri hakkında
görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçların
yanı sıra kişisel suçları bakımından da ceza soruşturması açılması Yargıtay
Birinci Başkanlık Kurulunun karar almasına bağlıdır. Yine bu suçlar bakımından
Yargıtay üyeleri hakkında tutuklama da dâhil olmak üzere koruma tedbirlerinin
uygulanmasına karar verme görevi nihayetinde Birinci Başkanlık Kuruluna aittir.
84. Bununla birlikte ağır ceza mahkemesinin görevine giren
kişisel suçlarla ilgili olarak suçüstü hâlinin bulunması durumunda soruşturma
genel hükümlere göre yürütülecek ve bu soruşturmada tutuklama tedbirine genel
yetkili yargı organı olarak sulh ceza hâkimliklerince karar verilebilecektir.
Belirtilen durumda kovuşturma ise Yargıtayda
yapılacaktır.
85. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, 15/7/2016 tarihinde
yaşanan darbe teşebbüsüne değinilerek başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi
olma suçundan tutuklanması talep edilmiştir (bkz.§ 19).
86. Başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen
fezlekede -darbe tehlikesinin tam olarak bertaraf edilemediğine dikkat
çekilerek- somut olayda ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçüstü
hâlinin mevcut olduğu belirtilmiş, buna göre başvurucu hakkında genel hükümler
doğrultusunda 16/7/2016 tarihinde soruşturma başlatıldığı ifade edilmiştir
(bkz.§ 25).
87. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede
ise başvurucuya isnat olunan suçun ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren
ve temadi eden suçlardan olduğuna, temadinin fiilî ve hukuki kesintiye uğradığı
tarihe kadar suçun işlenmeye devam ettiğinin yerleşik yargı kararları ile kabul
edildiğine değinilmiş; bu itibarla temadinin kesildiği yakalama tarihinin suç
tarihi olarak, bir başka ifadeyle suçüstü hâli olarak kabul edilmesi gerektiği
değerlendirilerek soruşturmanın genel hükümlere göre sürdürüldüğü ifade
edilmiştir (bkz.§ 27).
88. Başvurucu hakkındaki tutuklama talep yazısı, tutuklama
kararı, fezleke ve iddianamede yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında
soruşturma mercilerince isnat konusu suçun kişisel suç olduğu ve başvurucu
yönünden ağır cezalık suçüstü hâlinin bulunduğu kanaatine varıldığı ve bu
itibarla soruşturmanın genel hükümlere göre yürütüldüğü görülmektedir.
89. Başvurucuya isnat edilen ve 5237 sayılı Kanun'un 314.
maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütü üyesi olma suçunun ağır cezalık
(ağır ceza mahkemelerinin görev alanında bulunan) suçlardan olduğu (Salih Sönmez, § 51) hususunda kuşku
bulunmadığı gibi başvurucunun da aksi yönde bir iddiası yoktur. Diğer taraftan
isnat konusu suçun kişisel suç olmadığı, bir başka ifadeyle görevden doğan veya
görev sırasında işlenen bir suç olduğu yönünde bir şikâyette de
bulunulmamıştır. Bir suçun niteliğinin (kişisel suç mu, görev suçu mu
olduğunun) belirlenmesi soruşturma ve kovuşturma süreçlerini yürüten adli
mercilere aittir. Yine bu belirlemeye göre varılacak sonucun hukuka uygun olup
olmadığı kanun yolu incelemesi ile tespit edilebilir. Hukuk kurallarının
yorumlanmasında -Anayasa'ya bariz şekilde aykırı olarak- keyfîlik
bulunması, bunun temel hak ve özgürlüklerin ihlaline sebebiyet vermesi hâli
dışında suçun niteliğinin belirlenmesine ilişkin olanlar da dâhil olmak üzere
kanun hükümlerinin yorumu ve bunların somut olaylara uygulanması derece
mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır (benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Mehmet Haberal, B. No:
2012/849, 4/12/2013, § 77; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 223). Başvurucu hakkındaki tutukluluğa ilişkin belgeler başta
olmak üzere soruşturma dosyasında yer alan tespit ve değerlendirmeler ile
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin isnat konusu suçun görev suçu olarak
nitelendirilemeyeceği yönündeki içtihadı (Salih
Sönmez, § 55) karşısında söz konusu suçun kişisel suç olarak
nitelendirilmesinin temelsiz ve keyfî bir yaklaşım olduğu söylenemez (aynı
yöndeki değerlendirme için bkz. Alparslan
Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 123; Erdal Tercan [GK], B. No: 2016/15637,
12/4/2018, § 140).
90. Somut olayda soruşturma mercilerince başvurucu yönünden
suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde değerlendirme yapılırken 15/7/2016 tarihinde
yaşanan darbe teşebbüsüne dikkat çekilmekte, ayrıca isnat edilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçunun temadi eden suçlardan olduğu hususuna
dayanılmaktadır.
91. Başvurucu hakkında darbe teşebbüsünün henüz savuşturulmakta
olduğu ve bu girişimin millî güvenlik ve kamu düzeni üzerinde oluşturduğu
tehlikenin tüm ağırlığıyla devam ettiği bir sırada Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca 16/7/2016 tarihinde gözaltına alma kararı verilmiş; başvurucu
bu karara istinaden 18/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış ve gözaltı sürecinin
sonunda 20/7/2016 tarihinde Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklanmıştır.
Başvurucunun da aralarında olduğu şüpheliler hakkında Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca gözaltına alma kararı verilirken darbe teşebbüsünün halen devam
etmekte olduğuna vurgu yapılmış, tutuklama talebinde bulunulurken de silahlı terör örgütü üyeliğinin yanı sıra anayasal düzeni ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye
teşebbüs suçuna da değinilmiştir. Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından başvurucu hakkında -olgusal temellere dayalı olarak- darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu kabul edilen FETÖ/PDY'nin
yargı örgütlenmesinde yer aldığı değerlendirilerek anılan terör örgütüne üye
olma suçundan tutuklama kararı verildiği anlaşılmaktadır.
92. Öte yandan Yargıtayın yerleşik
uygulamasına göre başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu temadi eden suçlardandır (Salih Sönmez, §§ 52-55;
aynı doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 6/3/2008 tarihli ve E.2007/2495,
K.2008/1358 sayılı; 9/3/2011 tarihli ve E.2010/16588, K.2011/1626 sayılı;
6/11/2014 tarihli ve E.2014/6090, K.2014/10958 sayılı; Yargıtay 5. Ceza
Dairesinin 12/10/2010 tarihli ve E.2010/8491, K.2010/7430 sayılı kararları).
93. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu; darbe teşebbüsü
sonrasında başlatılan soruşturmalar kapsamında Cumhuriyet savcısı olarak görev
yapan bir şüpheli hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma, Anayasa'yı
ihlal etme, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ve
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya, görevlerini yapmasını kısmen
veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçlarından İstanbul 23. Ağır Ceza
Mahkemesinde açılan davada bu Mahkeme ile Yargıtay 16. Ceza Dairesi arasında
çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin kararında, anılan
suçun temadi eden suçlardan olduğunu belirtmiş ve isnat edilen suçların kişisel
suç olduğuna da değinerek ağır ceza mahkemesinin görevsizlik kararının
kaldırılmasına karar vermiştir ( Salih
Sönmez, § 52; aynı doğrultudaki kararlar için diğerleri arasından
bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-996,
K.2017/403 sayılı; 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-998, K.2017/388 sayılı
kararları).
94. Dolayısıyla 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de
devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sırasında gözaltına alınmasına
karar verilen ve bu karar uyarınca 18/7/2016 tarihinde gözaltına alınıp darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca
silahlı terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan
20/7/2016 tarihinde tutuklanan başvuru yönünden darbe teşebbüsünden kaynaklanan
nedenlerle bağlantılı olarak suçüstü hâlinin mevcut olduğuna yönelik
değerlendirmelerin temelsiz olduğunun kabulü mümkün değildir. Yukarıda
değinilen ve atıf yapılan Yargıtay kararlarında yer alan silahlı terör örgütü
bakımından ağır cezalık suçüstü hâlinin bulunduğu yönündeki yaklaşım da dikkate
alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçuna
ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan
değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü
mümkün görülmemiştir (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Alparslan Altan, § 128; Erdal Tercan, § 145).
95. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun Yargıtay
üyesi olması nedeniyle 2797 sayılı Kanun'dan kaynaklanan güvenceler
uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu
itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
96. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
97. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, isnat edilen
suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir (bkz.
§ 21).
98. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede ise isnat edilen
suçu (silahlı terör örgütü üyesi olma) işlediğine dair delil olarak
başvurucunun FETÖ/PDY örgütüne mensup olduğu yönündeki tanık beyanlarına
değinilmiştir (bkz. § 26).
99. İddianamede; FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan M.G. ve İ.D.nin tanık olarak verdikleri ifadelerinde ve gizli
tanıklar ''Murat'' ve 'Sinop"un beyanlarında
başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup
olduğuna yönelik anlatımlarda bulundukları görülmektedir. Ayrıca İ.D.nin daha sonra Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yapılan
yargılamada, başvurucunun Yargıtay üyesi olduktan sonra dahi FETÖ/PDY ile
irtibatının olduğuna dair birtakım ayrıntılı anlatımlarda bulunduğu
anlaşılmıştır. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli
belirtilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir başvurusunda; FETÖ/PDY
üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev
yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya
mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini
doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75).
100. Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını
doğrulayan belirtilerin dosya kapsamında bulunduğu görülmektedir.
101. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı
edilmemelidir.
102. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz
ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde
binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki onbinlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra
çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında
doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY'ye
mensubiyet nedeniyle ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate
alındığında soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk Özdemir, § 78; Alparslan Altan, § 140).
103. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve
kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi,
ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili
olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt
dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir,§
79). Ayrıca Yargıtay üyesi olan başvurucunun -konumu itibarıyla- deliller
üzerinde etkide bulunmasının diğer kişilere göre daha kolay olacağı yadsınamaz.
104. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (Salih
Sönmez, § 44) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen
cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran
Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Salih Sönmez,
§ 33; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
105. Somut olayda Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken kaçma ve delillerin karatılması ihtimalinin
bulunmasına, adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacak olmasına ve isnat
edilen suça göre tutuklamanın orantılı bir tedbir olmasına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 21).
106. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 6. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelik tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Alparslan Altan,
§ 144; Erdal Tercan;
§ 162).
107. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
108. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda
örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde
hareket etme gibi özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer
ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
109. Ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması
sürecinde gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında
soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak
gerekli olmadığı sonucuna
varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
110. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
111. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
112. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
113. Başvurucu; sorgu aşamasında kendisine isnat edilen
suçlamalara ait delillerin gösterilmediğini, soruşturma dosyasında gizlilik
kararının bulunması nedeniyle hakkındaki suçlamaları öğrenemediğini belirterek
adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkeleri ile savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
114. Bakanlık görüşünde; soruşturma dosyasına getirilen
kısıtlamanın somut olayın koşullarında orantılı olduğu, kaldı ki kamu davası
açıldıktan sonra başvurucunun tüm bilgi ve belgelere erişeceği ifade edilerek
başvurucunun bu başlık altındaki iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu
belirtilmiştir.
115. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak
başvuru formundaki iddialarının tekrarı niteliğinde beyanlarda bulunmuştur.
b. Değerlendirme
116. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
117. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
118. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının
verildiği belirtilen soruşturma dosyasında başvurucuya yöneltilen suçlama,
olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgilidir. Bu nedenle
kısıtlamanın hukuki olup olmadığı, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlamanın
Anayasa'nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit
edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki
ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
119. İlgili genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2) (§§ 169-174) başvurusu hakkında verilen karar.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
120. Başvuru formunda, soruşturma dosyasını incelemeye izin
verilmediği ileri sürülmüş ancak iznin verilmemesine neden olan kararın
savcılık ya da hangi mahkeme tarafından hangi tarihte verildiğine ilişkin bir
açıklamada bulunulmamıştır.
121. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte Yargıtay 9. Ceza Dairesince iddianamenin kabul edildiği 9/1/2018
tarihi (bkz. § 29) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin
(4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
122. Soruşturma aşamasında başvurucuya yöneltilen suçlamanın
başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olması ve bu örgütün yargı ayağının içinde yer
alması hususlarına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu suçlamaların içeriğinin
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında
başvurucuya açıklandığı görülmektedir (bkz. § 18).
123. Öte yandan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 20/7/2016
tarihinde düzenlenen tutuklama talep yazısı incelendiğinde başvurucuya isnat
edilen suçlamalara ilişkin açıklamalara ayrıntılı şekilde yer verildiği
görülmektedir. Bu bağlamda suça konu edilen olaylarla ilgili bilgilere yer
verilmiş, bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik olarak da değerlendirmelerde
bulunulmuştur (bkz. § 19). Anılan talep yazısı sorgu işlemi öncesinde Ankara 6.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında
başvurucuya isnat edilen suçların anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun
sorgu sırasında suçlama konusu olaylarla ilgili anlatımda bulunduğu
görülmektedir (bkz. § 20). Ayrıca
başvurucunun tutukluluğa itiraz dilekçesinde de usul ve esasa ilişkin ayrıntılı
bir biçimde beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel
teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
124. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş, başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında soruşturma
aşamasında dosyanın incelenmesine izin verilmemesi nedeniyle başvurucunun
tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün
görülmemiştir.
125. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun dosyayı incelemeye izin
verilmemesi nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı
iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
126. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapıldığı belirtilen müdahalenin Anayasa'da (özellikle 19. maddenin sekizinci
fıkrası) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın
15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
4. Tutuklamaya Karşı
İtiraz Hakkının Etkin Olarak Kullanılamadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
127. Başvurucu; tutuklama kararını ve tutukluluğa itirazın reddi
kararını veren sulh ceza hâkimliklerinin kapalı bir sistem içinde faaliyet
gösterdiklerini, sosyal ve siyasal baskılar nedeniyle bu hâkimliklerin
bağımsız, tarafsız ve etkili bir başvuru mercii olmadığını, bu nedenle
tutukluluk işlemi bakımından etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
128. Bakanlık görüşünde; sulh ceza hâkimliklerinin diğer tüm
mahkemelerde olduğu gibi Anayasa'nın öngördüğü biçimde mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev yaptıkları, bu
hâkimliklerin yapılanması ve işleyişinde tarafsız davranamayacakları sonucuna
ulaşılmasını gerektiren bir unsurun bulunmadığı ifade edilerek başvurucunun bu
başlık altındaki iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
129. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki
beyanlarını tekrar etmiştir.
b. Değerlendirme
130. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
131. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
132. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gözaltının hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
5. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
6. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasından dolayı kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak
kullanılamamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
31/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.