TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SİNAN DELİDUMAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/3217)
Karar Tarihi: 9/7/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Recai AKYEL
Basri BAĞCI
Raportör
Selçuk KILIÇ
Başvurucu
Sinan DELİDUMAN
Vekili
Av. İlter AKSOYLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza yargılamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olması üzerine muvazzaf astsubay adayı hakkında tesis edilen ilişik kesme işlemi nedeniyle masumiyet karinesinin; Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin hâkim olmayan subay üyelerinin tarafsız olmaması, mahkeme kararının yeterli gerekçeyi içermemesi, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirilmesine gerek görülmediğini bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, dış kaynaktan astsubay temini faaliyetleri kapsamında Jandarma Okulları Kurslar Komutanlığı (Kurslar Komutanlığı) bünyesine astsubay adayı olarak 2014 yılında kabul edilmiştir.
9. Başvurucu, muvazzaf astsubay adayı olarak eğitime başlamadan önceki bir tarihte Adana 2. Sulh Ceza Mahkemesinde sanık sıfatıyla yargılanmış; anılan Mahkemenin 27/11/2012 tarihli kararıyla sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret, tehdit suçu nedeniyle yetmiş beş gün adli para cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiş ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiştir. Anılan karar, itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
10. Söz konusu HAGB hükmü nedeniyle 28/5/2004 tarihli ve 25475 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temin Yönetmeliği’nde (Yönetmelik) aranan koşulları taşımadığının sonradan anlaşıldığı gerekçesiyle 23/12/2014 tarihinde başvurucunun Kurslar Komutanlığından ilişiği kesilmiştir.
11. Başvurucu tarafından Kurslar Komutanlığından ilişiğinin kesilmesine yönelik işlemin iptali istemiyle 31/12/2014 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açılmıştır. AYİM İkinci Dairesinin (Mahkeme) 9/12/2015 tarihli kararıyla oyçokluğuyla davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde, ilgili Yönetmelik'e göre astsubay adayı olabilmek için bir cürümden dolayı soruşturma altında bulunulmaması gerektiği belirtilerek uyuşmazlığın başvurucu hakkında verilen HAGB kararının taksirli suçlar hariç olmak üzere bir cürümden hükümlü bulunmamak veya soruşturma altında olmamak kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında düğümlendiği vurgulanmıştır. Kararda HAGB kararının niteliği irdelenerek 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi uyarıca, hakkında HAGB kararı verilen kişinin sanık sıfatını hâlen koruduğu, sanık sıfatının ve dolayısıyla yargılamanın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği takdirde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesi veya denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi hâlinde mahkemenin hükmü açıklaması ile sona erdiği belirtilmiştir. Özetle HAGB'nin öncelikli olarak kovuşturma evresinde bir hüküm kurulmasını gerektirdiği ancak bu hükmün yasadaki düzenlemeye göre hukuki bir sonuç doğurmadığı, başka bir anlatımla kurulan hükmün hukuki sonuç doğurup doğurmamasının belli bir süreye ve bazı ek koşullara bağlı kılınması nedeniyle hakkında HAGB kararı verilen kimsenin hükümlü sayılmadığı ancak sanık sıfatını muhafaza ettiği ifade edilmiştir. Başvurucu hakkında sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret, tehdit suçu nedeniyle Adana 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 27/11/2012 tarihli kararıyla verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve bu kararın itiraz edilmediğinden kesinleştiği, bu durumda söz konusu karardan dolayı başvurucunun muvazzaf astsubay adayı olarak Kurslar Komutanlığı bünyesinde eğitimine alınmadan önce bir cürümden soruşturma altında olduğunun kabulü gerektiği değerlendirilmiştir. Buna göre öğrenciliği öncesinde işlenen bir suç dolayısıyla hakkında soruşturma yapılan ve hatta kovuşturması devam eden -sanık statüsündeki- başvurucunun okuldan ilişiğinin kesilmesi işleminde mevzuata aykırılık bulunmadığı kanaat ve sonucuna varılmıştır.
12. Bir üyeye ait karşıoy gerekçesinde ise öncelikli olarak Yönetmelik'te yer alan soruşturma altında olmamak koşulunun irdelenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Cumhuriyet savcılıklarına yapılacak şikâyetler üzerine soruşturmaya başlandığı dikkate alındığında bu hükme göre soruşturma sonucunda beraat kararı verilse dahi hakkında bir şekilde soruşturma başlatılan kişilerle ilgili olarak okuldan çıkarılma kararı verilmesi gerektiği hususuna yer verilmiştir. Bu durumda askerî öğrencilerin basit bir şikâyet nedeniyle subaylık veya astsubaylık mesleğini ömür boyu icra edememeleri gibi insan hayatında çok önemli bir hukuki sonucun doğacağı vurgulanmıştır. Tüm hususların birlikte değerlendirilmesi neticesinde Yönetmelik'in ilgili maddesinde yer alan veya soruşturma altında olmamak hükmünün Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine ve masumiyet karinesine aykırı olduğundan hukuka uygun olmadığı, dava konusu işlemde dikkate alınmaması gerektiği ve bu gerekçeyle tesis edilen işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
13. Karar 20/1/2016 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
14. Etkisiz bir yol olarak görüldüğü ifade edilerek kararın düzeltilmesi isteminde bulunulmadığı belirtilmiştir.
15. Başvurucu 18/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
16. 5271 sayılı Kanun'un "Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" kenar başlıklı 231. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
...
(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur...
(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar..."
17. 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun "Temin ve yetiştirme" kenar başlıklı 68. maddesinin olay tarihinde yürürlükteki şeklinin ilgili kısımları şöyledir:
"Muvazzaf astsubay olabilmek için;
a) Astsubay meslek yüksek okullarından mezun olmak veya,
b) Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarını kendi nam ve hesabına bitirmek; dört yıl veya daha fazla süreli yüksek öğretimi bitirenler için 28 yaşından, daha az süreli yüksek öğretimi bitirenler için 26 yaşından gün almamış olmak; yönetmelikte öngörülen sınavlarda başarılı olmak ve uygulanacak temel askerlik eğitimini başarı ile bitirmek gereklidir.
Astsubay hazırlama okulları:
d) Astsubay hazırlama okulu öğrencileri aşağıdaki hallerde öğrencilik niteliğini kaybederler :
6) Yönetmelikte tespit edilecek giriş koşullarına uymadıkları sonradan anlaşılanlar.
e)(d) bendi gereğince öğrencilik niteliğini kaybedenlerin Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Sağlık sebebi dışında öğrencilikle ilişikleri kesilenlere Devlet tarafından yapılan masraf, faizi ile birlikte ödettirilir. Bu borçlar, askerlik hizmetleri süresince tehir edilir. Sağlık sebebi dışında öğrencilikle ilişkisi kesilenler, muvazzaf subay veya astsubay olarak tekrar Türk Silâhlı Kuvvetleri hizmetine alınamazlar.
f) Astsubay hazırlama okulu öğrencilerinin okulla ilişiklerinin kesilmesi ve ilişikleri kesilenler ile ilgili diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.
Astsubay meslek yüksek okullarına veya kendi nam ve hesabına fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarını bitirenlerden astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınacaklarda aranacak şartlar, bunların tâbi tutulacakları seçme sınavlarına ilişkin usul ve esaslar ile temel askerlik eğitimiyle ilgili esaslar yönetmelikte gösterilir."
18. Yönetmelik'in "Aranacak Nitelikler" başlıklı 6. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Muvazzaf astsubay adaylarında aranacak nitelikler aşağıda belirtilmiştir:
a) Genel şartlar:
2) Taksirli suçlar hariç olmak üzere; affa veya zamanaşımına uğramış, yahut para cezasına çevrilmiş veya ertelenmiş, hükümlülüklerine ilişkin kayıtları adli sicilden çıkarılmış olsa bile bir cürümden hükümlü bulunmamak veya soruşturma altında olmamak,
5) Yapılacak güvenlik soruşturmasında olumlu sonuç almak"
2. Yargıtay İçtihadı
19. HAGB kurumunun niteliğine yer verilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1/2/2012 tarihli ve E.2011/19-639, K.2012/30 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmemekte, herhangi bir sonuç doğurmamaktadır. Sanık bulunduğu hal üzere bırakılmakta, aynen yargılanan kimsenin durumunda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz."
20. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/10/2018 tarihli ve E.2017/4-1353, K.2018/1552 sayılı ile 31/1/2019 tarihli ve E.2017/13-681, K.2019/46 sayılı kararlarında da HAGB kurumuna yönelik yukarıda alıntısı yapılan karar (bkz. § 19) ile aynı nitelemeye yer verilmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
22. Masumiyet karinesi, kamu görevlilerinin ceza yargılamasına konu olan eylemleri nedeniyle ayrıca idari yaptırıma tabi tutulmamaları gibi bir amaç taşımamaktadır. Masumiyet karinesi bir fiilin hem ceza hem de idari bir soruşturmaya konu olmasına ve paralel olarak iki ayrı dava sürecinin yürütülmesine mâni değildir. Bu bağlamda masumiyet karinesi, cezai sorumluluk bulunmaması hâlinde dahi daha hafif bir ispat yükümlülüğü temelinde aynı eylemden kaynaklanan medeni ya da diğer sorumluluk biçimlerinin kurulmasını engellememektedir. Ayrıca suçlu olduğu kesin olarak hükme bağlanmamış olan bir kişiye yönelik kamu görevlileri tarafından kullanılan ifadelerde yer alan kelimelerin seçimi önemli olmakla birlikte kullanılan dilin masumiyet karinesini ihlal edip etmediği hususu, olaya ilişkin özel şartların da dikkate alınması suretiyle tespit edilmelidir (Güç/Türkiye, B. No: 15374/11, 23/1/2018, §§ 38, 39).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 9/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesi İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar herkesin masum sayılması gerektiğini, hukuki sonuç doğurmayan ve kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü olarak kabul edilmeyen HAGB kararına dayanılarak ilişiğinin kesildiğini ve astsubay olmasının engellendiğini belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
25. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
26. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık hakkında suç isnadı olan kişi statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda ya da HAGB'ye karar verilmesi hâlinde ise kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır, bu nedenle kişi suçlu sayılamaz (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 61).
27. Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği karara uygun hareket etmelidir (Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 39).
28. Diğer taraftan HAGB, sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir. Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın sanığın kabul etmemesi hâlinde HAGB'ye karar verilemeyeceği 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının son cümlesinde ifade edilmektedir. Bu kapsamda sanığın yargılamanın hukuki kesinliği ifade eden bir hükümle sonuçlanması ya da cezaya hükmedilmesi durumunda HAGB'yi tercih etme imkânı bulunmaktadır (Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, § 19).
29. Ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir. Buna karşılık idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve HAGB'ye dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran HAGB'ye karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Hüseyin Şahin, § 40).
30. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken özellikle hukuk usulü ve idari yargılama usulü bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığıdır.
31. Kişinin suçluluğunu ima eden ya da kabul eden bir yargı söz konusu olmadıkça sadece soruşturma açılmış olması da disiplin veya idari yaptırım işlemlerinin başlatılması ya da uygulanması için yeterli görülebilir (Ramazan Tosun, § 65).
32. Somut olayda sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret, tehdit suçlamasıyla yargılanan başvurucu, Adana 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 27/11/2012 tarihli kararıyla 75 gün adli para cezası ile cezalandırılmış ve hakkında HAGB'ye karar verilmiştir. 2014 yılında Jandarma Okulları Kurslar Komutanlığına muvazzaf astsubay adayı olarak kabul edilen başvurucu hakkında verilmiş bu karardan başvurucunun öğrenimi sırasında haberdar olan idare tarafından 23/12/2014 tarihinde başvuru konusu ilişiği kesme işlemi tesis edilmiştir.
33. Bireysel başvuruya konu olan mahkeme kararında, idari işlemin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılırken salt ilgili Yönetmelik hükümleri üzerinden değerlendirme yapıldığı (bkz. § 11) görülmektedir. Konuya ilişkin mevzuat, eğitim sonunda ifa edilecek mesleğin niteliği gereği astsubay adayının cezai soruşturma altında bulunmaması şartını aramaktadır. Kararda, bu özel şart gereği ceza yargılaması dikkate alınmış ise de bu durum işleme esas olan Yönetmelik'in uygulama bulacağı hâllerin var olup olmadığının belirlenmesine ilişkin bir irdelemeden ibarettir.
34. Mahkeme kararında, isnat edilen suçun başvurucu tarafından işlendiğine yönelik olarak bir saptamada bulunulmadığı veya yakın anlama gelecek bir ifadenin kullanılmadığı, astsubay adayları için mevzuatta öngörülen koşulların nasıl anlaşılması ve başvurucu hakkında verilen HAGB kararının bu koşullar bağlamında nasıl değerlendirilmesi gerektiğine yönelik açıklamalar yapılmakla yetinildiği görülmektedir. Başvurucunun suçlu olduğuna yönelik bir ithamın bulunmadığı, suç vasfının ve mahiyetinin tartışılmadığı, yalnızca somut olayın işlem tarihindeki koşullar dikkate alınarak mevzuat bağlamında idari yönden değerlendirildiği ve tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
35. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde somut olayda masumiyet karinesine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmaktadır.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu, AYİM'in subay üyelerinin idarenin emri altında görev yaptığı dikkate alındığında tarafsız ve bağımsız hareket etmelerinin mümkün olmadığını belirterek bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
39. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun'da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun bulunmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap vermek zorunda olmadıkları, ayrıca disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf subayı üyelerinin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri içinde idari veya askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Yaşasın Aslan, § 30; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Mustafa Yavuz ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye (k.k.), B. No: 23522/05, 20/4/2010).
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu; hakkında tesis edilen işleme dayanak teşkil eden Yönetmelik hükmünün ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu, Yönetmelik hükmünün ihmal edilmesi gerektiğini, aynı hukuki durumdaki başka kursiyerlerin ilişiklerinin kesilmediği iddialarının kararda karşılanmadığını ileri sürmüştür.
42. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
43. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
44. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve kişileri denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
45. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı olarak yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
46. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucunu etkilemesi, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
47. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
48. Mahkemenin davanın reddine ilişkin gerekçesini başvurucunun muvazzaf astsubay adaylığına ilişkin mevzuatta öngörülen koşulları taşımadığı tespitine dayandırdığı, yapılan yargılama sonunda hükme ulaşılması için bu hususa yönelik yeterli gerekçenin kararda (bkz. § 11) bulunduğu ve gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
50. Başvurucu; Yönetmelik hükmüne göre soruşturma veya kovuşturma konusunun niteliğine ve niceliğine bakılmaksızın tüm suçlara karşı aynı yaptırımın uygulandığını, eylemle orantılı olmayan ölçüsüz bir hak yoksunluğuna yol açıldığını, eksik inceleme ve değerlendirme sonucunda verilen kararın hatalı olduğunu ve askerî okuldan çıkarılması sonucunu doğurduğunu, aynı hukuki durumdaki başka kursiyerlerin kurumla ilişiklerinin kesilmediğini belirterek mülkiyet hakkı ile hukuk devleti, ölçülülük, hukuki güvenlik ve eşitlik ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16; M. Aydın Gürül, B. No: 2012/682, 2/10/2013, § 18). Başvurucu tarafından eşitlik ilkesinin ihlaline yönelik iddianın temellendirilmemesi ve mülkiyet hakkının ihlaline yönelik hiçbir açıklamada bulunulmaması nedeniyle eşitlik ilkesi ve mülkiyet hakkı yönünden inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun şikâyetlerini herhangi bir maddi hakla da ilişkilendirememesi sebebiyle başvurucunun iddiaları yargılamanın sonucuna yönelik şikâyetler kapsamında incelenmiştir.
52. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
53. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesi ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 9/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.