TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HAMİDE YILDIZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/3650)
Karar Tarihi: 17/6/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Eser AKINCI
Başvurucular
1.Hamide YILDIZ
2. Mehmet Şirin YILDIZ
3. Sabriye YILDIZ
Başvurucular Vekili
Av. Ahmet MİNTAŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiş; Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların yakını A.M. 24/12/1991 tarihinde, Diyarbakır ilinin Kulp ilçesinde bazı PKK mensuplarının cenazesi nedeniyle çıkan olaylar sırasında öldürülmüştür.
8. Olay tarihinde Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığında (DGM Başsavcılığı) görevli Cumhuriyet savcıları tarafından olay yerinde incelemeler yapılmış, ölü muayene ve otopsi işlemleri gerçekleştirilmiştir. Yapılan işlemlere göre A.M.nin ateşli silah yaralanması nedeniyle öldüğü anlaşılmıştır.
9. Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı), olay hakkında DGM Başsavcılığınca tahkikat yürütüldüğü gerekçesiyle görevsizlik kararı verip soruşturma evrakını DGM Başsavcılığına göndermiştir.
10. DGM Başsavcılığı işlendiği iddia olunan suçun kendi görev alanına girmediği gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı verip soruşturma evrakını Cumhuriyet Başsavcılığına iade etmiştir.
11. Cumhuriyet Başsavcılığı, Diyarbakır İl Jandarma Alay Komutanı İ.Y. hakkında soruşturma yapılabilmesi için izin verilmesi talebiyle dosyayı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne göndermiştir.
12. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 8/10/1992 tarihli yazısıyla, ilgilinin zabıta amiri sıfatıyla görevli olup olmadığının tespiti ve bir kısım eksikliğin tamamlanması için evrakı Cumhuriyet Başsavcılığına iade etmiştir.
13. İ.Y. hakkındaki soruşturmayı mevcut soruşturmadan tefrik ederek işlem yapılmak üzere Diyarbakır Valiliğine gönderen Cumhuriyet Başsavcılığı 6/7/1993 tarihli ve K.1993/27 sayılı kararla diğer şüpheliler yönünden görevsizlik kararı verip soruşturma evrakını İlçe İdare Kuruluna göndermiştir. Sözü edilen mercilerce yürütülen işlemlere ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır.
14. Başvuruya konu olayda ölen diğer şahısların yakınlarının 2004 yılında soruşturma dosyasının akıbetini sormaları üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhuriyet Başsavcılığından bilgi istemiştir. Söz konusu talep üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, Diyarbakır İl İdare Kurulu ve Kulp Kaymakamlığından İ.Y. ile diğer şüpheliler hakkındaki evrakın akıbetini sorsa da konuyla ilgili herhangi bir belge temin edememiştir. Cumhuriyet Başsavcılığınca posta ve zimmet kayıtları incelenmiş ancak olayla ilgili zimmet kayıtları ile posta listelerinin de kayıp olduğu anlaşılmıştır. Durum Cumhuriyet Başsavcılığınca Bakanlığa bildirilmiştir.
15. Olayda ölen diğer şahısların yakınları soruşturmanın akamete uğradığını fark ederek 18/11/2009 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığından olayın meydana gelmesinde kusuru bulunanlar hakkında yeni bir soruşturma başlatmasını istemişlerdir. Bu talep üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, olay hakkında yeni bir soruşturma başlatmıştır.
16. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/4/2011 tarihinde otuz üç askerî personel hakkında Kulp Kaymakamlığından soruşturma izni istemiştir. Kulp Kaymakamlığının soruşturmanın genel hükümlere göre yapılması gerektiğine ilişkin yazısı üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesine (BİM) müracaat etmiştir. BİM, isnat edilen kasten öldürme ve kasten yaralama suçlarının görev nedeniyle işlendiklerinin kabul edilemeyeceğini ve soruşturmanın genel hükümlere göre yapılması gerektiğini belirterek Cumhuriyet Başsavcılığının itirazını reddetmiştir.
17. Cumhuriyet Başsavcılığı, ateş emri veren ve ölmesi nedeniyle hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen İl Jandarma Alay Komutanı İ.Y.nin emrine uyan otuz dört şüpheli hakkında kanun hükmü, amirin emri ve meşru müdafaa hâlinde birden fazla kişiyi öldürme suçundan kamu davasının açılmasının temini bakımından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben fezleke düzenlemiştir.
18. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, fezlekedeki pek çok eksiklik (asıl soruşturma dosyasının kayıp olması ve eki belgelerin fotokopi ve okunaksız olması, hangi şüphelinin hangi eylemi işlediğinin açık olarak belirtilmemesi, bir kısım şüphelinin açık kimlik ve adres bilgilerinin tespit edilememesi, savunmalarının alınmamış olması, müştekilerin açık kimlik bilgilerinin tespit edilmemesi ve delillerinin sorulmaması, fezlekeye konu olaylarla ilgili delillerin dava açmaya yetecek ölçüde olmaması gibi) nedeniyle soruşturma evrakını yetkisizlik kararına rapten Cumhuriyet Başsavcılığına iade etmiştir.
19. Cumhuriyet Başsavcılığı 23/12/2013 tarihinde, yeni bir fezleke düzenleyerek soruşturma evrakını Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
20. Diğer yandan olayda ölen diğer şahıslardan üçünün yakınlarıyla, yaralanan bir şahıs 8/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunarak, yürütülen soruşturmanın etkisizliği nedeniyle yaşam haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Anayasa Mahkemesi 2014/4926 numaralı başvuruda 9/1/2020 tarihinde, bazı başvurucular yönünden yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.
21. Başvurucular, yürütülen soruşturmanın etkili olmadığını ileri sürerek 22/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
22. Bireysel başvuruda bulunulmasının ardından sonuçlanan soruşturmada, A.M.nin de içlerinde olduğu yedi kişinin güvenlik güçlerinin meşru müdafaa hâlinde güç kullanmaları sonucu öldüğü kabul edilerek 2/11/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. İlgili hukuk için bkz. Özeyir Kocakaya, B. No: 2014/1457, 14/11/2018, § 26-38.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 17/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular yakınlarının güvenlik güçlerince öldürülmesi ve bu olaya ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
" Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
27. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü, yakınlarının güvenlik güçlerince öldürülmesi ve bu olaya ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmemesine ilişkindir. Bu nedenle iddialar, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
29. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan olay sonucunda ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular Mehmet Şirin Yıldız ve Sabriye Yıldız, olayda yaşamını yitiren kişinin çocukları olduğundan, bu başvurucular yönünden başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır. Ancak A.M.nin gayrı resmi eşi olduğunu ifade eden başvurucu Hamide Yıldız'ın mağdur sıfatının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerekir.
30. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla doğrudan mağdur sıfatını taşıyan kişiler olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre doğrudan mağdur ile arasında kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa'nın ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabileceklerdir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 53).
31. Bununla birlikte dolaylı mağduriyetin ortaya çıkması, somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine bağlı olarak değişebilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda -özellikle yaşam hakkının söz konusu olduğu durumlarda- başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle kendi adlarına başvuru yapabileceklerine karar vermiştir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 41; Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015).
32. Somut başvuruda, nüfus kayıtlarına göre ölen A.M. ile müşterek çocukları da olan başvurucunun ölümden dolaylı olarak etkilendiği ve bu nedenle dolaylı mağdur sıfatını taşıdığı sonucuna varmıştır. Dolayısıyla bu başvurucu yönünden de başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmadığı kabul edilmiştir.
33. Başvuru ehliyeti ile ilgili bir eksiklik bulunmamakla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları bakımından da incelenmesi gerekir.
34. Başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları bakımından incelenmesinde ise ilk olarak başvuruda ileri sürülen iddiaya ilişkin etkili başvuru (kanun) yolunun tespit edilmesi, ardından da Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun bu yol tüketildikten sonra ve süresi içinde yapılıp yapılmadığının belirlenmesi gerekir.
35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
36. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
37. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
38. Öncelikle belirtmek gerekir ki anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20). Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
39. Diğer taraftan tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olmalıdır. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
40. Başvuru yollarının tüketilmesi kuralı bakımından yapılan değerlendirmede ise ilk olarak olaya ilişkin soruşturmanın derhâl ve resen başlatıldığını ifade etmek gerekir.
41. Soruşturma sürecinde başvurucuların yetkili makamlara başvurup soruşturmanın akıbeti konusunda bir bilgi veya belge talep etmedikleri, soruşturma mercilerine herhangi bir talep ile müracaat etmedikleri anlaşılmaktadır. Bireysel başvuru formunun incelenmesinden başvurucuların şikâyetlerini dile getirirken söz konusu soruşturma sürecinden haberdar olduklarını ancak akıbeti konusunda bir bilgiye sahip olmadıklarını da açıkça ifade ettikleri görülmektedir.
42. Bu şekilde başvurucuların herhangi bir yolla takip etmedikleri ve akıbeti konusunda haberdar olmak için de hiçbir girişimde bulunmadıkları ceza soruşturması, olayın üzerinden yaklaşık yirmi altı yıl geçtikten sonra, 2/11/2017 tarihinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlandırılmıştır.
43. Öncelikle Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapılabilmesi için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
44. Ancak başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa, başlatılmakla birlikte soruşturmada bir ilerleme yoksa veya soruşturma bir süre ilerleme kaydettikten sonra herhangi bir nedenle etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu mutlaka beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren bireysel başvuruda bulunabilirler (Rahil Dink ve diğerleri, § 77).
45. Hatta bireysel başvurulardaki meselelerin çözüme kavuşturulması bakımından zaman (süre) çok önemli ise başvurucuların iddialarını -usulünce ve adil bir şekilde çözüme bağlanabilmesini sağlayabilmek için- gerekli süratle Anayasa Mahkemesi huzurunda dile getirilmesini sağlama ödevi bulunduğunu da belirtmek gerekir. Bu durum bilhassa temel haklar kapsamında belirli olayların soruşturulmasına yönelik herhangi bir yükümlülükle ilgili şikâyetler bakımından söz konusudur. Çünkü zaman ilerledikçe maddi deliller kaybolduğundan, görgü tanıklarının olayı hatırlamaları güçleştiğinden ya da mümkün olmadığından aradan geçen zamanın sadece devletin soruşturma yükümlülüğünün gereği gibi yerine getirilmesi üzerinde değil aynı zamanda Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin kendi incelemesinin anlamı ve sonuçları üzerinde de olumsuz bir etkisi olmaktadır. Bu nedenle bir olayda etkili soruşturma yürütülmeyeceği açık hâle gelince, başka bir deyişle devletin söz konusu yükümlülüğünü yerine getirmediği bariz bir görünüm kazanınca başvurucunun bireysel başvuruda bulunmak için derhâl harekete geçmesi gerekmektedir.
46. Öte yandan başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği doğal olarak her olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak değerlendirilecektir. Burada ilk olarak olayın ardından uzun bir süre geçip soruşturmada önemli gecikmeler ve fasılalar yaşandığında, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin veya yürütülmeyeceğinin ölenin yakınları (mağdurlar) tarafından anlaşılması gerektiği belirtilmelidir.
47. Ancak bu noktada ifade edilmelidir ki ölen kişinin yakınları ile yetkili makamlar arasında soruşturmanın etkililiği adına anlamlı birtakım temaslar kurulduğu veya soruşturma tedbirlerinde ilerleme sağlanacağına dair bazı emareler veya gerçekçi ihtimaller bulunduğu sürece başvurucularda etkili bir soruşturma yürütülmediği düşüncesi uyanmayabilir. Buna karşılık bu durumlarda dahi aradan makul olmayan bir süre geçer ve araştırma faaliyetleri önemli derecede ağır işlerse veya bir sebeple kesintiye uğrarsa ölenin yakınlarının etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ve yürütülmeyeceğinin farkında olduklarının kabulü gerekir.
48. Başvuruya konu olaya bu yönüyle bakıldığında soruşturmanın, başvuru tarihi olan 22/2/2016 tarihinden çok önce etkisiz bir hâl aldığı, özellikle 23/12/2013 tarihinde fezleke düzenlenmesinin soruşturmada ilerleme sağlanabileceğini düşündürdüğü ancak, bu tarihten başvuru tarihine kadar geçen sürede önemli bir ilerleme kaydedilmediği açıkça anlaşıldığı hâlde, herhangi bir başvuruda bulunulmadığı görülmektedir. Nitekim aynı olaya ilişkin 2014/4926 numaralı bireysel başvuruda, soruşturmayı takip ederek şikâyetlerini dile getiren bazı başvurucular yönünden, 23/12/2013 tarihinde fezleke düzenlenmesinin ardından 8/4/2014 tarihinde -yaklaşık dört ay sonra- yapılan başvurunun süresinde olduğu kabul edilmiştir. Buna karşılık somut olayda değinilen fezlekeden yaklaşık iki yıl üç ay sonra yapılan bireysel başvurunun süresi içinde yapıldığının kabulü mümkün görülmemiştir.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların yaşam haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 17/6/2020 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucuların yakını olan A.M. 24/12/1991 tarihinde Diyarbakır Kulp’da bazı terör örgütü üyelerinin cenazesinde çıkan olaylar sırasında ateşli silahla öldürülmüştür.
2. Bu olayla ilgili olarak Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı dönemin Diyarbakır İl Jandarma Alay Komutanı olan İ.Y. hakkındaki soruşturmayı mevcut soruşturmadan ayırarak gerekli işlemler için Diyarbakır Valiliğine göndermiş diğer şüpheliler yönünden ise 6/7/1993 tarihinde görevsizlik kararı vermiştir.
3. Başvuru konusu olayda ölen diğer şahısların 2004 yılında soruşturma hakkında bilgi istemeleri üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, İl İdare Kurulundan ve Kulp Kaymakamlığından İ.Y. ve diğer şüpheliler hakkındaki soruşturma evraklarını talep etmiş ancak yetkili makamlarca herhangi bir evrak sunul(a)mamıştır. Olayla ilgili zimmet kayıtları ve posta listelerinin de kayıp olduğu tespit edilmiştir.
4. Olaylarda hayatını kaybeden diğer şahısların yakınları soruşturmanın akamete uğradığını fark ederek 18/11/2009 tarihinde Kulp Cumhuriyet Başsavcılığından yeni bir soruşturma açılmasını talep etmişlerdir. Başsavcılık, 7/4/2011 tarihinde yeni bir soruşturma süreci başlatarak, ateş emri veren ve vefat etmesi nedeniyle hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen İl Jandarma Alay Komutanı İ.Y.nin emrini yerine getiren otuz dört şüpheli hakkında meşru müdafaa halinde birden fazla kişiyi öldürme suçundan dava açılması için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben fezleke hazırlamıştır. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının fezlekedeki bazı eksiklikleri gerekçe göstererek yetkisizlik kararıyla Kulp Cumhuriyet Başsavcılığına soruşturma evrakını iade etmesi üzerine Kulp Başsavcılığı 23/12/2013 tarihinde yeni bir fezleke hazırlayarak soruşturma evrakını Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına yeniden göndermiştir.
5. Ağır insan hakları ihlalleri iddiaları söz konusu olduğunda zaman aşımı ve süre aşımı gibi hukuk güvenliği açısından önemli olan ilkelerin esnek yorumlanması gerektiği hususunda uluslararası insan hakları belgelerinde, BM organlarının karar ve genel yorumlarında ve bölgesel insan hakları mahkemelerinin kararlarında genel olarak bir uzlaşının sağlandığını söyleyebiliriz.1
6. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre bireysel başvuruyu süresi içinde yapma konusunda ortaya çıkan gecikme başvuru konusu olayın ve ihlal edildiği iddia edilen insan haklarının niteliğine bağlı olarak önemli olgusal veya hukuki meseleleri açığa çıkarabilecek gelişmeleri başvurucunun beklemesinin makul olduğu hallerde başvurunun kabul edilebilirliğini etkilememelidir.2
7. AİHM, ölen kişinin yakınları ile yetkili makamlar arasında şikâyetlere ilişkin anlamlı birtakım temaslar olduğu ve bilgi talepleri yahut soruşturma tedbirlerinde ilerleme sağlanacağına dair bazı emareler veya gerçekçi ihtimaller bulunduğu sürece başvurucularda haksız gecikme düşüncesinin genelde uyanmayacağını vurgulamıştır.3
8. Strazburg Mahkemesi, başvurucularca etkili bir ceza soruşturmasının bulunmadığının farkında olunduğu ya da olunması gerektiği durumdan sonra “yeni bir delil veya bilgi” şeklinde önemli gelişmelerin yaşanma olasılığının ortaya çıktığı durumlarda başvurunun süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin aşırı kuralcılık anlamına geleceğine dikkat çekmektedir.4
9. AİHM, süreye ilişkin kabul edilebilirlik ölçütünün yerine getirilip getirilmediğini incelerken başvuruya konu olayın kendine özgü koşullarını, bu koşullara göre başvurucu tarafından soruşturmaya gösterilen ilgi ve özenin derecesini ve ulusal düzeyde yürütülen soruşturmanın yeterliliğini göz önüne almaktadır.5
10. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına göre “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” Aynı maddenin üçüncü fıkrasında da “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz” hükmü yer almaktadır.
11. Devletin yaşam hakkına yönelik bir ihlal iddiası ile ilgili olarak etkili soruşturma yükümlülüğünü yerine getirmediği, somut olayımızda olduğu gibi çeşitli gerekçe ve bahanelerle adeta savsakladığı, geciktirmeye çalıştığı durumlarda başvurucunun bireysel başvuru yapmak için derhal harekete geçmesi gerektiği açıktır. Sorun, bu “derhal harekete” geçmenin ne anlama geldiğinden, nasıl yorumlanacağından kaynaklanmaktadır.
12. Etkili bir soruşturma yürütülmediğinin veya yürütülmeyeceğinin ölenin yakınları tarafından anlaşılması gereken bir durumun ortaya çıkmasında derhal harekete geçme hususunda sistematik ağır insan hakları ihlalleri iddialarıyla bunların söz konusu olmadığı durumları ayırmak gerekmektedir. Sistematik ağır insan hakları ihlalleri iddialarında derhal harekete geçme şartı katı yorumlanırsa başvuruların çok önemli bir bölümünün süre aşımı nedeniyle kabul edilemez bulunması kaçınılmaz olarak ortaya çıkabilecektir.
13. Derhal harekete geçme her somut olay bağlamında değerlendirilmesi gereken bir koşuldur. Somut başvuruda Çoğunluk, soruşturmanın bireysel başvuru tarihi olan 22/2/2016’dan “çok önce etkisiz bir hal aldığı”, soruşturma izni ile ilgili sürecin “sürüncemede kaldığının” açık olmasına rağmen bireysel başvuru yapılmadığı gerekçesiyle başvuruyu süre aşımı nedeniyle kabul edilemez bulmuştur (Çoğunluk kararı § 49).
14. Somut olayımızda soruşturmanın aksak da olsa ilerlediğine dair bazı belirtilerin ve gerçekçi ihtimallerin olması başvurucularda etkili bir soruşturma yürütüldüğü kanaatini rahatlıkla oluşturabilir. Bu nedenle soruşturmanın etkili olabileceği yönünde başvurucuların son ana kadar umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar dâhilinde ümit taşıdıklarını, meşru ve makul bir beklenti içinde olduklarını söylemek mümkündür.
15. Bireysel başvurunun yapıldığı tarih olan 22/2/2016 itibarıyla olayla ilgili soruşturmada başvurucuların sahip olduğu en son bilgi 23/12/2013 tarihli Kulp Cumhuriyet Başsavcılığının Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği fezlekedir. Başvurucular dava dilekçelerinde soruşturma dosyasının Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında olduğunu ve o ana kadar herhangi bir kamu davası açılmadığını belirtmektedirler. Dolayısıyla, başvurucular 2013 sonu itibarıyla etkili bir soruşturma yürütüleceği konusunda makul bir beklenti içine girmişler ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının konuyla ilgili yapması gereken işlemleri beklemeye başlamışlardır. 23/12/2013 tarihli fezleke ile başvuru tarihi olan 22/2/2016 arasında iki yıldan biraz fazla (26 ay 1 gün) bir süre geçmiştir. Görüldüğü üzere başvurucular soruşturmanın etkili olabileceğine dair iki yıl gibi makul sayılabilecek, “çok önce etkisiz” olarak nitelendirilmesi zor olan bir süre beklemişlerdir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının bu süre zarfında dosya ile ilgili işlem yaptığını başvurucular haklı olarak düşünmüşlerdir. Nitekim Diyarbakır Başsavcılığınca yapılan soruşturmada başvurucuların yakını olan A.M. nin de aralarında olduğu yedi kişinin güvenlik güçlerinin meşru müdafaa halinde güç kullanmaları sonucu öldüğü kabul edilerek bireysel başvuru tarihinden sonra 2/11/2017’de kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
16. Başvurucular, iki yıllık süreden sonra soruşturmanın etkisiz kaldığını düşünerek bireysel başvuru yapmışlardır. Vurgulamak gerekir ki, oldukça eski tarihli ve çeşitli nedenlerle sürüncemede bırakılan, hatta soruşturmanın etkisiz hale getirilmesi konusunda özel bir gayret gösterildiğine dair insanda şüphe yaratan vahim bir hak ihlali iddiasının kısa bir sürede sonuçlanmayacağını başvurucuların düşünmesi hayatın olağan akışına gayet uygundur. Bu nedenle başvurucuların iki yıldan biraz fazla bir süre soruşturmanın akıbetini beklemeleri derhal harekete geçmeme olarak yorumlanmamalıdır.
17. Kabul edilebilirlik hususunda başka bir sorunun bulunmadığı başvuruyu esas yönünden incelediğimizde devletin olayı çok uzun bir süreye yayarak etkili soruşturma yükümlülüğünü yerine getirmediğini görmekteyiz. Böyle önemli bir yaşam hakkı ihlali iddiasında soruşturmayla ilgili evraklara ulaşılamaması, bazılarının “kayıp” olması olayla ilgili soruşturmanın 26 yıl sonra tamamlanması devlet ciddiyetiyle bağdaşmadığı gibi modern demokratik bir hukuk devletinde de kabul edilemez.
18. Sonuç olarak Anayasanın 17. maddesinin birinci fıkrasında korunan yaşama hakkının usulü yönden ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucuların yakınlarının ölüm nedeniyle ilgili hakikatten mahrum bırakılmaları nedeniyle çok uzun bir süre belirsizlik, acı, keder, elem ve ıstırap çektiklerinin de kabulü gerekir. Bu durum da insanlık dışı muamele oluşturduğundan Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ihlal edilmiştir.
19. Belirttiğim gerekçelerle, çoğunluk kararına katılmadım.
Üye
1 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Başak Çalı ve Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Ağır İnsan Hakları İhlallerinde Zamanaşımı: Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme, Anayasa Mahkemesine sunulan Amicus Curiae Görüşü, 4 Nisan 2017; https://hakikatadalethafiza.org/wp-content/uploads/2017/11/Bas%CC%A7ak -C%CC%A7al%C4%B1-Amicus-Curiae-TR.pdf. (erişim tarihi, 29/6/2020).
2 El-Masri/The Former Yugoslav Republic of Macedonia, B.No. 39630/09, 8/10/2010, § 142.
3 Varnava ve diğerleri/Türkiye [BD], B. No: 16064/90, 16065/90, 16066/90, 16068/90, 16069/90, 16070/90, 16071/90, 16072/90 ve 16073/90, 18/9/2009, § 165.
4 Brecknell/ Birleşik Krallık, B. No: 32457/04, 27/11/2007, § 69, 71.
5 Narin/Türkiye, B. No. 18907/02, 15/3/2010, § 43.