TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÇETİN ARKAŞ VE NASRULLAH KURAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/371)
|
|
Karar Tarihi: 13/1/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Ali KOZAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Çetin ARKAŞ
|
|
|
2. Nasrullah KURAN
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Rezan SARICA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; avukat ile görüşmenin engellenmesi, avukat
görüşlerinde bir görevlinin hazır bulundurulması, avukatın verdiği veya avukata
hükümlünün verdiği belgenin incelenebilmesi ve görüşmenin kaydedilmesi
nedenleriyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 8/1/2016 ve 17/2/2016 tarihlerinde
yapılmıştır.
3. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2016/3836 ve
2016/373 sayılı bireysel başvuruların 2016/371 sayılı başvuru ile
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere
göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir
kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak suçundan hükümlü olan başvurucular
27/12/2015 tarihinde, İmralı Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan Silivri Kapalı Ceza
İnfaz Kurumuna nakil olmuştur.
A. Avukat ile
Görüşmelerin Yaptırılmaması İddiasına İlişkin Süreç
9. Silivri Ceza İnfaz Kurumu; Kurumda bulunan hükümlü/tutukluların
suç profili, can güvenliği, kendi aralarındaki husumet durumları gibi hususları
dikkate alarak avukat ziyaretlerinin yerine getirilmesine ilişkin bir düzenleme
yapmıştır. Anılan düzenlemeye göre, hükümlü ve tutuklular Kurumda kaldıkları
alana göre belirli gün ve saatlerde her hafta avukatları ile görüşebilmektedir.
10. Başvurucular 27/12/2015 tarihinde Silivri Kapalı Ceza
İnfaz Kurumuna nakil olmuşlardır. Başvurucuların avukatları 5/1/2016 (salı)
tarihinde başvurucularla görüşme talebinde bulunmuşlardır. Anılan talep,
başvurucuların bulunduğu bölümde ziyaret günlerinin pazartesi olduğu
gerekçesiyle reddedilmiştir.
11. Avukatlar bu durumu tutanak altına alarak ilgililer
hakkında görevi kötüye kullanma suçundan suç duyurusunda bulunmuştur. Ayrıca
avukatların başvurucularla görüşmek için 6/1/2016 tarihinde yaptıkları başvuru
da ziyaret günleri ile ilgili düzenleme gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.
12. Başvurucular 8/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. Avukat Görüşmelerinde Görevli Bulundurulması ve Belge
Alışverişinin Denetlenmesi İddiasına İlişkin Süreç
13. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 6/1/2016 tarihinde
Silivri 1. İnfaz Hâkimliğine başvurarak 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 59. maddesinin (4) numaralı
fıkrası gereği başvurucuların avukatları ile görüşmeleri sırasında bir
görevlinin hazır bulundurulmasına, başvurucuların avukatlarına verecekleri veya
avukatlarınca bu hükümlülere verilecek belgelerin İnfaz Hâkimliğinin
incelemesine tabi tutulmasına ve örgütsel amaçlı haberleşme söz konusu ise
belgelerin kısmen veya tamamen muhatabına verilmemesine karar
verilmesini talep etmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı anılan başvurusunda hükümlü
Abdullah Öcalan hakkında yalan haberler çıkarılarak örgüt yanlısı kitlelerin
harekete geçirilmek istenildiğini, adı anılan hükümlü ile daha önce aynı ceza
infaz kurumunda kalan başvurucuların avukatları ile yapacakları görüşmeler
sırasında mensubu bulundukları yasa dışı silahlı terör örgütü üzerinde etkili
olabilecek haber alışverişinde bulunabilecekleri hususunun istihbari bilgilerle
sabit olduğunu belirtmiştir. Başvuruda ayrıca, kimi il ve ilçelerde devam eden
terör operasyonları da gözetildiğinde olası bir yalan haber veya örgütsel talimatlandırmanın
kargaşaya yol açabileceği, bu arada Kurum güvenliğini de tehlikeye düşüreceği
değerlendirilmesine yer verilmiştir.
14. İnfaz Hâkimliği 6/1/2016 tarihinde, Bakırköy
Cumhuriyet Başsavcılığının talebinin kabulü ile 5275 sayılı Kanun'un 59.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereği başvurucuların avukatlarıyla yapacakları
görüşmede bir görevlinin hazır bulundurulmasına, başvurucuların avukatlarına
verdiği veya avukatlarınca bu kişilere verilebilecek belgeler hususunda
öncelikle bir değerlendirme yapılmak üzere İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucuların avukatları ile
yapacakları görüşmeler sırasında mensubu bulundukları yasa dışı silahlı terör
örgütü üzerinde etkili olabilecek haber alışverişinde bulunabilecekleri, bu
durumun 5275 sayılı Kanun'un 59. maddesinde düzenlendiği, dolayısıyla talebin
mevzuata uygun olduğu değerlendirilmesine yer verilmiştir.
15. Başvurucuların anılan karara itirazı, Silivri Ağır
Ceza Mahkemesinin 18/1/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın
gerekçesinde; başvurucuların silahlı terör örgütünün faaliyetleri kapsamındaki
eylemlerinden dolayı hükümlü olarak bulundukları, başvurucuların Silivri Kapalı
Ceza İnfaz Kurumuna sevk edilmeden önce İmralı Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda
hükümlü Abdullah Öcalan ile birlikte kaldıkları, anılan hükümlünün terör örgütü
PKK ile irtibatını kendisini ziyarete gelen siyasetçiler ve avukatları
aracılığıyla sağladığı yönünde yazılı ve görsel medyada yaygın bir şekilde
haberler yapıldığı, bu durumun bir siyasi partinin mitinginde mesajlarının
okunması suretiyle doğrulandığı belirtilmiştir. Kararda; tüm bu hususlar nazara
alındığında başvurucuların hükümlü Abdullah Öcalan'dan aldıkları mesajları
avukatları ile yapacakları görüşme sırasında iletme ihtimalleri hususundaki
bulguların mevcut olduğu, avukat ile görüşme mahremiyetinin mahkeme kararı ile
5275 sayılı Kanun'un 59. maddesine uygun olarak kısıtlandığı, ayrıca öngörülen
kısıtlamaların başvurucular ile avukatların görüşme imkânlarını ortadan kaldırmadığı
vurgulanmıştır.
16. Nihai karar 18/1/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucular 17/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
C. Avukat ile Yapılan Görüşmelerin Kaydedilmesi İddiasına
İlişkin Süreç
18. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 15/1/2016 tarihinde
Silivri 1. İnfaz Hâkimliğine yaptığı başvuruda; yukarıda belirtilen 6/1/2016
tarihli kararda başvurucuların avukatları ile yapacakları konuşmaların ses
kayıt cihazı aracılığıyla kaydedilmesi hususunda bir karar verilmediğini
belirttikten sonra görüşmeler sırasında hazır bulunacak olan görevlinin aynı
zamanda konuşmaları ses kayıt cihazına kaydetmesi yönünde ek karar verilmesini
talep etmiştir. Başvuruda ayrıca, görüşmeyi sonlandırma nedenini ortaya koyacak
delil niteliğini haiz ses kaydının olmamasının ileride telafisi mümkün olmayan
sonuçlara yol açabileceği yönündeki görüşe yer verilmiştir.
19. İnfaz Hâkimliği 18/1/2016 tarihinde talebin reddine
karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; ses kayıt cihazına kaydedilmesi
hususunda talep bulunmadığı için bir karar verilmediği ifade edildikten sonra
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının yazısında talebin yasal dayanağının
belirtilmediği, 5275 sayılı Kanun'un 59. maddesinde ise hükümlülerin avukatları
ile görüşmelerinin kayıt altına alınacağı hususunun açıkça düzenlenmediği
vurgulanmıştır.
20. Silivri Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet
Başsavcılığının anılan karara karşı yaptığı itirazın kabulüne 18/1/2016
tarihinde kesin olmak üzere karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, avukatı ile
hükümlü arasında yapılacak görüşmenin hazır olan görevli tarafından
kaydedilmesinin yapılan görüşmelerin yasal açıdan delil olarak
değerlendirilmesini sağlayabileceği belirtilmiştir. Ayrıca bu durumun hükümlü
yönünden bir kısıtlama değil aynı zamanda bir güvence teşkil ettiği zira
hükümlü ile avukatı arasında yapılan görüşmede geçen konuşmaların görevli
tarafından yanlış anlaşılması ya da herhangi bir nedenle yanlış aktarılması
nedeniyle hükümlünün disiplin tedbirleri ile karşılaşmasını önleyen bir
uygulama olduğu vurgulanmıştır. Kararda; ilgili mevzuatta avukat ile yapılan
görüşmelerin kurum güvenliğini tehlikeye düşürmesi ya da terör örgütü veya
diğer suç örgütü mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık
yöntemine dönüşmesi hâlinde kayda alınamayacağına ilişkin yasaklayıcı bir
düzenleme bulunmadığı, ayrıca 5275 sayılı Kanun'un 59. maddesinin (4) numaralı
fıkrasının ilk cümlesindeki “hükümlüler ile avukatları yaptıkları konuşmaların
kayıtları” ifadesinden de bu konuşmaların kayda alınabileceğinin açıkça
anlaşıldığı değerlendirmesine yer verilmiştir.
21. Nihai karar 18/1/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucular 17/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un başvuru tarihi itibarıyla yürürlükte
olan "Avukat ve noterle görüşme hakkı" kenar başlıklı 59.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" (1) Hükümlü, avukatlık mesleğinin
icrası çerçevesinde avukatları ile vekâletnamesi olmaksızın en çok üç kez
görüşme hakkına sahiptir.
2) Avukat ve noter ile görüşme, meslek
kimliklerinin ibrazı üzerine, tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde,
bu iş için ayrılan görüşme yerlerinde, konuşulanların duyulamayacağı, ancak
güvenlik nedeniyle görülebileceği bir biçimde yapılır.
...
(4) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5351
S.K./5.mad) Avukatların savunmaya ilişkin belgeleri, dosyaları ve müvekkilleri
ile yaptıkları konuşmaların kayıtları incelemeye tâbi tutulamaz. Ancak, 5237
sayılı Kanunun 220 nci, İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü ve Beşinci
Bölümlerinde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlülerin avukatları ile
ilişkisi; konusu suç teşkil eden fiilleri işlediğine, infaz kurumunun
güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu
veya belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet Başsavcılığının istemi ve infaz
hâkiminin kararıyla, bir görevli görüşmede hazır bulundurulabileceği gibi bu
kişilerin avukatlarına verdiği veya avukatlarınca bu kişilere verilen belgeler
infaz hâkimince incelenebilir. İnfaz hâkimi belgenin kısmen veya tamamen
verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu karara karşı ilgililer, 4675
sayılı Kanuna göre itiraz edebilirler.
24. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri
Hakkında Yönetmelik'in (Ziyaret Yönetmeliği) "Hükümlünün avukat,
uzlaştırmacı ve arabulucu ile görüşmesi" kenar başlıklı 20. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Hükümlü ile avukatı, meslek
kimliğinin ibrazı üzerine, tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde, bu
iş için ayrılan görüşme yerlerinde, konuşulanların duyulamayacağı, ancak;
güvenlik nedeniyle görülebileceği bir biçimde, açık görüş usulüne uygun olarak
görüştürülür.
Avukatların savunmaya ilişkin belgeleri,
dosyaları ve müvekkilleri ile yaptıkları konuşmaların kayıtları incelemeye tâbi
tutulamaz. Ancak, 5237 sayılı Kanunun 220 nci, ikinci kitap dördüncü kısım
dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlülerin
avukatları ile ilişkisi; konusu suç teşkil eden fiilleri işlediğinin, infaz
kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç
örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine
ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi hâlinde, Cumhuriyet başsavcılığının
istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, bir görevli görüşmede hazır
bulundurulabileceği gibi bu kişilerin avukatlarına verdiği veya avukatlarınca
bu kişilere verilen belgeler infaz hâkimince incelenebilir. İnfaz hâkimi
belgenin kısmen veya tamamen verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu
karara karşı ilgililer 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanununa göre itiraz
edebilir.
Zorunlu hallerde, belirlenen gün ve
saatler dışındaki görüşmelere, Cumhuriyet başsavcılığı yazılı olarak izin
verebilir.
Hükümlü, vekâletnamesi olmayan
avukatlarıyla, avukatlık mesleğinin icrası çerçevesinde en çok üç kez görüşme
hakkına sahiptir..."
25. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (İnfaz Tüzüğü) "Avukat
ve noterle görüşme hakkı" kenar başlıklı 84. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
" (1) Hükümlü, kurumda avukat ve
noterle görüşme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlülerin avukat ile
görüşmesinde aşağıdaki kurallar uygulanır:
...
c) Avukatların savunmaya ilişkin
belgeleri, dosyaları ve müvekkilleri ile yaptıkları konuşmaların kayıtları
incelemeye tâbi tutulamaz.
1. Hükümlü ile görüşmek üzere kuruma
gelen avukatların, yanlarında bulundurdukları belge ve dosyaların savunmaya
ilişkin olup olmadıkları konusunda kendilerinden yazılı beyanları alınır.
Savunmaya ilişkin olduğu beyan edilen belge ve dosyalar, her ne suretle olursa
olsun incelenemez. Hükümlü ile doğrudan ilişkisi olmak koşulu ile avukatın
yanında getirmiş olduğu ve bir hukuki uyuşmazlık konusunu oluşturan belge ve
dosyalar hakkında da aynı hükümler uygulanır.
2. 5237 sayılı Kanunun 220 nci
maddesinde, İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer
alan suçlardan mahkûm olan hükümlülerin avukatları ile ilişkisinde avukatın
savunmaya ilişkin olduğunu beyan ettiği belge ve dosyalar fiziki olarak
aranabilir. Konusu suç teşkil eden fiilleri işlediğine, infaz kurumunun
güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu
veya belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet başsavcılığının istemi ve infaz
hâkiminin kararıyla, bir görevli görüşmede hazır bulundurulabileceği gibi bu
kişilerin avukatlarına verdiği veya avukatlarınca bu kişilere verilen belgeler
infaz hâkimince incelenebilir. İnfaz hâkimi belgenin kısmen veya tamamen verilmesine
veya verilmemesine karar verir. Bu karara karşı ilgililer, 4675 sayılı Kanuna
göre itiraz edebilirler.
3. Avukatların hükümlü ile kurumda
yapmış olduğu görüşme sırasında konuşmaları yansıtan ve bizzat avukat
tarafından elle tutulan kayıtlar hakkında da bu bent hükümleri uygulanır.
...
(3) Avukat ve noter ile görüşme, meslek
kimliklerinin ibrazı üzerine, tatil günleri dışında ve çalışma saatleri içinde,
bu iş için ayrılan görüşme yerlerinde, konuşulanların duyulamayacağı, ancak
güvenlik nedeniyle görüşmenin görülebileceği bir biçimde yapılır..."
26. 23/5/2001 tarihli 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği
Kanunu'nun "İnfaz Hâkiminin görevleri" kenar başlıklı 4.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" İnfaz hâkimliklerinin görevleri
şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz
kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri,
barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin
sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin
yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak..."
B. Uluslararası Hukuk
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel
ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir."
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre hükümlü
ve tutuklular Sözleşme kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına
kural olarak sahiptir (Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01,
6/10/2005, § 69). AİHM, ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu
olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi güvenliğin ve düzenin
korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda
mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebileceğini kabul etmiştir. Ancak
bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir
sınırlama makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık,
B. No: 5947/72 ..., 25/3/1983, §§ 99-105).
29. AİHM, Sözleşme'nin 8. maddesinin her bireyin
diğerleriyle ve dış dünya ile ilişki kurması ve geliştirmesi için yaklaşımda
bulunma hakkını yani özel sosyal hayat hakkını da kapsadığını
vurguladıktan sonra bir kişinin hukuki yardım bağlamında bir avukatla iletişim
kurma hakkının, bu tür bir etkileşimin amacının bir bireyin hayatı hakkında
bilgiye dayalı karar vermesine imkân sağlamak olduğu için özel hayat
kapsamına girdiğine hükmetmiştir. AİHM'e göre ayrıca avukata iletilen
bilgilerin çoğunlukla mahrem ve kişisel meseleleri veya hassas konuları
içermesi nedeniyle davalarına yardım bağlamında ya da genel hukuki tavsiye
bağlamında bir avukata danışan bireylerin avukat ile iletişimlerinin özel ve
gizli olması yönündeki beklentileri makul olarak kabul edilmelidir (Altay/Türkiye
(No.2), B. No: 11236/09, 9/4/2019, § 49).
30. AİHM mahpuslar ve avukatları arasındaki sözlü ve
yazılı iletişimin, Sözleşme’nin 8. maddesi altında imtiyazlı olduğunu ve avukat
müvekkil gizliliği ilkesinin gözetilmesini temel kural olarak kabul etmektedir.
AİHM'e göre bir kişinin avukatıyla gizli iletişimi, savunma hakkının önemli bir
güvencesi olması nedeniyle Sözleşme tarafından korunmaktadır ve bu bağlamda
mahpusun müdafii ile ceza infaz kurumu yetkililerinin işitemeyeceği bir şekilde
özgürce görüşebileceği koşullarının sağlanması gerekmektedir. AİHM'e göre
mahpuslar sadece süregiden davalara ilişkin meseleler bakımından değil ayrıca
maruz kaldıkları tacizleri bildirme bakımından da misillemeye maruz
kalabilecekleri korkusuyla görevlilerin huzurunda avukatlarıyla görüşme
konusunda çekingen hissedebilirler (Campbell /Birleşik Krallık, B.
No:13590/88, 25/3/1992, § 46; Altay/Türkiye (No.2), §§ 50, 51).
31. Bununla birlikte AİHM, önemine karşın avukatla gizli
iletişim hakkının mutlak olmadığını ve kısıtlamalara tabi olabileceğini kabul
etmektedir. AİHM'e göre öngörülen sınırlamaların hakkın özünü zedeleyecek ve
etkililiğini ortadan kaldıracak kadar hakkı etkilemediğinden söz edebilmek için
sınırlamaların ilgilendirdiği kişiler için öngörülebilir olduğunun,
Sözleşme'nin 8. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca meşru amaç ya da amaçlar
güttüğünün ve güdülen amaçlarla orantılı olmak bakımından demokratik bir
toplumda gerekli olduğunun ortaya konulması gerekmektedir. Bununla
birlikte AİHM; avukatla gizli iletişim hakkına müdahalenin izin verilen
sınırlarının değerlendirilmesinde devletin takdir yetkisinin dar olduğunu,
sadece ciddi bir suçun önlenmesi ya da ceza infaz kurumu güvenliğinin ağır
ihlali gibi olağan dışı durumlarda anılan hakkın sınırlandırılmasının meşru
görülebileceğini belirtmektedir (Altay /Türkiye (No.2), § 52).
32. AİHM'in Kastravet/Moldova (B. No: 23393/05,
13/3/2007) kararına konu olayda tutuklu bulunan başvurucu, avukatı ile iki
tabakalı cam bir bölmenin arkasından görüşebilmekte ve camların üzerinde
matkapla açılmış küçük delikler bulunmaktadır. Ayrıca herhangi bir nesnenin
karşı tarafa geçirilmesini engellemek amacıyla her iki tabaka arasındaki
delikler, birbirine karşılık gelmeyecek biçimde açılmıştır. Dahası delik
açılmış bölgelerin arasında yeşil bir ağ bulunmaktadır. Avukat ile müvekkil
arasında doküman aktarımını sağlayacak herhangi bir bölme bulunmamaktadır (Kastravet/Moldova,
§ 17). Başvurucu, avukatıyla görüşme yaptıklarında birbirlerini duyabilmek için
seslerini yükseltmek zorunda kaldıklarını ileri sürmüştür. Başvurucuya göre
yüksek sesle konuşmaları sebebiyle bu konuşmaların kaydedilmesi veya ceza infaz
memurları tarafından duyulması mümkün hâle gelmiştir. Başvurucu ayrıca bu cam
bölmenin belgelerin birlikte okunmasını veya karşı tarafa geçirilmesini
imkânsız kıldığından şikâyet etmiştir (Kastravet/Moldova, § 42).
33. AİHM anılan kararda, avukatın müvekkilinin
menfaatlerini etkili bir biçimde savunabilmesi için kilit önemdeki hususlardan
biri, ikisi arasında aktarılan bilginin gizliliğinin korunması ilkesi olduğunu
hatırlatarak bu ayrıcalığın avukat ile müvekkil arasında açık ve dürüst bir
iletişimi cesaretlendirdiğini vurgulamıştır. AİHM, bir avukat izlenmeksizin
müvekkili ile görüşmeye ve ondan özel talimat almaya muktedir olmaz ise
yapacağı yardımdan yararlanma düzeyinin büyük ölçüde düşeceği, Sözleşme’nin
amacının hakları fiilî olarak ve etkili bir şekilde güvence altına almak
olduğunu ifade etmiştir. AİHM'e göre avukat müvekkil mahremiyetine ve
dolayısıyla tutulanın savunma hakkına müdahale edilmesi mutlaka fiilî dinleme
veya gizlice dinleme yapılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Makul bir
temele dayalı olarak konuşmalarının dinlendiğine dair oluşan samimi bir
düşüncenin varlığı dahi avukatın sağlayabileceği yardımın etkililiğini
zayıflatmak için yeterli olabilir. Bu şekildeki bir düşünce kaçınılmaz olarak
avukat ile müvekkil arasında serbest bir konuşmanın cereyan etmesini engeller
ve tutuklu kişinin tutukluluğunun hukukiliğiyle etkili bir şekilde çelişme
hakkını zedeler (Kastravet/Moldova, §§ 49-51).
34. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere
Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında REC(2006) 2 sayılı tavsiye kararlarının
hükümlü ve tutukluların hukuki danışmanlık almaları vedış dünya ile
ilişkilerine ilişkin ilgili kısmı şöyledir:
“Hukuki Danışmanlık
23.1. Bütün mahpuslara hukuki
danışmanlık alma hakkı tanınır. Cezaevi yetkilileri onlara bu hakkı
kullanmalarında makul kolaylıklar sağlamalıdır.
23.2. Mahpuslar herhangi bir hukuki
mesele hakkında kendi seçtikleri ve ücretini ödedikleri bir hukuki danışmana başvurabilirler.
23.3. Kabul edilmiş ve ücretsiz bir
hukuki yardım uygulaması olması halinde, yetkililer bunu tüm mahpusların
dikkatine sunmalıdır.
23.4. Mahpuslar ve hukuki danışmanları
arasında hukuki konularda yapılan görüşmeler, yazışmalar ve diğer iletişimler
gizli tutulmalıdır.
23.5. Ciddi bir suçun işlenmesinin
önlenmesi ya da cezaevi emniyet ve güvenliğinin esaslı bir biçimde ihlal
edilmesinin engellenmesi için, adli bir merci tarafından istisnai hallerde bu
gizliliğe kısıtlamalar getirilebilir.
23.6. Mahpuslar, mahkeme işlemleri ile
ilgili belgelere ulaşabilmeli veya bunları yanlarında bulundurmalarına izin
verilmelidir.
"Dış Dünya ile İlişki
24.1. Mahpusların mümkün olabilen
sıklıkta mektup, telefon veya diğer iletişim vasıtalarıyla aileleriyle, başka
kişilerle ve dışarıdaki kuruluşların temsilcileriyle haberleşmelerine ve bu
kişilerin mahpusları ziyaret etmelerine izin verilmelidir.
24. 2 Devam etmekte olan bir ceza soruşturması,
emniyet, güvenlik ve düzeninin muhafaza edilmesi, suç işlenmesinin önlenmesi ve
suç mağdurunun korunması için gerekli görülmesi halinde, haberleşme ve
ziyaretlere kısıtlamalar konabilir ve izlenebilir. Ancak adli bir merci
tarafından konulan özel kısıtlamalar da dahil olmak üzere, bu tür kısıtlamalar
yine de kabul edilebilir asgari bir iletişime izin vermelidir.
...
24.5. Cezaevi yetkilileri, dış dünyayla
yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahpuslara yardım etmelidirler ve bunun
için onlara uygun destek ve yardım sağlamalıdırlar ..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
35. Mahkemenin 13/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Avukatla Görüşmenin Yaptırılmaması Nedeniyle Özel
Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucular 27/12/2016 tarihinde Silivri Kapalı Ceza
İnfaz Kurumuna nakil olduklarını, avukatlarının 5/1/2016 ve 6/1/2016 tarihinde
yaptığı görüşme taleplerinin avukatla mahpusların görüşmelerine Kurum
tarafından getirilen düzenleme gerekçe gösterilerek reddedildiğini ifade
etmiştir. Avukatlarının Ceza İnfaz Savcılığına başvurmasına rağmen sonuç
alamadıklarını, mevzuatta avukat ile görüşmelerin belirli günlerde yapılmasına
dayanak olacak bir hüküm bulunmadığını, hukuka aykırı uygulamayı ortadan
kaldırabilecek etkili bir hukuk yolunun mevcut olmadığını vurgulayan
başvurucular; adil yargılanma, özel hayata saygı, yaşam hakkı ile kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık görüşünde; başvurucuların avukat
görüşlerinin haftanın her pazartesi günü 09.00-12.00 saatleri arasında
yapılmasına karar verilmesi ve tutuklu veya tutuksuz başka dava dosyalarının
bulunmaması nedeniyle başvuruculara 5/1/2016 ile 8/1/2016 tarihleri arasında
avukatları ile görüş yaptırılamadığı, 11/1/2016 tarihinde ise anılan görüşmenin
yapıldığı belirtilmiştir. Başvuruya konu olayın geçtiği Silivri Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda değişik suç ve örgüt gruplarından tutuklu/hükümlüler
barındırıldığı vurgulandıktan sonra söz konusu örgüt gruplarının kendi
aralarındaki husumet durumu, bu örgütlere mensup tutuklu/hükümlülerin avukat
görüşlerinde birbirleri ile karşılaşma ihtimalleri, tutuklu/hükümlülerin can
güvenliği gibi hususlar gözetilerek idarenin takdir yetkisi kapsamında
hazırladığı iç yönetmelikle mahpusların avukatlarıyla yapacakları görüşmeleri
düzenlediği vurgulanmıştır. Bu düzenleme kapsamında belirlenen gün ve saatlerde
avukatların belgelerini ibraz etmeleri durumunda mahpuslarla görüşmelerinin
mümkün olduğu, somut olayda başvurucuların avukatlarıyla görüşmelerinin
sınırlanması değil söz konusu görüşmelerin sağlıklı bir şekilde yerine
getirilmesi amacıyla bir düzenleme yapılmasının söz konusu olduğu ifade
edilmiştir. Ayrıca söz konusu planlamanın başvurucuların ceza infaz kurumunda
bulunmalarının kaçınılmaz sonuçlarından biri olduğu vurgulanarak söz konusu
tedbirin Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı
ve keyfîlik içermediği değerlendirmesine yer verilmiştir.
38. Başvurular vekili Bakanlık görüşüne karşı beyanında;
başvurucuların mağdur sıfatının olmadığı yönündeki Bakanlık görüşünün gerçeği
yansıtmadığını, başvurucuların avukatlarıyla görüşmesinin uzun süre
engellenerek adeta tecrit edildiklerini, somutlaştırılmayan güvenlik
gerekçeleriyle avukat ile yüz yüze görüş hakkının kullanımının engellendiğini
belirtilerek uygulamaların kanuni dayanağının mevcut olmadığını vurgulamıştır.
2. Değerlendirme
39. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu
makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
40. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumunun avukatla görüşme
günlerine ilişkin yaptığı düzenlenmenin esasen cezanın infazına ilişkin
işlerden olduğu, avukatla görüşme taleplerinin reddine ilişkin idari kararlara
karşı 4675 sayılı Kanun kapsamında İnfaz Hâkimliğine başvurma imkânın mevcut
olduğu ve bu yolun şikâyetin giderilmesi bağlamında etkili bir yol olduğu
görülmüştür. Başvurucuların ise şikâyetlerini İnfaz Hâkimliğine taşımadan
doğrudan bireysel başvuru yaptıkları gözetildiğinde, başvurucuların hukuk
sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda
bulunduğu anlaşılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Avukat ile Görüşmenin Teknik Araçla Dinlenerek
Kaydedilmesi Nedeniyle Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucular; avukat ile müvekkilinin hiçbir
kısıtlama olmadan, yetkililerin duyamayacağı bir ortamda görüşmelerinin avukat
ile müvekkil arasındaki iletişimin mahremiyetini korumaya yönelik adil
yargılanma hakkının önemli bir ilkesi olduğunu vurgulamıştır. Görüşmenin
kaydedilmesi hâlinde görüşmenin mahremiyetinin korunduğundan söz edilemeyeceği,
bu durumda avukatla açık bir şekilde konuşarak savunmanın hazırlanmasının
mümkün olmayacağını ifade etmişlerdir. Uygulamanın 5275 sayılı Kanun'un 59.
maddesine dayandırılmasına rağmen anılan hükmün koşullarının oluşmadığı ve
müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olmadığını vurgulayan başvurucular, adil
yargılanma hakkı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, ifade
hürriyeti ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
43. Bakanlık görüşünde; terör örgütünün lideri ile uzun
süre aynı ceza infaz kurumunda zaman geçiren başvurucuların yeni nakledildikleri
ceza infaz kurumunda örgüt liderinin talimatlarını ceza infaz kurumunda
barındırılan diğer PKK terör örgütü mensubu mahpuslara aktarması ve bu durumun
gerek ceza infaz kurumunda gerek ülke genelinde güvenlik sorunu
oluşturabileceği hususundaki ilgili ceza infaz kurumu ve Cumhuriyet
Başsavcılığının değerlendirmelerinin makul ve yerinde olduğu ifade edilmiştir.
Mevzuata uygun uygulamanın toplumu ve ceza infaz kurumunu şiddete karşı korumak
için gerekli olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca başvurucuların kurumda
barındırıldıkları süre içinde yaptıkları avukat görüşleri esnasında toplumun ve
ceza infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürecek, terör örgütü veya diğer
suç örgütlerini yönlendirecek, bu örgütlere emir ve talimat verildiğine veya
yorumları gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu
veya belge bulunmadığının tespitinden sonra da Cumhuriyet Başsavcılığının
talebi üzerine İnfaz Hakimliğinin kararıyla başvuruya konu uygulamanın
13/11/2018 tarihinde kaldırıldığı ifade edilmiştir.
44. Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunan başvurucular
vekili; Bakanlık görüşünün genel olarak varsayıma ilişkin güvenlik
gerekçelerine dayandığını, tutuklu ve hükümlülerin temel hak ve özgürlüklerinin
ancak kanun ile sınırlandırılabileceğini, başvuruya konu uygulamaların yasal
dayanağının olmadığını ifade etmiştir. Başvurucuların temel haklarını
sınırlandırmayı öngören bir kanun ve sınırlamayı gerektirecek somut bulgu ve
delil olmamasına rağmen hüküm giyilen suç, idarenin takdir yetkisi gibi
güvenlik gerekçeleriyle yapılan uygulamanın kanunilik ilkesine aykırılık teşkil
ettiğini ileri sürmüştür. Ayrıca şikâyet konusu uygulamaların avukat ile
görüşme mahremiyetine müdahale ve sınırlamayı aşarak hakkın kullanımını
imkânsız hâle getiren bir tedbir mahiyetinde olduğunu vurgulayarak sınırlamanın
ölçülü olduğunun da söylenemeyeceğini ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
45. Anayasa’nın başvurunun değerlendirilmesinde dikkate
alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesi
şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile
hayatının gizliliğine dokunulamaz."
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Somut olayda başvurucuların iddialarının özünün devam eden bir
yargılamaya ve bu bağlamda hukuki yardıma ilişkin olmadığı, avukat ile yüz yüze
yapılan görüşmenin teknik cihazla kayıt altına alınarak avukatla mahremiyet
içinde görüşmesinin engellendiğine yönelik oluğu anlaşılmakla, başvurunun bu
kısmına ilişkin iddialar bir bütün olarak özel hayata saygı hakkı kapsamında
incelenmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
48. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan
geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel
bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin
kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır.
Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir
ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin
serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap
Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat, B. No:
2013/7666,10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704,
3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§
30-32).
49. Anayasa Mahkemesi müdafi yardımından etkili bir
şekilde yararlanmanın ilk koşulunun müdafi ile yapılan görüşmelerin belli bir
gizlilik içinde gerçekleştirilmesi olduğunu, şüpheli veya sanığın müdafi ile
özgür bir şekilde bilgi alışverişinde bulunması için mahremiyetin büyük önem
taşıdığını, şüpheli veya sanığın müdafi ile yapacağı görüşmelerde mahremiyetin
olmamasının müdafiden alacağı yardımın faydasını en alt düzeye indireceğini
vurgulamıştır (AYM, E.2016/205, K.2019/63, 24/7/2019, §§ 78-92). Hükümlünün
avukatıyla mahremiyet içinde belirli aralıklarla görüşmesinin cezanın infazı
aşamasında alacağı hukuki yardım bakımından önemli olduğu gibi ceza infaz
kurumu dışındaki özel yaşamıyla ilgili doğru kararlar verebilmesi açısından da
önemli olduğu tespitini yapmıştır (AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §§ 93,
94).
50. Bununla birlikte avukatla yüz yüze görüşmenin
mahpusun devam eden yargılamalarla ilgili hukuki yardım almasını sağlaması
yanında özel hayatına ilişkin alenileştirmek istemediği konuları ya da ceza
infaz kurumunda maruz kaldığı uygulamaları da kapsayabilecek nitelikte hassas
bir görüşme olduğu vurgulanmalıdır. Ayrıca avukatla görüşme hakkı bir yandan
hükümlü ve tutuklunun dış dünya ile ilişki kurmasına ve geliştirmesine, diğer
yandan ise hukuki danışmanlık hizmetinden yararlanmak suretiyle hayatına etki
edecek kararlar almaya hizmet etmektedir. Bu niteliği gereği, avukat ile
mahpusun belli bir mahremiyet içinde görüşmesinin sağlanması mahpusun ceza
infaz kurumu içinde ve dışında devam eden özel hayatının gizliliğinin korunması
açısından önemlidir. Bu durumda avukatla görüşmenin teknik bir cihazla
dinlenmesi, avukatla müvekkili arasındaki belge alışverişinin denetlenmesi veya
görüşmelerin bir görevli nezaretinde gerçekleştirilmesi hâlinde avukat müvekkil
ilişkisinin gizliliğinin zedeleneceği söylenebilir.
51. Bu açıklamalar bağlamında somut olayda başvurucuların
avukatla mahremiyet içinde görüşmelerine, görüşmenin teknik cihazla dinlenerek
kayıt altına alınması şeklinde uygulanan sınırlandırmanın özel hayata saygı
hakkına müdahale oluşturduğu sonucuna varılmıştır.
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
52. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
53. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13.
maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20.
maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru
amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil
Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No:
2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020,
§ 34; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).
54. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen
sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. Kanun ile
sınırlama ölçütü veya kanunilik ilkesi Sözleşme'nin 8. maddesinde de bir
sınırlama ve güvence ölçütü olarak yer almaktadır. Buna karşın Sözleşme'de yer
alan kanunla öngörülmüş olma kavramı ile Anayasa'da yer alan kanunilik
ilkesi tam olarak aynı değildir (Bülent Polat [GK], B. No:
2013/7666, 10/12/2015 § 73).
55. AİHM; kanunda öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle
hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan
içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini
kabul ederken (Malone/İngiltere, B. No: 8691/79, 2/8/1984, §§ 66-68; Sunday
Times/Birleşik Krallık (No. 1), B. No: 6538/74, 26/04/1979, § 47) Anayasa,
tüm sınırlandırmaların mutlaka kanun ile yapılacağını öngörerek
Sözleşme'den daha geniş bir koruma sağlamıştır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31; Bülent Polat, § 75). Anayasa’nın
temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının ancak kanunla yapılacağına
ilişkin 13. maddesi, bir kanun hükmü olmaksızın yürütme ve idarenin bir hak ve
hürriyeti ilk elden düzenleyici işlemle sınırlamasına izin vermez (Tuğba
Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 87).
56. Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir.
Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu
noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü
sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade
etmekte; böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi kişinin
hukuku bilmesine de yardımcı olmakta; bu yönüyle hukuk güvenliği teminatı
sağlamaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, §
62).
57. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi
için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir olaya
uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye
sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma
sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme
biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerekmektedir (Halime Sare
Aysal, § 63).
58. Somut olayda başvurucular hakkında uygulanan tedbirin
olay tarihinde yürürlükte olan şekliyle 5275 sayılı Kanun'un 59. maddesi
temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Öncelikle 5275 sayılı Kanun’da cezanın
infazı aşamasında avukatla mahrem görüşme hakkı özel olarak düzenlenerek
güvence altına alınmıştır. Öte yandan avukatla müvekkil arasındaki görüşmenin
gizli olması kural olarak kabul edilmekle birlikte anılan Kanun'un (4) numaralı
fıkrası ile bu kuralın istisnası belirlenmiş ve 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinde sayılan suçlardan hükümlü olanlar
yönünden görüşmenin mahremiyetini etkileyen bazı kısıtlamalar öngörülmüştür. Bu
kapsamda konusu suç teşkil eden fiilleri işlediğine, infaz kurumunun
güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya
belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet Başsavcılığının istemi ve infaz
hâkiminin kararıyla, bir görevli görüşmede hazır bulundurulabileceği, kişilerin
avukatlarına verdiği veya avukatlarınca bu kişilere verilen belgeler infaz
hâkimince incelenebileceği düzenlenmesine yer verilmiştir.
59. Anılan düzenlemede atıf yapılan 5237 sayılı Kanun’un
220. maddesinde suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüte üye olma gibi örgüt
suçları; İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci
Bölümlerinde ise devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu
düzenin işleyişine karşı suçlar, millî savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına
karşı suçlar ve casusluk suçları düzenlenmiştir. Buna göre bu suçlardan mahkûm
olanların avukatlarıyla gizli görüşmeleri yukarıda belirtilen usul ve esaslara
göre sınırlandırılabilecektir. Anılan sınırlandırma ve usulü İnfaz Tüzüğü'nün
84. maddesi ile Ziyaret Yönetmeliği'nin 20. maddesinde yinelenmiştir.
60. Başvuru konusu olay tarihinde yürürlükte olan mevzuat
hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, avukatla görüşmenin teknik bir cihazla
görüntülü veya sesli olarak kaydedilmesine yönelik bir düzenlemenin mevcut
olmadığı görülmüştür. Bu durumda başvurucuların avukatla görüşmelerinin teknik
cihazla kaydedilmesine izin veren idari işlem ve yargı kararının kanuni
dayanağının olmadığı anlaşılmakla başvurunun bu kısmı yönünden avukatla
görüşmelerin teknik cihazla dinlenmesi ve kaydedilmesi şeklindeki müdahalenin
kanuni dayanağının olmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Avukat Görüşmelerinde Görevli Bulundurulması ve Belge
Alışverişinin Denetlenmesi Nedenleriyle Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
61. Başvurucular avukatlarıyla görüşmelerinde bir
görevlinin hazır bulundurulduğunu ve 11/1/2016 tarihinde yapılan görüşmede
görüşmenin görevli tarafından yarıda kesildiğini belirtmiştir. Başvurucular
avukat ile müvekkilinin hiçbir kısıtlama olmadan, yetkililerin duyamayacağı bir
ortamda görüşmelerinin avukat ile müvekkil arasındaki iletişimin mahremiyetini
korumaya yönelik adil yargılanma hakkının önemli bir ilkesi olduğunu
vurgulamış; görüşmelerde görevli bulundurulması ve belge alışverişinin
denetlenmesi hâlinde avukatla açık bir şekilde konuşarak savunmanın
hazırlanmasının mümkün olmayacağını ve Ceza İnfaz Kurumunda maruz kaldıkları
kendilerine özel uygulamalara karşı yasal yollara başvurmalarının
engelleneceğini belirterek idarenin anılan sınırlandırmalar ile savunma
hazırlamak için yeterli kolaylık ve zaman sağlama hakkını kullanılmaz hâle
getirdiğini iddia etmiştir. Başvurucular ayrıca, sınırlandırmaların 5275
sayılı Kanun'un 59. maddesine dayandırılmasına rağmen anılan hükmün
koşullarının oluşmadığını zira örgütsel haberleşmeye ilişkin somut bulgu ve
delil olmadan bir ihtimale dayanılarak haklarının sınırlandırıldığını
vurgulayarak, adil yargılanma hakkı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı, ifade hürriyeti ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
62. Bakanlık görüşünde; terör örgütünün lideri ile
uzun süre aynı ceza infaz kurumunda zaman geçiren başvurucuların yeni
nakledildikleri Ceza İnfaz Kurumunda örgüt liderinin talimatlarını terör örgütü
mensubu mahpuslara aktarması durumunda gerek Ceza İnfaz Kurumunda gerek ülke
genelinde güvenlik sorunu oluşabileceği hususundaki ilgili Ceza İnfaz Kurumu ve
Cumhuriyet Başsavcılığının değerlendirmelerinin makul ve yerinde olduğu ifade
edilmiştir. Mevzuat hükümlerine uygun uygulamanın toplumu ve ceza infaz
kurumunu şiddete karşı korumak için gerekli olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca
Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine İnfaz Hakimliği'nin kararıyla
başvuruya konu uygulamanın 13/11/2018 tarihinde kaldırıldığı ifade edilmiştir.
63. Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvurucular
vekili; Bakanlık görüşünün genel olarak varsayıma ilişkin güvenlik
gerekçelerine dayandığını, tutuklu ve hükümlülerin temel hak ve özgürlüklerinin
ancak kanun ile sınırlandırılabileceğini, başvuruya konu uygulamaların yasal
dayanağının olmadığını ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucular, şikâyet konusu
uygulamaların avukat ile görüşme mahremiyetine müdahale ve sınırlamayı aşarak
hakkın kullanımını imkânsız hâle getiren bir tedbir mahiyetinde olduğunu
vurgulayarak sınırlamanın ölçülü olduğunun da söylenemeyeceğini ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
64. Anayasa’nın başvurunun değerlendirilmesinde dikkate
alınacak "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesi
şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile
hayatının gizliliğine dokunulamaz."
65. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Somut olayda
başvurucuların iddialarının özünün avukat ile yüz yüze yapılan görüşmenin
denetlenerek avukatla mahremiyet içinde görüşmenin engellendiğine yönelik
olması, başvurucuların haklarındaki bir yargılamaya, savunma hakkı kapsamında
hukuki yardıma yönelik özelleştirilmiş iddialarının olmaması gözetilerek
başvuru özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
66. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
67. Yukarıda açıklandığı üzere avukat ile müvekkili
hükümlü veya tutuklunun yüz yüze görüşmesinin gizliliğinin koşullarının
sağlanması esastır (bkz. §§ 48, 49) Bu bağlamda 5275 sayılı Kanun'un 59.
maddesinin (2) ve (4) numaralı fıkraları ile mahpusların avukat ile mahremiyet
içinde görüşmelerinin kural olarak belirlendiği ve anılan düzenlemelerin avukat
müvekkil ilişkisinin mahremiyetini sağlamaya yönelik güvenceler içerdiği
söylenebilir. Öte yandan anılan Kanun'un (4) numaralı fıkrasıyla aynı zamanda
belirli suçlardan hükümlü olanlar yönünden avukatla görüşme hakkına yönelik
bazı sınırlamalar getirildiği görülmektedir.
68. Somut olayda başvurucuların avukatla mahremiyet
içinde görüşmelerine, anılan Kanun'un (4) numaralı fıkrasına dayanılarak
getirilen görüşmelerde bir görevlinin hazır bulundurulması ve belge
alışverişinin denetlenmesi şeklindeki sınırlandırmaların özel hayata saygı
hakkına müdahale oluşturduğu sonucuna varılmıştır (benzer tespit için bkz. AYM,
E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, § 92).
ii. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
69. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
70. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13.
maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20.
maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru
amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil
Berk, § 49; Süveyda Yarkın, § 32; Şennur Acar, § 34; R.G.
[GK], § 82).
(1) Kanunilik
71. Somut başvuruda başvurucu hakkında İnfaz Hâkimliği
kararıyla uygulanan avukat görüşlerinde bir görevlinin hazır bulundurulması ve
belge alışverişinin denetlenmesinin 5275 sayılı Kanun’un 59. maddesinin (4)
numaralı fıkrasına dayandığı ve anılan düzenlemenin kanunilik ilkesini
karşıladığı anlaşılmıştır. Bu durumda anılan kısıtlamalar yönünden anayasal
açıdan meşru bir sınırlama amacına sahip olma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun olma ve ölçülülük ilkeleri bağlamında değerlendirme yapılması
gerekir.
(2) Meşru Amaç
72. Başvuru konusu olayda İnfaz Hâkimliğinin örgütsel
haberleşmenin önlenmesine yönelik bir tedbir olarak başvurucuların avukatla yüz
yüze görüşmelerinde bir görevlinin hazır bulundurulması ve belge alışverişinin
denetlenmesine karar verdiği gözetildiğinde avukatla mahrem görüşme hakkınının
sınırlandırılmasının kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması ile suç
işlenmesinin önlenmesi kapsamında uygulandığı ve anılan müdahalenin meşru amaç
taşıma koşulunu karşıladığı değerlendirilmiştir.
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
73. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu
başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek
üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük
ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki
kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat
Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
74. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç
ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret
etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, §
48).
75. Hükümlü veya tutuklular (mahkûmlar), Anayasa'nın 19.
maddesi kapsamında hukuka uygun olarak bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak
tutma olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
dışında (İbrahim Uysal, B.No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33)
Anayasa’nın 19. maddesi gereği hükümlü ve tutukluların özel ve aile hayatına
birtakım sınırlamaların getirilmiş olması, hukuka uygun olarak ceza infaz
kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Bu bağlamda idarenin
tutuklu ve hükümlülerin özel ve aile hayatına müdahale konusunda takdir
yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir. Burada mühim olan ceza infaz
kurumunun güvenliğinin sağlanması amacı ile hükümlünün özel ve aile hayatına
saygı gösterilmesi hakkı arasında adil bir dengenin sağlanmış olmasıdır (Mehmet
Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 89; Ahmet Çilgin, B.
No:2014/18849, 11/1/2017, §§ 30, 32).
76. Hükümlü ve tutukluların temel haklarına yapılan
müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek makul nedenlerin somut olayın tüm
koşulları çerçevesinde olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir. Bunun yanı sıra yapılacak değerlendirmede kişinin itham edildiği
suçun ve tutuklama sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Mehmet
Zahit Şahin, B. No: 2013/4708, 20/4/2016, § 63).
77. Bu kapsamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan idari makamlar ve derece
mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme hakkını
kısıtlaması bakımından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk
ve ölçülülük ilkesine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup
koyamadığı olacaktır (Mehmet Zahit Şahin, § 64; Ahmet Temiz, B.
No: 2013/1822, 20/5/2015, § 68).
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
78. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası
makamlar tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet eylemleri; bölücü amaçları dolayısıyla
anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal
emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak
bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati
sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No:
2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
79. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren hendek
olayları olarak bilinen terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda
PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde,
Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar
ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto
ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara
bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim
yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya
çalışılmıştır. Çok sayıda terörist, halkın bu yerlere girişini ve buralardan
çıkışını engellemek istemiş; hendeklerin kapatılması ve barikatların
kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar
yapan güvenlik güçleri ile çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon
ve çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş,
tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§
28-30).
80. Somut olayda başvurucuların PKK terör örgütü üyesi
olduklarının yargı kararıyla belirlendiği, avukatla görüşme hakkının da hem
güvenlik güçleri hem de sivilleri hedef alan ve hendek olayları olarak
bilinen terör eylemlerinin gerçekleştirildiği dönemde kısıtlandığı görülmüştür
Bu nedenle başvuruya konu özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin PKK'nın
silahlı terör örgütü olduğu gerçeği ile hendek olayları olarak bilinen
terör eylemlerinden bağımsız olarak değerlendirilmesi düşünülemez.
81. Ayrıca avukatla müvekkil arasındaki iletişimin gizli
olması ana kural ise de bu karalın kamu düzeninin ve kurumun güvenliğinin
sağlanması ile suç işlenmesinin önlenmesi gibi meşru sayılacak amaçlar
bağlamında kısıtlanmasının mümkün olduğu vurgulanmalıdır. Ancak bu durumda
uygulanacak kısıtlamaların süreli olması, hakkın kullanımını ortadan kaldıracak
şekilde genel bir uygulamaya dönüştürülmemesi ve gerekli olduğunun ilgili
kararlarda yeterli bir gerekçe ile ortaya konulması gerekir.
82. Bu bağlamda mevzuat değerlendirildiğinde Kanun'un 59.
maddesinin (4) numaralı fıkrası ile avukatla mahrem görüşme hakkına yönelik
genel bir sınırlama öngörülmediği, istisnai durumlara ilişkin düzenleme
getirildiği görülmüştür. Bu kapsamda belirli suçlardan hükümlü olanların
avukatları ile görüşmelerinde konusu suç teşkil eden fiilleri işlendiğine,
infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer
suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık
edildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi durumunda anılan
görüşmelere çeşitli kısıtlamalar getirilmesine izin verildiği ve ilgililere bu
kısıtlamalara karşı itiraz hakkının tanındığı anlaşılmaktadır.
83. Somut olayda başvurucular 5237 sayılı Kanun’un 220.
maddesi kapsamında kalan devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir
kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak suçundan hükümlüdürler.
Başvurucuların İmralı Ceza İnfaz Kurumunda kaldıkları dönemde terör örgütü
(PKK) yöneticisi hükümlü Abdullah Öcalan ile haftada üç gün sohbet
toplantılarına katıldıkları, hükümlü Abdullah Öcalan'ın bu toplantılarda
belirttiği görüşlerin dışarıya iletilmesi talimatı verdiği daha önce incelenen
bireysel başvurulara sunulan Ceza İnfaz Kurumu tarafından düzenlenen
tutanaklardan anlaşılmaktadır (Veysi Aktaş (2), B. No: 2015/15982,
6/2/2019; Veysi Aktaş, B. No: 2015/14244, 10/10/2018). Bu bağlamda
Silivri Ceza İnfaz Kurumuna nakilleri olan başvurucuların hendek olayları
döneminde Abdullah Öcalan'dan aldıkları talimatları mektup, faks ve sair
yöntemlerle dışarıya iletebileceklerine yönelik Cumhuriyet Başsavcılığı ve
İnfaz Hâkimliğinin tespitlerinin temelsiz olduğu söylenemez.
84. Bu açıklamalar ışığında somut olay
değerlendirildiğinde başvurucuların avukatla görüşme hakkının kısıtlanmasının hendek
olayları sürecinde talimat niteliğindeki mesajların örgüt üyelerine
iletildiği tespiti ve gerekçesi gözetildiğinde kamu düzeninin ve güvenliğinin
sağlanması açısından zorunlu ve gerekli bir tedbir olarak uygulandığı
anlaşılmaktadır. Ceza infaz kurumunda bulunan terör örgütü yönetici kadrosunun
terör örgütünün yönlendirilmesi ve yönetilmesine yönelik talimatlarının örgüt
üyelerine telefon, yüz yüze görüşme, mektup, faks ve sair yöntemlerle
iletilmesinin engellenmesi amacıyla mevzuat dâhilinde hakların kısıtlanmasının,
terör örgütleri ile mücadele kapsamında kamu düzeni ile güvenliğinin sağlanması
amacına yönelik gerekli ve amacı gerçekleştirmeye elverişli bir tedbir olmadığı
söylenemez. Başvuru konusu olayda silahlı terör örgütü ile mücadele kapsamında
zorunlu olarak uygulanan söz konusu tedbirin demokratik toplum gereklerine
uygun olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte müdahalenin ölçülü olup
olmadığı da ortaya konulmalıdır.
85. Bu bağlamda hükümlülerin hakları ile ilgili belirli
koşullara bağlı olarak kısıtlama kararı verilirken, uygulamaya dair bir süre
belirlenerek koşulların devam edip etmediği konusunda elde edilen güncel ve
somut veriler gözetilmek suretiyle belirli aralıklarla değerlendirme
yapılmasının sağlanması kısıtlama kararının sonuçlarının görülebilmesi
açısından önemlidir. Ayrıca kısıtlama kararının somut bilgi ve belgelere bağlı
olarak belirli aralıklarla değerlendirme yapılıp gözden geçirilmesinin
sağlanması uygulamanın ve idarenin denetimi açısından da gereklidir (benzer
karar için bkz. Veysi Aktaş (2) ). Somut olayda İnfaz Hâkimliği
kararında, başvurucunun avukatla mahrem görüşme hakkından yararlandırılmamasına
yönelik olarak belli bir süre sınırı öngörülmediği görülmektedir. Netice
itibarıyla 18/1/2016 tarihinde kesinleşen İnfaz Hakimliği kararının 13/11/2018
tarihine kadar yeniden bir değerlendirme yapılmadan uygulandığı, avukatla
görüşme hakkına getirilen kısıtlamaların uzun süre devam ettirildiği
anlaşılmıştır.
86. Bu durumda başvurucu hakkındaki avukatla görüşme
hakkının kısıtlanmasına ilişkin kararın bir süre ile sınırlanmadan ve karara
dayanak oluşturan koşulların devam edip etmediğine dair belirli aralıklarla
güncel bilgi ve belgeler gözetilerek yeniden değerlendirme yapılmadan uzun süre
uygulanmasının orantısız olduğu ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı kanaatine
varılmıştır.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
88. Diğer yandan başvurucular, başvuruya konu
uygulamaların diğer mahpuslara uygulanmadığı, diğer mahpuslardan farklı olarak
muameleye ve kişiye özel infaz rejimine maruz kaldıklarını belirterek eşitlik
ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüşler ise de özel hayata saygı hakkının
ihlal edildiğine karar verildiği gözetilerek bu iddialar yönünden bir inceleme
yapılmasına gerek duyulmamıştır.
D. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
89. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
90. Başvurucular ihlalin tespiti ile 50.000 TL manevi
tazminata karar verilmesini talep etmişlerdir.
91. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin ortadan
nasıl kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
92. Başvuru konusu olayda avukatla görüşün teknik araçla
kayıt altına alınmasının kanuni dayanağının olmadığı, öte yandan görüşmede bir
görevli bulundurulması ve evrak alış verişinin denetlenmesine ilişkin
kısıtlamaların bir süre ile sınırlanmadan ve ikinci bir değerlendirme yapmadan
uygulanmasının ölçülü olmadığı anlaşılmakla, Anayasa'nın 20. maddesinde güvence
altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
93. Başvurucuların Anayasa'nın 20. maddesinde güvence
altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesi
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 8.000 TL manevi tazminat ödenmesine,
fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerekir.
94. 239,50 TL başvuru harcı ile 3.600 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Avukatla görüşmenin yaptırılmamasının özel hayata
saygı hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Avukatla görüşmede görevli hazır bulundurulmasının,
görüşmenin kaydedilmesinin ve belge alışverişinin denetlenmesinin özel hayata
saygı hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 8.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
D. 239,50 TL başvuru harcı ile 3.600 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvuruculara
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Bursa 1. İnfaz
Hâkimliğine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 13/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.