TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞİNASİ UMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/40621)
|
|
Karar Tarihi: 23/10/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 13/12/2019-30977
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Şinasi UMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Reis
ÇEVİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat
davasının davacının davaya muvafakatinin sağlanamadığından reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Saray (Van) Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık)
yürütülen bir soruşturma kapsamında başvurucu, kasten basit yaralama fiilini
işlediği suçlamasıyla 18/6/2013 ile 19/6/2013 tarihleri arasında bir gün
süreyle gözaltında tutulmuştur.
10. Başsavcılık 19/6/2013 tarihinde tutuklanması istemiyle
başvurucuyu Saray Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk etmiştir. Hâkimlikçe
aynı gün başvurucu hakkında tutuklama tedbiri yerine adli kontrol kararı
verilmiştir. Adli kontrol kararında başvurucunun her ayın 15. ve 30. günlerinde
Çaybağı Jandarma Karakoluna başvurması gerektiği
belirtilmiştir. Adli kontrol kararı 14/2/2014 tarihinde aynı Hâkimlik
tarafından kaldırılmıştır.
11. Başsavcılıkça 8/12/2015 tarihinde kamu davası açmayı
gerektirir nitelikte, yeterli, şüpheye yönelik delil elde edilemediği
gerekçesiyle başvurucu hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair
karar verilmiştir.
12. Bu karar üzerine başvurucunun avukatı, müvekkilinin
14/4/2016 tarihinde gözaltında kalması ve 6 ay kadar uygulanan adli kontrol
kararı verilmesi nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 141. ve devamı maddeleri gereğince Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme)
koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası
açmıştır. Başvurucunun avukatı 14/3/2016 tarihli vekâletnameyi dava dilekçesine
eklemiştir. Vekâletnamede özellikle avukatın başvurucu adına 5271 sayılı
Kanun'un 141. ve 142. maddelerine göre dava açmaya yetkili olduğu yazılıdır.
13. Mahkeme 10/5/2016 tarihinde tensip incelemesi yapmıştır.
Tensip incelemesinde başvurucuya duruşma gün ve saatinin bildirilmesi ve vekili
tarafından açılan davaya muvafakatinin olup olmadığının tespiti için davetiye
çıkarılmıştır. 26/5/2016 tarihinde davacı asile yapılan tebligatta "Avukatınızın açmış olduğu davaya
muvafakatinizin olup olmadığı, suç tarihinde ne ile uğraştığınız ... hususları
sorulacağından hazır bulunmanız, davetiye tebliğine rağmen gelmediğiniz
takdirde, maddi tazminatın asgari ücret üzerinden hesaplattırılacağı ve
yaptırılan araştırmaya itibar olunacağı"nı ihtiva eden açıklama
bulunmaktadır. Yargılama, davacı asilin yokluğunda sürdürülmüştür.
14. Başvurucu vekili yargılama sırasında "...Müvekkilin muvafakatinin bu dava dosyası
açısından gerekli olmadığını düşünüyoruz. Çünkü bize vekaletname vermiştir. Söz
konusu vekaletnamede CMK 141 ve devamı maddelerine göre özel yetki vermiştir.
Kaldı ki müvekkilime tebligat da çıkmış ve davadan haberdar olmuştur. UYAP araştırmasından
da görüleceği üzere müvekkilimin açmış olduğu başka bir dava yoktur. Müvekkilim
Çanakkale ilinde öğrencidir. Davamızın kabulüne karar verilmesini talep
ediyoruz..." şeklinde beyanda bulunmuştur.
15. Mahkeme 2/12/2016 tarihinde davanın kesin olarak reddine
karar vermiştir. Mahkeme kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Koruma tedbiri nedeniyle tazminat
davaları CMK'nun 141 vd. maddelerinde düzenlenmiş
olup, ağır ceza mahkemeleri görevli kılınarak özel ve karma bir surette
düzenlenmiştir. Özel hukuk ve ceza yargılama hukukunun birlikte uygulandığı
karma bir dava türüdür. Bu kapsamda her ne kadar davacı vekili, vekaletname
ibraz ederek işbu tazminat davasını açmış ise de,
davacının tutukluluk ve tahliye tarihleri ile vekaletname tarihi nazara
alındığında, genel vekaletname ile açılan bu davada, davacının muvafakati
mahkememizce zorunlu görülmüştür. Pek çok Yargıtay kararında da belirtildiği
gibi adına açılan davadan davacının haberdar olduğunun ve davaya muvafakati
bulunduğunun mahkememizce bilinmesi gereklidir. Yargılaması yapılan tazminat
davasında ise diğer şartlar mevcut olmakla birlikte davacı asilin muvafakati
sağlanamadığından davanın reddine karar vermek gerekmiş[tir]."
16. Ret kararı başvurucu tarafından 2/12/2016 tarihinde öğrenilmiş
ve 26/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısımları şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya
tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
18. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesi şöyledir:
" (1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat isteminde bulunulabilir."
(2) İstem,
zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza
mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır
ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.
(3)
Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara
uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların
belgelerini eklemesi gereklidir.
(4)
Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin
bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye
duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık
olmak üzere reddolunur.
(5)
Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin
bir örneğini Devlet Hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ
ederek, varsa beyan ve itirazlarını onbeş gün içinde
yazılı olarak bildirmesini ister.
(6)
İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel
prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli
gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hâkimlerinden birine yaptırmaya
yetkilidir.
(7) (Değişik:
25/5/2005 - 5353/20 md.)
Mahkeme, kararını duruşmalı olarak verir. İstemde bulunan ile Hazine
temsilcisi, açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında
karar verilebilir.
(8)
Karara karşı, istemde bulunan, Cumhuriyet savcısı veya Hazine temsilcisi,
istinaf yoluna başvurabilir; inceleme öncelikle ve ivedilikle yapılır.
(9)
(Ek: 15/8/2017-KHK-694/144 md.; Aynen kabul:
1/2/2018-7078/139 md.)Tazminat davaları nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi
gereğince hesaplanan nisbî avukatlık ücreti ödenir.
Ancak, ödenecek miktar Tarifede sulh ceza hâkimliklerinde takip edilen işler
için belirlenen maktu ücretten az, ağır ceza mahkemelerinde takip edilen
davalar için belirlenen maktu ücretten fazla olamaz.
(10)
(Ek: 15/8/2017-KHK-694/144 md.; Aynen kabul:
1/2/2018-7078/139 md.) Tazminata ilişkin mahkeme
kararları, kesinleşmeden ve idari başvuru süreci tamamlanmadan icra takibine
konulamaz. Kesinleşen mahkeme kararında hükmedilen tazminat ile vekâlet ücreti,
davacı veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap
numarasına, bu bildirimin yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde ödenir.
Bu süre içinde ödeme yapılmaması halinde, karar genel hükümler dairesinde infaz
ve icra olunur.''
19. 12/1/2012 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun "Davaya vekâletin kanuni
kapsamı" kenar başlıklı 73.
maddesi şöyledir:
" (1) Davaya vekâlet, kanunda özel yetki
verilmesini gerektiren hususlar saklı kalmak üzere, hüküm kesinleşinceye kadar,
vekilin davanın takibi için gereken bütün işlemleri yapmasına, hükmün yerine
getirilmesine, yargılama giderlerinin tahsili ile buna ilişkin makbuz vermesine
ve bu işlemlerin tamamının kendisine karşı da yapılabilmesine ilişkin yetkiyi
kapsar.
(2)
Belirtilen bu yetkiyi kısıtlamaya yönelik bütün sınırlandırıcı işlemler, karşı
taraf yönünden geçersizdir.''
20. 6100 sayılı Kanun'un "Davaya
vekâlette özel yetki verilmesini gerektiren hâller" kenar
başlıklı 74. maddesi şöyledir:
" (1) Davaya vekâlet, kanunda özel yetki
verilmesini gerektiren hususlar saklı kalmak üzere, hüküm kesinleşinceye kadar,
vekilin davanın takibi için gereken bütün işlemleri yapmasına, hükmün yerine
getirilmesine, yargılama giderlerinin tahsili ile buna ilişkin makbuz vermesine
ve bu işlemlerin tamamının kendisine karşı da yapılabilmesine ilişkin yetkiyi
kapsar.
(2)
Belirtilen bu yetkiyi kısıtlamaya yönelik bütün sınırlandırıcı işlemler, karşı
taraf yönünden geçersizdir.''
21. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun "Avukatlığın amacı" kenar
başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Avukatlığın amacı; hukuki münasabetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve
anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk
kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler,
resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır.
Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini
adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder.
Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu
kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait
bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin
yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler
saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri
incelemesine sunmakla yükümlüdür. Bu belgelerden örnek alınması vekaletname
ibrazına bağlıdır. Derdest davalarda müzekkereler duruşma günü beklenmeksizin
mahkemeden alınabilir."
22. 1136 sayılı Kanun'un "Örnek
çıkarabilme ve tebligat yapabilme hakkı" kenar başlıklı 56. maddesi şöyledir:
"Usulüne uygun olarak düzenlenen ve
avukata verilmiş olan vekaletname 52 nci
maddede yazılı dosyada saklanır. Avukat, bu vekaletnamenin örneğini çıkarıp
aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak kullanabilir. Avukatın çıkardığı
vekaletname örnekleri bütün yargı mercileri, resmi daire ve kurumlar ile gerçek
ve tüzel kişiler için resmi örnek hükmündedir.
Asıllarının verilmesi kanunda açıkça
gösterilmeyen hallerde avukatlar, takibettikleri
işlerde, aslı kendilerinde bulunan her türlü kağıt ve
belgelerin örneklerini kendileri onaylayarak yargı mercileri ile diğer adalet
dairelerine verebilirler."
23. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 20/11/2012 tarihli ve
E.2012/20169, K.2012/24570 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...Davacı vekilinin, tazminat davasından
çok önceki tarihli vekaletnameye dayanarak açtığı tazminat davasında, davacı
dinlenilerek vekil ile arasında tazminat davası açılması yönünde vekalet
ilişkisinin devam edip etmediği ve dava açılmasına muvafakatının
bulunup bulunmadığının araştırılmaması kanuna aykırı olup ... hükmün ... bozulmasına ..."
24. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 10/6/2014 tarihli ve
E.2014/5206, K.2014/14301 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...Öngörülen süre içinde yetkili ve
görevli mahkemeye açıldığı, dava için kanunda öngörülen yasal şartların
oluştuğu anlaşılmış, tazminat davasının, kendisine dayanak teşkil eden beraat
hükmünün verilmesinden itibaren dava açma süresi içerisinde açıldığının, davacı
ile avukatı arasındaki vekalet ilişkisi gösteren vekaletin genel bir
vekaletname olduğunun ve bozmadan sonra davacıya dava dilekçesinin tebliğ
edildiğinin ve davaya muvafakat etmediğine dair bir beyanda bulunmadığının
anlaşılması karşısında tebliğnamenin 1. numaralı
bendinde yer alan bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir..."
25.Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 16/12/2014 tarihli ve E.2014/6604,
K.2014/25759 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...Tazminat davasının, dayanağını teşkil
eden beraat hükmünün verilmesinden itibaren kısa bir süre geçtikten sonra
açıldığı, davacı ile avukatı arasındaki vekalet ilişkisi gösteren vekaletin
genel bir vekaletname olduğu, davacının ve vekilinin ekinde davacının ikamet
tezkeresini de ekledikleri davacının adresini bildiren 28.06.2013 tarihli
müşterek dilekçeyi sunduklarını ve davacı ile vekili arasındaki vekalet
ilişkisinin devam ettiğinin anlaşılması karşısında; yargılamaya devamla esas
hakkında bir hüküm kurulması gerekirken, davacının muvafakatinin bulunmadığı
gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi..."
26.Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 17/4/2017 tarihli ve
E.2015/17004, K.2017/3175 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...Tazminat davasının dayanağı olan Van
Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/633 soruşturma sayılı davacı yönünden
kavuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi ile sonuçlanan dosya
kapsamında, davacının 21/8/2008 tarihinde yakalanarak 10:30 sıralarında Emniyet
Müdürlüğü'ne götürüldüğü, akabinde saat 13:15 sıralarında Cumhuriyet
Başsavcılığına sevk edildiğinin anlaşılması karşısında, CMK'nın
141/1-e maddesinde belirtilen 'kanuna uygun olarak yakalandıktan sonra
haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen' kişilerin tazminat
isteyebilecekleri hususu da dikkate alınarak, uğranıldığı iddia edilen manevi
zararla ilgili hak ve nasafet ilkelerine uygun makul
bir tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar
verilmesi..."
27. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 3/7/2017 tarihli ve
E.2016/2933, K.2017/5785 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...Davacı vekilinin 07.11.2008 tarihli
genel vekaletnameye istinaden davacı adına tazminat talebinde bulunduğu, dosya
kapsamında davacı ile vekili arasındaki vekalet ilişkisinin sona erdiğine dair
herhangi bir iddia ve bilgi bulunmadığı, söz konusu vekaletnamenin davacı adına
dava açma hak ve yetkisini içerdiği, vekaletnamede tazminat davası açma
hususunda özel yetki bulunmadığı görülmekle birlikte, bu durumun davacı adına
tazminat davası açılmasına engel teşkil etmeyeceği anlaşıldığından tebliğnamedeki davaya davacının muvafakatının
olup olmadığının araştırılması gerektiğine dair bozma öneren düşünceye iştirak
edilmemiştir..."
28. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 30/10/2017 tarihli ve
E.2017/489, K.2017/8062 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"...Davacı vekilinin Edirne 3. Noterliği
tarafından düzenlenmiş 6452 yevmiye numaralı, 13/09/2012 tarihli genel
vekaletnameye istinaden haksız tutuklama nedenine dayalı olarak davacı adına
tazminat talebinde bulunduğu ve vekaletnamede tazminat davası açma hususunda
özel yetki bulunmadığı görülmekle birlikte, bu durumun davacı adına tazminat davası
açılmasına engel teşkil etmeyeceği, söz konusu vekaletnamenin davacı adına dava
açma hak ve yetkisini içerdiği, vekilin davacı tarafından azledildiğine dair
bir azilname sunulmadığının anlaşılması karşısında
davacı ile vekili arasındaki vekalet ilişkisinin halen devam etmekte olduğunun
kabulünün gerekeceği gibi temyiz dilekçesi ekinde davacı vekilinin Üsküp
Yetkili Noterliği tarafından düzenlenmiş 20/03/2015 tarihli ve haksız tutuklama
nedeniyle dava açma yetkisini de içeren vekaletname sureti sunduğu da dikkate
alındığında, yargılamaya devamla, yasal koşullar irdelenip davacı ile ilgili
tutuklama, tahliye ve infaza ilişkin müzekkere ve belgelerin onaylı suretleri
dosya içine alınarak davacının tazminat talebi ile ilgili bir karar verilmesi
gerektiği gözetilmeden, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar
verilmesi..."
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,...
bir mahkeme tarafından davasının ...görülmesini istemek hakkına
sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine
erişim hakkından söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak
dikkate alındığında bu fıkranın mahkemeye erişim hakkını da garanti altına
aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmektedir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§
28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu, Sözleşmeci
devletlere yeni yükümlülük yükleyen, genişletici bir yorum olmayıp Sözleşme'nin
6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesindeki lafzın Sözleşme'nin
amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte
okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme
önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
31. AİHM; mahkeme hakkının bir unsurunu teşkil eden mahkemeye
erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını
gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak
AİHM, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek
şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması gerektiğini ifade
etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya
da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık
ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve
Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013,
§ 19; Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 23/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu, kasten basit yaralama suçundan yürütülen bir
soruşturma kapsamında bir gün süreyle gözaltında kaldığını ve yedi ay süreyle
adli kontrole tabi tutulduğunu belirtmiştir. Başvurucu, anılan soruşturma
sonucunda hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek gözaltına
alınması ve adli kontrole tabi tutulması işleminin haksız olduğunun anlaşılması
üzerine tazminat davası açtığını ifade etmiştir. Başvurucu, açtığı tazminat
davasının davacı asilin muvafakatinin bulunmaması gerekçesine dayanılarakkesin olarak reddedilmesi nedeniyle hak arama
hürriyeti, adil yargılanma hakkı, eşitlik ilkesi ve hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılama ile 50.000
TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
34. Bakanlık görüşünde, Anayasa ve AİHM içtihatlarına atfen
başvurucunun mahkemeye erişim hakkının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
35. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının bir unsuru olan mahkemeye erişim hakkı
yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
38. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
39. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
40.Koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davasının genel
vekâletname ve bu vekâletnamede özel yetki de bulunmasına rağmen davacı asilin
muvafakatinin bulunmaması gerekçe gösterilerek reddedilmesinin mahkemeye erişim
hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
41. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye
erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür.
Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13.
maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
42. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
43. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın,
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir.
44. Anayasa’nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez.
Anayasa Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş
hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM,
E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/95,
K.2014/176, 13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015; Hüseyin Dayan, B. No: 2013/5033, 13/4/2016,
§ 46). Sonuç itibarıyla mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen mahkemeye erişim
hakkına ilişkin sınırlandırmaların kanuna dayanması, hakkın özünü zedeleyecek
şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38; İbrahim
Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 36).
45. Dava konusu yapılmış hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması ilke olarak derece mahkemelerinin takdirindedir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013,
§ 42). Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında inceleme yaparken kural
olarak derece mahkemelerince uygulanan hukuk kurallarının nasıl yorumlanması
gerektiği hususunda derece mahkemelerinin yerine geçerek karar vermesi bireysel
başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesinin görevi derece
mahkemelerince benimsenen yorumun etkilerini incelemek, bunların hak ve
özgürlükleri ihlal edip etmediğini saptamaktır (Süleyman Oktay Uras ve Sevtap Uras,
B. No: 2014/11994, 9/3/2017, § 71). Ancak derece mahkemelerinin bu husustaki
değerlendirmelerinin bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içermesi, bunun hak ve özgürlüklere müdahale teşkil etmesi hâlinde Anayasa
Mahkemesinin denetim hakkı saklıdır (Ahmet
Sağlam, § 42).
46. Somut olayda başvurucunun avukatına tazminat davası açma
yetkisi içeren 14/3/2016 tarihli vekâletname verdiği ve bu vekâletnamenin
14/4/2016 tarihli dava dilekçesi ile birlikte Mahkemeye sunulduğu açıktır.
Ancak Mahkeme 14/3/2016 tarihli bu vekâletnameyi yeterli görmemiş, başvurucunun
bu davaya muvafakat vermesi şartını aramış ve bu muvafakatin verilmemesi
nedeniyle 2/12/2016 tarihinde davanın usulden reddine hükmetmiştir. Mahkeme,
asilin muvafakat vermesi şartını aramasının kanuni dayanağını göstermemiş ancak
Yargıtay içtihadına atıf yapmış; davacının tutukluluk ve tahliye tarihleri ile
vekâletname tarihi arasındaki süreyi dikkate aldığını ifade etmiştir.
47. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir
kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet
Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak, kanun adı
altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale
edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici
işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM
tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan
müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali
Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
48. Kanun koyucu 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde suç
soruşturması veya kovuşturması sırasında kişilerin uğrayabilecekleri maddi veya
manevi zarar hâllerini, aynı Kanun'un 142. maddesinde ise bu nedenle açılacak
tazminat davasının koşullarını belirlemiştir. Anılan düzenlemelerde; 141.
maddede belirtilen bir veya birden çok nedene dayanılarak açılacak tazminat
davasının ilgili kişi (şüpheli veya sanık) hakkındaki kararın veya hükmün
kesinleşmesinden itibaren en geç bir yıl içinde, kesinleşmenin şüpheli veya
sanığa ya da vekiline tebliğ edilmiş olması hâlinde ise tebliğden itibaren üç
ay içinde açılması gerektiği belirtilmiştir. Buna ilaveten bu tür davaların
zarara uğrayanın kendisi, kanuni temsilcisi veya özel yetkili vekili tarafından
davacının ikamet ettiği yerde bulunan ağır ceza mahkemelerinde açılabileceği,
davalı olarak devleti temsilen Hazinenin gösterileceği öngörülmüştür (bkz.§§
17, 18).
49. Yargıtay içtihatlarında ise koruma tedbirleri nedeniyle
açılacak tazminat davalarına ilişkin olarak davacı asilin muvafakatinin
aranacağı kabul edilmektedir. Yargıtaya göre tazminat
davasından çok önceki tarihli bir vekâletnameye dayanılarak dava açılmış ise
açılan bu davadan davacı asilin haberdar olup olmadığının, kurulan vekâlet
ilişkisinin devam edip etmediğinin ve davacının tazminat davasının açılmasına
muvafakatinin bulunup bulunmadığının araştırılması zorunludur (bkz. § 23).
Ancak tazminat davası, bunun dayanağını teşkil eden karar veya hükmün
kesinleşmesinden çok önce verilmemiş bir vekâletnameye istinaden açılmış ise
içeriğinde tazminat davası açma hususunda özel biryetki
bulunmadığı hâlde dahi vekâlet ilişkisinin devam ettiği, bu durumda davacının
davadan haberdar olduğu hâlde vekilini azletmemiş olması durumunda davacının
muvafakatinin aranmasına gerek duyulmamaktadır (bkz.§§ 24-28).
50. 5271 sayılı Kanun'un başvuru konusu olayda uygulanan 142.
maddesinde (bkz.§ 18) ve Yargıtay içtihatlarında (bkz.§§ 24-28), koruma
tedbirleri nedeniyle açılacak bir tazminat davasının sadece davacı asilin
muvafakatinin bulunmaması hâlinde reddedileceğine ilişkin bir hükmün
bulunmadığı görülmektedir. Buna ilaveten Mahkemece davacı asile gönderilen
davetiyede, duruşmaya katılmadığı durumda davasının reddedileceğine ilişkin bir
açıklama da bulunmamaktadır. Dolayısıyla davacının yargılamadan haberdar
edildiği, vekâletnamenin çok eski tarihli olmadığı ve davacının yargılamadan
bilgi sahibi olmasına karşılık vekilini azletmediğinin anlaşıldığı durumlarda
genel vekâletnameyle tazminat davasının açılabileceği, bunun için vekâletnamede
özel yetkiye dahi gerek olmadığı, bu hâlde davacı asilin muvafakatinin
aranmayacağı anlaşılmaktadır. Aksi takdirde davacı asilin muvafakatinin her
durumda aranmasına gidilmesi hâlinde vekâlete ilişkin hükümlerin bir anlamı
kalmayacaktır (bkz.§§ 19-22).
51. Davacı vekilinin davacı asilin şüpheli olarak yer aldığı
soruşturma evresinde müdafii olarak yer almadığı, bir
başka ifadeyle 18/6/2013 tarihinde davacı asilin gözaltına alındığı tarihte
alınmış bir vekâletnameye istinaden bir dava açılmadığı, tazminat davasının
açılmasından bir ay önce 14/3/2016 tarihinde alınan vekâletnameye istinaden
koruma tedbirleri nedeniyle Mahkemeye 14/4/2016 tarihinde dava açıldığı,
dolayısıyla vekâletname tarihinin çok yeni olduğu ve içeriğinde bu davaları
açmak üzere özel yetki de verildiği, buna ilaveten yargılama sırasında davacı
asilin davadan haberdar edildiği görülmektedir. Buna karşılık Mahkemenin davacı
asilin muvafakatinin bulunmaması gerekçesine dayanarak davayı reddetmesi
yukarıda değinilen Yargıtay içtihatlarına uygun düşmemektedir. Ayrıca bu durum
kanun koyucunun öngördüğü düzenlemelerle de bağdaşmamaktadır.
52. Buna göre koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat
davasının davacı asilin muvafakatinin bulunmaması gerekçesine dayanılarak
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkının kanunilik şartını karşılamadığı
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla mahkemeye erişimin kısıtlanmasına olanak
veren haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığı yönlerinden ayrıca bir inceleme yapılmamıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucu yeniden yargılama ile 50.000 TL manevi tazminat
kararı verilmesi talebinde bulunmuştur.
56. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasına
göre esas inceleme kapsamında bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve varsa
ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı belirlenmektedir. Aynı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlal kararı verilmesi hâlinde
gerekli görüldüğü takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir. Buna göre ihlal sonucuna varıldığında ilgili
temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verilmesinin yanında "ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının
belirlenmesi", diğer bir ifadeyle "ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedil[mesi]" de gerekir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 54).
57. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin
ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, § 55).
58. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden
kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun
belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet
Doğan, § 57).
59. Başvuruya konu olayda geçerli bir vekâletname sunularak
açılan davanın kanunda öngörülmeyen asilin muvakafakati
şartının sağlanmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği ve ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
60. Buna göre mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin Van 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
61. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama kararı yeterli bir giderim sağladığından
başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
62. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 2.
Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/264, K.2016/471) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
23/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.