TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YASİN YALÇINKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/49199)
|
|
Karar Tarihi: 18/7/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat
BAŞPINAR
|
Başvurucu
|
:
|
Yasin
YALÇINKAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Remziye
ARSLAN KAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; hukuk kurallarına aykırı olarak hakkında
yeniden soruşturma açılması ve yapılan işlemler dolayısıyla aynı fiil nedeniyle
yeniden yargılanmama veya cezalandırmama ilkesinin ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/10/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. İlgili Süreç
6. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/6/2016 tarihli ve
E.2016/24769 sayılı iddianamesi ile Fetullahçı Terör
Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) kurucusu ve liderinin de
aralarında olduğu yetmiş üç örgüt yöneticisi hakkında silahlı terör örgütü
kurma ve yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya
görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, siyasi ve askerî casusluk yapma,
zimmet, nitelikli dolandırıcılık, resmî belgede sahtecilik, suçtan kaynaklanan
mal varlığı değerlerini aklama, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi,
kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkasına verme, yayma, ele geçirme
suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Anılan iddianamede
MİT’e ait tırların durdurulması ve aranması eylemlerinin FETÖ/PDY mensubu
kişilerce ve bu yapılanmanın amaçları doğrultusunda gerçekleştirildiği ifade
edilmiştir (AYM, E.2016/6 (D. İş.), K.2016/12, 4/8/2016, § 16).
7. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde sona
ermiştir. Kamu makamları ve soruşturma mercileri -olgusal temellere dayanarak-
bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve
son yıllarda FETÖ ve/veya PDY olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
8. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
9. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca
22/7/2016 tarihinde kararlaştırılan 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 3. maddesinde,
yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya MGK’ca devletin millî
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı
ya da bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten çıkarılmalarına
karar verileceği düzenlenmiştir. Bu kapsamda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve
jandarma personeline ilişkin tedbirler konulu 22/11/2016 tarihli ve 29896
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 677 sayılı KHK ile
başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı asker kişiler kamu görevinden
çıkarılmıştır.
B. Tutuklamaya ve
Başvuruya İlişkin Süreç
10. Kamuoyunda bilinen ismiyle MİT
tırları olaylarının gerçekleştiği tarihler itibarıyla başvurucu
astsubay rütbesiyle Adana İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde
görev yapmaktadır.
11. MİT tırları
olayına ilişkin olarak Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir
soruşturmada (anılan olaya ilişkin bilgiler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 13-50) 15/12/2014
tarihli iddianameyle başvurucunun devletin gizli kalması gereken bilgilerini
siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme, devletin güvenliğine ilişkin
gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla açıklama suçlarını
işlediğinden bahisle cezalandırılması talebinde bulunulmuştur.
12. İddianamede isnat edilen eylemlerin birlikte
değerlendirilmesi sonucunda başvurucunun devletin gizli kalması gereken
bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme, devletin
güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla
açıklama suçlarını işlediği iddiasıyla bazı kamu görevlisi sanıklar ile
birlikte planlı ve sistematik bir şekilde yürütülen organizasyonun parçası
olarak ve örgütlü bir şekilde hareket ettiği ifade edilmektedir. İddianameye
göre başvurucu; Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükûmetini gerek yurt içinde
gerekse uluslararası platformda zor durumda bırakmak ve itibarsızlaştırmak, El
Kaide vb. terör örgütlerine yardım ettiği görüntüsü vererek uluslararası yargı
organları nezdinde hukuki ve cezai sorumluluk altına sokmak amacıyla devletin
güvenliği veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli
kalması gereken bilgiler olan ve MİT tarafından yasal olarak gerçekleştirilen,
özünde devlet sırrı niteliğindeki faaliyetleri ifşa etmiştir.
13. Başvurucunun tutuksuz olarak yargılanması devam ederken
Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/12/2015 tarihli kararıyla dosyalar
arasında hukuki, fiilî ve şahsi irtibat bulunduğu gerekçesiyle dosyanın
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin (ilk derece mahkemesi) E.2015/1 sayılı dosyasıyla
birleştirilmesine karar verilmiştir.
14. Öte yandan FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerce
gerçekleştirilen ve kamuoyunda Selam-Tevhid Kudüs Ordusu soruşturması olarak bilinen
soruşturma kapsamında, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin güvenliği veya ulusal ve uluslararası yararları bakımından niteliği
itibarıyla gizli kalması gereken görüşmelerin dinlendiği,
kaydedildiği ve bir kısmının iletişim tespit tutanağı hâline getirilerek
aralarında üst düzey bürokratların da bulunduğu birçok kamu görevlisinin
terörle ilişkilendirilmeye çalışılması vb. şekilde gerçekleştirilen
usulsüzlüklere ilişkin olarak başvurucunun da aralarında olduğu çok sayıda
kolluk görevlisi hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık)
ceza soruşturması başlatılmıştır.
15. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında gözaltına
alınmıştır. Başsavcılık 9/4/2015 tarihinde başvurucuyu diğer şüphelilerle
birlikte silahlı terör örgütüne üye olma ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini
cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen
veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçlarından tutuklanmaları istemiyle
İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
16. İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 9-10/4/2015 tarihli
kararı ile başvurucu hakkındaki talebin "...
dosyadaki mevcut delil durumu ve eylemleri nazara alındığında ..."
şeklindeki gerekçeyle reddine karar verilmiştir.
17. Başsavcılıkça yürütülen soruşturma sonucunda 23/10/2015
tarihli iddianameyle başvurucuyla birlikte bir kısım şüpheli hakkında devletin
gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin
etme, devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk
maksadıyla açıklama, silahlı terör örgütüne üye olma ve Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçlarını
işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları talebiyle İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesinde dava açılmıştır.
18. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 9/11/2015 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2015/297 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
Devam eden yargılamada başvurucunun da içinde bulunduğu sanıklar hakkındaki
dava (MİT tırları sanıkları yönünden) Mahkemenin ayrı bir esasına kaydedilmiş
ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince davanın Yargıtay 16. Ceza Dairesinin
(ilk derece mahkemesi) E.2015/1 sayılı dosyasıyla birleştirilmesine karar
verilmiştir.
19. Başvurucu hakkındaki dava, bireysel başvurunun incelendiği
tarih itibarıyla ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 16. Ceza Dairesinde
(E.2015/1) tutuksuz olarak devam etmektedir.
20. 15/7/2016 tarihinde TSK içinde örgütlenmiş olan FETÖ/PDY ile
bağlantılı bir grup tarafından yapılan darbe teşebbüsü sonrasında ise bu kez
Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucuyla birlikte bir kısım şüpheliler
hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yeniden soruşturma
başlatılmıştır.
21. Başvurucu, anılan bu soruşturma kapsamında gözaltına
alınmıştır. Savcılıkta verdiği ifadede üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyen
başvurucu, Başsavcılıkça 23/9/2016 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan tutuklanması istemiyle Adana 6. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir.
Savcılığın talep yazısında şüpheliye isnat edilen eylemle ilgili değerlendirme
özetle şöyle ifade edilmiştir:
"... suçunun vasıf ve mahiyeti,
soruşturma kapsamında toplanan delillerin niteliği dikkate alındığında kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların mevcudiyeti, hakkında
soruşturma yapılan [H.B.]nin, şüpheliyi resminden
teşhis ederek evinde düzenlediği örgüt toplantılarına şüphelinin de katıldığını
beyan etmesi, şüphelinin Mit Tırları olayında eylemi gerçekleştiren askeri
personel arasında olması, özellikle Gülen Cemaati isimli yapının silahlı bir
terör örgütü olduğu tanımlaması yapıldıktan sonra terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in talimatlarına uyarak örgütün en büyük finans
kaynaklarından bank asya isimli bankaya yüksek
miktarda para yatırması hususlarının, şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
içinde yer aldığını, faaliyet gösterdiğini, diğer örgüt üyeleri ile birlikte
hareket ettiğini, terör örgütü üyesi olduğunu ispatladığı, Fetullahçı
terör örgütünün faaliyetlerine hâlen gizlilik içinde devam ettiği, tüm
üyelerinin ortaya çıkarılıp yakalanamadığı, suç için yasada öngörülen cezanın
alt ve üst sınırı, verilmesi muhtemel ceza miktarı, işlenen suçun niteliği
dikkate alındığında şüpheli hakkında adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının
yeterli olmayacağı, şüphelinin yasadışı yollardan yurt dışına kaçabileceği,
adli kontrol tedbirinin tutuklamadan beklenen amacı karşılamayacağı, silahlı
terör örgütüne üye olma suçunun CMK 100/3 maddesinde belirtilen suçlardan oluşu
dikkate alınarak şüphelinin CMK 100. madde gereği tutuklanmasına karar
verilmesi kamu adına talep olunur"
22. Başvurucu sorgusunda "Ben
daha önce emniyette ifade vermiştim. O ifadem doğrudur, bana aittir. Aynen
tekrar ederim, ben oradaki suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum, daha önce de
Mit tırlarından dolayı Ankara 16. Ceza Dairesinde yargılanıyorum, beraatimi istiyorum, ben H.B. isimli şahsı tanımıyorum,
niçin aleyhime ifade verdiğini, beni teşhis ettiğini bilemiyorum, biz 2014
yılında Mit tırları ile ilgili olayda bana verilen görev kamera kaydı ile
görüntü almaktı, bizim gazetelerde basında fotoğrafımız çıktı, bu şahıs beni
oradan görmüş olabilir, beni Cumhuriyet Savcımız A.T.nin
yazılı emri ile ve sıralı amirlerimizin verdiği görevi yerine getirdik" şeklinde
beyanda bulunmuştur.
23. Başvurucu, Adana 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 23/9/2016 tarihli
ve 2016/674 D. İş sayılı kararıyla tutuklanmıştır. Bu kararın gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
" ... atılı suçun niteliği ve önemi,
atılı suç için öngörülen ceza miktarı, [H.B.] isimli şahsın şüpheli aleyhine
olan beyanları ve yine bu kişi tarafından yapılan fotoğraf teşhisi, atılı suçun
CMK'nnn 100/3 maddesinde belirtilen ve kuvvetli suç
şüphesinin varlığı halinde tutuklama nedeni varsayılan suçlardan olması, mevcut
delil durumu ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde şüpheli
yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olgu ve delillerin
bulunması, atılı suçun kanunda öngörülen cezasının nev'i ve miktarına göre
tutuklama tedbirinin ölçülü olması, kaçma şüphesinin bulunması, adli kontrol
uygulamasının bu aşamada yetersiz kalacak olması dikkate
alınarak, CMK 100., 101 ve devamı maddeleri
gereğince tutuklanmasına, [karar verildi]."
24. Başvurucunun tutuklama kararına karşı yaptığı itiraz Adana
7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/9/2016 tarihli verdiği kararla kesin olarak
reddedilmiştir.
25. Anılan karar, başvurucuya 21/10/2016 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
26.Başvurucu 24/10/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
27. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı 25/10/2016 tarihli kararıyla
başvurucu ile birlikte toplam altı şüpheli hakkında yürüttüğü soruşturmada
yetkisizlik kararı vererek dosyayı Başsavcılığa göndermiştir.
28. Başsavcılıkça yürütülen soruşturma sonunda 9/1/2019 tarihli
iddianame ile başvurucu ile birlikte toplam yirmi üç şüpheli hakkında silahlı
terör örgütüne üye olma, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya
görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken
bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme, devletin
güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla
açıklama, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarını
işlediğinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı yer Ağır Ceza
Mahkemesinde dava açılmıştır. FETÖ/PDY'ye ve ByLock
programına ilişkin genel açıklamaların yer aldığı iddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine,
hiyerarşik yapısına ve hangi tür hukuka aykırı eylemlerde bulunduğuna
değinilmiştir. Başvurucu hakkında yapılan değerlendirme şöyledir:
"... FETÖ/PDY Silahlı terör örgütü içerisinde
üst hiyerarşisinde bulunan ve kendisinden sorumlu olan örgüt yöneticisinin
şüpheli Akif (Kod) [H.B.] olduğu, daha üst hiyerarşide sorumlusunun ise
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Adana ve çevresindeki bölgelerde görev yapan
tüm rütbelerdeki Jandarma personelinden sorumlu “Müdür” statüsündeki örgüt
yöneticisi şüpheli Halil (Kod) [H.A.E.] olduğu, şüphelinin Milli İstihbarat
Teşkilatına ait devlet sırrı kapsamında yardım faaliyeti yürüten tırların 19
Ocak 2014 tarihinde Adana ili Ceyhan ilçesinde durdurularak aranması eylemine
iştirak ettiği, burada tırlarda bulunan devlet sırrı kapsamındaki malzemelerin
fotoğraflarını çekmek suretiyle bunları deşifre ettiği ...[anlaşılmıştır.]"
29. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer
aldığı ileri sürülmüştür. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular şöyle
özetlenebilir:
i. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin sivil
yöneticilerinin talimatları doğrultusunda MİT'e ait tırların durdurulması ve
sonrasında yaşanan olaylar sırasında devlet sırrı kapsamındaki yardım
faaliyetini deşifre etmek amacıyla olay yerinde kamera ile çekim yaptığının
tespit edildiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun sadece FETÖ/PDY'nin
kendi üyeleri arasında iletişim amaçlı kullandıkları ByLock isimli şifreli iletişim
yazılımını kendi adına ve eşi adına kayıtlı hatlarla kullanmış olduğu
belirtilmiştir.
iii. FETÖ/PDY'nin TSK personelini
yönlendiren sivil yöneticilerinin sabit (büfe/ankesör vb.) hatlardan örgüt
mensubu TSK personeli ile irtibat kurarak personele toplantı günlerine ilişkin
bilgiler aktardıkları yönünde yapılan çalışmada, Adana'da örgütsel amaçlı
irtibat kurdukları tespit edilen büfe telefonlarından başvurucu adına kayıtlı
telefon hattının aranarak başvurucuyla irtibat kurulduğunun tespit edildiği
ileri sürülmüştür.
iv. Tanık H.B. ifadesinde "Ben
bu kurum abiliğine Halil kod H.A.E. vasıtasıyla 2010 yılının son aylarında
getirildim, bana bağlı olarak birlikte sohbet yaptığımız maneviyat takip etiğimiz
kişilerin fotoğrafından gördüğüm Yasin Yalçınkaya'yı teşhis ettim, hangi
rütbede olduğunu bilmiyorum." şeklinde beyanda bulunmuş ve
fotoğraftan başvurucuyu teşhis etmiştir.
30. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 22/1/2019 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiştir. Mahkeme E.2019/7 sayılı dosya üzerinden
yaptığı tensip incelemesi sonunda ise "suç
yerinin Adana Ağır Ceza Mahkemeleri yargı ve yetki sınırları içerisinde kaldığı
anlaşıldığından dosyanın yetkili ve görevli Adana Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmek üzere CMK'nın 12 ve devamı maddeleri
gereğince" şeklindeki gerekçeyle yetkisizlik kararı vermiştir.
31. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 22/1/2019 tarihli tensiben verilen kararda ayrıca "dosya kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
olguların bulunması, sanıklara atılı suçların tutuklama nedenlerinin yasal
karine olarak var sayıldığı 5271 sayılı CMK'nın
100/3-a.11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu,atılı
suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma kuşkusunu
somutlaştırması, atılı suçların sübutu halinde yargılama sonucunda verilmesi
muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü oluşu, tüm
bu nedenlerle sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili
hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu" şeklindeki gerekçeyle
başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
32. Başvurucu hakkındaki dava, bireysel başvurunun incelendiği
tarih itibarıyla derdesttir ve başvurucunun tutukluluk hâli devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
33. İlgili hukuk için bkz.
Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§
90-151.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 18/7/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki
Olmaması Nedeniyle Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; daha önce tutuksuz olarak Adana 7. Ağır Ceza ve
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemelerinde açılan davaların Yargıtay 16. Ceza
Dairesinin (ilk derece mahkemesi) dosyasıyla birleştirilmesine karar
verildiğini, yargılanması devam ederken aynı olay nedeniyle hakkında yeniden
soruşturma başlatılarak kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedeni
bulunmadığı hâlde tutuklandığını, tutuklama ve tutuklamaya itirazın reddi
kararlarının tutuklamayı haklı kılacak somut deliller ortaya konulmadan
gerekçesiz olarak verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
36. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
37. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
38. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
39. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
40. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017 § 57).
41. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
b. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Genel İlkeler
42. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez (B. No: 2016/25431,
28/11/2018, §§ 99-104) başvurusu hakkında verilen karar.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
43. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
44. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
45. Tutuklama kararında, başvurucu hakkında FETÖ/PDY
yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık
anlatımına ve bu tanığın yaptığı teşhise dayanılmıştır (bkz. § 23).
46. İddianamede ise başvurucunun FETÖ/PDY'nin
sivil yöneticilerinin talimatları doğrultusunda MİT'e ait yardım tırlarının
durdurulduktan sonra devlet sırrı kapsamındaki yardım faaliyetini deşifre etmek
amacıyla olay yerinde kamera ile çekim yaptığı, örgütün kendi üyeleri arasında
iletişim amaçlı kullandıkları ByLock isimli şifreli iletişim yazılımını kendi ve
eşi adına kayıtlı hatlarla kullandığı, örgütün sivil yöneticilerinin sabit
(büfe/ankesör vb.) hatlardan örgüt mensubu TSK personeli ile irtibat kurarak
personele toplantı günlerine ilişkin bilgiler aktardıkları, bu şekilde
başvurucunun da arandığının tespit edildiği ve FETÖ/PDY yapılanmasıyla
irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık anlatımının
bulunduğu ileri sürülmüştür (bkz. §§ 28-29).
47. MİT tırları olayıyla
ilgili olarak Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca devletin gizli kalması gereken
bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme, devletin
güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla
açıklama suçlarından başlatılan soruşturma sonucunda başvurucu ve bir kısım
şüpheliler hakkında soruşturma makamlarınca bu suçlardan Adana'da dava
açılmıştır (bkz. §§ 11-13). Sonrasında Selam-Tevhid Kudüs Ordusu isimli soruşturmadaki
usulsüzlük iddiaları kapsamında Türkiye
Cumhuriyeti devletinin güvenliği veya ulusal ve uluslararası yararları
bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken görüşmelerin
dinlendiği, kaydedildiği ve bir kısmının iletişim tespit tutanağı hâline
getirilerek terörle ilişkilendirildiği gerekçesiyle başvurucunun da aralarında
olduğu çok sayıda kolluk görevlisi hakkında Başsavcılıkça yeni bir ceza
soruşturması başlatılmış ve açılan dava daha önceki davayla birleştirilerek
yargılamaya devam edilmiştir (bkz. §§ 14-19). 15/7/2016 tarihinde gerçekleşen
darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ise ülke genelinde darbe girişimiyle
bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile
bağlantılı olan ve aralarında askerlerin bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar başlatılmıştır. Bu kapsamda
temelde aynı olaydan (MİT tırları olayı)
kaynaklanmış olmakla birlikte sonradan ortaya çıkan yeni deliller (ByLock kullanımı, sabit hatlardan aramalar, tanık beyanı)
kapsamında yeniden soruşturma başlatılmış olması ve ulaşılan yeni deliller
neticesinde yapılan değerlendirmede başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli
belirti bulunduğu sonucuna varılmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
48. Nitekim FETÖ/PDY ile bağlantılı oldukları belirtilen savcı
ve hâkimler tarafından 2013 yılının sonunda bazı siyasiler ve bunların
yakınları ile kamuoyunun tanıdığı bazı iş adamları hakkında yolsuzluk yaptıkları iddiasıyla soruşturma
başlatılması (17-25 Aralık soruşturmaları) ve 2014 yılının başında MİT'e ait
tırlarla silah taşındığı iddiasıyla bu tırların durdurulup aranması -başvuruya
konu edilen olay- FETÖ/PDY'nin faaliyetlerinin
Hükûmeti devirmeye yönelik olduğu yönündeki soruşturmaların temel dayanağını
oluşturmuştur. 17-25 Aralık ve MİT tırları soruşturmalarında görev alan bazı
yargı mensupları ile emniyet görevlileri hakkında uygulanan tutuklama
tedbirleri de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru konusu edilmiş; Anayasa
Mahkemesi, başvuruları açıkça dayanaktan yoksun görerek kabul edilemez
bulmuştur (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK],
B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 74-87; Mustafa
Başer ve Metin Özçelik, B.
No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 134-161; Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 198-244;
FETÖ/PDY kapsamında tutuklanan polislerin tahliyesine yönelik kararlar veren
hâkimlerin silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin
karar için bkz. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, E.2015/3, K.2017/3, 24/4/2017).
49. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı
kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına
yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir
belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267).
Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın
özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir; § 74, Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, § 57). Yine Anayasa Mahkemesi, Selçuk
Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı
şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun
FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik
anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti
olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir,
§ 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin
Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).
50. Soruşturma mercilerince, başvurucu hakkındaki FETÖ/PDY
yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık
anlatımlarının, ByLock
uygulaması kullanıcısı ve aynı zamanda sivil imam oldukları değerlendirilen
kişilerle sabit telefondan yapılan arama hareketliliği bulunmasının somut
olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul
edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
51. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
52. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil
olmak üzere somut olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
53. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütüne üye olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır.
54. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia
olunan suçun vasıf ve mahiyetine, suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın
ağırlığına, mevcut delil durumuna, isnat edilen suçların katalog suçlar arasında
olmasına ve kaçma şüphesine dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 23).
55. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Adana 6. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden özellikle kaçma şüphesine yönelik tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.
56. Son olarak başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu
makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin
-özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir
şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde
yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, § 214; Devran
Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında
bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık
olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 350).
57. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Adana 6. Sulh Ceza Hâkimliğince isnat edilen suçlar için öngörülen
cezanın miktarı, işin niteliği ve önemi de nazara alınarak başvurucu hakkında
tutuklama tedbirine karar verilmesinin ölçülü olmadığı söylenemez.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Aynı Fiil Nedeniyle
Yeniden Yargılanmama veya Cezalandırmama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
59. Başvurucu; aynı olay ve suçlamalarla ilgili olarak daha önce
yargılanmasına başlanmış olan eylemler hakkında yeniden soruşturma
başlatıldığını, evrensel hukuk ilkelerine aykırı olarak tabii hâkim ilkesinin
ihlal edilerek mükerrer soruşturma yapıldığını, yetkisiz soruşturma ve
kovuşturma makamlarınca hakkında yetersiz gerekçelerle kararlar verildiğini
ileri sürerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
60. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının adil yargılanma hakkı
kapsamında aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama veya cezalandırmama ilkesi
yönünden incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
61. Anayasa Mahkemesi Ünal Gökpınar kararında, aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı
çerçevesinde anayasal güvence altında olduğuna hükmetmiştir (Ünal Gökpınar [GK] B. No:2018/9115, 27/3/2019, §§ 40-50) . Anayasa Mahkemesi anılan kararda özetle şunları ifade
etmiştir (Ünal Gökpınar,
§ 49):
"49. Aynı
fiil nedeniyle yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi, yukarıda
değinildiği üzere bireylerin, haklarında yürütülen bir ceza yargılaması
sürecinin varlığı hâlinde tekrar yargılanmamalarını veya cezalandırılmamalarını
güvence altına almaktadır. Böylelikle adil yargılanma hakkı kapsamındaki cezai
süreçler yönünden hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak hukuk güvenliğinin
sağlanması amaçlanmaktadır. Dolayısıyla hukuk devleti ilkesinde mündemiç olan
aynı suç nedeniyle yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesinin
Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının bir unsuru
olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Nitekim ne bis in
idem ilkesi Sözleşme'ye ek 7 No.lu Protokol'de ayrı
bir hak olarak düzenlenmiş ise de AİHM kararlarında bu ilkenin adil yargılanma
hakkı ile bağlantılı özel bir güvence olduğu vurgulanmıştır(§
33). Bazı uluslararası sözleşmelerde de ne bis in
idem ilkesi açık bir biçimde adil yargılanma hakkının bir güvencesi olarak
kabul edilmiştir (§§ 29-30)."
62. Aynı fiilden dolayı yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama
ilkesinin uygulanabilmesi için hukuka aykırı fiillere bağlanan iki ayrı cezanın
birlikte uygulanıp uygulanmadığı ve dolayısıyla aynı kişinin iki kere yaptırıma
tabi tutulması sonucuna yol açılıp açılmadığı değerlendirilmelidir. Ayrıca ne bis in idem
ilkesine uygunluk yönünden müdahalenin yol açtığı söz konusu mükerrerliğin aynı fiilden kaynaklanıp kaynaklanmadığı
hususunun da irdelenmesi gerekir (bkz. AYM, E.2017/95, K.2017/119, 12/7/2017, §
13).
63. Somut olayda başvurucu hakkında sonradan açılan soruşturma
üzerine başlatılan kovuşturmanın Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun
karara bağlandığı tarih itibarıyla devam ettiği görülmektedir. Başvurucu
hakkında sonradan başlatılan soruşturmanın ilk soruşturma ile aynı fiilden
kaynaklanıp kaynaklanmadığına ilişkin denetimin ikinci soruşturmaya ilişkin
yargılamanın sonuçlanmasından sonra ilgili tüm olay ve olgularla birlikte
değerlendirilmesinin daha uygun olacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu nedenle
somut olayda aynı fiil nedeniyle yeniden soruşturulmama ve yargılanma hakkına
yönelik olarak bu aşamada bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama veya cezalandırmama
ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
18/7/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.