TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET TAKIMSU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/63712)
|
|
Karar Tarihi: 15/11/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Duygu
KALUKÇU
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet
TAKIMSU
|
Vekili
|
:
|
Av. Menderes
TAKIMSU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması,
tutukluluğa ilişkin kararların bağımsız ve tarafsız olmayan sulh ceza
hâkimliklerince verilmesi, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma
dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluğun devamı kararlarına yönelik
itirazların incelenmemesi ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların tebliğ
edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; hukuka aykırı
olarak verilen kararlarla pasaportun iptal edilmesi ve mal varlığına el
konulması nedeniyle mülkiyet hakkı ile seyahat hürriyetinin; söz konusu el
koyma kararlarının tebliğ edilmemesi nedeniyle etkili başvuru hakkının; hukuka
aykırı arama kararları nedeniyle adil yargılanma ve özel hayata saygı hakkının;
gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; ceza
infaz kurumunda gerçekleştirilen ayrımcı uygulamalar nedeniyle eşitlik
ilkesinin; vekille görüşlerin kayıt altına alınması nedeniyle savunma hakkı ile
adil yargılanma hakkının; ihraç listesinin ulusal düzeyde yayın yapan basın
kuruluşları ile sosyal medya platformlarında paylaşılması nedeniyle de masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl19/7/2018 tarihinde son bulmuştur.
Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün
arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son
yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya
Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
B. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
10. Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan başvurucu hakkında,
Ceyhan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla
soruşturma başlatılmıştır.
11. Başvurucu 19/7/2016 tarihinde Ceyhan Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucu; ifadesinde -üniversite dönemi de
dâhil- hayatının herhangi bir sürecinde örgüt evlerinde ya da yurtlarında
kalmadığını, dershanelerine gitmediğini, sohbet adı altında yapılan
toplantılarına iştirak etmediğini, örgüt tarafından organize edilen yurt içi
veya yurt dışı gezilere katılmadığını, Bank Asya aracılığı ile herhangi bir
bankacılık işlemi yapmadığını, kurban veya bağış adı altında örgüte herhangi
bir yardımda bulunmadığını, mesleğe giriş sürecinde örgütün hiçbir katkısının
olmadığını belirtmiştir. Başvurucu; 2010 yılında dünyaya gelen çocuğunun tedavisine
Ankara'da devam edilmesi nedeniyle Bakanlıkta tetkik hâkimliğine başladığını,
çocuğunun tedavisinin yurt dışında görülmesi gerektiğini, bu nedenle talep
ettiği ve şartları taşıdığı hâlde kendisinden daha kıdemsiz ve İngilizcesi
yetersiz olan kişilerin örgütün etkisiyle yurt dışına gönderildiğini, tedavisi
eksik kalan çocuğunun 2011 yılı içinde vefat ettiğini ve bu durumdan örgütü
sorumlu tuttuğunu, yeniden çocuk sahibi olabilmek için eşinin de yurt dışında
tedavi görmesi gerektiğini, ancak 2013 yılına kadar örgütün etkisiyle
yurt dışına gönderilme taleplerinin reddedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu
ayrıca 17-25/12/2013 tarihlerinde Amerika'da eğitimde olduğunu, 2010 ve 2014
tarihlerinde yapılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerinde
aktif olarak görev almadığını, müşahitlik yapmadığını, kamera çekimlerinde
bulunmadığını, hiçbir adayın seçim çalışmasına katılmadığını, kızını gönderdiği
okulun örgüt ile iltisakı olduğunu bilmediğini,
ilerleyen süreçte okula kayyım atanması vesilesi ile durumdan haberdar olduğunu
ve kızını başka bir okula kaydettirdiğini, darbe girişimini televizyondan
öğrendiğini, kendisinin Kadiri tarikatı üyesi olduğunu, ailesinin Kadiri
tarikatının Malatya-Adıyaman kolunun 1970’ten bu yana temsilcisi olduğunu, üzerine
yüklenen suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiştir.
12. Ceyhan Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucuyu silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Ceyhan Sulh Ceza Hâkimliğine
sevk etmiştir.
13. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesinde Savcılıkta verdiği
ifadeyi tekrar ettiği, bahsi geçen örgüt ile alakasının olmadığını belirttiği
anlaşılmıştır.
14. Ceyhan Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016 tarihli kararıyla
tutuklama tedbiri uygulanmıştır. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"Açıklanan nedenlerle ve Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin 16/7/2016 tarihli ve 2016/4 sayılı kararı
ile 3. Dairesinin 16/7/2016 tarihli ve 2016/9052 sayılı kararı ile elde edilen
deliller, somut şüphe oluşturan olguların olması, müsnet
suçun niteliği, öngörülen cezanın miktarı, atılı suçun 100/3-a-11’de sayılan ve
kaçma şüphesi var olduğu kabul edilen katalog suçlardan oluşu, öngörülen ceza
miktarı ile tutuklama tedbiri karşılaştınldığında bu
aşamada Anayasa’nın 13. maddesinde ifade olunan ölçülülük ilkesine uygun
olacağı düşünülmesi, eylemin silahlı bir terör örgüdünün
faaliyeti kapsamında işlenmiş olması, amaç ve yöntem olarak temel hak ve
özgürlüklerin sonlandırmak gayesini gütmesi, bu hali ile vehamet
arz etmesi, hali hazırda anayasal düzeni değiştirmeye yönelik eylemlerin
sonlanmamış ve devam ediyor olması ile adli kontrol uygulanmasının bu aşamada
yetersiz oluşu ile 2802 sayılı Yasa’nın 94. maddesindeki suç üstü koşullarınında gerçekleştiği gözetilerek, 103/a maddesinde
belirtilen ve tutuklama nedeni var sayılan katalog suçlardan olması, öngörülen
ceza miktarının yüksekliği nedeniyle kaçma şüphelerinin bulunması, adli kontrol
uygulanmasının yetersiz kalacağının anlaşılması dikkate alınarak şüpheliler
Mehmet Takımsu, …’ın
üzerlerine atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 2802 sayılı Hakimler
ve Savcılar Kanununun 94/1 maddesi yollaması ile CMK 100 ve devamı maddeleri
uyarınca ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA, ... [karar verildi.]"
15. Başvurucu, tutukluluk hâlinin devamı kararına itiraz etmiş;
Osmaniye Sulh Ceza Hâkimliği 24/8/2016 tarihinde itirazın reddine karar
vermiştir.
16. Başvurucu, başvuru formunda; ayda bir yapılması gereken
tutukluluk incelemelerinin yapılmadığını, tahliye taleplerine de cevap
verilmediğini belirtmiştir. Başvurucunun 9/9/2016 tarihli dilekçesi ile tahliye
talebinde bulunduğu ancak talebi hakkında herhangi bir karar verilmediği, UYAP
üzerinden yapılan incelemede de başvuru tarihine kadar yapılan herhangi bir
tutukluluk incelemesinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
17. Başvurucu 13/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. Ceyhan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 30/8/2016 tarihli
karar ile başvurucu hakkında aynı mahiyetli soruşturma yürütüldüğü gerekçesiyle
yetkisizlik kararı verilerek dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine hükmedilmiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 11/7/2017 tarihli
kararı ile hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve
kovuşturma yapma yetkisinin ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı olduğu bölge
adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığı ve aynı yer
ağır ceza mahkemesine ait olduğunu belirterek 11/1/2017 tarihli yetkisizlik
kararıyla dosyanın Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar
vermiştir.
19. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 11/7/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticiliği suçunu
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle hakkında Gaziantep 9. Ağır Ceza
Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucuya isnat edilen suç
ile ilgili olarak şu şekilde bir değerlendirme yapılmıştır:
"...Örgüt üyeliği; örgütün kuruluş
amaçlarını faliyet ve eylemlerini benimseyerek,
gönüllü olarak örgüt hiyerarşiye dahil olmayı tercih etmek suretiyle işlenmektedir.
Terör örgütüne üye olma suçu özel saikle işlenen suç
olduğundan kişinin bu yapılanmanın silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi ve
terör örgütünün amacını da bilerek örgüt içine girmesi gerekir. Bu bakımdan eylemin örgüte iştirak bilinç
ve iradesiyleolması gerekir.
...Terör örgütüne üye olma suçu şahsi suç olup
ayrıca temadi eden bir suç olduğundan kesintinin gerçekleştiği diğer bir
deyişle, yakalamanın gerçekleştiği zaman suçun işlenme tarihidir. Yargıtayın süreklilik kazanmışkararlarında
silahlı Örgüt üyeliği kabul edilebilecek olan bazı hallere örnek vermek
gerekirse; Örgütle organik bağ içine girip (hiyerarşik yapıya dahil olmak) faliyette bulunmak, Örgüte ait kamplarda siyasi veya
silahlı eğitim almak, kod adı kullanmak, yakalanmamak için sahte isim ve
pasaport kullanmak, örgüte özgeçmiş raporu vermek, örgütün faliyetleri
doğrultusunda ders almak, örgüte elaman temin etmek vb. Eylem ve fiiller örnek
gösterilebilir (CGK. 16.05.2006/141-140, 9.CD. 16.02.2006 gün ve 2005/7021E.
2006/859K.)."
20. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse
örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı
ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
- Başvurucunun FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının olduğunun
sabit görülmesi nedeniyle HSYK'nın 24/8/2016 tarihli
ve 426 sayılı kararıyla meslekten çıkarılmış olması,
-Başvurucunun çocuğunun FETÖ/PDY ile irtibatı ve iltisakı tespit edilen ve bu kapsamda da üst kuruluşu olan
şirkete kayyım atanan Burç Okullarında 2015-2016 eğitim öğretim yılında
kaydının bulunması,
- Örgütün talimatı, yönlendirmesi ve desteği ile başvurucunun
yurt dışı dil eğitimine gitmesi,
- Başvurucunun örgüt üyesi olduğunu gösterir olay ve
davranışlarına dair tanık beyanı
delil olarak gösterilmiştir. Bu kapsamda
FETÖ/PDY'nin yargı yapılanmasına mensup olduğu
gerekçesiyle hakkında soruşturma yürütülen ve etkin pişmanlık hükümleri
çerçevesinde şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan M.Ö. beyanında; başvurucunun Mardin/Savur'dan
kendisinin halefi olduğunu, başvurucu ile görüştüklerini ve cemaatçi olduğunu
ifade etmiştir.
21. Gaziantep 9. Ağır Ceza Mahkemesi 22/9/2017 tarihinde
yetkisiz olduğuna ve dosyanın yetkili Adana Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek
üzere Adana Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine ve başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına karar vermiştir.
22. Yargılama Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinde 2017/341 sayılı
dosya üzerinden görülmeye başlanmış, 12/12/2017 tarihinde yapılan duruşmada
başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
23. Savcılık, başvurucunun meslekten çıkarıldığı, irtibat ve iltisakını bildiği hâlde kızını örgütün okuluna gönderdiği,
yine örgütün yargı içinde en güçlü olduğu dönemlerde yurt dışı dil eğitimine
gönderildiği olguları ile tanık beyanlarına istinaden başvurucunun örgüt ile
arasında organik bir bağ bulunduğu gerekçesiyle cezalandırılmasını talep etmiş;
Mahkeme ise 10/5/2018 tarihinde başvurucunun beraatine
karar vermiştir.
24. Karara karşı Savcılığın 15/5/2018 tarihli yazısı ile istinaf
yoluna başvurulmuş, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 5/10/2018
tarihli ilamı ile istinaf talebi reddedilmiş ve karar 1/11/2018 tarihinde
kesinleşmiştir.
C. İyileştirme ve Sosyal
Faaliyetlerin Sınırlandırılmasına İlişkin Süreç
25. Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulunun (İdare ve Gözlem
Kurulu) 9/8/2016 tarihli kararıyla FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında
tutuklananlara vaiz görüşmeleri dâhil herhangi bir eğitim ve iyileştirme
faaliyeti verilmemesine karar verilmiştir. Başvurucunun söz konusu karara karşı
yaptığı itiraz, Osmaniye İnfaz Hâkimliğinin (İnfaz Hâkimliği) 3/11/2016 tarihli
kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, FETÖ/PDY soruşturmaları
kapsamında tutuklanan kişilerin sayıca yüksek olduğu belirtilerek herhangi bir
güvenlik zafiyeti yaşanmaması amacıyla söz konusu tedbirin alındığı
vurgulanmıştır. Bu doğrultuda tutukluların güvenliğinin sağlanması, örgütsel
faaliyetlerinin engellenebilmesi amacıyla FETÖ/PDY soruşturmalarından
tutuklananlara eğitim ve iyileştirme faaliyetlerinin verilmemesinin uygun
olduğu şeklinde değerlendirmelere yer verilmiştir. Kararda; İdare ve Gözlem
Kurulu Başkanlığının bu yönde yetkisinin bulunduğu, yapılan işlemin usul ve
yasaya uygun olduğu, takdir hakkının aşılması suretiyle kötüye kullanıldığına
dair uygulama yapıldığına ilişkin herhangi bir delil ve emare bulunmadığı ifade
edilmiştir.
26. İnfaz Hâkimliği kararına karşı yapılan itiraz, kararın usule
ve mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle Osmaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
29/11/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
D. Telefonla Haberleşme
ve Kapalı Görüş Hakkının Sınırlandırılmasına İlişkin Süreç
27. İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığı 1/8/2016 tarihinde
23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan
Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) 6. maddesi uyarınca,
terör suçlarından tutuklu ve hükümlü olarak bulunanların telefon hakları ile
ziyaret haklarından on beş günde bir yararlandırılmalarına karar vermiştir.
28. Başvurucunun bu karara itiraz ettiği yönünde dosya
kapsamında herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. İlgili ulusal hukuk için bkz. Fatma Maden, B. No: 2016/28719, 17/7/2018, §§ 21, 22; Abdurrahim Özkan, B. No: 2017/25586, 18/4/2018, §
26; İbrahim Kaptan, B. No:
2017/30510, 18/7/2018, §§ 15-30; İbrahim
Kaptan (2), B. No: 2017/30723, 12/9/2018, §§ 15-19; Bayram Sivri, B. No: 2017/34955,
3/7/2018, §§ 18-26.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 15/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu; suç işlediğine dair somut deliller ortaya
konulmadan yakalanıp gözaltına alındığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
32. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
33. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193,
15/10/2015, §§ 34-47; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 92-100).
34. Somut olayda yakalama ve gözaltı sürecinden sonra tutuklanan
başvurucunun yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığı iddialarıyla
ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir
durum bulunmamaktadır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Doğal Hâkim, Tarafsız
ve Bağımsız Hâkim İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu; görevde olan hâkim ve savcıların tutuklanma ve meslekten
ihraç edilme hususlarında baskı altında olduklarını, bu kapsamda siyasi
organlardan talimat almadıkça tahliye kararı veremediklerini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
37. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin hâkim kararıyla tutuklanabileceği
düzenlenmiştir. Bir mahkemenin bağımsızlığının belirlenmesinde; üyelerinin
atanma şekli ve görev süreleri, hâkimlik teminatı ve bağımsız oldukları
yönündeki görünümleri önem arz etmektedir. Mahkemenin tarafsızlığı ise
uyuşmazlığın çözümünü etkileyecek bir ön yargı, tarafgirlik, menfaate sahip
olunmaması ile tarafların leh ve aleyhlerinde bir
düşünceye sahip olunmamasını ifade eder. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak
üzere iki boyutu bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut
davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra, kurum olarak mahkemenin kişide
bıraktığı izlenimin de dikkate alınması gerekmektedir (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 109, 110).
38. Sulh ceza hâkimliklerinde, HSYK tarafından kanuni
düzenlemeye dayanılarak yapılan atama üzerine ilgili hâkimlerin görev
yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu kapsamda gerçekliği ve niteliği kesin olarak
tespit edilemeyen olgulardan, siyasi tartışmalarda ortaya konulan değerlendirme
ve yorumlardan hareketle ön yargılı bir işlem ve tutum olduğu somut olarak
gösterilmeksizin ilgili hâkimlerin görevlerini siyasal veya kişisel nedenlerle
bağımsız ve tarafsız olarak yürütmediklerini kabul etmek mümkün değildir (Hikmet Kopar ve diğerleri, § 114). Dolayısıyla
bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkına yönelik bir ihlal
olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller
olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma
tehlikesi ve kaçma şüphesinin somut olayda mevcut olmadığını belirterek
Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet
edilmeksizin tutuklandığını, 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve
Savcılar Kanunu uyarınca sadece ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hâli durumunda hakkında doğrudan soruşturma işlemlerinin uygulanabileceğini,
somut olayda ise suçüstü hâlinin bulunmadığını, bunun yanı sıra Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmanın bu mercinin görevsiz olması nedeniyle hukuka aykırı olduğunu
iddia etmiştir. Başvurucu; darbe teşebbüsüyle veya örgütle bir ilgisinin
bulunmadığını ve olayda kendisi yönünden suçüstü hâlinin mevcut olmadığını
belirtmiştir.
42. Bakanlık görüş yazısında; başvurucunun 15/7/2016 tarihli
darbe teşebbüsünün hemen ardından başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanmış
olduğu, o tarihte yaşanan süreç, darbe teşebbüsünün vahameti ve darbe
girişiminin arkasındaki FETÖ/PDY'nin yapısı dikkate
alındığında yeni bir darbe girişiminin engellenmesi ve FETÖ/PDY mensuplarının
yurt dışına kaçmalarının önlenmesi amacıyla bir an önce etkili önlemlerin
alınması gerekliliğinin doğmuş olduğu, başvurucunun da bu kapsamda soruşturmaya
tabi tutulduğu, her ne kadar atılı suçtan beraat kararı verilmiş ise de
olağanüstü hâl koşullarında başvurucu hakkında iddianamede yer alan gerekçelere
istinaden soruşturma açılmasının ve akabinde tutuklama kararı verilmesinin
tamamen dayanaksız ve keyfî olmadığı gözönüne
alınarak bir değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
43. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru
formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiş; tutuklamanın hukuki olmadığını,
süreç içinde tutuklama tedbiri de dâhil olmak üzere hakkında tesis edilen
işlemlerin ölçülü olmadığını, beraat kararının kesinleşmesi nedeniyle öngörülen
tazminat yolunun etkililiğinin tartışmalı olduğunu ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
44. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17). Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının
ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde
başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir.
Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp
uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
45. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer alan, kanuna uygun olarak
yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına
veya beraatlerine karar verilen kişilerin maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükmün bu hususta
bir başvuru mekanizması öngördüğü anlaşılmaktadır. Anılan bent uyarınca,
haklarında yakalama veya tutuklama tedbiri uygulanan kişilerle ilgili olarak
soruşturmanın sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ya da
kovuşturmanın sonunda beraate hükmedildiği durumlarda
anılan tedbirlerin kanuna uygun olup olmadığından bağımsız olarak tazminat
imkânı tanınmıştır. Nitekim böylesi durumlarda kişiler hakkındaki yakalama veya
tutuklama tedbirlerinin kanuna uygun olmasının tazminat istemine engel teşkil
etmediği anılan hükmün içeriğinden açıkça anlaşılmaktadır.
46. Diğer taraftan aynı fıkranın (a) bendinde kanunlarda
belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına
karar verilen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten
isteyebilecekleri düzenlenmiştir.
47. Bu kapsamda haklarındaki soruşturma süreci kovuşturmaya yer
olmadığı kararıyla veya kovuşturma süreci beraat kararıyla sonuçlanan kişilerin
-5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi
uyarınca- yakalama veya tutuklama tedbirlerinin kanuna uygun olup olmadığından
bağımsız olarak tazminat isteminde bulunmaları mümkün olduğu gibi
- anılan fıkranın (a) bendi uyarınca-bu tedbirlerin kanuna aykırı olduğu
iddiasıyla tazminat talep etme imkânları da mevcuttur.
48. Anayasa Mahkemesi; tutuklamanın hukuki olmadığı,
tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı
iddialarıyla ilgili olarak 5271 sayılı Kanun'da öngörülen tazminat davası açma
yolunun bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu
olduğuna karar vermiştir (birçok karar arasından bkz. Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §§
34-50; Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45; Ömer Köse, B. No: 2014/12036, 16/11/2016,
§§ 28-38). Anayasa Mahkemesi, tutuklandıktan sonra beraat eden veya haklarında
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen kişiler yönünden de bu yolun bireysel
başvuru öncesinde tüketilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Hüseyin Hançer, B. No: 2013/8319,
7/1/2016, §§ 37-41; Bilal Canpolat,
B. No: 2014/983, 18/5/2016,§§ 37-43; Kamil Erdoğan, B. No: 2017/4023,
19/4/2018, §§ 38-42).
49. Somut olayda, hakkındaki tutuklama tedbirinin hukuki
olmadığını ileri süren başvurucu hakkında 10/5/2018 tarihinde verilen beraat
kararı istinaf talebinin de reddedilmesi üzerine 1/11/2018 tarihinde
kesinleşmiştir. Buna göre başvurucu, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (e) bentleri
uyarınca tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun
telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
4. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu; şablon gerekçeler kullanılarak tahliye
taleplerinin reddedildiğini, uzun süredir devam eden tutukluluğun makul süreyi
aştığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
52. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil olma
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
53. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, §§ 48-62; İrfan Gerçek, §§ 33-45).
54. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 12/12/2017
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiaları, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna
göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmamaktadır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığına ilişkin iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
56.
Başvurucu; soruşturma aşamasında alınan kısıtlılık kararı nedeniyle tutukluluğa
etkili bir şekilde itiraz edemediğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
57.
Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik olarak verilen
kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen
suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda
başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip
bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve
diğerleri, §§ 168-176; Hidayet
Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
58. Başvuru konusu olayda, Gaziantep 1. Sulh Ceza Hâkimliğince,
5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, başvurucu
hakkında yürütülen soruşturma dosyasına ilişkin olarak dosyayı incelemesinin
veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği
gerekçesiyle müdafinin soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına
karar verilmiştir. Kısıtlama kararının soruşturma aşamasında kaldırılıp
kaldırılmadığı hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte
Gaziantep 9. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 20/7/2017
tarihi itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı
fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
59. Başvurucuya yöneltilen suçlama temelde FETÖ/PDY üyeliğidir. Başvurucunun
kolluk görevlilerince alınan ifadesi incelendiğinde kendisine isnat edilen
suçlamalara ilişkin olarak başvurucuya açıklamada bulunulduğu ve bu suçlamalara
konu eylemlerle ilgili sorular yöneltildiği, başvurucunun da isnat edilen eylem
ve suçlamalara karşı savunma yaptığı, başvurucunun savunmasında suçlamayı kabul
etmediği görülmektedir.
60. Diğer taraftan Ceyhan 1. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgu sırasında başvurucuya, hakkındaki soruşturma belgesinin ve Cumhuriyet
Başsavcılığının tutuklama talebine ilişkin yazısının okunduğu ve bu sırada
başvurucunun müdafiinin de hazır bulunduğu
anlaşılmıştır. Başvurucu suçlamalardan ve suçlamaların dayanaklarına ilişkin
bilgi ve belgelerden haberdar olduktan sonra müdafiiyle
birlikte hâkim önünde savunmasını sözlü olarak dile getirmiş, bu savunmasında
da kolluktaki anlatımları doğrultusunda suçlamaları kabul etmemiştir. Son
olarak başvurucu tarafından verilen tutukluluğa itiraz dilekçesinde,
suçlamalara ilişkin detaylı bir savunma yapıldığı görülmektedir.
61. Ayrıca başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3)
numaralı fıkrasına aykırı olarak kuralda belirtilen ifadelerini içeren
tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklara erişiminin kısıtlandığı yönünde bir şikâyeti de
bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
62. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında kısa bir
süre devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı
nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutukluluğun Devamı
Kararlarına İtirazların İncelenmediğine ve Tutukluluğun Devamı Kararlarının
Tebliğ Edilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
64. Başvurucu 18/8/2016 tarihinde verilen tutukluluk hâlinin
devamı kararından itibaren tutukluluk incelemelerinin yapılmadığını, 30/8/2016
tarihinden itibaren yapmış olduğu tahliye taleplerinin de incelenmediğini,
inceleme yapılmışsa dahi tarafına tebliğ edilmediğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
65. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
66. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
67. Somut olayda başvurucu, tahliye ve tazminat talebinde bulunmuştur.
Başvurucunun 12/12/2017 tarihinde tahliye edildiği tespit edilmiştir. Bu
tespite bağlı olarak başvurucuya tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir başvuru
yolunun mevcut olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
68. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendine göre, yakalanan veya tutuklanan
kişilerin yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru
imkânlarından yararlandırılmaması durumunda bu kişilerin maddi ve manevi her
türlü zararlarının tazminini isteyebilmesine imkân sağlanmaktadır. Somut olayda
da başvurucu; kanunda öngörülen başvuru imkânından yararlanamadığını, başvuru
imkânının kısıtlandığını, tutukluluğun devamına yaptığı itirazın
incelenmediğini ileri sürmüştür. Somut olayda başvurucunun durumuna benzer bir
durumda bu hükmün başarıyla uyguladığını gösteren emsal davalar
bulunmamaktadır. Ancak böyle bir hukuk yolunun kesinlikle başarısız olacağını
iddia edebilmeyi ortaya koyacak bir durum da söz konusu değildir. Nitekim
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 6/4/2016 tarihli ve E.2015/9116, K.2016/5826
sayılı kararında, yakalama işlemine yapılan itirazın sürüncemede bırakılmasıyla
ilgili bir davada asıl davanın sonuçlanması beklenmeden 5271 sayılı Kanun’un
141. maddesi hükümlerine göre tazminat talep edilmesinin mümkün olduğu
belirtilmiştir. Dolayısıyla özel bir amaçla kabul edilen ve bu türden
şikâyetlere çözüm getirmeye elverişli nitelik taşıyan bir yasal düzenlemeye
işlerlik kazandırmak ve yasal düzenlemenin kapsamını belirlemek amacıyla derece
mahkemelerine başvurulmasında yarar bulunmaktadır. Bu madde kapsamında açılacak
dava sonucuna göre görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel
başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmamaktadır.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
70. Başvurucu; hakkında yürütülen ceza soruşturması kapsamında
mal varlığına hukuka aykırı bir şekilde el konulduğunu, bu kapsamda verilen
kararların ise talebine rağmen kendisine tebliğ edilmeyerek etkili bir şekilde
itiraz edebilme imkânının engellendiğini belirtip etkili başvuru hakkı ile
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
71. Anayasa'nın 40. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 13. maddelerinde düzenlenen etkili başvuru hakkının soyut olarak
değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer
alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir.
Bu hak; bağımsız koruma işlevine sahip olmayıp temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasını, korunmasını ve başvuru yollarının güvence altına alınmasını
sağlayan tamamlayıcı nitelikte bir haktır (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §§ 33, 34). Bu
kapsamda başvurucunun etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasının
mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
72. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
73. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/7/2013 tarihli ve
E.2013/8830, K.2013/18335 sayılı; 23/9/2013 tarihli ve E.2013/14435
K.2013/21106 sayılı; 14/12/2015 tarihli ve E.2014/19906, K.2015/19237 sayılı ilamlarından
da anlaşıldığı üzere 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen yol, bir
yandan başvurucunun maruz kaldığı el koyma işleminin hukuka aykırılığının
tespitini, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu
nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun
şikâyetleri açısından erişilebilir, elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde
bir başarı imkânı sunmaktadır (Mehmet Ali
Aslan, B. No: 2013/2429, 30/3/2016, § 28).
74. Somut olayda başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği
suçlamasıyla yürütülen ceza soruşturması kapsamında başvurucunun taşınır ve
taşınmaz mal varlığına 29/7/2016 tarihinde tedbir konulduğu ve söz konusu
tedbir işleminin Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/11/2016 tarihli kararı ile
kaldırıldığı anlaşılmıştır. Bu doğrultuda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddialarını 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen
hukuk yolunda ileri sürmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mal varlığına tedbir
konulmasına ilişkin şikâyetinin diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Yerleşme ve Seyahat Hürriyetinin İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
76. Başvurucu, pasaportunun hukuka aykırı bir şekilde iptal
edildiğini belirterek yerleşme ve seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
77. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, § 18).
78. Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan yerleşme ve seyahat
hürriyeti, Sözleşme ile Sözleşme’ye Ek Birinci
Protokol’de Tanınmış Bulunan Haklardan ve Özgürlüklerden Başka Haklar ve
Özgürlükler Tanıyan 4 Numaralı Protokol’ün 2. maddesinde ve "Serbest dolaşım özgürlüğü" kenar başlığı altında düzenlenmiştir.
79. Sözleşme’ye Ek 4 No.lu Protokol’e
ülkemiz taraf değildir. Bu nedenle anılan Protokol kapsamında kalan ve
Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan seyahat özgürlüğüne yönelik şikâyetle
ilgili olarak bireysel başvuruda bulunulamaz (Sebahat
Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 53).
80. Açıklanan gerekçelerle seyahat özgürlüğünün ihlali iddiasına
ilişkin başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltında Bazı
Uygulamalar Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
81. Başvurucu; gözaltında tutulduğu süreçte birçok kere sağlık
kontrolüne götürüldüğünü, fotoğraflarının çekilerek basında yer aldığını, görev
yaptığı adliyede 24 saat uykusuz bekletildikten sonra sorguya alındığını ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
82. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
83. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturmanın
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını da sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
84. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
kapsamında, işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin
belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa
dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının
sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan,
§ 25).
85. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak kamu
görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari merciye ilettiğine dair bir bilgi ya da belge sunmadığı da
gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut başvuru yollarını tüketmeksizin bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
86. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Ceza İnfaz Kurumunda
Bazı Uygulamalar Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
87. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda
iyileştirme ve sosyal faaliyetlerden faydalanma hakkı kapsamında terör örgütü
üyeliğinden tutuklananlar ile diğer hükümlü ve tutuklular arasında ayrımcılık
yapıldığını, iyileştirme ve sosyal faaliyetlerin -psikolog görüşü hariç-
tamamen yasaklandığını, bu şekliyle ayrımcılık yapılarak masumiyet karinesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
88. Anayasa’nın “Kanun önünde
eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesinin birinci, dördüncü ve beşinci
fıkraları şöyledir:
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir…
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa
imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar."
89. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun iddiasının özü, mahpusların eğitim ve iyileştirme
faaliyetlerinden yararlandırılmasıyla ilgili olarak yapılan engellemenin
yalnızca terör örgütü üyeliği isnadı ile tutuklu bulunan kişilere yönelik
olduğudur. Başvurucunun bu yöndeki iddiasının Anayasa'nın 17. maddesinde
güvence altına alınan kötü muamele yasağı ve bu yasak ile bağlantılı olarak
eşitlik ilkesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
90. Anayasa Mahkemesi İbrahim
Kaptan kararında, darbe girişimi sonrası ceza infaz kurumlarında
oluşan olağanüstü koşullar kapsamında iyileştirme ve sosyal faaliyetlerden
faydalanma hakkına yönelik olarak alınan tedbirler incelenmiş; neticede bunların
kötü muamele oluşturmadığı (İbrahim Kaptan, §§
50-65) ve bu tedbirler nedeniyle kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak
ayrımcılık yasağının da ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır (İbrahim Kaptan, §§ 67-82). Somut olayın
özel koşulları, iyileştirme faaliyetlerinden yoksun bırakmanın niteliği ve
süresi, amacı ve söz konusu kişi üzerindeki etkisi gözönünde
bulundurulduğunda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
91. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ve kötü
muamele bağlantılı ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Haberleşme Hürriyeti
ve Aile Hayatına Saygı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Telefon ile Haberleşme
Hakkı Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
92. Başvurucu, tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda telefonla
haberleşme haklarının terör örgütü üyeliğinden tutuklananlar ile diğer hükümlü
ve tutuklulardan farklı olarak on beş günde bir uygulandığını, bu şekliyle
ayrımcılık yapılarak masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
93. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun iddiasının özü, telefon ile haberleşme hakkına ilişkin
sınırlamanın yalnızca terör örgütü üyeliği isnadı ile tutuklu bulunan kişilere
yönelik olduğudur. Başvurucunun bu yöndeki iddiasının Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyeti ve bu hak ile bağlantılı
olarak eşitlik ilkesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
94. Anayasa Mahkemesi; Bayram
Sivri (B. No: 2017/34955, 3/7/2018, § 42) kararında belirli
suçlardan hükümlü ve tutuklu bulunanlar yönünden telefonla haberleşme hakkının
idare ve Gözlem Kurulu kararıyla sınırlandırılmasının haberleşme hürriyetine ve
aile hayatına saygı hakkına müdahale oluşturduğunu kabul etmiş ancak eşitlik
ilkesinin ihlal edildiği iddiasının ele alınabilmesi için başvurucu ile benzer
durumdaki kişilere farklı uygulama yapıldığının ortaya konulması gerektiğini,
haberleşme hakkına getirilen kısıtlamanın bütün tutuklulara yönelik olmadığını,
667 sayılı KHK'nın 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen belirli
kategorideki suçlardan tutuklu bulunanları kapsadığını, bu durumun olağanüstü
hâl koşullarından kaynaklandığını ve kısıtlamanın 667 sayılı KHK'da belirtilen
suçlardan tutuklu bulunan herkese aynı şekilde uygulandığını, başvurucunun da
kendisi ile aynı suçtan tutuklu bulunan kişilere farklı uygulama yapıldığına
dair bir iddiasının bulunmadığını belirterek eşitlik ilkesi yönünden herhangi
bir inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Bayram
Sivri, §§ 43, 44).
95.
Başvuru konusu olayda Gözlem Kurulu, 667
sayılı KHK'nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan ve daha
sonra 29/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun ile de onaylanan hüküm
doğrultusunda 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
kapsamına giren suçlardan tutuklu olanların 28/8/2016 tarihinden itibaren ve
olağanüstü hâlin devamı süresince telefonla haberleşme hakkından on beş günde
bir faydalandırılmasına karar vermiştir.
96.
Başvuru konusu olayda telefonla haberleşme hakkının kullanım sıklığı bakımından
başvurucuya suç temelinde bir kısıtlama yapılmıştır. Bu kısıtlamada esas alınan
hususun ceza infaz kurumunun disiplini ve güvenliği olduğu anlaşılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun hakları ile müdahalenin amaçları arasında adil
bir denge kurulup kurulmadığı incelenirken 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan
darbe teşebbüsünün ulusal varlığı tehdit eden boyutu, darbe teşebbüsü
sonrasında terör suçları kapsamında çok sayıda kişinin tutuklandığı ve/veya
mahkûm olduğu ve tutuklularla hükümlülerin güvenliği ile muhafazasını
sağlamakla görevli kamu görevlilerinin sayısının da önemli ölçüde azalmış
olduğu hususlarının dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir (Bayram Sivri, § 69).
97. Bunlarla birlikte başvuru konusu sınırlandırmanın olağanüstü
hâl süresiyle sınırlı olduğu ve görüşme süresine ilişkin herhangi bir kısıtlama
getirilmediği, ayrıca başvurucunun telefonla haberleşme hakkını kullanamadığına
dair bir iddia da ileri sürmediği gözetildiğinde başvuruya konu müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olduğundan bahsedilemeyeceği
sonucuna varılmıştır (Bayram Sivri,
§§ 70, 71).
98. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun haberleşme hürriyeti ile
aile hayatına saygı hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kapalı Görüş Hakkı
Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
99. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda kapalı
görüş hakkının terör örgütü üyeliğinden tutuklananlar ile diğer hükümlü ve
tutuklulardan farklı olarak on beş günde bir uygulandığını, bu şekliyle
ayrımcılık yapılarak masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
100. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun iddiasının özü, kapalı görüş hakkı ile ilgili olarak
yapılan sınırlamanın yalnızca terör örgütü üyeliği isnadı ile tutuklu bulunan
kişilere yönelik olduğudur. Başvurucunun bu yöndeki iddiasının Anayasa'nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayat ve aile hayatına saygı hakkı ve bu
hak ile bağlantılı olarak eşitlik ilkesi kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
101. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
§ 17).
102. Somut olayda başvurucunun hukuk sisteminde mevcut idari ve
yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
103. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Arama/Elkoyma İşlemleri Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
104. Başvurucu, soruşturma sürecinde yapılan arama ve elkoyma işlemleri nedeniyle de özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
105. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (i) bendinde, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında
hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen kişilere tazminat
talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır.
106. Anayasa Mahkemesi, ceza soruşturması veya kovuşturması
sırasında soruşturma mercilerince ya da yargı organlarınca şüphelilerle ilgili
olarak uygulanan arama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin
olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl
soruşturma/kovuşturma sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis
Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2014/18247, 20/12/2017, §§
18-30).
107. Somut olayda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı
talimatı uyarınca başvurucunun konutunda, işyerinde ve aracında 16/7/2016
tarihinde arama yapılmıştır. Bu aramaların hukuka uygun olup olmadığı 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava yoluyla söz konusu aramaların hukuka aykırı olduğu tespit
edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan
başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincillik niteliği
ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
108. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun konutunda ve işyerinde
arama yapılması dolayısıyla özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
F. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
109. Başvurucu; HSYK'nın ihraç
kararının -ilgili kararın alındığı toplantının akabinde- ulusal düzeyde yayın
yapan televizyon kanalları ile sosyal medya platformlarında paylaşıldığını, bu
nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
110. Başvurucu, ihraç edilmesi işlemi ile birlikte yukarıda
bahsi geçen şikâyetlerini 13/10/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine farklı bir
başvuruda bulunmuş ve Anayasa Mahkemesi 2016/36406 başvuru numaralı ve
24/7/2017 tarihli Komisyon kararı ile başvuru hakkında başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul
edilemezlik kararı vermiştir.
111. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması
nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
2. Arama/Elkoyma İşlemleri ve Müdafii ile
Görüşlerin Sınırlandırılması Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
112. Başvurucu; arama/elkoyma
işlemlerinin usulüne uygun olarak yapılmadığını, müdafii
ile gizlilik içinde görüşmesine izin verilmeyerek savunma hakkı ile adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
113. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinde
kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmıştır. Anılan maddenin (1)
numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön
koşullar başvurucunun kamu gücünün eylem veya işleminden ya da ihmalinden
dolayı güncel bir hakkının ihlal edildiği iddiasında bulunması, iddia edilen
ihlalden kişinin kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması ve bunların
sonucunda başvurucunun mağdur olduğunu iddia etmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179,
20/3/2014, § 24).
114. Bir başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilebilmesi için başvurucunun mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp
iddia edilen ihlalden doğrudan etkilendiğini, bir başka ifadeyle mağduriyetini
kanıtlaması gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi mağdurluk statüsünün
kabulü için yeterli değildir (Ayşe Hülya
Potur, B. No: 2013/8479, 6/2/2014, § 24).
115. Diğer yandan bir şüpheli hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanması veya
açılmış olan davanın ertelenmesi, düşürülmesi ya da sanığın beraatine
hükmedilmesi hâlinde -makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iddialara halel
gelmemek şartıyla- bu kişilerin adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
mağdur olduklarının kabulü mümkün değildir. Ancak bu durum, soruşturma veya
kovuşturmaların yukarıda belirtilen sonuçlarının adil yargılanma hakkı
dışındaki haklara etkisinin incelenmesine engel teşkil etmez (Mustafa Kamil Uzuner ve
Mustafa Kadir Gül, B. No: 2013/3371, 9/3/2016, § 52).
116. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında açılan kamu
davası beraat kararıyla sonuçlandığından başvurucunun adil yargılanma hakkı
bağlamındaki iddiaları yönünden mağdur sıfatı bulunmamaktadır.
117. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olduğuna
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Doğal hâkim, tarafsız ve bağımsız hâkim ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığına ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluğun devamı kararlarına itirazların incelenmediğine
ve tutukluluğun devamı kararlarının tebliğ edilmediğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Yerleşme ve seyahat hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Gözaltında bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Ceza infaz kurumundaki bazı uygulamalar nedeniyle kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
11. Telefon ile haberleşme hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
12. Kapalı görüş hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
13. Arama/elkoyma işlemleri nedeniyle
özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
14. Arama/elkoyma işlemleri ile müdafii ile görüşlerin sınırlandırılması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
15/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.