logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Orkun Çakar [2.B.], B. No: 2016/6830, 17/6/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ORKUN ÇAKAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/6830)

 

Karar Tarihi: 17/6/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Ali Rıza SÖNMEZ

Başvurucu

:

Orkun ÇAKAR

Vekili

:

Av. Haydar GÖKPINAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kanun hükümlerinin yanlış yorumlanarak koşullu salıverilme süresinin hatalı hesaplanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/2/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. (Kapatılan) İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) (Mahkeme) 26/9/2008 tarihli kararıyla başvurucu 30/7/2002 tarihinde işlediği M.U. ve H.U.B. isimli kişileri kasten öldürme suçundan iki defa ayrı ayrı 24 yıl hapis, 2002 yılının Ağustos ayında işlediği yağmaya teşebbüs suçundan 2 yıl 6 ay hapis, 3/1/2003 tarihinde işlediği yağma, yağmaya teşebbüs ve hürriyeti tahdit suçlarından sırasıyla 10 yıl hapis, 2 yıl 6 ay hapis ve 1 yıl 4 ay hapis, 31/3/2003 tarihinde işlediği resmî evrakta sahtecilik suçundan 1 yıl 3 ay hapis, 8/1/2003 tarihi ve öncesinde işlediği suç işlemek için kurulmuş çıkar amaçlı örgüte üye olma suçundan ise 1 yıl 3 ay hapis cezalarına mahkûm edilmiştir.

9. Anılan hükmün temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi 26/5/2010 tarihli kararıyla suç işlemek için kurulmuş çıkar amaçlı örgüte üye olma, hürriyeti tahdit ve resmî evrakta sahtecilik suçlarından verilen mahkûmiyet kararlarının zamanaşımı nedeniyle bozularak ortadan kaldırılmasına; M.U.yu kasten öldürme, yağma, yağmaya teşebbüs (iki kez) suçlarından verilen mahkûmiyet kararlarının onanmasına; H.U.B.yi öldürme suçundan verilen mahkûmiyet kararının ise bu suçun olası kast kapsamında işlendiği gerekçesiyle bozulmasına karar vermiştir.

10. Yargıtay tarafından verilen bozma kararı sonrasında Mahkeme yeniden yaptığı yargılama sonucunda 28/10/2011 tarihli kararıyla başvurucuyu H.U.B.yi olası kastla öldürme suçundan 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırmış olup anılan hüküm Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21/3/2013 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.

11. Mahkemenin 21/11/2013 tarihli kararıyla 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 77. maddesinin birinci fıkrası gereğince başvurucu hakkında kesinleşen hapis cezalarının neticeten 36 yıl hapis cezası olarak içtima edilmesine ve infazın bu süre üzerinden yapılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun anılan karara itiraz edip etmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.

12. Edirne Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında düzenlenen 26/11/2013 tarihli müddetnameye göre içtimalı 36 yıl hapis cezası için suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 30/7/1999 tarihli ve 4422 sayılı mülga Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamında kaldığından 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 17. maddesi atfı ile 3/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası hükmü gözetilerek 1/4 oranında indirim uygulanmak suretiyle koşullu salıverilme süresi hesaplanmıştır.

13. Başvurucu; çıkar amaçlı suç örgütünün faaliyeti kapsamında hakkında mahkûmiyet hükmü bulunmaması nedeniyle koşullu salıverme süresinin 3713 sayılı Kanun'a göre 1/4 oranında indirim uygulanarak belirlenmesinin hatalı olduğunu, suç örgütüne üye olma suçundan verilen hapis cezasının dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle Yargıtay tarafından ortadan kaldırılmasına karar verildiğini, dolayısıyla hakkında kesinleşen tüm hapis cezalarının infazının suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 13/7/1965 tarihli ve 647 sayılı mülga Kanun hükümlerine göre yapılması gerektiğini belirterek anılan müddetnameye 16/12/2013 tarihinde itiraz etmiştir.

14. Mahkeme 12/2/2014 tarihli ek kararı ile başvurucunun itirazını kabul etmiş, bu kapsamda içtimalı hapis cezasının 647 sayılı mülga Kanun'un 19. maddesinin birinci fıkrası ile ek 2. maddesi hükümleri gereğince 1/2 oranında indirim ve ayrıca her ay için 6 gün indirim uygulanarak infaz edilmesine, koşullu salıverilme süresinin de buna göre belirlenmesine hükmetmiştir.

15. Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı, anılan karara itiraz etmiş olup itiraz İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/6/2014 tarihli kararı ile kesin olarak reddedilmiştir.

16. Verilen bu ret kararından sonra Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı, Mahkemenin 12/2/2014 tarihli kesinleşen ek kararı doğrultusunda başvurucu hakkında 18/6/2014 tarihli müddetnameyi düzenlemiştir.

17. Başvurucunun infaz süreci sırasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 16/12/2015 tarihli yazısıyla 12/2/2014 tarihli ek kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek Mahkemeden kaldırılmasını talep etmiştir.

18. Mahkeme 28/12/2015 tarihli kararında; infaz edilen içtimalı hapis cezası içinde bulunan ve kesinleşen hapis cezalarına konu edilen tüm suçların çıkar amaçlı suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlendiği hususunun mahkûmiyet kararının gerekçesinde açık bir şekilde yazılı olduğu tespitine yer vermiş olup İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebini kabul etmiş, bu anlamda 12/2/2014 tarihli ek kararın kaldırılarak içtimalı 36 yıl hapis cezasının 4422 sayılı mülga Kanun'un 13. maddesi ve 3713 sayılı Kanun'un 17. maddesi atfı ile 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası hükümlerine göre koşullu salıverilme süresinin hesaplanarak infazın yapılmasına karar vermiştir.

19. Başvurucu, Mahkemenin 28/12/2015 tarihli ek kararının kaldırılması için İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itiraz etmiştir.

20. Başvurucu; müdafii aracılığıyla verdiği 20/1/2016 tarihli itiraz dilekçesinde, suç örgütüne üye olma suçunun dava zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiğini, suç örgütüne üyelikten verilen mahkûmiyet hükmünün esastan değil dava zamanaşımı nedeniyle bozulmuş olmasının hâlen infaz edilen içtima kararına konu hapis cezalarına ilişkin eylemlerin suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlendiğine işaret ettiği şeklindeki yorumun hukuken yerinde olmadığını, infazın suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 647 sayılı mülga Kanun hükümlerine göre yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.

21. İtirazı inceleyen İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi 10/2/2016 tarihli kararı ile başvurucunun itirazını kesin olarak reddetmiştir. Anılan karar başvurucu müdafiine 24/2/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucu 26/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

23. İlgili hukuk için bkz. Mehmet Demirci, B. No: 2016/6828, 15/1/2020, §§ 23-36.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 17/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

25. Başvurucu; çıkar amaçlı suç örgütüne üye olma suçunun zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiğini, suç örgütüne üyelikten verilen mahkûmiyet hükmünün esastan değil dava zamanaşımı nedeniyle bozulmuş olmasının hâlen infaz edilen mahkûmiyet hükmüne konu eylemlerin suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlendiğine işaret ettiği şeklindeki yorumun hukuken yerinde olmadığını, lehine olan ve kesin hüküm niteliği taşıyan Mahkemenin 12/2/2014 tarihli ek kararının göz ardı edildiğini, suç örgütüne üye olma suçu dolayısıyla kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmamasına rağmen cezasının 3/4'ünün infaz ettirilmesinin haksız yere özgürlüğünden mahrum kalmasına sebep olduğunu, infazın suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan ve lehine düzenlemeler içeren 647 sayılı mülga Kanun hükümlerine göre yapılması gerektiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Bakanlık özetle söz konusu mahkûmiyet kararında başvurucunun örgüte üye olma suçunun zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeni ile hükümsüz kaldığı yani başvurucunun aslında örgüte üye olmadığı gibi bir tespitin yer almadığı, bu nedenle hükümlü hakkında uygulanmış olan ceza infaz rejiminin doğru olduğu görüşündedir.

27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

B. Değerlendirme

28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, kanun hükümlerinin yanlış yorumlanması nedeniyle koşullu salıverilme süresinin hatalı hesaplanmasına bağlı olarak daha uzun bir süre hürriyetinden yoksun bırakılması olduğundan başvurunun tamamının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

29. Anayasa'nın 19. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."

30. Anayasa'nın kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmez (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).

31. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine getirilmesi nedeniyle ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural, mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).

32. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da yer alan diğer sebepler (yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan veya ölçülü olduğundan söz edilemez, doğrudan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiş olur (Şaban Dal, B. No: 2014/2891, 16/2/2017, § 31).

33. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38).

34. Bir kimsenin "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi gereklidir. İkinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir (Şaban Dal, § 32). Bununla birlikte Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz (Abdullah Ünal, § 39).

35. Bu itibarla hükümlülerin ceza infaz kurumlarında kalacağı süreyi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen durumların Anayasa'nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği Anayasa Mahkemesince kabul edilmiştir (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, § 26; Günay Okan, § 13).

36. Koşullu salıverilme cezanın çektirilmesinin kişiselleştirilmesi, başka bir deyişle ceza infaz kurumundaki tutum ve davranışlarıyla (iyi hâliyle) topluma uyum sağlayabileceği izlenimini veren hükümlünün şarta bağlı olarak ödüllendirilmesidir. Suçlunun kendisine verilen cezadan daha kısa bir sürede uslanması, eyleminden pişmanlık duyması ve bunu iyi davranışıyla kanıtlaması durumunda ceza infaz kurumunda daha fazla kalması gereksiz olabilir. Bu durumda koşullu salıverilme, infaz sistemindeki en etkili araçtır. Koşullu salıverilmenin en önemli ögeleri; cezanın belirli bir süre çekilmiş olması, hükümlünün bu süre içinde iyi hâl göstermesi, koşullu salıverildikten sonra gözetim altında kalması ve koşullu salıverilmenin gereklerine uyulmaması durumunda koşullu salıverilme kararının geri alınabilmesidir (Günay Okan, § 20; AYM, E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001).

37. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası, bir hükümlünün koşullu salıverilmeden otomatik olarak yararlandırılmasını güvence altına almamaktadır. Ancak koşullu salıverilmeden yararlanmak için kanunda öngörülen tüm şartları taşıyan hükümlüler bakımından ilgili yargı organlarının takdir yetkisinin bulunmadığı durumlarda koşullu salıverilme hükümlerinin uygulanmaması Anayasa'nın 19. maddesi ile bağdaşmayacaktır (Şaban Dal, § 36).

38. Bir mahkûmiyet kararının nasıl infaz edileceğine ilişkin olarak Anayasa’nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olması ve bu hakka getirilebilecek sınırlamaların ayrıntılı olarak madde metinlerinde belirtilmesi, bu haktan kimsenin keyfî bir biçimde mahrum bırakılmamasını amaçlamaktadır. Yetkili bir mahkeme tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının infazının sağlanması ve ceza infaz kurumunda tutma süresi de bu hak kapsamında değerlendirilmelidir. Ceza mahkemelerinin kararına uygun hareket edilmesi de hakkın korunması açısından bir zorunluluktur. Dolayısıyla hükümlülerin ceza infaz kurumunda kalacakları sürenin mahkûmiyet kararına ve ilgili yasal mevzuata uygun olması Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi kapsamında güvence altına alınmıştır (İbrahim Uysal, § 32).

39. Müddetnamenin yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre doğru bir şekilde hesaplanıp hesaplanmadığının tespiti, başvurucunun hukuk sistemince belirlenenden daha fazla bir süre hürriyetinden yoksun kalmasının Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında -mahkemece verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezanın infazı olarak- hukuka uygun bir tutma niteliğinde bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından önem arz etmektedir (Muhamed Siraç Bozkurt, B. No: 2016/7271, 24/10/2019, § 46; Mehmet Demirci, § 50).

40. Somut olayda başvurucu hakkında çıkar amaçlı suç örgütüne üye olma suçuna yönelik olarak tesis edilen mahkûmiyet hükmünün dava zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmiş ise de başvurucunun cezalandırılmasına karar verilen ve kesinleşen mahkûmiyet hükmüne konu suçlarının suç örgütü faaliyeti kapsamında işlendiği hem ilk derece mahkemesince hem de temyiz incelemesi yapan Yargıtayca tespit edilmiştir (bkz. §§ 8-10).

41. Başvurucu, mevzuat hükümlerine aykırı olarak lehine olan koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanamadığını ileri sürmüştür. 5237 sayılı Kanun'un 7. maddesinde kanunların zaman bakımından uygulanmasına dair kurallar düzenlenmiş ve anılan bu Kanun maddesinin üçüncü fıkrasında da kural olarak infaz rejimine ilişkin düzenlemelerde derhâl uygulanırlık ilkesinin geçerli olduğu belirtilmiştir. Ancak aynı fıkrada, infaz rejimini ilgilendirmekle birlikte koşullu salıverilmeyle ilgili düzenlemelerin bunun istisnası olduğu açıklanmıştır. Bu nedenle koşullu salıverilme zamanını öne çeken bütün mevzuat değişikliklerinden hükümlülerin yararlandırılması gerekmektedir. Bununla birlikte başvurucuya isnat edilen suçların işlendiği tarihte yürürlükte bulunan 4422 sayılı mülga Kanun'un 13. maddesinde bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında 3713 sayılı Kanun'un 17. maddesi hükümlerinin uygulanacağı atfının açık bir şekilde bulunduğu da görülmüştür (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Muhamed Siraç Bozkurt, § 48; Mehmet Demirci, § 52).

42. Yargıtayın yerleşik uygulamalarına göre infazda kazanılmış hak olmadığı kuralı ve 3713 sayılı Kanun'un 18/7/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17. maddesinin birinci fıkrasına göre 647 sayılı mülga Kanun'un 19. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile ek 2. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı ve başvurucunun infaz edilecek hapis cezasının mahkemece içtimaen 36 yıl hapis olarak belirlenmesi karşısında somut olayda koşullu salıverilme için hükümlülük süresinin 3/4'ünün iyi hâlli olarak çekilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu durumda 3713 sayılı Kanun'un 5532 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 17. maddesinin birinci fıkrası ile sonradan yürürlüğe giren 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin birinci fıkrasının hükümleri arasında yapılacak lehe kanun değerlendirmesinde, her iki durumda da koşullu salıverilme için ceza infaz kurumunda iyi hâlli olarak geçirilmesi gereken sürenin içtimalı 36 yıl hapsin 3/4'ü olduğu, bu anlamda değerlendirmeye konu edilen her iki kanun hükmünün aynı sonucu vermesi ve 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinde öngörülen denetim süresinin infaz rejimine ilişkin olup 5237 sayılı Kanun'un 7. maddesinin üçüncü fıkrasına göre derhâl uygulanması gerektiği tespit edilmiştir. Dolayısıyla derece mahkemesince başvurucu hakkındaki içtimalı cezanın infazının 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmış olmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Demirci, § 53).

43. Sonuç olarak yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler dikkate alındığında mahkemelerce başvurucu hakkında verilen hapis cezalarının infazına ilişkin olarak verilen kararlarda mevzuat hükümlerine bir aykırılık tespit edilmemiştir. Bu bağlamda başvurucunun cezasının infazında ilgili kanun maddeleri gözetilerek herhangi bir keyfîlik içermeden infazın kapsamı belirlenmiştir. Belirtilen bu hususlar doğrultusunda başvurucunun hukuk sistemince belirlenen çerçevede hürriyetinden yoksun kalmasının hukuki bir temelinin bulunduğu anlaşıldığından iddialarına ilişkin açık ve görünür bir ihlal olmadığı sonucuna varılmıştır.

44. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olması dolayısıyla başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 17/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Orkun Çakar [2.B.], B. No: 2016/6830, 17/6/2020, § …)
   
Başvuru Adı ORKUN ÇAKAR
Başvuru No 2016/6830
Başvuru Tarihi 26/2/2016
Karar Tarihi 17/6/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kanun hükümlerinin yanlış yorumlanarak koşullu salıverilme süresinin hatalı hesaplanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı İnfaz, koşullu salıverme Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4422 Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu 1
13
3713 Terörle Mücadele Kanunu 17
5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 107
647 Cezaların İnfazı Hakkında Kanun 19
ek 2
5237 Türk Ceza Kanunu 7
765 Türk Ceza Kanunu 77
5252 Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun 9
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi