TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SELAHATTİN KAYAALP BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/77848)
|
|
Karar Tarihi: 26/9/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Selahaddin
MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Selahattin
KAYAALP
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; hâkim olan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın
yapılması, sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim
ilkelerine aykırı olması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının,
gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele
yasağının, arama ve elkoyma kararı nedeniyle özel
hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının, mal varlığına tedbir konulması
nedeniyle mülkiyet hakkının; savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle adil
yargılanma hakkının, ihraç kararı nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/11/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Danıştay tetkik hâkimi olarak görev yapmıştır.
9. Darbe teşebbüsünden sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başvurucu hakkında FETÖ/PDY'nin hiyerarşik
yapılanmasında yer aldığı iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
10. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 19/7/2016
tarihli kararı ile başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına karar verilmiş ve
24/8/2016 tarihinde başvurucu meslekten ihraç edilmiştir.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Ankara 1.
Sulh Ceza Hâkimliği 19/7/2016 tarihinde, başvurucu hakkında yürütülen
soruşturmaya ilişkin olarak müdafinin ve tarafların dosya içeriğini
incelemesinin veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebileceği gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 153. maddesi uyarınca kısıtlanmasına,
yakalanan kişinin veya şüphelilerin ifadelerini içeren tutanak ile bilirkişi
raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli
işlemlere ilişkin tutanakların kısıtlama kararından ayrı tutulmasına karar
vermiştir.
12. 21/7/2016 tarihinde evinde yapılan arama sonunda
başvurucunun bilgisayarlarına, cep telefonuna, SİM kartına ve elektronik imza
kartına el konulmuştur. Başvurucu aynı gün gözaltına alınmıştır.
13.Savcılık 22/7/2016 tarihinde müdafii
huzurunda başvurucunun ifadesini almıştır. İfade sırasında, başvurucuya
suçlamalar bildirilmiş ve FETÖ/PDY ile bağlantısı olup olmadığını aydınlatmaya
yönelik sorular yöneltilmiştir. Bu kapsamda FETÖ/PDY'ye
ait evlerde ve yurtlarda kalıp kalmadığı, himmet verip vermediği, Bank Asyaya para yatırıp yatırmadığı, bu yapıya ait gazete,
dergi vb. yayın aboneliğinin bulunup bulunmadığı, yurt dışı gezilerine katılıp
katılmadığı, Adalet Akademisinde sınıf temsilciliği, Albüm Kurulu üyeliği yapıp
yapmadığı, HSYK seçimlerinde görev alıp almadığı, darbe girişimi ile bağlantısı
olup olmadığı şeklinde sorular sorulmuştur. Başvurucu, ifadesinde; bu yapıya
ait dershanelerin başarılı olduğunu düşündüğü için buralara gittiğini, herhangi
bir yönlendirme yapılmadığını, üniversitede okurken dayısının oğlu ile birlikte
kaldığını, hukuk fakültesini ve hâkimliği kendi iradesi doğrultusunda tercih
ettiğini, hâkimlik sınavına okul arkadaşı olan A.D. ile birlikte bir evde
çalıştığını, evlenince bu evden ayrıldığını, staj döneminde herhangi bir
sohbete, toplantıya katılmadığını, Adalet Akademisinde bir görevinin
olmadığını, sınıf arkadaşı olması münasebetiyle eşiyle tanıştığını, Danıştaydaki konum tercih edilen bir konum olmadığından Danıştaya gitmek için ayrı bir çaba göstermediğini,
herhangi bir referansa da ihtiyaç duymadığını, Danıştayda
görev yaptığı sürece yurt içi veya yurt dışında herhangi bir geziye
katılmadığını, bu yapıyla bağlantılı bir banka ya da finans kuruluşu ile işlem
yapmadığını, bu yapıya herhangi bir yardımda bulunmadığını, HSYK seçimlerinde
herhangi bir görev almadığını, darbe teşebbüsüyle herhangi bir bağlantısının
olmadığını beyan etmiştir.
14. Başvurucu 22/7/2016 tarihinde tutuklanması istemiyle Ankara
6. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklamaya sevk yazısında,
başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu belirtilmiştir.
15. Başvurucu, Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/7/2016
tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır.
Tutuklama kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelilerin (başvurucuyla birlikte
toplam beş şüpheli) üzerlerine atılı bulunan silahlı terör örgütüne üye olma
suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin
bulunması, gelinen soruşturma aşaması itibariyle delillerin henüz tamamen
toplanmamış bulunması, şüphelilerin eylemlerinin sabit olması halinde kanunda
öngörülen cezanın alt ve üst sınırları dikkate alındığında şüphelilerin kaçma
ve delilleri karartma ihtimallerinin mevcut olması veaçıklanan
nedenlerle adli kontrol uygulamasının da yetersiz kalacağı, şüphelilerin
üzerlerine atılı suçun CMK 100/3 maddesi hükmündeki suçlardan olması da
değerlendirilerek CMK’nun 100. maddesi ile ilgili
düzenlemeler ile AİHS 5. maddesindeki tutuklama şartları kapsamında isnat
olunan suç ile orantılı olarak tedbir kapsamında şüphelilerin CMK.nun 101 maddeleri uyarınca ayrı ayrı
tutuklanmalarına... [karar verildi.]"
16. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 10/10/2016 tarihinde
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Bu karar başvurucuya
31/10/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu, anılan karara itiraz etmesine rağmen itirazına
cevap verilmediğini belirterek 18/11/2016 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/3/2018 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
cezalandırılması istemiyle Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
19. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer
aldığı ileri sürülmüştür. İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular şöyle
özetlenebilir:
- HTS analiz raporunda, başvurucunun FETÖ/PDY'ye
üye oldukları isnadı ile soruşturulan diğer şüpheliler, terör örgütü ile
irtibatlı kurum ve kuruluşlar, yabancı şahıslar ile görüşmeler yaptığı
belirtilmiştir.
-Emniyet Genel Müdürlüğünce düzenlenen 15/5/2017 tarihli ByLock tespit
ve değerlendirme tutanağında, başvurucunun 28/8/2014 tarihinde ByLock
uygulamasını kullandığı belirtilmiş; UYAP kayıtlarına göre de hattın
başvurucuya ait olduğu ifade edilmiştir.
- R.Ü. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2016/104109
sayılı soruşturma kapsamında şüpheli sıfatı ile alınan 9/9/2016 tarihli
ifadesinde; başvurucunun örgüt mensubu olduğunu, Çankaya bölgesi grubunda yer
aldığını, bu grupta yer alan kişilerin yargı mensuplarının çocuklarının FETÖ/PDY'ye ait evlerdeki eğitimleriyle ilgilendiğini
belirtmiştir.
- U.E. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2016/104109
sayılı soruşturma kapsamında şüpheli sıfatı ile alınan 18/10/2016 tarihli
ifadesinde, başvurucunun örgüt mensubu olduğunubeyan
etmiştir.
- H.E. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2016/103606
sayılı soruşturma kapsamında şüpheli sıfatı ile alınan 8/12/2016 tarihli ifadesinde,başvurucunun örgüt
mensubu olduğunubeyan etmiştir.
-M.A. HSYK müfettişlerince tanık sıfatı ile alınan 26/7/2016
tarihli beyanında; başvurucunun örgüt mensubu olduğunu, adli hâkimlik
mülakatında referans olması için başvurucunun yanına gittiğini, konuşmaları
sırasında başvurucunun Yargıtay üyelerinin çocuklarının eğitim takibini yapan
kişilerden sorumlu olduğunu söylediğini ileri sürmüştür.
20. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi 22/3/2018 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve başvurucu hakkındaki yargılama,
Mahkemenin E.2018/221 sayılı dosyası üzerinden başlamıştır.
21. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 25/4/2018 tarihinde,
başvurucunun Kamu Personeli Seçme Sınavı sorularını önceden temin ettiği
iddiasıyla silahlı terör örgütüne üye olma, resmî belgede sahtecilik, kamu
kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçlarından cezalandırılması
istemiyle Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır. Bu dava,
Mahkemenin E.2018/56 sayılı dosyasında görülmeye başlanmıştır.
22. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi 13/9/2018 tarihli kararıyla
E.2018/221 sayılı dava dosyasının Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2018/56
sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir.
23. Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesi de 26/9/2018 tarihli
kararıyla E.2018/56 sayılı dava dosyasının Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2018/221 sayılı dava dosyasıyla birleştirilmesine karar vermiştir.
24. Birleştirme konusunda uyuşmazlık çıkması üzerine Ankara
Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi 7/11/2018 tarihli kararıyla Ankara 29.
Ağır Ceza Mahkemesinin 26/9/2018 tarihli kararının kaldırılmasına ve yargılamanın Ankara 29. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2018/56 sayılı dosyası üzerinden yürütülmesine kesin olarak
karar vermiştir. Bu dava daha sonra Mahkemenin E.2018/1484 sayılı dosyasına
kaydedilmiştir.
25. Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesi 27/3/2019 tarihinde
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 hapis cezası ile
cezalandırılmasına diğer suçlardan beraatine karar
vermiştir. Mahkeme ayrıca başvurucunun hükümle birlikte tahliyesine karar
vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkememizce yapılan yargılama neticesinde
de, her ne kadar sanığın, kendisini alacağı cezadan kurtarmaya matuf olarak
aşamalarda inkar etse de, silahlı terör örgütü üyelerinin kendi aralarında
iletişim amaçlı kullandıkları Bylock isimli şifreli
ve gizli mesajlaşma ve iletişim yazılımını28/8/2014 tarihinden itibaren ...
Numaralı, ... IMEİ numaralı cihaz üzerinden 28/8/2014 tarihinden itibaren
kullandığının tespit edildiği, sanığın getirtilen CGNAT kayıtlarından Bylock programının kullandığı hedef IP numaralarına 725 kezbağlantı kayıtlarının tespit edildiği, ID numarasının
..., kullanıcı adının ..., şifresinin ... olduğu ,ayrıca sanığın yapıya ait
yüksek yargı mensuplarının çocuklarıyla ilgilenen eğitim biriminden sorumlu
kişilerden biri olduğu yönündeki tanık beyanlarının duyum ve kanaatlerden
ibaret olmadığı sanığın faaliyetlerine ilişkinolarak
yer zaman somut olay şeklinde birbirleriyle uyumlu beyanlar içerdiği,
dolayısıyla örgütün amaçları doğrultusunda örgüt lehine faaliyetlerde
bulunduğu, bu yöndeki tespit edilen eylemlerin sanığın silahlı örgütün kuruluş
amaçlarını, faaliyet ve eylemlerini benimseyerek ve örgütün kullanmış olduğu
şifreli haberleşme programını da bu doğrultuda kullanarak gönüllü olarak örgüt
hiyerarşisi içerisinde olmayı tercih etmek suretiyle, örgütün yapısına dahil olduğuna,
FETÖ/PDY nin amaç ve ilkelerini gerçekleştirebilmek
amacıyla örgüt stratejisini benimsendiğine dair kesin delil teşkil ettiği ve bu
yöndeki iddia ile tereddütsüz olarak örtüştüğü, bu haliyle sanığın eyleminin
sübut bulduğu, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre sanığın üzerine
atılı eylemi gerçekleştirdiği kanaatine varılmakla, sanığın bu eylem nedeniyle
kendisini alacağı cezadan kurtarmaya matuf bulunan savunmasına itibar
edilmeyerek, suçun işleniş biçimi, sanığın kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve
saik ve eylem yoğunluğu dikkate alındığında alt hadden ayrılınması
gerektiği anlaşılmış sabit olan eylemine uyan TCK nın
314/2, 3713 sayılı yasanın 5/1, TCK nın 58/9, 53, 63.
maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir."
26. Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup istinaf
incelemesi devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
27. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
28. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
29. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
30. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör tanımı" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve şiddet kullanarak;
baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle,
Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik,
ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet
otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve
hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya
genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından
girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."
31.3713 sayılı Kanun'un "Terör
suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara
ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da,
bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya
amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına
suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."
32. 3713 sayılı Kanun'un "Terör
suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315
ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
33. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"3 ve 4 üncü
maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin
edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak
hükmolunur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 26/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi olmaksızın tutuklandığını,
tutuklama kararında herhangi bir delil ortaya konulamadığını, tutuklama
nedenlerinin bulunmadığını, adli kontrol tedbirinin neden yetersiz kalacağının
açıklanmadığını, bu şekildeki bir tutuklama tedbirinin masumiyet karinesine
aykırı olduğunu, tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarının gerekçesiz
olduğunu, tutuklama dolayısıyla maaşının yarısının kesildiğini, tutuklamaya
konu suçlamanın manevi varlığına zarar verdiğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği, adil yargılanma, mülkiyet, maddi, manevi varlığın korunması ve
geliştirilmesi haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36.Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
37. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
38. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının
tutuklamanın hukukiliğine ilişkin olduğu değerlendirilmiştir. Bu nedenle anılan
şikâyetlerin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
40. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
41. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme, Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-191). Mahkeme ayrıca 15 Temmuz darbe
teşebbüsü sonrasında olağanüstü hâl ilanına dair usule ilişkin süreçler
tamamlanıncaya kadar kamu otoritelerinin aldığı tedbir ve önlemlerin temel hak
ve özgürlükler üzerindeki etkisinin de Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında
incelenmesi gerektiği sonucuna varmıştır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 241).
42. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama
tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki
yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır (bkz. §§ 16, 23).
Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan
olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
43. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242;
Selçuk Özdemir, § 58).
ii. Genel İlkeler
44.Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak
genel ilkeler için bkz. Özcan Güney
(B. No: 2017/20709, 15/11/2018, §§ 57-62) başvurusu hakkında verilen karar.
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
45.Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
46. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında
silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
47. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
48. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında suç
şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada somut delillerin olduğu
belirtilmiştir.
49. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede başvurucunun
FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock
uygulamasının kullanıcısı olduğu belirtilmiştir. İddianamede ayrıca
başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğuna yönelik tanık ifadelerine de yer
verilmiştir.
50. Anayasa Mahkemesi Aydın
Yavuz ve diğerleri kararında ByLock uygulamasının soruşturma ve
kovuşturma mercilerince tespit edilen kurumsal
ve ticari mahiyetinin olmaması, uygulama üzerinden yapılan iletişimin
çözümlenen içeriğinin tamamına yakınının FETÖ/PDY unsurlarına ait örgütsel
temas ve faaliyetlere ilişkin olması, uygulamayla ilişkili İnternet kaynaklı
yayınların çoğunlukla sahte hesaplar üzerinden yapılması ve burada FETÖ/PDY
lehine paylaşımlarda bulunulması, büyük bir kullanıcı kitlesine sahip
uygulamanın 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde diğer kişilerce bilinmemesi,
kullanıcılarının belirlenmesini önlemeye yönelik olağan dışı işleyişinin ve
şifreleme sisteminin bulunması, kullanımın ancak diğer bir kullanıcının
onaylamasıyla mümkün hâle gelmesi ve bu yönüyle hücre tipi örgütlenmeye
elverişli olması, haberleşme içeriğinin belirli bir süre sonra otomatik olarak
kendiliğinden silinmesi gibi özellikleri (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 106) gözönüne
alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere
elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY
ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini
belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 267). Buna göre soruşturma makamlarınca veya tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının
ve/veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlara yüklemesinin somut olayın
koşullarına göre suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri
itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez.
51. Öte yandan soruşturma ve kovuşturma aşamalarında ifadeleri
alınan tanıkların başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu
yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulundukları görülmektedir. Bu
itibarla başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan tanık beyanlarının
kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Nitekim Anayasa
Mahkemesi, Selçuk Özdemir
kararında; FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim
olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu
yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç
şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer nitelikteki
tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul edildiği bir diğer karar için
bkz. Metin Evecen, B. No:
2017/744, 4/4/2018, § 58).
52. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
53. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz
ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin faaliyetler kapsamında ülke genelinde
binlerce kişi tarafından icra edilen, suç oluşturabilecek nitelikteki on
binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı sıra çoğunluğu önemli yerlerde
kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında doğrudan darbeyle ilişkili
olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet nedeniyle ivedilikle
soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında soruşturma konusu
olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir (aynı yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 271; Selçuk Özdemir,§ 78).
54. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve
kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve
ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili
olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt
dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir,§
79).
55. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 28, 31) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 29; Gülser Yıldırım (2), [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
56. Somut olayda Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan katalog suçlar arasında olmasına, soruşturma aşaması itibarıyla
delillerin henüz tamamen toplanmamış bulunmasına, kanunda öngörülen cezanın alt
ve üst sınırları dikkate alındığında kaçma ve delilleri karartma ihtimalinin
mevcut olmasınadayanıldığı görülmektedir (bkz. § 15).
57. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 6. Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
58. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
59. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle
bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve
niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik,
hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık
atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate
alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve
karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 350).
60. Ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması
sürecinde gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında
soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak
gerekli olmadığı sonucuna
varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
61. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
63. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde)
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
2. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Doğal Hâkim, Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
64. Başvurucu; tutukluluğuna ilişkin karar veren sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim
ilkesine aykırı olduğunu ve tarafsız ve bağımsız bir mahkeme niteliğinde bulunmadığını,
bu hâkimliklerin kapalı devre sistemiyle çalıştıklarını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
65. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
66. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (diğerleri arasından bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
64-78, 94-97).
67. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
68. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı
olduğu iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tutukluluk
İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
69. Başvurucu; soruşturma süresince tüm tutukluluk
incelemelerinin dosya üzerinden yapıldığını, bu incelemelerde duruşma
yapılmadığını ve dinlenilmediğini belirterek Anayasa'nın 19. ve 36.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
70. Bakanlık, görüşünü sunduğu tarih itibarıyla tutukluluğun
duruşmasız olarak incelendiği sürenin (2 ay 18 gün) olağanüstü hâlin şartları
da dikkate alındığında makul olduğunu belirtmiştir.
b. Değerlendirme
71. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§16, 17).
72. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış ise
-ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih
Sönmez, B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 166-177).
73. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 7/6/2018
tarihinde mahkeme önüne çıkarılan başvurucunun tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
74. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketmeden bireysel başvuru yaptığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
75. Başvurucu; yeterli havalandırma bulunmayan bir ortamda çok
sayıda kişiyle birlikte gözaltında tutulduğunu, bu sürede yeterli beslenme
imkânının kendisine verilmediğini, beton üzerinde yatmak zorunda bırakıldığını,
hakaretlere maruz kaldığını, ters kelepçe takılarak adliyeye getirildiğini ve
uzun süre aç, susuz ve yorgun bir şekilde adliyede bekletildiğini, bu şekilde
sorgusunun yapıldığını belirterek kötü muamele yasağının ve masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
76.Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
77. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, gözaltı ve devamında bazı uygulamalar
nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla
başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 17. maddesi çerçevesinde
kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekir.
78. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
79. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
80. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
81. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı
koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki
iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan
itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi
olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden
bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 249).
82. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini,
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
83. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
84. Başvurucu; tarafına atanan müdafinin 5 ay boyunca kendisiyle
görüşmeye gelmediğini, etkili bir hukuki yardım alamadığını, hapishanede kitap
sınırlamasının bulunması ile kendisine bilgisayar verilmemesinin savunmasını
yapmasını zorlaştırdığını, gizlilik kararı nedeniyle dosyaya sunulan kanıtlar
hakkında bilgi sahibi olamadığını, bu durumun silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkesine aykırı olduğunu, savunma yapma imkânının kısıtlandığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
85.Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
86. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
87. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken
bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır.
Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun
başvuru formunda dile getirdiği bu tür şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında
istinaf, temyiz aşamalarında ileri sürebilme, bu aşamalarda inceletme imkânı
bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve istinaf, temyiz
süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin
başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
88. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. İhraç Kararına İlişkin
Şikâyetler
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
89. Başvurucu; kanun hükmünde kararname ile ihraç edilirken
adının internet sitelerinde ve Resmî Gazete'de
yayımlanması nedeniyle hakkında bir yargılama yapılmaksızın terör örgütü
mensubu olarak gösterildiğini, ihraç edilmesi nedeniyle maaşının tamamen
kesildiğini belirterek masumiyet karinesine ve mülkiyet hakkına aykırı hareket
edildiğini ileri sürmüştür.
90. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
91. Başvurucunun 9/1/2017 tarihinde, aynı konuya ilişkin ileri
sürdüğü ihlal iddiaları ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu, Birinci Bölüm Birinci Komisyonun 24/7/2017 tarihli ve
2017/8558 başvuru numaralı kararıyla başvurunun bu yönüyle kabul edilemez
olduğuna kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır.
92. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması
nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
E. Özel Hayata Saygı ve
Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Arama Kararı Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
93. Başvurucu; savcı olmaksızın evinde, işyerinde arama
yapıldığını, bu şekilde yapılan işlemlerin hukuka aykırı olduğunu belirterek
özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
94.Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
95. Anayasa Mahkemesi Hülya
Kar (B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin
maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması
gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren
makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme
yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları
kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan
zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî
uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden
daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için
bkz. Hülya Kar, §§21-46).
96. Somut olayda soruşturma mercii tarafından verilmiş arama
kararına dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapılmıştır.
Başvurucu bu tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin, suç
delillerini elde etme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
97. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi
kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma
tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi
bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir ve kesin bir
hukuki düzenlemeye dayanmakta olup başvurucuya da itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka
tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Süregelen koruma tedbirinin
durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğü veya hedeflenen amaca ulaşmak
bakımından açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.
98. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma
tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde
başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma
tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru
formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.
99. Başvurunun özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı
haklarına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olması nedeniyle diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun bulunması gerektiği
değerlendirilmiştir.
2. Elkoyma Kararı Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
100. Başvurucu; hukuka aykırı bir şekilde elkoyma
işlemi yapıldığını, elkoyma işlemi sırasında dijital
materyallerden imaj alma işlemi yapılmadığını, kopyasının kendisine
verilmediğini ileri sürmüştür.
101. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
102. Somut olayda başvurucunun dijital materyallerine 5271
sayılı Kanun'un 134. maddesi kapsamında el konulmuştur. Bu elkoyma
işleminin hukukiliği ve kesin sonuçları derece mahkemeleri tarafından yapılacak
yargılama sonucunda ortaya çıkacaktır. Öte yandan el konulan dijital
materyaller ve cep telefonlarının incelenmesi tamamlandıktan başvurucuya iade
edilmesi mümkün olacaktır. Son olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (j) bendinde "Eşyasına
veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan
ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya
zamanında geri verilmeyen" kişilerin uğramış olduğu maddi
zararları isteyebileceği belirtilmiştir. Başvurucunun yargılama sonunda elkoyma nedeniyle uğradığı zararları bu tazminat yoluna
başvurmak suretiyle tazmin edebilmesi de mümkün olacaktır. Dolayısıyla başvurunun
hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yollar tüketilmeksizin yapıldığı
anlaşılmaktadır.
103. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
F. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
104. Başvurucu, soruşturma kapsamında mal varlığına tedbir
konulduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
105. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
106. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
107. Başvurucu, mal varlığına tedbir konulduğunu ileri sürmüş
ancak buna ilişkin herhangi bir belge sunmamıştır. Dolayısıyla söz konusu
iddianın temellendirilememiş şikâyet kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.
108. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olduğuna ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. İhraç kararına ilişkin iddiaların mükerrer başvuru
niteliğinde olması nedeniyle REDDİNE,
7. Özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın arama kararı yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
8. Özel hayata saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın elkoyma kararı yönünden başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
26/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.