TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
NUR NEŞE KARAHAN VE YEŞİL ARTVİN DERNEĞİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/79283)
Karar Tarihi: 17/4/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Gülsüm Gizem GÜRSOY
Başvurucular
1. Nur Neşe KARAHAN
2. Yeşil Artvin Derneği
Vekili
Av. Bedrettin KALIN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir televizyon programında ifade edilen sözler hakkında kovuşturma açılmamasının başvurucuların şeref ve itibar hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu Yeşil Artvin Derneği (Dernek) Artvin'de yirmi beş yıldır faaliyet göstermektedir. Diğer başvurucu ise -olayların geçtiği tarihte ve hâlen- adı geçen Derneğin yönetim kurulu başkanıdır. Dernek, kendisine ait internet sitesinde "Artvin'in Üstü Altından Daha Değerlidir" sloganıyla hareket eden, Artvin'de gerçekleştirilmek istenen maden faaliyetlerinin çevreye verebileceği zararlarla ilgilenen bir kuruluş olarak tanıtılmaktadır. Bunun yanı sıra, internet sitesinde Derneğin halkı bilgilendirmek ve çevre duyarlılığını artırmak için sempozyumlar düzenlediği, bu kapsamda yürüyüşler ve protesto eylemleri organize ettiği belirtilmiştir.
7. "Cerattepe olayları" olarak bilinen olaylarda bir şirket Artvin'de Cerattepe ilçesinde maden arama çalışmaları için 2015 yılında ruhsat başvurusunda bulunmuştur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının olumlu Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu vermesi üzerine şirket aleyhine yürütmenin durdurulması talepli dava açılmıştır. Yargılama süreci devam ederken şirkete ait iş makinelerinin Cerattepe'ye doğru hareket etmesi üzerine iş makinelerinin girmesini önlemek için 21/6/2015 tarihinden itibaren bir grup insan nöbet tutmaya başlamışlardır. Nöbet eylemi devam ederken iş makinelerinin bölgeye ulaşması halk tarafından önlenmiştir. Yaklaşık 250 gün süren nöbet eylemi sonrasında 16/2/2016 tarihinde polis ve askerin müdahalesi ile iş makineleri maden sahasına ulaşmıştır. Bunun ardından Artvin'de ve diğer birçok ilde protestoya destek eylemleri gerçekleştirilmiştir. 24/2/2016 tarihinde Dernek üyelerinin olayların gerçekleştiği tarihte başbakan olan Ahmet Davutoğlu ile yaptıkları görüşme sonrasında hukuki süreç tamamlanıncaya kadar Cerattepe bölgesinde maden şirketinin faaliyetlerinin durdurulmasının kararlaştırıldığı bildirilmiştir.
8. Ulusal ölçekte yayın yapan Star gazetesinin 25/2/2016 tarihli nüshasında, birinci başvurucu hakkında "Çevreci Değil Alman Devşirmesi" başlıklı bir haber yayımlanmıştır. Birinci başvurucunun fotoğrafının da yer aldığı söz konusu haber şöyledir:
"Bergama, Gezi, HES protestoları ve en son Cerattepe... Türkiye'nin mega projeleri ile yeraltı zenginliklerine ulaşma çalışmalarını engellemeyi amaçlayan her eylemde ön safta yer alan sözde çevrecileri, Almanya'da çektikleri toplu fotoğraf ele verdi. En dikkat çeken kişi ise Artvin'in Hopdediks'i Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan oldu.
Cerattepe eylemlerinde başı çeken Karahan, Alman Kultur und Art Initiatitive Vakfı tarafından bölgedeki maden işletmelerine karşı özel eğitilmiş, AB-Türkiye çevre uyum protokolleri kapsamında oluşturulan fonla desteklenerek yasal kılıfa sokulan eğitime katılanlar arasında yerel basın ve STK'lardan isimler de var. Üstelik bu eğitim her yıl tekrarlanmış."
9. Kanal 24 ekranlarında yayınlanan "Günün Manşeti" isimli programda [E.D] ve [H.Ç] isimli sunucular günlük gazete manşetlerini yorumlamaktadırlar. Sunucular 25/2/2016 tarihli programın ilk yirmi dakikasında, Star gazetesinin yukarıda belirtilen manşetini ele alarak yorum yapmışlardır. Programda birinci başvurucunun isminin de geçtiği konuşmaların ilgili kısımları şu şekildedir:
"...[E.D]: ...Bakıyoruz ağaç kesilmesi şu bu falan meğer işin içinde başka durumlar var... Türkiye çok ciddi bakır ihracatı yapan bir ülke. Bakır açığımız var. Bir kapalı maden olacak, yol açılmaksızın yapılacak, kesilen ağaçlar 3 katı olarak yeniden dikilecek dendi.
[H.Ç]: ...Bu Alman vakfı özel eğitmiş deniyor. Amaç acaba gerçekten ağacı korumak mı?... Gezi olaylarını hatırlıyoruz. Kim ağacın korunmasına karşı olur? ... Fakat dediğimiz gibi madenin şartları belli. Ona rağmen 'Diren Cerattepe' söylemleri... Özel eğitilmişler vesaire de deniyor. Yeşil severlerin eğitim tarzı kullanılarak algı operasyonu niyeti olanların operasyonları bunlar. Topluma başka mesaj vermek isteyenlerin operasyonları bunlar... Star gazetesinin kimin ne olduğu konusunda fikir vermesi, birtakım isimleri deşifre etmesi önemliydi...
[E.D].: ... Burada sahiden bir çevre duyarlılığı, bir ekolojik kaygı olmadığını hepimiz biliyoruz... Sanırım Başbakan da biliyor...Ne oldu da bu sulh sağlandı onu önümüzdeki günlerde göreceğiz.
[H.Ç]: ... Artvin halkının bu eyleme destek verdiğini sanmıyorum. Burada belirtildiği gibi Alman vakfının o bölgeye gelmiş olması özel yetiştirdiği elemanlarının burada olması, HDP ve CHP'nin katkıda bulunması... İnsan maslahatına yararlı olan birşeye karşı çıkmak farklı bir amaca hizmet ettiğini gösterir. Star gazetesi bu kişileri tek tek deşifre etmiş bunu da görsün insanlar..."
10. Star gazetesinin 2/3/2016 tarihli nüshasının "Alman Maşası Poz verdi-İhanetin Fotoromanı" manşeti altında birinci başvurucunun resminin yuvarlak içine alındığı ve aynı nüshanın 11. sayfasında "Türkiye karşıtı ahtapotun kolları" başlığı ile yer alan haberde birinci başvurucunun isminin geçtiği ilgili kısımlar şu şekildedir:
"...hükümete karşı yeni bir Gezi ayaklanması çıkarmak için Artvin Cerattepe’yi kaşıyan sözde aktivistlerin Alman bağlantılarıyla birlikte PKK ve CHP bağlantıları da ortaya çıktı... Gezi türü eylemlere öncülük yapan Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan, Sinop’taki Nükleer Santrale karşı çıkan [Z.K] ve [P.D]'nin, Alman vakıflarının talimatıyla, Türkiye’nin milli projelerine karşı mücadele ettikleri ortaya çıkmıştı. Karahan ve [Z.K] ile birlikte Alman vakıfların seminerlerine katılan ‘Yeşil Gazete yazarı [P.D], Almanya’nın Türkiye’nin mega projelerine karşı Türkiye’den nasıl aktivist devşirdiğini itiraf etmişti...[Z.K], bir gün çevre eyleminde görünürken, başka bir gün PKK’nın yayın organı olarak bilinen ve kısa süre önce yayınlarına son verilen IMC TV’de açıklamalar yapmış. Başka bir gün ise CHP Genel Başkanı [K.K] tarafından ağırlanıp el üstünde tutulmuş..."
11. Başvurucular 2/3/2016 tarihli "Günün Manşeti" programında bir önceki programda olduğu gibi haklarında benzer söylemlerde bulunulduğunu, yine aynı kanalda çalışan A.Z. isimli sunucu ile başka sunucuların da bu şekilde söylemlerde bulunduğunu ileri sürmüşlerdir.
12. Başvurucular; yukarıda bahsi geçen haber ve yorumlarda haklarında hakaret içeren ifadeler kullanıldığını, terörist benzetmesi yapılarak hedef gösterildiklerini, bu nedenle halkın alenen kin ve düşmanlığa tahrik edildiğini ileri sürerek Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuşlardır.
13. Artvin Cumhuriyet Başsavcılığı 26/10/2016 tarihinde söz konusu şikâyet hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"...basın mensuplarının haber konusu olarak değerlendirdikleri, olayları kendi düşünceleri doğrultusunda açıklama, eleştirme, yayma ve yorumlama hürriyetine sahip oldukları, yorum yaparken rahatsız edici, sert, çarpıcı, şoke edici, kaba bir üslup kullansa dahi hakaret boyutuna ulaşmayacağı yönünde Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarının bulunduğu, aynı hususların iç hukukumuzun bir parçası haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında vurgulandığı, ağır nitelikteki eleştirilerin bile kişilik haklarına yönelik saldırı olarak değerlendirilmemesi gerektiği,
... basın özgürlüğünün, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerdiğinin kabul edilmesi gerektiği, gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler " polemik " niteliğinde olsalar da nesnel bir açıklamayla desteklendiklerinde, bu ifadelerin asılsız kişisel saldırı olarak görülemeyeceği, kaldı ki, kamu görevinde bulunan veya talip olanların, diğerlerine oranla daha sert eleştirilere muhatap kalmasının da doğal karşılanması gerektiği,
Bu bilgiler ışığında soruşturma dosyası ve suça konu yazı içerikleri birliktedeğerlendirildiğindeyapılan haberlerin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, şüphelilerin üzerine atılı hakaret ve halkı kin ve düşmanlığa alanen tahrik etme suçlarının kanunda yazılı unsurlarının oluşmadığı veatılı suçlardanşüpheliler hakkında kovuşturma yapılamayacağı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır."
14. Başvurucular anılan karara itiraz etmiştir. Artvin Sulh Ceza Hâkimliği 17/11/2016 tarihinde usul ve yasaya aykırılık olmadığı gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.
15.Başvurucular 22/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV.İLGİLİ HUKUK
16. Uluslararası hukuk kaynakları için Anayasa Mahkemesinin Fetullah Gülen ([GK], B. No: 2014/12225, 14/7/2015, §§ 14-24) kararına bakılabilir.
17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), Gündüz/Türkiye (k.k.), (B. No: 59745/00, 13/11/2003) kararında başvurucunun haftalık bir gazetede dinî bir tarikat hakkında yayımlanan makalede yer alan ve ılımlı İslam hakkındaki görüşlerini içeren ifadeleri nedeniyle suç işlemeye tahrik suçundan mahkûmiyetine hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini değerlendirmiştir. Anılan kararda başvurucunun ifadelerinin şiddete çağrı niteliğinde olduğu değerlendirmesi yanında söz konusu ifadelerde açıkça toplumun geneli tarafından tanınan bir yazarın isminin verildiği ve bu durumun makalenin yayımlanmasıyla beraber söz konusu yazarı tartışmasız biçimde ciddi bir fiziksel şiddet tehlikesi altında bıraktığı da gözönüne alınarak başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğuna hükmedilmiştir (Gündüz/Türkiye).
18. Yine haftalık bir dergide yayımlanan ve Türkiye'nin güneydoğusunda devlet tarafından gerçekleştirilen askerî operasyonları eleştiren iki okuyucu mektubu nedeniyle mahkûmiyetine karar verilen dergi sahibinin ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı başvuruda da AİHM tarafından, anılan mektuplarda yer alan ifadelerin şiddeti meşrulaştırdığı değerlendirmesi yanında açıkça bazı şahısların isminin verilmesinin onlara karşı nefreti teşvik edici olduğu ve bu şahısları muhtemel bir fiziksel şiddet tehlikesi altında bıraktığı vurgulanarak başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmiştir (Sürek/Türkiye (No.1) ([BD], B. No: 26682/95, 8/7/1999 §§ 62, 65).
19. Federal Alman Anayasa Mahkemesinin benzer yöndeki bir kararında; bir gazetecinin "Kültür=Bir Yahudi?" başlıklı yazısında bir siyasetçinin yahudi kimliğini vurgulayarak eleştirmesi nedeniyle Nazizm söylemi kullanarak halkı kin ve düşmanlığa teşvik etme suçundan cezalandırılmasına ilişkin olarak kitleleri hedef alan bir söylemin bulunmadığı, nefret söyleminin çok dar yorumlanması gerektiği gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği belirtilmiştir (Federal Alman Anayasa Mahkemesi, 1 BvR 1056/95, 6/10/2000).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 17/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
21. Başvurucular;
i. İlgili haber ve yazılarda yer alan "Alman devşirmesi", "PKK grupları" şeklinde düşmanlık yayan, hedef gösteren ve ayrımcılık amacı güden ifadeler kullanıldığını, bu nedenle söz konusu ifadelerin nefret söylemi içerdiğini iddia etmişlerdir.
ii. Şikâyete konu ifadelerin ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesinin mümkün olamayacağını belirtmişlerdir.
iii. Adı geçen gazetenin ve haber kanalının, ulusal çapta faaliyet gösteren bir gazete ve haber kanalı da olduğu düşünüldüğünde, terörist benzetmesinin halkın bir bölümüne hedef gösterme saikiyle yapıldığını, bu tür ifadelerin şiddete teşvik açısından yakın bir tehdit oluşturduğunu ileri sürmüşlerdir.
iv. Etkili bir soruşturma yapılmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle şeref ve itibar hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
v. Söz konusu haber ve yayınlarda kullanılan ifadelerin nefret söylemi içerdiği gözönünde bulundurulduğunda tazminat davası açılmasına gerek olmadığını, bu nedenle ceza muhakemesi yolunun tamamlanmış olmasının yeterli görülmesi gerektiğini belirtmişlerdir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, gazete ve haber kanalında haklarında kullanılan ifadeler nedeniyle Anayasa'nın 10. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ise de belirtilen ihlal iddialarının özü; söz konusu ifadelerin, şeref ve itibara yönelik bir müdahale oluşturduğudur. Bu sebeple somut olayın koşullarında şikâyetin bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesi bağlamında incelenmesi uygun görülmüştür.
23. Öte yandan Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin kamuoyuna bilgi vermesini engellemez. Ancak masumiyet karinesine saygı gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası, bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015 § 28).
1. Genel İlkeler
24. Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan "manevi varlık" kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireylerin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Ancak devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığına yönelik olarak üçüncü kişilerce yapılan müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurma çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, mutlaka cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Üçüncü kişilerin haksız müdahalelerine karşı bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür. Nitekim üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler için ülkemizde hem cezai hem de hukuki koruma öngörülmüştür. Hakaret, ceza hukuku anlamında suç, özel hukuk anlamında ise haksız fiil olarak nitelendirilmekte ve tazminat davasına konu edilebilmektedir. Dolayısıyla bireyin, üçüncü kişilerce şeref ve itibarına müdahale edildiği iddiasıyla hukuk davası açarak da bir giderim sağlaması mümkündür (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 35).
25. Bir ihlal iddiasına ilişkin olarak başvurulabilecek birden fazla etkili başvuru yolunun bulunması durumunda, kural olarak başvurucunun aynı amacı taşıyan başvuru yollarının tamamını tüketmesi beklenemez (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 30; Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, B. No: 2013/577, 30/6/2014, § 28). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin, yerleşik hâle gelen içtihatları uyarınca üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahalelerle ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olması Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için şart olan tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği anlamına gelmez (Adnan Oktar (3), § 36).
26. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına yönelik uyuşmazlıklar açısından, hukuki tazmin yolu daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yoludur (S.S.A., § 31; Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, § 29).
27. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin Sinem Hun (B. No: 2013/5356, 8/5/2014) daha sonra da Fetullah Gülen (B. No: 2014/12225, 14/7/2015) kararlarında ifade ettiği gibi hoşgörünün ve bütün insanların onuruna aynı düzeyde saygının; demokratik, çoğulcu bir toplumun temellerini oluşturduğu gerçeğinden hareketle formaliteleri, koşulları, kısıtlamaları veya müeyyideleri izlenen meşru amaçla orantılı olmak kaydıyla hoşgörüsüzlük temelinde nefreti yayan, teşvik eden, yücelten veya haklı gösteren tüm ifade çeşitlerini önlemek ve hatta bunları cezalandırmak gerekli görülebilir (Sinem Hun, § 32; Fetullah Gülen [GK], § 36).
28. Bu nedenle nefret söylemi kullanılarak hakaret edildiği iddiasını içeren başvurular açısından başvuruya konu olayın kendine özgü koşulları da dikkate alınmak kaydıyla bireysel başvuru öncesinde hukuk yoluna gidilmeksizin sadece ceza muhakemesi yolunun tamamlanmış olması yeterli görülebilir (Sinem Hun, § 32; Fetullah Gülen, § 37). O hâlde mevcut başvuruda yapılması gereken ilk iş, başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğinin tespiti için başvurucuların şikâyet ettiği haber ve yazılarda yer alan ve kendilerine yönelik olarak dile getirilen sözlerin nefret söylemi oluşturup oluşturmadığını tespit etmektir.
29. Nefret söylemi ifadesinin genel kabul görmüş bir tanımı bulunmamaktadır. Nefret söylemi olarak sınıflandırılabilecek açıklamaların tespit edilmesi, bu tür açıklamaların sadece nefret ifadeleriyle veya duygu aracılığıyla dışa vurulmaması nedeniyle oldukça zor görünmektedir. Nefret söylemi, ilk bakışta mantıklı veya normal görünebilecek ifadelerde de saklı olabilmektedir. Bununla birlikte, onur kırıcı nitelikte olsalar bile ifade özgürlüğü hakkının tümüyle koruması altında bulunan ifadelerin, nefret söylemi sayılabilecek ve bu sebeple böylesi bir korumadan faydalanmayan ifadelerden ayırt edilmesini sağlayacak ölçütlerin, konuyla ilgili olarak yürürlükte bulunan uluslararası metinlerden ve AİHM’in veya diğer mahkemelerin içtihatlarından hareketle ortaya konması mümkündür (Fetullah Gülen, §§ 13-23).
30. Nefret söylemi kavramının çok sayıda durumu kapsadığı söylenebilir. Bununla birlikte ilk olarak ırkçı nefretin veya başka bir deyişle kişilere veya gruplara yönelik nefretin belirli bir ırka ait olmaları nedeniyle kışkırtılmasının nefret söylemi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır. İkinci olarak dinsel nedenlerle nefretin ve inananlar ile inanmayanlar arasındaki ayrıma dayalı nefretin kışkırtılması da aynı şekilde nefret söylemi kabul edilmelidir. Bunlardan başka, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin nefret söylemi üzerine Tavsiye Kararı’ndaki ifadelerine odaklanılırsa saldırgan milliyetçilik ve etnik merkezcilik şeklinde ifadesini bulan hoşgörüsüzlüğe dayalı başka nefret türlerinin kışkırtılması da nefret söylemi kapsamında sayılmalıdır (Fetullah Gülen, § 39).
31. Bu anlamda nefret söylemi muhakkak belirli bir kişiye veya gruba yönlendirilmiş yorumları kapsamaktadır. Nefret söyleminin saikinin ise salt o kişiye ilişkin bir aidiyet olgusundan ibaret bulunması gerekir. Bir gruba veya bir grubun üyelerine yönelik ifade, nefreti teşvik ediyorsa ve bu teşvikin sözde geçerli nedeni o gruba isnat edilen özelliklerse, bir grubun üyeleri sırf bu gruba üye oldukları için aşağılanıyor, genel çoğunluktan farklı görülüyor, toplumsal olumsuzlukların faili sayılıyorsa ya da bu grupların veya üyelerinin aşağılanmaları ve haklarından mahrum edilmeleri, maruz kaldıkları dışlama, baskı veya şiddet meşru gösteriliyor ise söz konusu düşünce açıklamasının nefret söylemi içerdiği kabul edilebilir. Nefret söyleminde, belirli bir gruba ait bulunduğu için hedef seçilmek suretiyle esasında kendisini o grupta tanımlayan tüm bireyler yönünden barış ve huzur içinde yaşama hakkına müdahale edilmektedir (Fetullah Gülen, § 41).
32. Tüm bunların yanı sıra nefret söylemi, başkalarının insanlık onuruna yönelik bir saldırı öngörmektedir. İnsanlık onuru, insanı devletin sadece bir nesnesi hâline getirmeyi engelleyen veya özne niteliğini temelde sorgulayan bir saldırıya maruz kalmasını yasaklayan, bir kişinin toplumsal değerini ifade eder. İnsanlık onuru ile ifade özgürlüğü arasında bir denge sağlanmaya çalışılması söz konusu değildir çünkü insanlık onuru söz konusu olduğunda ifade özgürlüğü artık düşünülemez. İfade özgürlüğünü ortadan kaldıran bu etki nedeniyle nefret söyleminin çok dar yorumlanması gerekmektedir.
2. İlkelerin Olaya Uygulanması
33. Somut olayda başvurucular, kendileri hakkında, ulusal yayın yapan bir gazetede ve haber kanalında yer alan haberlerden ve yapılan yorumlardan şikâyetçi olmuşlardır. Başvurucular, söz konusu haber ve yorumların ayrımcı ve nefrete dayalı hakaret içerdiğini ve kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu iddia etmişlerdir. Başvuruculara göre devlet etkili soruşturma yapmayarak failleri cezasız bırakmıştır. Başvurucular, bir bütün olarak değerlendirildiğinde ilgili haber ve yorumların nefret söylemi olduğunu ileri sürmüşlerdir.
34. Buna karşın kamuoyunda önemli sayıda kişi ve grup; çevrecilerin bu eylemlerinin ülke ekonomisine yarardan çok zarar getirdiğini, ülkenin tüm zenginliklerinin kullanılması gerektiğini, maden kaynaklarının kullanılmasına karşı çıkanların ancak ülke ekonomisinin gelişmesini istemeyenler olabileceğini savunmuşlardır. Başvuru konusu haber ve yayınları yapan gazeteciler, bir fotoğraf paylaşarak çevreci eylemcilerin Almanya'da bir vakıf tarafından eğitildiğine dair bazı deliller bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Gazetecilere göre Artvin'deki maden sahasına karşı çıkanlar ile diğer büyük projelere karşı olanlar arasında ortak bir bağ bulunmaktadır. Bu da bu kişilerin Alman vakıfları tarafından yönlendirilmeleridir.
35. Gazeteciler, başvurucuların muhalif partiler ile olan ilişkilerini de yorumlamışlardır. Gazetecilere göre; başvurucuların PKK terör örgütüne eğilimi olan bir televizyon kanalında görünmeleri, muhalif çok sayıda siyasetçi ve yabancı bir vakıf ile ilişkili olmaları Cerattepe'de yaşanan olayları yabancı ülkelerin planladığını ve başvurucuların da bu planın bir parçası olduklarını göstermektedir.
36. Anayasa Mahkemesi söz konusu deliller eşliğinde olayları yorumlayan gazetecilerin, başvurucuların adını açıkça zikrederek onlara karşı ağır suçlamalar yönelttiğini gözlemlemektedir. Buna karşın gazetecilerin sözleri salt başvuruculara ilişkin bir aidiyet olgusundan kaynaklanmamaktadır. Başvurucular toplumsal bazı olumsuzlukların faili olarak gösterilseler dahi sırf çevreci oldukları için kendilerine sebepsiz saldırıda bulunulmuş veya aşağılanmış değillerdir. Başvurucular ne bir dışlamaya ne de baskı veya şiddete maruz kalmamışlardır. Sonuç olarak şikâyet konusu söylemlerin başvuruculara veya onların mensubu olduğu çevreci faaliyetlere karşı; hoşgörüsüzlüğe dayalı nefret biçimlerini yayan, kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran ifadeler olmadığı, dolayısıyla nefret söylemi olarak nitelendirilemeyeceği değerlendirilmiştir.
37. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 19-20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
38. Üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler ile ilgili olarak başvurucuların yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğu ve somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma imkânı kullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu nazara alındığında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez (Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, § 32; Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 19-20).
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 17/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.