TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
EMİNE NALAN OĞUL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/8240)
Karar Tarihi: 20/11/2019
Başkan
:
Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Başvurucular
1. Emine Nalan OĞUL
2. Kübra BAYKAN
3. Mehmet Celalettin BAYKAN
4. Müjgan BAYKAN
5. Zeynep KAKTIN
6. Ali Haydar KARADAĞ
7. Asuman OĞUZ
8. Begüm Şayan KAYA
9. Bihter Ebru YAŞAR
10. Burçin Volkan YILDIRIM
11. Neriman AKGÜN
12. Fadime Esin İŞBORA
13. Fahriye Songül BİLDİK
14. Nurten ÇELİK
15. Rukiye YILDIRIM
16. Zeliha Nejla KARACA
17. Zübeyde ÖZYAŞAR GÜRBÜZ
Vekilleri
Av. Mehmet KISAYOL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazın yıkılması nedeniyle oluşan zararın tazmini istemiyle açılan davada hakkaniyete aykırı hüküm kurulması, dava açılmasını anlamsız hale getirecek şekilde aleyhe vekalet ücretine hükmedilmesi ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. 2016/3130, 2016/2985, 2017/17156 numaralı bireysel başvuru dosyaları aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2016/8240 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiş olup inceleme 2016/8240 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmüştür.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Adıyaman ili sınırları içinde mukim ve başvurucuların da dairelerinin bulunduğu binanın taşıyıcı kolonları herhangi bir müdahale olmadan patlamıştır. Adıyaman Belediye Başkanlığı (Belediye) tarafından teknik inceleme yaptırılarak binanın yıkılacak derecede tehlikeli yapı olduğu yönünde karar alınmıştır. Bu karar üzerine 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 39. maddesi uyarınca bina belediye ekiplerince yıkılmıştır.
10. Binanın yıkılmasını müteakip başvurucular Belediyeye 120.000 TL tutarındaki zararın giderilmesi için başvurmuştur. Talebin zımnen reddi üzerine Şanlıurfa İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde 120.000 TL maddi tazminat istemli tam yargı davası açılmıştır.
11. Mahkeme 18/9/2008 tarihli kararı ile davayı kısmen kabul etmiştir. Mahkeme aynı olay nedeniyle Adıyaman 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tazminat ve tespit davalarında yaptırılan bilirkişi incelemelerini dikkate almıştır. Bu raporlarda bağımsız bölümün değeri 83.250,00 TL olarak saptanmıştır. Raporlarda binanın yapım aşamasındaki hatalardan kaynaklanan kusur; kalitesiz imalat, projelendirme hatası ve yapı denetim kusuru olarak toplamda 7/8 oranında değerlendirilerek bu sorumluluğun müteahhid, yapı denetimi yapan kurum ve proje sorumlusuna ait olduğu ifade edilmiştir. Belediyenin de yapı kullanma izni verdiği için 1/8 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte kararda idarenin daha sonra sorumluluğu bulunan diğer kişilere rücu edebileceği ve fenni mesulün, müteahhidin kusurunun bulunmasının idarenin vatandaşa karşı sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı ifade edilerek belediyenin zararın tamamından sorumlu olduğu vurgulanmıştır. Sonuç olarak raporda belirtilen tutara karşılık gelen maddi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiz ile birlikte ödenmesine hükmedilmiştir.
12. Bu hüküm Danıştay Altıncı Dairesi tarafından bozulmuştur. Bozma gerekçesinde, bilirkişi raporları uyarınca maddi zarara neden olan yıkımın gerçekleşmesinde idarenin kusurunun 1/8 oranında olduğu ve bu nedenle diğer kişilerin kusurundan doğan sorumluluğun idareye yüklenmesinin mümkün olmadığı vurgulanmıştır. Ayrıca kusuru bulunan diğer kişiler aleyhine başvurucuların murisi tarafından tazminat davası açıldığının altı çizilmiştir. Diğer taraftan taşınmazın maliyet değerinin saptanmasına yönelik unsurlar dışında hususlara yer verilmesi ve yıpranma payının dikkate alınmaması suretiyle taşınmazın piyasa değerinin hesaplandığı belirtilerek ulaşılan maddi değerin gerçek zararın tespitine esas alınamayacağı ifade edilmiştir.
13. Mahkeme 5/11/2012 tarihli kararıyla Danıştay Altıncı Dairesinin bozma ilamına uymuştur. Mahkeme öncelikle taşınmazın değerine ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Kullanılan malzeme, genişlik, nitelik ve yıpranma payı dikkate alınarak hazırlanan rapor uyarınca bağımsız bölümün maddi değerinin 51.092,00 TL olduğu ifade edilmiştir. Diğer taraftan kusur oranı ve kusurdan doğan sorumluluk bağlamında Danıştay Altıncı Dairesinin bozma kararındaki hukuki değerlendirmeyi benimseyen mahkeme belediyenin taşınmazın değerinin 1/8 oranında mali sorumluluğu bulunduğunu ifade ederek başvurucular lehine 6.386,50 TL maddi tazminat ödenmesine fazlaya ilişkin istemlerin reddine hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca reddedilen tazminat tutarını dikkate alarak başvurucular aleyhine 11.139,08 TL tutarında vekalet ücretine hükmetmiştir.
14. Söz konusu hükümler temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleşmiştir. Nihai kararın tebellüğ edilmesinin ardından süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
15. UYAP aracılığıyla yapılan inceleme neticesinde başvurucu Fahriye Songül Bildik'in bireysel başvuruda bulunduktan sonra 23/8/2019 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu hüküm Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal temelini oluşturmaktadır. Özel hukuktan farklı olarak -somut bazı konuları düzenleyen birkaç istisna dışında- idarenin idari nitelikteki işlem ve eylemlerinden doğan zararlara ilişkin mali sorumluluğunu düzenleyen genel bir kanun hükmü yoktur. İdarenin kamu hukuku alanından kaynaklanan mali sorumluluğunun çerçevesi ile hüküm ve esasları, Anayasa'nın anılan hükmünden yola çıkılmak suretiyle Danıştay içtihatlarıyla belirlenmiştir. Danıştay içtihatlarına göre idarenin mali sorumluluğu, kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk şeklinde ikiye ayrılmakta; kusursuz sorumluluk da dayandığı sebebe göre tehlikeli faaliyetler, mesleki risk, sosyal risk ve fedakârlığın denkleştirilmesi biçiminde tasnif edilmektedir. Kusur sorumluluğunda idarenin kusurlu bulunması (hizmet kusuru) sorumluluğun temel şartı iken kusursuz sorumluluk hâllerinde idarenin kusuru bulunmasa dahi mali sorumluluğu söz konusu olabilmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§28, 29, 30).
17. 2/11/2011 tarihli ve 28103 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 'nin 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 20/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu Fahriye Songül Bildik Bakımından
19. Başvurucu Fahriye Songül Bildik'in, başvuru tarihinden sonra 23/8/2019 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır.
20. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
...
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.
..."
21. Başvurucunun bireysel başvuruda bulunduktan sonra ölmesi nedeniyle başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin kalmadığı anlaşılarak ölen başvurucu açısından başvurunun düşmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
22. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular Bakımından
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
23. Başvurucular, yargılamaların makul sürede tamamlanmadığını ileri sürmektedir.
b. Değerlendirme
24. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
25. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
26. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucular, dava açıldığı dönemde ıslah imkanı bulunmaması nedeniyle gerçek zararın tazminin sağlanması adına talebin yüksek tutulduğunu, tazminat talebinin reddedilen kısmı üzerinden idare lehine yüksek vekalet ücretine hükmedildiğini ve bu durumun dava açmayı anlamsız hale getirdiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Başvurucuların, aleyhe hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
30. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
31. İdari ve askerî idari yargıda görülen davalarda talep edilen tazminat miktarlarının reddedilen kısmı üzerinden nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği Anayasa Mahkemesinin benzer olaylara ilişkin birçok kararında ortaya konmuştur (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014; Mehmet Tekin, B. No: 2013/7611, 20/5/2015; Nevriye Sağır ve Salim Sağır, B. No: 2014/6129, 20/5/2015).
32. Bu kararlarda idari ve askerî idari yargıda 15/11/2012 tarihinden önce ıslah imkânının bulunmadığı gözetilerek tarafların ileride hak kaybına uğramamak için dava talep miktarlarını yüksek tutmalarından kaynaklı olarak reddedilen kısım üzerinden aleyhlerine yüksek tutarlarda vekâlet ücretine hükmedilmesinin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır (İbrahim Can Kişi, § 44; Mehmet Tekin, § 62; Nevriye Sağır ve Salim Sağır, § 29).
33. Somut olayda başvurucuların dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için talebini yüksek tuttuğu, talep edilen ancak yargılama sonucunda reddedilen maddi tazminat tutarı üzerinden 11.139,08 TL avukatlık ücretini davalı idareye ödemek zorunda kaldığı görülmüştür. Dolayısıyla somut olayda da Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verdiği yukarıda belirtilen (bkz. §§ 27,28) kararlarda belirlediği ilkelerden ayrılmayı gerektirecek bir durumun olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucu aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin ölçülü olmadığı ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. Diğer İhlal İddiaları
35. Başvurucular, mahkemenin hatalı yorumla hukuka aykırı karar verdiğini, benzer davalarda idarenin kusurun tamamından sorumlu tutulmak suretiyle tazminata hükmedildiğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Şikâyetlerin özü Mahkeme tarafından hatalı bir yorumla karar verildiği iddialarına yönelik olduğundan şikâyetin yargılama sonucuna yönelik olduğu ve bu kapsamda değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
37. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
38. Öte yandan farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış olması tek başına, adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyecektir. Bu kapsamda bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmemektedir (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, §§ 53, 54). Mahkemelerce hukuk kurallarının yorumlanması ve delillerin değerlendirilmesinde farklılıklar meydana gelmesi ya da önceki çözümün tatminkâr bulunmaması, yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında içtihadın müstakar olması için belli bir zamana ihtiyaç duyulması gibi çeşitli nedenlerle içtihat değişikliğine gidilmesi de tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Mehmet Emin Yılmaz, B. No: 2014/3928, 15/12/2015,§ 58).
39. Somut olayda iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı incelenerek ilgili kısımları yukarıda belirtilen (bkz. § 13) gerekçe ile hüküm kurulmuştur. Mevzuatın, somut olayın ve delillerin yorumlanması yukarıda anılan ilkeler uyarınca uyuşmazlığı çözmekle görevli mahkemenin takdirinde olup bireysel başvuruda değerlendirmeye konu edilemez.
40. Bu hâle göre başvurucular tarafından ileri sürülen iddialar, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir..
4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
43. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin ortadan nasıl kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
44. Başvurucular; ihlalin tespitini, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
45. Başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
46. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararlar karşılığında net 10.200 TL manevi tazminatın hüküm fıkrasında belirtildiği şekilde ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara hüküm fıkrasında belirtildiği şekilde ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Fahriye Songül Bildik açısından ileri sürülen ihlal iddialarının incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmamış olması nedeniyle bu başvurucu açısından başvurunun DÜŞMESİNE,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Bireysel veya murisler tarafından açılan davalarda hak sahibi olma durumuna göre katlanılan külfet dikkate alınarak; başvurucu Ali Haydar Karadağ'a 10.200 TL; başvurucular Emine Nalan Oğul, Kübra Baykan, Mehmet Celalettin Baykan, Müjgan Baykan ve Zeynep Kaktın'a MÜŞTEREKEN 10.200 TL; başvurucular Begüm Şayan Kaya, Bihter Ebru Yaşar, Burçin Volkan Yıldırım ve Rukiye Yıldırım'a MÜŞTEREKEN 10.200 TL; başvurucular Asuman Oğuz, Neriman Akgün, Fadime Esin İşbora, Nurten Çelik, Zeliha Nejla Karaca ve Zübeyde Özyaşar Gürbüz'e MÜŞTEREKEN 10.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 1. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç bedelinin başvurucular Asuman Oğuz, Neriman Akgün, Fadime Esin İşbora, Nurten Çelik, Zeliha Nejla Karaca ve Zübeyde Özyaşar Gürbüz'e MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE; diğer başvuruculara ise yatırdıkları 239,50 TL tutarındaki harç bedellerinin AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
2. 2.475 TL vekâlet ücretinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.