TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
FATMA GÜNEŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/8300)
Karar Tarihi: 3/6/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Mustafa ARI
Başvurucu
Fatma GÜNEŞ
Vekili
Av. Gamze YALÇİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, aile içi şiddet eylemi ile ilgili etkili bir soruşturma yürütülmemesi ve kamu makamlarının şiddeti önlemek için gerekli tedbirleri almaması sonucu ölüm olayının meydana gelmesi nedeniyle yaşam hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/4/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun kardeşi olan E.B. 1976 doğumlu olup olay tarihinde Diyarbakır'da yaşamaktadır.
9. E.B. 12/9/2013 tarihinde eşi R.B. tarafından darbedildiğini belirterek kolluk ekiplerine ihbarda bulunmuş, yapılan ihbarın ardından anılan iddialar ile ilgili adli ve idari işlemler gerçekleştirilmiştir.
10. 1/12/2014 tarihinde E.B. ikametinde çocukları ile bulunduğu sırada eşi R.B. tarafından ateşli silahla öldürülmüştür.
A. E.B.nin 12/9/2013 Tarihli İhbarı Üzerine Başlatılan Ceza Soruşturması Süreci
11. 12/9/2013 tarihli kolluk tutanağına göre E.B.nin 12/9/2013 günü saat 16.45 sıralarında Bağlar İlçe Emniyet Müdürlüğü (İlçe Emniyet Müdürlüğü) haber merkezine eşi R.B. tarafından darp ve tehdit edildiği yönünde ihbarda bulunması üzerine olay yerine intikal eden kolluk ekipleri E.B.nin adli muayene raporunu aldırmış, ardından E.B.yi ifade vermesi için Bağlar Polis Merkezi Amirliğine getirmişlerdir.
12. İhbar üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından olayla ilgili soruşturma başlatılmıştır.
13. Yürütülen soruşturma kapsamında E.B. müşteki sıfatıyla kollukta alınan ifadesinde özetle on bir yıllık resmî nikâhlı eşi olan R.B.nin uyuşturucu madde kullandığını, kendisini defalarca darbettiğini ancak bu olaylarla ilgili herhangi bir müracatta bulunmadığını, 12/9/2013 günü Yeniköy Mezarlığı'ndan ikametgâhlarına doğru geldikleri sırada aralarında çıkan tartışma esnasında eşi R.B.nin kendisine hakaret edip kafasına vurduğunu, bunun üzerine polisi aradığını, R.B.nin kendisini sürekli darbettiğini, olay nedeniyle eşi R.B.den şikâyetçi olduğunu, can güvenliği için talepte bulunmadığını ve kadın sığınma evine gitmek istediğini beyan etmiştir.
14. Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan genel adli muayene raporunda; E.B.nin başının sol kısmında parietal bölgede 3-4 cm şişlik bulunduğu, yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu belirtilmiştir.
15. Kolluk ifadesinde kadın sığınma evine gitmek istediğini belirten E.B. Cumhuriyet savcısından alınan talimat doğrultusunda kolluk ekipleri tarafından 12/9/2013 tarihinde Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü Kadın Konukevine yerleştirilmiştir.
16. Ayrıca Başsavcılık 13/9/2013 tarihli yazı ile Diyarbakır Aile Mahkemesinden (Aile Mahkemesi) 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 5. maddesi uyarınca R.B. hakkında tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
17. Başsavcılık 19/9/2013 tarihli yazı ile Diyarbakır Valilik makamından E.B.nin can güvenliği ile ilgili gerekli idari işlemlerin yapılmasını talep etmiştir. Anılan yazı üzerine İlçe Emniyet Müdürlüğü; Bağlar Polis Merkezi Amirliğine yazdığı 20/9/2013 tarihli yazı ile müracaatın 6284 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi, ayrıca tehdit alan kişilerin korunmasına ilişkin İçişleri Bakanlığı Genelgesi doğrultusunda buna öncelik ve hassasiyet gösterilmesini istemiştir.
18. Olayla ilgili ifade vermek üzere Bağlar Polis Merkezi Amirliğine davet edilen R.B. şüpheli sıfatıyla kollukta verdiği ifadesinde özetle olay günü eşi E.B. ile mezarlık ziyaretinden eve döndükleri sırada aralarında tartışma çıktığını ancak eşi E.B.ye vurmadığını, ona hakaret etmediğini beyan etmiştir.
19. Başsavcılığın 23/9/2013 tarihli iddianamesiyle şüpheli R.B.nin üzerine atılı eşe karşı basit yaralama ve hakaret suçlarından cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmıştır.
20. (Kapatılan) Diyarbakır 3. Sulh Ceza Mahkemesinde (Sulh Ceza Mahkemesi) yapılan yargılama sırasında E.B. 12/11/2013 tarihli duruşmada şikâyetinden vazgeçtiğini beyan etmiştir.
21. Sulh Ceza Mahkemesi yaptığı yargılama neticesinde 12/11/2013 tarihli kararıyla sanık R.B.nin üzerine atılı eşe karşı basit yaralama suçunu işlediğini sabit görerek neticeten 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve bu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.
22. İtiraz yolu açık olarak verilen bu karara karşı herhangi bir itirazda bulunulmadığından karar 11/12/2013 tarihli kesinleşme şerhine göre 6/12/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
B. Aile Mahkemesindeki Tedbir Talebine İlişkin Süreç
23. Yaşanan aile içi şiddet olayı üzerine Başsavcılık 13/9/2013 tarihli yazı ile Aile Mahkemesinden 6284 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tedbir kararına hükmedilmesini talep etmiş (bkz. § 16); Aile Mahkemesi 16/9/2013 tarihli kararıyla R.B. hakkında 6284 sayılı Kanun 5. maddesinin birinci fıkrasının (a), (e), (f), (g) ve (h) bentlerinde öngörülen tedbirlerin 6 ay süreyle, (b) ve (d) bentlerinde öngörülen tedbirlerin de 45 gün süreyle uygulanması şeklinde tedbir kararı vermiştir. Aile Mahkemesi anılan kararda, tedbir kararına aykırılık hâlinde zorlama hapsine hükmedeceği ihtarında bulunmuştur.
24. Başvuru formu ve ekindeki belgeler, UYAP'tan alınan veriler ve Diyarbakır 1. Aile Mahkemesinin 14/10/2019 tarihli cevap yazısında anılan tedbir kararının tebliğine ilişkin evraka rastlanmamış ise de Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı İlamat ve İnfaz Bürosunun Diyarbakır 1. Aile Mahkemesine gönderdiği 25/10/2013 tarihli müzekkerede tedbir kararının ilgililere tebliğ edildiği belirtilmiştir.
C. E.B.nin Ölümü ve Ölüm Olayıyla İlgili Olarak Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci
25. Müşterek ikametgâhta bulunan E.B. ile R.B. arasında 1/12/2014 günü saat 06.30 sıralarında çıkan tartışma sonrasında R.B. ateşli silahla eşi E.B.yi öldürmüştür.
26. Ölüm olayıyla ilgili olarak Başsavcılık tarafından derhâl soruşturma başlatılmıştır.
27. Yürütülen soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısının katılımı ile yer gösterme ve olay yeri inceleme işlemleri gerçekleştirilmiş, olay yerinde bulunan deliller ve suç aleti silah üzerinde kriminal ve biyolojik inceleme yaptırılmıştır.
28. Ölüm olayının Başsavcılığı bildirilmesinin hemen ardından nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatı ve katılımıyla ölü muayene ve otopsi işlemi gerçekleştirilmiştir. 1/12/2014 tarihli Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı'nın sonuç bölümünün ilgili kısmı şöyledir:
"...aynı gün Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi morgunda yapılan ölü muayenesi ve otopsisinden elde edilen bulgulara göre;
1 - Kişinin vücuduna toplam 5 adet ASMÇ isabet etmiş olup, haricen 2, 3 noda tarif edilen ASMÇ lerin öldürücü nitelikte olduğu, diğerlerinin yaşamsal tehlikeye neden olmadığı,
2 - Atış mesafesi tayini isteniyorsa kişinin olay esnasında üzerinde bulunan elbiselerin tetkiki gerektiği,
3 - Cesetten 2 adet mermi çekirdeği elde edildi, olay yeri inceleme ekiplerine teslim edildi.
4 - Kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kot kırığı ile birlikte iç organ yaralanması ve iç kanama sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatindeyim. Cesedin ölüm nedeni belirlendiğinden yapılacak başkaca adli ve tıbbi işlem kalmadığı anlaşılmakla..."
29. Yakın akrabayı öldürme suçundan gözaltına alınan R.B., Başsavcılık tarafından atılı suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu belirtilerek 3/12/2014 tarihinde tutuklanması talebiyle Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk edilmiş ve Hâkimliğin 3/12/2014 tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
30. Başsavcılık 15/12/2014 tarihli iddianame ile şüpheli R.B. hakkında üzerine atılı yakın akrabayı öldürme ve 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet suçlarından cezalandırılması talebiyle kamu davası açmıştır.
31. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ağır Ceza Mahkemesi) yapılan yargılama sırasında ölüm olayıyla ilgili tanık beyanları alınmış olup bazı tanık beyanlarının ilgili kısımları şu şekildedir:
i. H.G. 17/2/2015 tarihinde alınan ifadesinde özetle E.B.nin daha önceden de eşinden şiddet gördüğünü, olaydan iki gün önce kızı E.B.nin kendisini telefonla arayarak eşinin yine problemler çıkardığını, eve gelmek istediğini söylediğini ancak kızın evlerine gelmediğini, daha sonra kızının kayınvalidesi ve görümcesinin eve geldiğini öğrendiğini, ölüm olayının nasıl gerçekleştiğini görmediğini beyan etmiştir.
ii. Başvurucu 17/2/2015 tarihinde alınan ifadesinde E.B.nin kendisinin ablası olduğunu, E.B.nin nasıl öldüğünü görmediğini ancak sanık R.B.nin cezalandırılmasını istediğini beyan etmiştir.
iii. N.B. tanık sıfatıyla alınan ifadesinde kardeşi R.B.nin psikolojik tedavi gördüğünü, R.B.nin herkesten şüphelendiğini, herkese eşi E.B.nin kendisini aldattığını söylediğini, R.B.nin yaklaşık bir buçuk yıldır tedavi gördüğünü beyan etmiştir.
32. Ağır Ceza Mahkemesi 24/3/2016 tarihli kararıyla; sanık R.B.nin üzerine atılı suçları işlediğini sabit görerek eşe karşı öldürme suçundan neticeten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan ise neticeten 2 yıl hapis ve 1.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
33. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/3/2016 tarihli kararının gerekçe kısmı şu şekildedir:
"...Yapılan yargılama sonucunda otopsi tutanağı, yer gösterme tutanağı, olay yeri inceleme raporu, kriminal rapor, nüfus kayıt örneği, Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi'nin sanığa ilişkin akıl sağlığı raporu, katılan beyanları, maktülün ölümüne ateşli silah ile sebebiyet verdiğine dair sanık anlatımı, ile olay günü ikametin yatak odasında yatağın üzerinde uzanmış vaziyette bulunan maktül eşine öldürmek kastıylasilah ile beş el ateş ettiği, maktülenin bu ateşli silah yaralanması neticesi yaşamını yitirdiği ve sanığın bu şeklide kasten öldürme suçunu işlediği sabit görülmekle sanığın eylemine uyan 5237 sayılı Yasanın 82/1-d maddesi uyarınca temel ceza tayin edilmiş, sanığın maktüleye ilişkin soyut haksız fiil isnadı ile bu husustaki tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından maktülden kaynaklanan bir haksız fiilin tahriki ile sanığın suçu işlediğine dair bir kanaate varılamadığından sanık hakkında haksız takrik indirimi uygulanmamış ,yine sanık hakkında takdiren 5237 sayılı yasanın 62/1 maddesi uygulanmamıştır.
Kriminal rapor, yakalama tutanağı, olay tutanağı sanık savunması ve tüm dosya kapsamından sanığın ruhsatsız silah bulundurarak 6136 sayılı yasaya muhalefet ettiği sabit görüldüğünden eylemine uyan 6136 sayılı yasanın 13/1 maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi meydana gelen zararın ağırlığı ile tabancanın suçta kullanılmış olması nazara alınarak orantılı miktarda teşdit uygulanarak temel ceza tayin edilmiş, gün para cezası sanığın kişiliği ve ekonomik durumu nazara alınarak adli para cezasına çevrilmiş sanık hakkında takdiren 5237 sayılı yasanın 62/1 maddesi uygulanmamış suçta kullanılan silah ve ekleri müsadere edilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur..."
34. Anılan karar başvurucu ve vekilinin yüzüne karşı verilmiş ancak başvurucu tarafından karar temyiz edilmemiştir.
35. Başvurucu, sanık R.B. hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilmesi nedeniyle kararı temyiz etmekte hukuksal menfaatlerinin bulunmadığını belirterek 25/4/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
36. Anılan karara karşı sanık R.B. ve müdafii tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/3/2018 tarihli ilamıyla Ağır Ceza Mahkemesinin 24/3/2016 tarihli kararının onanmasına karar verilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
37. 6284 sayılı Kanun’un “Amaç, kapsam, temel ilkeler” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
(2) Bu Kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında aşağıdaki temel ilkelere uyulur:
a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır.
b) Şiddet mağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul izlenir.
c) Şiddet mağduru ve şiddet uygulayan için alınan tedbir kararları insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirilir.
ç) Bu Kanun kapsamında kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirler ayrımcılık olarak yorumlanamaz."
38. 6284 sayılı Kanun’un “Mülkî amir tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları” kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere mülkî amir tarafından karar verilebilir:
a) Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması.
b) Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması.
c) Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi.
ç) Hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması.
d) Gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması.
(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a) ve (ç) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde mülkî amirin onayına sunar. Mülkî amir tarafından kırksekiz saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar."
39. 6284 sayılı Kanun’un “Hâkim tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
a) İşyerinin değiştirilmesi.
b) Kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi.
c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunundaki şartların varlığı hâlinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması.
ç) Korunan kişi bakımından hayatî tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması hâlinde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi."
40. 6284 sayılı Kanun’un “Hâkim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"(1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.
b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.
c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.
ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.
d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.
e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.
f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi.
g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi.
ğ) Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.
h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması.
ı) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması.
(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar. Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.
(3) Bu Kanunda belirtilen tedbirlerle birlikte hâkim, 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında karar vermeye yetkilidir.
(4) Şiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla hâkim, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir."
41. 6284 sayılı Kanun’un “Tedbir kararlarının bildirimi ve uygulanması” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Kanun hükümlerine göre alınan tedbir kararları, Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlükleri ile verilen kararın niteliğine göre Cumhuriyet başsavcılığına veya kolluğa en seri vasıtalarla bildirilir.
(2) Bu Kanun kapsamında ilgili mercilere yapılan başvurular ile bu başvuruların kabul ya da reddine ilişkin kararlar, başvuru yapılan merci tarafından Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine derhâl bildirilir.
(3) Korunan kişinin geçici koruma altına alınmasına ilişkin koruyucu tedbir kararı ile şiddet uygulayan hakkında verilen önleyici tedbir kararlarının yerine getirilmesinden, hakkında koruyucu veya önleyici tedbir kararı verilen kişilerin yerleşim yeri veya bulunduğu ya da tedbirin uygulanacağı yer kolluk birimi görevli ve yetkilidir.
(4) Tedbir kararının, kolluk amirince verilip uygulandığı veya korunan kişinin kollukta bulunduğu hâllerde, kolluk birimleri tarafından kişi, Bakanlığın ilgili il veya ilçe müdürlüklerine ivedilikle ulaştırılır; bunun mümkün olmaması hâlinde giderleri Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak üzere kendisine ve beraberindekilere geçici olarak barınma imkânı sağlanır.
(5) Tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesi, kararın uygulanmasına engel teşkil etmez.
(6) Hakkında barınma yeri sağlanmasına karar verilen kişiler, Bakanlığa ait veya Bakanlığın gözetim ve denetimi altında bulunan yerlere yerleştirilir. Barınma yerlerinin yetersiz kaldığı hâllerde korunan kişiler; mülkî amirin, acele hâllerde kolluğun veya Bakanlığın talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesis, yurt veya benzeri yerlerde geçici olarak barındırılabilir.
(7) İşyerinin değiştirilmesi yönündeki tedbir kararı, kişinin tabi olduğu ilgili mevzuat hükümlerine göre yetkili merci veya kişi tarafından yerine getirilir."
42. 6284 sayılı Kanun’un “Tedbir kararlarına aykırılık” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında tedbir kararı verilen şiddet uygulayan, bu kararın gereklerine aykırı hareket etmesi hâlinde, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama hapsine tabi tutulur.
(2) Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre zorlama hapsinin süresi onbeş günden otuz güne kadardır. Ancak zorlama hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez.
(3) Zorlama hapsine ilişkin kararlar, Cumhuriyet başsavcılığınca yerine getirilir. Bu kararlar Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine bildirilir."
B. Uluslararası Hukuk
43. 24/11/2011 tarihli ve 6251 sayılı Kanun'la onaylanması uygun bulunan,8/3/2012 tarihli ve 28227 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi.
44. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) aile içi şiddete ilişkin verdiği bazı kararlar için bkz. Opuz/Türkiye, B. No: 33401/02, 9/6/2009; M.G./Türkiye, B. No: 646/10, 22/3/2016 ve Halime Kılıç/Türkiye, B.No: 63034/11, 28/6/2016.
45. 14/1/1998 tarihli ve 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un ilk halindeki düzenlemeler AİHM'in Opuz/Türkiye kararında, 26/4/2007 tarihli ve 5636 sayılı Kanun ile değiştirilmiş hâli ise M.G./Türkiye kararında değerlendirilmiştir.
46. Bu kararlarda AİHM, aile içi şiddet mağduru olan çocukların ve diğer savunmasız kişilerin, kişi dokunulmazlığı hakkının ağır şekilde ihlal edildiği durumlara karşı, devlet tarafından etkin önleyici tedbirler alınmak suretiyle korunmaları gerektiğini belirtmiştir (Opuz/Türkiye, § 159). AİHM, kadınlara yönelik şiddet konusundaki ihtilafın hukuki yönden ele alınmasında, mağdurun güvensizlik ve kırılganlık durumu ile moral, fiziksel ve/veya maddi durumunu göz önünde bulundurmak ve netice itibariyle durumu en kısa sürede değerlendirmek görevinin ulusal makamlara ait olduğu kanaatindedir (M.G./Türkiye, § 95).
47. Halime Kılıç/Türkiye kararında, başvuranın kızı Cumhuriyet savcısına yaptığı müracaatında eşinin şiddetine maruz kaldığını belirterek hayatından endişe ettiğini bildirmiştir. Başvuranın kızı eşinden gördüğü şiddetten ve yapılan tehditlerden dolayı toplamda dört defa yetkili makamlara başvurmuş, bu şikâyetlerinin hepsinde de kendisinin ve çocuklarının hayatından endişe ettiğini ifade etmiş, birçok defa da korunma talebinde bulunmuştur. Anılan şiddet eylemleri, adli tıp raporları ve tanık ifadeleriyle desteklenmiştir. Başvuranın kızının bu şikâyetlerine karşın Cumhuriyet savcısı aile mahkemesine başvurarak koruma tedbiri uygulanmasını talep etmiştir. Bunun üzerine üç koruma ve tedbir kararı verilmiştir. Ancak AİHM söz konusu kararların başvuranın kızına herhangi bir koruma sağlama konusunda tamamen etkisiz olduğunu tespit etmiştir. Keza AİHM somut olayda tedbir kararlarına uymayan eşin cezalandırılmayarak ve karısına karşı herhangi bir endişe duymadan şiddet uygulamayı tekrar edebileceği bir cezasızlık ortamı oluşturularak söz konusu tedbir kararlarının tamamen etkinlikten yoksun bırakıldığı kanaatindedir.
48. Anılan AİHM kararlarında dikkat çeken husus, şiddet uygulayan kişinin tekrarlayan şiddet ve tehdit eylemlerinin her defasında kamu makamlarına iletilmesine rağmen kamu makamlarının öngörülebilir bir öldürülme riskini dikkate alarak etkili bir koruma ve tedbir kararı uygulayamadıklarıdır. Bu kararlarda öldürmeye giden olaylar dizisinin belirleyici bir aşamasında kamu makamlarının gerçek ve yakın riskin varlığını gözönüne alarak yaşamı koruyucu önlemleri almaları gerektiği vurgulanmaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
49. Anayasa Mahkemesinin 3/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
50. Başvurucu; E.B.nin eşi tarafından şiddete maruz kalmasına rağmen bu olayla ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini, keza şiddet failine yeterli ve caydırıcı bir ceza verilmemesi, yetkili makamların kadına karşı şiddet hususunda gerekli ve yeterli tedbirleri almamaları sonucunda E.B.nin hayatını kaybettiğini, bu şekilde idari ve adli makamların E.B.nin yaşamının korunması yönünde ihmal gösterdiklerini, bunun yanı sıra şiddet olayına karşı etkili bir başvuru yolunun bulunmadığını belirterek yaşam hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
51. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.”
52. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. İncelemenin Kapsamı Yönünden
53. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, E.B.nin 12/9/2013 tarihli aile içi şiddet iddiası ile ilgili yürütülen ceza soruşturmasının (bkz. §§ 11-22) etkisizliğini ve bu etkisizliğin bir sonucu olarak E.B.nin hayatını kaybettiğini belirterek bireysel başvuruda bulunmuş; E.B.nin hayatını kaybettiği olaya ilişkin olarak yürütülen ceza soruşturması (bkz. §§ 25-36) ile ilgili herhangi bir ihlal iddiası ileri sürmemiştir. 12/9/2013 tarihli olaya ilişkin ceza soruşturması incelendiğinde E.B.nin yargılama sırasında şikâyetinden vazgeçtiği ve Sulh Ceza Mahkemesinin verdiği 12/11/2013 tarihli karara karşı itiraz yoluna başvurmadığı görülmüş ancak başvurucunun bu olay ve devamındaki süreci şikâyet ettiği dikkate alınarak değerlendirme yapılmıştır. Bu kapsamda başvurucunun iddialarının özünün E.B.nin şiddete maruz kalması üzerine başlatılan ceza soruşturmasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilerek soruşturmanın etkisiz bırakılması ve bununla bağlantılı olarak E.B.nin yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması sonucu ölüm olayının meydana gelmesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
54. Ayrıca başvurucu; kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğunu, devlet organlarının kadın ve erkeğe kanun önünde eşit davranma yükümlülüğü bulunduğunu, E.B.nin ihbarı üzerine başlatılan soruşturmada R.B. hakkında caydırıcı bir ceza verilmediğini ve aile içi şiddetin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmadığını belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş olup başvurucun şikâyetlerinin özünü kardeşinin yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması oluşturduğundan eşitlik ilkesi yönünden ayrı bir inceleme yapılmamıştır. Bu itibarla da başvurucunun ileri sürdüğü iddiaları bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında incelenmiştir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
55. Öte yandan yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut başvuruda başvurucu, olayda hayatını kaybeden E.B.nin kardeşidir. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
56. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
57. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
58. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
59. Devlet, öncelikle yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı ve bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51). Bu tedbirler korumasız kişilerin etkili bir şekilde korunmalarını sağlamalı, yetkililerin bilgi sahibi oldukları veya olmaları gerektiği durumlarda makul adımlar atmalarını içermelidir (R.K., B. No: 2013/6950, 20/4/2016, § 75).
60. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gereken durumlarda makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
61. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin korumaya ilişkin maddi yönü yanında usule ilişkin yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54)
b. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
62. Başvurucu; kardeşi E.B.nin eşi R.B.den şiddet gördüğünü, buna karşın R.B. hakkında başlatılan ceza soruşturmasının etkin bir şekilde yürütülmeyerek şiddet faili R.B.ye gerekli ve caydırıcı bir ceza verilmediğini, dolayısıyla adli ve idari mekanizmalardaki yetersizlikler ve ihmaller neticesinde ölüm olayının meydana geldiğini ileri sürmüştür. Başvurucu adli ve idari mekanizmalardaki yetersizlikten söz ederken 6284 sayılı Kanun'un getirdiği koruma sisteminin etkili bir şekilde işlemediğini de dile getirmiştir.
63. O hâlde somut olayda öncelikle Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devletin etkili bir hukuk sistemi kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediğinin incelenmesi gerekir.
64. Anayasa Mahkemesi daha önce birçok başvuruda özellikle aile içi şiddet şikâyetleri yönünden şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunanların korunması yönünden kurulan hukuk sisteminin yeterli olup olmadığını incelemiştir. Bu kararlarda da belirtildiği üzere ailenin korunması, kadına karşı şiddetin önlenmesi için etkili ve süratli bir yöntem izlenmesi, şiddete maruz kalan veya uğrama tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması amacıyla Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle (bkz. § 43) belirlenen standartlara uygun olarak 6284 sayılı Kanun hükümleri ihdas edilip yürürlüğe konulmuştur. 6284 sayılı Kanun kapsamında şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esaslar ile yaptırımların düzenlendiği görülmektedir. Buna göre devletin koruma yükümlülüğü çerçevesinde gerekli yasal altyapının oluşturulduğu ve şiddete uğrayanların veya şiddete uğrama tehlikesi bulunanların korunması yönünden kurulan hukuk sisteminin yetersiz olmadığı anlaşılmaktadır (Semra Özel Üner, B. No: 2014/12009, 26/10/2016, § 39; A.Z.Ö., B. No: 2014/546, 19/12/2017, § 76; Ö.T., B. No: 2015/16029, 19/2/2019, § 32).
65. İkinci olarak incelenmesi gereken husus, yetkili kamu makamlarının E.B.nin eşi R.B. tarafından öldürülme riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konulması, böyle bir durum söz konusu ise yetkileri çerçevesinde kendilerinden makul olarak beklenebilecek tedbirleri alıp almadıklarının açıklığa kavuşturulmasıdır. Bu yapılırken de öncelikle ölüm olayına götüren olaylar dizisinde, E.B.nin yaşamına yönelen gerçek ve yakın bir riskin varlığının kamu makamları tarafından bilindiği veya bilinmesi gerektiğinin söylenebileceği belirleyici bir aşamanın somut olayda olup olmadığına bakmak gerekir.
66. Başvurucu formu ve ekindeki belgeler, UYAP'tan ulaşılabilen veriler ve mahkemelerden gelen cevap yazılarında yer alan bilgi ve belgelerden hareketle somut olay incelendiğinde E.B.nin 12/9/2013 tarihinde eşi R.B. tarafından darbedildiği yönündeki ihbar üzerine adli makamlarca derhâl soruşturma başlatıldığı, bu kapsamda ihbardan hemen sonra adli muayene raporu aldırılan E.B.nin kollukta alınan ifadesinin ardından kadın konukevine yerleştirildiği tespit edilmiştir. E.B. kollukta alınan ifadesinde can güvenliği talebinin bulunmadığını belirtmesine rağmen Başsavcılık bu hususta gerekli idari tedbirlerin alınmasını kamu makamlarının dikkatine sunmuş, ayrıca Başsavcılığın talebiyle şüpheli R.B. hakkında 6284 sayılı Kanun kapsamında tedbir kararı verilmiştir (bkz. § 23). Anılan şiddet olayından sonra R.B. hakkında kamu davası açılmış ve R.B.nin eşe karşı basit yaralama suçunu işlediği sabit görülerek neticeten adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve bu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
67. Başvurucu, kardeşi E.B.nin Aile Mahkemesince verilen tedbir kararının devamı sırasında ya da kamu makamlarının koruması altında iken öldürüldüğüne ilişkin bir iddia ileri sürmemiştir. Dosya kapsamında yer alan belgelerden de E.B.nin tedbir kararı devam ederken veya tedbir kararından sonra aile içi şiddete maruz kaldığına dair herhangi bir şikâyetine rastlanmadığı gibi yaşanan tüm süreçlerde can güvenliğinin bulunmadığı hususunda kamu makamlarına ilettiği bir bilgiye de ulaşılamamıştır. Dolayısıyla E.B. 12/9/2013 tarihinde yaşadığı aile içi şiddet olayından sonra yaşamına yönelik bir tehlike bulunduğuna dair kamu makamlarına herhangi bir şikâyet veya ihbarda bulunmamıştır.
68. Tam da bu noktada 12/9/2013 tarihli aile içi şiddet olayı üçüncü kişiler arasında gerçekleşen kötü muamele yasağı kapsamında olup eylem nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının bir cezasızlık sorununu ortaya çıkarabileceğine, ortaya çıkan cezasızlık durumunun ise aile içi şiddet mağduru olan çocuklar ve diğer savunmasız kişiler bakımından bir risk oluşturduğuna işaret etmek gerekir. Bununla birlikte anılan olayın başvurucunun ileri sürdüğü iddialar doğrultusunda bu aşamada yaşamı koruma yükümlülüğü çerçevesinde ele alınması gerektiği değerlendirilmiştir.
69. Bu durumda 12/9/2013 tarihli aile içi şiddet olayından sonra kamu makamlarının E.B.nin içinde bulunduğu ruhsal ve fiziksel durumu dikkate alarak yapılanın ötesinde daha ileri araştırma yapılabileceklerine dikkat çekilebilir ancak anılan bu olayın tek başına ve kendiliğinden öldürmeye giden olaylar dizisinin belirleyici bir aşaması olduğu ifade edilemez. Dolayısıyla R.B.nin eşi E.B.nin yaşamı açısından gerçek ve yakın bir risk oluşturduğunun kamu makamları tarafından bilindiği veya bilinmesi gerektiği söylenemez.
70. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde kamu makamlarının başvurucunun kardeşi E.B.nin, eşi R.B. tarafından öldürüleceğini bilmedikleri ya da bilecek durumda olmadıkları bir hâlde ölüm olayını önleyememiş olmaları nedeniyle onları ölümden sorumlu tutmak kamu makamlarının üzerine aşırı yük yükleyen bir yoruma meydan verecektir.
71. Açıklanan gerekçelerle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.