TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YUSUF BÜYÜKCELEP BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2016/9878)
|
|
Karar Tarihi: 6/2/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 22/2/2019-30694
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Yusuf
BÜYÜKCELEP
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/5/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul 10. İcra Müdürlüğünün E.2013/4147 sayılı
dosyasında yürütülen icra takibi kapsamında satışına karar verilen taşınmazla
ilgili olarak İstanbul 23. İcra Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) ihalenin feshi
davası açmıştır.
9. Mahkeme 8/6/2015 tarihinde dosya üzerinden yaptığı incelemede
taşınmazın ihalesinin İstanbul Anadolu 10. İcra Dairesince
gerçekleştirildiğini, kanun hükmü uyarınca artırma ve ihaleye ilişkin
uyuşmazlıkların çözümünde istinabe olunan icra dairesinin bağlı bulunduğu icra
mahkemesinin (İstanbul Anadolu İcra Mahkemesi) yetkili olduğunu belirtmiş;
kesin olarak yetkisizliğine hükmetmiştir.
10. Davalı tarafın talebi üzerine Mahkeme 2/7/2015 tarihli ek
kararında 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 20.
maddesinde görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde taraflardan
birinin, bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten itibaren iki hafta
içinde kararı veren mahkemeye başvurarak dava dosyasının görevli ya da yetkili
mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekeceğini, aksi takdirde bu mahkemece
davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin düzenlendiğini, davacı
tarafından karar tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içinde dosyanın
yetkili mahkemeye gönderilmesinin talep edilmediğini belirterek davanın
açılmamış sayılmasına hükmetmiştir.
11. Yetkisizlik kararı ve ek karar 14/7/2015 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu aynı tarihte dosyanın görevli ve yetkili
İstanbul Anadolu İcra Mahkemesine gönderilmesini talep etmiştir.
12. Başvurucu ek kararı temyiz etmiş, ancak Yargıtay 12. Hukuk
Dairesi (Daire) 23/11/2015 tarihli kararıyla hükmü onamıştır.
13. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 15/3/2016 tarihli
kararıyla reddedilmiştir.
14. Ret kararı 6/4/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve
5/5/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
15. 6100 sayılı Kanun'un 20. maddesinin (1) numaralı fıkrası
olay tarihindeki hâliyle şöyledir:
"(1) Görevsizlik veya yetkisizlik kararı
verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise bu
tarihten, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın
kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının
tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak,
dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi
gerekir. Aksi takdirde, bu mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar
verilir."
16. 6100 sayılı Kanun'un 91. maddesi şöyledir:
"Süreler, taraflara tebliğ tarihinden
veya kanunda öngörülen hâllerde, tefhim tarihinden itibaren işlemeye
başlar."
17. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun
134. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"İhalenin feshine ilişkin şikâyet
görevsiz veya yetkisiz icra mahkemesi veya mahkemeye yapılırsa, icra mahkemesi
veya mahkeme evrak üzerinde inceleme yaparak başvuru tarihinden itibaren en geç
on gün içinde görevsizlik veya yetkisizlik kararı verir. Bu kararlar
kesindir."
18. 2004 sayılı Kanun'un 360. maddesi şöyledir:
"Haczedilen mallar başka bir yerde
bulunduğu takdirde satış, istinabe suretiyle yapılır. Artırma ve ihaleye
mütedair ihtilaflar istinabe olunan icra dairesinin tabi bulunduğu icra
mahkemesince hallolunur."
2. Anayasa Mahkemesi
Kararı
19. Başvuru konusuna benzer bir olayla ilgili olarak açılan
başka bir davada 6100 sayılı Kanun'un 20. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
birinci cümlesinde yer alan "...bu
karar verildiği anda kesin ise bu tarihten..." ibaresinin
Anayasa'nın 36. maddesine aykırılığı ileri sürülmüştür. Anayasa Mahkemesi,
mahkemeler tarafından kesin olarak verilen görevsizlik ve yetkisizlik kararını
öğrenme imkânı olmayan tarafın dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye
süresinde gönderilmesini talep etme imkânını bulamaması nedeniyle davanın
açılmamış sayılmasına karar verilmesi halinde usul hukuku anlamında hak kayıplarının
yaşanacağını, davacının yeniden harç ödemek suretiyle tekrar dava açmak zorunda
bırakılmasının yanında zamanaşımının kesilmesi, hak düşürücü sürenin korunması
gibi hakların da sona ereceğini belirtmiştir. Bu açıdan tarafların henüz
varlığından haberdar olmadığı görevsizlik ya da yetkisizlik kararının verildiği
tarihten itibaren iki haftalık süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye
başvurmadıkları gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin
sonuçlarının hak arama özgürlüğünü ölçüsüz bir şekilde sınırlandırdığı
belirtilerek anılan hükmün Anayasa'nın 36. maddesine aykırı olduğuna karar
verilmiş veKanun'da yer alan "...bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten..." ibaresi iptal edilmiştir (AYM, E.2015/96,
K.2016/9, 10/2/2016).
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,...
bir mahkeme tarafından davasının ...görülmesini istemek hakkına
sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine
erişim hakkından söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak
dikkate alındığında bu fıkranın mahkemeye erişim hakkını da garanti altına
aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmektedir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§
28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu, sözleşmeci
devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp Sözleşme'nin
6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesindeki lafzın Sözleşme'nin
amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte
okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme
önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
22. AİHM; mahkeme hakkının bir unsurunu teşkil eden mahkemeye
erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını
gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak
AİHM, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek
şekilde ve genişlikte kısıtlamaması ve zayıflatmaması gerektiğini ifade
etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya
da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık
ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12,
17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
23. AİHM, dava hakkını süre sınırına bağlayan iç hukuk
hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle
mahkemelerin görevi olduğunu belirterek AİHM'in
rolünün bu yorumun etkilerinin Sözleşme ile uyumlu olup olmadığının tespitiyle
sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Süre sınırı getiren kuralların uygun adalet
yönetiminin güvence altına alınması amacına dayandığına işaret eden AİHM, bu
kuralların veya bunların uygulanmasının ilgililerin ulaşılabilir başvuru
yollarına müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması gerektiğini
değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir olayın somut başvuru yolunun
özellikleri ışığında ve Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının amaç ve
hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye, § 20).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 6/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, icra takibinde satışına karar verilen taşınmazla
ilgili olarak açtığı ihalenin feshi davasında verilen yetkisizlik kararı
kendisine tebliğ edilmeden iki haftalık sürenin başlatılarak davanın açılmamış
sayılmasına karar verilmesi nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden
yargılama ile 900.000 TL maddi ve 300.000 TL manevi tazminata karar verilmesini
talep etmiştir.
B. Değerlendirme
26. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının bir unsuru olan mahkemeye erişim hakkı
yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
30. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
31. Yetkisizlik kararı üzerine süresinde mahkemeye
başvurulmadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin
mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
32. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin
olarak Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme,
haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
34. Başvuru konusu olayda, karar düzeltme talebinin reddedildiği
15/3/2016 tarihinden önce Anayasa Mahkemesinin 10/2/2016 tarihli ve E./2015/96,
K.2016/9 kararıyla 6100 sayılı Kanun'un 20. maddesinin başvuru konusu olayda
uygulanan "...bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten..."
ibaresi Anayasa'nın 36. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiş ise
de iptal kararının 23/2/2016 tarihli ve 29633 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanmasından itibaren dokuz ay sonra 23/11/2016 tarihinde yürürlüğe girdiği
anlaşılmıştır. Dolayısıyla 6100 sayılı Kanun'un anılan hükmünün dava ve karar
tarihinde yürürlükte olan haline dayanılarak verilen ''davanın açılmamış
sayılmasına'' ilişkin kararla mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin
kanuni temelinin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
35. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence
altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama
nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması
mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu
kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama
nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir (AYM,
E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
36. Yargılamada taraflara belirli usule ilişkin güvenceler
sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri de makul sürede yargılanma hakkıdır.
Anayasa'nın 141. maddesinde "Davaların
en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir"
denilmek suretiyle davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği
açıkça ifade edilmiştir. Bu ilke gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere
uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturmak zorundadır. Bu bağlamda hukuk
sisteminin ve özellikle yargılama usulünün yargılamaların makul süre içinde
bitirilmesini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi ve davaların nedensiz olarak
uzamasına yol açacak usul kurallarına yer verilmemesi, mahkemelerin nicelik ve
nitelik bakımından yeterli miktarda insan kaynağı, araç ve gereçlerle
donatılması makul sürede yargılanma ilkesinin bir gereğidir (AYM, E.2013/4,
K.2013/35, 28/2/2013). Dolayısıyla yargılamaların makul sürede tamamlanması
amacıyla mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulması mümkündür.
37. Mahkemece yetkisizlik kararının verildiği tarihten itibaren
iki haftalık süre içinde dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi için
taraflarca talepte bulunulmadığı belirtilerek davanın açılmamış sayılmasına
karar verilmiştir. Dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesine ilişkin talebin
belli bir süreye bağlanmasına ilişkin kuralın amacı, tarafları davalarını takip
etmeye zorlamak ve bu suretle yargılamanın gereksiz yere sürüncemede kalmasını
önlemektir. Davanın açılmamış sayılmasına ilişkin bu düzenlemenin yargılamanın
makul süre içinde tamamlanmasını temine yönelik bir çare olduğu açıktır.
Dolayısıyla somut olaydaki müdahalenin meşru bir amaca dayandığı
anlaşılmaktadır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel
İlkeler
38. Ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
39. Yargısal sürelerin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu
kapsamda sürenin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar
olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan
nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını
anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (bkz. Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673,
25/7/2017, § 66).
40. Usulüne uygun işlemlerin kendilerine bağlanan hukuki
sonuçları doğurabilmesi için muhatabına bildirilmesi gerekir. Tebligatın
usulüne uygun olarak yapılması, Anayasa'da güvence altına alınmış olan iddia ve
savunma hakkının tam olarak kullanılabilmesinin ve bireylere tanınan hak arama
hürriyetinin önemli güvencelerinden biridir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
41. Somut olayda ihalenin feshi davasında Mahkeme dosya
üzerinden yaptığı inceleme sonucu kesin olarak yetkisizliğine karar vermiş,
6100 sayılı Kanun'un 20. maddesi uyarınca kararın verildiği tarihten itibaren
iki hafta içinde taraflardan birinin dosyanın yetkili ve görevli mahkemeye
gönderilmesini talep etmediği gerekçesiyle de davanın açılmamış sayılmasına
hükmetmiştir. Davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararın yargılamanın
sürüncemede bırakılmasının önlenmesi ve makul sürede tamamlanması amacına
yönelik olarak elverişli ve gerekli olduğu değerlendirilebilir ancak gözönüne alınması gereken asıl husus müdahalenin orantılı
olup olmadığıdır.
42. 2004 sayılı Kanun'un 134. maddesinde, ihalenin feshine
ilişkin şikâyetin görevsiz veya yetkisiz icra mahkemesi yahut mahkemeye
yapılması hâlinde icra mahkemesi ya da mahkemenin evrak üzerinde inceleme
yaparak başvuru tarihinden itibaren en geç on gün içinde görevsizlik veya
yetkisizlik kararı vereceği ve bu kararların kesin nitelikte olacağı
belirtilmiştir.
43. 6100 sayılı Kanun'un 20. maddesinin olay tarihindeki hâliyle
(1) numaralı fıkrasında, görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde
taraflardan birinin bu karar verildiği anda
kesin ise bu tarihten itibaren iki
hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak dava dosyasının görevli ya da
yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerektiği, aksi takdirde bu
mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği belirtilmiştir.
44. Mahkemenin yetkisizlik kararının kesin nitelikte olması ve
kararın verildiği 8/6/2015 tarihinden itibaren iki hafta içinde taraflardan
birinin dosyanın görevli ve yetkili icra mahkemesine gönderilmesi hususunda
talepte bulunmaması nedeniyle 2/7/2015 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına
karar verildiği, başvurucunun yetkisizlik kararının varlığından 14/7/2015
tarihinde karar ve ek kararın kendisine tebliğ edilmesiyle haberdar olduğu
anlaşılmaktadır.
45. Somut olayda dikkat edilmesi gereken asıl nokta, olay
tarihinde 6100 sayılı Kanun'un 20. maddesinde geçen bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten ibaresine
dayanılarak verilen yetkisizlik kararına ilişkin iki haftalık sürenin bu tarih
esas alınmak suretiyle başlatılmasının ve tefhim ya da tebliğ edilmeyen kararın
hukuki sonuçlarından başvurucunun doğrudan sorumlu tutularak davanın açılmamış
sayılmasına karar verilmesinin başvurucu üzerinde orantısız bir müdahale
oluşturup oluşturmayacağıdır.
46. Başvuru konusu olayda uygulanan 6100 sayılı Kanun'un 20.
maddesi ile ilgili olarak somut norm denetimi yoluyla gelen bir iptal
başvurusunda"...bu karar verildiği anda
kesin ise bu tarihten..." ibaresinin Anayasa'nın 36. maddesine
aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talep edilmiş; Anayasa Mahkemesi,
dosya üzerinden verilen kesin nitelikteki görevsizlik ve yetkisizlik kararları
taraflara tefhim ya da tebliğ edilmeden, verildiği an esas alınarak iki
haftalık sürenin başlatılması suretiyle davanın açılmamış sayılmasına karar
verilmesinin hukuki sonuçları itibarıyla hak arama özgürlüğünü amacını aşacak
şekilde sınırlandırdığını belirterek Kanun'un bu ibaresinin Anayasa'ya aykırı
olduğuna karar vermiş ve hükmün bu kısmını iptal etmiştir (bkz. § 19)
47. Buna göre somut davada, dosya üzerinden yapılan inceleme
sonucu verilen kesin nitelikteki yetkisizlik kararının verildiği tarih esas
alınarak iki haftalık sürenin bu tarihten başlatılması ve bu suretle
başvurucunun haberdar olmadığı bir kararın hukuki sonuçlarından sorumlu
tutularak süresi içinde talepte bulunmadığı gerekçesiyle davanın açılmamış
sayılmasına karar verilmesinin başvurucunun mahkemeye ulaşma imkânını ortadan
kaldırdığı, bizatihi Kanun hükmünün içeriğinden kaynaklanan bu şekildeki
uygulamayla mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin orantısız olduğu ve
başvurucu üzerinde aşırı bir külfet meydana getirdiği sonucuna ulaşılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
49. Başvurucu yeniden yargılama ile 900.000 TL maddi ve 300.000
TL manevi tazminat kararı verilmesi talebinde bulunmuştur.
50. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasına
göre esas inceleme kapsamında bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve varsa
ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı belirlenmektedir. Aynı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlal kararı verilmesi hâlinde
gerekli görüldüğü takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir. Buna göre ihlal sonucuna varıldığında ilgili
temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verilmesinin yanında ihlalin
nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi, diğer bir ifadeyle ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedil[mesi] de gerekir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875,
7/6/2018, § 54).
51. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin
ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep
olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen
diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet
Doğan, § 55).
52. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden
kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun
belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet
Doğan, § 57).
53. İhlal, idari makamların veya derece mahkemelerinin
Anayasa’ya uygun yorum yapmalarına imkân vermeyecek açıklıktaki bir kanun
hükmünü uygulamaları nedeniyle ortaya çıkmışsa bu ihlal kanunun uygulanmasından
değil doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır. Bu durumda ihlalin bütün
sonuçlarıyla giderilebildiğinden söz edilebilmesi için yargılamanın yenilenmesi
yoluyla ihlal nedenini ortadan kaldıran yeni bir karar verilmesi, bu mümkün
olmadığında ise yeterli bir giderim sağlayan ve somut olayın özelliğine uygun,
telafi edici birtakım tedbirlerin alınması gerekmektedir (Yıldız Eker [GK], B. No: 2015/18872,
22/11/2018, § 84).
54. Başvuruya konu olayda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği ve ihlalin doğrudan, Anayasa Mahkemesince iptal edilen 6100
sayılı Kanun'un 20. maddesinde geçen "...bu
karar verildiği anda kesin ise bu tarihten..." ibaresinden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Kanun hükmünün iptal
edilmesiyle Mahkemenin somut davada yeniden değerlendirme yapma imkânı
bulunmaktadır.
55. Buna göre mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin İstanbul 23. İcra Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
56. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama kararı yeterli bir giderim sağladığından
başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 23. İcra Hukuk
Mahkemesine (E.2015/799, K.2015/649),
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için ilgili Yargıtay Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.