TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SERHAT ALTINKÖK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/10628)
|
|
Karar Tarihi: 28/12/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Serhat ALTINKÖK
|
Vekilleri
|
:
|
Av. İbrahim Halil UZUN
|
|
|
Av. Aylin ONURSEV
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; avukatla ve aile bireyleriyle ceza infaz
kurumunda yapılan görüşmelerin teknik araçlarla kayda alınması, infaz memurunun
görüşmeleri izlemesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 6/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından bu kararda incelenen şikâyet
haricindeki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna karar verilmiş, bu şikâyet
yönünden ise başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına ve başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke
genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl
19/7/2018 tarihinde sona ermiştir. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)
ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın
olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da
bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu-
üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu
iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı
ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§
51, 350).
10. Başvurucu, eski Sayıştay denetçisi olup 15 Temmuz
2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe girişimi sonrası 15/8/2016 tarihli ve 672
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere
Dair Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden ihraç edilmiş; Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan
yürütülen bir soruşturma kapsamında 19/10/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
11. Başvurucu 20/10/2016 tarihinde Ankara Emniyet
Müdürlüğünde ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii
de hazır bulunmuştur. Başvurucuya ifadesi sırasında; FETÖ/PDY'ye üye olup
olmadığı, bu örgüte mali destek sağlayıp sağlamadığı, ByLock ve benzeri
uygulamaları kullanıp kullanmadığı, Bank Asyada hesabının bulunup bulunmadığı,
cep telefonu numaraları, öz geçmişi, örgüt toplantılarına katılıp katılmadığı,
darbe girişimi gecesi nerede olduğu, işe yerleşirken referanslarının kimler
olduğu, kapatılan dergi ve gazetelere abone olup olmadığı, girmiş olduğu
sınavlarda soruları önceden alıp almadığına ilişkin sorular sorulmuştur.
12. Başvurucu ifadesinde özetle öğrencilik döneminde
ailesiyle birlikte kaldığını, 2011 yılında Anayasa Mahkemesinde raportör olarak
göreve başladığını, darbe girişiminden sonra Anayasa Mahkemesindeki
görevlendirmesinin sonlandırıldığını ve Sayıştaydaki görevine geri gönderildiğini,
birkaç gün sonra ise açığa alınıp ihraç edildiğini, ByLock ve benzeri herhangi
bir uygulama kullanmadığını, FETÖ/PDY ile herhangi bir bağlantısının
olmadığını, örgütsel toplantılara da katılmadığını, örgüte herhangi bir parasal
yardımda bulunmadığını, Anayasa Mahkemesine mesleki yeterliliği ve akademik
çalışmaları nedeniyle kabul edildiğini, Sayıştaya girerken o dönemin genel
sekreteri ve bir uzman denetçiyi referans gösterdiğini, darbe girişimiyle de
herhangi bir bilgisi ve ilgisinin bulunmadığını, herhangi bir yayına
aboneliğinin ve Bank Asya hesabının olmadığını belirtmiştir.
13. Başvurucu, Başsavcılık tarafından üzerine atılı
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle 27/10/2016
tarihinde Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Başvurucu
sorgusunda, Başsavcılıktaki ifadesine benzer beyanlarda bulunarak suçlamaları
kabul etmemiş ve tutuklanması hâlinde ailesinin mağdur olacağını söylemiştir.
14. Başvurucu, Hâkimlikçe yapılan sorgusunun ardından
27/10/2016 tarihinde terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama
kararının ilgili kısmı şöyledir:
"CMK'nın 100 ve devamı maddeleri
gereğince suçun niteliği, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren somut olguların bulunması, şüphelilerin kaçma şüphesi
altında olduğunu gösteren somut olguların bulunması, delilleri yok etme gizleme
değiştirme ihtimalini gösteren olguların bulunması ve şüphelilere isnat edilen
suçun niteliği, atılı suçun CMK'nın 100/3 maddesinde öngörülen suçlardan oluşu
ve atılı suç ile tutuklama tedbirinin orantılı bir tedbir niteliğini taşıması
dikkate alınarak tüm şüphelilerin isnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan ayrı ayrı tutuklanmasına... [karar verildi.]"
15. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş, itirazı
inceleyen Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği 9/11/2016 tarihinde itirazın reddine
karar vermiştir. Başvurucu bu kararın kendisine tebliğ edilmediğini belirtmiş
ve 6/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Başsavcılık 23/10/2017 tarihinde soruşturmanın
geldiği aşama, mevcut delil durumu itibarıyla başvurucunun ByLock
kullanıcısı olduğuna dair tespit bulunmaması ve tutuklu kaldığı süre
gözetilerek tutuklama tedbirinin devamının artık gereksiz olduğu gerekçesiyle
başvurucunun adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmasına karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
17. Bu talep üzerine Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği
23/10/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Tahliye
kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Cumhuriyet Başsavcılığının 23/10/2017
tarih ve 2017/172343 soruşturma sayılı yazıları gözönünde bulundurularak
şüphelinin tutuklu kalmasının bu aşamada gereksiz olduğu ve adli kontrol
tedbiri uygulanarak serbest bırakılmasının yeterli olacağı kanaatine varılmış
ve talep hususunda aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. ... Ankara 8. Sulh Ceza
Hâkimliği tarafından 27/10/2016 tarih ve 2016/492 sorgu sayılı kararı ile
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan şüpheli Serhat Altınkök'ün
tahliyesine, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değil ise derhal serbest
bırakılmasına ... [karar
verildi.]"
18. Başsavcılık tarafından 8/6/2020 tarihli iddianameyle
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması
istemiyle hakkında kamu davası açılmıştır.
19. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY hakkında genel
bilgiler verilmiş, daha sonra ise başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer
verilerek başvurucunun terör örgütü üyesi olduğu iddia edilmiştir.
20. Bu bağlamda iddianamede yer verilen olay ve olgular
özetle şöyledir:
i. Başvurucunun ikametgâhında ve işyerinde yapılan
aramalar neticesinde ele geçirilen dijital materyallerde Sızıntı dergisinden ve
Fetullah Gülen'e ait kitaplardan alıntıların yapıldığına rastlanıldığı
belirtilmiştir.
ii. Sayıştay Başkanlığı tarafından gönderilen yazı ve
ekindeki belgelerde; başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğuna dair yapılan
bazı tespitlere ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığı tarafından yapılan
soruşturmalar kapsamında dinlenen bir kısım tanığın beyanına dayanılarak 672
sayılı KHK ile meslekten çıkartıldığı belirtilmiştir.
iii. Başvurucuyla ilgili tanık beyanlarına da
dayanılmıştır. Bu kapsamda "Tanık-4" kod isimli gizli tanık
ifadesinde "...Ben Anayasa Mahkemesinin eski raportörlerindenim ve
Fetullah Gülen cemaati olarak bilinen yapıyla ilişkiliydim... Mahkemede
çalıştığım dönemde Anayasa Mahkemesi'nin eski üye ve raportörlerinden ...
Serhat Altınkök... isimli kişilerin cemaat üyesi olduğunu biliyorum...Diğer
grupta ise Serhat Altınkök... vardı. Emin olmamakla beraber bu grubun başında
Serhat Altınkök'ün olacağını tahmin ediyorum. Daha önce de söylediğim gibi
bunlar benim bildiğim gruplardı. Bunlar dışında da gruplar vardı fakat hangi
gruba kimin dahil edildiğini bilmiyorum..." şeklinde beyanda
bulunmuştur.
iv. "Tanık-5" kod isimli gizli tanık
ifadesinde "...Ben HSYK’nın 16 Temmuz 2016 tarihli açığa alma işlemine
kadar Anayasa Mahkemesinde raportör olarak görev yapıyordum ve Mahkemede
Fetullah Gülen Cemaati olarak bilinen yapıya mensup idim...Raportörlerden ise
...Serhat Altınkök'ün... aynı yapı içerisinde olduğunu biliyorum...Mahkemedeki
yapılanma son haliyle şöyleydi: Uyuşmazlık Mahkemesi raportörleri U.Y., İ.S. ve
S.Ş.K., İ.Ç.nin sorumlu olduğu grubu, A.R.Ç., H.T.G. ve Serhat Altınkök,
M.S.nin sorumlu olduğu grubu oluşturuyordu." şeklinde beyanda
bulunmuştur.
v. "Defne" kod isimli gizli tanık
ifadesinde "...Anayasa Mahkemesinde görev yaptığım dönemde doğrudan
gözlemlerim, ilişkilerim, raportörlerden cemaat üyesi tanıdıklarımın söylem ve
tutumlarına dayanarak söyleyebilirim ki. Anayasa Mahkemesi eski üye ve
raportörlerinden ... Serhat Altınkök... üyesidir...Anayasa Mahkemesi'nden daha
sonra bazı cemaat üyesi raportörlerin gönderilmesinden sonra gruplar kıdemden
ziyade üyelerin ikamet yakınlıkları dikkate alınarak yeniden oluşturuldu. Bu
süreçte birinci grupta, İ.Ç., S.Ç. dışında Uyuşmazlık Mahkemesi raportörleri
U.Y., İ.S. ve S.Ş.K. bulunmakta idi. Diğer grup ise Serhat Altınkök, Ö.D.,C.Ş.,
R.Ü., B.Y.den oluşmakta idi. Bu grupların abiliğini İ.Ç. ve emin olmamakla
birlikte Serhat Altınkök yapmakta idi..." şeklinde beyanda
bulunmuştur.
vi. R.Ü. ifadesinde "...Örgüt üyesi olarak
bildiğim Anayasa Mahkemesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi raportörlerini daha detaylı
olarak yeniden bilgilerinize arz etmek istiyorum...Yeniler grubunda olduğunu
bildiğim raportörler...Serhat Altınkök...idi...Benim bulunduğum grubun abisi
E.T. oldu ve grupta C.Ş., Serhat Altınkök ve Ö.D. yer alıyordu..."
şeklinde beyanda bulunmuştur.
vii. Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yürütülen bir soruşturma kapsamında dinlenen E.D. ifadesinde "...A.A.
beni o dönem Ankara Üniversitesinde Siyasal Bilimler Fakültesinde okuduğunu
bildiğim, o dönem yani 1997 yılında 22-25 yaşlarında Serhat Altın veya Altınkök
isimli şahıs ile tanıştırdı, hatta A.A. o dönem benimle aynı okulda okumayan ve
yaşıtım olan soy isimlerini hatırlamadığım şahısları da benimle beraber Serhat
isimli şahısla tanıştırmıştı, Serhat Altın veya Altınkök isimli şahıs ilk
olarak bizi Cebeci semtinde bulunan bir Etüt merkezine götürerek bizi sınav
yapmıştı, daha sonra bizleri yine Cebeci semtinde bulunan bir öğrenci evine
götürdü, bu evde kalan başka kişilerde vardı fakat bu kişiler ile
tanıştırılmadık, evde sadece Serhat'ı tanıyorduk, evde ilk zamanlar sadece ders
çalışıyorduk, bu eve 2 veya 3 haftada bir gidiyorduk, Serhat isimli şahıs bizi
daha sık çağırıyordu fakat evlerimizin gitmiş olduğumuz öğrenci evine uzak
olması sebebiyle gidemiyorduk, daha sonraları namaz kılmaya akabinde de
Fetullah Gülen'in kitaplarını okumaya başladık, Serhat Altın veya Altınkök isimli
şahıs Fetullah Gülen'in bir din alimi ve hocalarının olduğunu söylüyordu, bende
de bu dönem namaz kılmaya başladığım için dine biraz daha eğilmeye başlamıştım,
ailem zaten muhafazakar bir yapıdaydı ve zorluk da çekmemiştim. Ortaokul
sonlarında yani 1997 yılında girmiş olduğum sınavlardan Astsubay Hazırlama
Okulunu yedekten kazandım, kazandıktan sonra Serhat ile görüşme yapmıştık,
Balıkesir ilinde okurken yanıma gelirdi zaman aralıkları ile geleceğini, ayrıca
bana bir yer söyleyerek 2 ay sonra haftasonu burada buluşacağımızı söyledi, ben
okula giderek başlamamı yaptım, okula başladıktan 2 ay kadar sonra Serhat'ın
söylediği yere gittim, görüşmemiz 5 dakika kadar sürdü. Ayaküstü görüştük,
görüşmemizde bana sadece hal hatır sordu ve bir sonraki görüşmenin yine 2 ay
sonra aynı yerde olacağını söyledi, daha sonra ayrıldık, okulda bu ara anne
tarafından akrabam olduğunu öğrendiğim ve meslektaşım olan A.A. ile tanıştım,
birlikte zaman geçirmeye başladık, Serhat isimli şahıs ile de 2 veya 3 aylık
periyotlarla 1. sınıfın sonuna kadar görüşmelere gittim, görüşmelerimiz yine
dışarıda ve kısa süreli hal hatır sorma şeklinde oldu. Balıkesir Astsubaylık
Hazırlama Okulu 2. Sınıfa geçtiğimde Serhat ile görüşmelere devam ettim, bir
gün yine buluşmaya gittiğim gün A.A.nın da Serhat ile görüşmeye geldiğini
öğrendim, o güne kadar A.A.nın bu yapı içerisinde olduğunu bilmiyordum, Serhat
artık görüşmelere birlikte geleceğimizi söyleyerek bizi bir grup yaptı, okul
bitene kadar da bu şekilde A.A. ile birlikte Serhat ile görüşmelere gittik.
2000 yılında Balıkesir Astsubay Hazırlama Okulundan mezun olduktan sonra ben
İstanbul Piyade Sınıf Okuluna, A.A. ise Ankara Zırhlı Birlikler Sınıf Okuluna
atandı, bu dönem Serhat isimli şahıs ikimizle ayrı olarak görüşme yaptı ve bana
İstanbul'da tekrar görüşeceğimizi söyledi, İstanbul'da Sınıf Okuluna
başladığımda Serhat isimli şahıs ile görüştük, fakat İstanbul ilinde Serhat ile
görüşmelere devam edip etmediğimi veya başka birine devredilip devredilmediğimi
hatırlamıyorum, İstanbul sınıf okulundayken yapı ile de bağım zayıflamıştı,
çünkü arkadaş çevrem ile sosyal bir hayatım vardı, bu yüzden bu dönemi fazla
hatırlamıyorum, bu dönem hatırladığım sigara içtiğim için Serhat bana
kızıyordu..." şeklinde beyanda bulunmuştur. E.D. kendisine gösterilen
fotoğraftan başvurucuyu kesin ve net olarak teşhis etmiştir.
21. İddianame 10/6/2020 tarihinde Ankara 17. Ağır Ceza
Mahkemesi (Mahkeme) tarafından kabul edilerek E.2020/155 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
22. Gülhane Askerî Tıp Akademisinde (GATA) tabip albaylık
yapan E.U., hakkında yürütülen soruşturma kapsamında etkin pişmanlık
hükümlerinden yararlanmak istemiş ve bu kapsamda Başsavcılık tarafından
7/2/2020 tarihinde E.U.nun ifadesine başvurulmuştur. E.U. fotoğraftan yaptığı
teşhiste FETÖ/PDY'nin GATA yapılanması adı altındaki toplantılarda başvurucuyu
gördüğünü, örgüt içindeki konumunu ve görevini ise bilmediğini ifade etmiştir.
23. Başsavcılık 10/6/2020 tarihinde bu İfade ve Teşhis
Tutanaklarını başvurucunun yargılandığı dosyaya sunmuştur.
24. Mahkeme 18/3/2021 tarihinde başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanığın,672 sayılı KHK ile kamu
görevinden çıkarıldığı, sanığa ait dijital materyallerde Sızıntı dergisinden ve
Fethullah Gülen'e ait kitaplardan alıntıların yapıldığına rastlanıldığı, gizli
tanık 5'in 27/9/2016 tarihli bilgi alma tutanağında beyanında, sanığın yapı
içerisinde olduğunu bildiğini, Ö.D., C.Ş., R.Ü.nün aynı grupta olduğunu,
tahminine göre sanığın grubun başında olduğunu ifade ettiği, tanık R.Ü.nün
beyanlarında, Anayasa Mahkemesi'ndeki yapılanmada yeniler grubunda sanığın da
bulunduğunu, sanığın söylemlerinden zaman zaman farklı meslek gruplarından
kişiler ile toplantıya katıldığını beyan ettiği, gizli tanık Defne'nin
beyanında, 2014-2015 yıllarında A. bey isimli birinin olduğunu, kendisinin
Anayasa Mahkemesi'nden ayrılmasından sonra grupların yeniden
şekillendirildiğini, sanığın da yeni grubun içerisinde olduğunu, sanığın
öncesinde de yapı içerisinde olduğunu bildiğini, toplantıların genel olarak
gruptaki kişilerin evlerinde yapıldığını, sanığı ortak toplantıda gördüğünü,
toplantılarda örgüt liderinin videolarının izletildiğini, video olmadığı zaman
örgüt liderinin talimat notlarının okunduğunu beyan ettiği, tanık E.D. sanık
hakkında yapıya ait öğrenci evlerine gittiğim dönem içerisinde sanığın
kendileri ile ilgilendiğini, sanığın kendisini Cebeci semtinde öğrenci evine
götürdüğünü, eve iki üç haftada bir gittiklerini, başlarda ders çalıştıklarını,
daha sonra namaz kılıp Fethullah Gülen'in kitaplarını okumaya başladıklarını,
sanığın Fethullah Gülen'in din alimi ve hocalarının olduğunu söylediğini, 1997
yılında Astsubay Hazırlama Okulu'nu kazandıktan sonra da sanık ile görüşme
yaptıklarını, 2 ya da 3 aylık periyotlarla 1. Sınıfın sonuna kadar görüşmelere
gittiğini, 2. Sınıfta da A.D. ile kendilerini bir grup yaptığını ve sanık ile
görüşmeye devam ettiklerini, mezun olduktan sonra Serhat'ın ikisi ile de
görüştüğünü, İstanbul'da Piyade Sınıf Okulu'na başladığında da Serhat ile
görüştüğünü beyan ettiği, gizli tanık 4 ve gizli tanık 5'in, sanığın örgüt ile
bağlantılı olduğunu beyan ettiği, E.U. isimli şahsın 7/2/2020 tarihli
fotoğraftan teşhis tutanağında ' ...o dönemdeki cemaatin GATA yapılanması adı
altındaki toplantılarda kendisini gördüğüm, örgüt içindeki konumunu ve görevini
bilmediğim şahıstır.' şeklinde teşhiste bulunduğu, sanığın aksi yöndeki
savunmasının suçtan kurtulmaya yönelik olduğu, sanığın, örgütün sivil imamları
kontrolünde sohbet adı altındaki toplantılarına katıldığı ve bu durumun yıllar
içerisinde süreklilik arz ettiği, toplantılarda örgüt liderinin kitaplarının
okutulup videolarının izletildiği, belirtilen hususlar karşısında sanığın
silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve eylemlerinin
çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk içerdiği anlaşıldığından üzerine atılı
silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği mahkememizce kabul edilerek
eylemine uyan 5237 sayılı TCK.'nun 314/2 maddesi gereğince cezalandırılmasına
dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
25. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dava
istinaf aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
26. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Yıldırım
Turan [GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 27-82.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Anayasa Mahkemesinin 28/12/2021 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın gerekçesiz bir
kararla tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında delilleri
karartma ihtimalini gösterir olguların neler olduğunun açıklanmadığını, dosyada
somut bir delilin de olmadığını, bakmakla yükümlü olduğu küçük çocuklarının,
felçli babasının ve kayınbiraderinin bulunduğunu belirtmesine rağmen kaçma
şüphesini azaltan bu durumun dikkate alınmadığını, pasaportunun iptal edilmiş olmasının
da kaçma şüphesini azaltan bir olgu olduğunu, üzerine atılı suçun katalog suç
olmasına atıf yapılmasının tek başına yeterli olmayacağını, adli kontrol
tedbirlerinin neden yetersiz kalacağının açıklanmadığını, bu yönüyle
tutuklamanın ölçüsüz olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde öncelikle 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde düzenlenen tazminat
davası açılmadan başvuru yapıldığından başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilebileceği ileri sürülmüş; Anayasa
Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması durumunda ise tutuklama
kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama
kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile
sulh ceza hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği
belirtilmiştir.
30. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun
savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate
alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı hususuna
vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade
edilmiştir.
31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında
Bakanlığın kuvvetli şüphe ve tutuklama nedenleri yönünden soruşturma dosyasında
yer alması gereken somut delil ve olguların ne olduğuna ilişkin bir cevap
vermediğini, tutukluluğun hukukiliğine ilişkin somut, bireyselleştirilmiş bir
değerlendirme yapılmadığını belirtmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı
beyanında Komisyonca verilen kısmi kabul edilemezlik kararında suç ve cezaların
kanuniliği ilkesi bağlamında (terör suçlarının öngörülemez şekilde geniş
yorumlanması) nitelendirilebilecek iddialarının değerlendirilmediğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
32. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve
güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının tutuklamanın hukuki olmadığına
yönelik olduğu değerlendirilmiş ve Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır. Başvurucu, Komisyonca verilen kısmi kabul edilemezlik
kararında suç ve cezaların kanuniliği ilkesi bağlamında nitelendirilebilecek
iddialarının değerlendirilmediğini belirtmiş ise de başvuru formunda bu
nitelikte bir şikâyetin bulunmadığı görüldüğünden bu kapsamda bir inceleme
yapılmamıştır.
a. Uygulanabilirlik
Yönünden
34. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü
bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya
konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla
bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca
yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
35. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve
tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır.
Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan
olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158, 26/7/2017, § 57).
36. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
b. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
i. Genel İlkeler
37. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi [GK],
B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239,
9/1/2020, §§ 38-45.
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
38. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının
kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, FETÖ/PDY
ile bağlantısının bulunduğu iddiasıyla terör örgütüne üye olma suçundan 5271
sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
39. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce
tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
40. Başsavcılığın tutuklama talep yazısında veya Ankara
8. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında, kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren somut olguların bulunduğu genel olarak ifade edildikten
sonra kuvvetli belirtinin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
41. Bu bağlamda soruşturma dosyasında yer alan ve
iddianamede yer verilen olgular ise şöyledir:
- Gizli tanık (Defne) beyanında; başvurucunun yapı içinde
olduğunu bildiğini, Ö.D., C.Ş. ve R.Ü. adlı kişilerle aynı grupta olduğunu, tahminine
göre başvurucunun grubun başında olduğunu ifade etmiştir.
- Tanık R.Ü.; Anayasa Mahkemesindeki yapılanmada "yeniler
grubu" olarak ifade ettiği grubun içinde başvurucunun da bulunduğunu,
söylemlerinden zaman zaman farklı meslek gruplarından kişilerle de toplantıya
katıldığını anladığını ifade etmiştir.
- Gizli tanık Defne 2014-2015 yıllarında Anayasa
Mahkemesinde A. isimli birinin olduğunu, kendisinin Anayasa Mahkemesinden
ayrılmasından sonra grupların yeniden şekillendirildiğini, başvurucunun da yeni
grubun içinde olduğunu, başvurucunun öncesinde de yapı içinde olduğunu
bildiğini, toplantıların genel olarak gruptaki kişilerin evlerinde yapıldığını,
başvurucuyu ortak toplantıda gördüğünü, toplantılarda örgüt liderinin
videolarının izletildiğini, video olmadığı zaman örgüt liderinin talimat
notlarının okunduğunu beyan etmiştir.
- Tanık E.D. yapıya ait öğrenci evlerine gittiği dönemde
başvurucunun kendileri ile ilgilendiğini, başvurucu tarafından Cebeci semtinde
bir öğrenci evine götürüldüğünü, bu eve iki üç haftada bir gittiklerini,
başlarda ders çalıştıklarını, daha sonra namaz kılıp Fetullah Gülen'in
kitaplarını okumaya başladıklarını, başvurucunun Fetullah Gülen'in din alimi ve
hocalarının olduğunu söylediğini, 1997 yılında Astsubay Hazırlama Okulunu
kazandıktan sonra da başvurucu ile görüşme yaptıklarını, iki ya da üç aylık
periyotlarla birinci sınıfın sonuna kadar görüşmelere gittiğini, ikinci sınıfta
da başka bir şahısla bir grup hâlinde başvurucuyla görüşmeye devam ettiklerini,
İstanbul'da Piyade Sınıf Okuluna başladığında da başvurucuyla görüştüğünü beyan
etmiştir.
- E.U. isimli kişi 7/2/2020 tarihinde fotoğraftan yaptığı
teşhiste o dönemde FETÖ/PDY'nin GATA yapılanması adı altındaki toplantılarda
başvurucuyu gördüğünü ancak başvurucunun örgüt içindeki konumunu ve görevini
bilmediğini beyan etmiştir.
42. Söz konusu tanık anlatımları yer, zaman, kişi ve
eylem bilgileri ihtiva etmekte ve bu anlamda yargı makamlarına denetim yaparak
söz konusu beyanları doğrulama ya da çürütme imkânı tanımaktadır. Bu doğrultuda
başvurucunun tutuklanmasında söz konusu tanık anlatımlarının yargı makamlarınca
kuvvetli bir belirti olarak kabul edilmesi yönündeki değerlendirmelerin keyfî
ya da temelsiz olduğu söylenemeyecektir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Selçuk
Özdemir (aynı kararda bkz. § 75) kararı ve sonrasında verdiği birçok kararda,
başvurucuların FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna, bu yapılanmaya mensup
olduğuna yönelik somut olgular içeren tanık anlatımlarını suç şüphesini
doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (örneğin bkz. Metin
Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52, Recep Uygun, B. No: 2016/76351,
12/6/2018, § 43; Yusuf Erdoğan, B. No: 2017/11828, 10/2/2021, § 46; Mustafa
Onuk, B. No: 2016/21484, 9/7/2020, §§ 49-52; İbrahim Okur, B. No: 2016/50394,
27/2/2020, § 82; Y.G., B. No: 2017/5933, 9/1/2020, § 55; İsmail Çıtak, B. No:
2016/78629, 28/11/2019, § 52).
43. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara
ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
44. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı
terör örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474,
3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır.
45. Somut olayda Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğince
başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken delilleri etkileme ve kaçma
ihtimalinin bulunmasına, başvurucunun üzerine atılı suçun tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlardan olmasına dayanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla tutuklama
kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen
özel koşulları ile Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın
içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden dayanılan tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
46. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri
dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), B. No: 2016/40170, 16/11/2017,
§ 151). Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi
zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar
olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı
derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Devran Duran, § 64). Özellikle darbe
teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği
ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer
ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
47. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için
öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
49. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19.
maddelerde) bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı
görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
B. Özel Hayata
ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
50. Başvurucu; avukatıyla ve aile bireyleriyle
görüşmesinin teknik araçlarla kayda alınması ve bu sırada üçüncü bir kişinin
görüşmeyi izlemesi, mektuplarının okunması nedeniyle özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Bakanlık, ilgili kurumlardan elde edilen bilgi ve
belgelere göre somut olayda başvurucunun avukatıyla görüşmelerinin kayıt altına
alınması hususunda adli makamlar tarafından alınan herhangi somut bir karar
kaydına rastlanmadığını, yine ilgili kurumlardan alınan bilgi ve belgelere göre
başvurucunun çeşitli tarihlerde farklı avukatlarla görüştüğünü, söz konusu
görüşmelerin kaydedilmesine dair adli makamlarca verilmiş herhangi bir dinleme
veya kayıt kararı olmadığından dinleme-kayıt işlemi yapılmadığını ve
dolayısıyla özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediğini belirtmiştir.
52. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında avukatla
yaptığı görüşmelerin kaydedilip kaydedilmediğine ilişkin olarak adli makamlara
yazılmış bir yazı ya da bu yazılara verilmiş cevapların Bakanlık görüşünde yer
almadığını, soyut nitelikteki açıklamalara cevap vermesinin mümkün olmadığını,
ailesiyle yaptığı görüşmelerin kayda alınmasıyla ilgili ise Bakanlığın hiçbir
açıklamada bulunmadığını, görüşmelerin kayda alınmasının Sözleşme'ye açıkça
aykırı olduğunu belirtmiştir.
2. Değerlendirme
53. Anayasa Mahkemesi 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra
ilan edilen olağanüstü hâl döneminde çıkarılan 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde
Kararname'nin 6. maddesi uyarıca terör suçları dâhil olmak üzere bazı suçlardan
tutuklanan kişiler hakkında uygulanan avukatla görüşmelerin kayda alınması ve
ceza infaz kurumu görevlileri aracılığıyla izlenmesi tedbirine ilişkin olarak
-ilgili kanun hükümleri ve ülke genelinde derece mahkemelerinin karar ve
uygulamalarından hareketle- infaz hâkimliklerine şikâyet yolunun tüketilmesi
gereken ulaşılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu sonucuna varmıştır (İsmail
Solmaz, B. No: 2017/15251, 12/2/2020, §§ 102-106; Emre Ayhan, B. No:
2016/80704, 13/2/2020 §§ 132-136). Somut olayda terörle (FETÖ/PDY) bağlantılı
bir suçtan tutuklu bulunan başvurucu yönünden anılan bu kararlardaki değerlendirme
ve sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum mevcut değildir.
54. Öte yandan başvurucu, aile bireyleriyle yaptığı
görüşmelerin de kayıt altına alındığından ve bir görevli tarafından
izlendiğinden de şikâyet etmektedir. Bu bağlamda 16/5/2001 tarihli ve 4675
sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 4., 5. ve 6. maddeleri uyarınca başvurucu,
anılan şikâyet yönünden de uygulamanın hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle infaz
hâkimliğine başvurabilecek ve verilen karara karşı ilgili ağır ceza mahkemesine
itiraz edebilecektir. Bireysel başvuru dosyası incelendiğinde ise başvurucunun
bu şikâyetlerine ilişkin olarak infaz hâkimliğine başvuruda bulunduğu hususunda
herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun
hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal başvuru yollarını tüketmeksizin
bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır. Bu durum bireysel başvurunun
ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuka uygun olduğu sonucuna varılması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Ceza infaz kurumunda avukatla ve aile bireyleriyle
yapılan görüşmelerin kayda alınması dolayısıyla özel hayata ve aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyete neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun
yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 28/12/2021 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.