TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KAYHAN ERCİYEŞ BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2017/13451)
|
|
Karar Tarihi: 21/10/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Fatma Burcu NACAR YÜCE
|
Başvurucu
|
:
|
Kayhan ERCİYEŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin Enis DİNÇEROĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davanın
dava şartı yokluğundan kesin olarak reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 3/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucunun rektör olarak görev yaptığı İzmir
Üniversitesi, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması ile iltisaklı
olduğu gerekçesiyle 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılmıştır.
10. 667 sayılı KHK kapsamında İzmir Üniversitesinin tüm
banka hesapları 23/7/2016 tarihinde bloke edilmiş ve sigorta prim borçları
ödenememiştir.
11. İzmir Üniversitesinden tahsil edilemeyen sigorta prim
borçlarından dolayı başvurucuya karşı 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre icra takibine
başlanmıştır.
12. Bu konudaki 2016/151381 takip sayılı ve 790,31 TL
tutarlı takip dosyasındaki ödeme emri 19/9/2016 tarihinde başvurucuya elden
tebliğ edilmiştir.
13. Ardından başvurucunun üzerine kayıtlı tüm taşınır ve
taşınmaz mal varlığı kayıtlarına haciz şerhi işlenmiştir.
14. Başvurucu 23/9/2016 tarihli dilekçesinde,
Üniversiteye takip işlemi yapılmadan kendisine doğrudan takip başlatıldığını,
ödeme emirlerinin Üniversite Mütevelli Heyeti başkanı olan N.D. adına
düzenlendiğini ancak tebliğin kendisine yapıldığını ve usulsüz bir şekilde mal
varlığına haciz işlemi uygulandığını belirterek ödeme emrinin iptali istemiyle
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) aleyhine İzmir 9. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava
açmıştır.
15. Söz konusu dava açılmadan önce 15/8/2016 tarihli ve
670 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında KHK
17/8/2016 tarihli Resmî Gazete'de, 3/10/2016 tarihli ve 675 sayılı Olağanüstü
Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında KHK da 29/10/2016 tarihli Resmî
Gazete'de yayımlanarak aynı tarihlerde yürürlüğe girmiştir.
16. Anılan 675 sayılı KHK'nın 16. maddesinde "...kapatılan
kurum, kuruluş, ... ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler veya
kapatılma ya da resen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel
Müdürlüğü aleyhine 17/8/2016 tarihi dahil bu tarihten sonra açılan davalar ile
icra ve iflas takipleri hakkında, 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci
maddesi gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın
reddine veya takibin düşmesine kararı...." verileceği belirtilmiştir.
Mahkeme 2/2/2017 tarihli kararı ile, söz konusu KHK'lar doğrultusunda SGK'ya
açılan davada dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu kesin olarak dava şartı
yokluğu nedeniyle ret kararı vermiştir. Mahkeme kararında; davacının 670 sayılı
KHK'da belirtilen usule uygun olarak ilgili idari makama tebliğ tarihinden
itibaren otuz günlük hak düşürücü süre içinde başvurabileceğinin hükme
bağlandığı, idari başvuru üzerine idari merci tarafından verilecek karar
aleyhine idari yargıda dava açılabileceği, idari yargının verdiği kararın kesin
olduğu ve uyuşmazlığın adli yargıda hiçbir şekilde dava konusu yapılamayacağı
ifade edilmiştir.
17. Kararda 675 sayılı KHK'nın 16. maddesinin (4)
numaralı fıkrası gereğince davacının 670 sayılı KHK'nın 5. maddesinde
belirtilen usule uygun olarak idari makama tebliğ tarihinden itibaren otuz
günlük hak düşürücü süre içinde başvuruda bulunabileceği belirtilerek red
sonucuna varılmıştır.
18. Nihai karardan 2/2/2017 tarihinde haberdar olduğunu
bildiren başvurucu, 3/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun
Hükümleri
19. Daha sonra 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun
olarak kanunlaşan 667 sayılı KHK'nın "Kapatılan kurum ve kuruluşlara
ilişkin tedbirler" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Milli güvenliğe tehdit
oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti,
iltisakı veya irtibatı belirlenen;
a) Ekli (I) sayılı listede yer alan özel
sağlık kurum ve kuruluşları,
...
ç) Ekli (IV) sayılı listede yer alan
vakıf yükseköğretim kurumları,
...
kapatılmıştır."
20. Daha sonra 8/2/2018 tarihli ve 7091 sayılı Kanun
olarak kanunlaşan 670 sayılı KHK'nın "Devir işlemlerine ilişkin
tedbirler" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064
sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal
kapsamında yürürlüğe konulan Kanun Hükmünde Kararnameler gereğince kapatılan ve
Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen kurum, kuruluş, özel radyo
ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının her türlü
taşınır, taşınmaz, malvarlığı, alacak ve hakları ile belge ve evraklarının
(devralınan varlık);her türlü tespit işlemini yapmaya, kapsamını belirlemeye,
idare etmeye, avans dahil her türlü alacak, senet, çek ve diğer kıymetli evraka
ilişkin olarak dava ve icra takibi ile diğer her türlü işlemi yapmaya,
devralınan varlıklarla ilgili olup kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle
tevsik edilen borç ve yükümlülükleri tespite ve hiçbir şekilde devralınan
varlıkların değerini geçmemesi, ek mali külfet getirmemesi, kefaletten
doğmaması ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PDY)’ne aidiyeti, iltisakı veya
irtibatı olmayan kişilerle gerçek mal veya hizmet ilişkisine dayanması şartıyla
bu varlıkların değerlendirilmesi suretiyle bunları uygun bir takvim dahilinde
ödemeye, kapatılan kurum ve kuruluşların taahhüt ve garanti ettiği ancak
vermediği mal ve hizmet bedellerinin ödemesini durdurmaya veya ödemeye, tahsili
mümkün olmadığı anlaşılan veya tahsilinde ve takibinde yarar bulunmayan hak ve
alacaklar ile taahhüt ve garantilerin tahsilinden vazgeçmeye, her türlü sulh
işlemini yapmaya, devralınan varlıklarla ilişkili kredi veya gerçek bir mal
veya hizmet ilişkisine dayanan borçlar nedeniyle konulmuş ve daha önce
kaldırılmış takyidatları kredinin veya borcun ödenebilmesini sağlamak amacıyla
kaldırıldığı andaki koşullarla tekrar koydurmaya ve ihyaya, menkul rehinleri
dikkate almaya, devralınan varlıklara konulan takyidatların sınırlarını
belirlemeye ve kaldırmaya, finansal kiralama dahil sözleşmelerin feshine veya
devamına karar vermeye, devralınan varlıkların idaresi, değerlendirilmesi,
elden çıkarılması için gerekli her türlü tedbiri almaya, gerektiğinde
devralınan varlıkların tasfiyesi veya satışı amacıyla uygun görülen kamu kurum
ve kuruluşlarına devretmeye, devir kapsamında olmadığı belirlenen varlıkları
iadeye, kapatılanların gerçek kişiye ait olması halinde devralınacak varlıkların
kapsamını belirlemeye, tereddütleri gidermeye, uygulamaları yönlendirmeye,
bütün bu işlemleri yapmak amacıyla usul ve esasları belirlemeye, vakıflar
yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğü, diğerleri yönünden Maliye Bakanlığı
yetkilidir.
...
(4) Birinci fıkra kapsamında tespite
konu edilebilecek borç ve yükümlülüklere ilişkin olarak hak iddiasında
bulunanlarca bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış günlük hak
düşürücü süre içerisinde ilgili idaresine kanaat getirici defter, kayıt ve
belgelerle müracaat edilir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra
yapılacak kapatma işlemlerinde ise altmış günlük süre kapatma tarihinden
itibaren başlar..."
21. Daha sonra 6/2/2018 tarihli ve 7082 sayılı Kanun
olarak kanunlaşan 675 sayılı KHK'nın "Dava ve takip usulü"
kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(3)20/7/2016 tarihli ve
2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen
olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler
gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi,
yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler
veya kapatılma ya da resen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel
Müdürlüğü aleyhine 17/8/2016 tarihi dahil bu tarihten sonra açılan davalar ile
icra ve iflas takipleri hakkında 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci
maddesi gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın
reddine veya takibin düşmesine karar verilir.
...
(4) Birinci ve ikinci fıkralar uyarınca
verilen kararlarda davacı veya alacaklının 670 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 5 inci maddesinde belirtilen usule uygun olarak ilgili idari
makama, tebliğ tarihinden itibaren otuz günlük hak düşürücü süre içinde
başvurabileceği belirtilir. İdari başvuru üzerine idari merci tarafından
verilecek karar aleyhine idari yargıda dava açılabilir. İdari yargının verdiği
karar kesin olup, uyuşmazlık adli yargıda hiçbir şekilde dava konusu yapılamaz."
2. Yargı Kararı
22. Başvuru konusu davaya benzer bir davada İzmir 1. İş
Mahkemesinin aynı konuda dava şartı yokluğu nedeniyle verdiği 10/5/2017 tarihli
ve E.2016/469, K.2017/171 sayılı kararı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk
Dairesinin 15/2/2018 tarihli ve E.2017/1674, K.2018/264 sayılı kararıyla
kaldırılmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Prim borçlusu kuruluş tüzel
kişiliğinin Kanun Hükmünde Kararname ile sona erdirilmesi nedeniyle ifanın
imkansızlaştığı yaklaşımıyla, el konulan tüzel kişiliklerin yönetici ve
ortakları hakkında da 675 sayılı KHK’nin 16. maddesi uyarınca takip
yapılamayacağı ve haklarındaki takip ve takiplere ilişkin davaların, dava şartı
yokluğundan reddi gereğine ilişkin Dairemiz(İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10.
Hukuk Dairesi 2017/10-65 sayılı kararındaki) yaklaşımı; “Müteselsil borçlulukta
alacaklı, alacağının tamamını veya bir kısmını karşısındaki borçlulardan
dilediği birinden isteyebilmek imkânına sahip bulunduğu gibi, borçlular da
alacaklıya karşı borç sona erinceye kadar hep birlikte sorumlu olmakta devam
ederler. Borçlulardan birinin borç ödemeden aciz haline düşmesinin veya iflas
etmesinin alacaklı için herhangi bir tehlikesi yoktur; zira diğer borçlulardan
her biri borcun tamamını ifa etmek yükümlülüğü altında bulunmaktadır.
Müteselsil borçluluk alacaklıya, borçluların içinden ödeme gücü en yüksek olanı
seçerek edimin tamamını ondan isteyebilme yetkisini tanır.” (Yargıtay 10. Hukuk
Dairesi, 06.03.2017 t, 2016/12578 E., 2017/1726K.) içerikli Yargıtay
içtihatlarındaki uygulamayla uyumlu bulunmadığından; bu kapsamdaki davaların
esasına girilerek çözümlenmesi yasal zorunluluğu doğmuştur.
Sıralanan maddi ve hukuki olgular
gözetildiğinde, tarafların iddia ve savunmaları kapsamında ileri sürdükleri
kanıtlar toplanıp; tüzel kişiliği sonlandırılarak mal varlığı Hazineye
devredilen kuruluş malvarlığından takip konusu borçların tahsil edilip
edilmediği ve bu konuyla görevli KHK işlemleri bürosu tarafından bu yönde ne
gibi işlemler yapıldığı konusundaki bilgiler de getirtildikten sonra,
tarafların iddia ve savunmaları ışığında yapılacak inceleme sonucunda davanın
esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken; davanın esasına ilişkin hiç bir
kanıt toplanmadan ve davanın esasına ilişkin irdeleme yapılmadan, dava şartı
yokluğundan red kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı bulunduğundan;
esası incelenmeksizin kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için
dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, duruşma yapılmaksızın HMK
353/1-(a)-4, 6. maddesi uyarınca karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm fıkrası
oluşturulmuştur.
..."
B. Uluslararası
Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir
mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin
6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının -açık bir biçimde mahkeme veya yargı
merciine erişim hakkından söz etmese de, maddede kullanılan terimler bir bütün
olarak bağlamıyla birlikte dikkate alındığında- mahkemeye erişim hakkını da
garanti altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik
Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye
erişim hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu
çıkarsama, Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum
olmayıp 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin lafzının
Sözleşme'nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek
birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını
mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik
Krallık, § 36).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 21/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu, sigorta prim borcu nedeniyle düzenlenen
ödeme emirlerinin iptali istemiyle açtığı davanın 670 sayılı KHK uyarınca dava
şartı yokluğundan reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 10., 35. ve 36.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık, başvurucunun başvurunun yapıldığı tarih
itibarıyla hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin
bireysel başvuruda bulunmuş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemez
bulunmasına karar verilmesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir.
28. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, SGK
tarafından düzenlenen ödeme emirlerinin iptali için tüm yasal yolların
tüketildiğini, benzer bir dosyada İzmir 1. İş Mahkemesince yapılan yargılamada
davanın esasına girilerek değerlendirme yapıldığını ve takip konusu ödeme
emirlerinin iptal edildiğini, aynı konuda açılan davalarda farklı kararlar
verilmesinin hukuki belirlilik ilkesini ihlal ettiğini belirtmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına
sahiptir.”
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu, eşitlik ilkesi ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşse de başvurucunun yargılama yapılmak suretiyle toplanacak deliller
çerçevesinde davanın esası hakkında bir sonuca varılmamasına yönelik bir
şikâyeti olduğundan başvurunun mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
31. Başvuru konusu davada uyuşmazlık konusu miktar,
Anayasa Mahkemesinin içtihadında kabul edilen kişisel önem kriterini
karşılamamakta ise de başvuru konusu olaya benzer davalar ile ilgili uygulamada
oluşan hatalardan kaynaklanan yapısal sorunların giderilmesine yönelik olması
nedeniyle başvurunun anayasal öneme sahip olduğu anlaşılmıştır.
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı ve Hakkın Kapsamı
33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel
Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,
§ 34).
34. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak
arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan
en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından
görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden
faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının
tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının
sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olamaz (Mohammed Aynosah, B.
No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
35. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
36. Öte yandan Anayasa'nın 36. maddesinin ikinci
fıkrasında hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda adil yargılanma hakkı, koşulları
bulunduğu takdirde kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığın esasının
incelenmesini isteme güvencesini de sağlar.
37. Somut olayda davanın esası hakkında bir inceleme
yapılmadan verilen ret kararı nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
38. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan
mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması
mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
39. Anayasa'nın '' Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması'' kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı
olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu nedenle öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının
incelenmesi gerekir.
41. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin
ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014, § 60).
42. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî
manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun
adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere
müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan
düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına
bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün
bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali
Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
43. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu
yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince
uyuşmazlık konusunda varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel
başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin
tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351,
18/9/2013, § 42).
44. Somut olayda, Üniversiteye ait sigorta prim
borçlarının ödenmemesinden dolayı hakkında icra takibi başlatılarak mal
varlığına el konulan başvurucunun ödeme emrinin iptali istemiyle açmış olduğu
davada Mahkeme 670 sayılı KHK'nın 5. maddesi uyarınca dava şartı yokluğu
nedeniyle ret kararı vermiştir.
45. Başvuru konusu davanın SGK aleyhine açılmasına
rağmen, Mahkemenin dava konusunu 670 sayılı KHK'nın 5. maddesine göre KHK
kapsamında kapatılan kurumlara karşı açılmış gibi değerlendirerek dava şartı
yokluğu gerekçesiyle ret kararı verdiği anlaşılmıştır. Somut olayda davanın SGK
aleyhine açılması sebebiyle 670 sayılı KHK kapsamında değerlendirilmesinin
mümkün olmadığı, bu açıdan açık bir hata sonucu verilen kararın kanunilik
unsuru taşımayacağı açıktır.
46. Buna göre somut olayda Mahkemenin kanuni bir dayanağı
olmadan ilgili idari makama başvurma yolunun açık olduğunu belirterek, önüne
gelen uyuşmazlığın esası hakkında inceleme yapmadan davayı dava şartı yokluğu
nedeniyle reddetmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlali sonucunu
doğurduğu anlaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
49. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
tazminat talebinde bulunmuştur.
50. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
51. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale
neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
52. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden
yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
53. İncelenen başvuruda, mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
54. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda
yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere
uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 9. İş Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
55. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa'nın 36. maddesinde
güvenceye bağlanan mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 9. İş Mahkemesine
(E.2016/472, K.2017/17) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 21/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.