TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S.S. BOĞAZİÇİ SİTESİ KONUT YAPI KOOPERATİFİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/15154)
|
|
Karar Tarihi: 2/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
S.S. Boğaziçi Sitesi Konut
Yapı Kooperatifi
|
Vekili
|
:
|
Av. Attila SAATÇIOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, Hakem Kurulu kararına karşı açılan iptal
davasının Hakem Kurulu kararına karşı yapılan temyiz başvurusunun sonucunun
beklenerek dava şartı yokluğu sebebiyle reddedilmiş olmasının iptal davasını
etkisiz kılması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 27/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu ile T. İnşaat Ticaret Sanayi A.Ş.
(yüklenici) arasında 26/4/2002 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşme
imzalanmıştır. Söz konusu sözleşmenin 27. maddesi ile tüm ihtilafları tahkimde
çözümleneceği ve tahkim yerinin Zonguldak olduğu kararlaştırılmıştır. Daha
sonra "Ek Sözleşme -1" başlıklı 28/1/2005 tarihli sözleşme
imzalanmıştır. Bunu takiben "Protokol" başlıklı 3/7/2006
tarihli bir sözleşme daha imzalanmıştır. Sonra "Ek Sözleşme-2"
başlıklı 15/11/2007 tarihli sözleşme imzalanmıştır. En son ise "Ek
Sözleşme-3" başlıklı 22/1/2010 tarihli sözleşme imzalanmıştır. Yapılan
bu sözleşmeler ile yüklenici başvurucunun taşınmazı üzerine inşaat yapma ve
teslim etme, başvurucu da buna karşılık taşınmaz devretme borcu altına
girmiştir. Yapılan inşaatın %60'ı yüklenici firmaya, %40'ı ise başvurucuya ait
olacaktır. Ayrıca anılan sözleşme anahtar teslimi koşulu ile yapılmıştır.
9. Yüklenici fazla inşaat bedeli, konut iyileştirme
bedeli, başvurucunun isteği ile yapılan peyzaj ve bahçe düzenleme bedeli,
iyileştirme bedeli ve ödemelerin gecikmesinden kaynaklanan fiyat farkı, yeni
eklenen işler nedeniyle oluşan iyileştirme bedeli, yapı ruhsatına ilişkin
masraflar, erken teslim nedeniyle oluşan kullanım bedeli ve zamanında inşaat
ruhsatı alınmaması nedeniyle ödenen cezai şart bedelinin tazminine karar
verilmesi istemiyle 24/5/2012 tarihinde Hakem Kuruluna (Hakem) başvuruda
bulunmuştur.
10. Başvurucu ise sözleşmenin geriye etkili feshine,
yapılan ödemelerin tarafına ödenmesine, nama ifaya izin verilmesine, eksik ve
ayıplı iş bedelinin tahsiline, geç tasfiye nedeniyle oluşan zararın ödenmesine
ve tapu iptali ve tescil istemiyle 20/9/2012 tarihinde Hakeme, karşı başvuruda
bulunmuştur. Hakemdeki süreci sırasında tapu iptali ve tescili isteminden
feragat etmiştir.
11. Hakemin 27/5/2014 tarihli kararıyla başvurucunun ve
yüklenicinin taleplerinin kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.
Kararda, kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde karara karşı iptal davası
açılabileceği belirtilmiştir.
12. Hakem kararı tasdik edilmek üzere 16/6/2014 tarihinde
Zonguldak 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. Anılan Mahkemenin
16/6/2014 tarihli kararıyla Hakem kararının aslı ve dosyanın 12/1/2011 tarihli
ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 436. maddesinin üçüncü fıkrası
uyarınca mahkemede saklanmasına karar verilmiştir. Ayrıca kararda, 6100 sayılı
Kanun'un 439. maddesi uyarınca Hakem kararının tebliğinden itibaren 1 ay içinde
Hakem kararına karşı iptal davası açılabileceği belirtilmiştir.
A. Hakem Kararına Karşı Açılan İptal Davası Süreci
13. Yüklenici 9/7/2014 tarihinde Hakem kararının iptali
istemiyle Zonguldak 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır. Dava
dilekçesinde özetle Hakem kararının başvurucu lehine yorum için çabaladığı,
iskân ruhsatı alınmamasında başvurucunun da kusurunun bulunduğu, cezai şartın
başvurucuyu korumaya yönelik olarak Hakemce yanlış değerlendirildiği,
ödemelerin yanlış tespit edildiği ve eksikliklerin giderilmesi gerektiği,
ileriye yönelik fesih talebi bulunmamasına rağmen Hakem heyetince bu konuda
karar verildiği ve ileriye yönelik fesih talebinin yanlış değerlendirildiği,
masraf ve vekâlet ücreti hesaplamasının hatalı olduğu belirtilmiştir.
14. Başvurucu tarafından da 24/7/2014 tarihinde Hakem
kararına karşı Zonguldak 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır. Dava
dilekçesinde özetle yüklenicinin onaylı projelere uygun olarak inşaat
yapmadığı, kendi tasarladığı proje ile inşaat yaptığı, taşınmaz üzerindeki ayni
haklardan dolayı tahkime gidilemeyeceği, bu sebeple Hakem kararının hukuka
aykırı olduğu ifade edilmiştir. Mahkeme 24/12/2014 tarihli kararıyla
başvurucunun açmış olduğu davanın yüklenicinin Zonguldak 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açmış olduğu dava ile birleştirilmesine karar vermiştir.
15. Zonguldak 2. Asliye Hukuk Mahkemesi asliye ticaret
mahkemesi sıfatıyla bakmış olduğu davayı dava şartı yokluğu nedeniyle usulden
reddetmiştir. Mahkeme kararında taraflar arasındaki tahkim şartını da ihtiva
eden sözleşmenin maddi hukuk işlemi olduğu, bu sebeple taraflar arasındaki
uyuşmazlıkta 6100 sayılı Kanun'un 439. maddesinde yer alan Hakem kararlarına
karşı sadece iptal davası açılabileceği hükmünün uygulanamayacağı ifade
edilmiştir. Bu nedenle Hakem kararına karşı temyiz yolunun açık olduğu, temyiz
edilen Hakem kararının Yargıtay tarafından hukuka uygun bulunduğu, tarafların
temyiz yolu açık iken Hakem kararının iptali için dava açmasında hukuki yarar
olmadığı belirtilmiş; asıl ve birleşen davada dava şartı yokluğu bulunmadığı
sonucuna varmıştır.
16. Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 22/3/2018 tarihli
kararıyla mahkeme kararı onanmıştır.
B. Hakem
Kararının Temyiz Süreci
17. Yüklenici 30/6/2014 tarihli dilekçe ile Hakem
kararını temyiz etmiştir. Dilekçede özetle Hakem kararının başvurucu lehine
yorum için çabaladığı, iskân ruhsatı alınmamasında başvurucunun da kusurunun
bulunduğu, cezai şartın başvurucuyu korumaya yönelik olarak Hakemce yanlış
değerlendirildiği, ödemelerin yanlış tespit edildiği ve eksikliklerin
giderilmesi gerektiği, ileriye fesih talebi bulunmamasına rağmen Hakem
heyetince bu konuda karar verildiği ve ileriye fesih talebinin yanlış
değerlendirildiği, masraf ve vekâlet ücreti hesaplamasının hatalı olduğu
belirtilmiştir.
18. Başvurucu tarafından 31/7/2014 tarihli dilekçe ile
yüklenicinin temyiz dilekçesine cevap vermek suretiyle kararı temyiz etmiştir.
Anılan dilekçede Tahkim Kurulu kararına karşı sadece iptal davası
açılabileceği, bu sebeple temyiz talebinin reddedilmesi gerektiği ifade
edilmiştir.
19. Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 15/1/2016 tarihli
kararıyla Hakem kararı onanmıştır. Kararda, tarafların sözleşmeyi imzaladığı
tarihte 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun
yürürlükte bulunduğu belirtildikten sonra maddi hukuk alanında yürürlüğe giren
yeni kanunların eski kanuna göre geçerli olarak yapılmış olan sözleşmeleri
hükümsüz hâle getirmedikleri gibi usul sözleşmelerine ilişkin yeni kanun
hükümlerinin dahi eski kanun zamanında yapılmış usul sözleşmelerinin
geçerliliğini etkileyemeyeceği ifade edilmiştir. Yine istisnai bir yol olan
tahkimde taraf iradeleri asıl olduğu ve tarafların iradesinin de 1086 sayılı
Kanun hükümlerini yansıttığı belirtilmiştir. Hakem kararında hukuka aykırı bir
husus bulunmadığı ifade edilerek yüklenicinin temyiz talebi reddedilmiştir. Öte
yandan başvurucunun temyiz isteminin de kararın esasına ilişkin olup 1086
sayılı Kanun kapsamında yer almaması nedeniyle reddedilmiştir. Tarafların karar
düzeltme talebi aynı Dairenin 28/12/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
20. Nihai karar başvurucuya 16/2/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
21. Başvurucu 27/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. İlgili
Kanunlar
22. 1086 sayılı Kanun'un 516. maddesi şu
şekildedir:
"İki taraf aralarındaki nizaı
hal için hakem tayin edebilirler. Tahkim hususi bir mukavele ile yapılabileceği
gibi herhangi bir mukaveleye bundan tahaddüs etmesi muhtemel nizaın hakemler
vasıtasiyle halline dair bir şart da dercolunabilir."
23. Aynı Kanun'un 533. maddesi şu şekildedir:
"Hakemlerin kararı ancak aşağıdaki
hallerde temyizen nakzolunur:
1 – Tahkim müddetinin inkızasından sonra
karar verilmiş olması,
2 – Talep edilmemiş bir şey hakkında
karar verilmesi,
3 – Hakemlerin salahiyetleri dahilinde
olmıyan meseleye karar vermeleri,
4 – Hakemlerin, iki tarafın
iddialarından her biri hakkında karar vermemeleri,
Karar son üç sebepten birine binaen
temyizen nakzedilirse hakemler ve müddet yeniden intihap ve tayin olunur."
24. Aynı Kanun'un 536. maddesi şöyledir:
"Hakemlerin verdiği karar temyiz
müddeti geçince mahkeme reisi veya hakim tarafından tasdik olunur. Tasdik
keyfiyeti karar zirine ve zaptı mahsusuna yazılır. Hakem kararları ancak bu
suretle kabili icradır."
25. 6100 sayılı Kanun'un "İptal davası"
kenar başlıklı 439. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Hakem kararına karşı yalnızca
iptal davası açılabilir. İptal davası, tahkim yeri bölge adliye mahkemesinde
açılır; öncelikle ve ivedilikle görülür.
....
İptal davası, bir ay içinde açılabilir.
Bu süre, hakem kararının veya tavzih, düzeltme ya da tamamlama kararının
taraflara bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Hakem kararına karşı
iptal davası açılması kararın icrasını durdurmaz. Ancak taraflardan birinin
talebi üzerine hükmolunan para veya eşyanın değerini karşılayacak bir teminat
gösterilmek şartı ile kararın icrası durdurulabilir.
...
İptal davası hakkında verilen kararlara
karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Temyiz
incelemesi, bu maddede yer alan iptal
sebepleriyle sınırlı olarak, öncelikle ve ivedilikle karara bağlanır. Temyiz,
kararın icrasını durdurmaz."
B. Yargıtay
İçtihadı
26. Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 26/10/2015 tarihli ve
E.2015/3406, K.2015/5374 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sözleşmenin yapıldığı tarihte
yürürükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nın 516 ve devamı maddelerinde bu kanuna
göre verilecek hakem kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurabileceği kabul
edilerek bozma sebepleri düzenlenmiştir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren
6100 sayılı HMK'nın 439. maddesinde hakem kararına karşı yanlızca iptâl davası
açılabileceği hükmü getirilmiş ve iptâl sebepleri tahdidi olarak sayılmıştır.
Tahkim şartını düzenleyen sözleşmenin 24.2. maddesinde uyuşmazlıkların
iyiniyetle çözülememesi halinde hakeme gidileceği, kabul edilmiştir. Bu
düzenleme dışında tahkimle ilgili taraflar arasında yeni bir sözleşme ve ihtilâfın
HMK'ya göre çözümlenmesini kabul ettiklerine dair bir anlaşmanın varlığı da
ileri sürülmemiştir. Hakem kararında 6100 sayılı HMK'nın 448. maddesinde
düzenlenen derhal uygulanır kuralı gereğince aynı Kanun'un 439. maddesinde
öngörülen kanun yolu açık olmak üzere karar verildiği belirtilmiş ise de bu
hakemin yorumu olup tek başına hakem kararına karşı iptâl davası açılabileceği
sonucunu doğurmaz.
Her ne kadar tahkim şartı ya da
sözleşmesi yargılamanın devlet mahkemelerinde mi yoksa hakemde mi görüleceğine
ilişkin olduğundan usul sözleşmesi niteliğinde ise de, bu sözleşmenin
düzenlenmesi ve geçerliliği maddi hukuk işlemidir. Tahkim şartı ya da
sözleşmesi yapılması maddi hukuk işlemi olduğundan sonradan çıkartılan yeni
kanunlar, düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanuna göre geçerli olarak
kurulan sözleşmeleri ve sözleşme hükümlerini geçersiz hale getirmez. Maddi
hukuk sözleşmelerinin geçerliliklerinin yapıldığı tarihteki yasa hükümlerine
tabi olduğu doktrin ve Yargıtay içtihatlarında tartışmasız kabul edilmektedir.
Bu durumda tahkim şartını da ihtiva eden
yanlar arasındaki sözleşmenin maddi hukuk işlemi olduğu, taraflarca
uyuşmazlığın hakemde çözüleceği denilmek suretiyle, sözleşmenin yapıldığı
tarihte o kanun yürürlükte ve geçerli olduğundan HUMK'ya göre çözümünü kabul
ettikleri ve bu sözleşme halen geçerli ve taraflar için bağlayıcı bulunduğundan
sözleşme tarihindeki maddi ve usul hukuku kurallarının uygulanması gerekir.
Somut olayda 6100 sayılı HMK'nın 439. maddesiyle getirilen hakem kararlarına
karşı sadece iptâl davası açılabileceği hükmünün uygulanması olanağı
bulunmamaktadır. Tarafların iradesiyle uygulanmasını kabul ettikleri Türk
Kanunları arasında olan HUMK'nın 516 ve devamı maddelerinde iç tahkim davası
sonucu verilen hakem kararına karşı temyiz yoluna başvurulabileceği kabul
edildiğinden, iptâl davasının bu sebeple reddi gerekirken belirtilen husus
gözden kaçırılarak yetkisizlik kararı verilmesi doğru olmamış, bozulması uygun
bulunmuştur."
27. Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 7/7/2015 tarihli ve
E.2015/1428, K.2015/4010 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sözleşmenin
yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nın 516 ve devamı
maddelerinde hakem kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulabileceği kabul
edilerek, bozma sebepleri düzenlenmiştir. 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100
sayılı HMK'nın 439. maddesinde ise hakem kararına karşı yalnızca iptâl davası
açılabileceği hükmü getirilmiş ve iptâl sebepleri sayılmıştır.
Taraflar arasındaki
sözleşmenin 7. maddesinde tarafların anlaşmazlık halinde hakeme başvurmayı
kabul ettikleri belirtilmiştir. Bu düzenleme dışında tahkimle ilgili taraflar
arasında yeni bir sözleşme ve ihtilâfın HMK'ye göre çözümleneceğini kabul
ettiklerine dair bir anlaşmanın varlığı da ileri sürülmemiştir.
Her ne kadar tahkim
şartı ya da sözleşmesi yargılamanın kimin tarafından yapılacağına ilişkin
olduğundan usul sözleşmesi niteliğinde ise de, bu sözleşmenin kurulması ve
geçerliliği maddi hukuk işlemidir. Buna göre maddi hukuk alanında yapılan yeni
kanunlar, yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan kanuna göre geçerli olarak
kurulan sözleşmeleri hükümsüz hale getirmez. Maddi hukuk sözleşmelerinin
yapıldıkları tarihteki kanun hükümlerine tabi olduğu doktrin ve Yargıtay
İçtihatları ile kabul edilmektedir.
Bu durumda tahkim
şartını ihtiva eden yanlar arasındaki sözleşme maddi hukuk işlemi olup,
sözleşme tarihindeki maddi ve usul hukuku kurallarının uygulanması
gerektiğinden, somut olayda 6100 sayılı HMK'nın 439. maddesinde hakem
kararlarına karşı sadece iptâl davası açılabileceği hükmünün uygulama olanağı
bulunmadığından mahkemece iptâl davasının bu nedenle reddi gerekirken bu husus
üzerinde durulmadan işin esasına girilerek yazılı şikelde hüküm tesisi doğru
olmamış, kararın bozulması gerekmiştir. "
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
28. Mahkemenin 2/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; kararın verildiği tarihte 6100 sayılı
Kanun'un yürürlükte bulunduğunu, bu Kanun uyarınca Tahkim Kurulu kararlarına
karşı yalnızca iptal davası açılabileceğini, Tahkim Kurulu kararında da yargı
yolu olarak yalnızca iptal davasının gösterildiğini, buna rağmen Yargıtay
tarafından temyiz istemi esastan değerlendirilerek karar verilmesi ve buna
bağlı olarak iptal davasının incelenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
30. Taraflar arasındaki uyuşmazlıkların yargı mercileri
önüne götürülmeden Hakem tarafından çözümlenmesi mümkündür. Uyuşmazlığın çözümü
için tahkime başvuran taraflar, adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule
ilişkin güvencelerin tahkim aşamasında uygulanmadığını ileri süremeyecek iseler
de Hakem kararına karşı kanun yolunun açık olduğu durumlarda verilen karara
karşı kanun yoluna başvuru imkânına sahiptir.
31. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri
olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız
hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren
sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
32. Mahkemeye erişim hakkı, ilk derece mahkemesine dava
açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına
başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali
Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
33. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda
etkili bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye
ulaşmada açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir.
Özellikle hukuki ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim
hakkını ihlal edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.,
B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını
uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil
Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
34. 1086 sayılı Kanun'unda tahkim kararlarına karşı
temyiz kanun yolu öngörülmüş iken 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100
sayılı Kanun'da temyiz yerine iptal davası açılması öngörülmüştür. Tahkimle
ilgili uyuşmazlıklarda Yargıtay 15. Hukuk Dairesi -ilgili hukukta yer verilen
içtihadında da görüldüğü üzere- uygulanacak kanunu belirlerken tahkim sözleşmesinin
imzalandığı tarihi esas almaktadır. Buna göre Yargıtay Dairesi 1086 sayılı
Kanun yürürlükte iken imzalanan sözleşmelerde tahkim kararı üzerine temyize
başvurulabileceğini, 6100 sayılı Kanun döneminde imzalanan sözleşmelerde ise
tahkim kararına karşı iptal davası açılabileceğini belirtmektedir.
35. Başvurucu uyuşmazlığın Yargıtay 11. Dairesinin ya da
Yargıtay 13. Dairesinin önüne gelseydi farklı sonuçlanacağını, mahkeme
kararları arasındaki içtihat farklılığı nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de başvuru dilekçesine bahsetmiş
olduğu Yargıtay kararlarının örneklerinden koymayarak başvuru konusu olayla
ilgili delilleri sunarak olay hakkındaki iddialarını kanıtlama ve dayanılan
Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını ortaya
koyma yükümlülüğünü yerine getirmemiş olduğundan anılan iddia için ayrıca
değerlendirme yapılmasına gerek bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
36. Başvuru konusu olayda 26/4/2002 tarihinde imzalanan
sözleşmeye göre taraflar Hakeme başvurmuş, Hakem kararının ardından yüklenici
firma Hakem kararına karşı Yargıtaya temyiz başvurusunda bulunmuştur. Yargıtay
Dairesi 26/4/2002 tarihinde imzalanan sözleşmede anılan -içtihadı
doğrultusunda- 1086 sayılı Kanun hükümlerini uygulayarak tahkim kararına karşı
yapılan temyiz başvurusunu esastan incelemiştir. Başvurucu temyiz başvurusunun
esastan incelenmiş olması nedeniyle iptal davasının ekili şekilde
incelenmediğini ve bu nedenle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşse de Yargıtay Dairesinin anılan içtihadı doğrultusunda temyizen inceleme
yapmasının mahkemeye erişim hakkına bir müdahale olarak değerlendirilemez.
Başvurucunun medeni hakkının esasıyla ilgili olarak başka bir yargısal süreçte
inceleme yapıldığı ve hüküm kurulduğu gözetildiğinde bireysel başvuruya konu
davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle esasının incelenmemesinde mahkemeye
erişim hakkı yönünden bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 2/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.