logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Eyyüp Kudin ve diğerleri [1.B.], B. No: 2017/15834, 22/7/2020, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EYYÜP KUDİN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/15834)

 

Karar Tarihi: 22/7/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Cafiye Ece YALIM

Başvurucular

:

1. Eyyüp KUDİN

 

:

2. Gurbet KUDİN

 

:

3. Rojin KUDİN

 

:

4. Sultan KUDİN

 

:

5. Veysel KUDİN

 

:

6. Yılmaz KUDİN

Başvurucular Vekili

:

Av. Mevlüt GÜNEŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölümle ilgili olarak tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/1/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuların yakınları P.K. 16/2/2007 tarihinde doğum sancılarının başlaması üzerine başvurduğu Viranşehir Devlet Hastanesinde (Hastane) saat 10.30 sıralarında normal doğum yapmıştır. Doğumdan sonra kanama olması nedeniyle hemşireler doktor O.A.yı bilgilendirmişlerdir.

9. Doktor O.A. kollum (rahim ağzı) yırtığı olduğunu değerlendirerek yırtığı dikip kanamayı durdurmaya çalıştığı hâlde P.K.nın kanamasının durmaması ve durumunun giderek kötüleşmesi üzerine Hastanedeki diğer kadın doğum uzmanı doktor A.O. çağrılmıştır. A.O. kanamanın rahim rüptüründen (yırtık) kaynaklanabileceğini değerlendirmiş, doktor O.A. ile birlikte saat 12.30'da P.K.yı ameliyata almışlardır.

10. Ameliyat sırasında önce rüptür onarılmış, sonrasında kanamanın durmaması üzerine uterin arterleri (rahim ana atardamarlar) bağlanmıştır. Kanamanın ameliyat sonrasında da devam etmesi üzerine P.K. ikinci kez ameliyata alınarak suptotal histereoktomi (rahmin alınması) işlemi yapılmıştır.

11. Hastanede yoğun bakım ünitesi olmaması nedeniyle ameliyat sonrasında uyandırılma işlemi yapılmadan Harran Üniversitesi Tıp Fakültesine sevk edilen P.K. yapılan tüm müdahalelere rağmen 22/2/2007 tarihinde hayatını kaybetmiştir.

12. Başvurucular Dr. O.A. hakkında Sağlık Bakanlığına, Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğüne, Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuşlardır.

13. Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğüne yapılan şikâyet üzerine görevlendirilen Dr. İ.C. tarafından alınan bilirkişi raporunda, hastanın saat 10.00 sıralarında doğum yapmak için Hastaneye giriş yaptığı, hasta yatışı yapıldığı sırada hemogram alınmadığı, bu işlemin rutin bir işlem olduğu ve kanama takibinde önemli rol oynadığı, muayeneyi yapan Dr. O.A.nın indiksiyon kararı vermeden önce ebe Ş.S.nin kendisinin bu kararı verdiği, bu kararın ilgili uzman doktor tarafından verilmesi gerektiği, hastaya doğum sonrası rutin olarak kollum kontrolü yapılması gerekirken kanama sonrası yapıldığı, bunun da zaman kaybına yol açtığı, hastanın genel durumunun kötüleşip hemarojik şoka girdiği (kan kaybından dolayı şoka girilmesi) ve kanamanın uterus atoni ve rüptüründen olabileceğinin Hastanede görevli diğer Dr. A.O.nun hastayı gördüğü ana kadar tespit edilemediği, hastaya doğrudan histereoktomi (rahmin alınması) işlemi uygulanmaması nedeniyle gecikme oluştuğu ancak Hastanede yoğun bakım ünitesi olmamasından dolayı bir hatanın oluşmadığı belirtilmiştir. Bilirkişi raporları sonucunda Dr. İ.C. tarafından 27/4/2007 tarihinde ön inceleme raporu ve disiplin soruşturma raporu hazırlanmıştır. Ön inceleme raporu ve disiplin soruşturma raporunda Dr. O.A.nın uterus atoni ve rüptürü tanısını geç koyduğu, bu sürede P.K.nın kan kaybından komaya girdiği, sonrasında yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybettiği tespit edilmiştir. Anılan raporlarının sonuç kısmında ise Dr. O.A.nın geç tanı koyması dolayısıyla müdahalede gecikme fiilinin 14/7/1965 tarihli 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinde belirtilen fiillere uyan karşılığının bulunamaması nedeniyle disiplin cezası verilemediği belirtilmiştir.

A. Olayla İlgili Olarak Yürütülen Ceza Soruşturması ve YargılamasıSüreci

14. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Dr. O.A. hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca Viranşehir Kaymakamlığından soruşturma izni talep edilmiştir.

15. Viranşehir Kaymakamlığı 30/4/2007 tarihli kararıyla 27/4/2007 tarihli ön inceleme raporuna göreDr. O.A. hakkında müdahalede gecikerek hastanın ölümüne sebebiyet vermek suretiyle görevi ihmal suçunun işlendiği iddiasını doğrulayacak yeterli kanıt bulunması nedeniyle soruşturma izni verilmesine karar vermiştir.

16. Başsavcılıkça başlatılan soruşturma kapsamında 24/9/2007 tarihinde Adli Tıp Kurumundan rapor düzenlenerek P.K.nın ölüm nedeni hakkında bilgi verilmesi talep edilmiştir. Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 5/12/2007 tarihli raporda kişinin ölümünün postpartum (doğum sonrası) kanama ve gelişen komplikasyonlardan ileri geldiği oybirliği ile mütalaa edilmiştir.

17. Başsavcılık P.K.nın ölümünde idarenin kusurunun bulunup bulunmadığı, varsa kusur oranının bildirilmesi için Adli Tıp Kurumu Üçüncü Adli Tıp İhtisas Kurulundan (Adli Tıp Kurumu) rapor düzenlenmesini talep etmiştir. Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen 13/2/2008 tarihli raporda, uterus rüptürünün doğumun bir komplikasyonu olarak gelişebileceği gibi şartlar oluşmadan dışardan bastırma gibi müdahalelerde de rüptür olasılığının artabileceği belirtildikten sonra kendisine kanamanın olduğu haber verildiğinde doktor O.A.nın gerekli muayeneyi yapıp rahim ağzı yırtığını tespit ederek dikmesinin sonrasında kanama durmayınca ameliyata başlamasının ve ameliyatta yapılan tıbbi işlemlerin ardışık olarak tıp kurallarına uygun olduğuna oyçokluğu ile karar verildiği bildirilmiştir.

18. 13/2/2008 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda yer alan Dr. K.K.nın karşıoy yazısında saat 11.10-11.20 arasında doğumu gerçekleştirilen hastada kanama sonrası rüptür tespit edilmesine rağmen mahiyeti araştırılmadan vajinal yırtık olarak değerlendirilmesi ve uterustaki rüptüre bir saat gecikme ile müdahale edilmesinin tıp kurallarına uygun olmadığı değerlendirilmiştir.

19. Başsavcılıkça 24/7/2008 tarihli iddianame ile görevi ihmal sonucu taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan Dr. O.A. hakkında Viranşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) kamu davası açılmıştır. 24/7/2008 tarihli iddianamede; Adli Tıp Kurumunun raporunda doktor O.A.nın yaptığı tıbbi işlemlerin ardışık olarak tıp kurallarına uygun olduğuna oyçokluğu ile karar verildiğinin mütalaa edildiği, anılan mütalaaya karşı oy yazısında uterusta meydana gelen rüptüre bir saat gecikme ile müdahale eden Dr. O.A.nın eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığının belirtildiği, anılan nedenlerle Dr. O.A.nın eyleminin taksirle ölüme sebebiyet verme suçunu oluşturduğu iddia edilmiştir.

20. Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sırasında 11/6/2009 tarihinde Yüksek Sağlık Şurasından rapor alınmasına karar verilmiştir. Yüksek Sağlık Şurasınca düzenlenen 4/5/2010 tarihli raporda; tanık ifadeleri, yapılan işlemlere ilişkin olarak Hastanedeki ve Harran Üniversitesi Tıp Fakültesindeki hasta dosyasında yer alan bilgiler özetlendikten sonra ölüm nedeninin belirtildiği 5/12/2007 tarihli Adli Tıp Kurumu raporu, 13/2/2008 tarihli Adli Tıp Kurumu raporlarının sonuç kısmı ve Dr. K.K.nın karşıoy yazısına yer verilmiştir. Raporun sonuç kısmında ise hastada meydana gelen postpartum kanamanın bir komplikasyon olduğu ancak bu komplikasyonun iyi yönetilememesi nedeniyle hastaya uygulanması gereken nihai müdahalenin geç yapıldığı, Dr O.A.nın kusurlu olduğu belirtilmiştir. Anılan raporda ayrıca Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi yoğun bakımda da gerçekleştirilen takip ve tedavinin uygun yapılmadığı, hastaya ölümünden sonra otopsi yapılmaması nedeniyle kesin ölüm sebebinin anlaşılamadığından kişilerin kusurlarıyla ölüm arasında illiyet bağı kurulamayacağı da belirtilmiştir.

21. Ceza Mahkemesi 26/1/2011 tarihinde raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için İstanbul Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan üçüncü bir rapor alınmasına karar vermiştir. İstanbul Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan alınan 3/5/2012 tarihli raporda olay tarihinde normal yolla gerçekleştirilen doğum sonrası kollum ve uterus rüptürüne bağlı kanama ve gelişen komplikasyonlar neticesi ölen 30 yaşındaki P.K. hakkında rüptür tespiti ve atoni kanaması tespiti sonrası yapılması gereken işlemlerin bir tıbbi sıralama içinde yapılması gerektiği, yapılan bir işlemin yeterli gelmemesi halinde sonraki aşamaya geçilmesi gerektiği, direkt hemen histerektomiye geçilemeyeceği tıbben bilindiğinden, kişiye uygulanan önce rüptür tamiri, sonra bilateral uterin arter ligasyonunun uterus masajının ve subtotal histerektomi işleminin sırasıyla usulüne uygun olduğu belirtilmiştir.

22. Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda Dr. O.A.nın beraatine karar verilmiştir. Mahkeme 13/11/2012 tarihli gerekçeli kararında özetle; Dr.O.A. tarafından P.K.ya yapılan müdahalede gecikme olup olmadığı veya müdahale sırasında yapılan işlemlerde Dr. O.A.nın herhangi bir kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti için önce Adli Tıp Kurumundan sonra da Yüksek Sağlık Şurasından raporlar alındığı, raporlar arasında çelişki meydana gelmesi üzerine bu çelişkinin giderilmesi amacıyla İstanbul Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan üçüncü bir rapor alındığı belirtilmiştir. Gerekçeli kararda ayrıca İstanbul Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu tarafından düzenlenen raporda Dr. O.A.nın hastaya gerekli müdahaleleri yaptığının, Hastanede yapılan teşhis ve tedavi işlemlerinde herhangi bir gecikme olmadığının oybirliğiyle karara bağlanmış olduğu, kusurlu bir hareketinin olmadığı değerlendirilen Dr. O.A.nın üzerine atılı görevi ihmal yada taksirle ölüme neden olma suçlarının yasal unsurlarının oluşmaması nedeniyle beraatine karar verildiği belirtilmiştir.

23. Başvurucular tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuş, Yargıtayca yapılan temyiz incelemesi sonucunda 13/5/2015 tarihinde anılan kararın onanmasına karar verilmiştir.

B. Olayla İlgili Olarak Açılan Tam Yargı Davası Süreci

24. Başvurucular 29/5/2007 tarihinde Sağlık Bakanlığına (İdare) başvuruda bulunarak tazminat talebinde bulunmuş, İdarenin 5/7/2007 tarihinde tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

25. Başvurucular 10/9/2007 tarihli dilekçeyle İdarenin hizmet kusuru bulunduğunu, İdarenin kamu personelini iyi eğitmediği gibi Hastanede yoğun bakım ünitesinin de bulunmaması nedeniyle Harran Üniversitesi Tıp Fakültesine sevk edilmek zorunda kalınan P.K.nın tedavisinde iki saatlik bir gecikme yaşandığını belirterek Şanlıurfa İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) İdare aleyhine toplam 150.000 TL maddi, 150.000 TL manevi tazminat ödenmesi talepli tazminat davası açmışlardır.

26. İdare Mahkemesince 31/10/2008 tarihinde, P.K.nın ölümünde İdarenin herhangi bir hizmet kusuru bulunup bulunmadığı, hizmet kusuru varsa kusur oranı hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor hazırlanması talep edilmiştir.

27. Adli Tıp Kurumunca düzenlenen 18/2/2009 tarihli raporda daha önce yapılan tüm işlemler ve alınan raporlar özetle anlatıldıktan sonra sonuç kısmında P.K.nın doğumu sonrasında kanamanın olduğu bilgisi verildiğinde Dr. O.A.nın gerekli müdahaleyi yaptığı, kollum yırtığını tespit ederek diktiği, sonrasında kanama durmayınca P.K.nın ameliyata alındığı, ameliyat sırasında da uygun tedavinin yapıldığı belirtilerek davalı İdarece yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu mütalaasına varıldığı bildirilmiştir. Daha önce alınan raporlara yer verilmiş olmakla birlikte Dr. O.A. hakkında düzenlenen ön inceleme ve disiplin soruşturma raporları ile Yüksek Sağlık Şurasının görüşleri ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.

28. Başvurucular Adli Tıp Kurumu raporunun eksik inceleme ve değerlendirmeyle düzenlendiğini iddia ederek itiraz etmişlerdir.

29. İdare Mahkemesince Adli Tıp Kurumunun 18/2/2009 tarihli raporunda eksik bırakılan hususlarda ek rapor alınması için 17/11/2009 tarihinde dosyanın yeniden Adli Tıp Kurumuna gönderilmesine karar verilmiştir. İdare Mahkemesinin ek raporda bildirilmesini istediği hususlar şöyledir:

i. Normal yolla doğum kararının tıp kurallarına uygun olup olmadığı,

ii. Hastanın kanamasının nedeninin tespitinde gecikme bulunup bulunmadığı,

iii. Alınması gerekli hemogramın alınmamasının ve hastaya doğum sonrası kollum kontrolü yapılmamasının zaman kaybına yol açıp açmadığı,

iv. Hastaya uterus rüptürü ve atoni teşhisinin konulmasında gecikme olup olmadığı, teşhisin konulduğunda hemen opere edilmesi gerekip gerekmediği, edilmemesinin zaman kaybına yol açıp açmadığı, anılan tüm işlemlerde gecikme söz konusu ise bunun hastanın ölümüne etki edip etmediği hususlarının değerlendirilmesi talep edilmiştir.

30. Adli Tıp Kurumun 29/1/2010 tarihli raporunun sonuç kısmı şöyledir:

"... Yukarıdaki tıbbi belgeler ile adli tahkikat dosyasında kayıtlı bulanan adli tıbbi belgelerin yeniden tetkiki sonucunda; Seda kızı, 1977 doğumlu [P.K.nin] Viranşehir Devlet Hastanesi’nin 16.2.2007 tarihinde gerçekleşen doğumunda ;

1) Olay tarihinde 30 yaşında olduğu, daha önce 4 kez normal doğum yapmış olduğu, 8cm açıklığı ve %80 silinmesi olduğu cihetle kişideki doğum eyleminin normal yolla gerçekleştirme seçeneğinin tıp kurallarına uygun olduğu,

2) [P.K.nin] kanamalarının tespitinde gecikme söz konusu olmadığı,

3) Doğum öncesi hemogram alınmamasının kişideki doğum eyleminin seyrinde ve takibinde bir eksikliğe ya da zaman kaybına neden olmadığı kanama başlayınca kan transfüzyonu yapılmaya başlanmış olduğu,

4) Doğum sonrası kollum kontrolü rutin bir işlem olmayıp, gerek duyulduğunda yapılan bir işlem olduğu, ebe [Ş.S.nin] kanama başlayınca kollum seti ile hastanın kontrolünü yapmış olduğu,

5) Rüptür tespiti ve atoni kanaması tespiti sonrası yapılması gereken işlemlerin bir tıbbi sıralama içinde yapılması gerektiği, yapılan bir işlemin yeterli gelmemesi halinde sonraki aşamaya gecilmesi gerektiği, direkt hemen histerektomiye geçilemeyeceği tıbben bilindiğinden, kişiye uygulanan önce rüptür tamiri, sonra bilateral uterin arter ligasyonunun uterus masajının ve subtotal histerektomi işleminin sırasıyla usulüne uygun olduğu ,

6)Gebenin doğum salonuna saat 10.00 sularında çıkarıldığı, 30-40 dakika sonra doğumun gerçekleştirildiği, collum yırtığı olduğu fark edilmesi üzerine kollumun sütüre edildiği, kanamanın durmaması üzerine saat 12.30 da operasyona alındığı ve saat 15.35 de Harran Üniversitesi Hastanesi’ne sevkedilerek tedavisinin sevk edildiği hastanede sağlanılmaya çalışıldığı dikkate alındığında 1977 doğumlu P.K.nin Viranşehir Devlet Hastanesi’nde yapılan teşhis ve tedavi işlemlerinde herhangi bir gecikme olmadığı oy birliği ile mütalaa olunur.... "

31. Başvurucular 29/1/2010 tarihli Adli Tıp Kurumu ek raporuna da itiraz etmişler, ek rapor ile Yüksek Sağlık Şurasından alınan rapor arasında büyük bir çelişki olduğunu belirterek tam teşekküllü bir üniversite hastanesinden yeni bir rapor alınmasını talep etmişlerdir.

32. İdare Mahkemesi 8/10/2010 tarihinde Viranşehir Asliye Ceza Mahkemesinden dosyada bulunan Yüksek Sağlık Şurası kararı ile Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen raporun bir örneğinin incelenmek üzere gönderilmesini talep etmiştir. Mahkeme 1/11/2010 tarihinde raporları İdare Mahkemesine göndermiştir.

33. İdare Mahkemesi 11/11/2010 tarihli kararla davanın reddine karar vermiştir. İdare Mahkemesi kararında her ne kadar Yüksek Sağlık Şurasında ve İl Sağlık Müdürlüğü ön inceleme raporunda doğum sonrası kanamaya bağlı gelişen komplikasyonun iyi yönetilemediği, nihai müdahalede gecikme olduğu belirtilmekte ise de Adli Tıp Kurumunun görüşleri dikkate alındığında nihai müdahalenin ardışık tıbbi işlemlere göre yapıldığının ve zamanında müdahale edildiğinin bildirildiği, İdarenin kusurunun bulunmadığı yönündeki görüşe itibar edildiği belirtilmiştir.

34. Gerekçeli kararın ilgili kısımları şöyledir:

"...

Olayda, her ne kadar Yüksek Sağlık Şurası tarafından davacılar murisi [P.K.nin] ölüm nedeninin belli olmadığı belirtilmişse de, Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen rapor ile hastanın postpartum (doğum sonrası) kanama ve kan kaybına bağlı komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybettiği anlaşıldığından, doğum sonrası kanamanın tespit edilmesi ile hastanın ameliyata alınması arasında geçen zaman dilimi içerisinde tıbbi gereklere uygun olarak hareket edilip edilmediğinin tespiti önem arz etmektedir.

Bu bağlamda, hastanın saat 10:00 sularında doğum için hastaneye geldiği, 30-40 dakika sonra doğumun gerçekleştiği, kanama olduğunun fark edilmesi üzerine uzman doktor tarafından kollum yırtığının dikilmeye başlandığı, kanama tespit edilmesi durumunda öncelikle kanamaya neden olan kollum yırtığının dikilmesi işleminin yapılması gerektiğinin Adli Tıp raporunda belirtildiği ve yine kanamanın durmaması üzerine hastanın saat 12:30'da operasyona alınarak öncelikle bilateral uterin arter ligasyonunun, uterus masajının ve subtotal histerektomi işleminin sırasıyla yapılmasının usule uygun olduğunun aynı raporda belirtildiği göz önüne alındığında, tıbbi olarak hastaya sırasıyla yapılması gereken müdahaleler nedeniyle herhangi bir gecikmeden bahsedilemeyeceği anlaşılmaktadır.

Her ne kadar, ön inceleme raporu ve Sağlık Şurası kararlarında gecikme söz konusu olduğu, Sağlık Şurası kararında koplikasyonun iyi yönetilememesi nedeniyle nihai müdahalenin geç yapıldığı belirtilmekte ise de, nihai müdahalenin ardışık tıbbi işlemlerin sonucu olarak uygulanması gerektiğine ilişkin Adli Tıp Kurumu'nun görüşü göz önüne alındığında bu tespite ve yine histerektominin derhal yapılması gerektiğine ilişkin diğer görüşe itibar etme olanağı bulunmamaktadır.

Bu durumda, meydana gelen sonucun doğumun bir komplikasyonu olarak ortaya çıktığı, bu komplikasyona ardışık olarak doğru tıbbi ameliyeler ile ve zamanında müdahale edildiği, istenmeyen durumun ortaya çıkmasında idarenin herhangi bir kusurunun bulunmadığı anlaşıldığından davacıların tazminat talebinin karşılanması hukuken mümkün değildir...."

35. Başvurucular raporlar arasındaki çelişkinin giderilmediğini, Hastanede yoğun bakım ünitesinin bulunmaması nedeniyle hizmet kusuru bulunduğu yönündeki iddialarının değerlendirilmediğini, eksik inceleme ile karar verildiğini belirterek temyiz kanun yoluna başvurmuşlardır.

36. Danıştay Onbeşinci Dairenin (Daire) 12/2/2015 tarihli kararıyla başvurucuların temyiz istemleri reddedilerek onama kararı verilmiştir.

37. Başvurucular Dairenin kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunmuşlar, Daire 12/10/2016 tarihli kararı ile karar düzeltme isteminin reddine karar vermiş ve anılan karar kesinleşmiştir.

38. Başvurucular 9/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

39.İlgili hukuk için bkz. Ali Abidin Saruhanoğlu ve diğerleri, B. No: 2014/15478, 6/12/2017, §§ 39-42.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

40. Mahkemenin 22/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

41. Başvurucular; yakınları P.K.da saat 10.30 sıralarında normal doğum sonrası kanama başladığı hâlde kollum yırtığının dikilmesiyle kanamanın duracağının düşünüldüğünü, P.K.nın yoğun olarak kan kaybettiği hâlde iki saat boyunca doktorun müdahalede bulunmadığını, P.K.nın kan kaybından şoka girerek kötüleşmesi üzerine ancak 12.30'da ameliyata alındığını, P.K.nın doğrudan rahminin alınmayıp uterin arterlerinin bağlandığını, daha sonra kanama durmayınca ikinci kez ameliyata alınarak rahminin alındığını, yoğun bakım ünitesinin bulunmaması nedeniyle de iki saate yakın bir zaman kaybedilerek Tıp Fakültesine sevk edilen P.K.nın tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirdiğini belirtmişlerdir.

42. Başvurucular Dr. O.A. hakkında düzenlenen ön inceleme raporunda ve Yüksek Sağlık Şurası raporunda komplikasyonun iyi yönetilmediğinin ve yakınlarına geç müdahale edildiğinin belirtildiği hâlde Adli Tıp Kurumu raporlarına itibar edilerek tam yargı davasının reddedildiğini, çelişkinin giderilmesi için yeniden rapor alınmadığını, eksik inceleme ile karar verildiğini, yoğun bakım ünitesinin bulunmamasına yönelik iddialarının değerlendirilmediğini belirterek yaşam hakkının ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedirler.

B. Değerlendirme

43. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.”

44. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

46. Başvurucular yakınlarının ölümünde sağlık personelinin sorumluluğu olduğunu, yakınlarının yaşamının korunmadığını, olayda hizmet kusuru bulunduğu hâlde tam yargı davasının reddedildiğini iddia etmektedirler. Başvurucuların iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

47. Başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olayda hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla açtıkları tam yargı davasının reddedilmesinden yakınmaktadırlar. Başvurucuların iddialarının tam yargı davası ile ilgili olduğundan incelemenin bu kapsamda yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

48. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013,§ 41). Başvuru konusu olayda başvurucular müteveffanın eşi ve çocuklarıdır. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

50. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

51. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşama hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

52. Söz konusu pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır. Devlet -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 35).

53. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ortaya konulmuş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyeti kapsamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

54. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

55. Bu yaklaşım tıbbi hata sonucu meydana geldiği ileri sürülen ölüm olayları için de geçerlidir. Diğer taraftan bu şekildeki bir kabul, bu tür olaylarda yürütülen ceza soruşturmalarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmeyeceği anlamına da gelmemektedir. Ancak ilke olarak tıbbi hatalara ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Zeki Kartal, B. No: 2013/2803, 21/1/2016, § 78; Nail Artuç, § 38).

56. Mağdurların kendi inisiyatifleri ile başvurabilecekleri tazminat yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolların uygulamada da etkili olması gerekir. Bir başvuru yolunun ancak hak ihlalini önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi, bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).

57.Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında yürütülecek olan ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının da makul derecede ivedilik ve özen şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110; Filiz Aka, § 33).

58. Bununla birlikte derece mahkemelerinin özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

59. Başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup ölüm olayının sağlık personelinin hatalı tıbbi uygulamalarından kaynaklandığını ve olayda hizmet kusuru bulunduğunu iddia etmektedirler. Yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda başvurucular tarafından açılan tam yargı davası, ilgili personelin veya idarenin sorumluluğunun tespit edilerek gerekirse zararların tazminini sağlayarak başvurucuların mağduriyetini giderebilecek niteliktedir. Dolayısıyla yaşam hakkı kapsamındaki etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğü, başvuruculara idare mahkemeleri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilebilir.

60. Her ne kadar delilleri değerlendirmek ve hukuk kurallarını yorumlamak kural olarak derece mahkemelerinin yetkisinde olsa da yaşam hakkının ihlal edildiği şikâyetinin bulunduğu davalarda derece mahkemelerinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği özende bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.

61. Başvurucular Dr. O.A. hakkında düzenlenen ön inceleme raporu ve Yüksek Sağlık Şurası raporu ile Adli Tıp Kurumu raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi için yeniden rapor alınmadığından, yoğun bakım ünitesinin bulunmamasına yönelik iddialarının değerlendirilmediğinden yakınmaktadırlar.

62. Başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmenin Anayasa Mahkemesinin görevi olmadığının bu aşamada önemle vurgulanması gerekmektedir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018).

63. Adli Tıp Kurumu raporu ve mahkeme kararının bu tespitler sonrasında başvurucunun ileri sürdüğü hususlara ilişkin olarak yeterli bir açıklama getirip getirmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir.

64. Somut olayda İdare Mahkemesi P.K.nın ölümünde İdarenin herhangi bir hizmet kusuru bulunup bulunmadığı, hizmet kusuru varsa kusur oranının bildirilmesi hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor hazırlanmasını talep etmiştir. Adli Tıp Kurumunca düzenlenen 18/2/2009 tarihli raporda davalı İdarece yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu bildirilmiştir. Başvurucuların Adli Tıp Kurumu raporuna itirazı üzerine İdare Mahkemesince Adli Tıp Kurumunun raporunda eksik bırakılan hususlarda ek rapor alınması için dosyanın yeniden Adli Tıp Kurumuna gönderilmesine karar verilmiştir. İdare Mahkemesi ek raporda bildirilmesini istediği hususları tek tek sıralamış, Adli Tıp Kurumu da Mahkemeye ilgili hususları değerlendiren bir ek rapor sunmuştur.

65. Adli Tıp Kurumun 29/1/2010 tarihli raporunun sonuç kısmında P.K.nın kanamalarının tespitinde gecikme söz konusu olmadığı, doğum salonuna saat 10.00 sularında çıkarıldığı, 30-40 dakika sonra doğumun gerçekleştirildiği, kollum yırtığı olduğunun fark edilmesi üzerine kollumun sütüre edildiği, kanamanın durmaması üzerine saat 12.30'da operasyona alındığı, P.K.nın Hastanede yapılan teşhis ve tedavi işlemlerinde herhangi bir gecikme olmadığı belirtilmiştir (bkz. §§ 29, 30).

66. Başvurucular 29/1/2010 tarihli Adli Tıp Kurumu ek raporuna itiraz ederek Yüksek Sağlık Şurasından alınan rapor ile aralarında büyük bir çelişki olduğunu belirterek tam teşekküllü bir üniversite hastanesinden yeni bir rapor alınmasını talep etmişler ancak İdare Mahkemesi Adli Tıp Kurumunun görüşüne itibar ettiğini belirterek başvurucuların talebini reddetmiştir. İdare Mahkemesi Viranşehir Asliye Ceza Mahkemesinden dosyada bulunan Yüksek Sağlık Şurası kararı ile Adli Tıp Kurumu raporunun incelenmek üzere gönderilmesini talep ederek tüm raporlar arasında bir değerlendirme yapmış, raporlardan hangisine itibar ettiğini gerekçeli kararında ilgili hukuk kurallarını da yorumlamak suretiyle belirtmiştir. Nitekim İdare Mahkemesinin Adli Tıp Kurumunun raporuna itibar ettiğini belirterek tam yargı davasının reddine karar vermesinden sonraki süreçte Ceza Mahkemesi tarafından raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla alınan Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu raporunda da tıbbi müdahalenin zamanında ve tıp kurallarına uygun olarak yapıldığı ve İdarenin kusurlu olmadığı yönünde görüş bildirildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 21).

67. Yüksek Sağlık Şurasınca düzenlenen 4/5/2010 tarihli raporda tanık ifadeleri, hasta dosyasında yazılan yapılan işlemlere ait bilgiler ve Adli Tıp Kurumu raporları özetlendikten sonra raporun sonuç kısmında ise hastada meydana gelen postpartum kanamanın bir komplikasyon olduğu ancak bu komplikasyonun iyi yönetilememesi nedeniyle hastaya uygulanması gereken nihai müdahalenin geç yapıldığı, Dr O.A.nın kusurlu olduğu belirtilmişse de anılan komplikasyonun tıbbi kurallara göre nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda ve alınan Adli Tıp Kurumu raporlarında belirtilen konularda bir değerlendirme yapılmadığı da görülmektedir.

68. Başvurucuların yakını P.K.nın ölüm olayına ilişkin olarak tam yargı davası ve ceza davasında 29/4/2007, 13/2/2008, 3/5/2012 18/2/2009 ve 29/1/2010 tarihlerinde Adli Tıp Kurumundan toplam beş kere rapor alınmıştır. Öte yandan ceza mahkemesi tarafından, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan alınan 3.5.2012 tarihli raporda da uygulanan tıbbi işlemlerin usulüne uygun bulunduğu belirtilmiştir. Adli Tıp Kurumundan alınan raporların tamamında yapılan tıbbi işlemlerin ardışık olarak tıp kurallarına uygun şekilde ve zamanında yapıldığı, İdarenin kusurlu olmadığı tespiti yapılmıştır.

69. Başvurucular her ne kadar yoğun bakım ünitesinin bulunmamasına yönelik iddialarının değerlendirilmediğini iddia etmişlerse de başvurucuların müdahalede gecikme yaşanmasının nedenlerinden birinin Hastanede yoğun bakım ünitesi olmayışına dayandırdıkları dikkate alındığında, başvurucuların iddialarının Mahkemenin gerekçeli kararında itibar ettiğini belirttiği Adli Tıp Kurumunun başvurucuların yakınlarına müdahalede gecikme bulunmadığını belirten raporları ile değerlendirdiği anlaşılmaktadır.

70. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde somut yargılamada İdare Mahkemesinin Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yaptığı kanaatine varılmıştır.

71. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Eyyüp Kudin ve diğerleri [1.B.], B. No: 2017/15834, 22/7/2020, § …)
   
Başvuru Adı EYYÜP KUDİN VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2017/15834
Başvuru Tarihi 9/1/2017
Karar Tarihi 22/7/2020

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tıbbi ihmal sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölümle ilgili olarak tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Tıbbi ihmal veya sağlık hizmetlerine erişememe sonucu ölüm İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 3359 Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu 3
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi