TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EROL AKSOY BAŞVURUSU (4)
|
(Başvuru Numarası: 2017/17496)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Zehra GAYRETLİ
|
Başvurucu
|
:
|
Erol AKSOY
|
Başvurucu Vekilleri
|
:
|
Av. Buğra Alp KOCAMAN
|
|
|
Av. Turgut TAVŞANOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; isnadın niteliğinin değiştiğinin bildirilmemesi,
mahkûmiyet kararının gerekçesiz olması ve delillerin hatalı değerlendirilmesi
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 6/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucu
Hakkında Açılan Davalar
9. Başvurucu, bireysel başvuru konusu olayların geçtiği
tarihte İktisat Bankası A.Ş. (Banka) ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde
kurulan Trade Deposit Bank Off-Shore Ltd.nin (TDB) yönetim kurulu başkanı ve
hâkim ortağıdır.
10. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK)
15/3/2001 tarihinde Bankanın yönetim ve denetiminin Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna (TMSF) devredilmesine karar vermiştir.
11. Başvurucunun yönetim kurulu başkanı olarak görev
yaptığı dönemde 18/6/1999 tarihli ve 4389 sayılı mülga Bankalar Kanunu'na
muhalefet, uyarı ve talimatlara aykırılık, özel banka parasını zimmete geçirme,
gerçeğe aykırı muhasebeleştirme yapma ve sair suçları işlediği iddia edilerek
farklı tarihlerde düzenlenen iddianamelerle başvurucu hakkında ceza davaları
açılmıştır.
12. Farklı mahkemelerde görülmekte olan ceza davaları,
İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) E.2004/82 sayılı dosyasında
birleştirilerek yargılamaya bu dosya üzerinden devam edilmiştir.
13. Yargılama sonucunda Mahkemenin 9/10/2013 tarihli
kararı ile başvurucu hakkında bir kısım suçlardan açılan kamu davalarının
zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.
B. Bireysel
Başvuru Konusu Yargılama Süreci
14. Yönetim kurulu başkanlığını başvurucunun yaptığı
Avrupa ve Amerika Holding A.Ş. (Holding) 1992 yılında kurulmuştur. Holding
bünyesinde farklı sektörlerde faaliyet gösteren çok sayıda şirket
bulunmaktadır.
15. Holding bünyesindeki şirketlerden biri olan AKS
Televizyon Reklamcılık ve Filmcilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.nin (AKS) %80 hissesi
Ç. Grubuna ait şirketlere 3/6/1999 tarihinde satılmıştır. Bu satış işlemi
vadeli senet (bono) karşılığında gerçekleştirilmiştir.
16. Başvurucunun beyanına göre satış işlemi karşılığında
alınan senetler AKS adına çeşitli finans kuruluşlarından alınan kredilerin geri
ödenmesinde kullanılmıştır. Bu kapsamda AKS'nin kredi borcu bulunan finans kuruluşlarından
biri olan TDB, kredi alacağına karşılık olarak senetleri teslim almış ve daha
sonra Bankaya ciro ederek tahsil etmiştir.
17. Başvurucu, TDB'den alınarak iskonto edilen senetlerin
borçlusu olan Ç. Grubuna ait şirketlere Banka Yönetim Kurulunun 7/1/2000
tarihli ve (1) sayılı kararı ile döviz kredisi tahsis edildiğini belirterek bu
işlemin Ç. Grubunun toplam grup kredi risklerini takip edebilmek için yapılan kayda
dayalı kredi tahsisi olduğunu savunmuştur.
18. Öte yandan Bankanın TMSF'ye devredilmesinden sonra
Banka hesapları üzerinde BDDK tarafından yapılan inceleme sonucunda söz konusu
vadeli senetlerin TDB tarafından cirolanarak Bankaya verildiği, ancak Banka
tarafından bu işlemin Ç. Grubuna ait şirketler üzerinden kredi kullandırılmış gibi
gösterildiği, bu şekilde gerçeğe aykırı kayıt ve belgeler düzenlemek suretiyle
banka zararı yaratıldığı belirtilerek suç duyurusunda bulunulmuştur.
19. Olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma sonucunda
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 30/4/2001 tarihli iddianamesi ile başvurucunun
da aralarında bulunduğu Banka yönetim kurulu üyeleri hakkında hizmet sebebiyle
emniyeti kötüye kullanma suçundan kamu davası açılmıştır.
20. İddianamede şüpheliler hakkında Bankaca tahsis
edilmemesi gereken krediler açarak Banka kaynaklarını, sermayesi ve yönetimi
Erol Aksoy [başvurucu] ailesine ait olan TDB'ye aktararak menfaat
sağladıkları ve böylece Bankayı zarara uğrattıkları iddia edilmiştir.
21. Şişli 9. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen yargılama
sonucunda 31/5/2005 tarihli karar ile başvurucunun yönetim kurulu başkanı
olarak görev yaptığı sırada Bankaca tahsis edilmemesi gereken kredileri hile ve
desiseler kullanma ve gerçeğe aykırı kayıt ve belgeler düzenleme suretiyle
firmalara tahsis etme yönündeki suça konu eyleminin 4389 sayılı Kanun'un
22. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen banka zimmeti suçunu
oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dava dosyası görevli
ağır ceza mahkemesine gönderilmiştir.
22. Mahkemenin E.2005/95 sayılı dosyasına kaydedilen dava
dosyasının hukuki ve fiilî bağlantı nedeniyle Mahkemenin E.2004/82 sayılı
dosyasında birleştirilmesine ve yargılamaya E.2004/82 sayılı dosya üzerinden
devam edilmesine karar verilmiştir.
23. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla
erişilen duruşma tutanaklarının incelenmesinden yargılamanın toplam elli bir
celsede tamamlandığı anlaşılmaktadır. Duruşma tutanaklarına göre başvurucunun
eylemlerinde zimmet teşkil eden fiiller bulunup bulunmadığı, zimmet var ise
bunun hangi yöntemle icra edildiği, bu eylemlerin zimmetin açığa çıkmamasını
sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenip işlenmediği gibi hususların
açıklığa kavuşturulması amacıyla yargılama kapsamında birçok bilirkişiden rapor
alınmıştır. Başvurucu, söz konusu raporlara dayanılarak yöneltilen zimmet
suçlamasına karşı yargılama aşamalarında müdafiinin de hazır bulunmasıyla
savunma yapmıştır.
24. Yargılama sonucunda Mahkemece 9/10/2013 tarihli karar
ile başvurucu hakkında 4389 sayılı Kanun'un 22. maddesinin (3) numaralı fıkrası
uyarınca zimmet suçundan 12 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedilmiştir.
25. Gerekçeli karara göre Ç. Grubuna ait şirketlerin
kredilendirilmesi görünümü altında Banka tarafından toplam 12.984.341 Amerikan
dolarının (dolar) TDB'ye aktarıldığı, bu işlem sonucunda Banka alacağının
oluştuğu ve böylece zimmet suçunun işlendiği kabul edilmiştir. Kararda ayrıca,
zimmete konu eylemlerin Bankanın TMSF'ye devredilmesinden sonra basit bir
denetimle ortaya çıkarıldığına vurgu yapılarak bu eylemlerin hileli nitelikte
olmadığı, dolayısıyla eylemlerin tümünün adi zimmet niteliğinde
olduğunun kabul edildiği belirtilmiştir.
26. Hükmün temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen
Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 15/10/2014 tarihli kararıyla; diğer nedenlerin
yanında Mahkeme kararının yeterli gerekçe içermediği, bu kapsamda sübutu
kabul edilen ve suç oluşturan eylemlerin ve yasal ögelerinin gösterilmediği,
hangi bilirkişi raporuna ne suretle itibar edildiğinin ve farklı sonuçlara
ulaşan bilirkişi raporlarına neden itibar edilmediğinin kararda tartışılmadığı
ve eksik araştırma yürütüldüğü gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
27. Bozma kararına uyularak devam edilen yargılama
kapsamında eksik hususların tamamlanması amacıyla farklı bilirkişilerden
raporlar alınmıştır. Bu kapsamda, adli tıp belge inceleme uzmanlarınca yapılan
incelemede dava konusu kredi tahsis kararında imzası bulunan Banka Yönetim
Kurulu üyelerinden İ.A.nın imzasının sahte olduğu tespit edilerek bu tespite
ilişkin rapor dava dosyasına sunulmuştur.
28. UYAP aracılığıyla erişilen ve bireysel başvuru
dosyasına sunulan bilgi ve belgelere göre başvurucu, müdafiinin de hazır
bulunmasıyla yargılama aşamalarında yaptığı savunmalarında dava dosyasına
sunulan tüm bilirkişi raporlarına karşı ayrıntılı bir şekilde iddia ve itirazlarını
ileri sürmüştür.
29. Yargılama
neticesinde Mahkeme 16/12/2015 tarihli karar ile başvurucunun hâkim ortağı
ve yönetim kurulu başkan vekili olduğu Bankaya ait paranın suç tarihi
itibarıyla efektif satış kuru karşılığı 5.946.938,05 TL olan 11.042.930 doları
mal edinmek ve/veya edindirmek suretiyle nitelikli zimmet suçunu işlediği
gerekçesiyle başvurucu hakkında 8 yıl 4 ay hapis ve 5.500 TL adli para cezasına
hükmetmiştir.
30. Gerekçeli kararda özetle şu tespitlere yer
verilmiştir:
- 3/6/1999 tarihinde AKS grubu şirket hisselerinin
%80'inin 150.000.000 dolar bedelle Ç. Grubuna satıldığı ve satış bedeli için Ç.
Grubunun müşterek borçlu olduğu senetlerin alındığı, alınan senetlerin
126.000.000 dolar bedelli kısmının satışa konu firmaların Bankaya, TDB'ye ve
Facto Finansa ait borçlarına karşılık verildiği, TDB tarafından satış karşılığı
alınan senetlerin 31.125.685 dolarlık kısmının 22.569.043 dolar olarak Bankaya
iskonto ettirildiği ve iskonto işleminin Banka kayıtlarında Ç. Grubu
firmalarına kredi kullandırılması gibi gösterilip, bu bedelin kredi
kullandırılan firmaların haberi olmaksızın TDB'nin Bankanın Merkez Şubesindeki
mevduat hesabına alacak kaydedildiği belirtilmiştir.
- Senetlerin Bankaya tevdii edilerek iskonto edildiği ve
bu bedeli alan TDB'ye kredi tahsisi yapılmadığı, Bankanın alacağı nedeniyle
rücu edeceği kişi gerekçesi ile senetlerin kefili Ç. Grubu firmalarına, bu
firmaların talimatları olmaksızın ve firmalar hakkında mali tahlil ve
istihbarat raporu alınmadan, kredi teklifi yapılmaksızın ve sözleşme
imzalamadan kredi kullandırıldığı, bu döviz kredilerinin söz konusu Ç. Grubu
firmalarına ödenmeyip Aksoy [başvurucu] ailesinin ana hissedarı olduğu TDB
hesabına aktarılmasının ise dolaylı yollardan kaynak aktarımı olduğu ve bu
suretle aralarında başvurucunun da bulunduğu sanıkların nitelikli zimmet suçunu
işledikleri sonucuna ulaşılmıştır.
31. Gerekçeli kararda BDDK ve TMSF tarafından soruşturma
ve kovuşturma aşamalarında dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin içeriklerine
ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Ayrıca çeşitli tarihlerde Banka Teftiş Kurulu
tarafından hazırlanan raporlar yanında BDDK Yeminli Murakıplarınca hazırlanan
farklı tarihli raporlarda yer alan tespitler ve ulaşılan sonuçlar da kararda
ayrıntılı olarak yer almıştır.
32. Gerekçeli kararda ayrıca, Banka Yönetim Kurulu
üyelerince imzalanan dava konusu 7/1/2000 tarihli kredi tahsis kararında bir
üyenin imzasının sahte olduğunun tespit edilmiş olması karşısında zimmete konu
eylemin, hileli yöntemler kullanılarak icra edildiğinin anlaşıldığı
gerekçesiyle nitelikli zimmet olarak nitelendirildiği ifade edilmiştir.
Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Yargılama dosyasında görüleceği
gibi, zimmet suçuna münhasır olmak üzere 3 ayrı heyete bilirkişi incelemesi
yaptırılmış (...) Ana ve birleşen yargılamalarla ilgili bölümlerde iddia ve
savunmalar özetlendikten sonra, ilgisi açısından tercih edilen görüş ve
değerlendirmelere kısaca atıf yapılmış ve hukuka uygun sonuca ulaşılmaya
çalışılmıştır [gerekçeli karar s. 32].
(...)
Her ne kadar sanık müdafi tarafından
birleşen dosyalarda zaman aşımı süresi dolduğundan zaman aşımı konusunda bir
karar verildikten sonra esasa ilişkin savunma yapmak üzere süre talep edilmiş
ise de, zaman aşımının dolup dolmadığı hususunun ara kararı ile değerlendirilmesinin
ihsası rey niteliğinde olacağından zaman aşımına ilişkin kararın asıl hüküm ile
birlikte karara bağlanması gerekip sanık müdafi tarafından birleşen dosyalar
ile ilgili son celse zaten yazılı ve sözlü olarak açıklamalarda bulunulmuştur.
Kendilerine Yargıtay bozma ilamından sonra sunulan 21/10/2015 tarihli iddia
makamının esas hakkındaki mütalasına karşı son savunmalarını sunmak üzere süre
verilmiş bundan sonra yapılan 30/10/2015 tarihli celsede ve 10/11/2015 tarihli
celsede mazeretlerini belgelendirmeden mazeret ibraz edip savunma ibraz
etmemişler ve son celse olan 16/12/2015 tarihli cesede de zaman aşımı
iddiasında bulunmuşlardır. 21/10/2015 tarihli celseden itibaren son
savunmalarını hazırlamak için yeterli zaman olmasına rağmen yapılan son celsede
de birleşen dosyalar ile ilgili gerek yazılı ve gerekse sözlü açıklamalarda
bulunulmuş olduğundan yargılamanın daha fazla sürüncemede kalmaması için
kendilerine yeniden son savunmalarını sunmak için süre verilmesi cihetine
gidilmemiştir [gerekçeli karar s. 50].
Marmara üniversitesi Muhasebe Hukuk
İşleri Banka İşleri ve Muhasebesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. [ O.A.] tarafından hazırlanan
ayrık raporda özetle;
Birleşen 2005/95 esas sayılı dosya ile
ilgili olarak, davaya konu kredilerin 31.125.685 USD tutarındaki senetlerin
22.596.040 USD bedelle TDB den satın alınmasından kaynaklandığı, ancak bu
kredilendirmeye ilişkin muhasebeleştirmenin usulüne uygun olarak yapılmadığı,
31/12/2000 tarihli banka bilançosu yönetim kurulu üyeleri tarafından tanzim ve
imza edilmemekle muhasebeleştirmedeki hatayı düzeltme imkanından yoksun kalan
yönetim kurulu üyelerinin bundan sorumlu olmadığı, senetlerin banka mülkiyetine
geçmesi ve İktisat Bankasının TMSF ye devir edildiği tarihe kadar da vadesi
gelen 11.526.110 USD tutarındaki senetlerin bankaca tahsil edilmiş olması BDDK
ile [Ç.]
Gurubu arasındaki akdedilen protokolün bu senetleri de kapsaması ve ödenmeye
devam etmesi nedeniyle zararın bulunmadığı bildirilmiştir [gerekçeli karar s. 115].
IV - OLAY VE GEREKÇE
(...)
Tüm dosya kapsamı, iddia, savunmalar,
teftiş kurulu raporları, Bankalar Yeminli murakıplarının denetim raporları,
bilirkişi raporları, dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde;
(...)
Mahkememizin Birleştirilen 2005/95 Esas
Sayılı Dosyası ile İlgili Olarak,
İddia, savunma, Banka Teftiş Raporları,
Murakıp Raporları ve dosyada mevcut üç ayrı bilirkişi heyetinden oluşan
bilirkişi raporlarındaki maddi tespitler dikkate alındığında;
(...)
Avrupa ve Amerika Holding A.Şve Erol
Aksoy un satıcı [M.E.K.]
ve [Ç.] Holding AŞ nin alıcı olarak taraf oldukları, 03/06/1999
tarihli hisse satış sözleşmesine dayanan satış işlemi ile AKS Grup
Şirketlerinin %80 inin 150 milyon USD bedel ile [Ç.] Holding AŞ ye devir
edildiği, satış bedeli karşılığında [Ç.] Holding AŞ'nin müşterek borçlu
olduğu senetler alındığı, Avrupa ve Amerika AŞ nin[Ç.] Gurubundan aldığı
senetlerin 126 milyon USD lik kısmının satışı yapılan firmaların İktisat
Bankasına, TDB'ye ve Fakto Finans AŞ'ye olan borçlarına karşılık verildiği,
TDB'nin Avrupa Amerika AŞ'den aldığı ve borçlusu [Ç.] Grubu olan
senetlerin 31.125.684 USD'lik kısmını 22.569.043 USD ye İktisat Bankasına
iskonto ettirmek suretiyle bu bedeli İktisat Bankasından aldığı, yani Erol
Aksoy un Grubuna dahil bazı şirketlerin %80 oranındaki paylarının çoğunluğu
Erol Aksoy'a ait olan ve satılan firmaların hisselerinin maliki konumunda
bulunan Avrupa Amerika Holding tarafından [Ç.] Holding AŞ'nin sahibi
olan [M.E.K.ye] satışı neticesi 150 milyon USD'lik senet alındığı, bu
senetlerin 126 bin USD'lik bölümünün satışı gerçekleşen firmaların İktisat
Bankası, TDB'ye olan borçlarına karşılık tevdi edildiği, normalinde senetleri
alan TDB nin alacağını senetlerin tahsili suretiyle alabilecekken sermayesinin
%92 sinden fazlası Erol Aksoy ve ailesinin sahip olduğu TDB'nin Avrupa Amerika
AŞ den aldığı senetlerin 31.125.684 USD lik kısmını 22.569.043 USD'ye İktisat
Bankasına iskonto ettirerek bu bedeli İktisat Bankasından tahsil edip, İktisat
Bankası kayıtlarında iskonto işlemini [Ç.] Grubuna yapılmış
göstermiştir.
(...)
Sanıkların savunmalarında
belirttiklerinin aksine kredi İktisat Bankası tarafından TDB'ye iskonto kredisi
olarak kullandırılmıştır. Sanıklar tarafından ayrıca TDB nin, senedi İktisat
Bankasına satması konusunda olması gereken karar da ibraz edilmemiştir. Senet
İktisat Bankasına tevdi edilerek iskonto edilip, bu bedeli alan TDB'ye kredi
tesisi yapılmamıştır. Banka tarafından sermayesine hakim kurula kullandırılacak
krediler ile ilgili olarak, Bankalar Kanunundan kaynaklanan limitlerden
kurtarmak, söz konusu limitleri boş tutmak maksadıyla bankanın alacağı
nedeniyle rücu edeceği kişi gerekçesi ile dava konusu senetlerin kefili
durumunda olan [Ç.]
Grubuna ait firmalar lehine firmaların talimatı olmaksızın firmalar hakkında
mali tahlil ve istihbarat raporu olmadan, kredi teklifi yapılmaksızın sözleşme
imzalamadan kredilendirme sürecine uyulmadan 5 adet döviz kredisi kullandırılıp
kullandırılan bu kredilerin söz konusu [Ç.] Grubu firmalarına ödenmeyip
Aksoy ailesinin ana hissedarı olduğu TDB Limited Şirketi hesabına aktarılmak
suretiyle dolaylı yollardan Aksoy Grubuna kaynak aktarımı yapılarak zimmet
suçunun işlendiği Mahkememizce kabul edilmiştir.
07/01/2000 tarihli yönetim kurulu
kararında, imzası bulunan sanık Erol Aksoy, [ F.G.],(...) ve [R.A.G.nin.] dolaylı yollardan
Aksoy Grubu menfaatine kaynak aktarımı yapmak suretiyle zimmet suçunu işledikleri
Mahkememizce kabul edilmiştir.
Dosyada mevcut her üç bilirkişi heyet
raporunda da [Ç.] Grubu
firmalarına kullandırılan 5 adet döviz kredisi toplamının 22.569.040 TL olduğu
tespit edilip her ne kadar zararın hesabında ilk bilirkişi heyeti olan
[C.T.], [M.L.] ve Prof. Dr. [O.A.] tarafından hazırlanan ayrık
görüşlü raporda Trade Depozit Bank hesabına alacak kayıt edilen bedelden kaynaklanan
11.968.727 dolar ana para ve 1.015.614 birikmiş faiz olmak üzere toplam
12.984.341 dolar zarar tespit edilip, ikinci bilirkişi heyeti olan [R.A.], Prof.
Dr. [M.K.], Prof. Dr. [N.B.] tarafından hazırlanan ayrık görüşlü
raporda da zarar miktarı olarak da toplam kullandırılan kredi bedeli
22.569.043 USD nin 05/01/2000 tarihi itibariyle efektif satış kuru karşılığı
hesap edilip üçüncü bilirkişi heyetini oluşturan Prof. Dr. [H.A.] araştırma
görevlisi [S.D.], [U.U.] tarafından hazırlanan bilirkişi heyet raporunda
da kullandırılan 22.569.043 USD krediden tahsil edilemeyen 11.968.727 USD nin
bankanın fona alındığı 15/01/2003 tarihli efektiş satış kuru karşılığı
12.129.215,66 TL zarar hesaplanmış ise de,
Firmalara tahsis edilen 5 adet döviz
kredisi toplamı 22.569.043 USD'nin 11.526.110 USD si vadelerinde ödendiği, TMSF
den gelen müzekkere cevapları ile anlaşıldığından kalan 11.042.930 USD
nin suç tarihi olan 05/01/2000 tarihi itibariyle efektif satış kuru karşılığı
5.946.938,05 TL olarak her üç bilirkişi heyetindeki hesaptan farklı olarak
zimmet miktarı Mahkememizce tespit edilmiştir
[gerekçeli karar s. 144, 145].
(...)
C) ZİMMETİN NİTELİĞİ :
(...)
Avrupa ve Amerika Holding Gruplarına ait
7 adet grup firmasının
[Ç.] firmasına 150 milyon USD karşılığında satılıp, satış neticesinde alınan
senetlerin 31.125.685 dolar tutarındaki kısmının firmaların Trade Bank Limited
Şirketine olan borcu sebebi ile devir edilmesi ile TDB tarafından İktisat Bank
TAŞ ye 22.569.043 USD ye İktisat Bankasına iskonto ettirmek suretiyle
22.569.043 USD yi İktisat Bankasından aldığı, TDB nin alacağını senetleri
tahsil sureti ile alabilecekken bu bedeli İktisat Bankasına iskonto ettirmek
suretiyle İktisat Bankasından tahsil ettiği ve İktisat Bankası kayıtlarında da
iskonto işlemini [Ç.] Grubu firmalarına yapılmış gibi gösterildiği,
değinilen işlemler ile ilgili olarak 22.546.043 USD TDB'nin İktisat Bankası
Merkez Şubesi nezdinde ki mevduat hesabına alacak kayıt edilmek suretiyle [Ç.]
Grubuna bilgi ve talimatları dışında 05/01/2000 tarihinde 5 adet döviz
kredisi kullandırıldığı, kullandırılan bu döviz kredilerinin [Ç.] Grubu
firmaları hesaplarına aktarılmaksızın aynı gün İktisat Bankası TAŞ nin Trade
Depozit Bank hesabına aktırıldığı ve 05/01/2000 tarihinde kullandırılan
krediler ile ilgili olarak 07/01/2000 tarihli İktisat Bankası yönetim kurulunca
tahsis kararı alınarak sanıklar Erol Aksoy, (...) tarafından imzalandığı,
yönetim kurulu kararında [İ.A.nın] imzası olmasına rağmen [İ.A.ya] atfen
atılan imzanın mahkememizce yaptırılan imza bilirkişisi raporundaki tespitlere
göre sanık [İ.A.nın] eli ürünü olmadığı ve iğfal kabiliyetine haiz
olduğunun anlaşıldığı böylece yönetim kurulu kararında imzası olan diğer
sanıkların bankayı aldatıcı mahiyette hileli yöntemler kullanmak suretiyle
dolaylı yoldan Aksoy ailesinin ana hissedarı olduğu Trade Bank Limited Şirketi
hesabına paranın aktarılması şeklinde kendi hakim sermayeder grubunu
kredilendirmemiş olsa da [Ç.] Grubu firmalarını kredilendirmek suretiyle
gerçekte kendi grubuna menfaat sağladığından eylemin 'nitelikli zimmet' olduğu
Mahkememizce kabul edilmiştir [gerekçeli
karar s. 149]."
33. Başvurucu, diğer nedenlerin yanı sıra davanın
zamanaşımına uğradığını, buna rağmen ilgili mevzuatın hatalı uygulanması sonucu
mahkûmiyet hükmü verildiğini, bozma öncesi yargılamada basit zimmet suçundan
ceza verildiği hâlde bozma kararına uyularak devam edilen yargılamada suçun
vasfının değiştirilerek nitelikli zimmetten cezalandırıldığını ve buna ilişkin
olmak üzere kendisine ek savunma imkânı tanınmadığını, zimmet suçunun
unsurlarının olayda mevcut olmadığını belirterek hükmü temyiz etmiştir.
34. Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 26/10/2016 tarihli kararı
ile hüküm onanmıştır.
35. Başvurucu nihai karardan 11/1/2017 tarihinde haberdar
olduğunu beyan ederek 6/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
36. 4389 sayılı mülga Kanun’un 22. maddesinin (3)
numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Banka
yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları görevleri dolayısıyla
kendilerine tevdi olunan veya muhafazaları, denetim veya sorumlulukları altında
bulunan bankaya ait para veya sair varlıkları zimmetlerine geçirirlerse altı
yıldan on iki yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılacakları gibi
bankanın uğradığı zararı tazmine mahkum edilirler... Bu fıkrada gösterilen suç,
bankayı aldatacak ve fiilin açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli
faaliyette bulunmak suretiyle işlenmişse faile oniki yıldan aşağı olmamak üzere
ağır hapis ve meydana gelen zararın üç katı kadar ağır para cezası
verilir."
37. 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık
Kanunu'nun "Zimmet" kenar başlıklı 160. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Görevi
nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle
yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer
malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim kurulu
başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve
beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın
uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler.
Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını
sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi hâlinde faile on iki yıldan az
olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak,
adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az
olamaz."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
38. Mahkemenin 16/12/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İsnadı
(Suçu) Öğrenme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
39. Başvurucu,
bozma kararına uyularak devam edilen yargılamada suçun vasfında değişiklik
yapıldığı hâlde savunmasının alınmadığını, böylece adil yargılanma hakkı
kapsamında savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun bu bölümdeki iddialarının isnadı
(suçu) öğrenme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
41. Anayasa Mahkemesi benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında isnadı (suçu) öğrenme hakkı ile
ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre suç isnadı altındaki kişiye savunma
hakkının şeklen değil gerçek anlamda sağlanması gerekir. Bunun için suç isnadı
altında bulunan kişiye, savunmasını hazırlayıp mahkeme önünde dile
getirebilmesi ve böylece yargılamanın sonucunu etkileyebilmesi için isnadın
bildirilmesi gerekmektedir. Hakkındaki isnadı bilmeyen kimsenin savunma yapması
mümkün değildir. İsnat, sanığın savunma yapabilmesi için bildirilmektedir.
Bunun için bildirimde, sanığın hangi fiil ile suçlandığının ve hangi suçu
işlediğinin açıklanması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle sanık, isnadın
sebebinden ve niteliğinden haberdar edilmelidir. Sanığın hangi fiili nerede ve
ne zaman işlediği (yüklenen suçu oluşturan olay/olaylar) isnadın sebebini
oluşturur. Bunların soyut olarak değil sanığın savunma hazırlayabilmesine
yeterli düzeyde ve ayrıntılı olarak açıklanması gerekir. Böylelikle sanık,
davaya konu fiili nerede ve ne zaman işlemekle suçlandığını bileceğinden
savunmasını buna göre yapabilecektir. Fiilin hukuki yönden vasıflandırılması
ise isnadın niteliğidir. Suçlamanın niteliği hakkındaki bilgi de savunma
yapmaya yeterli düzeyde olmalı ve sanığın işlemekle suçlandığı fiilin hangi
normu ihlal ettiği bildirimde belirtilmelidir. Yargılama sırasında fiilin hukuki
niteliğinin değişmesi durumunda da sanık bu değişiklikten haberdar edilmelidir.
Böylelikle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uygun olarak
yargılamanın adilliği de sağlanmış olur (Ali Kemal Tekin, B. No:
2014/875, 2/2/2017, §§ 40-43).
42. Başvuru konusu olayda; başvurucunun da aralarında
bulunduğu şüphelilerin Bankaca tahsis edilmemesi gereken krediler açarak Banka
kaynaklarını, sermayesi ve yönetimi başvurucunun ailesine ait olan TDB'ye
aktararak menfaat sağladıkları ve böylece Bankayı zarara uğrattıkları iddia
edilerek hizmet nedeniyle emniyeti kötüye kullanma suçundan cezalandırılmaları
istemiyle kamu davası açılmıştır. Asliye ceza mahkemesinde görülen yargılama
sonucunda iddianamede yer verilen Bankaca tahsis edilmemesi gereken kredileri
hile ve desiseler kullanma ve gerçeğe aykırı kayıt ve belgeler düzenleme
suretiyle firmalara tahsis etme yönündeki eylemlerin 4389 sayılı Kanun'un
22. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen banka zimmeti suçunu
oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dava dosyası görevli
ağır ceza mahkemesine gönderilmiştir.
43. İddianamede yüklenen suçun unsurlarını oluşturan
fiillerin nelerden ibaret olduğu açıklanmıştır. İddianame yerine geçen
görevsizlik kararı ile dava konusu eylemlerin 4389 sayılı Kanun'un 22.
maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamında zimmet suçuna sebebiyet verdiğinin
başvurucuya bildirildiği ve yargılama aşamalarında buna yönelik olarak savunma
hakkının fiilen ve etkili bir şekilde kullanılmasının sağlandığı, başvurucunun
müdafii tarafından aleyhteki iddia ve görüşlere karşı beyanda bulunulduğu
görülmüştür.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
45. Başvurucu; yeterli bir gerekçe ortaya konulmadan
nitelikli zimmet suçundan cezalandırıldığını, zimmetin açığa çıkmamasını
sağlamaya yönelik hileli davranışın kararda gösterilmediğini, zamanaşımı
iddiası yönünden gerekçenin eksik olduğunu, hangi bilirkişi raporuna neden
itibar edildiğinin gerekçeli kararda açıklanmadığını, bozma gerekçelerinden
hiçbirinin kararda karşılanmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık görüşünde; mahkûmiyet kararının gerekçesiz
olduğuna ve zamanaşımı iddiasının derece mahkemesi tarafından değerlendirmeye
alınmadığına ilişkin şikâyetlerin esas itibarıyla yargılamanın sonucuna, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanmasına ilişkin olduğu belirtilmiştir. Görüş
yazısında; dava konusu maddi olay ve olguların ve delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ile uygulanması sonucu uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun ve kullanılan takdir yetkisinin sebeplerinin makul bir şekilde
gerekçelendirildiği ifade edilmiştir. Bu gerekçelerin oluşturulmasında derece
mahkemesinin ve Yargıtayın açıkça keyfî şekilde davrandığına işaret eden bir
husus olmadığı dikkate alınarak başvurunun bu kısmının öncelikle kabul
edilebilirlik yönünden incelenmesi gerektiği belirtilmiştir.
47. Bakanlık görüşünde ayrıca, şikâyetlerin esas yönünden
incelenmesi durumunda başvurucu hakkında kurulan mahkûmiyet kararının
gerekçelerinin derece mahkemesi tarafından ayrıntılı bir şekilde ortaya
konulduğu ifade edilmiştir.
48. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel
başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiş ve aynı yönde açıklamalarda
bulunmuştur.
2. Değerlendirme
49. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar
hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar
hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu,
B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
50. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” denilerek
mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
51. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun
yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca
ulaşması, bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması
kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi,
B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
52. Somut olayda yapılan değerlendirme sonunda tarafların
başvurunun sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları tartışılarak
verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir
(bkz. § 32). Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme
konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli
karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı
ki derece mahkemesince gerekçeli kararda; dosya kapsamında bulunan üç bilirkişi
heyet raporunda ulaşılan sonuçlar, raporlara karşı ortaya konulan bilirkişi
ayrık görüşleriyle birlikte ayrı ayrı özetlenerek ilgisi açısından tercih
edilen görüş ve değerlendirmelere atıf yapılmak suretiyle uyuşmazlık konusunun
çözümünde dikkate alınan bilirkişi raporları belirtilmiştir.
53. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Diğer İhlal
İddiaları
1. Başvurucunun
İddiaları
54. Başvurucu; zimmet suçunun unsurlarının olayda mevcut
olmadığını, suçun vasıflandırılmasında hata yapıldığını, uyuşmazlık konusu
Banka Yönetim Kurulu kararındaki imzanın sahte olmasının faydasız bir
sahtecilik olması nedeniyle bu sahte imzanın basit zimmeti nitelikli zimmet
hâline dönüştürmeyeceğini, delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
55. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
56. Somut olayda Mahkemece yapılan değerlendirmede
başvurucunun iddiaları, dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler ile tüm dosya
kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verildiği anlaşılmıştır.
Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi
ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup Mahkeme kararlarında bariz
takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate
alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
57. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının
yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İsnadı (suçu) öğrenme hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 16/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.