TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YASİN AKDENİZ BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2017/19108)
|
|
Karar Tarihi: 8/7/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Yasin AKDENİZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mahmut KAÇAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, gözaltında tutma koşullarının kötü olması ve
gözaltında kötü muameleye maruz bırakılma nedeniyle kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 3/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na
(FETÖ/PDY) üye olma suçundan 20/7/2016 tarihinde gözaltına alınan başvurucu,
askerî makamlarca kolluk birimine teslim edilmiştir. Aynı tarihte düzenlenen
tutanağa göre başvurucunun gözaltına alındığı eşine haber verilmiştir.
Başvurucu 20/7/2016-24/7/2016 tarihleri arasında gözaltında kalmıştır. Başvurucu
24/7/2016 tarihli ifadesini müdafii ile birlikte vermiştir.
9. 24/7/2016 tarihinde Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir. Başvurucu hakkında
kamu davası açılmış olup yargılamanın devam ettiği anlaşılmaktadır.
10. Başvurucu ceza infaz kurumunda tutuklu olarak
bulunmakta iken 12/10/2016 tarihinde, gözaltında kaba dayağa maruz
bırakıldığını, uzun süre ters kelepçeli olacak şeklinde gözaltı süresi boyunca
kelepçeli tutulduğunu, uzun süre kendisine yemek verilmediğini belirten "Beyanımdır."
ibareli bir belge düzenlemiş, bu belgeye 47 kişiden oluşan tanık listesini
ekleyip belgeyi avukatına vermiştir.
11. Başvurucu 2/11/2016 tarihinde avukatı aracılığıyla
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gözaltında kötü muameleye maruz kaldığı
yönünde suç duyurusunda bulunmuştur.
12. Başvurucunun suç duyurusunda bulunması üzerine Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında
Ankara Emniyet Müdürlüğünden konuya ilişkin bilgi talep edilmiş ayrıca
başvurucuya ait gözaltı giriş ve çıkış adli muayene raporları dosyaya
getirtilmiştir.
13. İmza altına alınan Teslim-tesellüm Tutanağı'ndan,
20/7/2016 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından başvurucunun kolluk
birimine darp ve cebir izin bulunmaksızın teslim edildiği anlaşılmaktadır.
14. Başvurucunun gözaltında bulunduğu 20/7/2016-24/7/2016
tarihleri arasında Ankara Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesi tarafından her
gün için ayrı olmak üzere düzenlenen toplam beş adli muayene raporunda başvurucunun
vücudunda herhangi bir darp veya cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 13/12/2016
tarihinde, 20/7/2016 tarihli Ankara Merkez Komutanlığı 1. Askerî İnzibat Bölge
Komutanlığı Revir Baştabipliğinin raporuna göre müştekinin vücudunda darp ve
cebir izine rastlanmadığı, raporda ek olarak başvurucunun darp ve cebire maruz
kalmadığına ilişkin imzalı beyanının bulunduğu, Ankara Gazi Mustafa Kemal
Devlet Hastanesinin 20/7/2016, 21/7/2016, 22/7/2016, 23/7/2016 ve 24/7/2016
tarihli adli raporlarına göre başvurucunun vücudunda darp ve cebir izine
rastlanmadığı, dosya içinde müştekinin gözaltına alındığının 20/7/2016
tarihinde eşine telefonla haber verildiğine dair Yakınlara Haber Verme
Tutanağı'nın mevcut olduğu, başvurucunun gözaltında kaldığı süre içinde
kötü muameleye maruz kaldığına dair soyut iddiasından başka kamu davası açmayı
haklı gösterecek ve yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği
gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Başvurucunun
itirazı Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin 9/3/2017 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
16. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin kararı başvurucuya
20/3/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 3/4/2017 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
17. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı"
kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
1. İdari dava türleri şunlardır:
A) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil,
sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı
kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
…”
18. 2577 sayılı Kanun'un "Doğrudan doğruya tam
yargı davası açılması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi
halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek
hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.
19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun "Gözaltı İşlemlerinin Denetimi" kenar başlıklı 92.
maddesi şöyledir:
"(1)Cumhuriyet başsavcıları veya görevlendirecekleri Cumhuriyet
savcıları, adlî görevlerinin gereği olarak, gözaltına alınan kişilerin
bulundurulacakları nezarethaneleri, varsa ifade alma odalarını, bu kişilerin
durumlarını, gözaltına alınma neden ve sürelerini, gözaltına alınma ile ilgili
tüm kayıt ve işlemleri denetler; sonucunu Nezarethaneye Alınanlar Defterine
kaydederler."
20. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin 4., 11., 25.
ve 26. maddelerinin ilgili kısımları şöyledir:
" Madde 4 - …
Nezarethane: Şüpheli veya sanıkların
haklarındaki işlemlerin tamamlanıp adlî mercilere sevk edilinceye kadar
bekletilmesi amacıyla yapılmış yerleri,
…
ifade eder.
...
Madde 11 - Üst araması yapılan kişinin
nezarethaneye girişi, bu Yönetmeliğe ekli Nezarethaneye Alınanların Kaydına Ait
Defter"e (EK-B) kaydedilerek sağlanır.
Nezarethane işlemlerinde;
a) Aynı suçla ilgisi olanlar, birbirine
hasım olanlar, erkek ve kadınlar bir araya konulmazlar, çocuklar yetişkinlerden
ayrı tutulurlar.
b) Nezarethanede zarurî hâller dışında
beşten fazla kişi bir arada bulundurulmaz.
c) Tuvalet, temizlik gibi zorunlu
ihtiyaçların giderilmesi görevli memurun gözetiminde sağlanır.
d) Yiyecek ve içecekler önceden kontrol
edilir.
e) Gözaltına alınan kişi saldırgan bir
tutum sergilemeye başladığı veya kendisine zarar vermeye kalkıştığı takdirde
önce sözle kontrol altına alınmaya çalışılır. Bu mümkün olmadığı takdirde,
hareketini giderecek derecede kuvvet kullanılabilir. Ancak zarurî olmadıkça
gerek kendisinin gerek başkasının hayatı, vücut bütünlüğü veya sağlığı
tehlikeye girmedikçe kuvvet kullanılmaz.
f) Saldırgan tutum ve davranışları
kontrol altına alınamayan kişiler tıbbî müdahalede bulunulması için sağlık
kuruluşlarına gönderilir.
g) Gözaltına alınan kişilerin yaşama
haklarını koruyucu gerekli önlemler alınarak, bu amaçla ilgili gözetlenebilir.
Gözetleme işlemi teknik imkânlar ölçüsünde kayda alınabilir.
h) Gözaltındaki kişinin beslenme, nakil,
sağlığının korunması ve gerektiğinde tedavisi, yakalandığının yakınlarına haber
verilmesi giderleri ilgili birimin bağlı olduğu Bakanlığın bütçe ödeneklerinden
karşılanır.
...
Madde 25 - Nezarethaneler en az 7
metrekare genişliğinde, 2,5 metre yüksekliğinde ve duvarlar arasında en az 2
metre mesafe olacak şekilde düzenlenir. Yeterli doğal ışıklandırma ve havalandırma
imkânları sağlanır. Ancak, şüpheli sayısının çokluğu sebebiyle nezarethane
imkânlarının yetersiz olması durumunda, nezarethaneler için öngörülen fizikî
şartlara sahip başka yerler de kullanılabilir.
Nezarethanelerde gözaltına alınan
kişilerin yatmaları ve oturmaları için yeteri kadar sabit ve dayanıklı oturma
yerleri bulundurulur.
Mevsim ve gözaltı yerlerinin maddî
şartları da dikkate alınarak, geceyi gözaltında geçirecek şahıslar için yeterli
miktarda battaniye ve yatak temin edilir.
Tuvalet, banyo ve temizlik
ihtiyaçlarının giderilmesi için gerekli tedbirler alınır.
Nezarethane girişine, onaylanmış
nezarethane talimatı asılır.
İç ve dış emniyeti sağlanmış, özel
surette hazırlanmış, teknik donanımlı, bağımsız yerlerin ifade alma odası
olarak kullanılmasına özen gösterilir.
Mevcut nezarethane ve ifade alma
odalarının standartlara uygun hâle getirilmesi bütçe imkânları çerçevesinde
sağlanır.”
...
Madde 26 – Nezarethane ve ifade alma
odalarının standartlara uygunluğunu sağlamak amacı ile kolluk kuvvetlerinin
yetkili birimleri tarafından denetleme yapılır.
Cumhuriyet başsavcıları veya
görevlendirecekleri Cumhuriyet savcıları, adlî görevlerinin gereği olarak,
gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethaneleri, varsa ifade alma
odalarını, bu kişilerin durumlarını, gözaltına alınma neden ve sürelerini,
gözaltına alınma ile ilgili tüm kayıt ve işlemleri denetler; sonucunu
Nezarethaneye Alınanların Kaydına Ait Deftere kaydederler.
Yetkili ve görevli mercilerin mevzuatta
öngörülen denetim yetkileri saklıdır."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Bir suçun işlendiğini
öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet
savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir
hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek
üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar"
22. 5271 sayılı Kanun'un 172. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, soruşturma
evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil
elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya
yer olmadığına karar verir..."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 8/7/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gözaltındaki
Tutma Koşullarının Yetersiz Olduğuna İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu; temiz hava alma, yıkanma, temizlenme,
uyuma, dinlenme, egzersiz yapma, sıcak su, güneş ışığından yararlanma gibi
temel ihtiyaçları karşılanmaksızın gözaltında tutulduğunu, tutulduğu alanın
aşırı kalabalık ve kirli olduğunu, verilen yemek ve suyun yetersiz olduğunu,
yatma ve ısınma için gerekli malzemelerin verilmediğini belirterek Anayasa'nın
17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık,
anılan iddialar yönünden bir görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son
cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru
hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması
gerekir."
28. Temel hak ve özgürlüklere saygı devletin tüm
organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı
takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece
mahkemelerine başvurulmalıdır. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan
kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu
makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir. İddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim
mekanizması içinde giderilememesi durumunda bireysel başvuru yoluna gidilebilir
(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17; Bayram Gök,
B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
29. Anayasa Mahkemesi gözaltında tutulan kişilerin
nezarethane tutma koşullarının yetersizliği nedeniyle kötü muameleye maruz
kaldığı yönündeki iddialarıyla ilgili olarak temel ilkeleri ortaya koyduğu ve
değerlendirmelerde bulunduğu kararında, şikâyete konu yetersiz koşullardaki
tutma hâli sona ermişse idari yargı yolunda açılacak tam yargı (tazminat)
davasını etkili bir yol olarak kabul etmiştir (Nebahat Baysal Gül, B.
No:2016/14634, 28/5/2019, §§ 17-31; Tuncay Gürsen, B.No: 2016/35379, §§
17-24). Eldeki başvuruda anılan içtihatta belirlenen temel ilkeden ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gözaltında
Kötü Muameleye İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu; gözaltında iken ailesine ve avukatına
ulaşma imkânı verilmeyerek kötü muamele için uygun ortam yaratıldığını, uzun
süre ters kelepçeli olmak üzere gözaltı süresi boyunca kelepçeli şekilde
tutulduğunu, perdeleri ve iç lambaları kapatılmış otobüsle ters kelepçeli
olarak iki kez yolculuk yaptırıldığını, beş saat boyunca elleri ters kelepçeli
olacak şekilde dizleri üstünde bekletildiğini ve bu şekilde iken kaba dayağa
maruz kaldığını, ani ölüm noktası olan boyun köküne yumruklarla vurulduğunu,
psikolojik olarak yoğun baskı gördüğünü, ifadesi alınırken gözaltında kötü
muameleye maruz kaldığını beyan etmesine karşın işlem yapılmadığını belirterek
kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; müşteki
sıfatıyla beyanı alınmaması, şüphelilerin ifadelerine ve bildirdiği tanıkların
beyanlarına başvurulmaması, sağlık raporu aldırılmaması ve kamera
görüntülerinin toplanmaması nedeniyle şikâyetleri hakkında yürütülen
soruşturmanın etkili olmadığını da ileri sürmüştür.
32. Bakanlık görüşünde; başvurucunun kaçma şüphesinin
bulunduğunun değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, kelepçelenmeden
dolayı elinde ya da kolunda herhangi bir yaralanma olduğuna dair başvurucunun
bir iddiasının olmadığı, başvurucu hakkında düzenlenen adli muayene
raporlarının tümünde darp ve cebir izi bulunmadığının tespit edilmiş olduğu,
başvurucunun adli muayene raporu düzenlendiği esnada şikâyetlerini muayenesini
yapan doktora iletmediği, başvurucunun ifadesi alınırken kötü muamele
iddialarını iletmediği, mağdurların olayın ortaya çıkarılması için üzerilerine
düşen özen yükümlülüğünü yerine getirmeleri gerektiği belirtilmiştir. Sonuç
olarak Bakanlık; başvurucunun kötü muameleye ilişkin iddialarını somut deliller
ile desteklememiş olması ve soyut beyanlardan öteye geçememiş olması, hakkında
düzenlenen beş adli muayene raporunun her birinde darp ve cebir izine
rastlanmadığı hususunun ayrı ayrı belirtilmiş olması, hakkında iddia edilen
suçun vasfı ve başvurucunun kaçma ihtimaline binaen kolluğun mevzuattan
kaynaklanan yetkileri neticesinde başvurucuya kelepçe takılmış olması,
başvurucunun iddia ettiği olaylara yönelik şikâyetlerini gözaltı süresi sona
erdikten yaklaşık üç ay sonra Başsavcılığa bildirmesi, somut olayın özel koşulları,
alınan tedbirlerin niteliği ve süresi, amacı ve söz konusu kişi üzerindeki
etkisi birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun kötü muameleye ilişkin
iddialarının asgari ağırlık eşiğini aşan bir muamele olarak
değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca Başsavcılığın başvurucunun soyut
beyanlarına ilişkin somut delil elde etmeye yönelik olarak resen yapmış olduğu
yazışma ve araştırmalar sonucunda Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararında ulaştığı sonucun makul olduğu ve başvurucunun şikâyetlerinin açıkça
dayanaktan yoksun olduğu görüşünü bildirmiştir.
33. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu, kötü
muamele iddialarının ifade tutanaklarına geçirilmediğini, müdafi ile hiçbir
aşamada bir araya getirilmediğini, müdafinin zorunlu olarak sorguda
bulundurulduğunu, darbe teşebbüsüne katılan kişilere kötü muamele yapıldığının
insan hakları kuruluşları ve medya aracılığıyla bilinebilir olduğunu, kamera
kayıtlarının toplanmadığını, gözaltına alınma işleminden sonra alınan
raporların masa başında düzenlenmiş uydurma raporlar olduğunu, işkencenin
doktorların önünde gerçekleştirildiğini, kötü muamele iddialarını sorguda
anlatan kişilerin dinlenmediğini bu nedenle sorguda kötü muameleyi
anlatmamasının özen yükümlülüğünün ihlali şeklinde değerlendirilemeyeceğini,
toplanmasını istediği delillerin toplanmadığını belirtmiştir.
2. Değerlendirme
34. Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve
manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü
fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
35. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...)
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
36. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm
altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014,
§ 80).
37. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81).
38. Anayasa’nın 17. maddesi Anayasa'nın 5. maddesiyle
birlikte değerlendirildiğinde devlete ayrıca kişilerin işkence ve eziyete ya da
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını
engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Anılan yükümlülük, devletin
kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla
koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır.
39. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu
çerçevesinde bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve
Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde olay hakkında etkili bir
soruşturmanın yürütülmesi gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, §
110; Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
40. Bir şikâyet yapılmadığında bile kötü muameleyi
gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 116).
41. Bu noktada kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına
alındığı ancak salıverildiği anda ya da salıverilmeden önce vücudunda yaralanma
tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda
makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak
kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğunu, özellikle ilgili
iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde kötü muamele yasağı
bağlamında açık sorunların ortaya çıkacağını ifade etmek gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 94).
42. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın
5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması
beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut
iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki
bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat
edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar
değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 95).
43. Bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle
işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir.
İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden
uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık
ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de
oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir soruşturma yükümlülüğünün
bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
44. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık
derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın
somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin
süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık
durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç
dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun
olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 83; Özge Özgürengin, § 49; Ali Ulvi
Altunelli, § 56).
45. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı
varsayılan kötü muamele iddialarında öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu
ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu
ileri süren kişilerin -ispat külfetinin devlete geçtiği durumlar istisna olmak
üzere- kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş
olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek
gerekir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45).
46. Mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara
dayanmayan yetersiz açıklamaları, iddialarının deliller ile desteklenmemesi
hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman
ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri, müdafilerinden farklı iddiaları ileri
sürmeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu
durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin
derhâl bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi
durumlar -iddiaların güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde
dile getirilmemesi- söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin
etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye
girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, § 46).
47. Kişilerin iddialarını desteklemek için yetkili
makamlara zamanında başvurmaları gibi bir özen yükümlülükleri de bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, bu tür şikâyetleri esastan inceleyebilmek için bu konuda
haklı bir neden ileri sürüldüğünde kişilerin iddialarını desteklemek için
kendilerinden makul olarak beklenen her şeyi yerine getirdiğine kanaat getirmek
durumundadır. Aksine kanaat getirildiğinde söz konusu iddialar savunabilir
düzeye ulaşmadığı için kötü muamele yasağının ihlal edildiğinin incelenebilmesi
mümkün olmamaktadır (Beyza Metin, § 47).
48. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
49. Somut olayda başvurucu öncelikle gözaltına
alındığının ailesine haber verilmediğini, ayrıca avukatına ulaşma imkânı
tanınmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu hakkında yürütülen adli sürece ilişkin
dosya içeriğinde başvurucunun gözaltına alındığının eşine haber verildiğine
ilişkin bir tutanağın mevcut olduğu görülmüştür. Başvurucunun24/7/2016 tarihli
ifadesini müdafii ile birlikte vermiş olduğu yine tutanaklardan
anlaşılmaktadır.
50. Başvurucu, gözaltında kötü muameleye maruz kaldığına
ilişkin iddiaları ifadesinin alındığı her aşamada dile getirdiğini ileri
sürmüşse de dosyaya bu iddialarını doğrular nitelikte belge sunmamıştır.
Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde ise başvurucu sorgu sırasında bu
iddiaları ileri sürmemesinin aleyhine yorumlanamayacağı şeklinde görüş
bildirmiştir. Başvurucunun anılan iddiaları Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan
suç duyurusundan önce kamu makamlarına iletip iletmediği konusunda net bir
açıklama yapmadığı anlaşılmış ve şikayetlerin kamu makamlarına iletilme tarihi
olarak suç duyurusu esas alınmıştır.
51. Başvurucu gözaltı süresi boyunca kelepçeli şekilde
tutulduğunu ileri sürmektedir. İddia edilen şekilde beş gün boyunca kelepçeli
şekilde tutulmanın el bileklerinde kelepçe izi oluşmasına yol açması beklenir.
Yine başvurucu tarafından ileri sürülen kaba dayağa maruz kalma iddiasının da
fiziksel olarak tespit edilebilecek birtakım bulgulara yol açması olasıdır.
Başvurucu hakkında gözaltı sürecinde alınan toplam beş adli muayene raporunun
tamamında başvurucuda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesine kadar hiçbir aşamada
anılan sağlık muayenelerinin uygun şekilde yapılmadığına, yaralanmaları tespit
edilmesine karşın rapora yazılmadığına ya da kötü muameleye maruz kaldığını
muayeneyi yapan kişiye iletemediğine ilişkin bir iddiada bulunmamıştır.
Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde ise raporların masa başında
hazırlandığı ve uydurma olduğu iddiasında bulunmakla birlikte muayene
süreçlerine ilişkin bir açıklama yine yapmamıştır. Raporların incelenmesi
neticesinde sağlık muayenesinin güvenlik personelinin nezaretinde yapıldığı
anlaşılmakta ise de bu durumun başvurucunun yaralanmalarının tespit edilmesi
önünde engel teşkil ettiği yönünde bir iddia bulunmamaktadır. Esasında
başvurucu, ileri sürdüğü kötü muameleler sonucunda vücudunda bir yaralanma
meydana gelip gelmediği yönünde bir açıklama da yapmamıştır.
52. Tüm bu tespitlere göre iddiaya konu kötü muamele
olayına ilişkin olarak gözaltı tarihinden yaklaşık üç ay sonra ileri sürülen ve
dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerle uyumlu olmayan iddialar, kötü muamele
iddialarını desteklemeyen sağlık raporları, başvurucunun bu sağlık raporlarına
ilişkin hiçbir aşamada bir itiraz ileri sürmemiş olması hususları birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin
savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
53. Etkili soruşturma yükümlülüğünün ancak kötü muameleye
ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya konulması hâlinde söz konusu olacağına
ilişkin ilkeler hatırlandığında başvurucunun hiçbir aşamada itiraz etmediği
sağlık raporlarının iddiaları doğrulamadığı soruşturma makamları tarafından
dikkate alınarak başkaca delil toplanmamış olması, etkili soruşturma
yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilemeyecektir.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltında tutma koşullarının yetersiz olduğuna
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gözaltında kötü muamele iddiasının açıkça
dayanaktan yoksun olması, nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 8/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.