TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SİBEL ÇAPRAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/19418)
|
|
Karar Tarihi: 12/1/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
Sibel ÇAPRAZ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Banu GÜVEREN ASLAN
|
|
|
Av. Ömer ÇAKIRGÖZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; silahla yaralanma olayı hakkında ceza
soruşturması başlatılmaması nedeniyle yaşam hakkının; tutuklunun sağlık
durumunun ceza infaz kurumunda tutulmasına kesin olarak uygun olmamasına rağmen
tutukluluğun devam ettirilmesi, sağlanan tıbbi bakımların yetersiz olması ve
ceza infaz kurumundaki tutma koşullarının tutuklunun sağlık durumuna uygun
olmaması nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 30/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan
Bilgisi
9. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yoğun bir
şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda ilk olarak 5/6/2015
tarihinde Diyarbakır'da Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından yapılan
seçim mitingi sırasında gerçekleştirilen bombalı saldırı sonucunda -Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamaya göre- 2 kişi hayatını kaybederken
100'den fazla kişi de yaralanmıştır. 20/7/2015 tarihinde ise Suruç'ta
(Şanlıurfa) Suriye'deki çatışmalara ilişkin basın açıklaması sırasında DAEŞ
tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bombalı intihar saldırısında 34
kişi hayatını kaybederken 73 kişi yaralanmıştır. Bu saldırının iki gün
sonrasında Ceylanpınar'da (Şanlıurfa) 2 polis memuru evlerinde başlarından
vurulmuş hâlde ölü olarak bulunmuş, saldırıyı PKK üstlenmiştir.
10. Bu olaylardan sonra PKK tarafından Şırnak il merkezi
ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde,
Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin
ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler
kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar
yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz
yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok
sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve bu yerlerden çıkışını engellemek
istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların
kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar
yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve
çatışmalar sırasında yaklaşık 200 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş,
tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir.
11. 2015 yılının Ağustos ayından itibaren
valilikler/kaymakamlıklar tarafından Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerindeki bazı il ve ilçelerde sokağa çıkma yasakları uygulanmıştır.
Sokağa çıkma yasaklarının amacı terör örgüt üyeleri tarafından kazılan
hendeklerin ve yerleştirilen patlayıcıların temizlenmesi, sivil vatandaşların
şiddetten korunması olarak belirtilmiştir.
B. Başvurucunun
Yaralanması
12. Başvurucu 28/11/2015 tarihinde sabaha karşı silahla
yaralanmış ve yaralanması nedeniyle Yüksekova Devlet Hastanesinde (Hastane),
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezinde (Üniversite
Hastanesi) ve Metin Sabancı Baltalimanı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde (Baltalimanı Hastanesi) bir dizi operasyon geçirmiştir.
13. Olay tarihinde Hakkâri İl Genel Meclisi üyesi olan
başvurucu; kız kardeşinin Hakkâri'nin Yüksekova ilçesindeki evindeyken saat 03.00
sıralarında yoğun patlama ve silah sesler duyduğunu, çevredeki insanların
tencere ve tava çalmak suretiyle yaptıkları protestolara istinaden sokağa
çıktığını ve ateşli silahla yaralandığını iddia etmektedir. Başvurucuya göre
yaralanması, güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu meydana gelmiştir.
C. 28/11/2015
Tarihinde Yüksekova'da Meydana Gelen Olaylar ve Bunlarla İlgili Soruşturma
Süreci
14. 28/11/2015 tarihinde saat 01.50 sıralarında
Hakkâri'nin Yüksekova ilçesi Dize Mahallesi 323. Sokak'taki barikatları zırhlı
bir kepçe yardımıyla kaldıran güvenlik güçleri Değirmen Caddesi üzerindeki
barikatları da kaldırmak istemiş ancak 02.18-03.44 saatleri arasında uzun
namlulu ve ağır makineli silahlarla yapılan saldırılara maruz kalmıştır.
Barikatların kaldırılmasından sonra da farklı mahallerde güvenlik güçlerine
uzun namlulu silahlar ve roketatarlarla yapılan saldırılar devam etmiştir.
Güvenlik güçleri bu saldırılara karşılık vermiştir. Meydana gelen olaylarla
ilgili kolluk tutanaklarında başvurucunun nasıl yaralandığına ilişkin bir bilgi
yer almamaktadır.
15. Kolluk görevlilerince düzenlenen tutanaklara göre
başvurucu saat 06.00 sıralarında 112 Acil Servis aracılığıyla Hastaneye
götürülmüştür. Hastanede düzenlenen genel adli muayene raporunda başvurucunun hayati
tehlikesinin bulunduğu belirtilmiştir.
16. Kolluk görevlileri gece yaşanan saldırıları ve
başvurucunun yaralandığını Yüksekova Cumhuriyet savcısına bildirmiştir.
Cumhuriyet savcısı başvurucunun el ve yüz svaplarının alınarak incelenmesi,
başvurucunun sevk edildiği ildeki kolluk birimiyle irtibata geçilerek
başvurucunun gözetim altında tutulması, başvurucunun nerede ve nasıl
yaralandığının tespit edilmesi ve olay hakkında bilgisi olan kişilerin
ifadelerinin alınması yönünde talimat vermiştir. Cumhuriyet savcısının
başvurucunun ifadesinin alınmasına yönelik bir talimatı bulunmamaktadır.
17. Bir internet sitesinde başvurucunun sözde Gever Halk
Meclisinin eş başkanı olduğu ve güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu
yaralandığı iddia edilmiştir.
18. Başvurucunun sağ elinin svabı, elinin tamamen sarılı
olması nedeniyle alınamamış; başvurucunun sol elinin svabı ise eline tıbbi
malzeme takılı olması nedeniyle kısmen alınabilmiştir.
19. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet
Başsavcılığı) 16/6/2016 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma
suçunu işlediği iddiası yönünden ayırma kararı vermiş, 28/11/2015 tarihinde
meydana gelen olaylarla ilgili soruşturmayı da S.T. isimli bir kişinin silahlı
terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasına ve olay tarihinde güvenlik
güçlerine yapılan saldırılara özgülemiştir. Daha sonra S.T. hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş, güvenlik güçlerine yönelik
saldırılar yönünden de 21/8/2017 tarihinde daimî arama kararı verilmiştir.
Başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiası yönünden
verilen ayırma kararı nedeniyle açılan yeni soruşturma da başvurucu aleyhinde
yürütülmekte olan bir başka soruşturma -bu soruşturmayla ilgili süreç aşağıda
yer almaktadır- ile birleştirilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığıyla yapılan yazışmadan
28/11/2015 tarihinde Yüksekova'da meydana gelen olaylarla ilgili soruşturmanın
başvurucunun yaralanmasına neden olan kişileri kapsamadığı, bir başka ifadeyle
başvurucunun yaralanmasına neden olan kişiler hakkında soruşturma yürütülmediği
anlaşılmıştır.
D. Başvurucu
Aleyhinde Yürütülen Soruşturmaya İlişkin Süreç
21. Başvurucu, sözde Gever Demokratik Toplum Meclisi Eş
Başkanı Ş.D. tarafından 12/8/2015 tarihinde yapılan “Kürt özgürlük
hareketini ve halkının meşruiyetini tanımayan bir devletin kurumlarını,
yasalarını, hukukunu ve sistemini tanımıyoruz. Tüm bu işkenceci, inkarcı ve
faşizan devlete karşı özsavunmamızı sağlayacağız. Bu temelde özgür yaşamı inşaa
edeceğiz.” şeklindeki sözde özerklik ilanına ilişkin basın
açıklaması sırasında Ş.D.nin yanında yer almıştır.
22. Cumhuriyet Başsavcılığı halkı kin ve düşmanlığa
alenen tahrik etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçları yönünden
başvurucu hakkında soruşturma başlatmıştır.
23. İfadesi alınmak istenen başvurucuya ulaşılamaması
üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, Yüksekova Sulh Ceza Hâkimliğinden (Hâkimlik)
başvurucu hakkında yakalama emri düzenlenmesini istemiştir. Hâkimlik 15/8/2015
tarihinde talep doğrultusunda karar vermiştir.
24. Soruşturma kapsamında ifadeleri alınan;
i. Tanık Ş.Ş. başvurucunun güvenlik güçlerinin yaptığı
operasyon sırasında barikat arkasında beklerken yaralandığını beyan etmiş,
ii. Tanık D.B. başvurucunun insanları canlı kalkan olmaya
ikna etmek için ev ev gezdiği esnada nereden geldiği belli olmayan bir mermi
ile yaralandığını söylemiş,
iii. Tanık Y.Ş. ise duyduğu kadarıyla başvurucunun
polisle girdiği çatışmada yaralandığını ifade etmiştir.
25. Cumhuriyet Başsavcılığı 2/3/2016 tarihinde Ses ve
Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla başvurucunun ifadesini almıştır.
Başvurucunun şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
“...Yaralandığım tarihte eski Kışla
mahallesinde ikamet eden kız kardeşim [G.Ç.] ile oturmaktaydım. Gece saat 03.00 sularında Yüksekova
ilçesinde yoğun silah ve patlama sesleri geldi. Bende bu seslerden dolayı
uyandım ve ikametten ayrılarak sokağa çıktım ve bu esnada nerden geldiğini
anlayamadığım bir şekilde vücuduma kurşun isabet etti ve bu sebeple yaralandım.
Yaklaşık 3 aydır gerek Van ilinde gerekse İstanbul ilinde bir dizi operasyon
geçirdim, ameliyat oldum. Aldığım narkozun etkisiyle olay gününü de tam olarak
hatırlamıyorum. Fakat üzerimde ne bir silah ne de başka birşey vardı. Ben bu
zamana kadar elime silah almış bir insan değilim. Sadece yasal olarak faaliyet
yürüten DBP partisinde görev yapmaktayım. Olay anında nasıl vurulduğumu
hatırlamıyorum... Üzerime atılı hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. Yaralanmama
sebep olan şahısların tespiti halinde bu şahıslardan şikayetçiyim...”
26. Hâkimlik, Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine
2/3/2016 tarihinde SEGBİS aracılığıyla yaptığı sorgu sonrasında başvurucunun
tutuklanmasına karar vermiştir. Hâkimlik anılan kararı verirken silahlı terör
örgütüne üye olma suçu yönünden somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesi
altında bulunduğunu, olay tarihi ile yakalama tarihi arasında geçen süreyi,
yüklenen suçun kanunda öngörülen cezasının alt ve üst sınırını, bölgenin iki
ülkeye sınır konumunda olması nedeniyle başvurucunun kaçabileceği yönünde şüphe
bulunmasını dikkate almıştır.
27. Sorgu sırasında hazır bulunan başvurucunun
müdafileri, başvurucunun kalın bağırsağının dışarıda olması nedeniyle Van
Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından ameliyat günü verildiğini ve
Baltalimanı Hastanesinin raporuna göre tutuklanması durumunda başvurucunun
yaşamının tehlikeye gireceğini ileri sürmüştür.
28. Başvurucunun tutuklama kararına yönelik itirazı yine
Hâkimlikçe 10/3/2016 tarihinde reddedilmiş ve söz konusu karar başvurucuya
21/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
29. Başvurucunun müdafii ile ağabeyinin talebi üzerine
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı ile bu vakıfta görevli bir doktor,
başvurucu hakkında tanzim edilen tıbbi belgeler çerçevesinde bir rapor (TİHV
raporu) hazırlamıştır. 26/4/2016 tarihli bu raporda;
- Kolostomi (kalınbağırsak ağızlaması) bakımı ve
değişiminin kişinin fiziksel ve mental yeterliliğine göre kendisine veya
bakımını sağlayan kişiye eğitimli bir kişi tarafından öğretilmesi, sürecin
sağlıklı işleyip işlemediğinin takip edilmesi, eğitimlerin düzenli ve yapılandırılmış
olarak tekrarlanması gerektiği, ayrıca başvurucuya psikolojik ve sosyal
desteğin de sağlanmasının zorunluluk olduğu,
- Başvurucunun kolundaki mevcut yaralanma, tedavi süreci
ve kolunun etkili bir şekilde kullanmasını engelleyecek mevcut doku hasarı, bu
hasarın giderilmesi için daha sonra gerçekleştirilecek ek cerrahi girişimlere
de ihtiyaç duyulduğu, dolayısıyla kolostomi bakımını başvurucunun
yapmasının mümkün olmadığı, bu bakımın uygun ve eğitimli kişilerce
gerçekleştirilebilecek koşulların sağlanmasının mümkün olmadığı,
- Başvurucunun sağlık durumunun tutukluluk hâline engel
teşkil ettiği ileri sürülmüştür. Sözü edilen raporda ceza infaz kurumlarındaki
hangi koşulların kolostomi bakımına engel olacağı, kolostomi
bakımının sağlanmasının ceza infaz kurumlarında neden sağlanamayacağı ya da
başvurucunun kolundaki doku hasarının başvurucunun hareket kabiliyetini ne
ölçüde etkilediği açıklanmamıştır.
30. TİV raporunda ayrıca başvurucu hakkında düzenlenen
tıbbi belgelerin içeriğine de yer verilmiştir. Anılan rapora göre Hastane ve
Üniversite Hastanesince düzenlenen tıbbi belgelerde başka hususlar yanında
başvurucuda ateşli silah yaralanmasına bağlı kemik kırığı oluştuğundan söz
edilmiştir.
31. Y.Ş. Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 16/6/2016
tarihli ifadesinde önceki ifadesini kolluğun baskısı sonucu verdiğini ve
başvurucuyu tanımadığını iddia etmiştir.
32. Cumhuriyet Başsavcılığı 16/6/2016 tarihinde, halkı
kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından
cezalandırılması için başvurucu hakkında Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza
Mahkemesi) nezdinde kamu davası açmıştır. İddianamede başvurucunun PKK/KCK
Yüksekova eş başkanı olduğuna, terör örgütü mensuplarını evinde barındırdığına,
vatandaşları canlı kalkan olmaları için ikna etmeye çalıştığına ilişkin tanık
beyanlarına yer verilmiştir.
33. Ceza Mahkemesince yapılan 29/7/2016 tarihli sorguda
başvurucu; başka hususlar yanında yaralandığı sırada Kışla Mahallesi'nde
olduğunu, olması gereken dört ameliyat daha bulunduğunu ve ceza infaz kurumu
şartlarının buna uygun olmadığını belirterek tahliyesini istemiştir. Sorgunun
yapıldığı celsede hazır bulunan başvurucu müdafilerince başvurucunun tek başına
hayatını devam ettiremediği öne sürülerek başvurucunun tahliyesi istenmiş ve
başvurucunun yaralanmasıyla ilgili herhangi bir soruşturmanın mevcut olup
olmadığı hususunda Yüksekova Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılması talep
edilmiştir. Ceza Mahkemesi, yargılamanın esasına etki etmeyeceği gerekçesiyle müzekkere
yazılmasına ilişkin talebi reddetmiş ve başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir.
34. 25/10/2016 tarihinde yapılan ikinci celsede
başvurucunun müdafileri, başvurucunun bağırsaklarının vücudunun dışında
olduğunu ve başvurucunun olması gereken ameliyatın on aydır geciktirildiğini
iddia ederek başvurucunun tahliyesini ve başvurucunun yaralanması hakkında
soruşturma yürütülüp yürütülmediği hususunda Cumhuriyet Başsavcılığına
müzekkere yazılmasını talep etmiştir. Ceza Mahkemesi anılan celsede;
i. Başvurucunu tutukluluk hâlinin devamına,
ii. Başvurucu müdafilerinin talebi doğrultusunda
Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına,
iii. Başvurucunun ceza infaz kurumunda kalmasında sağlığı
yönünden bir sakınca olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan
rapor aldırılması için ceza infaz kurumuna müzekkere yazılmasına karar
vermiştir.
35. 29/11/2016 tarihinde yapılan üçüncü celsede
başvurucu; doktorlardan duyduğuna göre bağırsaklarının birbirine yapıştığını,
çok acı çektiğini ve celse nedeniyle hastaneye gidemediğini iddia etmiştir.
Başvurucu ve müdafilerinin tahliye talebi Ceza Mahkemesince reddedilmiştir.
36. Ceza Mahkemesinin bilgi talebi üzerine Cumhuriyet
Başsavcılığı 9/12/2016 tarihli yazıyla başvurucunun yaralaması ile ilgili bir
soruşturma olmadığını bildirmiştir. Bu yazı 28/2/2017 tarihli celse sırasında
okunmuştur.
37. Başvurucu, müdafii aracılığıyla Ceza Mahkemesine
gönderdiği 9/2/2017 tarihli dilekçesinde sağlık durumuna işaret edip hayatını
tek başına devam ettiremediğini, aynı koğuştaki arkadaşlarının insafına
kaldığını, bağırsaklarına takılan ve uzmanlarca günde beş altı kez
değiştirilmesi gereken torbanın diğer tutuklu ve hükümlülerce değiştirildiğini
belirterek tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Bu talep Ceza
Mahkemesinin 17/2/2017 tarihli kararıyla reddedilmiş olup karar başvurucuya
23/2/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir (Ceza Mahkemesinin kararın tebliğ için
gönderdiği yazının tarihinin tebliğ evrakına 21/2/2017 yerine 22/1/2017 olarak
yazıldığı görülmüştür.). Başvurucu formunda tahliye talebinin reddedildiğinin
müdafii tarafından 28/2/2017 tarihli celsede öğrenildiği belirtilmiştir.
38. Başvurucu 28/2/2017 tarihinde yapılan dördüncü
celsede; ameliyat olmak için yaklaşık bir aydır sıra beklediğini, olacağı ameliyatın
riskli olması nedeniyle doktorun tereddüt ettiğini, doktorun söylediğine göre
donanımlı bir hastanede ameliyat edilmesi gerektiğini, olması gereken dört
ameliyatın daha bulunduğunu, arkadaşlarının yardımıyla hayatta kaldığını
belirterek tahliyesini talep etmiştir. Ceza Mahkemesi bazı adli kontrol
tedbirlerine tabi tuttuğu başvurucunun tahliyesine ve başvurucunun
yaralanmasıyla ilgili soruşturma başlatması için Cumhuriyet Başsavcılığına
müzekkere yazılmasına karar vermiştir. Ceza Mahkemesince verilen tahliye
kararının gerekçesi; suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, tanıkların
alınan beyanları ve başvurucunun delil karartma şüphesinin ortadan kalkmış
olmasıdır.
39. Yaptığı yargılama sonunda Ceza Mahkemesi 11/5/2017
tarihinde, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunu işlemediği
gerekçesiyle sanığın beraatine ve silahlı terör örgütü üyeliği suçu nedeniyle
başvurucunun 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
40. Başvurucunun anılan karara yönelik istinaf başvurusunu
inceleyen Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (İstinaf Dairesi)
eksik kovuşturma yürütüldüğü gerekçesiyle Ceza Mahkemesince verilen kararı
bozmuş ve bozma kararı doğrultusunda yeniden yargılama yapılması için dava
dosyasını Ceza Mahkemesine göndermiştir.
41. Bu sırada Cumhuriyet Başsavcılığı; başvurucunun
barikat kurarak nöbet tuttuğu, kamu görevlilerinin ve/veya sivil vatandaşların
istedikleri yere gitmek-kalmak hürriyetlerini engellediği, terör örgütü mensubu
olarak bazı faaliyetler yürüttüğü iddiasıyla başvurucu hakkında devletin
birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, silahlı terör örgütü üyesi olma ve kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kamu davası açmıştır. Ceza Mahkemesi, bu
davaları mevcut dava ile birleştirmiştir.
42. Bozma sonrasındaki yargılama sonunda cebir, tehdit
veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan başvurucunun
beraatine karar veren Ceza Mahkemesi, başvurucu hakkında daha önce verilen
kararın sadece başvurucunun müdafii tarafından temyiz edildiğini de gözeterek
başvurucunun devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan
neticeten 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Sözü
edilen karar henüz kesinleşmemiştir.
43. Ceza Mahkemesince yapılan bütün yargılama süresince
başvurucunun tutukluk hâlinin devamına ilişkin kararlara yapılan 2/8/2016 ve
29/10/2016 tarihli itirazlar, Hakkâri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/8/2016 ve
11/11/2016 tarihli kararlarıyla reddedilmiştir. Başvurucunun Ceza Mahkemesinin
29/11/2016 tarihinde verdiği tutukluluk hâlinin devamına ilişkin verdiği karara
müdafii aracılığıyla yaptığı 3/12/2016 tarihli itiraz hakkında bir karar
verilip verilmediği tespit edilememiştir.
E. Başvurucunun
Ceza İnfaz Kurumunda Tutulmasına İlişkin Süreç
44. Başvurucu 2/3/2016 tarihinde tutuklanmasının ardından
Bakırköy Kapalı Kadın Ceza İnfaz Kurumuna (Kadın Ceza İnfaz Kurumu) alınmıştır.
45. İlk kabul muayenesiyle ilgili evraka Baltalimanı
Hastanesince düzenlenen epikriz formuna göre başvurucunun 4/3/2016 tarihinde kontrole
çağrıldığının yazılı olduğuna ilişkin not düşülmüştür.
46. Başvurucu 4/3/2016 tarihinde kontrol muayenesi için
Baltalimanı Hastanesine götürülmüştür. Aynı gün başvurucu, Enfeksiyon
Hastalıkları Polikliniği ile Genel Cerrahi Polikliniğinde de muayene olmuştur.
Genel Cerrahi Polikliniğinde yapılan muayenede kolostominin çalıştığı
görülmüş ve kapatılması açısından başvurucunun Şişli Etfal Eğitim Araştırma
Hastanesine (Etfal Hastanesi) sevk edilmesinin uygun olduğu
değerlendirilmiştir.
47. Başvurucu, kolostominin kapatılması açısından
9/3/2016 tarihinde götürülmek istendiği Etfal Hastanesine gitmemiştir.
48. Etfal Hastanesi 7/4/2016 tarihinde başvurucuyu
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Araştırma Hastanesi)
sevk etmiştir.
49. Araştırma Hastanesinde yapılan muayene sonunda
doktor, sağ koldaki yaranın tedavisi tamamlandıktan sonra kolostominin kapatılması
için başvurucunun mahkûm koğuşu olan bir hastaneye sevk edilmesinin uygun
olacağını değerlendirmiştir.
50. Araştırma Hastanesince düzenlenen 19/4/2016 tarihli
sağlık kurulu raporunda kolostominin mevcut olup ve iyileşme sürecinde
olduğu, altı ay sonra yeniden değerlendirme yapılmasının uygun bulunduğu
belirtilmiştir.
51. Başvurucunun hayatını yalnız idame ettirip ettiremeyeceği,
toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturup oluşturmayacağı,
infazın ertelenmesi ile ilgili hükümlerin başvurucu hakkında uygulanıp
uygulanamayacağı hususunda Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan (İhtisas
Kurulu) rapor alınmıştır. 29/4/2016 tarihinde başvurucuyu muayene eden ve
başvurucu hakkında düzenlenen tıbbi belgeleri inceleyen İhtisas Kurulu sorulan
hususlar hakkında değerlendirme yapılabilmesi için başvurucuya fizik tedavi ve
rehabilitasyon merkezi olan bir ceza infaz kurumunda üç ay süreyle fizik tedavi
ve rehabilitasyon sağlanması, ardından son durumunu gösteren sağlık kurulu
raporu ile birlikte muayene edilmek üzere gönderilmesi gerektiğini 4/5/2016
tarihli raporunda belirtmiştir.
52. Başvurucu, 10/3/2016-9/6/2016 tarihleri arasında
birçok kez Baltalimanı Hastanesinde muayene edilmiştir. 23/5/2016 tarihinde
başvurucuyu muayene eden Baltalimanı Hastanesi El Cerrahi Polikliniği
doktorları, üç ay sonrası için kontrol muayenesi önermiştir.
53. Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü (Genel
Müdürlük) 3/6/2016 tarihli yazıyla tedavi ve rehabilitasyon için başvurucunun
Menemen R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Rehabilatasyon Ceza İnfaz Kurumu)
nakledilmesini istemiştir.
54. Başvurucu, sağlık sorunları nedeniyle bir başka ceza
infaz kurumuna nakledilmesine hazır olmadığını belirterek naklinin ertelenmesi
için 10/6/2016 tarihinde Kadın Ceza İnfaz Kurumuna bir dilekçe vermiştir.
55. Başvurucu, 27/6/2016 tarihinde hava yolu ile
Rehabilatasyon Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir.
56. Başvurucu, 28/7/2016 tarihli dilekçesiyle tedavisi
için Kadın Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmesini talep etmiştir.
57. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi (Atatürk Hastanesi) tarafından düzenlenen 14/7/2016 ve
28/7/2016 tarihli raporlarda başvurucunun tedavisinin Baltalimanı Hastanesinde
devam edilmesinin uygun olduğu belirtilmiştir.
58. Genel Müdürlük İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderdiği 3/8/2016 tarihli yazıda infazın ertelenmesi ile ilgili hükümlerin
başvurucu hakkında uygulanıp uygulanamayacağının tespiti yönünden başlatılan
usulün devam ettiğine ve İhtisas Kurulunun 4/5/2016 tarihli raporuna dikkat
çekerek fizik tedaviye devam edilmesini ancak başvurucunun sağlık durumunda bir
değişiklik olması hâlinde başvurucu hakkında sağlık raporu aldırılarak durumun
bildirilmesini istemiştir.
59. Atatürk Hastanesince düzenlenen 31/8/2016 tarihli
raporda fizik tedavinin ameliyat sonrasında yapılmasının uygun olduğu
belirtilmiştir.
60. Başvurucunun kolostomi torbası sızdırması sebebiyle
7/9/2016 tarihinde yeniden takılmıştır.
61. Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen
23/9/2016 tarihli raporda fizik tedavi ve rehabilitasyon programına devam
edilmemesinin uygun olduğu bildirilmiştir.
62. Atatürk Hastanesince düzenlenen 30/9/2016 tarihli
sağlık kurulu raporunda başvurucu hakkında tanzim edilen sağlık raporlarındaki
tespitlere işaret edilerek başvurucunun tedavisine Baltalimanı Hastanesinde
devam edilmesinin uygun olduğu belirtilmiştir.
63. Ceza Mahkemesi Rehabilitasyon Ceza İnfaz Kurumuna
yazdığı 30/9/2016 tarihli yazı ile başvurucunun sağlık durumu itibarıyla ceza
infaz kurumu koşullarında kalıp kalamayacağı hususunda Adli Tıp Kurumundan
rapor aldırılmasını talep etmiştir.
64. Rehabilitasyon Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu süre
zarfında fizik tedavi ve rehabilitasyon hizmeti alan başvurucu 1/7/2016 ve
11/8/2016 tarihlerinde Menemen Devlet Hastanesinden; 14/7/2016, 28/7/2016,
31/8/2016, 7/9/2016 ve 30/9/2016 tarihlerinde ise Atatürk Hastanesinden sağlık
hizmeti almıştır. Rehabilaston Merkezi, Rehabilitasyon Ceza İnfaz Kurumu
Müdürlüğüne yazdığı 28/6/2016, 12/7/2016, 8/8/2016, 15/8/2016, 29/8/2016 ve
16/9/2016 tarihli yazılarla başvurucunun sağlık kuruluşlarına Rehabilitasyon Ceza
İnfaz Kurumuna ait ring aracıyla götürülebileceğini bildirmiştir.
65. Başvurucu, tutma koşullarıyla ilgili olarak İzmir
Valiliği İnsan Hakları Kurulu Cezaevi ve Gözaltı Birimleri İzleme Komisyonuna
(Komisyon) başvuru yapmıştır. Komisyon üyeleriyle görüşmesi sırasında
başvurucu; başka hususlar yanında tutuklu olması nedeniyle yapılması gereken
ameliyatların yapılamadığını, tek başına ihtiyaçlarını karşılayamadığını,
enfeksiyon kaptığını ve tek kişilik bir odada kaldığını iddia etmiştir.
66. Atatürk Hastanesinin 30/9/2016 tarihli raporuna
istinaden başvurucunun fizik tedavisi sonlandırılmış ve başvurucu 10/10/2016
tarihinde hava yolu ile Kadın Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir.
67. Başvurucu 14/10/2016 tarihinde Baltalimanı
Hastanesinde muayene edilmiştir. Muayene sonrasında kolostomisinin kapatılmasında
tıbbi açıdan sakınca olmadığı belirtilerek altı ay sonrası için kontrol
muayenesi önerilmiştir.
68. Başvurucu 17/10/2016 tarihli dilekçesi ile kolostomisinin
25/10/2016 tarihli celse sonrasında kapatılmasını istemiştir.
69. 20/10/2016 tarihinde Baltalimanı Hastanesine sevk
edilmek istenen başvurucu gitmek istememiştir.
70. Ok Meydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel
Cerrahi Polikliniğinde yapılan muayene sonrasında kolonoskopi
(kalınbağırsağın teknik araçlar yardımıyla incelenmesi) ve batın BT
(karnın bilgisayarlı tomografi ile görüntülenmesi) tetkikleri istenmiş ancak
randevu alınmasındaki yoğunluk nedeniyle randevu alınamamıştır.
71. Ceza Mahkemesi Kadın Ceza İnfaz Kurumuna gönderdiği
25/10/2016 tarihli yazı ile İhtisas Kurulu raporunda belirtilen üç aylık
sürenin geçtiğine işaret ederek İhtisas Kurulundan başvurucunun durumu ile
ilgili yeniden rapor aldırılmasını istemiştir.
72. Araştırma Hastanesinden batın BT için 8/11/2016
tarihine, kolonoskopi için 29/11/2016 tarihine randevu alınmıştır.
73. Başvurucu 4/11/2016 tarihinde İstanbul Bakırköy Prof.
Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde (Ruh Sağlığı Hastanesi) muayene edilmiştir. Muayene sonrasında başvurucuya
birkaç ilaç reçete edilmiştir.
74. 8/11/2016 tarihinde batın BT çekimi yapılmıştır.
75. Araştırma Hastanesi 22/11/2016 tarihli sağlık kurulu
raporu ile başvurucunun Ruh Sağlığı Hastanesinin Adli Psikiyatri Bölümüne
sevkini uygun bulmuştur.
76. Başvurucu, yargılandığı davanın 29/11/2016 tarihli
celsesini gerekçe göstererek aynı tarihte kolonoskopi işlemi yaptırmak
istememiştir.
77. Başvurucu 30/11/2016 ve 23/12/2016 tarihlerinde Ruh
Sağlığı Hastanesinde muayene edilmiştir.
78. Başvurucuyu 2/12/2016 ve 12/12/2016 tarihlerinde
yeniden muayene eden ve başvurucu hakkında düzenlenen tıbbi belgeleri inceleyen
İhtisas Kurulu 19/12/2016 tarihli raporunda fizik tedavi ve rehabilitasyon
programı, tedavi ve önerilen aralıklarla kontroller sağlanırsa başvurucunun
ceza infaz kurumu şartlarında kalmasında sağlığı yönünden herhangi bir sakınca
olmadığını belirtmiştir.
79. Başvurucu kolonoskopi randevusuna gitmek istemediği
için Araştırma Hastanesinden 30/12/2016 tarihi için yeni bir randevu
alınmıştır.
80. 30/12/2016 tarihinde kolonoskopi işlemi yapılmış ve
işlem sonucuna göre kontrastlı kolon grafisi çekilmesi önerilmiştir.
81. Başvurucu 3/1/2017 tarihinde Araştırma Hastanesinde
muayene edilmiş vekontrastlı kolon grafisi için 2/2/2017 tarihine
randevu verilmiştir.
82. Kadın Ceza İnfaz Kurumunda görevli doktor tarafından
hazırlandığı değerlendirilen 23/1/2017 tarihli tıbbi kanaat raporunda
başvurucunun daha önce geçirdiği ameliyatlar nedeniyle günlük yaşamını
sürdürmesine engel herhangi bir sağlık sorununun bulunmadığı belirtilmiştir.
83. Bağcılar Toplum Sağlığı Merkezinden geçici görevle
gelen doktor A.A. kolonoskopi çekimi yapılması ve kolostomisinin kapatılması
için başvurucuyu 24/1/2017 tarihinde Ok Meydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Genel Cerrahi Servisine sevk etmiştir.
84. Başvurucu 25/1/2017 tarihinde Ok Meydanı Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde muayene edilmiş ve kolonoskopi yapılmak üzere
başvurucuya 27/1/2017 tarihi için randevu verilmiştir.
85. 27/1/2017 tarihinde kolonoskopi işlemi yapılmıştır.
86. Başvurucu 2/2/2017 tarihli çift kontrastlı kolon
grafisi randevusuna kendi isteğiyle gitmemiştir.
87. 9/2/2017 tarihinde Ok Meydanı Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Genel Cerrahi Polikliniğinde yapılan muayene sonucunda başvurucuya
ameliyat önerilmiş fakat başvurucu kabul etmemiştir.
88. Başvurucuya tutuklu kaldığı süre zarfında belli
zamanlarda onar günlük kolostomi pansumanı için yirmi eldiven ve on spanç
verilmiştir.
89. Rehabilitasyon Ceza İnfaz Kurumunun yaptığı bazı
yazışmalardan anılan ceza infaz kurumunun kapalı kısmının rehabilitasyon
hizmeti vermekte olduğu, tam teşekküllü bir fiziyoterapi odasının bulunduğu,
sağlık durumu nedeniyle öz bakım becerilerini yerine getiremeyen tüm
hükümlü/tutukluların bu ihtiyaçlarının hasta bakıcılar tarafından yerine
getirildiği ve başvurucunun Rehabilitasyon Ceza İnfaz Kurumundaki bir ünitede
iki tutuklu/hükümlü ile birlikte kaldığı öğrenilmiştir.
90. Başvurucunun tutuklu kaldığı süre zarfında başvurucu
tarafından veya başvurucu adına başvurucunun sağlık sorunlarıyla ilgili birçok
kamu ve özel tüzel hukuk tüzel kişilerine müracaatlarda bulunulmuştur.
91. Kadın Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı,
çağrılmasına rağmen 23/11/2016 ve 28/11/2016 tarihlerinde sayım için ortak
alana gelmediği gerekçesiyle başvurucuya -sağlık sebeplerinden dolayı sayıma
kalkamadığını ve herhangi bir art niyetinin de bulunmadığını gözeterek- aynı
olayın tekrarlanmaması için kınama cezası vermiştir. 28/11/2016 tarihli eylemle
ilgili disiplin cezasının 17/1/2017 tarihi itibarıyla kaldırılmasına 20/2/2017
tarihinde karar verilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
92. İlgili hukuk için bkz. Ahmet Şenol ve diğerleri,
B. No: 2014/16947, 22/2/2018, §§ 44, 47-49; Temur Eskibağ ve Mehmet Rıza
Eskibağ, B. No: 2014/5098, 20/12/2017, § 45; Mehmet Mustafa Ekinci,
B. No: 2014/17113, 9/11/2017, §§ 45-47; Civan Boltan, B. No: 2014/5324,
30/10/2018, §§ 33-40.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
93. Mahkemenin 12/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
94. Başvurucu; güvenlik güçlerinin yerleşim biriminde
vatandaşların üzerine ağır silahlarla rastgele ateş ettiğini, güvenlik
güçlerince icra edilen operasyon sırasında üçüncü kişilerin zarar görmemesi
için gerekli önlemlerin alınmadığını, operasyonun kamera kaydına alınmadığını,
olay yerinde cankurtaran bulundurulmadığını, bu nedenle sağlık bilgisi olmayan
kişiler tarafından hastaneye götürüldüğünü, Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan
ifadesinde ve Hâkimlikçe yapılan sorgusunda yaralanmasıyla ilgili şikâyetini
açıkça dile getirmesine rağmen konuyla ilgili bir soruşturma yürütülmediğini,
Cumhuriyet savcısının ön yargılı olarak sadece kolluk görevlilerinin
tutanaklarına göre hareket ettiğini (Yaralanma hakkında bir soruşturma
yürütülmediği iddiası karşısında burada neyin kastedildiği anlaşılamamıştır.),
güvenlik güçlerince gerçekleştirilecek operasyonlar sırasında üçüncü kişilerin
zarar görmesini önleyecek ve operasyonların kamera kaydına alınmasını zorunlu
kılacak hukuki düzenlemeler bulunmadığını belirterek yaşam hakkının maddi ve
usul boyutlarının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
95. Başvurucu, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal
edildiğine yönelik iddiaları dile getirirken yürütülmesi gereken ceza
soruşturması kapsamında yaralanmasının ardında ırkçı ve ayrımcı bir amacın
bulunup bulunmadığının da araştırılması gerektiğine işaret etmiştir. Anılan
iddiasını desteklemek amacıyla başvurucu; siyasal aidiyeti nedeniyle, kendisini
tanımayan kişilerin işkence altında alındığını öne sürdüğü ifadelerine
istinaden ve sağlık durumu gözetilmeden tutuklandığını; mensup olduğu siyasi
partinin düzenlemiş olduğu etkinliklere katılması, barış girişimleri ve
özerklik açıklaması sırasında hazır bulunması gibi hususların tutuklama
gerekçesi yapıldığını iddia etmiştir.
96. Başvurucu ayrıca; yaralanması hakkında soruşturma
yürütülmemesi, yargılandığı kamu davasında da olayı aydınlatacak herhangi bir
delil toplanmaması ve güç kullanan güvenlik güçlerinin soruşturmaya hâkim
olması nedenleriyle yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
97. Başvurucu son olarak; yaralanması hakkında soruşturma
yürütülmemesi, siyasal aidiyetine istinaden âdeta suçlu ilan edilmesi ve kolluk
görevlilerince düzenlenen tutanakların sorgusuz sualsiz doğru kabul edilmesi
nedeniyle yaşam hakkıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
98. Bakanlık görüşünde; hakkında yürütülen ceza
soruşturması kapsamında yaralandığını başvurucunun dile getirdiği, ayrıca ve
açıkça Cumhuriyet Başsavcılığına yaralanma olayıyla ilgili başvuru yapılmadığı,
Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesi sırasında başvurucunun nasıl
yaralandığını hatırlamadığını beyan ettiği belirtilmiştir.
99. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında;
yaralanması hakkında soruşturma makamlarının kendiliğinden soruşturma
başlatmakla yükümlü olduğunu, mağdurlara suç duyurusunda bulunma yükümlülüğünün
yüklenemeyeceğini, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında yaralanmasıyla
ilgili şikâyetini açıkça dile getirdiğini, Cumhuriyet Başsavcılığının Ceza
Mahkemesine gönderdiği yazıyla ortada bir soruşturma bulunmadığını
bildirdiğini, bunun üzerine Ceza Mahkemesinin soruşturma başlatılması için
Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazdığını, hakkında yürütülen ceza
yargılamasının devam ettiğini, aleyhe bozma yasağı olmasına rağmen İstinaf
Dairesinin Ceza Mahkemesince verilen kararı aleyhine bozduğunu ve hakkında
yürütülen yargılama sürecinin ayrımcı tutum ve ön yargının ifadesi olduğunu
belirtip başvuru formunda dile getirdiği iddiaları tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
a. Uygulanabilirlik
ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
100. Bir başvurunun yaşam hakkı kapsamında
incelenebilmesi için gerekli şartlardan biri de doğal olmayan bir ölümün
gerçekleşmesidir ancak ölümün gerçekleşmediği bazı durumlarda yaşam hakkı
çerçevesinde inceleme yapmak mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No:
2013/2030, 26/6/2014, § 20). Gerçekten Anayasa Mahkemesi başvurucunun ölmediği
birçok başvuruyu başvurulara konu olayın koşullarını da dikkate alarak
yaşam hakkı kapsamında incelemiştir. İncelenen başvurular arasında güvenlik
güçlerinin silahlı güç kullanması sonucu meydana gelen yaralanma olayı (Mustafa
Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017) bulunduğu gibi
başvurucunun hayati tehlike geçirmesiyle sonuçlanan ve üçüncü kişi tarafından
gerçekleştirilen silahlı saldırı olayı (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163,
11/5/2017) da bulunmaktadır.
101. Somut olayda başvurucunun nasıl yaralandığını ortaya
koyan somut bir bilgi ve belge bulunmaktadır fakat başvurucunun silahla
yaralandığı ve olay nedeniyle hayati tehlike geçirdiği sabittir. Bu nedenle
Anayasa'nın yaşam hakkını güvence altına alan 17. maddesinin somut başvuruya
uygulanabilir olduğu değerlendirilmiştir.
102. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın özü, başvurucunun yaralanması olayı hakkında ceza
soruşturması başlatılmadığına ve böylelikle yaşam hakkının etkili soruşturma
yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkindir. Bu
nedenle etkili başvuru hakkı yönünden ayrı bir inceleme yapılmamıştır. Ayrıca
başvurucu, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerini
dile getirirken hakkında verilen tutuklama kararından da söz edip
yaralanmasının ardında ırkçı ve ayrımcı bir amacın bulunup bulunmadığının
araştırılması gerektiğini öne sürse de anılan iddiaların dile getirilme biçimi
gözetilerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden herhangi bir
değerlendirme yapılmamıştır. Son olarak ifade etmek gerekir ki başvuru
dosyasında başvurucunun yaralanması olayı hakkında soruşturma başlatılmamasının
sebebini ortaya koyan bilgi ve belge bulunmadığından yaşam hakkıyla bağlantılı
olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasını incelemek mümkün olmamıştır.
103. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar
başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.”
104. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri...
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
105. Daha önce de ifade edildiği gibi başvurucunun nasıl
yaralandığını ortaya koyan somut bilgi ve belge bulunmamaktadır. Nitekim
Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesinde güvenlik güçlerince
gerçekleştirilen herhangi bir operasyondan söz etmeyen ve nasıl yaralandığını
hatırlamadığını beyan eden başvurucu, yaptığı başvuruda güvenlik güçlerince
açılan ateş sonucu yaralandığını düşündüğünü söylemiş ve yaralanmasına neden
olan kişiler hakkında soruşturma başlatılmamasından yakınmıştır. Bu bakımdan
yaşam hakkı kapsamında yapılacak inceleme, zorunlu olarak yaşam hakkının usul
boyutuyla sınırlı olacaktır.
b. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
106. Bakanlık görüşünde ileri sürülen görüşler dikkate
alındığında öncelikle başvuruda başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin kabul
edilebilirlik kriteri yönünden eksiklik bulunup bulunmadığı
değerlendirilmelidir.
107. Somut olayda başvurucunun yaralanması olayı hakkında
herhangi bir ceza soruşturması yürütülmemiştir (bkz. §§ 20, 36) ancak konuyla
ilgili ayrı bir suç duyurusunda bulunmasa da başvurucu, Türk hukukuna göre
ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli
öğrenir öğrenmez kamu davası açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere
hemen işin gerçeğini araştırmakla yükümlü olan Cumhuriyet Başsavcılığınca
alınan ifadesi sırasında yaralanmasına neden olan kişiler hakkındaki şikâyetini
açıkça dile getirmiştir. Bu bakımdan başvurucunun yarasının niteliği de
gözetildiğinde mevcut başvuru, başvurucunun isnat olunan suçları işlemediğini
kanıtlamak için işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını bir savunma argümanı
olarak kullanması ve soruşturma makamlarını harekete geçirmek ayrı bir başvuru
yapmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının kabul
edilemez bulunduğu Mehmet Sedat Aban (B. No: 2014/12912, 12/1/2017, §§
23-32) başvurusu ile sulh ceza hâkimliğine ve Cumhuriyet savcılığına verilen
dilekçelerde kötü muamele iddialarının tutukluluk hâlinin sona ermesini
gerektiren nedenlerden biri olarak açıklanması, kötü muameleye ilişkin
ifadelerin yeterince somutlaştırılmaması, kötü muamele iddialarını destekleyen
herhangi bir verinin başvuru dosyasına yansımaması ve başvuranın bireysel
başvurudan önce şikâyetlerini usulüne uygun şekilde yetkili mercilere
iletmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının kabul
edilemez bulunduğu Bayram Öz (B. No:2016/41871, 3/6/2020, §§ 22-32)
başvurusundan bariz bir şekilde farklıdır. Bu sebeple başvurucunun Cumhuriyet
Başsavcılığına yaralanmasına neden olan kişiler hakkında soruşturma yürütülmesi
için ayrı bir başvuru yapması gerekmediği sonucuna varılmıştır.
108. Öte yandan başvurucunun, yaralanmasına ilişkin
şikâyetini Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 2/3/2016 tarihli ifadesinde dile
getirmesine rağmen yaralanmasına neden olanlar hakkında soruşturma
yürütülmediğine ilişkin başvuruyu 30/3/2017 tarihinde yaptığı dikkate
alındığında başvurunun süresinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir.
109. Tıpkı soruşturmada ilerlemenin olmadığı veya
soruşturmanın artık etkisiz bir hâl aldığı durumlarda yapılması gerektiği gibi
başvurucunun yetkili makamlara müracaat etmesine rağmen kasten ya da saldırı
veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları -veya somut başvuruda
olduğu gibi yaşam hakkı kapsamında incelenmesi mümkün olaylar- hakkında
soruşturmanın başlatılmadığı durumlarda da gerekli özeni göstererek ihlal
iddiaları çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunmalıdır (Rahil
Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77). Zira zaman geçtikçe
delillerin kaybolma veya bozulma ihtimali artmakta, gerçeklerin ortaya çıkması
zorlaşmaktadır.
110. Bununla birlikte şikâyeti yetkili makamlara
iletmenin imkânsız veya önemli ölçüde güç olduğu durumlar -ki bu durumların
neler olduğu her başvuruda olay ve olgular ile başvurucunun tutumu nazara
alınarak ayrıca değerlendirilmelidir- mevcutsa başvurucuların özen
yükümlülüğünün ancak bahse konu durumların sona ermesinden itibaren başlayacağı
kabul edilmelidir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu, B. No: 2014/15732,
24/1/2018, § 85) .
111. Başvuruya konu olayda şikâyetini dile getirmesinden
sonra yaralanmasına neden olan kişiler hakkında soruşturma başlatılıp
başlatılmadığı konusunda bilgisi olmayan başvurucu, müdafileri aracılığıyla
kendisini yargılayan Ceza Mahkemesinden bu konuda Cumhuriyet Başsavcılığına
müzekkere yazılmasını talep etmiştir (bkz. § 34). Anılan talebe istinaden
yazılan müzekkereye Cumhuriyet Başsavcılığı, böyle bir soruşturma olmadığı
yönünde bilgi vermiştir. Başvurucu sözü edilen bilgiyi 28/2/2017 tarihli celsede
öğrenmiştir. Bu nedenle başvurucunun, yaralanmasına neden kişiler hakkında
soruşturma yapılıp yapılmadığını öğrenmek için gerekli özeni gösterdiği ve
başvurunun süresinde olduğu kanaatine varılmıştır.
112. Açıklanan gerekçelerle, açıkça dayanaktan yoksun
olmayan ve başka bir kabul edilemezlik nedeni tespit edilemeyen yaşam hakkının
usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
c. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
113. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının
sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek
etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek bu soruşturmanın
temel amacı yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını,
kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana
gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle
ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B.
No: 2012/752, 17/9/2013, § 54).
114. Yaşam hakkının usul boyutunun yani etkili soruşturma
yükümlülüğünün gerektiği gibi yerine getirilmemesi durumunda devletin negatif
ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak tespit
edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin
Anayasa'nın 17. maddesi kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin
güvencesini oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, §
29).
115. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu
ölüm meydana gelmiş ise yürütülmesi gereken soruşturma şüphesiz ceza
soruşturmasıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
116. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun
kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz
resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların
belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
117. Başvuru konusu olayda başvurucunun yaralanmasından
aynı gün haberdar olan Cumhuriyet Başsavcılığı, bu konuda herhangi bir
soruşturma başlatmamıştır. Başvurucunun, aleyhinde yürütülen soruşturma
kapsamında verdiği 2/3/2016 tarihli ifadesinde yaralanmasına neden kişiler
hakkında şikâyetçi olduğunu açıkça belirtmesi de sonucu değiştirmemiştir. Oysa
başvurucunun yaralanmasını çevreleyen koşulların ve negatif yükümlülüğün ihlal
edilip edilmediğinin tespiti için soruşturma yürütülmesi anayasal bir
zorunluluktur.
118. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde
güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
119. Başvurucu, sağlık durumuna rağmen tutuklanması ve
ceza infaz kurumlarındaki tutma koşulları nedeniyle kötü muamele yasağının
ihlal edildiğini öne sürmüştür. Bu iddiasıyla bağlantılı olarak başvurucu;
i. Doktor tarafından verilen istirahat raporuna ve
tedavisinin devam etmesine rağmen sedye üzerinde katıldığı sorgu sonrasında
tutuklandığını, bu hususun sorgu tutanağına yazılmadığını, tutuklama yerine
adli kontrol tedbirlerinin uygulanması yoluna da gidilmediğini,
ii. İhtisas Kurulunun 4/5/2016 tarihli raporunda
belirttiği üç aylık süreye riayet edilmediğini, İhtisas Kuruluna zamanında sevk
edilmediğini,
iii. TİHV raporunda sağlık durumunun tutuklu kalmasına
kesin engel teşkil ettiği belirtilmesine rağmen söz konusu raporun tutukluluğun
sonlandırılması için dikkate alınmadığını, Adli Tıp Kurumunun yürütmeye bağlı
bir kurum olduğunu ve bağımsız olmadığı gibi tarafsız da olmadığını, İhtisas
Kurulunda kendisinin sağlık problemlerini kavrayabilecek uzmanlığa sahip
yalnızca bir iki doktor bulunduğunu, Adli Tıp Kurumu üyeleri arasında
Fetullahçı Terör Örgütüne (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasına (PDY) üye
olduğu iddiasıyla görevden uzaklaştırılan kişiler olduğunu,
iv. Baltalimanı Hastanesinde tedavi görmesi gerektiğine
ilişkin raporlara rağmen tedavi altına alınmadığını ve tutukluluk durumunun
devam ettirildiğini,
v. Tutuklu kaldığı süre zarfında tekerlekli sandalye
kullandığını, bir kolunu kullanamadığı için ihtiyaçlarını tek başına
gideremediğini, sürekli başkalarına muhtaç kaldığını, kendisine yardımcı
olabilecek bir sağlık görevlisi veya infaz koruma memuru görevlendirilmediği
gibi ailesinden birinin de kendisine refakat etmesine icazet verilmediğini,
vi. Tedavi sürecinin geciktirildiğini,
vii. Soğuk ve sağlıksız koşullarının düzeltilmesine,
bağırsaklarının dışarıda olması sebebiyle kendisine bulaşabilecek virüslere
karşı önlem alınmasına ve sıcak tutulmasına ilişkin taleplerine ceza infaz
kurumunca yanıt verilmediğini,
viii. Bağırsak torbasını kapatması için sargı bezi
kullanmasına rağmen kendisine makas verilmediğini, makasın her seferinde
saatlerce bekletilerek kendisine verildiğini,
ix. Duş almasına yardımcı olunmadığını, başka
tutukluların yardımıyla duş alabildiğini,
x. Yakınmalarına ceza infaz kurumunda görevli doktorların
gereken önemi vermediğini,
xi. Sağlık kuruluşlarına sevk edildiğinde hasta nakil
aracı yerine ring aracıyla getirilip götürüldüğünü,
xii. Doktorlar tarafından dile getirilen bir an önce
ameliyat olması gerektiğine, ameliyat sonrasında tekrar ceza infaz kurumuna
gönderilmesi durumunda enfeksiyon kapabileceğine ve yaşamsal tehlikesinin
bulunduğuna ilişkin hususları Ceza Mahkemesine bildirmesine rağmen herhangi bir
tedbire başvurulmadığını,
xiii. Ayağa kalkamadığı bilinmesine rağmen sayımda ayağa
kalkmadığı gerekçesiyle hücre hapsi cezası verildiğini ancak cezanın daha sonra
geri çekildiğini,
xiv. Hayatını tek başına sürdürememesine ve tutma
koşulları nedeniyle ameliyatının yapılmamasına rağmen tahliye taleplerinin ve
tutukluluğunun devamına ilişkin kararlara yaptığı itirazların reddedildiğini,
xv. Ceza infaz kurumunda sağlığı açısından yeterli ve
etkili beslenemediği,
xvi. İnfazın ertelenmesiyle ilgili hükümlerin kendisi
hakkında uygulanmadığını,
xvii. Sağlık durumu nedeniyle tutuklamayı engelleyen veya
böyle durumlarda adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını önceleyen hukuki bir
düzenlemenin bulunmadığını iddia etmiştir.
120. Bakanlık görüşünde; tıbbi yardım sağlama
yükümlülüğünün yerine getirildiği, rahatsızlığının ceza infaz kurumu
yetkililerinin kasıtlı uygulamalarından kaynaklanan nedenlerle kötüleştiğine ve
bu nedenlerle doğal olarak özgürlükten yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan
ızdırap ve acının ötesinde bir ızdırap ve acıya maruz kaldığı yönünde
başvurucunun bir delil ortaya koymadığı, tedavi veya kontrollerinin ihmal
edilmesi nedeniyle hastalığının ilerlediği yönünde bir tespit bulunmadığı,
gerekli tıbbi tedavilerin yapılmasının yanı sıra tedavi gereksinimleri
gözönünde bulundurularak farklı ceza infaz kurumlarına naklinin sağlandığı ve
hastalığı nedeniyle ceza infaz kurumunda tutulmasının başvurucunun sağlığı ve
fiziksel bütünlüğü üzerinde olumsuz bir etki yaratması ihtimaline karşı kamu
otoritelerinin gerekli özeni göstererek tüm tedbirleri aldığı belirtilerek kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca Bakanlık görüşünde ağır seyreden sağlık
durumuna rağmen siyasi aidiyeti nedeniyle tutuklandığını iddia eden
başvurucunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141
vd. maddelerine istinaden tazminat davası açtığına dair bilgi ve belge sunmadığı
belirtilmiştir.
121. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında;
Bakanlık görüşünde ifade edilen hususların bağırsaklarının vücut içine
alınmasıyla veya tekerlekli sandalyede ve kolunu kullanamayacak durumda
olmasıyla ilgili olmadığını, ceza infaz kurumunda tutulması nedeniyle bağırsak
ameliyatının yapılamadığını, yapılan tüm tedavilerin parçalanan koluyla ilgili
olduğunu ve tahliye olmasından sonra ameliyat olduğunu öne sürmüştür.
2. Değerlendirme
122. Tutuklu veya hükümlü olan başvurucuların sağlık
durumlarının tahliyeyi/infazın durdurulmasını gerektirdiğine, ceza infaz
kurumlarının koşullarının sağlık durumlarına uygun olmadığına ya da
tutuldukları süre zarfında kendilerine sunulan sağlık hizmetlerinin yeterli
olmadığına yönelik şikâyetlerinin kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi
gerekir. Anılan şikâyetlerin incelenmesi sırasında yararlanılan genel ilkeler
pek çok kararda belirtilmiştir (birçok karar arasından bkz. Murat Karabulut,
B. No: 2013/2754, 18/2/2016, §§ 56-66; Sabri Kaya, B. No: 2014/8482,
29/6/2016, §§ 49-62; Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016, §§
68-80; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016, §§36-45).
123. Sözü edilen genel ilkeler uyarınca başvurucunun kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine yönelik şikâyetleri üç başlık altında
incelenmiştir.
a. Sağlık
Durumunun Ceza İnfaz Kurumunda Tutulmasına Kesin Olarak Uygun Olmamasına Rağmen
Başvurucunun Tutukluluğunun Devam Ettirildiğine İlişkin İddia Yönünden
124. Anayasa, tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle
serbest bırakılması için devlete genel bir zorunluluk getirmemektedir.
Bununla birlikte tutukluların var olan rahatsızlıklarından kaynaklanan
acılarının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı
artması ya da artma yönünden bir risk doğması hâlinde Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının ihlali söz konusu olabilir (Fatih Hilmioğlu,
B. No: 2014/648, 18/9/2014, § 66).
125. Tutuklu başvurucuların sağlık durumlarının ceza
infaz kurumlarında tutulmalarına kesin olarak uygun olmadığına yönelik
iddialarının incelenebilmesi için tutukluluk durumunun sona erdirilmesi
amacıyla hukuk sisteminde mevcut yargısal yolların tüketilmesi ve anılan
yargısal yollar kapsamında verilen nihai kararların öğrenilmesinden itibaren
otuz içinde bireysel başvuru yapılması gerekir (Bu değerlendirmeler tutma
koşulları yönünden geçerli değildir.) zira başvurunun yapılmasındaki temel amaç
tahliyenin sağlanmasıdır.
126. Başvuru konusu olayda 28/2/2017 tarihinde tahliye
edilen başvurucu, tutukluluğunun sona erdirilmesi amacıyla en son 9/2/2017
tarihinde tahliye talep etmiştir. Başvurucunun müdafii aracılığıyla yaptığı bu
talep Ceza Mahkemesinin 17/2/2017 tarihli kararıyla reddedilmiş, anılan karar
da başvurucuya 23/2/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir (bkz. § 35). Tahliye
talebinin reddine ilişkin karar başvurucunun müdafii tarafından 28/2/2017
tarihli celsede öğrenilse de bireysel başvuruda başvuru süresinin başlangıcı,
ihlalin -başvurucu ve/veya vekili olması fark etmeksizin hangisi tarafından
öğrenilirse öğrenilsin- ilk öğrenilme tarihinden itibaren başlamaktadır (Kadir
Turgut, B. No: 2014/4985, 6/7/2017, § 25).
127. Ceza Mahkemesinin 17/2/2017 tarihli kararının
başvurucuya 23/2/2017 tarihinde tebliğ edildiği dikkate alındığından otuz
günlük başvuru süresinin son günü, araya hafta sonunun girmesi nedeniyle
27/3/2017'dir. Bu nedenle 30/3/2017 tarihinde dile getirilen ihlal iddiasının süre
aşımı nedeniyle incelenemeyeceği sonucuna varılmıştır.
128. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sağlık durumunun
ceza infaz kurumunda tutulmasına kesin olarak uygun olmaması nedeniyle kötü
muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Sağlanan
Tıbbi Bakımların Yetersiz Olduğuna İlişkin İddia Yönünden
129. Başvurucu; Baltalimanı Hastanesinde tedavi görmesi
gerektiğine ilişkin raporlara rağmen tedavi altına alınmadığını, ceza infaz
kurumunda görevli doktorların yakınmalarına gereken önemi vermediklerini,
tedavi sürecinin geciktirildiğini, bağırsak torbasını kapatması için sargı bezi
kullanmasına rağmen kendisine makas verilmediğini ya da makasın her seferinde
saatlerce bekletilerek kendisine verildiğini iddia etmiştir.
130. Gerek Kadın Hastanesinde gerek Rehabilitasyon Ceza
İnfaz Kurumunda kaldığı süre zarfında başta Baltalimanı Hastanesi olmak üzere
birçok sağlık merkezinde tedavi gören başvurucu, kolostomisi kapatılacak
olmasına rağmen 9/3/2016 tarihinde Etfal Hastanesinde yapılacak muayeneye ve
daha sonraki bir tarihte kontrastlı kolon grafisi randevusuna gitmemiş; Ok
Meydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Polikliniğince yapılan
ameliyat önerisini de kabul etmemiştir.
131. Bundan başka başvurucu, tutukluların tıbbi muayene
ve tedavileri ile ilgili işlem ve ihmallerine yönelik şikâyetleri incelemekle
görevli infaz hâkimliğine yakındığı hususlarla ilgili başvuru yaptığına ilişkin
bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır.
132. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği,
Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu
makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
133. Somut olayda başvurucu, hukuk sisteminde mevcut
yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuru yapmıştır.
134. Açıklanan gerekçelerle sağlanan tıbbi bakımların
yetersiz olması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
c. Ceza İnfaz Kurumlarındaki Tutma Koşullarının
Başvurucunun Sağlık Durumuna Uygun Olmadığına İlişkin İddia Yönünden
135. Başvurucu, ayağa kalkamadığı bilinmesine rağmen
sayımda ayağa kalkmadığı gerekçesiyle hücre hapsi cezası verildiğini ancak
cezanın daha sonra geri çekildiğini ileri sürse de başvurucuya verilen ve
sonradan geri çekilen herhangi bir hücre cezası tespit edilememiş; başvurucu da
iddiasını doğrulayıcı herhangi bir belge sunmamıştır.
136. Başvurucunun sağlanan tıbbi bakımların yetersiz
olduğuna ilişkin şikâyetinin incelenmesindeki değerlendirmeler başvurucunun
tutulduğu ceza infaz kurumlarında tutma koşullarıyla ilgili yakınmaları için de
geçerlidir. Çünkü başvurucu, infaz hâkimliğine yakındığı hususlarla ilgili
başvuru yaptığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge sunmamıştır.
137. Açıklanan gerekçelerle ceza infaz kurumlarındaki
tutma koşullarının başvurucunun sağlığına uygun olmaması nedeniyle kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele
Yasağıyla Bağlantılı Olarak Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
138. Başvurucu, sağlık koşulları nedeniyle infazın
ertelenmesi yönünden hükümlü ve tutuklular arasında bir ayrım olduğunu belirtip
AİHM'in Gülay Çetin/Türkiye (B. No: 44084/10, 5/3/2013) kararındaki
konuya ilgili tespitlerin mevcut başvuru için de geçerli olduğunu belirterek
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ve kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
139. Bakanlık görüşünde başvurucunun anılan ihlal
iddiaları yönünden görüş bildirilmemiştir.
2. Değerlendirme
140. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun ihlal iddialarının kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak
eşitlik ilkesi kapsamında incelenmesinin yeterli olduğu değerlendirilmiştir.
141. Başvurucunun sağlık durumunun ceza infaz kurumunda
tutulmasına kesin olarak uygun olmamasına rağmen tutukluluk hâlinin devam
ettirildiği iddiası yönünden başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna
varılmıştır. Bu nedenle anılan ihlal iddiasıyla bağlantılı olarak eşitlik
ilkesinin ihlal edildiği iddiasının ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
D. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
142. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
143. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve
400.000 TL maddi tazminat ile 1.000.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
144. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
145. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
146. İncelenen başvuruda başvurucunun yaralanması olayı
hakkında ceza soruşturması başlatılmaması nedeniyle yaşam hakkının usul
boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Cumhuriyet
Başsavcılığının başvurucunun yaralanması karşısında hareketsiz kalmasından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
147. Bu durumda yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1)
numaralı fıkrasına göre yapılması gerekenlere hükmedilmelidir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin başvurucunun yaralanması olayı hakkında ceza soruşturması
başlatılması için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
148. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin
başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı
açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının usul boyutunun ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 54.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
149. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
150. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç
ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Başvurucunun sağlık durumunun ceza infaz kurumunda
tutulmasına kesin olarak uygun olmamasından dolayı kötü muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Sağlanan tıbbi bakımların yetersiz olmasından dolayı
kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Ceza infaz kurumlarındaki tutma koşullarının başvurucunun
sağlık durumuna uygun olmamasından dolayı kötü muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişki iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için başvurucunun yaralanması olayı
hakkında ceza soruşturması başlatılmak üzere Yüksekova Cumhuriyet
Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 54.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 12/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.