TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT TEZEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/20307)
|
|
Karar Tarihi: 13/10/2020
|
R.G. Tarih ve Sayı: 2/12/2020-31322
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M.Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Cafiye Ece YALIM
|
Başvurucu
|
:
|
Murat TEZEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Şükrü Mert TEZEL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, katılım sağlanamayan duruşmada mahkûmiyet
kararı verilmesi nedeniyle savunma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 31/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. 1966 doğumlu olan başvurucu, olayların geçtiği tarihte
İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olarak görev yapmaktadır.
9. Müşteki S.Y. 2004 yılında işten çıkarılması nedeniyle
tazminat davası açmak üzere başvurucu ile anlaştığını, vekâletname verdiğini,
500 TL makbuz karşılığı ödeme yaptığını, başvurucunun kendisini oyalayarak dava
açmadığını uzun yıllar sonra öğrendiğini iddia ederek şikâyetçi olmuştur.
10. Başvurucu hakkında görevi ihmal suçunu işlediği
iddiasıyla Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) soruşturma
başlatılmıştır.
11. Başvurucunun alacak davası açmak üzere Beyoğlu 32.
Noterliğince düzenlenen 2/11/2004 tarihli vekâletname uyarınca şikâyetçinin
vekilliğini üstlenip masraf karşılığı 500 TL aldığı hâlde gereğini yapmayarak
görevi ihmal suçunu işlediği iddiasıyla Başsavcılıkça 16/3/2016 tarihli
iddianame ile hakkında kamu davası açılmıştır.
12. İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) yapılan
22/11/2016 tarihli duruşmada başvurucu ve müdafiine duruşma davetiyesinin
tebliğ edildiği, başvurucunun duruşmaya gelmediği, müdafiinin ise mazeret
sunduğu belirtilmiş; müştekinin beyanları alınmıştır. Mahkeme başvurucunun
katılmadığı duruşmada başvurucunun müdafiinin mazeretinin reddine, başvurucunun
dinlenilmesinden de 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
193. maddesi gereğince vazgeçilmesine, açılan davanın zamanaşımı süresi
dolduğundan düşürülmesine karar vermiştir.
13. Mahkemenin 22/11/2016 tarihli gerekçeli kararının
ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanık Murat Tezel hakkında
görevi ihmal suçundan açılan kamu davası neticesinde mahkememizce yapılan
yargılama sonucunda, olay tarihinde ve halen İstanbul Barosuna kayıtlı avukat
olarak görev yapan Avukat Murat TEZEL'in, alacak davası açmak üzere Beyoğlu 37.
Noterliğince düzenlenen 01/11/2004 tarihli ve 28693 yevmiye sayılı vekaletname
uyarınca şikayetçinin vekilliğini üstlenip masraf karşılığında 500,00 Türk
lirası aldığı halde, gereğince tevessül etmediği iddia edilmiş ise de; Suç tarihi
itibariyle sanığın eyleminin 765 Sayılı TCK'nun 230/1 maddesine uyduğu ancak
zamanaşımı süreleri yönünden 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı
TCK'nun hükümlerinin sanık lehine olması nedeni ile, 5237 Sayılı TCK'nın 257/2
maddesi için 66/1-e ve 67/4 maddelerinde ön görülen uzamış zamanaşımı süresi
olan 7 yıl 6 aylık zamanaşımı süresinin, vekaletname düzenlenme tarihi olan
01/11/2004’ten itibaren dolmuş olması nedeni ile, sanık hakkında açılan kamu
davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine..."
14. Katılan S.Y. Mahkemece verilen zamanaşımı nedeniyle
düşme kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek istinaf kanun yoluna
başvurmuştur.
15. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesi
(Bölge Adliye Mahkemesi) 1/2/2017 tarihli inceleme raporu düzenleyerek istinaf
incelemesinin duruşma açılarak yapılmasına karar vermiş, inceleme raporu
açıklamalı duruşma davetiyesi ile birlikte 7/2/2017 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucuya tebliğ edilen açıklamalı duruşma
davetiyesinde "mazeretiniz olmadığı halde duruşmaya gelmediğinizde
CMK'nın 176/2 maddesi uyarınca zorla getirileceğiniz CMK.'nın 206. maddesi
uyarınca delillerin ortaya konulmasına başlanacağı, tebliğe rağmen yapılacak
duruşmaya gelmediğiniz takdirde yokluğunuzda karar verileceği tebliğ ve ihtar
olunur" şeklinde bir açıklama yer almıştır.
17. Bölge Adliye Mahkemesi 2/3/2017 tarihli oturumda
başvurucu ve katılanın davetiye tebliğine rağmen hazır bulunmadığını, başvurucu
müdafiinin bulunduğunu belirtmiş; iddia makamından mütalaa aldıktan sonra
Mahkemenin kararını kaldırarak başvurucunun görevi kötüye kullanma suçundan
9.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar vermiştir.
18. Başvurucu, nihai karardan 2/3/2017 tarihinde haberdar
olduğunu beyan ederek 31/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
19. 5271 sayılı Kanun'un "İddianamenin sanığa
tebliği ve sanığın çağrılması" kenar başlıklı 176. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"(1) İddianame, çağrı kâğıdı ile
birlikte sanığa tebliğ olunur.
(2) Tutuklu olmayan sanığa tebliğ
olunacak çağrı kâğıdına mazereti olmaksızın gelmediğinde zorla getirileceği
yazılır."
20. 5271 sayılı Kanun'un "Sanığın duruşmada hazır
bulunmaması" kenar başlıklı 193. maddesi şöyledir:
"(1) Kanunun ayrık tuttuğu hâller
saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz.
Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir.
(2) (Ek: 25/5/2005 - 5353/28 md.) Sanık
hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi
gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda
bitirilebilir."
21. 5271 sayılı Kanun'un "Sanığın yokluğunda
duruşma" kenar başlıklı 195. maddesi şöyledir:
"Suç, yalnız veya birlikte adlî
para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma
yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de
duruşmanın yapılacağı yazılır."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Delillerin ortaya
konulması ve reddi" kenar başlıklı 206. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) Sanığın sorguya çekilmesinden
sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. (Ek cümleler: 25/5/2005 - 5353/29
md.) Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle
sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz.
Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 13/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu; müvekkillerine ait duruşmalara katılması
nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesinde görülen duruşmaya katılamadığını, kendisine
tebliğ edilen duruşma davetiyesinin açıklama kısmında duruşmaya katılmaması
hâlinde zorla getirileceğinin ihtar edildiğini, yargılamanın hiçbir aşamasında
savunmasının alınmamasına rağmen mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle suç ve
cezaların şahsiliği ile eşitlik ilkelerinin ve savunma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa'nın ''Hak arama hürriyeti'' kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma hakkı
yönünden incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Genel
İlkeler
28. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia,
savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil
yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer
verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı
tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No:
2014/14673, 20/9/2017, § 37).
29. Ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına
alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B.
No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).İddiaya karşı savunma imkânı tanınmadığı sürece
adil muhakeme yapılması mümkün değildir.
30. Suç isnadı altındaki kişiye savunma hakkının şeklen
değil gerçek anlamda sağlanması gerekir. Bunun için suç isnadı altındaki kişi,
savunma için yeterli imkâna yani gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmalıdır.
Bu itibarla anılan güvence adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil
ve bu hakkın doğal sonucudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının
madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (b) bendinde,
bir suç ile itham edilen herkesin savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve
kolaylıklara sahip olma hakkı düzenlenmiştir (Ufuk Rifat Çobanoğlu, B.
No: 2014/6971, 1/2/2017, § 37).
31. Anayasa Mahkemesi de savunma için gerekli zaman ve
kolaylıklara sahip olma hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil
yargılanma kavramı yanında meşru vasıta ve yollardan yararlanma kavramının da
kapsamında olduğunu belirtmiştir (AYM, E.1992/8, K.1992/39, 16/6/1992).
32. Savunma için gerekli kolaylık kavramı
şüpheliye/sanığa savunma için yardımcı olacak veya olabilecek zorunlu olan
imkânları ifade etmekte ve silahların eşitliğini sağlamayı
amaçlamaktadır. Suç isnadı altındaki kişiye sağlanması zorunlu kolaylıklar,
savunma için gerekli olanlardır. Kişinin beraat etmesini veya cezasının
azaltılmasını sağlayabilecek delil niteliğindeki belgelere erişimine ve
müdafiiyle görüşmesine izin verilmesi, gerekçeli kararın tebliğ edilmesi ve
yargılama esnasında esaslı değişikliklerden haberdar edilmesi sağlanacak
kolaylıklardır (Ufuk Rifat Çobanoğlu, § 45).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
33. Başvuru konusu olayda başvurucuya hem Mahkemece hem de
Bölge Adliye Mahkemesince duruşma davetiyesi tebliğ edilmiş, başvurucu mazeret
belirtmeksizin her iki duruşmaya da katılmamıştır. Mahkemece yapılan duruşmada
kamu davasının düşürülmesi kararı verilmiştir. Müştekinin istinaf kanun yoluna
başvurması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açılarak yargılama
yapılmıştır. Bölge Adliye Mahkemesince yapılan duruşmada başvurucunun müdafii
hazır bulunmuş ancak başvurucu duruşmaya katılmadığı takdirde yokluğunda karar
verileceğinin bildirildiği açıklamalı davetiye tebliğine rağmen yine duruşmaya
mazeret bildirmeksizin katılmamıştır.
34. Bölge Adliye Mahkemesince başvurucunun müdafiinin yer
alarak beyanda bulunduğu duruşmada adli para cezasına mahkûmiyetine kesin
olarak karar verilmiştir.
35. Başvurucuya iddianamenin tebliğ edildiği, hakkındaki
suçlamalardan haberdar edildiği, savunma için gerekli hazırlıkları yapabileceği
zamanın verildiği, duruşma günlerinden haberdar edildiği konusunda bir şüphe
bulunmamakla birlikte başvurucunun savunması alınmadan hakkında mahkûmiyet
kararı verilmiştir. Yargılamanın hiçbir aşamasında mahkeme huzurunda bizzat
savunma yapmadan adli para cezasına mahkûmiyetine kesin olarak karar verilmesi
başvurucunun savunma hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğurmuştur.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan savunma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
37. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
38. Başvurucu, ihlalin tespit edilerek sonuçlarının
ortadan kaldırılması talebinde bulunmuştur.
39. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
40. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
41. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla
yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim
yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına
bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden
yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§
58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
42. Savunması alınmadan başvurucu aleyhine Bölge Adliye
Mahkemesi tarafından karar verilmesi nedeniyle savunma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin başvurucunun savunmasını almadan
mahkûmiyetine karar veren Bölge Adliye Mahkemesi kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
43. Bu durumda savunma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme
içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması
gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılması amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza
Dairesine (E.2017/242, K.2017/498) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
44. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve
3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki savunma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin savunma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesine (E.2017/242, K.2017/498)
iletilmek üzere İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/311, K.2016/361)
GÖNDERİLMESİNE,
D. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden
oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 13/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.