TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BÜLENT BİNGÖL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/21684)
Karar Tarihi: 9/7/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Recai AKYEL
Basri BAĞCI
Raportör
Mustafa EKİM
Başvurucu
Bülent BİNGÖL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında gerekmediği hâlde kelepçe takılması, buna ilişkin görüntülerin basında yayınlanması ve gözaltı süresi boyunca kötü koşullarda tutulma nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca kötü muamele yasağının ihlali dışındaki iddialar yönünden kısmi kabul edilemezlik kararı verilerek başvurunun bu kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının (Savcılık) Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden erişilen soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. 1968 doğumlu olan başvurucu, Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmaktayken 24/8/2016 tarihinde meslekten ihraç edilmiştir.
9. Başvurucu, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturmaları kapsamında 16/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu, gözaltındayken gerekmediği hâlde kendisine kelepçe takıldığını ve adliyeye girişi sırasında basın mensuplarınca fotoğraflarının çekildiğini belirterek görevli polis memurları hakkında Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına 10/3/2017 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur.
11. Savcılık, söz konusu şikâyet hakkında 16/3/2017 tarihinde görevi kötüye kullanma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (işleme konulmama kararı) vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
Şikayetçi darbe girişimi sonrası gözaltına alındığını bunun öncesinde kolluğun yasaya aykırı şekilde lojmandan çıkmasına engel olduğunu ayrıca aramanın da yasanın taşıdığı şartlar oluşmadan yapıldığını ve sürekli elleri arkada ters kelepçeli tutulduklarını beyan ederek şikayetçi olmuştur.
Şikayette belirli bir kolluk görevlisinin ismi ya da sicili yazılmadan tüm kolluğu kapsayacak şekilde genel nitelikte olduğu ayrıca kolluğun yasaların kendisine yüklediği görevi yerine getirdiği bir suç işlemediği anlaşılmakla
4483 Sayılı Kanunun 4/Son maddesi uyarınca işleme konulmamasına,
..."
12. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, Şanlıurfa 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 4/4/2017 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
13. Başvurucu 12/4/2017 tarihinde tebliğ edilen karara karşı 25/4/2017 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 93. maddesi şöyledir:
“Yakalanan veya tutuklanan kişilerin nakli
Madde 93- (1) Yakalanan veya tutuklanarak bir yerden diğer bir yere nakledilen kişilere, kaçacaklarına ya da kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı hâllerinde kelepçe takılabilir.”
15. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 295. maddesi şöyledir:
“Muhafızın görevini kötüye kullanması
Madde 295 - (1) Gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün muhafaza veya nakli ile görevli kişilerin, görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmeleri halinde, görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Muhafaza veya nakli ile görevli olan kimse, görevinin gereklerine aykırı olarak gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün bulunduğu yerden geçici bir süreyle uzaklaşmasına izin verirse; altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün bu fırsattan yararlanarak kaçması halinde, kaçmaya kasten imkan sağlama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Uluslararası Mevzuat
16. 1955 tarihli Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilen ve Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından 31 Temmuz 1957 tarihli ve 663 C (XXIV) sayılı, 13 Mayıs 1977 tarihli ve 2076 (LXII) sayılı kararları ile onaylanan Mahpusların Islahı için Asgari Standart Kurallar kısıtlama araçlarına ilişkin aşağıdaki temel ilkeyi içermektedir:
“33. Kelepçe, zincir, demir ve dar gömlek gibi kısıtlama araçları bir cezalandırma vasıtası olarak hiçbir zaman kullanılamaz. Ayrıca, zincir ve demir kısıtlamak için kullanılamaz. Aşağıdaki haller dışında, diğer kısıtlama araçları da kullanılamaz:
(a) Mahpusun yargısal ya da idari bir makam önüne getirildiği zaman çıkarılması koşuluyla, nakil sırasında kaçmasına karşı bir önlem olarak kullanılması;
...”
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Uygulaması
17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kısıtlama yöntemlerinden biri olan kelepçeleme, yasal yakalama ya da tutuklama ile bağlantılı olarak uygulandığında ve koşulların makul olarak gerektirdiğinden daha fazla güç kullanma ya da kamuya teşhir içermediğinde genellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesinde düzenlenen işkence yasağı kapsamında bir sorun teşkil etmez. Bu bağlamda söz konusu kişinin yakalamaya direneceğine, kaçmaya yelteneceğine, zarara yol açacağına ya da delil karartacağına inanmak için bir nedenin var olup olmadığı önem taşımaktadır (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 56; Öcalan/Türkiye [BD], B. No: 46221/99, § 182; Gorodnitchev/Rusya, B. No: 52058/99, 24/5/2007, §§ 101, 102, 105, 108; Mirosław Garlicki/Polonya, B. No: 36921/07, 14/6/2011, §§ 73-75).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 9/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gözaltında Tutulma Koşullarına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; gözaltında tutulduğu nezarethanenin standartlara uygun olmadığını, kırk kişi ile birlikte aşırı sıcakta gece ve gündüz ışıkların açık olduğu bir ortamda tutulduğunu belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiği ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
20. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
21. Kişinin tutuklanmasıyla ya da gözaltı sürecinin sonunda salıverilmesiyle birlikte gözaltı sürecindeki tutma hâli sona erer. Gözaltı sürecinden sonra kişinin tutuklanması ihlal iddiasına ilişkin tutma hâlinin devam ettiğini göstermez. Zira kişi tutuklandıktan sonra ceza infaz kurumuna gönderilmekte ve dolayısıyla tutma koşulları değişmektedir. Ayrıca ceza infaz kurumundaki tutma hâlinde kişilerin tutma koşullarına ilişkin olarak infaz hâkimliklerine başvurma imkânı bulunmaktadır. Bu itibarla gözaltı süreci sona eren kişiler yönünden artık mevcut ihlali önleyici ya da tutma koşullarının geleceğe yönelik olarak düzeltilmesini temin edici hukuk yollarına başvurulması anlamını yitirmekte, bu durumda uğranılan zararları tazmin edici mekanizmaların varlığı yeterli hâle gelmektedir. Dolayısıyla gözaltı süreci sona erenlerin nezarethaneden ayrıldıkları tarihe kadar maruz kaldıkları tutma koşullarına ilişkin şikâyetleri bakımından etkili hukuk mekanizmasının tazminat yolu olduğu söylenebilir (Nebahat Baysal Gül, B. No: 2016/14634, 28/5/2019, § 23).
22. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde, idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından idari yargıda tam yargı davası açılabileceği belirtilmiştir. Buna göre idarenin işlem ve eylemlerinden kaynaklanan her türlü zararın idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilmesi mümkündür. Bu bağlamda idari yargıda açılacak tam yargı davasında idare mahkemesinin tutulma koşullarının ilgili ulusal ve uluslararası hukuka uygun olup olmadığını denetlemesi ve bu çerçevede tutulma koşullarının hukuka aykırı olduğunu tespit etmesi hâlinde -zararın ve bu zararla tutulma koşulları arasında illiyet bağının da bulunması kaydıyla- tazminata hükmetme yetkisini haiz olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır (Nebahat Baysal Gül, §§27, 28).
23. Bu durumda 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesi dikkate alındığında ulaşılabilir olan ve tutulma koşullarının standartlara uygun olmaması sebebiyle doğan maddi ve manevi zararların karşılanması bakımından başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen tam yargı davası başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kelepçe Kullanımı ile Basında Teşhir Edilmeye İlişkin İddia
25. Başvurucu, gözaltına alındıktan sonra kaçma şüphesi olmamasına rağmen ters kelepçe takıldığını ve bu şekilde basın mensuplarının görüntü almaları sağlanarak teşhir edilmesi nedeniyle özel hayatına ve aile hayına saygı hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddiaları kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
27. Mahpuslar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirken (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda sahip olunan haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
28. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz." şeklindeki kural mahpuslara yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar veya tutuklular için sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, § 36).
29. Yukarıda ifade edilen tüm hususların yanında ilave olarak bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiğini ifade etmek gerekir.Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
30. Hukuka uygun tutma koşulları gerçekleştiği takdirde tutulan kişilerin tutuldukları yer dışında bulundukları süre boyunca kaçmalarının önlenmesi, kendilerine veya başkalarına zarar verme tehlikesinin bertaraf edilmesi amacıyla kolluk görevlileri tarafından kelepçe gibi bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçların kullanılması kural olarak Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden sorun oluşturmamaktadır.
31. Elbette bu araçların kullanımında kamu makamlarının takdir haklarını, alınan tedbirin amacını aşacak boyutta keyfî kullanmaları kötü muamele yasağı kapsamında kalabilmektedir. Bu durumda öncelikle değerlendirilmesi gereken husus; alınan tedbirin makul seviyede sayılıp sayılmayacağı, teşhir etme amacının bulunup bulunmadığı ve sonuçları bakımından hakkında tedbir uygulanan kişideki fiziksel ve ruhsal etkilerinin kötü muamele sayılması için aranan eşiği aşıp aşmadığıdır.
32. Somut olayda Savcılık tarafından kötü muamele yasağına ilişkin şikâyethakkında ceza soruşturması açılmamasına karar verilmiştir. Şüphelilere kelepçe takılması, ilgili hukukta açıklanan mevzuattan kaynaklanan bir yöntem olup şüphelilerin kaçmasının ya da başkalarına zarar vermesinin önlenmesi amacını taşıdığında şüphe bulunmamaktadır. Gözaltına alınan ve sonrasında hakkında tutuklama kararı verilen başvurucunun kaçma şüphesinin bulunduğu değerlendirilerek hareketlerinin kısıtlanması amacıyla kelepçe takılmasının makul bir tedbir olmadığı söylenemez.
33. Kaldı ki hukuki bir muamelenin kötü muamele kapsamında kalması için aranan asgari eşik değerlendirmesinde muamelenin sonuçlarının ortaya konması büyük önemi vardır. Bu bağlamda yapılan hukuki bir uygulamanın kötü muamele yasağı bakımından aranan eşiği aşması için söz konusu müdahalenin başvurucunun fiziksel veya ruhsal bütünlüğü üzerinde olumsuz etki yarattığına ilişkin makul kanıtların varlığı gerekmekte olup küçük düşürüldüğü iddiası dışında başvurucunun herhangi bir kanıt sunmamış olduğu anlaşılmıştır.
34. Başvurucu, somut uygulamanın kolluk memurları tarafından teşhir edilme amacıyla yapıldığını iddia etmiş ise de bu iddiayı destekleyen bir olgu başvuru dosyasına yansımamıştır. Bununla birlikte basın mensupları tarafından görüntülendiği iddiasını destekleyen bir fotoğraf ya da haber çıktısını başvurucu dosyaya sunmamıştır. Bu durumda basında kelepçeli bir şekilde teşhir edildiğini iddia eden başvurucuya gözaltında kaldığı sürede kelepçe takılmasının tek başına kötü muamele yasağının oluşması yönünden aranan asgari ağırlık derecesine ulaşmadığı değerlendirilmiştir.
35. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağına ilişkin bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltında tutma koşullarından dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kelepçe takılarak teşhir edilmeden dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 9/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.