TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MAHMUT MUMCU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/24655)
Karar Tarihi: 9/7/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Recai AKYEL
Basri BAĞCI
Raportör
Volkan SEVTEKİN
Başvurucu
Mahmut MUMCU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; saç tıraşının koğuş önünde yapılması ve tıraş makinesi bulundurma talebinin kabul edilmemesi nedenleriyle maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkının, posta yoluyla gönderilen kitapların teslim edilmemesi nedeniyle eğitim hakkının ve tutuklu olarak aynı ceza infaz kurumunda bulunan eşlerin birbirleriyle yeterli şekilde iletişim kuramamaları nedeniyle de aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar verilmiştir. OHAL üçer aylık sürelerle uzatılarak 18/7/2018 tarihine kadar devam etmiştir.
10. Gediz Üniversitesinde teknoloji transfer ofis müdürü olan başvurucu, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü sonrasında terör örgütü [Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)] üyesi olduğu gerekçesiyle İzmir 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/9/2016 tarihli kararıyla tutuklanarak Menemen T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuş ve 4/1/2017 tarihinde İzmir 3 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) nakledilmiştir.
11. Akademisyen olan başvurucunun eşi de aynı soruşturma kapsamında İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 1/9/2016 tarihli kararıyla tutuklanmış ve İzmir Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur.
A. Başvurucunun Tıraş Makinesi Talebine İlişkin Süreç
12. Başvurucu 17/2/2017 tarihli dilekçe ile Ceza İnfaz Kurumuna başvurarak tıraş makinesi satın alma talebinde bulunmuştur.
13. Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulunun (Kurul) 17/2/2017 tarihli kararıyla başvurucunun talebi reddedilmiştir. Kararda; 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik'in (Eşya Yönetmeliği) elektrikli eşyalarla ilgili maddesinde sayılan elektrikli eşyalar içinde tıraş makinesinin bulunmadığı, ayrıca berber hizmetinin koğuşlara sırasıyla verildiği ve bu hizmetin yeterli olduğu gerekçesiyle başvurucunun koğuşta tıraş makinesi bulundurma talebinin reddedildiği belirtilmiştir.
14. Başvurucunun Kurul kararının kaldırılması talebiyle yaptığı şikâyet başvurusu Karşıyaka İnfaz Hâkimliğinin (İnfaz Hâkimliği) 10/3/2017 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Karar gerekçesinde, mevzuata göre ceza infaz kurumunda bulundurulabilecek elektrikli eşyalar arasında tıraş makinesinin yer almadığı gibi FETÖ/PDY üyesi olduğu gerekçesiyle ceza infaz kurumunda bulunan hükümlü ve tutuklulara verilecek berber hizmetiyle ilgili olarak Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün (Genel Müdürlük) 4/11/2016 tarihli yazısı uyarınca başvurucunun berber hizmetinin karşılandığı vurgulanarak verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.
15. Başvurucunun anılan karara karşı itirazı Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) 31/3/2017 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
16. Nihai karar 17/4/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. Başvurucuya Gönderilen Kitaplara İlişkin Süreç
17. Kurul 23/2/2017 tarihli kararıyla terör örgütü mensubu olduğu gerekçesiyle hükümlü ve tutuklu bulunanlara kargo yoluyla ya da yakınları aracılığıyla dışarıdan gelen ders kitapları ve mensup olduğu dine ait kutsal kitaplar haricindeki kitapların Kuruma kabul edilmemesine karar vermiştir. Karar gerekçesinde, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 61. ve 62. maddeleri dikkate alınarak karar verildiği belirtilmiştir. Yine gerekçede; terör örgütü mensubu hükümlü ve tutukluların örgütsel faaliyetlerinin engellenebilmesi, haberleşme ve kendi aralarında bilgi paylaşımında bulunmaları sonucunda meydana gelebilecek istenmeyen olayların önüne geçilmesi, ayrıca terör örgütlerine karşı güvenlik tedbirlerinin artırılmasına yönelik olarak Genel Müdürlükten gönderilen yazılara istinaden "Ohal süresince" tutuklu ve hükümlüler için gelen kitapların Kuruma kabul edilmemesine ve bu kişilerin ziyaretçilerine verilmek üzere emanet eşya deposunda muhafazasına karar verildiği açıklanmıştır.
18. Başvurucunun kutsal kitap ve ders kitapları dışındaki kitapların hükümlü ve tutuklulara verilemeyeceğine ilişkin Kurul kararının tebliği üzerine söz konusu kararın kaldırılması talebiyle yaptığı şikâyet başvurusu İnfaz Hâkimliğinin 16/3/2017 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Karar gerekçesinde, kanun ve yönetmeliklere uygun olarak verilen kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı ifade edilmiştir.
19. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz Ağır Ceza Mahkemesinin 12/4/2017 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
20. Nihai karar 25/4/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
C. Başvurucunun Eşiyle Görüşme Talebine İlişkin Süreç
21. Başvurucu 8/2/2017 tarihli dilekçe ile Ceza İnfaz Kurumuna başvurmuş ve eşi S.P.M. ile açık ziyaret ya da telefonla görüşme talebinde bulunmuştur.
22. Kurulun 14/2/2017 tarihli kararıyla başvurucunun talebi reddedilmiştir. Kararda; her ne kadar başvurucu da eşi de Aliağa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü içindeki infaz kurumlarında bulunsalar dahi farklı kurumlarda bulundukları ve dışarıdan telefon açılmak suretiyle görüşme yaptırılamayacağı için mevzuatın ilgili hükümleri gereğince başvurucunun kadın kapalı ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan eşiyle açık ziyaret ya da telefon görüş talebinin karşılanmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir.
23. Başvurucunun Kurul kararının kaldırılması talebiyle yaptığı şikâyet başvurusu İnfaz Hâkimliğinin 7/3/2017 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Karar gerekçesinde; ilgili mevzuata göre aynı kampüs içinde olsalar bile farklı ceza infaz kurumlarında barındırılan hükümlü ve tutukluların birbirleri ile görüştürülemeyeceği, ayrıca başka bir kurum veya kuruluşa ait telefon numarası ile görüşme yapamayacakları değerlendirilerek tedbir amaçlı verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.
24. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz Ağır Ceza Mahkemesinin 31/3/2017 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
25. Nihai karar 17/4/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
26. Başvurucu 17/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
27. UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden başvurucunun eşinin 10/10/2017 tarihinde, başvurucunun da 10/12/2019 tarihinde bulundukları ceza infaz kurumlarından tahliye edildikleri anlaşılmaktadır.
28. Diğer yandan Anayasa Mahkemesinin 24/12/2019 tarihli yazısıyla başvurucunun ceza infaz kurumunda tutuklu olarak barındırılmaya başlandığı 4/1/2017 tarihi ile eşinin tahliye olduğu 10/10/2017 tarihleri arasında eşiyle açık/kapalı görüş yapıp yapmadığı, telefon vasıtasıyla görüşüp görüşmediği, mektup yoluyla haberleşme sağlayıp sağlamadığı hususlarında eldeki bilgi ve belgelerin gönderilmesi talep edilmiştir. 25/12/2019 tarihli cevap yazısında, belirtilen tarihler arasında başvurucu ve eşi arasında açık veya kapalı görüş gerçekleştirilmediği bildirilmiştir. Söz konusu uygulamanın 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik'in (Ziyaret Yönetmeliği) 9. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan -5/12/2018 tarihli yönetmelik değişikliği öncesi- düzenlemeye dayandığı açıklanmıştır. Yine 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 88. maddesinde yer alan "Hükümlülere dışarıdan telefon açılmak suretiyle görüşme yaptırılmaz." düzenlemesi nedeniyle ceza infaz kurumları arasında telefonla görüşme gerçekleştirilmediği belirtilmiştir. Ancak bu uygulamanın farklı ceza infaz kurumlarında kalmakta olan hükümlü ve tutukluların birbirleri ile telefonla görüştürülmeleriyle ilgili gerekli kolaylığın sağlanması yönündeki Genel Müdürlüğün 27/9/2018 tarihli görüş yazısı sonrası terk edildiği ifade edilmiştir. Diğer yandan başvurucu ve eşinin bu süre içinde sadece mektup yoluyla iletişim kurdukları bildirilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkı Yönünden
29. 5275 sayılı Kanun’un "Oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"(1) Kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri veya bulunduramayacakları kişisel eşya, gıda, tıbbî malzeme ve diğer ihtiyaç maddeleri yönetmelikle düzenlenir."
30. 5275 sayılı Kanun’un "Tutukluların yükümlülükleri" kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bu Kanunun; yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, ... oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar, ... yönetim tarafından alınabilecek tedbirler, ... şikâyet ve itiraz, ... kütüphaneden yararlanma, süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı, telefonla haberleşme hakkı, radyo, televizyon yayınları ile internet olanaklarından yararlanma hakkı, mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı, bu Kanunda sayılan günlerde dışarıdan gönderilen hediyeyi kabul etme hakkı, ... hükümlülerin sayısı ve uygulanacak güvenlik tedbirleri, eğitim programları, öğretimden yararlanma, ... ziyaret, yabancı hükümlüleri ziyaret, ziyaret ve görüşlerde uygulanacak esaslar, ... kütüphane ve kurslardan yararlanma konularında ... düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
31. Eşya Yönetmeliği'nin "Elektrikli eşyalar" kenar başlıklı 9. maddesi şöyledir:
"Koğuş, oda ve eklentilerinde, kantinden temin edilmek koşuluyla, bir adet otuzyedi ekran televizyon ile elektrikli su ısıtıcısı, saç kurutma makinesi ve büro tipi buzdolabı ile kurumun bulunduğu coğrafi bölgenin iklim koşulları dikkate alınarak, her koğuş veya odada bir adet vantilatör bulundurulmasına izin verilebilir. Ayrıca her hükümlü, kurum kantininden satın almak kaydıyla bir adet kulaklıklı küçük el radyosu bulundurabilir.
Oda sistemine geçmemiş ceza infaz kurumlarında, koğuşların durumuna göre, bir adet büyük ekranlı televizyon ile buzdolabı bulundurulmasına izin verilebilir.
Aydınlatma dışındaki elektrik giderleri hükümlü tarafından karşılanır. Koğuş, oda ve eklentilerinde, kantinden temin edilmek koşuluyla, bir adet otuzyedi ekran televizyon ile elektrikli su ısıtıcısı, saç kurutma makinesi ve büro tipi buzdolabı ile kurumun bulunduğu coğrafi bölgenin iklim koşulları dikkate alınarak, her koğuş veya odada bir adet vantilatör bulundurulmasına izin verilebilir. Ayrıca her hükümlü, kurum kantininden satın almak kaydıyla bir adet kulaklıklı küçük el radyosu bulundurabilir."
B. Eğitim Hakkı Yönünden
32. Mevcut başvurunun değerlendirilmesi sırasında gözönünde bulundurulan ulusal hukuk kaynakları için bkz. İbrahim Kaptan (2), B. No: 2017/30723, 12/9/2018, §§ 15-19.
C. Aile Hayatına Saygı Hakkı Yönünden
33. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında mahpusların açık görüş hakkının sınırlandırılmasına dayanak oluşturan ulusal ve uluslararası mevzuat ile konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına (Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, §§ 18-37; M.Ö., B. No: 2017/34584, 22/3/2018, §§ 18-37), ayrıca açık görüşle ilgili mevzuat değişiklikleri ile tutuklunun telefonla haberleşme hakkına ilişkin ulusal ve uluslararası mevzuat ve konuyla ilgili Yargıtay kararına (Hüseyin Ekinci, B. No: 2016/38867, 3/7/2019, §§ 21-43) yer vermiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 9/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, saç tıraşının koğuş önünde yapılması ve Ceza İnfaz Kurumunda tıraş makinesi bulundurma talebinin kabul edilmemesi nedenleriyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Saç Tıraşının Koğuş Önünde Yapılmasına İlişkin İddia
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, kaldığı koğuşun önünde saç tıraşı yapılmasının kötü muamele teşkil ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, saç tıraşının Ceza İnfaz Kurumundaki özel bir odada yapılmamış olmasının kendisi üzerinde ne şekilde fiziksel ve ruhsal etkileri olduğu konusunda bir açıklamada bulunmamaktadır. Bu bağlamda başvurucu, şikâyetine konu uygulamanın ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz elem seviyesinin ötesinde asgari bir ağırlık derecesine ulaştığı kanaati oluşturacak bir açıklamada bulunmamıştır. Somut olayda tutulma koşulları bakımından asgari eşik derecesinin aşılmadığı dikkate alınarak başvurucunun tüm iddialarının kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun zorla tıraş edildiğine veya kötü muamele amaçlı olarak belli bir saç modeline zorlandığına yönelik bir iddiasının da olmadığı görülmektedir (Timur Demir, B. No: 2018/33190, 9/5/2019, § 50).
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Tıraş Makinesi Talebinin Reddedilmesine İlişkin İddia
38. Anayasa Mahkemesi; daha önce önüne gelen başvurularda, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının kapsam ve içeriğini belirlemiştir. Somut başvuruda dile getirilen benzer şikâyetler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve ilgili Anayasa kuralları yorumlanmıştır (Ahmet Temiz (7), B. No: 2014/804, 8/6/2017; Mehmet Çelebi Çalan (2), B. No: 2014/5674, 8/6/2017; Murat Türk (4), B. No: 2015/19665, 28/6/2018).
39. Başvurucunun koğuşunda bulundurmak istediği eşyanın mevzuat çerçevesinde ikame edilebilir nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. Buna göre Anayasa Mahkemesinin sıklıkla uygulanmış açık bir içtihadının bulunduğu -kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin- somut başvurunun Anayasa'nın yorumlanması ve uygulanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımadığı gibi başvurucunun da önemli bir zarara uğramadığı sonucuna varılmaktadır.
40. Açıklanan gerekçelerle anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu; ailesi tarafından posta yoluyla gönderilen İngilizce kitapların Kurulca alınan karar doğrultusunda (bkz. § 17) kendisine teslim edilmemesi nedeniyle eğitim hakkının, ayrıca kutsal kitaplar dışında din ile ilgili yardımcı kitapların da kısıtlama kapsamında olması nedeniyle din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
a. İncelemenin Kapsamı
42. Anayasa’nın "Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi" kenar başlıklı 42. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tesbit edilir ve düzenlenir."
43. Anayasa Mahkemesi 5275 sayılı Kanun'un 62. maddesinin (2) numaralı fıkrasında eğitim ve öğretimine devam eden mahpusların diğer yayınlardan farklı olarak ders kitaplarının denetime tabi tutulamayacağına ilişkin hükmün öngörülmesiyle öncelikli olarak korunmak istenen değerin eğitim hakkı olduğunu belirtmiş ve ders kitaplarının teslim edilmediği şikâyetine ilişkin başvurunun ifade özgürlüğü ışığında eğitim hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (Halil Özhan Koral, B. No: 2017/18895, 9/1/2019, § 28).
44. Somut olayda yurt dışında İngilizce eğitim aldığını belirten başvurucu, ailesi tarafından posta yoluyla gönderilen İngilizce kitapların kendisine teslim edilmemesinden şikâyet etmektedir. Diğer yandan Kurul kararına göre din ile ilgili yardımcı kitapların da kısıtlama kapsamında bulunmasından şikâyet eden başvurucu, dinî konularda sözünü ettiği yardımcı kitapların hangileri olduğunu belirtmediği gibi Kurum idaresi aracılığıyla talep etmesine rağmen bu kitapları edinemediğine ilişkin bir açıklamada da bulunmamıştır. Bu nedenlerle başvurucu tarafından korunmak istenen değerin -İngilizce kitapların teslim edilmemesinden kaynaklı- eğitim hakkı olduğu anlaşılmakla başvurucunun tüm şikâyetleri eğitim hakkı kapsamında incelenmiştir.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
45. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
47. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
48. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun ihlal iddialarını öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması, dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekmektedir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 45; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18, 19).
49. Somut olayda başvurucu, terör örgütü mensubu olduğu gerekçesiyle hükümlü ve tutuklu bulunanlara yönelik olarak kutsal kitap ve ders kitapları dışındaki yayınların verilemeyeceğine ilişkin Kurul kararına karşı İnfaz Hâkimliğine şikâyet başvurusunda bulunmuştur. Kurul kararının başvurucuya özgü verilmiş bir karar olmadığı, genel nitelikteki uygulamaya ilişkin bir karar olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun gerek şikâyet dilekçesinde gerekse itiraz dilekçesinde ailesi tarafından posta yoluyla gönderilen İngilizce kitapların kendisine teslim edilmemesinden bahsetmediği, bu konudaki ihlal iddialarını ilk defa bireysel başvuruda dile getirdiği görülmektedir.
50. 5275 sayılı Kanun'un 62. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ders kitapları yönünden bir istisna getirilmiş ve bunların posta yoluyla ya da ziyaretçi aracılığıyla getirilse dahi hükümlü ve tutuklulara teslim edilmesi gerektiği öngörülmüştür. Ne var ki başvurucu, genel nitelikteki uygulamaya ilişkin Kurul kararına karşı hukuki bir yola başvurmuş ise de başvurucunun bireysel başvuruya konu ettiği ve ailesi tarafından posta yoluyla gönderilen İngilizce kitapların kendisine teslim edilmemesi şikâyetiyle ilgili iddiasını usulüne uygun olarak ilgili mercilere sunmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca bu kitapların ders kitabı olduğuna ilişkin bir iddiada da bulunulmamıştır.
51. Bu nedenle Anayasa'nın eğitim hakkını düzenleyen 42. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ve ilgili mevzuat uyarınca, başvurucuya posta yoluyla gönderilen kitaplar yönünden yetkili idari ve yargısal mercilerce bir değerlendirme yapılamamıştır. Diğer bir ifadeyle başvurucu, İngilizce kitapların kendisine teslim edilmemesinin eğitim hakkını ihlal ettiği iddiasını doğrudan Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvuruda dile getirmektedir. Dolayısıyla bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi gereği söz konusu iddianın somut başvuruda incelenmesi mümkün değildir.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
53. Başvurucu, kendisi gibi tutuklu olan eşiyle açık görüş ya da telefonla haberleşme imkânından yararlandırılmayarak hiçbir şekilde görüştürülmemesinin mevzuata aykırı olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, eşiyle görüştürülmemesi nedeniyle aile birliğinin zarar gördüğünü ifade ederek aile hayatına saygı hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Bakanlık görüşünde, Genel Müdürlüğün 27/9/2018 tarihli görüş yazısı ile birbirleri ile telefonla görüşme hakkı olup farklı ceza infaz kurumlarında kalmakta olan hükümlü ve tutukluların birbirleri ile telefonla görüştürülmeleri ile ilgili gerekli kolaylığın sağlanması ve güvenlik tedbirlerinin alınması yönünde tüm ceza infaz kurumlarının bilgilendirdiği belirtilmiştir. Bu tarihten itibaren gerekli tedbirler alınarak görüş kapsamındaki kişilerin telefon ile görüştürülmeye başlandığı vurgulanmıştır. Bakanlık görüşünde ayrıca Ziyaret Yönetmeliği'nin 9. maddesinin 5/12/2018 tarihli ve 30616 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değiştirilen üçüncü fıkrası ile aynı ceza infaz kurumu ya da birden fazla ceza infaz kurumunun bir arada bulunduğu yerleşkedeki farklı kurumlarda barındırılmakta olan hükümlü veya tutuklu eşlerin birbirleriyle görüşmesi olanağı getirildiği hatırlatılmıştır. Ancak bu değişiklik öncesinde başvurucunun eşi ile görüşme yapmasının o tarihte yürürlükte olan mevzuata uygun olmadığı ifade edilmiştir. Sonuç olarak Kurul kararının ve kullanılan takdir yetkisinin hukuka uygun olduğu, İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi kararlarındaki tespit ve sonuçların da kanunun uygulanması niteliğinde olduğu ve bu anlamda hak ve özgürlükleri ihlal eder nitelikte olmadığı, adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermediği belirtilmiştir.
55. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevapta önceki iddialarını tekrar etmiştir.
56. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
57. Anayasa’nın başvurunun değerlendirilmesinde dikkate alınacak 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, ... aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. ... aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
58. Anayasa’nın 41. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Aile, Türk toplumunun temelidir ...
Devlet, ailenin huzur ve refahı ... için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar..."
59. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özünün kendisi gibi tutuklu olan eşiyle yüz yüze ya da telefonla görüşme imkânından yararlanamamasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruyu aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelemiştir (Hüseyin Ekinci, § 52). Somut başvuruda da bu ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun eşiyle aile hayatının devamını sağlayacak şekilde -asgari de olsa- iletişimini/temasını sürdürecek önlemlerin alınmaması yönündeki söz konusu iddianın aile hayatına saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
60. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
61. Aile hayatına saygı hakkı Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Madde gerekçesi de dikkate alındığında kamusal makamların özel hayata ve aile hayatına müdahale edememesi ile kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi gereğine işaret edildiği görülmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi çerçevesinde korunan aile hayatına saygı hakkının Anayasa’daki karşılığını oluşturmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- özellikle aile hayatına saygı hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında dikkate alınması gerektiği açıktır (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36).
62. Anayasa'nın 19. maddesi gereğince hükümlü ve tutukluların özel ve aile hayatının sınırlanması hukuka uygun olarak ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Öte yandan hükümlü ve tutukluların özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı, ceza infaz kurumu idaresinin hükümlü ve tutukluların ailesi ve yakınlarıyla temasını devam ettirecek önlemleri almasını zorunlu kılmaktadır (Mehmet Zahit Şahin, B. No: 2013/4708, 20/4/2016, § 36). Bununla beraber bu yükümlülük yerine getirilirken ceza infaz kurumunda tutulmanın doğal sonuçlarının gözetilmesi gerekmektedir.
63. Devletin hükümlü ve tutukluların ailesi ve yakınlarıyla iletişimini devam ettirecek önlemleri alması pozitif yükümlülüklerinin bir gereği olsa da -belirtildiği üzere- hukuka uygun bir tutulmadan kaynaklanan kaçınılmaz sonuçlar nedeniyle aile hayatı kapsamındaki temasın sınırlandırılması doğaldır. Kamu düzeninin ve kurum güvenliğinin sağlanması yönündeki meşru amaç doğrultusunda ve makul bir gerekliliğin olması durumunda gerekçeleri ilgili ve yeterli şekilde açıklanarak belirli bir süre boyunca söz konusu pozitif yükümlülüğün karşılanmaması da olağan kabul edilebilir. Ancak aile hayatına saygı hakkının gereklerinin mümkün olan ilk fırsatta yerine getirilmesi ve mahpusların ailesiyle olan temasının hızlı şekilde yeniden sağlanması bir zorunluluktur (Hüseyin Ekinci, § 56).
64. Bu bağlamda tutuklu ya da hükümlünün yakın derecedeki aile bireyleriyle aile hayatını sürdürmesini sağlamaya yeterli olacak şekilde ve asgari düzeyde bir iletişim, temas kurması her durumda sağlanmalıdır. Böylesi bir yükümlülüğün yerine getirilmesi ve tedbirler alınması, aile hayatına saygı hakkı kapsamında devletten beklenen asgari bir gerekliliktir. Birtakım teknik ya da fiziki olanakların bulunmaması, tutuklu ya da hükümlünün ailesiyle asgari şekilde iletişim ve temas kuramamasına gerekçe gösterilemez. Zira mahpusun ailesiyle iletişim kurması her durumda mutlaka yüz yüze görüştürülmesi anlamına gelmemektedir (Hüseyin Ekinci, § 57).
65. Örneğin farklı yerleşkelerde veya farklı şehirlerde bulunan ceza infaz kurumlarında barındırılan mahpusların birbirleriyle yüz yüze görüştürülmeleri beklenemez. Ancak yakın aile bağı olan bu durumdaki mahpusların birbirleriyle uygun vasıtalar aracılığıyla görüştürülmelerinin sağlanması gerekir. Öte yandan aynı yerleşke içindeki farklı ceza infaz kurumlarında tutulan yakın aile bireylerinin gerekli güvenlik önlemleri alınarak mümkün olduğunca belirli dönemlerde yüz yüze görüştürülmeleri aile hayatına saygı hakkının gerekli kıldığı yükümlülüğün bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Nitekim belirtilen son hâlde, aile bireylerinin yüz yüze görüştürülmeleri kamusal makamlara katlanılması mümkün olmayan bir külfet yüklememektedir (Hüseyin Ekinci, § 58).
66. Tüm durumlarda önemli olan husus yakın aile bireylerinin birbirlerinden haberdar olabilmeleri, aile hayatlarına ilişkin konuları konuşabilme imkânından yoksun bırakılmamalarıdır. Elbette aile bireylerinin birbirleriyle temas etmesine ve aile ilişkilerinin sürdürülmesini sağlamaya elverişli kabul edilen uygun vasıtaların suç işlenmesinin önlenmesi ya da yasa dışı haberleşmenin önüne geçilmesi amacıyla ilgili idare tarafından denetlenmesi ve gerektiğinde izlenmesi de mümkündür. Bu şekilde denetleme ve izleme yetkileri olmasına rağmen haklı bir gerekçe olmaksızın kamusal makamlar tarafından tutuklu ya da hükümlünün ailesiyle asgari bir iletişim kurmasına imkân sağlanmaması aile hayatına saygı hakkının ihlaline neden olabilir (Hüseyin Ekinci, § 59).
67. Vurgulandığı üzere tutuklu ya da hükümlünün ailesiyle asgari bir iletişim kurmasının sağlanması şeklindeki pozitif yükümlülük özellikle aile bireylerinin her ikisinin de mahpus olduğu ve aynı yerleşke içinde tutulmadıkları durumlarda bu kişilerin mutlaka yüz yüze ve yakın şekilde görüştürülmesini gerekli kılmaz. Belirtilen asgari iletişim, söz konusu aile bireylerinin belirli ve makul aralıkta başta telefon olmak üzere uygun vasıtalarla birbirleriyle görüştürülmeleri yoluyla da sağlanabilir. Sadece mektup yoluyla haberleşme ise -istisnai durumlar hariç olmak üzere- aile bireylerinin birbirleriyle olan ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında korunan temasın sürdürülmesini sağlamaya uygun bir vasıta olarak kabul edilmemelidir. Zira mektup yoluyla haberleşme, tek başına aile ilişkilerinin sürdürülmesine olanak sağlayacak kapsamı ve hızı içeren bir vasıta olarak nitelendirilmeye elverişli değildir (Hüseyin Ekinci, § 60).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
68. Somut olayda başvurucu, FETÖ/PDY'ye üye olma suçlamasıyla 1/9/2016 tarihinde tutuklanmış; Menemen T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuş ve 4/1/2017 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir. Başvurucunun eşi de aynı tarihte aynı suçlama kapsamında tutuklanmış ve İzmir Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur.
69. Başvurucu, kendisi gibi tutuklu olan eşiyle açık görüş (ziyaret) ya da telefonla görüş imkânından yararlanma talebiyle Ceza İnfaz Kurumuna başvurmuş ise de mevzuat uyarınca bu talep kabul edilmemiştir. Kurulca verilen söz konusu karar, İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi tarafından usule ve yasaya uygun bulunarak reddedilmiştir.
70. Genel ilkeler kısmında vurgulandığı üzere devletin hükümlü ve tutukluların özellikle yakın derecedeki aile bireyleriyle temasını devam ettirecek önlemleri alması yönünde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülük, makul bir gerekliliğin olması durumunda, kamu düzeninin ve kurum güvenliğinin sağlanması yönündeki meşru amaç doğrultusunda sınırlı bir süre için yerine getirilmeyebilir. Fakat devlet, tutuklu ya da hükümlünün ailesiyle her durumda asgari bir iletişim kurmasını sağlamak zorundadır. Devlet, bu asgari iletişimin sağlanması konusundaki yükümlülüğünü gerektiğinde uygun vasıtalar aracılığıyla da yerine getirebilir. Ayrıca suç işlenmesinin önlenmesi ya da yasa dışı haberleşmenin önüne geçilmesi amacıyla bu vasıtaların denetlenmesi ve izlenmesi mümkündür (bkz. §§ 61-67).
71. Başvurucunun tutuklu eşi ile görüşme talebinde bulunduğu 8/2/2017 tarihinden eşinin tahliye olduğu 10/10/2017 tarihine kadar yaklaşık sekiz aylık süre boyunca eşiyle mektupla haberleşme dışında herhangi bir vasıtayla görüşemediği anlaşılmaktadır (bkz. § 28). Devletin tutuklu olan başvurucunun eşiyle temasını devam ettirecek önlemleri alması yönünde pozitif yükümlülüğü bulunmakla birlikte başvurucunun eşinin de tutuklu olduğu dikkate alındığında söz konusu yükümlülüğün kapsamının somut olayın koşulları özelinde değerlendirilmesi gerekecektir.
72. Somut olaydaki gibi aynı yerleşke içindeki farklı ceza infaz kurumunda barındırılan tutuklu eşlerin yüz yüze görüştürülmeleri konusundaki taleplerinin kamusal makamlar tarafından uygun koşullar altında karşılanması gerekir.
73. Diğer yandan farklı ceza infaz kurumlarında olsa dahi devletin mutlaka tutuklu eşler arasında asgari bir iletişimin kurulmasını ve sürdürülmesini sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Asgari iletişimin telefon gibi uygun bir vasıtayla gerçekleştirilmesi ve mevzuatta öngörüldüğü üzere suç işlenmesinin önlenmesi ya da yasa dışı haberleşmenin önüne geçilmesi, diğer bir ifadeyle ceza infaz kurumunun güvenliğini ve disiplinini sağlama amacıyla telefon görüşmelerinin idarece dinlenip kayıt altına alınması da mümkündür.
74. Dolayısıyla aynı yerleşke içindeki farklı ceza infaz kurumunda tutulan eşlerin belirli aralıklarla ve gerekli tedbirler alınarak gerek yüz yüze gerekse telefonla görüştürülmeleri konusunda kamusal makamlara yüklenen külfetin katlanılması güç bir durum oluşturmadığı değerlendirilmektedir. Bu hususta başvurucu tarafından dile getirilen taleplerin karşılanmadığı ve aile hayatına saygı hakkının öngördüğü yükümlülüklerin dikkate alınmadığı görülmektedir.
75. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; aynı yerleşke içindeki farklı ceza infaz kurumlarında barındırılan tutuklu eşlere açık ve kapalı görüş hakkı tanınmak suretiyle yüz yüze ve telefonla görüşme imkânlarının verilmediği, bu doğrultudaki taleplerin idari ve yargısal merciler tarafından makul bir gereklilik ortaya konulmadan karşılanmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda kamusal makamlarca eşler arasında asgari iletişim ve temas kurulmasına imkân sağlayacak tedbirlerin alınmadığı ve aile hayatına saygı hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerin gereğinin yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır.
76. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
77. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
78. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 250.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
79. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
80. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
81. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
82. İncelenen başvuruda, tutuklu eşler arasında aile hayatının sürdürülmesine imkân sağlayacak şekilde iletişim kurulmasına uygun bir vasıta olarak değerlendirilebilecek açık ziyaret ve telefonla görüşme hakkından başvurucunun yararlandırılmaması nedeniyle aile hayatına saygı hakkı yönünden devletin pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de ihlali giderememiştir.
83. Bireysel başvuru sonrasında başvurucunun eşinin 10/10/2017 tarihinde, başvurucunun da 10/12/2019 tarihinde tahliye olduğu dikkate alındığında tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından ilgili yargı mercii tarafından yeniden karar alınmasında hukuki bir yarar bulunmamaktadır.
84. Öte yandan somut olay bağlamında ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için aile hayatına saygı hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
85. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamındaki ihlal iddialarından saç tıraşının koğuş önünde yapılması yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması; tıraş makinesi bulundurma talebinin kabul edilmemesi yönünden de anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 257,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Karşıyaka İnfaz Hâkimliğine (7/3/2017 tarihli ve E.2017/747, K.2017/751 sayılı karar) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.