TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERDEM DOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/25955)
|
|
Karar Tarihi: 7/3/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Abdullah
UÇAR
|
Başvurucu
|
:
|
Erdem DOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Muhammet
GÜNEY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması,
tutukluluğa itirazın bağımsız ve tarafsız hâkim güvencelerine aykırı olan sulh
ceza hâkimliklerince karara bağlanması, soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanması, tutukluluk ve itiraz incelemelerinin duruşmalı incelenip karara
bağlanmaması, tutukluluk incelemeleri sonucu verilen kararların kendisine
tebliğ edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; masumiyet
karinesinin; yetkisi olmayan soruşturma mercileri tarafından verilen kararlar
uyarınca konutta ve işyerinde arama yapılması nedeniyle özel hayata saygı ve
konut dokunulmazlığı haklarının; hukuka aykırı delillerin kullanılması ve
savunmasını hazırlamak için gerekli kolaylıklardan faydalanamaması nedeniyle
adil yargılanma hakkının; gözaltı ve tutukluluk süreçlerindeki bazı uygulamalar
ve gözaltına alındığı ilk andan itibaren avukat
yardımından yararlandırılmaması nedeniyle kötü muamele yasağının; mal varlığına
tedbir konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/6/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
8. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı
karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl
ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl süresi 19/7/2018 tarihinde yeniden
uzatılmayarak son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal
temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan
ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında
soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de (Anayasa
Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu
hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan
soruşturmada gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).
10. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme
üyesi hakkında tutuklama tedbiri uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan
tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya kovuşturma mercilerince kaçak oldukları
değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri
çıkarılmıştır.
11. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda
FETÖ/PDY'nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul
etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017
(E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz
mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde
verdiği kararlarında (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY'nin
silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmıştır.
12. FETÖ/PDY'nin (genel özelliklerine
ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak
soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan,
başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere
maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitlerin (Selçuk Özdemir, § 22) bir kısmı şöyle özetlenebilir:
i. Devletin anayasal kurumlarını ele geçirmeyi, sonrasında
devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden
şekillendirmeyi ve oligarşik özellikler taşıyan bir
zümre eliyle ekonomiyi, toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi amaçlayan FETÖ/PDY;
amaçları doğrultusunda yetiştirdiği gençleri devlet yönetimi bakımından önemli
görülen Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet teşkilatı ve mülki idare birimlerinin
yanı sıra yargı kurumlarına da yerleşmeye teşvik etmiş ve yargıdaki
kadrolaşmaya büyük önem vermiştir.
ii. FETÖ/PDY; kendisine mensup olan hâkim ve savcılara sosyal
hayatlarındaki tutum ve davranışlarının nasıl olacağından ibadetlerini gizlilik
içinde nasıl yerine getireceklerine, görevlerini yaparken hangi yönde karar
vereceklerinden eşlerini nasıl ve kimler arasından seçeceklerine, kendilerinin
ve eşlerinin kılık kıyafetlerinden görev yeri olarak nereyi tercih
edeceklerine, siyasal tercihlerinden kimlerle arkadaşlık kuracaklarına kadar
yaşamlarının her alanını dizayn etmeye yönelik telkin ve talimatlarda
bulunmuştur.
iii. FETÖ/PDY ile bağı bulunan yargı mensupları, adaylık sürecinden
itibaren mesleğin her aşamasında gizliliğe azami dikkat ederek bu yapılanmayla
ilişkilerinin bilinmesine engel olmaya çalışmışlar; bunun için kendilerini
farklı sosyal gruplara aitmiş gibi gösterme gayreti içinde bulunmuşlardır. Bu
bağlamda FETÖ/PDY ile irtibatı olan birçok yargı mensubunun sosyal ortamlarda
birbirleriyle yakın ilişki kurmadıkları, ibadetlerini gizli olarak yaptıkları,
inançlarına aykırı davranışlarda bulundukları, aralarındaki iletişimde gizli
haberleşme yöntemleri -ByLock
ve kod adı gibi- kullandıkları
belirtilmiştir.
iv. Kendisine kutsallık atfetmekte olan FETÖ/PDY'nin
yargı kurumlarındaki mensupları da vatan, devlet, millet, ahlak, hukuk, temel
hak ve özgürlükler de dâhil olmak üzere her şeyin değer olarak yapılanmadan
sonra geldiği anlayışına sahiptir.
v. FETÖ/PDY ile irtibatı bulunan yargı mensupları, yapılanmaya
olan sadakatlerinin derecesine göre kendi içlerinde gruplara ayrılmıştır.
Ayrıca yapılanmaya mensup hâkim ve savcılar, görev yerlerine göre
örgütlenmiştir. Bu çerçevede her bir yargı kurumu/birimi içinde periyodik
olarak toplantılar yapılmaktadır.
vi. FETÖ/PDY mensupları, kendilerinden olmayan hâkim ve
savcılarla ilgili edindikleri bilgileri ve bu kişilerin yapılanmaya yönelik
tutum ve değerlendirmelerini öğrenerek bağlı oldukları üstlerine (abi/abla veya
imam) iletmektedirler.
vii. FETÖ/PDY içinde gerektiğinde -bu yapılanmanın kurucusu ve
lideri olan- Fetullah Gülen ile doğrudan irtibat
kurabilen ve yapılanmanın Türkiye imamına bağlı olarak hareket eden bir yargı
imamı bulunmaktadır, bu kişi yargı içinde söz sahibi olabilecek kişiler
arasından seçilmektedir.
viii. Yapılanmayla irtibatı olan yüksek yargı mensuplarının
kurum içinde yapılan seçimlerde yapılanmadaki üstlerinden gelen talimatlar
doğrultusunda oy kullandıkları belirtilmektedir.
ix. Her seviyedeki yargı kurumu içinde örgütlenmiş olan
FETÖ/PDY, örgütün imamlarından aldığı talimatlar uyarınca ve örgüt çıkarları
doğrultusunda hareket eden binlerce yargı mensubu eliyle yargı sistemi üzerinde
bir vesayet oluşturmuştur.
B. Başvurucuyla İlgili Süreç
13. Olay tarihinde Aksaray'da hâkim olarak görev yapmakta olan
başvurucu hakkında 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından ağır cezalık suçüstü hâli bulunduğu değerlendirilerek
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapılanmasında yer aldığı
iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
14. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Genel Kurulunun
24/8/2016 tarihli kararı ile başvurucunun meslekten ihraç edilmesine karar
verilmiş ve anılan karar 29/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
15. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla meslekten
ihraç edilenler hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı
üzerine Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 18/7/2016 tarihinde teslim
olan başvurucu gözaltına alınmıştır.
16. Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Aksaray
Sulh Ceza Hâkimliği 16/7/2016 tarihinde, başvurucu hakkında yürütülen
soruşturmaya ilişkin olarak müdafinin ve tarafların dosya içeriğini
incelemesinin veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebileceği gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 153. maddesi uyarınca soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanmasına karar vermiştir.
17. Başvurucunun 19/7/2016 tarihinde savcılıkta müdafii huzurunda verdiği ifadesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"...Üniversite hazırlığında Yozgat da
derece yapmam nedeniyle burslu şekilde hiç bir grup ile
bağlantısı olmayan Delta Başarı dershanesine gittim. Başka herhangi bir
dershaneye gitmedim. Üniversite eğitimim sırasında bekar evinde birkaç arkadaşlakaldım. Herhangi bir yurtta kalmadım. Bu evinde
herhangi bir cemaatle alakası yoktur. Yozgat da ise sınavla kazandığımız Devlet
Parasız Yatılı lise yurdunda kalmıştım...Bugün kadar herhangi dergi yada gazete aboneliğim olmamıştır. Özel olarak takip ettiğim
gazete yada dergi yoktur. Ancak daha çokHürriyet Gazetesine ve internet sayfasına bakarım. Bunun
haricinde Zaman Gazetesi, Bugün Gazetesi ve Sızıntı Dergilerini takip etmem
okumam. Bugüne kadar maaş hesaplarının açıldığı bankalar dışında hiç bir özel bankada hesap açtırmadım. Kredi almadım. Para
yatırmadım. Ben eğitim merkezindeyken sınıf temsilciliği, albüm kurulu üyeliği
gibi üyeliklerde bulunmadım. O dönem doktora yapıyordum ve doktoramla
meşguldüm. Özel olarak Kanal D Haber ile TRT World kanalını seyrediyorum. Bunun
haricinde özel takip ettiğim bir kanal yoktur. Türksat
yayın ağından Samanyolu Haber, Samanyolu TV Bugün TV gibi kanallar
çıkarıldıktan sonra benim bu kanalları izlemek için özel bir girişimde bulunmam
söz konusu değildir. Biz apartmanda merkezi sistem kullanıyoruz. Özel olarak
bir çanak almam da söz konusu değildir. Bu mihvalde hiç bir cihaz almadım... 2012 yılında Adalet Bakanlığı
tetkik hakimi iken Bakanlık kanalı ile Amerika'ya yabancı dil eğitimi için
gittim. Yaklaşık 10 ay kalmıştım. Orada Connecticut eyaletinde Newheaven Üniversitesinde yabancı dil eğitimi aldım. Bunun
haricinde yine bakanlık kanalı ile TBMM Adalet Komisyonu üyeleri ile
İngiltere'ye gitmiştik. Yine UNDP diye bilinen Birleşmiş Milletlere bağlı birkuruluşun Bakanlığın ortaklaşa yapmış olduğu program
çerçevesinde Almanya'ya gitmiştik. İngiltere ve Almanya seyahatlerimiz bir kaç günlük kısa olmuştu. Ben mesleğin başında yeni TCK
İnsan Hakları seminerlerine katılmıştım. Ankara'da görev yaparken herhangi bir
seminere katıldığımı hatırlamıyorum. Bugüne kadar ayni yada
nakdi herhangi bir kuruma, vakıfa yada derneğe para yardımında bulunmadım...
Aksaray Adliyesinde çalışan hiç bir hakim ve savcı ile bir problemim yoktur.
Ben herkesle görüşürüm. Bana göre Aksaray Adliyesinde bir gruplaşma yoktur.
Herkes herkesle görüşmektedir. Adliye içerisinde ben en sık aile hakimi E. Ö. ile görüşürüm. Bunu herkeste bilir. Onun
dışında Asliye Hukuk Mahkemesinin yoğun olması nedeniyleodamdan
çok çıkmadığımı bilirlirler. Dolayısı ile ben
gitmediğim için kimsede bana pek fazla ziyarete gelmez. Ben Aksaray Adliyesinde
herhangi bir sabah mesaisi öncesi çay kahve içme şeklinde bazı hakim ve savcılar ile bir araya gelerek katılmışlığım söz
konusu değildir. Benim ya duruşmam vardır ya da işlerim çok yoğundur. Ben bu
nedenle böyle şeylere katılmam. Ben Aksaray Adliyesinde kütüphanede herhangi
bir doğum günü kutlamasına katılmadım. Meyve günü şeklinde yapılan etkinliğe
ise bir kaç kez denk geldim. Sürekli olarak
katılmadım. Bende bir kez oldu. Bana adliye hizmetlisi F. gelerek bu hafta hakim ve savcı beyler sizin odaya gelecekmiş diyerek benden
meyve parası aldı. Bu şekilde bende de meyve yedik. Katılanlar hakim ve savcı karışıktı. O gün işi yada
duruşması olmayan tesadüfen kimler denk geldi ise onlar geldi. Ben şuan kimlerin geldiğin hatırlamıyorum. Bildiğim kadarıyla
meyve etkinliği tüm hakim ve savcılara açık olarak
yapılıyor. AyrıcaAksaray whatsap
grubundan da herkese davet yapılıyor..."
18. Başvurucu, 19/7/2016 tarihinde tutuklanması istemiyle
Aksaray Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilmiştir. Tutuklamaya sevk yazısında
başvurucunun üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu belirtilmiştir.
19. Başvurucu sorgusunda "Ben
savcılık ifademi aynen tekrar ediyorum, ekleyecek bir husus yoktur, ben
savcılıkta da söyledim aleyhime olan delil varsa öğrenmek ve kendimi savunmak
istiyorum, mahkemenizden bunların bana açıklanmasını talep ediyorum. Bize
savcılıkta yöneltilen sorular sabah diğer arkadaşlarla kahvaltı yaptınız mı,
doğum günü kutlaması yaptınız mı, hangi tv kanalını
seyrediyorsunuz gibi sorularla bana herhangi bir suçlamaya yöneltilmedi bu
nedenle sorulan sorulan sorulara cevap verdim, ayrıca
buranın yetkili olmadığını Niğde'nin yetkili olduğunu düşünüyoruz, başkada bir
şey bilmediğim için kendimi savunamadım... Bu nedenle suçsuzluğumu kendim
bildiğim için tahliyemi talep ediyorum mahkeme aksi kanatte
ise adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını talep ediyorum." şeklinde
beyanda bulunmuştur.
20. Başvurucu, Aksaray Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/7/2016 tarihli
kararıyla, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanmıştır. Tutuklama kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler A. K., R. E. ve Erdem Doğanhakkında TCK.309/1 maddesine uyar biçimde Anayasal
Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme suçu nedeni ile yürütülmekte olan
soruşturmada, isnad edilen suçun işlendiğine dair
somut delil niteliğindeki Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği
72305940-2016/4 tedbir-2699/29834 sayılı şüphelinin de darbeye teşebbüs
eylemlerinin ardında olduğu belirtilen FETÖ Terör Örgütü ile ilişkilendirilmesi
sonucu tedbiren görevden uzaklaştırılmasına dair
yazısı, bu kapsamda HSYK ilgili dairesinin disiplin soruşturmasınınve
askeri darbe teşebbüsüne dair adli soruşturmanın devam etmesi, askeri darbenin
başarılı olması sonrasında, darbe aktörü yapıyla uyumlu olduğu değerlendirilen
şüphelinin de içinde bulunduğu şüphelilerin devletin üç temel erkinden biri
olan yargı yetkisini kullanma gibi çok nitelikli bir görevde bulunmaları, Bakanlık
tarafından görev gereği kendisine tevdi olunan bilgisayar ve flash bellekte henüz teknik inceleme yapılamamış olması,
HSYK ilgili dairesinin açığa alma tasarrufuna dayanak teşkil ettiği düşünülen;
Devletin istihbarat birimleri tarafından darbe girişimi aktörü olan yapıyla
irtibat içinde olduğuna dair muhtemel istihbari
raporun henüz dosyaya intikal etmemiş kısacası delillerin henüz tam manasıyla
toplanamamış olması birlikte değerlendirildiğinde; şüphelinin müsnet suçu işlediğine dair 5271 Sayılı CMK.nın
100/1 maddesi gereği somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesi bulunduğu,
şüphelinin üzerine atılı suçlamanın 5271 Sayılı CMK.100/3 çerçevesinde
tutuklama sebebi varsayılan katalog suçlardan olduğu ve tutuklama nedeni
bulunması, şüphelinin irtibatlı olduğu değerlendirilmesiyle açığa alınmasına
gerekçe gösterilen cemaat yapılanmasının aktörü olduğu kalkışma esnasında sivil
halktan, teşebbüs sahiplerine direnen TSK ve Emniyet ve MİT mensuplarından çok
sayıda şehit bulunması bu anlamda kalkışmanın geldiği aşama ve demoktarik düzen üzerinde oluşturduğu zarar ve tahribat,
yargılama neticesinde verilmesi muhtemel ceza birlikte değerlendirildiğinde
şüpheli hakkında adli kontrol tedbirinin uygulamasından sonuç alınamayacağı
hususunda Hakimliğimizde oluşan kanaat ve ölçülülükilkesi
uyarıncadaha hafif koruma önlemi olan adli kontrol
tedbirinin uygulamasının bu aşamada soruşturmaya konu suç,ortaya
çıkan netice dikkate alındığında yetersiz kalacağı ve amaca hizmetetmeyeceği
değerlendirilmekle şüphelinin tutuklanması talebinin kabulü ile 5271 sayılı CMK.nun 100 ve devamı maddeleri uyarınca şüphelilerin
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını
engellemeye teşebbüs etme, türkiye cumhuriyeti
hükümetine karşı silahlı isyanı idare etme,silahlı
terör örgütüne üye olma,anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından ayrı ayrı tutuklanmalarına [karar
verildi]."
21. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Niğde Sulh Ceza
Hakimliği 9/9/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir. Karar
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler ... Erdem Doğan'ın ...
Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme, Silahlı Terör Örgütüne Üye
Olma, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Karşı Silahlı İsyanı İdare Etme, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye
Teşebbüs Etme suçlarını işledikleri hususunda somut delillerbulunması
ve atılı suçların CMK'nun 100/3 maddesinde sayılan
suçlardan olması karşısında Aksaray Sulh Ceza Hâkimliği'nin
2016/2380, 2016/2881, 2016/2914, 2016/2941 Değ.İş
sayılı tutukluluk hallerinin devamı kararlarına karşışüphelilerin
ve şüpheliler müdafiilerin itirazlarının
reddine,"
22. Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığı 7/9/2016 tarihinde, soruşturmanın Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülmesinin gerektiğini belirterek yetkisizlik kararı
vermiştir.
23. Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği 6/1/2017, 8/2/2017 ve 7/3/2017
tarihlerinde yaptığı inceleme sonunda tutuklama kararındakine benzer gerekçelerle
tutukluluğun devamına karar vermiştir.
24. Başvurucunun 6/1/2017 tarihli tutukluluğun devamı kararına
yaptığı itiraz Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/4/2017 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
25. Başvurucu 7/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
26. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 11/7/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle
Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
27. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer
almak suretiyle terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddia edilmiştir.
İddianamede bu suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucunun HSYK Genel Kurulunun 24/8/2016 tarihli kararı
ile hâkimlik mesleğinden ihraç edildiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun Adalet Akademisinde 41. dönem yıllık kurulu
üyesi olarak görev aldığı, 2012 yılında ABD'ye dil eğitimi için gönderildiği,
ayrıca İngiltere ve Almanya'ya yapılan yurt dışı gezilerine katıldığı
belirtilmiştir.
iii. HTS kayıtlarıyla
ilgili olarak düzenlendiği belirtilen bilirkişi raporuna göre başvurucunun,
haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma başlatılan kişiler veya
FETÖ/PDY ile bağlantısı nedeniyle haklarında işlem yapılan kurumlarla telefon
görüşmesi yaptığı belirtilmiştir.
iv. Aksaray Adliyesinde görevlibir
kısım kişinin tanık sıfatıyla alınan beyanlarında özetle başvurucunun da dâhil
olduğu FETÖ/PDY ile bağlantılı hâkim ve savcıların adliyede gruplaşarak
birlikte hareket ettiklerini, düzenli olarak sabah çayı, öğle çayı ve perşembe
günü yapılan meyve etkinlikleri düzenlediklerini ifade ettikleri
belirtilmiştir.
28. Dosya kapsamında mevcut tanık beyanları şöyledir;
i. Aksaray Adliyesinde kafeterya işletmecisi olan R.B.nin ifadesinin ilgili kısımı
şöyledir:
"Her hafta perşembe günleri isimlerini
belirttiğiniz Savcılarında arasında bulunduğuve İdare
Mahkemesi Hakimlerinin de dahil olduğu hakim ve
savcılar arasında meyve yeme etkinliği yapılıyordu. Bu etkinliklerde hep aynı
isimleri ve yüzleri görüyordum. Ben hakim yada
savcıların adliye kütüphanesinde doğum günü kutlamalarına ilişkin bir bilgiye
sahip değilim. Öğle arasında isimlerini belirttiğiniz Savcılarını olduğu
Savcıların birlikte öğle arası yemek yemeğe gittiklerini görmüşlüğüm çok
olmuştur. Ben ayrıca öğle arası kafeler caddesinde yemek yiyordum. Kafeler
caddesindeki restoranlarda kendilerini görmüşlüğüm olmuştur. Yukarıda belirttiğim
sabah çayı, öğle çayı ve perşembe günleri meyve etkinliğinde HakimErdem ve H. İ. K. yi de
zaman zaman görüyordum."
ii. Aksaray Adliyesinde hizmetli olarak
görevli F.D.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ayrıca söz konusu beyanımda meslekten
ihraç edildiklerini duyduğum fotoğraflarını gösterdiğiniz şahıslar arasında HakimlerErdem Doğan, H.İ.K. ve K.G. de daha önce ki
beyanımda bahsettiğim çay içme ve meyve yeme etkinliklerine sürekli katılan
kişilerdir..."
iii. Aksaray Adliyesinde zabıt katibi
olarak görev yapan R.G. ifadesinde özetle Adliye içinde yalnızca başvurucunun
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü şüphelisi olan K.G.nin
yanına sık sık geldiğini belirtmiştir. Söz konusu ifadenin ilgili kısmı
şöyledir:
"Ayrıca kendisi Aksaray
Sulh Ceza Hakimini Paralel Devlet Soruşturması kapsamında vermiş olduğu
kararlar ile ilgili uyardığını, bir gün devranın tersine döneceğini hakime söylediğini söylemişti. Bu söylem genelde benim
cemaatçi bildiğim herkesin ortak bir söylemidir. Her cemaatçi olduğunu bildiğim
kişi devranın bir gün döneceğini söyler.Hakim
K. bey ayrıca sık sık sabahları ben savcıların yanına çay içmeye, kahvaltıya
gidiyorum derdi. Savcılardan hakim beyini yanına gelen
olmazdı. Ancak 4. Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi Erdem
Doğan hakim beyin yanına sık sık gelirdi. Kendileri sık görüşürlerdi..."
29. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 28/7/2017 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş ve başvurucu hakkındaki yargılamanın
Mahkemenin E.2017/165 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
30. Mahkeme 7/11/2017 tarihinde yaptığı birinci duruşmada
başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucu, savunmasında üzerine atılı
suçlamaları kabul etmemiş ve önceki ifadelerini tekrar ederek FETÖ/PDY ile
hiçbir bağlantısının olmadığını beyan etmiştir. Bu duruşmada Mahkemece
başvurucunun tahliyesine karar verilmiş; başvurucu aynı gün serbest
bırakılmıştır. Tahliye kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanığın üzerine atılı suçu işlediğine
dair dosyada bulunan delillerin büyük oranda toplanmış olması, sanığın
karartabileceği dosyada bir delilin bulunmaması, kaçma şüphesi içerisinde
olduğuna dair dosyaya yansıyan delilin bulunmaması nazara alınarak bu aşamada
adli kontrol hükümlerinin yeterli olacağı kanaati ile sanığın adli kontrol
altına alınmak suretiyle tahliyesine[karar verildi].
31. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
32. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel (B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 7/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Gözaltının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu, somut ve inandırıcı bir delil olmadığı hâlde
hukuka aykırı olarak gözaltına alındığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat
davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna
varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK],
B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
37. Somut olayda, yakalama ve gözaltı sürecinden sonra
tutuklanan başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki
olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan
sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
39. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi olmaksızın ve görevinden
kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin, görevli olmayan bir mahkeme
tarafından tutuklandığını, olayda tutuklama nedenlerinin bulunmadığını ve
tutuklamanın ölçüsüz bir tedbir olduğunu, adli kontrol tedbirinin neden
yetersiz kalacağının değerlendirilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Bakanlık görüşünde, kabul edilebilirlik yönünden
başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesindeki tazminat yolunun
tüketilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Esas yönünden yapılan değerlendirmede
ise tutuklama kararına ve iddianamedeki delillere atıf yapılarak somut olayda
suç işlendiğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu belirtilmiştir.
41. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında iddianamede
gösterilen delillerin suç işlediğine ilişkin kuvvetli şüphenin var olduğunu
gösteren deliller olmadığını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
42. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
43. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
44. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik Yönünden
45. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
46. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya
yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu
iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli
kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
47. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
48. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak
genel ilkeler için bkz. Metin Evecen
(B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
49. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu
iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma
suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
50. Diğer taraftan başvurucu 2802 sayılı Kanun'da -hâkimlerle
ilgili- öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin
yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
51. Tutuklama kararı veren Hâkimlikçe 2802 sayılı Kanun'un 94.
maddesine dayanılmıştır (bkz. § 20). 2802 sayılı Kanun'a göre suçun "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hâli" kapsamında işlenmesi durumunda uygulanacak soruşturma
usulü Kanun'un 94. maddesinde hüküm altına alınmıştır. Bu maddeye göre "Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hâllerinde hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yapılır. Hazırlık
soruşturması yetkili Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat yürütülür. Bu halde
durumun hemen Adalet Bakanlığına bildirilmesi zorunludur." 2802
sayılı Kanun'un 94. maddesinin uygulanma koşulları açısından ayrıca, ağır ceza
mahkemesinin görevi ve suçüstü kavramının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
52. Başvurucuya isnat edilen ve 5237 sayılı Kanun'un 314.
maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütü üyesi olma suçunun ağır cezalık
(ağır ceza mahkemelerinin görev alanında bulunan) suçlardan olduğu hususunda
kuşku bulunmadığı gibi başvurucunun da aksi yönde bir iddiası yoktur.
53. Yargıtayın yerleşik uygulamasına
göre silahlı terör örgütü üyesi olma suçu temadi eden suçlardandır (bkz. § 32;
aynı doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 6/3/2008 tarihli ve E.2007/2495,
K.2007/1358 sayılı; 9/3/2011 tarihli ve E.2010/16588, K.2011/1626 sayılı;
6/11/2014 tarihli ve E.2014/6090, K.2014/10958 sayılı; Yargıtay 5. Ceza Dairesinin
12/10/2010 tarihli ve E.2010/8491, K.2010/7430 sayılı kararları).
54. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu darbe teşebbüsü
sonrasında başlatılan soruşturmalar kapsamında Cumhuriyet savcısı olarak görev
yapan bir şüpheli hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma,
Anayasa'yı ihlal etme, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet
Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçlarından İstanbul 23.
Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada bu Mahkeme ile Yargıtay 16. Ceza Dairesi
arasında çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin kararında,
anılan suçun temadi eden suçlardan olduğunu belirtmiş ve isnat edilen suçların
kişisel suç olduğuna da değinerek Ağır Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının
kaldırılmasına karar vermiştir (bkz. § 32; aynı doğrultudaki kararlar için
diğerleri arasından bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/10/2017 tarihli ve
E.2017/YYB-996, K. 2017/403 sayılı; 10/10/2017 tarihli ve E.2017/YYB-998,
K.2017/388 sayılı kararları).
55. Ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulu, iki hâkim (anılan
hâkimlerin tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasıyla yaptıkları bireysel
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğuna
dair karar için bkz. Mustafa Başer ve Metin
Özçelik, B. No:
2015/7908, 20/1/2016, §§ 134-161) hakkında darbe teşebbüsü öncesinde
-görevleriyle bağlantılı eylemler dolayısıyla- işledikleri ileri sürülen
silahlı terör örgütü (FETÖ/PDY) üyesi olma ve görevi kötüye kullanma
suçlarından mahkûmiyetlerine ilişkin Yargıtay 16. Ceza Dairesince ilk derece
mahkemesi sıfatıyla verilen hükmün temyiz incelemesi sırasında bu kişiler
tarafından ileri sürülen "hâkim ve
Cumhuriyet savcılarının ağır cezayı gerektiren suçüstü hâli hariç
yakalanamayacakları, sorguya çekilemeyecekleri ve tutuklanamayacakları
kuralının ihlal edildiği, olayda suçüstü hâlinin de bulunmadığı"
yönündeki iddiaları incelerken "Yargıtayın istikrar bulan ve süregelen kararlarında
açıklandığı üzere; mütemadi suçlardan olan silahlı terör örgütüne üye olma
suçunda, daha önce örgütün kendisini feshetmesi, kişinin örgütten ayrılması
gibi bazı özel durumlar hariç olmak üzere kural olarak temadinin yakalanmayla
kesileceği, dolayısıyla suçun işlendiği yer ve zaman diliminin buna göre
belirlenmesi gerektiği, bu nedenle silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
şüpheli konumunda bulunan hâkim ve Cumhuriyet savcıları yakalandıkları anda
ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü halinin mevcut olduğu"
değerlendirmesinde bulunmuş ve bu husustaki temyiz itirazlarını kabul
etmemiştir.
56. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan Yargıtay kararları
ile başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe
teşebbüsünün savuşturulması sırasında (16/7/2016 tarihinde) gözaltına alınıp
darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı
makamlarınca silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi
olma suçundan tutuklanması birlikte dikkate alındığında başvurucuya isnat
edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu
yönünde soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki
temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir.2802 sayılı
Kanunun 94. maddesi gereğince soruşturmanın genel hükümlere göre yapılacağı
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu soruşturmada tutuklama tedbirine genel yetkili
yargı organı olarak sulh ceza hâkimliklerince karar verilebilecektir. Bu
durumda başvurucunun görev yaptığı yerdeki sulh ceza hâkimliğince
tutuklanmasının olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü
mümkün görülmemiştir.
57. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna
aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
58. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
59. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla meslekten
ihraç edilenler hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı
üzerine Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu hakkında tutuklama
tedbirine başvurulmuştur (bkz. §§ 10, 13).
60. Aksaray Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında başvurucu
yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna genel
olarak değinilmiş, bu olgulara ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.
Tutuklamaya yönelik itirazın reddine ilişkin Niğde Sulh Ceza Hâkimliğinin
kararında da herhangi bir delile atıf yapılmaksızın genel bir ifadeyle kuvvetli
suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. §§20,
21).
61. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede hâkim olarak görev
yapmakta olanbaşvurucunun FETÖ/PDY yapılanması içinde
yer aldığına yönelik birbiriyle uyumluluk arz eden tanık beyanları (bkz. §§ 27,
28) ve haklarında FETÖ/PDY üyesi oldukları iddiasıyla kovuşturma yürütülen
kişiler ile birlikte ortak hareket ettiği, diğer yargı mensubu kişilerden ayrı
bir grup oluşturdukları, düzenli olarak sabah çayı, öğle çayı ve perşembe günü
yapılan meyve etkinlikleri düzenlediklerine yönelik tespitler birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun tutuklanması yönünden kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğuna dair Aksaray Sulh Ceza Hâkimliği tespitinde bir isabetsizlik
olmadığı sonucuna varılmıştır (tanık beyanlarına ilişkin benzer değerlendirmeler
için bkz. Selçuk Özdemir [GK], B.
No: 2016/49158, 26/7/2017,§ 75).
62. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
63. Darbe teşebbüsü sırasında gerçekleşen vahim olayların
toplumda oluşturduğu kaygı, teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin örgütlenmesinin karmaşıklığı ve bu yapılanmanın arz
ettiği tehlike (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 15-19, 26), darbe teşebbüsüne ilişkin
faaliyetler kapsamında ülke genelinde binlerce kişi tarafından icra edilen, suç
oluşturabilecek nitelikteki on binlerce eylemin aynı anda işlenmesi, bunun yanı
sıra çoğunluğu önemli yerlerde kamu görevlisi olan on binlerce şüpheli hakkında
doğrudan darbeyle ilişkili olmasa da FETÖ/PDY'ye mensubiyet
nedeniyle ivedilikle soruşturma yapılması ihtiyacı birlikte dikkate alındığında
soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde
toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için
tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 271; Selçuk
Özdemir,§ 78).
64. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle
bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Diğer taraftan
FETÖ/PDY'nin ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve
kuruşlarında örgütlenmiş olması, yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve
ciddi seviyede uluslararası ittifaklarının bulunması, bu yapılanma ile ilgili
olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt
dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 272; Selçuk Özdemir,§
79).
65. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 32) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 32; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, § 148).
66. Somut olayda Aksaray Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun vasıf ve mahiyetine, suçun 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına,
suça ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına, delillerin toplanmamış
olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 16).
67. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Aksaray Sulh
Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde
başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama
nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığı söylenemez.
68. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
69. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar
olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı
derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle
bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve
niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri (gizlilik,
hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık
atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate
alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve
karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 350).
70. Ayrıca başvurucunun darbe teşebbüsünün savuşturulması
sürecinde gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında
soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak
gerekli olmadığı sonucuna varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı
değerlendirilmiştir.
71. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı
söylenemeyecektir.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
73. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa'da (13. ve 19.
maddeler) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
74. Başvurucu; tutukluluğunun makul süreyi aştığını, şablon gerekçelerle
tutukluluğunun devam ettirildiğini, tutukluluğa itirazlarında ileri sürdüğü
gerekçeler irdelenmeden itirazlarının formül gerekçelerle reddedildiğini
belirterek Anayasanın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
75. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
76. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özünün
tutukluluğun uzun süredir devam etmesine yönelik olduğu anlaşıldığından bu
bölümdeki iddiaların tamamının Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası
kapsamında incelenmesi gerekir.
77. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013,§§ 16, 17).
78. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkumiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
79. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 7/11/2017 tarihinde
tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına
ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun,
telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
80. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
81. Başvurucu; soruşturma dosyasındaki gizlilik kararı nedeniyle
suçlamalara ilişkin temel delillere erişemediğini, tutukluluğa etkili bir
şekilde itiraz edemediğini ileri sürmüştür.
82. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
83. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik
olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum
bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok
kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların
bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen
suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda
başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip
bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve
diğerleri, §§ 168-176; Hidayet
Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
84. Başvuru konusu olayda, Aksaray Sulh Ceza Hâkimliğince 5271
sayılı Kanun'un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, başvurucu
hakkında yürütülen soruşturma dosyasına ilişkin olarak dosyayı incelemesinin
veya belgelerden örnek almasının soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği
gerekçesiyle müdafinin soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına
karar verilmiştir. Kısıtlama kararının soruşturma aşamasında kaldırılıp
kaldırılmadığı hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte
Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği 28/7/2017 tarihi
itibarıyla kısıtlılık 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası
uyarınca kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
85. Başvurucuya yöneltilen suçlama temelde FETÖ/PDY üyeliğidir.
Başvurucunun kolluk görevlilerince alınan ifadesi incelendiğinde kendisine
isnat edilen suçlamalara ilişkin olarak başvurucuya açıklamada bulunulduğu ve
bu suçlamalara konu eylemlerle ilgili sorular yöneltildiği, başvurucunun da
isnat edilen eylem ve suçlamalara karşı savunma yaptığı, başvurucunun
savunmasında suçlamayı kabul etmediği görülmektedir.
86. Diğer taraftan Aksaray Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan sorgu
sırasında başvurucuya, hakkındaki soruşturma belgesinin ve Cumhuriyet
Başsavcılığının tutuklama talebine ilişkin yazısının okunduğu ve bu sırada
başvurucunun müdafiinin de hazır bulunduğu
anlaşılmıştır. Başvurucu suçlamalardan ve suçlamaların dayanaklarına ilişkin
bilgi ve belgelerden haberdar olduktan sonra müdafiiyle
birlikte hâkim önünde savunmasını sözlü olarak dile getirmiş, bu savunmasında
da kolluktaki anlatımları doğrultusunda suçlamaları kabul etmemiştir. Son
olarak başvurucunun tutukluluğuna itiraz ettiği dilekçesinde, suçlamalara
ilişkin detaylı bir savunma yaptığı görülmektedir.
87. Ayrıca başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (3)
numaralı fıkrasına aykırı olarak kuralda belirtilen ifadelerini içeren
tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklara erişiminin kısıtlandığı yönünde bir şikâyeti de
bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
88. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara karşı savunma ve itirazlarını
ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında kısa bir süre devam eden
soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı nedeniyle başvurucunun
tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının kabulü mümkün
görülmemiştir.
89. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluğun Devamı
Kararlarına İtirazlarının İncelenmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
90. Başvurucu 7/3/2017 tarihinde verilen tutukluluk hâlinin
devamı kararına karşı yapmış olduğu itirazının incelenmediğini, inceleme
yapılmışsa dahi tarafına tebliğ edilmediğini ileri sürmüştür.
91. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
92. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
93. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
94. Somut olayda başvurucu, tahliye ve tazminat talebinde
bulunmuştur. Başvurucunun 7/11/2017 tarihinde tahliye edildiği tespit
edilmiştir. Bu tespite bağlı olarak başvurucuya tazminat ödenmesini
sağlayabilecek bir başvuru yolunun mevcut olup olmadığının incelenmesi
gerekmektedir.
95. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(k) bendi yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama ve tutuklama işlemine
karşı kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmamaları durumunda
maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilmelerine imkân
sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla tahliyesine karar verilen başvurucular yönünden anılan yolun
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018,
§§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No:
2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40).
96. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme
Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
97. Başvurucu; tutukluluk incelemelerinin mahkeme önüne çıkarılmaksızın,
dosya üzerinden yapıldığını ileri sürmüştür.
98. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
99. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§ 17).
100. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış ise
-ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih Sönmez, B. No: 2016/25431,
28/11/2018, §§ 166-177).
101. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 7/11/2017
tarihinde mahkeme önüne çıkarılan başvurucunun tutukluluk incelemelerinin
hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme
önüne çıkarılmaksızın yapıldığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu
lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun, telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
102. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk
incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası
ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketmeden bireysel başvuru yaptığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
7. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
103. Başvurucu; tutukluluğa ilişkin karar veren sulh ceza
hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız mahkeme güvencesini sağlamadığını, bu
mahkemelerin yürütme organının bir aracı hâline geldiğini, doğal hâkim ilkesine
aykırı olarak özel bir amaçla ve olaya özgü olarak kurulduklarını ileri
sürmüştür.
104. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
105. Olağanüstü hâl ilanına konu olaylar kapsamında suçlanan
başvurucunun tutuklanmasına karar verildiği tarihte olağanüstü hâl devam
etmektedir. Bu itibarla başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasına
karar veren yargı mercilerinin bağımsız ve tarafsız olup olmadığının
incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme
sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasına karar veren mercinin
başta Anayasa'nın 19. maddesi olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere
aykırı davranıp davranmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise
Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
106. Sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini
sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve tutukluluğa
itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine
ilişkin iddialar Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda
sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
107. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
108. Öte yandan başvurucu; mesleğinden kaynaklanan usule ilişkin
bazı güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını, bu bağlamda hakkında
tutuklama tedbirinin uygulanmasına karar veren mercilerin yetkili/görevli
olmadığını ileri sürmüştür. Soruşturma ve/veya kovuşturma dosyasında yer alan
suçun niteliğine ve işleniş şekline ilişkin değerlendirmeler karşısında
başvurucu hakkında tutuklama tedbiri uygulayan mercilerin bu hususta
yetkili/görevli oldukları yönündeki kabullerinin temel hak ve özgürlüklerin ihlaline
sebebiyet veren bariz takdir hatası ya da açık bir keyfîlik
içerdiği söylenemez (benzer yöndeki kararlar için bkz. Erdal Tercan [GK], B. No: 2016/15637, 12/4/2018, § 140), Mustafa Başer ve Metin Özçelik, §§
119-133; Süleyman Bağrıyanık
ve diğerleri, §§ 183-197).
109. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
110. Başvurucu; yeterli havalandırma tertibatı bulunmayan bir
ortamda çok sayıda kişiyle birlikte gözaltında tutulduğunu, kirli
battaniyelerle yattığını, bu sürede yeterli beslenme imkânının kendisine
sağlanmadığını, avukat yardımından yararlandırılmadığını, tuvalet kapısının
açık tutulduğunu, hakarete maruz kaldığını, fotoğraflarının çekilerek basına
verildiğini belirterek kötü muamele yasağının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
111. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişin bir görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
112. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, gözaltı ve devamında bazı uygulamalar
nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla
başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 17. maddesi çerçevesinde
kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekir.
113. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
114. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
115. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,§§ 16, 17).
116. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri tarafından
kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı koşullarında kasti
bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki iddialar bir bütün
olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan itibaren kamu
görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu
görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden
bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 249).
117. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini,
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
118. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
119. Başvurucu; soruşturma evresinde kendisine suçlamalara
ilişkin genel sorular yöneltildiğini, hakkındaki somut isnatların ve delillerin
açıklanmadığını, böylelikle suçlamalara ve bunların dayanaklarına karşı savunma
yapma imkânının kısıtlandığını, hapishanede kitap sınırlamasının bulunması ile
kendisine bilgisayar verilmemesinin savunmasını yapmasını zorlaştırdığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
120. Başvurucu; ayrıca kanuna aykırı olarak elde edilen
bulguların delil olarak kabul edilemeyeceğini, iletişim tespitine ilişkin
delilin hukuka aykırı elde edildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
121. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
122. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken bireysel
başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır. Anayasa
Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucu
hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun başvuru
formunda dile getirdiği bu tür şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında temyiz
aşamalarında ileri sürebilme, bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu
çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden
soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu
tarafından bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
123. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Özel Hayata Saygı ve
Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
124. Başvurucu; soruşturma başlatıldığı tarihte hâkim olarak
görev yapması nedeniyle hakkında Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma
yürütülmesinin mümkün olmadığını, bu itibarla görevsiz mercilerce verilmiş
arama kararına dayanılarak konutunda ve işyerinde arama yapıldığını belirterek
özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
125. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
126. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
127. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (i) bendinde, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında
hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen kişilere tazminat
talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır (bkz.§ 40).
128. Anayasa Mahkemesi, ceza soruşturması veya kovuşturması
sırasında soruşturma mercilerince ya da yargı organlarınca şüphelilerle ilgili
olarak uygulanan arama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin
olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl
soruşturma/kovuşturma sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis
Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2014/18247, 20/12/2017, §§
18-30).
129. Somut olayda Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı
talimatı uyarınca başvurucunun konutunda, işyerinde ve aracında 17/7/2016 tarihlerinde arama yapılmıştır. Bu
aramaların hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava
yoluyla söz konusu aramaların hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu
lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden
yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı
sonucuna varılmıştır.
130. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
131. Başvurucu, mal varlığına tedbir konulduğunu belirterek
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
132. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
133. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
134. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/7/2013 tarihli ve
E.2013/8830, K.2013/18335 sayılı, 23/9/2013 tarihli ve E.2013/14435,
K.2013/21106 sayılı ve 14/12/2015 tarihli ve E.2014/19906, K.2015/19237 sayılı
ilamlarından da anlaşıldığı üzere 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde
düzenlenen yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı elkoyma
işleminin hukuka aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı zararın
tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi
ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve
elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429,
30/3/2016, § 28).
135. Somut olayda, başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği
suçlamasıyla yürütülen ceza soruşturması kapsamında başvurucunun taşınır ve
taşınmaz mal varlığına tedbir konulmuş ve söz konusu tedbir işlemi 21/11/2016
tarihinde kaldırılmıştır. Bu doğrultuda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddialarını 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen
hukuk yolunda ileri sürmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
136. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mal varlığına tedbir
konulmasına ilişkin şikâyetinin de diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltı hukuki olmadığı için kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklama hukuki olmadığı için kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişim kısıtlandığı için kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliğinin ve mahkemelerin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne
çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tutukluluğun devamı kararlarına itirazlarının incelenmediğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.