TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MURAT ÖZMEK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/2845)
Karar Tarihi: 9/6/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Murat BAŞPINAR
Başvurucu
Murat ÖZMEK
Vekili
Av. Esra GÜRBÜZ KANDIRALI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 6/10/2016 ve 4/1/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Yapılan incelemede kişi yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2017/17721 numaralı bireysel başvurunun 2017/2845 numaralı bireysel başvuru ile birleştirilmesine; incelemenin 2017/2845 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
4. Komisyon tarafından başvurucunun tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine yönelik iddiaların ise kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 10/8/2016 tarihli kararı ile -Düzce Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan- başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına ve 31/8/2016 tarihinde meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı üzerine başvurucu, Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) talimatıyla 11/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucu 12/8/2016 tarihinde müdafii huzurunda Başsavcılıkta ifade vermiş, ifadesinde özetle üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiş ve FETÖ/PDY ile bir ilgisinin bulunmadığını savunmuştur. Başsavcılık silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu aynı tarihte Düzce Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
13. Başvurucunun sorgusu Düzce Sulh Ceza Hâkimliğinde aynı tarihte yapılmıştır. Sorgu tutanağına göre başvurucunun müdafii de sorgu esnasında hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde Savcılık beyanını tekrar ederek "...benim FETÖ terör örgütü ile hiçbir ilgim yoktur ve olmamıştır. Tüm telefon kayıtları, dijital cihazlar vs. belgelerin mesleğimle ilgili ve mesleğim dışında yaptığım iş ve işlemlerimin titizlikle araştırılmasını talep ediyorum. Bana yöneltilen suçlamanın nedenlerini halen bilmiyorum. Bilmem halinde daha sağlıklı savunmada yapabilirim. Bankalarda bir hesabım yoktur. Evlerinde ve dersanelerinde kalmışlığım yoktur. Örgütün hiçbir faaliyetinde bulunmadım. Yardımda bulunmadım. Yardım almadım, en ufak bir ilgim olmamıştır..." şeklinde anlatımda bulunmuştur. Başvurucunun müdafii, dosyada atılı suçları işlediğine dair bir delil bulunmaması nedeniyle müvekkilinin serbest bırakılmasını talep etmiştir.
14. Sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"... üzerlerine atılı suçu işledikleri yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, atılı suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırları, işin önemi, verilmesi beklenen muhtemel ceza miktarı göz önünde tutulduğunda verilecek tutuklama kararının ölçülü olacağı ve adli kontrol tedbirlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı anlaşılmakla Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının 12/8/2016 tarihli talebinin kabulü ile şüphelinin üzerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan 5271 Sayılı CMK'nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca TUTUKLANMASINA ... [karar verildi.]"
15. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Bolu Sulh Ceza Hâkimliği 8/9/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
16. Başvurucunun tutukluluk durumunu inceleyen Düzce Sulh Ceza Hâkimliği 29/8/2016 tarihinde tutukluluğunun devamına karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"...şüphelilerin üzerlerine atılı suçları işledikleri yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu, şüphelilerin üzerlerine atılı suçların 5271 sayılı CMK'nın 100/3.maddesinde sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedenlerinin varsayıldığı, suçların vasıf ve mahiyeti, ileride verilmesi beklenen muhtemel cezaların miktarı ve korunan hukuki değer ile menfaat karşılaştırıldığında adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı, işin önemi, verilmesi beklenen ceza miktarları göz önünde tutulduğunda tutuklama tedbirinin ölçülü olmaya devam ettiği, soruşturmanın henüz tamamlanmamış olup şüphelilerin tahliyesini gerektirir maddi ve hukuki nedenlerin bulunmadığı anlaşılmakla şüphelilerin 5271 Sayılı CMK 100 vd. maddesi uyarınca ayrı ayrı tutukluluk hallerinin devamına... [karar verildi.]"
17. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş, Düzce Sulh Ceza Hâkimliği 20/9/2016 tarihinde itirazı incelenmek üzere Bolu Sulh Ceza Hâkimliğine göndermiştir.
18. Başsavcılık 29/9/2016 tarihinde yetkisizlik kararı vererek dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
19. Başvurucu 6/10/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Bolu Sulh Ceza Hâkimliğince 29/10/2016 tarihinde "dosyasının 29/9/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yetkisizlik kararı ile gönderildiğinin bildirildiği anlaşılmakla, bu aşamada hakimliğimizce yapılacak işlem kalmadığından itiraz dilekçesi ve eklerinin bilgi ve gereği için Düzce C. Başsavcılığına gönderilmesine" karar verilmiştir.
21. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/4/2017 tarihli kararı ile tahliye edilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
" ... soruşturmanın geldiği aşama göz önüne alınarak tutuklama tedbirinin devamının artık gereksiz olduğu, tutuklama tedbiri ile ulaşılmak istenen amaca Adli Kontrol hükümleri ile de ulaşılabileceği kanaatine varılarak ... tahliyesine... [karar verildi.]"
22. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 20/3/2019 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava açmıştır. FETÖ/PDY'ye ve bu örgütün yargıdaki yapılanmasına ilişkin genel açıklamaların yer aldığı iddianamede başvurucunun gerek organik olarak gerekse örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. İddianamede başvurucu yönünden suçlamaya esas alınan olgular şöyle özetlenebilir:
i. FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle HSYK'nın 31/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edildiği belirtilmiştir.
ii. Dönemin HSYK'sını eleştiren ve aynı suçtan ihraç edilen yapı mensubu hâkim/savcı B.Y.yi sosyal medyadan destekleyici paylaşımlarda bulunduğu ve yapı mensubu olan müfettişlerce korunup kollandığı ileri sürülmüştür.
iii. FETÖ kapsamında haklarında soruşturma yürütülen bir kısım kişiyle görüşmesinin bulunduğu belirtilmiştir.
iv. 2014 yılı HSYK seçimlerinden önce bağımsız olarak seçime giren ancak örgütle bağlantılı olan adayların da bulunduğu toplantılara aktif şekilde katıldığı, yapı mensubu olan kişilerle hareket ettiği ileri sürülmüştür.
23. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak değinilen ve yargı mensubu oldukları anlaşılan tanık beyanlarının ilgili kısımları şöyledir:
- R.B.B. beyanında "...şüphelinin yapı ile bağlantısı olduğunu düşünmediğini ve bu konuda en ufak bir şüphesinin olmadığını, şüphelinin örgüt ile bağlantılı olduğu yönünde herhangi bir şey sezinlemediğini" ifade etmiştir.
- M.F. beyanında "... halen Düzce T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan Murat ÖZMEK'i 2003 yıllarasında Kadıköy Adliyesinde öğrenci iken memurlara yardımcı olmak için işe başladım kendisi de avukat olarak çalışmakta idi orada kendisini tanıdım. Bugüne kadar da kendisini de tanırım ayrıca kendisi benim nikah şahinim olur, kendisi ile yaklaşık 20 gün önce telefon ile görüştüm, ben kendisini aradım, kendisinin halini hatrını telefonda sordum, yaptığımız görüşmede kendisi bana devamlı cezaevine gittiğini, bu adamların yaptığı pislikleri temizlemeye çalıştığını söyledi, 2003 yılında Avukat olarak çalıştığı dosya da akbank ve muttelip dosyaları vardı devamlı adliyeye gidip gelirdi bizde sık sık görüşür idik bu süre zarfında herhangi bir grupla bağlantılı olduğunu kesinlikle düşünmüyorum, kendisinin de görüşünü bilmiyorum tahmini olarak sağ gruba yakın bir isim olduğunu da düşünmüyorum. Kendisi ile bu zaman zarfında çok sık görüşür idik. Aklında da hakim veya savcı olmak yok idi. Ancak şimdiki eşi Ö. hanımın bu mesleğe girmelerini çok istediğini biliyorum kendisi de hatta 9 defa sınava girdi 4'ünde mülakatta elendi. Daha sonra Murat ÖZMEK'in yaş sınırı doluyor idi. Son kez denemeye karar verdi ve ikiside sınavı kazandı ama nasıl kazandı bilmiyorum.Ben Murat ÖZMEK'in hakim ve savcılık sınavını kazanmasının eşli olarak sınavı kazandıkları için olabileceğini düşünüyorum kendisinin bu terör örgütü ile uzaktan ve yakından alakası yoktur. Ben zaten bu konuda tereddüt etmiş olsam asla ifade vermezdim. Ben Murat ÖZMEK'in tutaklandığını avukat E. hanımdan öğrendim ve çok şaşırdım kendisi ile ilgili bildiklerim bundan ibarettir." şeklinde anlatımda bulunmuştur.
- F.D. ifadesinde "... şüpheli olarak halen Düzce T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan Murat ÖZMEK'i yanımda stajyer avukat olarak çalıştığı 2001-2007 yılları arasında tanırım. Kendisi vatanına ve milletine bağlı bir kişidir. Bildiğim kadarı ile İstanbul Üniv. Hukuk Fakültesi mezunudur. Üniv. döneminde bildiğim kadarı ile ailesi ile İstanbul ili Kartal ilçesinde kalmakta idi. Benim yanımda stajyer olarak çalıştığı dönemde yaşamayı seven yaşam ile ilişkisi olan hiçbir yerle bağlantısı olmayan hatta bugün evli bulunduğu okul ve sınıf arkadaşı Ö. hanım ile beraber idi. Benim bildiğim tek bağlılığı da Ö. hanıma olan bağlılığıdır. Bizim büromuzun bütün etkinliklerine katılırdı. Biz büro olarak her yıl 19 Mayıs günü piknik etkinliği yapardık ve kendisi de bu etkinliklere katılır idi. Bugün kendisinin avukatlığını yapan S. ve E. hanımda benim stajyerlerim idi. O dönemde bu avukatlar da Murat beyi çok iyi tanırlardı. Bu avukatların da Murat ÖZMEK'in avukatlığını yapıyor olmaları Murat ÖZMEK'e inançlarının bir simgesidir ve önemsenecek bir durumdur. S. ve E. hanım da bende Murat ÖZMEK'in FETÖ/PDY Terör Örgütü ile bağlantılı olduğunu kesinlikle düşünmüyoruz. Ve bu yönde de hiçbir bilgimiz duyumumuzda yoktur. Murat ÖZMEK milliyetçi bir arkadaştır. Murat ÖZMEK benim yanımda stajyer olarak çalıştığı dönemde en ufak bir saygısızlığını ve yanlışını görmedim bizim sağladığımız olanaklar ile devletin sağladığı olanakları gözönüne aldığımızda devletine böyle bir hıyanetin içerisinde kesinlikle yer almaz ben buna kesinlikle inanıyorum. Ben Murat ÖZMEK'i yaklaşık 3 yıldır görmüyorum İstanbul iline ailesini ziyarete geldiğinde 2 defa yanıma uğramıştır beni aynı saygı çerçevesinde ziyaret etmiştir. Kendisi ile telefon ile çok görüşmedik. Bir ya da iki kere görüşmüş olabiliriz. Murat ÖZMEK'in gözaltına alındığı haberini bana avukatı olan S. hanım iletti ve kendisi de Murat ÖZMEK'in avukatlığını yapacağını beyan etti, bende kendisine yardımcı olmak amacı ile elimizden geleni yaparız dedim." şeklinde beyanda bulunmuştur.
- V.T. beyanında "Ben 2014 yılı Haziran ayı ile 2017 yılı Temmuz ayı arasında Anamur Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yaptım. HSYK Genel Kurulu tarafından FETÖ irtibatı nedeniyle meslekten ihraç edilen Murat ÖZMEK’i Anamur Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapması nedeniyle tanırım, daha öncesinde tanışıklığım yoktur. 2016 yılı yaz kararnamesiyle de Hakim eşi Ö.Ö. ile Düzce Adliyesine tayin oldular. 2014 HSYK seçim sürecinde Murat ÖZMEK’in aktif olarak bağımsız görünümlü paralel yapı adayları lehine çalıştığına şahit olmadım fakat seçim öncesinde Anamur Adliyesine seçim çalışması için gelen paralel yapı adaylarından O.G., İ.Ç. ve H.S. için FETÖ/PDY irtibatı nedeniyle meslekten ihraç edilen ve bildiğim kadarıyla halen yakalanamayan o dönemin Anamur Cumhuriyet Savcısı B.Y.nin organize ettiği toplantılara aktif olarak katıldığına şahidim. Bu toplantılar benim haberim olmadan organize edilen toplantılardı. Hatta O.G. için düzenlenen toplantı benden habersiz gece saat 22:00 civarında adliyede yapılmıştı. Bunun yanında Murat ÖZMEK’in B.Y. ile arası çok iyiydi. 2014 yılı Kasım ayı içerisinde Star Gazetesinde içlerinde B.Y.nin de olduğu bir kısım Hakim ve Cumhuriyet Savcılarının paralel yapıya mensup olduklarına dair bir yazı çıkmıştı. B.Y. 7/11/2014 tarihinde mesai sonrasında nöbetçi Cumhuriyet savcısı olmamasına rağmen Murat ÖZMEK’e bu haber içeriği nedeniyle haberi yazan E.Ç., gazetenin genel yayın yönetmeni Y.Z.C. ve gazetenin haber müdürü F.G. hakkında şikayet dilekçesi sunmuş ve Murat ÖZMEK dilekçeyi havale edip B.Y. müşteki sıfatıyla beyanını almış. Aynı gün hemen sonrasında E.Ç., Y.C. ve F.G. sisteme şüpheli olarak kayıtlayıp 18:00 saatleri civarında hiçbir aciliyeti olmamasına karşın ivedi uyarısıyla bu şahısların şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınması için Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazmış. Ben bu durumu olaydan bir gün sonra yazı işleri müdürümüzün söylemesiyle öğrendim ve dosyayı uhdeme alıp yetkisizlik kararına bağlayarak Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdim. Olaydan sonra Murat ÖZMEK ve B.Y.ye neden bu şekilde bir iş yaptıklarını sorduğumda her ikisi de bana arkadaş olduklarından bu şekilde hareket ettiklerini söyleyip durumu önemsiz göstermeye çalıştılar. Ancak ben bu işin normal seyrinde yapılmadığını düşündüğümden kuşkulandım. B.Y. seçim sürecinde ve sonrasında Adalet.org isimli siteyi aktif kullanır ve o dönemki ünvanlı meslektaşlar ile yargı bürokrasisini sırf yıpratmak ve olumsuz algı oluşturmak için ağır şekilde eleştirirdi. Yazdıkları nedeniyle B.Y.ye yapılan yorumlar karşısında Murat ÖZMEK savunmaya geçer ve B.Y.lehine olumlu şeyler yazardı. Bir seferinde tarihini tam hatırlamamakla birlikte 2015 yılının ortalarında Adalet.org sitesinde yine B.Y.nin yapmış olduğu bir yoruma gösterilen tepki üzerine Murat ÖZMEK’ın 'B.Y. senin için cemaatçi diyenler utansın. Ben senin cemaatçi olmadığından eminim' şeklinde bir yazı yazdığını çok iyi hatırlıyorum. Bu yazı B.Y.nin o dönem paralel yapı olarak adlandırılan bu oluşumla irtibatlı olduğunu kendisinin dahi reddetmediği bir dönemdi. Bu nedenle Murat ÖZMEK’in bu yazısı benim epey dikkatimi çekmişti. Murat ÖZMEK ve hakim olan eşi Ö.Ö.nün 3 çocukları vardı. Okul çağındaki 2 çocuğu Anamur ilçesinde bulunan ve daha sonra FETÖ/PDY irtibatı nedeniyle devletin el koyduğu, o dönemde paralel yapıya ait olduğu herkes tarafından bilinen Tekalan Kolejine gönderdiler. Ben ve diğer arkadaşlar hem Murat ÖZMEK’e hem de Ö.Ö.ye çocuklarını bu okula göndermemelerinin iyi olacağını defalarca söylememize karşın bizi dinlemediler ve tayin oldukları 2016 yılı eğitim öğretim dönemi sonuna kadar çocuklarını bu okula gönderiler. 2015 yılı nisan ayında Kurul Müfettişleri Y.S. ve E.K. Anamur Adliyesini denetlediler. Denetim sonrasında Murat ÖZMEK’e Müfettişler tarafından 80 sicil puanı verildiğini öğrendik. Murat ÖZMEK benim kanaatimce o dönemki denetime tabi Anamur Cumhuriyet Savcıları arasında performansı en düşük olandı. Bu husus da gerek ben gerekse de o dönem Silifke Başsavcısı olan M.A.K. tarafından yazdığı kararlar ve kolluğa verdiği talimatlar nedeniyle sıkça uyarılmıştı. Denetime tabi olan diğer Cumhuriyet Savcılarından S.Ç. ve E.D.ye Murat ÖZMEK’den daha iyi olmalarına karşın 73 sicil puanı verildiğini de öğrendiğimde daha sonradan Kurul Müfettişleri Y.S. ve E.K.nın FETÖ/PDY irtibatları nedeniyle meslekten ihraç edildiği hususu yukarıda anlattıklarımla birlikte değerlendirdiğimde Murat ÖZMEK’e maksatlı olarak bu şekilde olumlu sicil notu düzenlendiğini düşünmekteyim." şeklinde anlatımda bulunmuştur.
24. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"Şüpheli hakkında; FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle HSYK tarafından verilen meslekten çıkarma kararı, beyanlar (3 lehe, 1 aleyhe), sosyal medya paylaşımları, Veri Havuzu Sorgulama Raporu, HTS Analiz Raporları (3 adet), kolluk tarafından düzenlenen raporlar ve tüm soruşturma kapsamında elde edilen deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde; şüphelinin, 2014 yılı HSYK seçimlerinden önce sözde bağımsız adı altında seçime giren ancak örgütle bağlantılı olan adaylarının da bulunduğu toplantılara aktif olarak katıldığı, yapı mensubu olan kişilerle hareket ettiği, sosyal medya hesabı üzerinden destekleyici mesajlar attığı, yapı mensubu olan müfettişlerce korunup kollandığı, yüksek teftiş notu verildiği, Fetullahçı silahlı terör örgütünün ideolojisini, amaçlarını, faaliyetlerini benimsediği, kendi iradesini örgütün iradesine terk ettiği, örgüt hiyerarşisi içinde hareket ettiği, örgütle organik bağ kurduğu ve örgütün yargı yapılanması içinde yer aldığı ve anlatılan lehe/aleyhe tüm deliller ile savunması karşısında; şüphelinin, anılan silahlı terör örgütünün üyesi olduğuna dair kamu davasını açmaya yetecek derecede yeterli şüphenin bulunduğu anlaşılmıştır."
25. Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 11/6/2019 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2019/192 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
26. Mahkemece 29/8/2019 tarihinde yapılan ilk duruşmada başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu savunmasında özetle isnat edilen suçlamaları kabul etmediğini belirtmiştir.
27. Cumhuriyet savcısı 23/12/2019 tarihli duruşmada başvurucu hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği yönünde olan, esas hakkındaki görüşünü Mahkemeye bildirmiştir.
28. Mahkeme aynı tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan beraatine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
... sanığın dinlenen tanık beyanlarına göre 2014 yılı HSYK seçimleri öncesi hem YBP adayları hemde sözde bağımsız aday olarak görünüp FETÖ/PDY tarafından aday olmaları sağlanan ve bu örgütün yargı içine sızdırılmış mensupları tarafından desteklenen adayların seçim çalışmalarına katıldığı, 2007-2008 yılında mesleğe başladığı ve Anamur'un sanığın üçüncü görev yeri olduğu, mesleki tecrübesinin teşkilat içinde aday olan isimlerin hangi gruba mensup olduğu ve kimler tarafından desteklendiğini bilebilecek durumda olduğunu gösterdiği, sanığın hayatı boyunca karşı duruş sergilediği şeklindeki savunması ve tanık beyanları ile desteklemeye çalıştığı bu savı ile sanığın 2014-2016 yılları arasında tecrübeli bir Cumhuriyet savcısı olarak çocuklarını FETÖ ile iltisaklı okulda devlet tarafından bu oluşuma bakış açısının artık belli olmaya başladığı hatta belli olduğu dönemde eğitim amaçlı olarak göndermesinin çelişki gösterdiği, kendi beyanlarına göre B.Y. isimli eski savcı ile ilgili olarak farklı yerlerde görev yapan meslektaşları tarafından uyarılmasına rağmen bu kişiye sosyal insani ilişkiler dışında yakın tavırlar sergileyip 'adalet.org' isimli siteden o dönem cemaat olarak adlandırılan yapıya mensup olmadığına dair paylaşımlar yapması, ayrıca bir cumhuriyet savcısı olarak her ne kadar meslektaş hassasiyeti olarak savunmuş olsa da B.Y. hakkında paralelci şeklinde çıkan haberlere ilişkin olarak sanığın çok aciliyet arz etmemesine rağmen ivedi bir şekilde şikayet dilekçesini tevziye bile kaydetmeden hemen işleme alıp koyması ve aynı işlemin devamında acil olarak ilgili gazetecilerin ifadelerinin alınması yönünde talimat yazması ve bu durumu cumhuriyet başsavcısına sonraki günlerde söylemeyip Cumhuriyet başsavcısının bunu yazı işleri müdüründen öğrenmesi, sanığın meslektaşının şikayet dilekçesini hassasiyetine binaen saat 17:00 dan sonra alıp soruşturma başlatması anlaşılır olsa da yazıyı yazan kişilerin ifadelerinin acil olarak alınması yönündeki işlemleri tevziye kaydedip ertesi gün gerekli talimatları yazabileceği, soruşturma başlatma işlemi ve devamındaki işlemlerin aciliyet kespeden işlemler olmadığı hususları sabit olmakla birlikte sanığın bu eylemlerinin sempati boyutunda olduğunun kabulünün gerektiği ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliğinden cezalandırılması için aranan her türlü şüpheden uzak mahkûmiyetine yeterli, kesin ve inandırıcı delil olarak kabul edilemeyeceği değerlendirilerek sanık hakkında CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraat kararı verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. "
29. Başvurucu, hakkında verilen beraat hükmüne karşı "işlenen suçun kendisi tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle beraat" kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
30. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf incelemesi devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. İlgili hukuk için bkz. Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 24-39; Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 9/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan somut olgu ya da deliller olmamasına rağmen mesleğinden kaynaklanan güvencelere de riayet edilmeksizin hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık; başvurucu hakkında soruşturma yürütülen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi, ayrıca başvurucunun üyesi olduğu iddia edilen terör örgütünün yapılanma ve toplanma biçimleri de gözönünde bulundurulduğunda dosyada mevcut olan somut delillere dayanılarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu delillerin değerlendirilmesi sonucunda adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı görüşündedir.
35. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
36. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
37. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
38. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik Yönünden
39. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
40. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
41. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
42. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
44. Genel ilkeler için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe teşebbüsü sonrasında hakkında yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
46. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda -hâkimlerle ilgili- öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin, yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.
47. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan kararında ilgili Kanunlar çerçevesinde konuyu etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek Vergi Mahkemesi üyesi (hâkim) olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır (ayrıntı için bkz. Yıldırım Turan [GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 102-147).
48. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
49. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
50. Düzce Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında başvurucu hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada somut delillerin olduğu ifade edilmiştir. Ancak bu delillerin neler olduğu belirtilmemiştir (bkz. § 14).
51. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede ise başvurucunun HSYK'nın meslekten çıkarılma kararına, haklarında FETÖ soruşturması yürütülen şahıslarla telefon irtibatının bulunduğuna, sosyal medya paylaşımlarına, FETÖ/PDY bağlantısı nedeniyle hakkında işlem yapılan müfettişlerce korunup kollandığına ve tanık beyanlarına dayanılmıştır (bkz. §§ 22-24).
52. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda görevden uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da meslekten çıkarma şeklindeki idari kararların niteliğini dikkate alarak bu kararların verilmesinin karara muhatap olan kişiler bakımından suç işlediklerine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulünün mümkün olmadığını değerlendirmiştir (bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018 § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54; E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 57; Ali Aktaş, B. No: 2016/14178, 17/7/2019, § 53; Mustafa Özterzi, § 104; Zafer Özer, §§ 53-58). Somut olayda başvurucu yönünden de anılan kararlarda yer alan değerlendirmelerden ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.
53. Soruşturma mercilerinin başvurucunun haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen kişilerle telefon görüşmelerinin olduğunu belirterek bu hususu da suçlamaya dayanak bir olgu olarak değerlendirdikleri görülmektedir. Soruşturma makamlarınca söz konusu telefon görüşmelerinin örgütsel bir ilişki çerçevesinde yapıldığı yönünde bir tespit ya da iddiada bulunulmadığı görülmektedir. Görüşmelerin içeriğine ilişkin herhangi veri de mevcut değildir. Ayrıca söz konusu görüşmelerin FETÖ/PDY'nin yargı alanındaki yöneticileriyle (imamlarıyla) gerçekleştirildiğine dair bir belirlemede de bulunulmamıştır. Öte yandan yargı mensuplarının yaklaşık üçte biri hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütüldüğü, toplamda ise anılan suçlar dolayısıyla yüz binlerce kişi hakkında soruşturma açıldığı hatırda tutulmalıdır. Bu durumda somut olayın koşulları itibarıyla -içeriği belli olmayan- bu telefon görüşme kayıtlarının örgütsel bir ilişki bakımından kuvvetli suç belirtisi olarak kabulü mümkün görünmemiştir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mustafa Açay, § 61; Mustafa Özterzi, § 106; Zafer Özer, § 62).
54. Ayrıca soruşturma mercilerince başvurucunun haklarında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma yürütülen HSYK müfettişlerince korunup kollandığı ve yine FETÖ/PDY bağlantısı nedeniyle hakkında işlem yapılan yargı mensubu lehine yaptığı sosyal medya paylaşımlarının (aynı suçtan ihraç edilen hâkim/savcı B.Y.nin dönemin HSYK'sını eleştiren paylaşımlarını destekleyici ve B.Y.nin bu yapıya mensup olmadığına dair yapıldığı iddia edilen paylaşımların) suçlamaya dayanak olacak olgular olarak değerlendirildikleri görülmektedir (bkz. §§ 22-24). Belirtilen bu olguların örgütsel bir ilişki çerçevesinde yapıldığı yönünde somut bir vakıaya dayalı tespit mevcut değildir. Somut olayda soruşturma ve kovuşturma makamları başvurucunun örgütsel bir amaçla bu paylaşımları yaptığını ve HSYK müfettişlerince korunduğunu ortaya koyabilmiş değillerdir. Bu durumda somut olayın koşulları itibarıyla iş ve arkadaşlık ilişkilerinin yorumlanması suretiyle değerlendirilmesinin örgütsel bir ilişki bakımından kuvvetli suç belirtisi olarak kabulü mümkün görülmemiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mustafa Özterzi, §§ 110-114).
55. Diğer taraftan soruşturma mercilerinin tanıkların başvurucu hakkındaki "2014 yılı HSYK seçimlerinde sözde bağımsız örgütün adayları lehine hareket ettiği" şeklindeki (bkz. §§ 22-24) beyanlarına dayandığı görülmektedir. Tanıkların beyanları genel olarak başvurucunun HSYK üye seçimleri sürecindeki tutumlarına ilişkindir.
56. Bu kapsamda HSYK seçim sürecinde örgütsel ilişki çerçevesinde söz konusu adaylar lehine propaganda faaliyetinde bulunmanın veya seçim çalışmalarına katılmanın yargı mensupları hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar bakımından yürütülen soruşturmalarda önemli bir olgu olarak değerlendirmesi söz konusu olabilir. Bununla birlikte 2014 yılı HSYK seçim sürecinde başvurucunun örgütsel bir ilişki içinde olduğu veya bu yönde bir eylem ve faaliyetin içinde yer aldığına ya da örgüt adına kendilerinden oy istediğine dair bir anlatım mevcut değildir. Bu itibarla tanıkların başvurucunun tutumlarının FETÖ/PDY lehine bir tavır olduğu yönündeki açıklamalarının herhangi bir olguya değil kişisel değerlendirme ve kanaatlerine dayalı olduğu görülmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Zafer Özer, §§ 60, 61).
57. Öte yandan soruşturma evresinde dinlenen tanık beyanlarında başvurucunun darbe teşebbüsüyle veya teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY ile örgütsel bir ilişki içinde bulunduğu yönünde somut olguya dayalı bir ifade bulunmamaktadır. Aksine tanıklar R.B.B., M.F. ve F.D. başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantılı olmadığını düşündüklerini ifade etmişlerdir (bkz. § 23). Diğer tanık V.T.nin anlatımları ise 2014 yılında yapılan HSYK üye seçim dönemine ilişkin kişisel kanaatlerin açıklanması niteliğindedir (bkz. § 23). Tanık beyanlarında başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğuna, bu örgütle bir örgütsel bağlantısı olduğuna veya hangi örgütsel eylemlerde bulunduğuna ya da başvurucunun örgütsel konumuna ilişkin herhangi bir bilgi, vaka veya olguya yer verilmediği görülmektedir. Ayrıca başvurucu hakkındaki beyanların izlenim ve düşünceye dayalı olması, somut olgu barındırmaması dikkate alındığında söz konusu beyanların örgütsel bir faaliyet bakımından kuvvetli suç belirtisi olarak kabulü mümkün değildir.
58. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda tutuklama için gerekli olan yargı makamlarının denetimini yapabilecek suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır. Nitekim başvurucunun yargılandığı davada suçlamaya esas alınan olgulara ilişkin olarak ilk derece mahkemesince yapılan değerlendirmede bunların başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde yer aldığı hususunda -yeterli ölçüde- delil teşkil etmediği sonucuna varılmıştır (bkz. § 28). İlk derece mahkemesinin bu değerlendirmelerinin konuya ilişkin olarak Yargıtay tarafından belirlenen ölçütler çerçevesinde yapıldığı anlaşılmaktadır (bkz. Mustafa Özterzi, § 115).
59. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
60. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
61. Bununla birlikte anılan tedbirin Anayasa'nın olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.
4. Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden
62. Anayasa Mahkemesi daha önceki pek çok kararında Anayasa'nın olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesinin suç işlendiğine dair belirtilerin varlığı ortaya konulmadan gerçekleştirilen tutuklamaları meşru kılmadığına, suç işlendiğine dair belirti olduğu ortaya konulmadan tutuklama tedbirinin uygulanmasının durumun gerektirdiği ölçüde bir müdahale olmadığına karar vermiştir (Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, §§ 105-110; Mehmet Hasan Altan (2), §§ 152-157; Turhan Günay [GK], B. No: 2016/50972, 11/1/2018, §§ 83-89; Mustafa Baldır, §§ 83-88).
63. Somut olayda bu kararlardan ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmamaktadır. Bu nedenle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
64. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
65. Başvurucu, tahliyesine karar verilmesi istemiyle birlikte 500.000 TL maddi tazminat ve toplam 10.500.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
66. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
67. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
68. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Soruşturma sürecinde 4/4/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiş ve tutukluluk hâli sona ermiştir.
69. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
70. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 239,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.239,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2019/192) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.