TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
BURCU ÖZKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/28895)
|
|
Karar Tarihi: 25/10/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 19/12/2018-30630
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Burcu ÖZKAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ramazan
DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; milletvekili hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, ifade özgürlüğü
kapsamındaki eylemlerin tutuklamaya konu edilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün,
tutuklama dolayısıyla milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedeniyle
seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/7/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
7. İkinci Bölüm tarafından 9/5/2018 tarihinde yapılan
toplantıda, niteliği itibarıyla başvurunun Genel Kurul tarafından karara
bağlanması gerekli görülmüş ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
9. PKK'nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene,
millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır
tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK
kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye'nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 7-18).
10. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik açılım süreci, çözüm
süreci ve Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesi gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde
2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör
saldırıları önemli ölçüde azalmıştır. Ancak Suriye'de son yıllarda yaşanan iç
savaşın Türkiye'nin güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı
terör olayları yeniden artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim olayları ve hendek olayları olarak bilinen terör
eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-30).
11. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yeniden yoğun bir
şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda PKK tarafından Şırnak
il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova
ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit,
Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara
hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar
yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet
sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere
giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin
kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini
sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir.
Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz
güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha
edilmiştir.
12. Terör saldırılarının gittikçe yoğunlaştığı ve ülkenin birçok
bölgesine yayıldığı bu dönemde, hem güvenlik güçleri hem de siviller hedef
alınmıştır. Bu bağlamda PKK tarafından başvurucunun seçim bölgesi olan ve
konuşmalar yaptığı Muş'ta çok sayıda terör saldırısı gerçekleştirilmiştir. Bu
terör saldırılarında, önemli bir bölümü sivillerden oluşan çok sayıda kişi
hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır.
B. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
13. Başvurucu 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde Halkların
Demokratik Partisinden (HDP) Muş milletvekili seçilmiştir. Başvurucu hâlen
milletvekilidir.
14. Başvurucu hakkında milletvekili olarak görev yaptığı dönemde
ve bundan önce işlediği iddia olunan suçlara ilişkin olarak farklı Cumhuriyet
başsavcılıklarınca soruşturma yürütülmüştür. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden
önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin
kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve
yargılanamaz" hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan
başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezlekeler düzenlenmiş ve
Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza
İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.
15. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin
olgular şöyledir:
- 8/6/2015 tarihinde Muş Belediye Meydanı'nda HDP tarafından
düzenlenen etkinlik sırasında başvurucunun köy korucularını kastederek "Hepiniz defolup gideceksiniz, defolup
gideceksiniz, bize uzattığınız o keleşi size çevirmesini çok iyi biliriz."
şeklinde ifadelerin yer aldığı bir konuşma yaptığı ileri sürülmüştür.
- 25/9/2015 tarihinde Muş ili Malazgirt ilçesi Tatargazi köyünde PKK terör örgütü mensubu Ö.K.nın cenazesine katılarak mezarına çiçek attıktan sonra "...bu zamanlar sözlerin tükendiği, cümlelerin
bittiği zamanlardır. 7 Hazirandan sonra bu halka ve kürdistana
yapılan savaş konseptiyle birlikte onlarca gencimiz, yoldaşımız ve çocuklarımız
katledildi, bu mücadele sonuna kadar devam edecek" şeklinde
ifadelerin yer aldığı bir konuşma yaptığı ileri sürülmüştür.
- 2/3/2016 tarihinde güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada ölen
terör örgütü üyesi B.D.nin cenazesine katıldığı ileri
sürülmüştür.
- 5/4/2016 tarihinde, Diyarbakır ili Sur ilçesinde güvenlik
güçleri ile girdiği çatışmada ölen terör örgütü mensubu M.E.E.nincenaze
törenine katıldığı ileri sürülmüştür.
16. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir
bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından
itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 40170, 16/11/2017, §§ 28-33)
dolayısıyla siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi
12/4/2016 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Bu teklif; Bakanlıkta,
Başbakanlıkta, TBMM Başkanlığında, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının
üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan yasama dokunulmazlığı dosyalarıyla
ilgili olarak Anayasa'da ve TBMM İçtüzüğü'nde öngörülen
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin usulün uygulanmamasını ve bu
dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili mercilere iade edilmesini
öngörmektedir.
17. TBMM Genel Kurulunda 20/5/2016 tarihinde kabul edilen 6718
sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya eklenen geçici 20. madde ile "Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni
vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden;
Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına
intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan
milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz. Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa
ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında
bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin
yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir." hükmü
getirilmiştir.
18. Anayasa değişikliği 8/6/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre
anılan maddenin TBMM tarafından kabul edildiği 20/5/2016 tarihi itibarıyla
maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama
dokunulmazlığına ilişkin hüküm (bkz. § 14) uygulanmayacaktır. Ayrıca Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Anayasa ve
Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, TBMM
Başkanlığında, Başbakanlık ve Bakanlıkta bulunan yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin dosyaların gereğinin yapılması amacıyla yetkili merciine
iade edileceği öngörülmüştür.
19. Böylece Bakanlık verilerine göre Adalet ve Kalkınma Partisi
(AK Parti) grubuna mensup 29 milletvekiline ait 50, Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP) grubuna mensup 59 milletvekiline ait 215, Milliyetçi Hareket Partisi
(MHP) grubuna mensup 10 milletvekiline ait 23, HDP grubuna mensup 55
milletvekiline ait 518 ve 1 bağımsız milletvekiline ait 5 fezlekeyle ilgili
olarak yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümler uygulanmamış ve bu dosyalar
gereği için ilgili mercilere iade edilmiştir.
20. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki fezlekelere konu olan
soruşturma dosyaları da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü
aracılığıyla gereğinin takdir ve ifası için Muş ve Hınıs Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir.
21. Muş Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma ile
ilgili olarak 21/6/2016 tarihinde Savcılık personeli tarafından başvurucunun
kullandığı telefon numarası aranmak suretiyle ifadesinin alınması için
Savcılığa davet edilmiştir. Başvurucu telefon görüşmesinde "Bu konuda partimizin genel kararı var, bu
yapılan işler Anayasa'ya aykırı olduğu için ifade vermeye gelmeyeceğim."
şeklinde beyanda bulunmuştur. Konuyla ilgili Savcılık personeli tarafından
tutanak düzenlenmiştir.
22. Muş Cumhuriyet Başsavcılığı 30/6/2016 tarihinde başvurucunun
ifadesinin alınması için ikametinin bulunduğu Büyükçekmece Cumhuriyet
Başsavcılığına talimat yazmıştır. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı
başvurucunun adresine çağrı kâğıdı göndermiş ise de bu çağrı kâğıdı tebliğ
edilememiştir.
23. Muş Cumhuriyet Başsavcılığı 1/9/2016 tarihinde başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme ve
terör örgütü propagandası yapma suçlarından cezalandırılması talebiyle
iddianame düzenlemiştir.
24. İddianamede başvurucunun Muş Belediye Meydanı'nda HDP
tarafından düzenlenen etkinlik sırasında yapmış olduğu konuşmada köy
korucularını kastederek "Hepiniz
defolup gideceksiniz, defolup gideceksiniz, bize uzattığınız o keleşi size
çevirmesini çok iyi biliriz" şeklinde sözler sarfettiği, 25/9/2015 tarihinde Muş ili Malazgirt ilçesi Tatargazi köyünde PKK terör örgütü mensubu Ö.K.nın cenazesine katılarak mezarına çiçek attıktan sonra
yaptığı konuşmasında "...bu zamanlar
sözlerin tükendiği, cümlelerin bittiği zamanlardır. 7 Hazirandan sonra bu halka
ve kürdistana yapılan savaş konseptiyle birlikte
onlarca gencimiz, yoldaşımız ve çocuklarımız katledildi, bu mücadele sonuna
kadar devam edecek" sözlerini sarf ettiği ve 5/4/2016 tarihinde
Diyarbakır ili Sur ilçesinde güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada ölen terör
örgütü mensubu M.E.E.nin Muş ili Korkut ilçesi
Akyıldız köyüne bağlı köy mezarlığına defnedildiği, köyde terörist adına taziye
çadırı açıldığı, taziye çadırına terör örgütünü simgeleyen sözde flamalar
asıldığı ve başvurucunun da cenaze törenine katıldığı ileri sürülmüştür.
25. İddianamede bu eylemlerle ilgili olarak "Muş Belediye Meydanında, milletvekili
seçimlerinin yapıldığı günün hemen ertesi gün olan 08/06/2015 tarihinde yapılan
mitingte yaptığı konuşmada; 'Bu memleketten defolup
gideceksiniz, defolup gideceksiniz, bize uzattığınız o keleşi size çevirmesini
çok iyi biliriz' şeklinde sözler sarf ettiği, şüphelinin siyasetçi ve
milletvekili olması karşısında 'keleş' olarak tabir ettiği silaha nasıl sahip
olduğunun izah edilemeyeceği, zira siyaset yapan ve siyasetçi olan bir kişinin
6136 sayılı yasa kapsamında yasak niteliği haiz vahim nitelikli silahlardan
olan 'Keleş' diye tabir edilen silaha sahip olması gibi bir durumun söz konusu
olamayacağı, şüphelinin sahip olduğunu iddia ve ima ettiği silahın PKK terör örgütü
ve bu örgütün kullanmış olduğu silahlar olduğunun çok açık olduğu, nitekim
şüphelinin yapmış olduğu konuşmadaki '... O keleşi size çevirmesini iyi
biliriz' cümlesinin sonunda 1. çoğul şahıs ekini kullanmasının, şüphelinin PKK
terör örgütü ile birlikte, aidiyet duygusu ile hareket ettiği ve örgütün
hiyerarşik yapısına dahil olduğu, yine şüphelinin mensubu bulunduğu partinin eş
genel Başkanı olan F.Y.nin sırtını terör örgütüne
dayadıkları şeklindeki kamuoyunca ve herkesçe bilinen sözleri de bir bütün
olarak değerlendirildiğinde, şüphelinin PKK terör örgütünün silahlı gücünü kast
ettiği, zaten kuruluşundan bugüne koruculuk sistemine karşı olan ve bu sistemin
kaldırılması gerektiğini belirten PKK terör örgütü ile aynı amaçla söylediğinin
açık olduğu,bu suretle şüphelinin halkın bir kesimini
oluşturan korucular aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik ettiği bu durumun
terör olaylarının yoğun şekilde gerçekleştiği Muş ilinde ve bölgede açık ve
yakın tehlike oluşturduğu zira terör örgütü PKK'nın bölgede çok sayıda korucuyu
infaz edip öldürdüğünün bilinen hususlardan olduğu, yine şüphelinin 25/9/2015
tarihinde Malazgirt İlçesi Tatargazi Köyünde PKK/KCK
terör örgütü mensubu Ö.A.nın cenazesine katılarak mezarına
çiçek attığı ve burada yaptığı konuşmada 'bu zamanlar sözlerin tükendiği,
cümlelerin bittiği zamanlardır. 7 Hazirandan sonra bu halka ve kürdistana yapılan savaş konseptiyle birlikte onlarca
gencimiz, yoldaşımız ve çocuklarımız katledildi, bu mücadele sonuna kadar devam
edecek' söylemi karşısında ölen PKK mensubunun silahlı çatışmada ölmesi
gözetildiğinde şüphelinin bu ölen terör örgütü mensubunun silahlı mücadelesini
kast ederek 'Bu mücadele sonuna kadar sürecek' sözünün PKK'nin silahlı
mücadelesi olduğu, bu mücadele yöntemini benimsediği, yine '...yoldaşımız katledildi'
şeklindeki beyanıyla da öldürülen PKK mensuplarıyla aynı duygu ve misyonu
paylaştığını açıkça beyan ettiği, şüphelinin bu sözleri söylerken PKK terör
örgütüne aidiyet duygusuyla söylediğinin açık olduğu, bu suretle şüphelinin
terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek
veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını
yaptığı, İddianamede anlatılan şüphelinin üç eylemi ve dosya kapsamındaki bilgi
ve belgeler gözetildiğinde, şüphelinin silahlı terör örgütü olan PKK'nin
hiyerarşik yapısı içerisinde bulunup faaliyet gösterdiği, hatta PKK'nin silahlı
gücünün kendilerine ait olduğunu iddia ve ima eder şekildeki sözleri ile
şüphelinin eylemlerinin içerik, süreklilik ve yoğunluğu gözönünde
bulundurulduğunda şüphelinin silahlı terör örgütü üyesi olduğu..."
şeklinde değerlendirmelerde bulunulmuştur.
26. Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesi 7/9/2016 tarihinde iddianamenin
kabulüne karar vermiş ve E.2016/238 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması
başlamıştır.
27. Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesi aynı tarihte yaptığı tensip
incelemesi sonucunda başvurucunun ikametinin bulunduğu Büyükçekmece Asliye Ceza
Mahkemesine talimat yazarak başvurucunun Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi
(SEGBİS) vasıtasıyla ifadesinin alınacağından 22/12/2016 tarihinde duruşma
saatinde hazır edilmesini istemiştir.
28. Büyükçekmece Asliye Ceza Mahkemesi başvurucunun ikamet
adresine duruşma saatini bildiren davetiye göndermiştir. Davetiye, başvurucunun
adresinden taşınması sebebiyle 3/10/2016 tarihinde 11/2/1959 tarihli ve 7201
sayılı Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi gereğince muhtara teslim edilmiştir.
29. Talimat mahkemesi 1/12/2016 tarihli duruşmada davetiyenin
başvurucuya tebliğ edilemediğini, başvurucunun adresten taşındığının anlaşıldığını
ancak davetiye gönderilen adres ile başvurucunun Merkezî Nüfus İdare Sistemi'ne
(MERNİS) kayıtlı adresinin aynı olduğunu tespit etmiştir.
30. Öte yandan Hınıs Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun
2/3/2016 tarihinde güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada ölen terör örgütü
üyesi B.D.nin cenazesine katılmasından dolayı
başlattığı soruşturmada ifadesinin alınması için başvurucunun adresinin
bulunduğu Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazmıştır.
Başvurucunun adresten taşınmış olması sebebiyle davetiye tebliğ edilememiş ve
talimatla ifadesinin alınması da mümkün olmamıştır.
31. Hınıs Cumhuriyet Başsavcılığı 31/10/2016 tarihinde
soruşturma dosyasını yetkisiz olduğu gerekçesiyle Muş Cumhuriyet Başsavcılığına
göndermiştir. Muş Cumhuriyet Başsavcılığının 15/11/2016 tarihli iddianamesi ile
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması talebi ile başvurucu
hakkında kamu davası açılmıştır. Bu dava Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2016/303 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
32. Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesi 23/11/2016 tarihinde E.2016/303
sayılı davanın E.2016/238 sayılı dava ile birleştirilmesine ve yargılamanın
E.2016/238 sayılı dava üzerinden yürütülmesine karar vermiştir.
33. Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesi 1/11/2016 tarihli duruşmada yetki
belgesi sunan avukatların başvurucunun müdafileri olarak duruşmaya kabulüne
karar vermiştir. Aynı tarihte Mahkeme, Büyükçekmece Asliye Ceza Mahkemesi
tarafından davetiye tebliğ edilemediğinden başvurucunun işyeri adresinin
bulunduğu Ankara Ağır Ceza Mahkemesine talimat yazarak başvurucunun ifadesi
SEGBİS vasıtasıyla alınacağından 22/12/2016 tarihinde duruşma saatinde hazır
edilmesini istemiştir.
34. Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi 22/12/2016 tarihinde duruşma
saatinde hazır olması gerektiğini bildiren davetiyeyi başvurucunun işyeri
adresine göndermiş ve davetiye 28/11/2016 tarihinde işyerinde daimi çalışana
teslim edilmiştir.
35. 22/12/2016 tarihinde, başvurucu duruşmaya katılmayıp
başvurucunun müdafii katılmıştır. Başvurucunun müdafii Ankara 33. Asliye Ceza Mahkemesinde SEGBİS
vasıtasıyla alınan beyanında, başvurucunun TBMM çalışmaları nedeniyle duruşmaya
katılamadığını ve bir sonraki celse hazır bulunacağını beyan etmiştir. Bu
nedenle duruşma 21/2/2017 tarihine bırakılmıştır.
36. Başvurucu 20/2/2017 tarihinde mazeret dilekçesi ile beş
günlük istirahat raporunu Mahkemeye sunmuştur. Yine başvurucunun avukatı da
20/2/2017 tarihinde mazeret dilekçesi sunmuştur.
37. 21/2/2017 tarihli duruşmada başvurucunun ve avukatının
mazereti kabul edilmiş ve 16/3/2017 tarihli celsede başvurucunun ifadesi SEGBİS
vasıtasıyla alınmak üzere Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonunda
hazır edilmesi için talimat yazılmasına karar verilmiştir.
38. Talimat mahkemesi tarafından duruşma günü tebliğ edilmesine
ve sonrasında duruşma günü zorla getirilmesine karar verilmesine rağmen
başvurucunun 6/3/2017 tarihli ve 18/4/2017 tarihli celselerde hazır edilmesi
mümkün olmamıştır.
39. 8/4/2017 tarihli duruşmada Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesi,
başvurucu hakkında yakalama emri çıkarılmasına ve duruşmanın 18/5/2017 tarihine
bırakılmasına karar vermiştir.
40. 19/4/2017 tarihinde başvurucu Muş ilinde yakalanarak Muş 1.
Ağır Ceza Mahkemesine getirilmiştir. Mahkeme, başvurucunun sorgusunu SEGBİS
aracılığıyla yapmıştır. Başvurucunun sorgusu sırasında üç avukatı hazır
bulunmuştur. Sorgu sırasında başvurucuya sorulan soruların ve başvurucunun
savunmalarının ilgili bölümü şöyledir:
"... Mahkeme Başkanı : ... 07/06/2015 tarihinde yine HDP'de
organize edilen bir basın açıklaması yapılmış burada da 'bu memleketten defolup
gideceksiniz, defolup gideceksiniz, bize uzattığınız o keleşi size çevirmesini
biz çok iyi biliriz, tekrar altını çiziyorum orada yaşayan halkımız
Karaağaç'ta, Hasköy'de onlar bizim başımızın üstüne, biz onlar için de mücadele
edeceğiz, bu topraklarda yaşayan herkes için Kızılağaç'tan
tutun, Ajmanuk'tan tutun Korkut'a, Bulanık'a,
Malazgirt'te, Hasköy'e, Varto'ya herkesin başımızın gözümüzün üstünde yeri var'
şeklinde bir açıklamanız var...
...
Başvurucu : ... Cenaze törenleri, aslında burada keşke bana
cenaze törenlerine katılıp katılmadığım sorulmasaydı. Keşke bugün burada bu
cenazelerin bu ölümlerin nasıl durdurulabileceği nasıl gerçekten
sonlanabileceği gerçekten bu ülkede barışın demokrasinin birlikte yaşamın
eşitliğin kardeşliğin nasıl aslın getirilebileceği konuşulabilseydi çok daha
doğru olurdu. Çünkü burada özellikle Muş ve bölgede insanlarımızın cenazeleri
de düğünleri de bir aslında hani bizler millet vekili olarak hani halkımızın
gönlünü hoş etmek halkla beraber olduğumuzu yaşamını kaybeden insanların
ailelerine başsağlığı ve taziye noktasında dileklerimizi iletmekten başka asla
ve katiyen öteye geçen bir durum yoktur. Bu anlamda insanidir, vicdanidir bu
bahsettiğiniz şeyler. Bizler HDP milletvekilleri olarak basına da yansımıştır,
asker taziyesine de katılmış insanlarızama toplumun
diğer kayıplarına da cenazelerine de elbette ki katılma noktasında bir
milletvekili olarak halkın beklediğine
...
Başvurucu : ... 7 haziran günü il başkanlarımız yanımızda şu
anda tutuklu olduğunu bildiğim il başkanımız şu anda hala milletvekilliği devam
eden A.Y. yine millet vekilimiz, hep birlikte şuan tam unuttum sanki ama hangi
bölge olduğunu hatırlamaya çalışıyorum, ilk önce Hasköy pardon Sungu, Sungu merkezde
bir okula girdik, ziyaret esnasında bunlar gerçekleşiyor ve o ziyaret esnasında
bugün 2-3 gün önce yaşadığımız referandum günü de gördüğümüz sahneler işte
korucuların ya da köy korucularının ya da kolluk kuvvetlerinin okul
çevrelerinde ya da sandık başlarında durduğunu gördük ve biz özellikle bir
sahneyi anlatmak istiyorum yani bir sandık düşünün sandığın başında korucu
elinde mühürler elinde zarf biri vuruyor biri zarflıyor diğeri de atıyor yani
böyle bir sahne ile karşılaştık ve yaptığımız ilk şey il seçim kurulunu aramak
seçim başkanını aramak yani kurul başkanını aramak ve kendisinden rica ettik
dedik ki hani bölgeye geçin bakın orada bir usulsüzlük var aksi takdirde yani
doğru bir işlem yok orada doğru bir yani halk yok bir kere halk adına kendisi
geçmiş işte mührünü, zarfını almış kullanıyor dedik. Daha sonra biz o bölgeden
ayrıldık Karaağaç bölgesinde küçük bir okuldu hatırladığım kadarı ile daha da
kötü bir sahne ile karşılaştık o gün, tamamen o gün bildiğim kadarı ile AKP'nin
üçüncü sıra adayının akrabalarının da olduğunu sonradan öğrendim bu arada,
Sungu'daki olaya Sungu belediye başkanı da şahitlik etmişti onu geçmek istemem,
fakat Karaağaç'ta 3. Sıra adayının akrabalarının da olduğu bir okul olduğunu
ben sonradan tabi öğreniyorum bunu, gayet normal hani merhaba merhaba bir ziyaret amaçlı hani halkı okullarda oy verirken
halkın yanında olduğumu göstermek adına bir anda yine sandık başında köy
korucuları ellerinde silahlar ve devletin silahları bunlar öyle biliyoruz biz
en azından ve çok ilginç böyle garip insanlar bir anda doldular biz yine iki
kadın olarak ben ve il eş başkanımız E.Ç. vardı, bir anda biz bir köşede böyle
sınıfın köşesinde bir çok erkek ve bir grup erkekten oluşan bir grubun
saldırısına maruz kaldık hakaret derseniz hakaret, darp derseniz darp, okulun
dışında silah derseniz silah, ve o gün telefonum kırıldı, bana yöneltilen
hakaretler ve ne yazık ki uğradığımız darba karşılık biz her hangi bir suç
duyurusunda bulunmak tercihini yapmadık, çünkü bu toplumda herkes birbirini çok
iyi tanıyor, daha sonradan olay yaşandıktan sonra olaya karışan katılan
insanların aileleri tarafından tarafıma yöneltilen özür telefonları ve bizatihi
gelip hani bizlerden özür dilemesinden sonra herhangi bir suç duyurusunda
bulunmadım ama o gün, seçimden bir gün sonra yaptığımız açıklama tamamen
bununla alakalı. Şunun altını çizeyim herhangi bir siyasi bir durum yok bir
kere orada, tamamen adli bir durum onu söyleyelim. Yani siyasi bir durum yok
adli bir durum ama şunu da söyleyim hemen o
açıklamadan sonra halkın yanlış anlamasından ya da kelimelerin doğru
anlaşılmasını arzuladığımızdan kaynaklı bir özür basın toplantısında düzenledik
ve orada halkın yanlış anladığını halktan özür diledik ama onu söyleyim, çünkü tarafıma yapılan darp ve hakaretten sonra
bunu yapmış olanlara ilişkin bir özürü dilemem mümkün
değildi. Mevzu odur o konuya ilişkin de, aslında mağdur olan ve ciddi anlamda
mağdur edilen bizlerdik, ama sonuç dosyaya böyle yansıdı bu da bundan
ibarettir. Eğer sormak istediğiniz bir şey varsa ben cevaplamak isterim ama
bahsedeceklerim bunlardır kısaca.
Mahkeme Başkanı : Tam olarak hangi ifadeyi kullandınız orada?
Başvurucu : Ben dedim ki, bize doğrultuğunuz
o silahları size doğrultmasını biliriz dedik yani ama doğru bulmuyoruz bunu,
hani eğer zaten doğru bulsaydık orada gerçekten o gün...
Mahkeme Başkanı : Biz derken neyi kast ediyorsunuz?
Başvurucu : O gün orada bir heyet var.
Mahkeme Başkanı : Yani heyet mi yoksa genel olarak bir konuşma.
Başvurucu : Hayır o da çok net söylüyorum burada ki yerel basın
arkadaş gazeteci arkadaşımız o haberi verdikten sonra da benim şahsımdan bir
kaç defa özür diledi çünkü hangi niyet ile söylendiğini çok iyi biliyor. Heyet
kastımız orada biz derken ilbaşkanımız millet
vekilimiz yani o gün aday olan Ahmet Yıldırım ben yönetici arkadaşlarımızla
beraber Karaağaç'ta bulunan heyetten bahsediyorum bizden kastımız o.
Başvurucu : Bize doğrultuldu. Yani o anlamda.
Savcı : Sizin cümleniz ne
anlama geliyor?
Başvurucu : Ya o anlamda o gün gerçekten hani doğru bir cümle
olarak ben sonradan kendime de kızdım onu söyleyeyim, benim söyleyebileceğim
bir cümle değil bu ama çok öfkelenmiştim yani ciddi anlamda hem maddi olarak
hani telefonum çantam param parça edildi o telefonu ondan sonra kullanılmadı
mesela ben darp edildim, hakarete maruz kaldımo an
duygusal anlamda belki bir kadın olarak ağzımdan çıkmış bir cümle doğru mu
hayır değil kesinlikle değil bir kere halkın temsilcisi olarak bir irade olarak
elbette ki ağzınızdan çıkan bir bazı cümlelere dikkat edilmesi konusunda ben de
hem fikirim, doğru değil.
Mahkeme Başkanı : Yine haber7.com diye bir sitede size ait bir söz
paylaşılmış, şöyle bir beyanınız var; 'bu zamanlar sözlerin tükendiği,
cümlelerin bittiği zamanlardır. 7 Hazirandan sonra bu halka ve kürdistana yapılan savaş konseptiyle birlikte onlarca
gencimiz, yoldaşımız ve çocuklarımız katledildi, bu mücadele sonuna kadar devam
edecek' şeklinde bir söyleminiz var, burada kürdistandan
bahsettiğiniz yer neresi? Neyi kast ediyorsunuz?
...
Başvurucu : ... bir bölge olarak 4 parça toprak parçası var ve
bu Osmanlı tutanaklarından tutun şuan meclisin tutanaklarına kadar o bölge
Kürdistan bölgesidir, o bölgenin bir parçası da Türkiye sınırları
içerisindedir, bu anlamda geçmişten bu güne bölgeye kürdistan
denmiştir.
...
Mahkeme Başkanı : Terörist cenazelerine birden fazla terörist
cenazesine katılmışsınız işte çiçek bırakma olayı falan var bunu partinizin
genel bir eylemi mi yani böyle bir talimat mı var bütün cenazelere katılın ya
da öyle bir organizasyon mu oluyor nasıl bir organizasyon yapıyorsunuz?
Başvurucu : Şimdi şöyle söyleyim yani
gerçekten biraz anlaşılmak için açmak gerekiyor galiba. G.E. bir YPG'linin cenazesine katılmıştı ve boy boy
fotoğrafları vardı hala var internet sayfalarında hala var, ben eminim yani bu G.E.nin bu cenaze törenine katılmış olması bu kişinin ölen
kişinin sıfatı ile alakalı olmadığına eminim örneğin bir hukukçu olarak
söylüyorum bunu bir milletvekili olarak söylüyorum tam da bu noktada ele almak
gerekiyor, sizlerin de bu noktada ele alması gerekiyor yani ölen kişinin sıfatı
geçmişi konumuyla alakalı değildir. Bu topraklarda cenaze törenleri örftür
adettir ve bizler milletvekiliyiz bir millet vekili olarak halkın bizi görmek
istediği her yerde olmak durumundayız yoksa
Mahkeme Başkanı : Onlardan haber gelip de hani şu cenazeye katılın
şeklinde mi?
Başvurucu : Hayır şöyle söyleyim çok
daha samimi olsun, yani ölen kişiler ya kapı komşunuzdur ya amcanızın çocuğudur
ya tanıdığınız bir insanın akrabasıdır, çünkü bu memleket küçük bir yer bu
anlamda çok zor olmuyor herkesin haberi olur bu topraklarda kim ölmüş, kimin
cenazesi gelmiş.
Mahkeme Başkanı : Çok fazla olduğu için soruyorum yani tek bir yerde
değil cenaze törenleri o yüzden soruyorum bir çok yerde ve bir çok cenazeye...
Başvurucu : Muş ama Muş özgününden bahsediyoruz...
Mahkeme Başkanı : Evet ama hani dağılma şeklinde Muş ve ilçeleri
diyelim o zaman.
Başvurucu : Bir de hatırladığım kadarı ile bahsettiğiniz
dönemler hep 2015 yılı olması gerekiyor hepte YPG' liler ile ilgili olması gerekiyor diye hatırlıyorum
anımsıyorum sadece, bi de tabi kobeni
sürecini burada bize yine en iyi anlatacak olan yine hükumettir çünkü o dönemde
koridorun nasıl açıldığı peşmergelilerin ve YPG'lilerin o koridordan güneye nasıl geçtikleri ve daha
sonra orada Işit'e karşı nasıl halen de daha nasıl
mücadele edildiğine dair, nasıl bir sürecin işlediğini aslında o günkü bütün
siyasi partiler özellikle iktidarın aslında söylemesi gerekiyor bildiğim kadarı
ile yanlış söylemek istemem ama Muş'a gelen cenazelerde hep kobaniden
yani bu orta doğudaki devam eden savaşta yaşamını yitirmiş olan insanların
cenazeleri bunun dışında çok fazla söyleyebileceğim bir durum yok çünkü
gerçekten bir milletvekili olarak halk görmek istiyorsa gitmek durumunda
kalıyorsunuz.
Mahkeme Başkanı : Ö.A.nın cenazesine
katıldığınızda yine Malazgirt ilçesi Tatargazi
köyünde25/09/2015 tarihinde 'bu mücadele sonuna kadar sürecek ve yoldaşımız
katledildi.' şeklinde bir beyanınız var bu yoldaşımız derken neyi kast
ediyorsunuz?
Başvurucu : 'Yoldaşımız katledildi' bir kere çok zannetmiyorum
benim azımdan çıkabilecek yani kayıt nasıl alınmış bilmiyorum.
Mahkeme Başkanı : Beyan ettiğiniz yönünde iddia var ama...
Başvurucu : Yoldaş, arkadaş, dost bunların hepsi aynı kavramlar
bunun dışında öyle çok altında aramamız gereken bir şey yok yani mana yok.
Mahkeme Başkanı : Ben sadece yoldaş olarak söylediniz mi söylemediniz
mi ya da neyi kast ettiğinizi soruyorum.
Başvurucu : Benimle beraber Mansur arkadaşım da meslektaşım da
benim yoldaşımdır örneğin yani bu böyle bir şeydir çok öyle altında önemli bir
şey yok yani onun...."
41. Mahkeme duruşma sonunda (19/4/2017 tarihinde) başvurucunun
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir.
Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"...Burcu Çelik'in hakkında -dosyada
bulunan tutanaklar- eylemlerine ilişkin görüntü kayıtları, yine üzerine atılı
suç ile ilgili söylediği sözlere ilişkin delillerin bulunması, sanığın duruşma
esnasındaki terör örgütü üyeliğine yönelik beyanları suçun ileride vasıf ve
mahiyetin değişme durumu, sanığın bu zamana kadar mahkememiz tarafından zorla
getirilme emri çıkarılmasına ve sanığın diğer sanıklara ilişkin duruşmalara
katılmasına rağmen Mahkememiz huzurunda savunma yapmaktan kaçılması nazara
alındığında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, sanığın
üzerine yüklenen suçun CMK 100. maddesinde sayılan katalog suçlardan olması ve
5271 sayılı CMK'nun 100/3. maddesine göre tutuklama
nedeninin var sayılması, sanığın üzerine yüklenen suçta öngörülen ceza
miktarına nazaran başvurucu hakkında hakkında uygulanacak
her türlü adli kontrol kararının bu aşamada umulan gayeye hizmet etmeyeceği sanığın
üzerine yüklenen suçun kanunda belirtilen ceza miktarının alt ve üst sınırları gözönüne alınarak sanık Burcu Çelik'in tutuklanmasına [karar
verildi]."
42. Başvurucu, müdafileri aracılığıyla 26/4/2017 tarihinde
tutuklama kararına itiraz etmiştir.
43. İtirazı inceleyen Muş 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 2/5/2017
tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.
44. Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesi 15/6/2017 tarihinde başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
45. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devamı kararına yaptığı
itiraz Muş 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/7/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
46. Başvurucu 10/7/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
47. Mahkeme 6/10/2017 tarihinde; başvurucunun üzerine atılı
terör örgütü propagandası yapma, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme
suçlarından beraatine karar vermiştir. Başvurucunun
üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla ilgili olarak ise suç
vasfının değiştiği ve başvurucunun örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil
olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu işlediği
gerekçesiyle 6 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutukluluğunun
devamına karar vermiştir.Kararın gerekçesinin ilgili
bölümü şöyledir:
"... dosyaya konu sanığa ait ve sanık
tarafından da kabul edilen 08.06.2015 tarihli konuşma metninde geçen ve
devletin güvenlik güçlerinden olan köy korucularına yönelik olan 'Siz bu
memleketten defolup gideceksiniz, defolup gideceksiniz, bize uzattığınız o
keleşi size çevirmesini çok iyi biliriz' şeklindeki sözlerinde köy korucularını
hedef gösterdiği, sanığın bu sözlerinin artık birpropaganda
veya halkı suç işlemeye tahrik boyutunu aşıp terör örgütüne taraftar toplayacak
nitelikte ağır ve halkı etkileyecek boyutta olduğu, sanığın siyasi kimliği
altında katılmış olduğu bu seçim etkinlikleri ve mitinglerin artık bir siyasi
parti propagandası olmaktan çıkıp tamamen PKK/KCK terör örgütünün amaçlarını
gerçekleştirmesi, ideoloji ve fikirlerini yayması yolunda etkin bir destek ve
yardım düzeyine ulaştığı, sanığın milletvekili olması göz önünde
bulundurulduğunda halk üzerinde etkin bir konumda olduğu ve halkı ideolojik
olarak yönlendirme gücünün bulunduğu, sanığın da bu gücünü bilinçli bir şekilde
bilerek ve isteyerek terör örgütüne fikri ve fiili yardım sağlayacağı açık olan
eylemlerde kullandığı, sanığın eylemlerinin sadece siyasi parti faaliyeti
düzeyinde kalmadığı ayrıca halkı terör örgütünün hukuk dışı eylemlerini ve
sözde mücadelesini destekleyici söylemleri ile yönlendirme çabası içinde
olduğu,
Yine PKK/KCK terör örgütünün kendisine halk
tabanında meşruiyet kazandırması, terör örgütünün tabanının genişlemesi,
kökleşmesi ve güçlenmesi çabası yollarından biri olan terör örgütü
mensuplarının cenazelerini sahiplenme çerçevesinde sanık Burcu Çelik'in
terörist cenazelerine sıklıkla katılarak halk arasında bu cenazelere önem
kazandırmaya çalıştığı, nitekim 25/09/2015 tarihinde Malazgirt İlçesinde
PKK/KCK terör örgütü mensubu Ö.A.nın cenazesine
katılarak mezarına çiçek attığı ve burada yaptığı konuşmada 'bu zamanlar
sözlerin tükendiği, cümlelerin bittiği zamanlardır. 7 Hazirandan sonra bu halka
ve kürdistana yapılan savaş konseptiyle birlikte
onlarca gencimiz, yoldaşımız ve çocuklarımız katledildi, bu mücadele sonuna
kadar devam edecek' şeklinde konuşma yaptığı, sanığın bu konuşmasında Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin terör ile mücadelesini bir savaş olarak gördüğü ve
güvenlik güçleri ile girdikleri çatışmalar sonucu ölen terör örgütü
mensuplarının katledildiğini vurguladığı, terör örgütünün devletle mücadelesini
devam edeceğini söyleyerek terör örgütünün ideolojisini ve eylemlerini
desteklediği, haklı ve meşru gördüğü, bu eylemleri yaymaya çalışarak fikri
yardımda bulunduğu, sanığın terörist cenazelerine kendisinin mensubu olduğu
siyasi partinin ilkeleri kapsamında katıldığını, katılmaya mecbur olduğunu ve
kendi yöresinde terörist cenazelerine katılmanın pek tabi insani bir davranış
olduğu savunması karşısında; bir siyasi partinin terör örgütü mensuplarının
cenazelerini organize etmesi, bu cenazelere süreklilik arz ederek katılması,
cenazeleri sahiplenmesinin tamamen siyasi zeminde değerlendirilmesinin hukuk
kuralları ve vicdan ile bağdaşmayacağı, zira sanığın örgüte yardım iradesinin
tek tek sayılmış olan tüm somut davranışlarıyla zaten ortaya konulduğu ve bu
iradenin terör örgütüne destek ve yardıma yönelik olduğunun da yine sanığın
eylemlerinden net olarak anlaşıldığı, kaldı ki sanığın eylemlerinin ölenlerin
ailesine taziye de bulunmak niteliğinden olmayıp bizzat cenaze törenlerine
katılarak ölen teröristlerin mezarlarına çiçek ve toprak attığı, ölen terör
örgütü mensuplarıyla ilgili övücü beyanlarda bulunduğu, ölen terör örgütü
mensuplarının mezarlarına çiçek atmak veya başka yerden getirildiği anlaşılan
ve poşet içinde bulunan toprağı mezara dökmek gibi bir töre veya gelenek
olmadığı gibi hiç bir siyasi partinin ilkeleri arasında da olmadığı, zira
sanığın bu eylemleri ile terör örgütü içinde iken öldürülen şahıslara adeta
kutsallık atfettiği veya böyle bir algı oluşturmaya çalıştığının açık olduğu,
kaldı ki hiç bir hukuk düzeni de; binlerce vatandaşını ve güvenlik güçlerini
öldüren, topraklarından bir kısmını ayırıp piyon bir devlet kurmak isteyen eli
kanlı bir terör örgütünün mensubu iken güvenlik güçleri ile girilen çatışma da
öldürülen kişilerin cenaze törenlerinin siyasi şov malzemesi haline getirilme
maksadıyla yapılacak bu tür eylem ve söylemleri meşru göremeyeceği, ayrıca
Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlık, birlik ve bütünlüğünün sembolü olan TBMM
üyesi olan bir kişinin bu hussuta daha dikkatli
davranması gerektiği, çünkü bu kişlerin söylem ve
eylemlerinin geniş halk kitleleri üzerinde yönlendirici etkisinin olmasının
kaçınılmaz olduğu, sanığın da söz konusu cenazeler de açıklandığı şeklide
ritüeller ve konuşmalar ile ölen terör örgütü mensuplarını ve eylemlerini
meşrulaştırma hatta halk arasında özendirme ve destekleme çabası içinde
olduğunun açık olduğu..."
48. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi istinaf
incelemesi sonucunda Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesi kararının kaldırılmasına,
başvurucunun iddianamede dava konusu edilen 8/6/2015 tarihli konuşmasında sarf
ettiği sözlerle iç güvenlik harekatında görev yapan köy korucularına yönelik
olarak silahlı terör örgütünün korkutucu gücünden yararlanmak suretiyle tehdit
suçunu işlediğine ve artırımlarla birlikte 3 yıl 24 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme, silahlı terör örgütüne üye
olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan ise
başvurucunun 1 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
49. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi kararı temyiz edilmiş olup
temyiz incelemesi devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
50. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
51. Mahkemenin 25/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
52. Başvurucu; Anayasa ile öngörülen usulün dışında yasama
dokunulmazlığı kaldırılarak tutuklandığını, tutuklamaya konu eylemlerinin
siyasi faaliyetleri ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken
beyanlarından ibaret olduğunu, ayrıca milletvekili olması nedeniyle ölçülülük
ilkesi ihlal edilerek hakkında tutuklama kararı verildiğini, kuvvetli suç
şüphesini ortaya koyan bir delilin bulunmadığını, tutuklama kararının hukuka
aykırı olarak verildiğini, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının
somut ve hukuki gerekçeden yoksun olduğunu, bu kararlarda tutuklama
nedenlerinin gösterilmediğini ileri sürmüştür.
53. Başvurucu tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi
kararlarında milletvekili oluşunun, dokunulmazlığının hâlen devam ettiğinin ve
isnat edilen eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında olup olmadığının dikkate
alınmadığını, daha hafif koruma tedbirlerinin neden uygulanamayacağının
tartışılmadığını iddia etmiştir.
54. Öte yandan başvurucu, tutuklama kararının milletvekili
olarak siyasi faaliyetlerini engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini
cezalandırma amacını taşıdığını belirtmiştir.Başvurucuya
göre hakkındaki tutuklama tedbiri, Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi saikle uygulanmıştır.
55. Bakanlık görüşünde; Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin (AİHM) tutukluluğa ilişkin benzer kararları hatırlatılarak
Ağır Ceza Mahkemesinin karar verirken bireyselleştirmede bulunduğu, suç işlemiş
olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delilleri ortaya koyduğu,
tutuklama nedenlerini açıkladığı ve somut delillerle ilişkilendirmede bulunduğu
belirtilmiştir. Bakanlık; tutuklama kararının gerekçesinden ve iddianameden
başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı
delillerin bulunduğunun anlaşıldığını, dolayısıyla tutuklamanın haksız ve
gerekçesiz olduğuna ilişkin şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu
belirtmiştir. Milletvekili olan başvurucu hakkında başka bir koruma tedbiri
düşünülmeden tutuklama kararı verildiği iddiasına ilişkin olarak ise yasama
dokunulmazlığı kaldırılan bir milletvekilinin tutuklanmayacağına ilişkin bir
anayasal kural bulunmadığı ifade edilmiştir.
56. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
dilekçesinde belirttiği hususlara benzer açıklamalarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
57. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
58. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir."
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
59. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Genel İlkeler
60. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
61. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, PKK silahlı terör
örgütünün üyesi olma suçundan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
62. Diğer taraftan başvurucu, yasama dokunulmazlığından
yararlanmasına rağmen hakkında tutuklama tedbirinin uygulandığını iddia
etmektedir.
63. Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesinde; seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir
milletvekilinin "Meclisin kararı
olmadıkça" tutulamayacağı, sorguya çekilemeyeceği,
tutuklanamayacağı ve yargılanamayacağı belirtilmiştir.
64. Bununla birlikte 6718 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Anayasa'ya
eklenen geçici 20. maddeyle bu maddenin TBMM tarafından kabul edildiği
20/5/2016 tarihi itibarıyla Bakanlığa, Başbakanlığa, TBMM Başkanlığına veya
Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına
intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hükmün
uygulanmayacağı düzenlenmiştir (bkz. § 12).
65. Başvurucunun da aralarında bulunduğu yetmiş milletvekili
tarafından dokunulmazlıkların kaldırılmasına
dair TBMM kararı niteliğinde olduğu ileri sürülerek anılan
düzenlemenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Anayasa
Mahkemesi, bu düzenlemenin Anayasa'nın 85. maddesi kapsamında yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir karar olmadığı, Anayasa
değişikliği niteliğinde bulunduğu sonucuna ulaşmış; Anayasa değişikliklerinin
iptali istemine dair usule uyulmadığından talebin reddine karar vermiştir (AYM,
E.2016/54, K.2016/117, 3/6/2016, §§ 4-15).
66. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı dikkate
alındığında, yapılan Anayasa değişikliği ile belirli aşamalardaki dosyalarla
ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucunun, hakkındaki tutuklama kararına konu suçların bu
istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır.
67. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun yasama
dokunulmazlığı nedeniyle tutuklanamayacağı söylenemez. Bu yönüyle başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır (benzer
yöndeki karar için bkz. Gülser Yıldırım (2), § 132).
68. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
69. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Muş 1. Ağır Ceza
Mahkemesi tutuklama kararında, kuvvetli suç şüphesi ile ilgili olarak dosyada
bulunan tutanaklara, eylemlere ilişkin görüntü kayıtlarına, yine başvurucunun
duruşma esnasındaki terör örgütüne yönelik beyanlarına atıf yapmıştır.
Başvurucunun 8/6/2015 tarihinde köy korucularını kastederek "Hepiniz defolup gideceksiniz, defolup
gideceksiniz, bize uzattığınız o keleşi size çevirmesini çok iyi
biliriz.", 25/9/2015 tarihinde PKK terör örgütü mensubu Ö.K.nin cenazesinde "...bu
zamanlar sözlerin tükendiği, cümlelerin bittiği zamanlardır. 7 Hazirandan sonra
bu halka ve Kürdistana yapılan savaş konseptiyle
birlikte onlarca gencimiz, yoldaşımız ve çocuklarımız katledildi, bu mücadele
sonuna kadar devam edecek" şeklinde sözler sarfetmesi
ve güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada öldürülen iki terör örgütü üyesinin
cenazesine katılması şeklindeki eylemlere dayanılarak tutuklandığı
anlaşılmaktadır.
70. Milletvekili olan başvurucu, hendek olayları olarak bilinen
olayların gerçekleştiği dönemde (bkz. § 11) güvenlik güçleriyle girdikleri
çatışmada ölen teröristlerin cenaze törenlerine katılmıştır. Bu bağlamda
başvurucunun 25/9/2015 tarihinde Muş ili Malazgirt ilçesinde cenaze töreninde
yaptığı konuşmada ölen teröristleri yoldaş olarak tanımladığı ve bu mücadelenin
süreceğini ifade ettiği görülmektedir. Anılan sözler PKK kaynaklı şiddetin
ülkenin birçok bölgesinde (anılan konuşmanın yapıldığı Muş ilinde de bkz. § 11)
devam ettiği bir dönemde, ölen PKK'lılardan birinin cenazesinde orada bulunan
kalabalığa hitaben söylenmiştir. Soruşturma ve kovuşturma makamlarının bu
sözleri, terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru
göstermek olarak yorumlaması temelsiz değildir (bkz. §§ 25, 47). Öte yandan
başvurucunun koruculara yönelik sözlerinin, soruşturma ve kovuşturma
makamlarınca terör olaylarının yoğun şekilde gerçekleştiği Muş ilinde ve
bölgede koruculara yönelik açık, yakın bir tehlike ve hedef gösterme olarak
yorumlanmasının da keyfî olduğu söylenemez (bkz. §§ 25, 47). Bu itibarla
soruşturma ve kovuşturma mercilerinin başvurucunun siyasi konumunu, söz konusu
konuşmaların yapıldığı dönemi ve yerleri, konuşmaların içeriğini ve bağlamını birlikte
dikkate alıp yukarıda yer verilen ifadeleri içeren konuşmaları terörle
bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul etmelerinin keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemeyecektir.
71. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
72. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
73. Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun tutuklanmasına
karar verilirken, işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçuna
ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında
olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 41).
74. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen bir suç tipidir. İsnat edilen suça ilişkin olarak öngörülen cezanın
ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2), §
148). Öte yandan ilk derece mahkemesi, hakkında zorla getirme emri
çıkarılmasına ve başka sanıklara ilişkin duruşmalara katılmasına rağmen
başvurucunun mahkeme huzurunda savunma yapmaktan kaçındığını belirtmiştir (§
41).
75. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
76. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169,
20/06/2017, § 268; Selçuk Özdemir [GK],
B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 76).
77. Somut olayda başvurucu, tutuklanmasının siyasi
faaliyetlerini yerine getirmesine engel olacağını belirtmiş; bu nedenle Anayasa
Mahkemesinin bazı kararlarını emsal göstererek tutuklanmasının ölçüsüz olduğunu
ileri sürmüştür.
78. Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili
verdiği Mehmet Haberal (B. No:
2012/849, 4/12/2013), Mustafa Ali Balbay (B.
No: 2012/1272, 04/12/2013) Kemal Aktaş ve
Selma Irmak (B. No: 2014/85, 3/1/2014), Faysal Sarıyıldız (B. No: 2014/9, 3/1/2014), İbrahim Ayhan (B. No: 2013/9895,
2/1/2014), Gülser
Yıldırım (B. No: 2013/9894, 2/1/2014) kararlarında seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarıyla bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul
süreyi aştığına ilişkin şikâyetleri incelemiştir. Anılan kararlarda Anayasa
Mahkemesi, milletvekillerinin -hiçbir durumda- tutuklu olarak
yargılanamayacakları yönünde bir değerlendirmede bulunmamıştır.
79. Öte yandan Anayasa Mahkemesi yakın tarihte verdiği Gülser Yıldırım (2), (bkz. §§ 156, 157, 163) ve Selahattin Demirtaş ([GK], B. No:
2016/25189, 21/12/2017, §§ 169, 170, 176) kararlarında başvurucuların milletvekili olmaları dolayısıyla tutuklamanın
ölçüsüz olduğu yönündeki iddialarını -tutuklamanın hukukiliği
bağlamında- incelerken yasama dokunulmazlığına istisnanın getirildiği veya bu
dokunulmazlığın kaldırıldığı durumlarda milletvekillerinin tutuklanamayacağına
ilişkin anayasal bir kural bulunmadığını ve milletvekilliğinin başlı başına
tutuklamaya engel teşkil etmediğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi bu kapsamda
yaptığı inceleme sonucunda, milletvekili olan başvurucuların tutuklanmalarının
ölçüsüz olmadığını değerlendirmiştir.
80. Son olarak başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel
olarak 2015 yılı Haziran ve Eylül ayı ile 2016 yılı Mart ve Nisan ayındaki
eylemlere ilişkin olması, dolayısıyla iddia edilen suçların işlendiği tarihten
uzunca bir süre sonra tutuklama tedbirine başvurulması nedeniyle somut olayda
ayrıca soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru
olarak gerekli olup olmadığının
da incelenmesi gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki -suç tarihi
ile tutuklama tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu- bazı olaylara
ilişkin başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur.
81. Somut olayda öncelikle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yasama dokunulmazlığından yararlandığı
sürece başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının mümkün olmadığı gözardı edilmemelidir. Yasama dokunulmazlığının belirli
aşamadaki dosyalar için uygulanmayacağına ilişkin Anayasa değişikliği 8/6/2016
tarihinde yürürlüğe girmiş; akabinde başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları,
ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmiştir. Başvurucu, anılan Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesinden on ay sonra tutuklanmıştır.
82. Bu süre içinde yapılan işlemler incelendiğinde Anayasa
değişikliğinin yürürlüğe girmesini müteakip Cumhuriyet başsavcılıklarına
gönderilen dosyalarla ilgili fezleke düzenlenmesi, başvurucunun ifadesinin
alınması için talimat yazılması ve çağrı kâğıdı çıkarılması gibi usule ilişkin
bir çok işlemin yapıldığı anlaşılmıştır (bkz.
§§ 20-40). Dolayısıyla soruşturma süresince soruşturma mercileri başta olmak
üzere kamu makamlarının hareketsiz kalmaları söz konusu değildir.
83. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (benzer
yöndeki kararlar için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64).
84. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında Muş 1. Ağır Ceza Mahkemesinin isnat edilen
suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez (benzer yöndeki karar için bkz. Selahattin Demirtaş, § 176).
85. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin Anayasa'da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla
gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu
değildir.
86. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. İfade Özgürlüğü ile Seçilme
ve Siyasi Faaliyette Bulunma Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun iddiaları ve Bakanlık Görüşü
87. Başvurucu, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gereken beyanlar nedeniyle tutuklandığını belirterek Anayasa'nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu ayrıca, tutuklanması nedeniyle yasama faaliyetine katılma hakkının
engellendiğini belirterek seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
88. Bakanlık, başvuruya konu davaların derdest olması nedeniyle
başvuru yollarının tüketildiğinden söz edilemeyeceği gerekçesiyle bu şikâyetin
kabul edilemez olduğunu ileri sürmüştür. Bakanlık ayrıca başvurucunun bu başlık
altındaki iddiaları açısından ayrı bir değerlendirme yapılmasına gerek
olmadığını belirterek bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu dile
getirmiştir. Bakanlık, esas bakımından yaptığı değerlendirmede ise ifade
özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanuni olduğunu, meşru amaca hizmet ettiğini,
ölçülü ve demokratik toplumda gerekli olduğunu belirtmiştir.
89. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında yargılamanın
devam ediyor olması nedeniyle bu şikâyetin kabul edilemez olduğuna ilişkin
değerlendirmenin doğru olmadığını, AİHM’in de dava
derdest olduğu hâlde ifade ve basın özgürlüğü şikâyetlerini incelediğini
belirtmiştir. Başvurucu, AİHM kararlarına atıf yaparak ifade özgürlüğü
kapsamındaki eylemleri nedeniyle tutuklandığının açık olduğunu belirtmiştir.
Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında ayrıca AİHM’in
yakın tarihte verdiği Işıkırık/Türkiye (B. No: 41226/09, 14/11/2017)
kararına atıf yaparak tutuklanmasının hukuken öngörülebilir olmadığını ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
90. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/02/2016, §§ 92-100; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/05/2016, §§
157-164; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 191-203; Mehmet
Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali
Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).
91. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığına
ilişkin iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden
şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama
nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği
sonucuna varılmıştır (bkz. §§
68-84). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun
yalnızca ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları
kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı
iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum
bulunmamaktadır.
92. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği
iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
25/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.