TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DEMET YALÇIN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/31387)
|
|
Karar Tarihi: 24/6/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Pınar ARMAĞAN YILDIRIM
|
Başvurucular
|
:
|
1. Veysel CAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Bedir DURNA
|
|
|
2. Yavuz ÇAMURLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Mutluay ÇELİK
|
|
|
3. Demet YALÇIN
|
|
|
4. Mahmut TAŞLI
|
|
|
5. Ramazan GÖÇER
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Can KARGIN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ilave tediye alacağının tahsili amacıyla
açılan davanın Yargıtay daireleri arasında süregelen görüş ayrılığından
kaynaklı olarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular, muhtelif tarihlerde yapılmıştır. Başvuru
formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyonlarca muhtelif tarihlerde, başvuruların kabul
edilebilirlik incelemelerinin Bölümler tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. 2017/38154, 2017/38585, 2017/38586, 2017/39457 numaralı
dosyaların konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/31387 başvuru numaralı
dosya ile birleştirilmesine; incelemenin 2017/31387 başvuru numaralı dosya
üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına
karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfının
(Vakıf) farklı şubelerinde hizmet akdine dayalı olarak çalışmaktadır.
8. Başvurucular, kamu personeli olduklarını ileri sürerek
4/7/1956 tarihli ve 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan
İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkında Kanun uyarınca her bir yıllık çalışma
süresi içinde ödenmesi gereken iki aylık tutarındaki ilave tediye alacağının
ödenmesi amacıyla Vakıf aleyhine ayrı ayrı dava açmışlardır.
9. Başvurucuların talepleri Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin
emsal kararlarına göre Vakfın 6772 sayılı Kanun gereğince kamu kurumu
niteliğinde olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu kararlar bir kısmı
istinaf, bir kısmı da Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin temyiz incelemesinden
geçerek kesinleşmiştir.
10. Başvurucular süresinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
11. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Yasemin
Bodur, B. No: 2017/29896, 25/12/2018, §§ 14-32.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
12. Mahkemenin 24/6/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
13. Başvurucular, Yargıtayın 7. ve 9. Hukuk Dairelerinin
benzer davalarda ilave tediye ödenmesi gerektiği yönünde kararlar verdiğini
bildirmişlerdir. Benzer uyuşmazlıkların farklı şekilde sonuçlanmasının daha
önceden bu uyuşmazlıkların temyiz incelemesini yapan Yargıtay daireleri
arasındaki görüş ayrılığından kaynaklandığını, bu bağlamda Yargıtayın 7. ve 9.
Hukuk Dairelerinin kendileri ile aynı statüde bulunan kişileri kamu işçisi
olarak kabul edip ilave tediye alacağına hak kazandıkları yönündeki kararlarına
rağmen Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin bu kişileri kamu işçisi olarak kabul
etmemesi nedeniyle ilave tediye alacağı isteklerinin reddine karar verdiğini
savunmuşlardır. Başvurucular, aynı statüdeki işçiler için açılan emsal
nitelikteki davalarda ilave tediye alacaklarının ödenmesi yönünde karar
verilirken daha sonra Vakfın kamu kurumu olmadığı gerekçesiyle taleplerinin
reddine karar verildiğini açıklamışlardır. İçtihat farkı nedeniyle yargıya olan
güvenlerinin zedelendiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
14. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
''Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
15. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların iddialarının özünün adil yargılanma hakkının
güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin olduğu
ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
17. Anayasa Mahkemesi daha önce benzer bir şikâyeti
Yasemin Bodur başvurusunda incelemiş ve sonuca bağlamıştır (Yasemin
Bodur, §§ 38-45).
18. Somut başvurunun konusu, benzer koşullarda çalışan
işçiler tarafından açılan davaların Yargıtay ve bölge adliye mahkemeleri hukuk
daireleri arasındaki görüş ayrılığı nedeniyle farklı sonuçlandığı ve bu hususun
hakkaniyete aykırı olduğu iddiasıdır.
19. Başvurucular; 29/5/1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 7. maddesi uyarınca muhtaç olan
vatandaşlar ile herhangi bir nedenle ülkede bulunan aynı durumdaki kişilere
yardım etmek, sosyal adaleti sağlayan tedbirler almak, sosyal yardımlaşma ve
dayanışmayı temin etmek amacı taşıyan Vakıfta hizmet sözleşmesine bağlı olarak
çalışmaktadır. Başvurucular; anılan Vakfın niteliği, kuruluş amacı ve yönetim
şekli itibarıyla kendilerinin kamu işçisi olduğunu ileri sürerek kamu
personeline belirli şartlar altında yapılan ilave tediyeden yararlanmak amacıyla
dava açmıştır.
20. Başvurucular tarafından dosyaya eklenen karar
örneklerinden aynı işyerinde çalışan işçiler tarafından aynı nedene dayalı
olarak açılan davaların bir kısmı işçiler lehine sonuçlanmışken bir kısım
davanın da işçiler aleyhine sonuçlandığı saptanmıştır. Yine Ulusal Yargı Ağı
Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin edilen belge ve bilgilerden ülkenin
başka yerlerinde faaliyette bulunan benzer vakıflarda çalışan personel
tarafından açılan davaların bu tür uyuşmazlıkların öteden beri temyiz mercii
olan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ve sonradan bu görev verilen (kapatılan)
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından kabul edildiği görülmüştür. Her iki Daire
de niteliği itibarıyla 6772 sayılı Kanun kapsamında saydıkları vakıf
çalışanlarının kamu işçisi olduğunu ve şartları uygunsa idare tarafından
ödenmesine karar verilen ilave tediye alacağından yararlanacaklarına dair
kararlar vermiştir. Buna karşılık 2011 yılında kurulan Yargıtay 22. Hukuk
Dairesi, anılan vakıfların özel hukuk tüzel kişisi statüsüne sahip olduğunu ve
dolayısıyla kamu personeli sıfatı bulunmayan çalışanlarının ilave tediyeden
yararlanmayacağını istikrarlı olarak hüküm altına almıştır. Başvurucuların
hizmet akdi ile çalıştıkları Vakfın niteliğini de ele alan içtihadı birleştirme
kararını değerlendiren Yargıtay daireleri, önceki görüşleri doğrultusunda
kararlar vermeye devam etmiştir (Yasemin Bodur, bkz. §§ 20, 22).
21. 16/5/2018 tarihli ve 7144 sayılı Kanun'un 7.maddesi
ile 3294 sayılı Kanun'un 7. maddesine eklenen fıkrayı değerlendiren Yargıtay
Hukuk Genel Kurulunun 30/5/2018 tarihli kararı sonrasında Yargıtay 22. Hukuk
Dairesi, yürürlüğe giren kanunların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal
durumlara etkili olamamasının hukukun genel ilkelerinden kazanılmış hakların
korunması ilkesinin gereği olduğunu açıklayarak 7144 sayılı Kanun'un 7.
maddesinin yürürlük tarihinden önceki döneme ilişkin davalar bakımından sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip, ayrı
işyeri niteliğinde ve bağımsız işveren olduğunun belirlendiği ve tarafları
bağlayıcı Yargıtay içtihadı birleştirme kararının bulunduğu gerekçesiyle ilave
tediye istemlerinin reddine karar vermiştir.
22. Yargıtay daireleri arasındaki derin ve süregelen
içtihat farkının faaliyete giren istinaf mahkemesi niteliğindeki bölge adliye
mahkemeleri hukuk daireleri arasında da sürdürüldüğü saptanmıştır. Öte yandan
Yargıtay, işveren konumundaki vakıfların hukuki statüsünün belirlenmesi
amacıyla içtihadı birleştirme yoluna gitmiş ancak anılan kararda vakıfların
özel hukuka tabi tüzel kişi olduğu tespiti yapılmışsa da çalışan personelin
ilave tediye alacağına ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır. Nitekim
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, bu belirlemenin kendi görüşü doğrultusunda olduğuna
ilişkin açıklamalar yaparken Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ise içtihadı birleştirme
kararının ilave tediye alacağına ilişkin olarak olumsuz bir etkisinin olmadığı
kanaatiyle görüşünde herhangi bir değişiklik yapmamıştır.
23. Yargıtay daireleri ve bölge adliye mahkemeleri,
vermiş olduğu birbirine zıt kararlarda vardıkları sonuca hangi nedenle
ulaşıldığının başvurucular ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak
anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeler sunmaktadır.
24. Anayasa Mahkemesi Vakıf çalışanlarının ilave tediye
alacağına hak kazanıp kazanmayacağı hususunda yedi yıldan beri süren içtihat
farklılığının derinleşmiş ve sürekli bir nitelik kazandığını tespit etmiştir.
Dairelerin ve buna bağlı olarak alt dereceli mahkemelerin vardıkları sonucun
davaların somut özelliğinden kaynaklanmaması ve hukuki belirsizliğe yol açan bu
durumun ortadan kaldırılmasını sağlayacak içtihadı birleştirme kararı gibi
elverişli bir mekanizma bulunmasına rağmen bunun işletilmemesi neticesinde
uyuşmazlığın çözümünde görev alan Daire ve Kurula göre farklı ve birbiriyle
çelişkili kararlar ortaya çıkmıştır. Başka bir anlatımla derin ve süregelen
farklılıkları ortadan kaldırmaya elverişli bir mekanizma niteliğindeki
içtihadın birleştirilmesi yolunun işletilmemesi nedeniyle varılan sonucun
başvurucu için öngörülemez olduğu ve bu hususun hükümden bağımsız olarak
yargılamanın hakkaniyetini zedelediği belirtilerek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine karar verilmiştir (Yasemin Bodur, §§ 46-53)
25. Somut olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir
bir durum bulunmamaktadır.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
28. Başvurucular; Veysel Can ve Yavuz Çamurlu ihlalin
tespiti ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
29. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasına göre esas inceleme kapsamında bir temel hakkın ihlal edilip
edilmediği ve varsa ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı belirlenmektedir. Aynı
Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ise ihlal kararı verilmesi hâlinde
gerekli görüldüğü takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir. Buna göre ihlal sonucuna varıldığında ilgili
temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verilmesinin yanında ihlalin
nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi, diğer bir ifadeyle ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmesi
de gerekir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 54).
30. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve
hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §
55).
31. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(1) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemez. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine
hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek
işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine
hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili mercilere
gönderir (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 57).
32. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi
gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya
yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun
giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan,
§ 57).
33. İhlalin derece mahkemelerinin ilgili kanunu
yorumlamasından kaynaklandığı bazı hâllerde tazminata hükmedilmesi ihlalin
bütün sonuçlarıyla giderilmesi için yeterlidir. Ancak bireysel başvurunun
amacına uygun olarak benzer ihlallere yol açan yorumun aynı yargı kolundaki en
üst yargı mercii tarafından ele alınarak uygulamadaki içtihat dağınıklığına
engel olacak nitelikte birtakım tedbirlerin alınması da gerekmektedir.
34. Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Somut olayda ihlalin
aynı hukuki nedene dayalı olarak benzer konumdaki kişiler tarafından açılan
davalarda aradan geçen uzun zamana rağmen bölge adliye mahkemeleri hukuk
daireleri arasındaki görüş farkının ortadan kaldırılıp uygulama birliğinin
sağlanmamasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle ihlal,
başvurucunun aynı anda iki farklı yorumu yürürlükte bulunan ve bu nedenle
belirlilik kriterini taşımayan bir hukuk kuralına tabi tutulmasından
kaynaklanmaktadır.
35. Anayasa Mahkemesince yapılan ihlal tespitinin derece
mahkemesi kararının sonucuna yönelik olmadığının ve derece mahkemesince varılan
sonuçtan bağımsız olduğunun altı çizilmelidir. Hâl böyle olunca ihlalin
giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Aksi durum yani ihlalin giderim şekli olarak yargılamanın yenilenmesine
hükmedilmesi, bu yorumlardan birine üstünlük tanınarak taraflardan biri lehine
tercihte bulunulması anlamına gelebilecektir. Bu da var olan ihlali
gidermeyeceği gibi derece mahkemesinde görülen uyuşmazlığın diğer tarafı
aleyhine yeni ihlallerin doğmasına yol açabilecektir. Dolayısıyla somut olayda,
yargılamanın yenilenmesi ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak nitelikte bir
yol olarak kabul edilemeyeceğinden başvurucu lehine uygun bir tazminata
hükmedilmesi yeterli giderimi sağlayacaktır.
36. Bu itibarla adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
talepte bulunan başvurucular Veysel Can ve Yavuz Çamurlu'ya ayrı ayrı net
10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
37. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harcın
başvuruculara ayrı ayrı; 3.000 TL vekâlet ücretinin başvurucular Veysel Can ve
Yavuz Çamurlu'ya ayrı ayrı, 3.000 TL vekâlet ücretinin başvurucular Demet
Yalçın, Mahmut Taşlı ve Ramazan Göçer'e müştereken ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucular Veysel Can ve Yavuz Çamurlu'ya net 10.000
TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin
REDDİNE,
D. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması yönünden içtihadı
birleştirme kararına gerek bulunup bulunmadığı hususunda bilgi edinmesi ve
takdiri için Yargıtay Birinci Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harcın
başvuruculara ayrı ayrı; 3.000 TL vekâlet ücretinin başvurucular Veysel Can ve
Yavuz Çamurlu'ya AYRI AYRI, 3.000 TL vekâlet ücretinin başvurucular Demet
Yalçın, Mahmut Taşlı ve Ramazan Göçer'e MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 24/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.