TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YURT ATAYÜN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/34216)
|
|
Karar Tarihi: 29/5/2019
|
R.G. Tarih ve Sayı: 18/7/2019-30835
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Fatih HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Yurt ATAYÜN
|
Vekili
|
:
|
Av. Serap BEDİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 13/9/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Tutuklamaya İlişkin
Süreç
8. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık)
-daha önceden başlatılan ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen-
2011/762 sayılı Selam Tevhid
Kudüs Ordusu soruşturmasındaki (Mehmet
Kuru, B. No: 2015/7559, 25/12/2018) usulsüzlük iddialarına ilişkin
olarak başlatılan 2014/41637 sayılı soruşturma kapsamında diğer şüphelilerle
birlikte 22/7/2014 tarihinde gözaltına alınmıştır.
9. Savcılık 26/7/2014 tarihinde başvurucuyu hukuka aykırı olarak
kişisel verileri kaydetme, özel hayatın gizliliğini ihlal etme, resmî belgede
sahtecilik, suç uydurma, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal
veya askerî casusluk amacıyla temin etme suçlarından
tutuklanması talebiyle sulh ceza hâkimliğine sevk etmiştir.
10. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 29/7/2014 tarihinde
başvurucunun devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî
casusluk amacıyla temin etme ve resmî belgede sahtecilik suçlarından tutuklanmasına
karar vermiştir.
11. Mahkeme tutuklama kararında özetle soruşturma kapsamında çok
sayıda siyasetçi, akademisyen, gazeteci, yazar, iş adamı, devlet kurumlarındaki
görevli, vakıf, dernek vb. kuruluşların başkan ve görevlilerinin soruşturmaya
dâhil edildiği, soruşturma kapsamında 238 kişi hakkında iletişimin tespiti
kararının alındığı, bazı şüpheliler ile 13 adet vakıf, dernek, kültür merkezi,
sosyal tesis, cami ve TV kanalı olmak üzere çeşitli yer hakkında teknik
araçlarla izleme kararı alındığı, bazı kurumlara ait telefonların hedef şahıs
üzerinden iletişimin tespitinin yapıldığı ve yapılan soruşturma sonucunda
şüphelilerin terör ile ilişkilendirilebilecek herhangi bir faaliyetlerinin
olmadığı için takipsizlik kararı verildiği belirtilmiştir.
12. Kararda ayrıca soruşturma kapsamında Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı başmüşaviri olarak görev yapan S.T.nin kullandığı telefonların iletişim takibinin
yapıldığı, bu kapsamda S.T.nin kullandığı telefonla
26/11/2013-3/12/2013 tarihleri arasında Başbakan'ın bazı yabancı ülke
cumhurbaşkanları, başbakanları ve çok sayıda üst düzey devlet yöneticileriyle
yaptığı görüşmelerin, S.T.nin 25/11/2013-6/12/2013
tarihleri arasında Başbakan ve bakanlarla yaptığı görüşmelerin, Başbakan'ın
danışmanı olarak görev yapan M.V.nin kullandığı
telefondan 25/11/2013-29/11/2013 tarihleri arasında Başbakan ile bazı
şahısların görüşmelerinin ve 23/11/2013-1/12/2013 tarihleri arasında M.V.nin bakanlar ve üst düzey kamu görevlileriyle yaptığı
ve devlet politikası açısından önem arz ettiği düşünülen birtakım görüşmelerin
tespit edilerek kayıt altına alındığı, eski siyasetçi, iş adamı F.K.nın kullandığı telefonların soruşturma kapsamında
dinlendiği, bu şahsın bir bakan, Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) müsteşarı ve
MİT müsteşarının özel kalem müdürü ile olan iletişimlerinin tespit edilerek
kayıt altına alındığı, bunların bir kısmının ise tape
dökümleri yapılmak suretiyle yazılı hâle getirildiği, bu dökümlerde MİT
müsteşarının terör örgütü üyesi gibi gösterilerek ona "Emin" kod adının verildiği
belirtilmiştir.
13. Karar gerekçesinin devamı şöyledir:
"…[Ş]üpheliler tarafından bilinçli olarak iletişime müdahale
edilmek suretiyle gerçeğe aykırı olarak kişiler arasındaki konuşmaların
dinlenmesi ve kayda alınmasının sağlandığı, ayrıca bu konuda gerçeğe aykırı
belge düzenledikleri, bu belgelerin resmi belge niteliğinde oldukları, zira
görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgenin sahte olarak
düzenlenmesi, gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi
ile resmi belgede sahtecilik suçunun oluşacağı, bu dinlemeler kod adı verilmek
suretiyle yapıldığı, bu dinlemeler sonucunda elde edilen verilerin
içeriklerinin devlet güvenliği açısından önem arz ettiği ve gizli kalması
gereken bilgiler olduğu, bu haliyle bu bilgilerin temini ile siyasal ve askeri
casusluk suçunun oluşacağı, zira ülke Başbakanı'nın diğer ülke cumhurbaşkanı ve
başbakanları ile onlarca dakika görüşmelerinin dinlenmesinin ve kayıt altına
alınmasının tesadüf olamayacağı, bu dinlemeler [kapsamında şüphelilerin] gerçek kişilerin kimliklerini mahkemelerden sakla[mak suretiyle] yargıyı
yanılttıkları, eksik ve yanlış bilgi verilmek suretiyle yapılan dinlemeleri
amaç dışı kullandıkları, bizzat dinlemeyi yapan kişilerin dinlemelerinin
içeriği ve hangi amaç için kullanacağı konusunda bilgilerinin olmayabileceği,
ancak sorumluluk noktasında rütbeli görevlilerin ham dinlemelerin hangi
kısmının çıkarılıp hangi kısmının çıkarılmayacağına karar verdikleri, bu
noktada içeriğine vakıf oldukları anlaşılmakla,
Şüphelilerin üzerlerine atılı devletin gizli
kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme ve
resmi belgede sahtecilik suçları yönünden şüphelilerin emniyette rütbeli
oldukları, uzun süre çalıştıkları, çok sayıda dinleme ve takip kararının altın[d]a imzalarının bulunduğu, dolayısıyla içeriklerinden
haberdar olmamalarının olası olmadığı, böylece suç işledikleri yönünde kuvvetli
suç şüphesinin var olduğu, tutuklama verilen suçlar için yasada öngörülen ceza
miktarı, suçun nitelikli ve önemli suçlardan olduğu, devlet sırlarına karşı
suçlardan sayıldığı, bu sebeple tutuklama nedeninin var olduğu, söz konusu
suçlar için kanunda düzenlenen cezanın alt ve üst miktarları göz önüne
alındığında kaçma şüphelerinin bulunduğu, soruşturmanın devam ettiği,
delillerin yok edilme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma
şüphelerinin bulunduğu, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi
değerlendirildiğinde adli kontrol tedbiri uygulamasının bu aşamada soruşturmaya
konu suçlara şüpheliler açısından yetersiz kalacağı kanaatine varılarak
şüpheliler ve müdafilerinin serbest bırakılmaları isteminin reddi ile
şüphelilerin üzerlerine atılı suçlardan 5271 sayılı CMK'nın
100. ve devamı maddeleri uyarınca ayrı ayrı tutuklanmalarına [karar
verilmiştir.]"
14. Başvurucunun tutuklama kararına itirazı İstanbul 2. Sulh
Ceza Hâkimliğinin 7/8/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Karar
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Şüpheliler ... hakkında İstanbul 1. Sulh
Ceza Hakimliğince CMK'nın 100. ve devamı maddeleri
gereğince verilen kararın usul ve yasaya uygun bulunduğu[ndan] ve hukuka aykırı
bir yön bulunmadığından şüpheliler müdafilerince yapılan itirazların reddine [karar
verilmiştir.]"
15. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği 29/8/2014 tarihinde resen
yaptığı tutukluluk incelemesi sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüphelilerin üzerlerine atılı suçun
vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve delillerin henüz toplanmamış olması,
atılı suçun yasada ön görülen cezasının üst sınırı, şüphelilerin üzerlerine
atılı suçu işlediğine ilişkin suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin varlığı, soruşturma konusu suçun ağırlığı ve önemi dikkate
alındığında, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, suçun
sabit görülmesi halinde verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbirleriyle
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu suretle şüphelilerin tutukluluk hallerinin
sonlandırılmasını gerektirecek nitelikte yeni bir delilin bulunmadığı,
tutuklama nedenlerinin ortadan kalkmadığı anlaşıldığından CMK 100 ve 108.
maddeleri gereğince şüphelilerin tutukluluk hallerinin devamına ... [karar
verildi]"
16. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği 21/11/2014 tarihinde resen
yaptığı tutukluluk incelemesi sonunda başvurucunun savunmasını da aldıktan
sonra tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucu savunmasında
özetle soruşturmaya konu edilen hususların görevi gereği yaptığı yazışmalar
olduğunu belirterek suçlamaları kabul etmemiştir. Karar gerekçesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"...resmi belgede sahtecilik, Devletin
gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin
etme suçlarından,İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği'nin 26/7/2014 tarihli, 2014/53 sorgusayılıtevkif müzekkeresi ile tutuklu şüpheliler ...
Yurt Atayün' ünüzerilerine
atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve delillerin henüz
toplanmamış olması, atılı suçun yasada ön görülen cezasının üst sınırı,
şüphelilerin üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin varlığı, şüphelilerin kaçması, saklanması, veya
kaçacağı şüphesini uyandıran somut delillerin bulunması, soruşturma konusu
suçun ağırlığı ve önemi dikkate alındığında, adli kontrol hükümlerinin
uygulanmasının yetersiz kalacağı, suçun sabit görülmesi halinde verilmesi
muhtemel ceza veya güvenlik tedbirleriyle tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu,
bu suretle şüphelilerin tutukluluk halinin sonlandırılmasını gerektirecek
nitelikte yeni bir delilin bulunmadığı, tutuklama nedenlerinin ortadan
kalkmadığı anlaşıldığından CMK'nın 100. ve 108.
maddeleri gereğince şüphelilerin tutukluluk hallerinin devamına... [karar
verildi.]"
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca Selam Tevhid Kudüs Ordusu
soruşturması kapsamında
soruşturmaya dâhil edilen, haklarında iletişimin tespiti ve teknik araçlarla
izleme kararı alınan kişilerin terör ile ilişkilendirilebilecek herhangi bir
faaliyetlerinin olmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmiştir.
18. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun da
aralarında olduğu 122 şüpheli hakkında 23/10/2015 tarihli iddianame ile devletin gizli kalması gereken
bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye
teşebbüs etme, silahlı terör örgütünü kurma veya yönetme, suç uydurma, resmî
belgede sahtecilik, özel hayatın gizliliğini ihlal etme, hukuka aykırı olarak
kişisel verileri kaydetme, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme
suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı yer ağır
ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
19. İddianamede öncelikle Fetullahçı
Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasından (FETÖ/PDY) ve örgüt liderinin
talimatları doğrultusunda yürütülen Kudüs
Ordusu Terör Örgütü soruşturmasının başlatılması ve yürütülmesi
sürecinden, anılan soruşturmanın 17-25 Aralık ve MİT tırları soruşturması ile
bağlantısından ayrıntılı şekilde bahsedildikten sonra başvurucu ve diğer
şüpheliler hakkında suçlama konusu yapılan olay ve olgulara yer verilmiştir. Bu
bağlamda iddianamede özetle;
i. FETÖ/PDY'nin kurucusu ve lideri
olan Fetullah Gülen ile yöneticisi sanık E.U.nun talimatları doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini ortadan kaldırmak ve görevlerini yapmasını engellemek amacıyla Selam Tevhid Kudüs Ordusu
adı altında bir örgüt kurgulanarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
soruşturma başlatıldığı, soruşturma kapsamında haklarında herhangi bir delil
bulunmadığı hâlde veya gerçeğe aykırı şekilde üretilen belgelerle başta dönemin
Başbakanı, bakanları, MİT müsteşarı ve milletvekilleri olmak üzere çok sayıda
kişi, kurum, vakıf ve derneğin iletişiminin tespit edilerek kayda alındığı,
teknik araçlarla izleme tutanakları düzenlendiği, bu kişilerin terör örgütü
üyesi olarak gösterilmeye çalışıldığı, üst düzey devlet yetkililerinin Türkiye
Cumhuriyeti devletinin millî güvenliği ya da iç veya dış siyasal yararları
bakımından gizli kalması gereken görüşmelerinin kayıt altına alındığı, bu
kapsamda İstanbul ve Bursa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde
çeşitli kademelerde görev yapan FETÖ/PDY üyesi emniyet teşkilatı mensubunun
gerçeğe aykırı şekilde tanık beyanları aldığı, haklarında terör örgütü
üyeliğine ilişkin hiçbir delil bulunmayan şikâyetçi ve mağdurlarla ilgili
olarak iletişimin tespiti ve teknik araçlarla izleme kararı talep edebilmek
için gerçeğe aykırı raporlar düzenlediği, usulsüz dinleme ve izleme yaptığı,
suç unsuru içermeyen görüşmeleri imha etmesi gerekirken iletişim tespit
tutanağı hâline getirip kişilerin terör örgütü ile irtibatları bulunduğu
algısını oluşturmaya çalıştığı, sahte iletişimin tespiti ve fiziki takip
tutanakları düzenlediği, 17 Aralık soruşturmasıyla ilgili İstanbul Emniyet
Müdürlüğünde bulunan belgeleri kaçırdığı ve log
kayıtlarını sildiği, FETÖ/PDY üyesi bir kısım şüphelinin ise MİT'e ait tırların
1/1/2014 tarihinde Kırıkhan, 19/1/2014 tarihinde ise Ceyhan'da durdurulması ve
aranması eylemlerinden sorumlu olduğu belirtilmiştir.
ii. Suç tarihlerinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele
Şube Müdürü ve Teknik Büro Amirliğinden sorumlu şube müdürü olarak görev yapan
başvurucu ile aynı dosyada yargılaması devam eden ve çoğu emniyet görevlisi
olan şüphelilerin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı da dâhil olmak üzere çok sayıda
devlet adamı, siyasetçi, akademisyen, gazeteci, yazar, iş adamı, vakıf, dernek vb.
kuruluşların başkan ve görevlilerini -terör örgütleriyle bağlantılı olduklarına
dair herhangi bir delil olmamasına rağmen- sahte belge ve gerçeğe aykırı
beyanlara göre kurguladıkları Selam Tevhid Kudüs Ordusu kapsamına dâhil ederek
hukuka aykırı şekilde yaptıkları dinleme ve takipler sonucunda elde ettikleri
gizli bilgileri Türkiye Cumhuriyeti devleti aleyhine kullanarak bir kısım
devlet görevlisi ile vakıf ve yöneticilerinin terör örgütleriyle bağlantılı
olduğu yönünde algı oluşturmak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini
devirmeye çalıştıkları iddia edilmiştir.
20. İddianame İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilerek
Mahkemenin E.2015/297 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamış ve
1/2/2016 tarihinde ilk duruşma yapılmıştır.
21. Mahkeme 2/2/2016 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"Tutuklu sanıklar ...Yurt Atayün ...yönündenüzerlerine
atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, buna göre tutuklu
sanıklar yönünden 'iletişim tespit tutanakları, araştırma raporları, müşteki
beyanları, fiziki takip tutanakları, tanık ve gizli tanık anlatımları, görev
belgeleri, tanık Kamile Yazıcıoğlu ifadeleri ve bu tanık tarafından dosyaya
sunulan materyaller, MİT, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlıktan gelen yazı
cevapları, teftiş raporları, dinlemeye ilişkin ses çözüm tutanakları,
diplomatik dokunulmazlığı olan kişilerle ilgili dinleme yapılmış olması, mail
adreslerinin takip edilmiş olması' kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut kanıtlar bulunması, sanıklara atılı bir kısım suçların tutuklama
nedenlerinin yasal karine olarak var sayıldığı 5271 sayılı CMK.nun
100/3-a.11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara atılı
suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma kuşkusunu
somutlaştırması, sanıkların savunmalarının henüz alınmamış oluşu, müştekilerin
ve sanıklara atılı eylemlerin sayısal çoğunluğu da dikkate alındığında
sanıkların suçunun sübutu halinde yargılama sonucunda verilmesi muhtemel ceza
veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü oluşu, tüm bu nedenlerle
sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim
sağlanamayacak oluşu hususlarına nazaran adı geçen sanıkların CMK.nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca tutukluluk
hallerinin ayrı ayrı devamına, adı geçen sanıklarla ilgili tahliye istemlerinin
ayrı ayrı reddine... [karar verildi.]"
22. Mahkeme sonraki tarihlerde yaptığı duruşmalarda da başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
23. Mahkemece 2/9/2016 tarihinde yapılan celsede, dosyanın
Yargıtay 16. Ceza Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılaması yapılan
E.2016/2 sayılı dosya ile birleştirilmesine karar verilmiş; Yargıtay 16. Ceza
Dairesinin birleştirmeye muvafakat etmemesi üzerine dosya birleştirme
uyuşmazlığının çözülmesi için Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 22/11/2016 tarihli kararıyla İstanbul 14. Ağır
Ceza Mahkemesinin birleştirme kararının kaldırılarak yargılamanın İstanbul 14.
Ağır Ceza Mahkemesince yapılmasına karar vermiştir.
24. Karar üzerine yargılamaya İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2017/2 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir. Mahkeme
9/3/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tutuklu sanıklar ...Yurt Atayün ...yönünden üzerlerine atılı suçların vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, buna göre tutuklu sanıklar yönünden 'iletişim
tespiti tutanakları, araştırma raporları, müşteki beyanları, fiziki takip
tutanakları, şahıs tespit tutanakları, tanık ve gizli tanık anlatımları, görev
belgeleri, tanık K.Y.nin ifade ve teşhisleri ile bu
tanık tarafından dosyaya sunulan materyaller, MİT, Cumhurbaşkanlığı ve
Başbakanlıktan gelen yazı cevapları, teftiş raporları, dinlemeye ilişkin ses
çözüm tutanakları, diplomatik dokunulmazlığı olan kişilerle ilgili dinleme
yapılmış ve mail adreslerinin takip edilmiş olması, 2011/762 soruşturma sayılı
soruşturmada görev yapan ve sanıkların eylem ve işlemleri ile irtibatlı
oldukları iddia edilen hâkim ve savcılarla ilgili yargılamanın devam ediyor
olması' kapsamında kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut kanıtlar bulunması, sanık ve müşteki
sayısı, sanıklara yüklenen eylemlerin yoğunluğu, suçlamaların niteliği ile
dosya kapsamının geniş oluşusanıklara atılı bir kısım
suçların tutuklama nedenlerinin yasal karine olarak var sayıldığı 5271 sayılı CMK'nın 100/3-a.11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan
oluşu, sanıklara atılı suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst
sınırlarının kaçma şüphelerini somutlaştırması, bir kısım sanıkların
savunmalarının henüz alınmamış oluşu, tutuklama sebep ve şartlarında sanıklar
lehine bu aşamada değişiklik meydana gelmemiş oluşu, müştekilerin ve sanıklara
atılı eylemlerin sayısal çoğunluğu da dikkate alındığında sanıkların suçunun
sübutu halinde yargılama sonucunda verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik
tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü oluşu, tüm bu nedenlerle sanıklar
üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim
sağlanamayacak oluşu hususlarına nazaran adı geçen sanıkların CMK'nın 100., 102/2-cümle.2 maddeleri uyarınca tutukluluk
hallerinin ayrı ayrı devamına... [karar verildi.]"
25. Mahkeme 5/5/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Tutuklu sanıklar ...Yurt Atayün ...yönünden üzerlerine atılı suçların vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, buna göre tutuklu sanıklar yönünden 'iletişim
tespit tutanakları, araştırma raporları, müşteki beyanları, fiziki takip
tutanakları, şahıs tespit tutanakları, tanık ve gizli tanık anlatımları, görev
belgeleri, tanık K.Y.nin ifade ve teşhisleri ile bu
tanık tarafından dosyaya sunulan materyaller, MİT, Cumhurbaşkanlığı ve
Başbakanlıktan gelen yazı cevapları, teftiş raporları, dinlemeye ilişkin ses
çözüm tutanakları, diplomatik dokunulmazlığı olan kişilerle ilgili dinleme
yapılmış ve mail adreslerinin takip edilmiş olması, 2011/762 soruşturma sayılı
soruşturmada görev yapan ve sanıkların eylem ve işlemleri ile irtibatlı
oldukları iddia edilen hakim ve savcılarla ilgili yargılamanın devam ediyor
olması, bir kısım sanıkların iddia olunan örgütün gizli haberleşme programı
olan Bylock programını kullandıklarının tespitine
ilişkin gelen yazı ve ekleri' kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut kanıtlar bulunması, sanık ve müşteki sayısı, sanıklara yüklenen
eylemlerin yoğunluğu, suçlamaların niteliği ile dosya kapsamının geniş oluşusanıklara atılı bir kısım suçların tutuklama
nedenlerinin yasal karine olarak var sayıldığı 5271 sayılı CMK.nun
100/3-a.11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara atılı
suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma
şüphelerini somutlaştırması, bir kısım sanıkların savunmalarının henüz
alınmamış oluşu, tutuklama sebep ve şartlarında sanıklar lehine bu aşamada değişiklik
meydana gelmemiş oluşu, müştekilerin ve sanıklara atılı eylemlerin sayısal
çoğunluğu da dikkate alındığında sanıkların suçunun sübutu halinde yargılama
sonucunda verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama
tedbirinin ölçülü oluşu, tüm bu nedenlerle sanıklar üzerinde adli kontrol
hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu
hususlarına nazaran adı geçen sanıkların CMK.nun 100,
102/2-cümle.2 maddeleri uyarınca tutukluluk hallerinin ayrı ayrı devamına... [karar
verildi.]"
26. Mahkeme 25/5/2018, 7/6/2018 ve 26/6/2018 tarihlerinde
yaptığı duruşmalarda ise "Tutuklu
sanıklar...Yurt Atayün ...yönünden üzerlerine atılı
suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, buna göre tutuklu sanıklar
yönünden 'iletişim tespit tutanakları, araştırma raporları, müşteki beyanları,
fiziki takip tutanakları, şahıs tespit tutanakları, tanık ve gizli tanık
anlatımları, görev belgeleri, tanık K.Y.nin ifade ve
teşhisleri ile bu tanık tarafından dosyaya sunulan materyaller, MİT, Cumhurbaşkanlığı
ve Başbakanlıktan gelen yazı cevapları, teftiş raporları, dinlemeye ilişkin ses
çözüm tutanakları, diplomatik dokunulmazlığı olan kişilerle ilgili dinleme
yapılmış ve mail adreslerinin takip edilmiş olması, 2011/762 soruşturma sayılı
soruşturmada görev yapan ve sanıkların eylem ve işlemleri ile irtibatlı
oldukları iddia edilen hakim ve savcılarla ilgili yargılamanın devam ediyor
olması, bir kısım sanıkların örgütün gizli haberleşme programı olan Bylock programını kullandıklarının tespitine ilişkin gelen
yazı ve ekleri, bir kısım sanıklar için dosyaya gelen Bylock
içerikleri, Bylock HTS kayıtları, bir kısım
sanıkların birleşen dosyalarına ilişkin deliller, yargılama aşamasında dosyaya
giren dosyamızdaki bir kısım sanıklarla ilgili tanık ve gizli tanık beyanları'
kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut kanıtlar bulunması,
sanık ve müşteki sayısı, sanıklara yüklenen eylemlerin yoğunluğu, suçlamaların
niteliği ile dosya kapsamının geniş oluşusanıklara
atılı bir kısım suçların tutuklama nedenlerinin yasal karine olarak var
sayıldığı 5271 sayılı CMK.nun 100/3-a.11 alt bendinde
sayılan katalog suçlardan oluşu, sanıklara atılı suçların kanunda öngörülen
cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphelerini somutlaştırması, bir
kısım sanıkların savunmalarının henüz alınmamış oluşu, tutuklama sebep ve
şartlarında sanıklar lehine bu aşamada değişiklik meydana gelmemiş oluşu,
müştekilerin ve sanıklara atılı eylemlerin sayısal çoğunluğu da dikkate
alındığında sanıkların suçunun sübutu halinde yargılama sonucunda verilmesi
muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü oluşu, tüm
bu nedenlerle sanıklar üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili
hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu hususlarına nazaran adı geçen sanıkların CMK.nun 100, 102/2-cümle.2 maddeleri uyarınca tutukluluk
hallerinin ayrı ayrı devamına... [karar verildi.]" şeklindeki gerekçelerle
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
27. Mahkeme 14/7/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Tutuklu sanıklar ...Yurt Atayün ...yönünden üzerlerine atılı suçların vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, buna göre tutuklu sanıklar yönünden 'iletişim
tespit tutanakları, araştırma raporları, müşteki beyanları, fiziki takip
tutanakları, şahıs tespit tutanakları, tanık ve gizli tanık anlatımları, görev
belgeleri, tanık K.Y.nin ifade ve teşhisleri ile bu
tanık tarafından dosyaya sunulan materyaller, MİT, Cumhurbaşkanlığı ve
Başbakanlıktan gelen yazı cevapları, teftiş raporları, dinlemeye ilişkin ses
çözüm tutanakları, diplomatik dokunulmazlığı olan kişilerle ilgili dinleme
yapılmış ve mail adreslerinin takip edilmiş olması, 2011/762 soruşturma sayılı
soruşturmada görev yapan ve sanıkların eylem ve işlemleri ile irtibatlı
oldukları iddia edilen hakim ve savcılarla ilgili yargılamanın devam ediyor
olması, bir kısım sanıkların iddia olunan örgütün gizli haberleşme programı
olan Bylock programını kullandıklarının tespitine
ilişkin gelen yazı ve ekleri, yargılama aşamasında dosyaya giren dosyamızdaki
bir kısım sanıklarla ilgili tanık ve gizli tanık beyanları' kapsamında kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren somut kanıtlar bulunması, sanık ve müşteki
sayısı, sanıklara yüklenen eylemlerin yoğunluğu, suçlamaların niteliği ile
dosya kapsamının geniş oluşusanıklara atılı bir kısım
suçların tutuklama nedenlerinin yasal karine olarak var sayıldığı 5271 sayılı CMK.nun 100/3-a.11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan
oluşu, sanıklara atılı suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst
sınırlarının kaçma şüphelerini somutlaştırması, bir kısım sanıkların
savunmalarının henüz alınmamış oluşu, tutuklama sebep ve şartlarında sanıklar
lehine bu aşamada değişiklik meydana gelmemiş oluşu, müştekilerin ve sanıklara
atılı eylemlerin sayısal çoğunluğu da dikkate alındığında sanıkların suçunun
sübutu halinde yargılama sonucunda verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik
tedbiri ile tutuklama tedbirinin ölçülü oluşu, tüm bu nedenlerle sanıklar
üzerinde adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim
sağlanamayacak oluşu hususlarına nazaran adı geçen sanıkların CMK.nun 100, 102/2-cümle.2 maddeleri uyarınca tutukluluk
hallerinin ayrı ayrı devamına... [karar verildi.]"
28. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz İstanbul 15. Ağır
Ceza Mahkemesince 1/8/2017 tarihinde reddedilmiştir.
29. Mahkeme 10/9/2018 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Tutuklu sanıklar ...Yurt Atayün ...yönünden üzerlerine atılı suçların vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, buna göre tutuklu sanıklar yönünden 'iletişim
tespit tutanakları, araştırma raporları, müşteki beyanları, fiziki takip
tutanakları, şahıs tespit tutanakları, tanık ve gizli tanık anlatımları, görev
belgeleri, tanık Kamile Yazıcıoğlu'nun ifade ve teşhisleri ile bu tanık
tarafından dosyaya sunulan materyaller, MİT, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlıktan
gelen yazı cevapları, teftiş raporları, dinlemeye ilişkin ses çözüm
tutanakları, diplomatik dokunulmazlığı olan kişilerle ilgili dinleme yapılmış
ve mail adreslerinin takip edilmiş olması, 2011/762 soruşturma sayılı
soruşturmada görev yapan ve sanıkların eylem ve işlemleri ile irtibatlı
oldukları iddia edilen hakim ve savcılarla ilgili yargılamanın devam ediyor
olması, bir kısım sanıkların örgütün gizli haberleşme programı olan Bylock programını kullandıklarının tespitine ilişkin gelen
yazı ve ekleri, bir kısım sanıklar için dosyaya gelen Bylock
içerikleri, Bylock HTS kayıtları, bir kısım
sanıkların birleşen dosyalarına ilişkin deliller, yargılama aşamasında dosyaya
giren dosyamızdaki bir kısım sanıklarla ilgili tanık ve gizli tanık beyanları'
kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut kanıtlar bulunması,
sanık ve müşteki sayısı, sanıklara yüklenen eylemlerin yoğunluğu, suçlamaların
niteliği ile dosya kapsamının geniş oluşu, sanıklara atılı bir kısım suçların
tutuklama nedenlerinin yasal karine olarak var sayıldığı 5271 sayılı CMK.'nin 100/3-a.11 alt bendinde sayılan katalog suçlardan
oluşu, sanıklara atılı suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst
sınırlarının kaçma şüphelerini somutlaştırması, bir kısım sanıkların savunmalarının
henüz alınmamış oluşu, tutuklama sebep ve şartlarında sanıklar lehine bu
aşamada değişiklik meydana gelmemiş oluşu, müştekilerin ve sanıklara atılı
eylemlerin sayısal çoğunluğu da dikkate alındığında sanıkların suçunun sübutu
halinde yargılama sonucunda verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile
tutuklama tedbirinin ölçülü oluşu, tüm bu nedenlerle sanıklar üzerinde adli
kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu
hususlarına nazaran adı geçen sanıkların 5271 sayılı CMK.'nin
100, 102/2-cümle.2 maddeleri uyarınca... "
30. Başvurucu 13/9/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
31. Mahkeme 4/1/2019 tarihinde yaptığı celsede başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"...
Tutuklu sanıklar ...Yurt Atayün
ve ...tahliye talepleri ve tutukluluk durumlarının devam edip etmeyeceği yönünden yapılan incelemede:
...
Tutuklu Sanık Yurt Atayün'ün
TCK'nın 328/1,
Maddeleri uyarınca tutuklanmalarına karar
verilmiş olduğu anlaşılmış olmakla; sanıkların tutuklu bulundukları suçlardan;
siyasal ve askeri casusluk (TCK 328/1) suçu için kanunda öngörülen cezanın onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası, cebir ve şiddet
kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini
yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs (TCK 312/1) suçu için
kanunda öngörülen cezanın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, silahlı örgüte
üye olma (TCK 314/2) suçu için öngörülen cezanın beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası olduğu, bu suçların cezalarının ağırlığı gereği bu suçlardan yargılanan
sanıkların kovuşturmadan veya kovuşturma sonucu verilebilecek olan cezanın
infazından kaçma veya saklanma riskini doğurabileceği, ceza yargılamasının
etkinliğinin, ceza ve infaz kurallarının işlerliğinin, kaçma veya saklanma gibi
sanıklardan kaynaklı olarak sürüncemede kalmaması ve maddi gerçeğin tam olarak
ortaya çıkartılmasının sağlanması amacıyla tutukluluk halinin devamına karar
verilebileceği, dosyada mevcut tutanak, kayıt ve belgeler, müşteki ve tanık
ifade tutanakları, araştırma raporları, iletişim tespit tutanakları, teşhis,
tespit ve takip tutanakları, görev belgeleri, tape
kayıtları, dijital materyaller, cevabi yazı içerikleri, bir kısım tutuklu sanık
hakkındaki bylock tespit ve değerlendirme
tutanakları, hts kayıtları gibi kayıt ve belgeler
gözetildiğinde sanıklar aleyhine tutuklama tedbirinin devamına yeter derecede
kuvvetli suç şüphesini ortaya koyan somut olguların halen varlığını sürdürdüğü,
sanıkların olay tarihinde icra ettikleri görev ve yürüttükleri iş ve işlemlere
ilişkin haklarında yapılan iddia ve isnatların vehameti,
halen bir kısım tutuklu sanığın savunmasını yapmamış, yine mağdur/müşteki ve
tanıkların beyanlarının da henüz tamamlanmamış olması sebebiyle henüz beyanı
alınmamış olan mağdur/müşteki veya tanıklar üzerinde baskı kurulması riskinin
ortaya çıkmasının önüne geçilebilmesi, bu aşamaya kadar verilen tutukluluk
devam kararlarından sonra tutuklu sanıkların hukuki durumlarında lehe bir değişikliğerastlanmaması göz önüne alınarak adli kontrol
tedbirlerinin bu aşamada yeterli olmayacağı ve tutuklama tedbirinin devamının
işlendiği iddia olunan suçlara ve dosyadaki mevcut delil durumuna göre ölçülü
olduğu değerlendirildiğinden, sanıkların 5271 sayılı CMK'nın
100.,101.,102. maddeleri uyarınca tutukluluk hallerinin ayrı ayrı devamına... [karar
verildi.]"
32. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir. Başvurucunun tutukluluk durumu devam
etmektedir.
33. Başvurucu adli yardım talebinde bulunmuştur.
B. İlgili Süreç
34. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe
teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde
olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018
tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere
dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine
devam eden ve son yıllarda FETÖ ve/veya PDY olarak isimlendirilen bir
yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın
Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
35. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında darbe girişimiyle
bağlantılı ya da darbe girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra
eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki
yapılanmasına yönelik olarak ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve
diğerleri, § 51, Mehmet Hasan
Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
IV. İLGİLİ HUKUK
36. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
37. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
38. 5271 sayılı Kanun'un "Adlî
kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen
soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin
varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına
karar verilebilir.
…
(3)
Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe
tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam
konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak,
gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim
etmek.
...
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk
etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemek."
39. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklulukta
geçecek süre" kenar başlıklı 102. maddesi şöyledir:
"(1)
(Değişik: 6/12/2006 – 5560/18 md.) Ağır ceza
mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır.
Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha
uzatılabilir.
(2)
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki
yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma
süresi toplam üç yılı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun
İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde
tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
kapsamına giren suçlarda beş yılı geçemez.
(3) Bu
maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık
ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra
verilir."
40. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar
başlıklı 220. maddesinin (6) ve (7) numaralı fıkraları şöyledir:
"(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt
adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır.
Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar
indirilebilir."
(7)
Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek
yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı
verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar
indirilebilir."
41. 5237 sayılı Kanun'un
"Resmi belgede sahtecilik" kenar
başlıklı 204. maddesi şöyledir:
(1) Bir
resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir
resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi
kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)
Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak
düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren,
gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi
belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya
kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı
oranında artırılır.
42. 5237 sayılı Kanun'un
"Siyasal veya askerî casusluk" kenar başlıklı 328. maddesi
şöyledir:
(1) Devletin güvenliği veya iç veya dış
siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken
bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil;
a) Türkiye ile savaş halinde bulunan bir
devletin yararına işlenmişse,
b) Savaş sırasında işlenmiş veya Devletin
savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye
sokmuşsa,
Fail, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır.
43. 5237 sayılı Kanun'un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
44. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Cezaların artırılması"
kenar başlıklı 7. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Terör örgütünün; cebir, şiddet veya
tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere
başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile
işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
45. Mahkemenin 29/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak -UYAP üzerinden temin edilen ve sunduğu belgelerden- geçimini
önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden
yoksun olduğu anlaşılan, bireysel başvuru tarihi itibarıyla tutuklu olarak ceza
infaz kurumunda bulunan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli
yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
47. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tahliye
taleplerinin ve itirazlarının -tutukluluğun devamını meşru kılacak- ilgili ve
yeterli gerekçe olmadan reddedildiğini, kanunda öngörülen iki yıllık sürenin
dolmasına rağmen buna ilişkin yeterli gerekçe ortaya konmadan tutukluluğunun
devamına karar verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca tutuklama gerekçelerinin
kişiselleştirilmediğini, bu nedenle adil yargılanma hakkı kapsamında masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
48. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve
Anayasa Mahkemesinin aynı konudaki kararlarına atıf yapılarak başvuru konusu
soruşturmanın karmaşıklığının da değerlendirmede dikkate alınması gerektiği
vurgulanmış ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda ilgili ve yeterli
gerekçe bulunduğu belirtilmiştir.
49. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevabında başvuru formundakine
benzer beyanlarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
50. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun
iddialarının özünün tutukluluk süresinin makul süreyi aştığına yönelik olduğu
anlaşıldığından şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası
bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
53. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında, bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve soruşturma
veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anılan fıkrada güvence altına alınan makul sürede yargılanmayı ve serbest bırakılmayı isteme haklarının birbirinin alternatifi
değil tamamlayıcısı olarak değerlendirilmesi gerekir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 60; Halas Aslan, B. No:
2014/4994, 16/2/2017, § 66).
54. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan serbest bırakılmayı isteme hakkı uyarınca,
bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler ilgili
yargı mercilerinden serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep
edebilirler. Bu hakkın bir yansıması olarak 5271 sayılı Kanun'un 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, şüpheli veya sanığın soruşturma ve
kovuşturma evrelerinin her aşamasında salıverilmesini isteyebileceği
belirtilmiş; aynı Kanun'un 108. maddesinde de tutukluluğun soruşturma ve
kovuşturma evrelerinde belirli süreleri aşmayacak şekilde resen incelenmesi
gerektiği ifade edilmiştir. Yargı organlarınca tutukluluğun her aşamasında
gerek kişinin serbest bırakılma talebi üzerine gerekse resen yapılan
incelemelerde tutulmanın meşru nedenlerinin açıklanması Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas
Aslan, § 67).
55. Anılan maddede ayrıca tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı isteme hakkına
sahip olduğu ifade edilmiştir. Genel olarak yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması, Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının konusudur. Kişilerin fiziksel hürriyetlerinin
kısıtlanmasına ilişkin güvencelerin belirtildiği Anayasa'nın 19. maddesine göre
öncelikle tutukluluğun makul süreyi aşmaması gerekir. Bununla birlikte maddenin
tutuklu olarak sürdürülen yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması
gerektiğine de işaret ettiği görülmektedir. Hürriyeti kısıtlanarak yargılanan
kişinin yargılamanın makul sürede bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği
diğerlerine göre daha fazladır. Bu bağlamda Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasında belirtilen tutuklu kişinin makul
sürede yargılanma hakkı, Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkına göre
daha yüksek bir koruma sağlamaktadır (Halas
Aslan, §§ 68, 69).
56. Buna göre tutuklu olarak sürdürülen soruşturma ve kovuşturma
süreçlerinin süratle sonuçlandırılması gerekir. Bunun için başta savcılıklar ve
mahkemeler olmak üzere tüm kamu organları, tutuklu olarak sürdürülen
soruşturma/kovuşturma süreçlerinin -adil yargılanma hakkının sağladığı
güvencelere riayet edilmek koşuluyla- süratli bir şekilde sonuçlandırılması
için özenli davranmalıdırlar. Anılan özen yükümlülüğü, kişinin hürriyetinden
yoksun bırakılmaya devam edilmesinin keyfî olmadığının, dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahalenin meşru amacının devam
ettiğinin söylenebilmesi için de zorunludur. Bu itibarla tutuklu kişiler
hakkındaki soruşturma/kovuşturma süreçlerinin özenli olarak yürütülmesi
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas Aslan, §§ 70, 71).
57. Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı
konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir
kişinin tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığı her davanın kendi
özelliklerine göre değerlendirilmelidir (Murat
Narman, § 61).
58. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı,
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).
59. Bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında
sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı öncelikle tutukluluğa
ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir. Tutukluluğa ilişkin
kararların gerekçelerinde tutuklamanın ön şartı olan kişinin suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti bulunduğunun, tutuklama nedenlerinin ve tutuklamanın neden
ölçülü olduğunun ortaya konulması gerekmektedir (Halas Aslan, §§
74, 75).
60. Suç işlendiğine dair kuvvetli bir belirtinin bulunması,
tutuklama için bir ön şart olup varlığını tutukluluğun her aşamasında
korumalıdır. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli belirtinin bulunduğunun
tüm delilleriyle birlikte ortaya konulması her zaman mümkün olmasa da (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 73) soruşturma/kovuşturma süreci ilerledikçe kişi hakkındaki suç
şüphesini doğrulayacak ya da ortadan kaldıracak delillere erişilecektir. Bu
nedenle belirli bir süre geçtikten sonraki tutukluluğun devamına ilişkin
kararlarda, suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğunun somut
olgularla birlikte açıklanması gerekir. Tutukluluğun herhangi bir aşamasında
kişinin tutuklu olduğu suç yönünden kuvvetli belirtiyi gösteren olgular ortadan
kalkmışsa artık tutmanın meşru bir amacının bulunduğu söylenemez (Halas Aslan, § 76).
61. Başlangıçtaki bir tutuklama için Anayasa ve kanunda
öngörülen tutuklama nedenlerinin dayandığı tüm olguların somut olarak
belirtilmesi -işin doğası gereği- her zaman mümkün olamasa da (Selçuk Özdemir, § 68)
soruşturma/kovuşturma sürecinde deliller toplandıkça artık delillere etki
edilebilmesi imkânı ortadan kalkmakta ya da zorlaşmaktadır. Ayrıca isnat edilen
suç dolayısıyla belirli bir süre hürriyetinden yoksun kalan ve bu itibarla
yargılama sonunda alınması muhtemel cezanın en azından bir bölümünü
karşılayacak kadar tutulan kimsenin kaçma ihtimalinin başlangıçtakine göre
azaldığı da söylenebilir. Bu nedenlerle belirli bir süreyi aşan tutukluluğa
ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi
yeterli değildir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
62. Son olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda
tutuklamanın ölçülü olduğuna ilişkin olguların, özellikle tutuklamaya göre
temel hak ve özgürlüklere daha hafif etkide bulunan adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığının ortaya konulması gerekir(Halas Aslan, § 79). Ayrıca tutukluluk
devam ettikçe bir taraftan bireye düşen yükümlülük artarken diğer taraftan
tutulmanın dayandığı meşru amaç zayıfladığından tutukluluğun devamı
kararlarında davanın genel durumunun yanında tutuklu kişinin özel durumu da
dikkate alınmalı, bu anlamda tutuklama nedenleri kişiselleştirilmelidir (Hanefi Avcı, § 84).
63. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı
şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, derece mahkemelerince verilen
tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda açıklanan gerekçeleri
inceleyerek bu gerekçelerin somut olayın özelliklerine göre suçun işlendiğine
dair kuvvetli belirtinin ve tutuklama nedenlerinin varlığı ve tutuklamanın
ölçülülüğü bağlamında ilgili ve yeterli olup olmadığını, ayrıca
soruşturma/kovuşturma süreçlerinde yukarıda belirtilen özen yükümlülüğüne
uyulup uyulmadığını incelemek Anayasa Mahkemesinin görevidir. Bu denetim
sonunda tutukluluğa ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı veya
tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin kamu organlarının
özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine
varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı sonucuna ulaşılacaktır (Halas Aslan, §§ 82, 83).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
64. Başvurucu, 17/25 Aralık operasyonlarından sonraki süreçte Selam-Tevhid Kudüs Ordusu
soruşturmasındaki usulsüzlük iddialarına ilişkin olarak başlatılan soruşturma
kapsamında 22/7/2014 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 1. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 29/7/2014 tarihli kararıyla devletin gizli kalması gereken bilgilerini
siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme ve resmî belgede sahtecilik
suçlarından tutuklanmıştır. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
başvurucunun tutukluluk hâli devam etmektedir. Buna göre başvurucunun
tutukluluk süresi 4 yıl 10 ay 7
gündür.
65. Başvurucu, kamu makamlarınca ve yargı organlarınca 17/25
Aralık operasyonlarının ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma
olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu belirtilen emniyet
mensuplarına yönelik olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir
soruşturma kapsamında tutuklanmıştır. Başvurucunun isnat edilen suç yönünden
kuvvetli suç şüphesi altında olduğu sulh ceza hâkimlikleri ve yargılamayı yapan
ağır ceza mahkemesi tarafından verilen tutukluluğa ilişkin kararlarda açıkça
belirtilmiştir. Başvurucu hakkındaki tutuklama ve tutukluluğun devamı
kararlarında atıf yapılan ve/veya soruşturma dosyasında bulunduğu ifade edilen
delillerin içeriği dikkate alındığında tutukluluğun ön şartı olan suç işlendiğine
dair kuvvetli belirtinin bulunduğuna ilişkin olarak anılan kararların ilgili ve
yeterli olduğu değerlendirilmiştir. Bu bağlamda soruşturma makamlarınca 17/25
Aralık operasyonları öncesinde, suç tarihlerinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü
Terörle Mücadele şube müdürü ve Teknik Büro Amirliğinden sorumlu şube müdürü
olarak görev yapan başvurucu ile aynı dosyada yargılaması devam eden çoğu
emniyet görevlisi şüphelinin çok sayıda siyasetçi, akademisyen, gazeteci,
yazar, iş adamı, devlet kurumlarında görevli, vakıf, dernek vb. kuruluşların
başkan ve görevlilerini -terör örgütleriyle bağlantılı olduğuna dair herhangi
bir delil olmamasına rağmen- sahte belge ve gerçeğe aykırı beyanlara göre
kurguladıkları Selam Tevhid
Kudüs Ordusu soruşturması kapsamına dâhil ederek haklarında
iletişimin tespiti ve kayda alınması kararı verilen kişiler üzerinden bu
kişilerin görüşme gerçekleştirdiği Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı, bakan,
MİT müsteşarı ve önemli görevlerde bulunan bürokratlar da dâhil olmak üzere
birçok devlet görevlisini dinlediği ve konuşmaları kayda alarak yazılı metin
hâline getirdiği, başvurucunun da bu süreçte resmî belgede sahtecilik yapmak
suretiyle anılan dinlemelerin -hukuka aykırı şekilde- gerçekleştirilmesini
sağladığı belirtilmiştir.
66. Öte yandan sulh ceza hâkimliklerinin ve ağır ceza
mahkemelerinin tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerinde yer alan
tutuklama nedenlerine ve ölçülülüğe ilişkin açıklamalar incelendiğinde kaçma
şüphesine, delillerin karartılması ihtimalinin bulunmasına, isnat edilen suçun
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasında olmasına, suça göre tutuklama tedbirinin ölçülü/orantılı
olmasına, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağına dayandığı
görülmektedir (bkz. §§ 13-16, 21,
24-27, 29,31).
67. Türk yargı organlarınca FETÖ/PDY'nin
devletin anayasal kurumlarını ele geçirmeyi, sonrasında devleti, toplumu ve
fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi ve oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomiyi,
toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi amaçlayan, bu doğrultuda mevcut idari
sisteme paralel şekilde örgütlenen bir terör örgütü olduğu kabul edilmektedir
(ilgili kararların bir kısmı için bkz. § 31;
Selçuk Özdemir, §§ 20, 21; Alparslan
Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018 § 10).
68. FETÖ/PDY bir taraftan başta eğitim ve din olmak üzere farklı
sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yasal faaliyetlerde bulunurken diğer
taraftan bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenmiş olan bazen de yasal
yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de kamusal
alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma niteliğindedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26).
69. Başvurucuya isnat edilen suçlamanın niteliği ve başvurucunun
bağlantılı olduğu iddia edilen terör örgütünün (FETÖ/PDY) yukarıda ifade edilen
örgütlenme biçimi ve işleyişi, soruşturma/kovuşturma konusu edilen olayların
özellikleri birlikte dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki
gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın
meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk
hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi itibarıyla ilgili ve
yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
70. Diğer taraftan soruşturma mercilerince, 15 Temmuz darbe
teşebbüsünün ardından darbe teşebbüsüyle doğrudan bağlantılı eylemlere veya
FETÖ/PDY'nin -yargı organları da dâhil olmak üzere-
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına ve faaliyetlerine yönelik
olarak da soruşturmalar yapılmış; bu soruşturmalar çerçevesinde çok sayıda kişi
hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır. Anılan türdeki
soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre daha zor ve karmaşık olduğu
konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 52).
71. Başvurucunun bağlantılı olduğu iddia edilen örgütün
özellikleri, bu örgütün yapılanmasının boyutu ve faaliyetlerinin niteliği, bu
türdeki soruşturmaların yürütülmesinin diğer soruşturmalara göre zorluğu da
dikkate alındığında Savcılık tarafından 979 mağdurun ve aralarında başvurucunun
da olduğu 122 şüphelinin bulunduğu soruşturma yaklaşık bir buçuk yılda
tamamlanarak kamu davası açılmıştır. Yargılamayı yapan İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesince en geç otuz günde bir başvurucunun tutukluluk durumunun
değerlendirildiği, düzenli aralıklarla ve en
geç üç ay arayla toplam 114 duruşma yapıldığı, bu duruşmalarda sanıkların,
katılanların ve tanıkların dinlendiği ve sair delillerin toplandığı
görülmektedir. Bu itibarla genel olarak soruşturmanın ve davanın yürütülmesinde
savcılık ve derece mahkemelerince hareketsiz kalınan bir dönem olmadığı gibi
yargılamada özensizlik gösterildiği de tespit edilmemiştir.
72. Başvurucunun üzerine atılı suçlar nedeniyle 5271 sayılı
Kanun'un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen azami tutukluluk
süresi yedi yıldır. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin
belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması, soruşturma/kovuşturma
sürecinin zor ve karmaşık olması, soruşturma/kovuşturmanın yürütülmesinde bir
özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate alındığında yaklaşık 4 yıl 10 ay 7 günlük tutukluluk süresinin
makul olduğu sonucuna varılmıştır.
73. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci
fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 29/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.