TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUAZZEZ BABAK VE NAİF BABAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/35564)
|
|
Karar Tarihi: 9/6/2021
|
R.G. Tarih ve Sayı: 27/7/2021 - 31550
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter DEVECİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Muazzez BABAK
|
|
|
2. Naif BABAK
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Dilan COŞKUN KARAYAZGAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; geçmişinde birden fazla intihar girişimi
bulunan hükümlünün yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması
sebebiyle intihar etmesi ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının
etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının, vefatından bir süre önce hükümlünün kamu
görevlileri tarafından yaralanması ve söz konusu olay sonrasında etkisiz bir
şekilde yürütülen ceza soruşturması sonunda açılan kamu davasında sanıklar
hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle
eziyet yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurucu Muazzez Babak'ın tek başına yaptığı
2017/35564 numaralı bireysel başvuru 27/9/2017 tarihinde, başvurucuların
birlikte yaptığı 2018/19139 numaralı bireysel başvuru ise 29/6/2018 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurular arasındaki konu yönünden bağlantı nedeniyle
2018/19139 numaralı bireysel başvuru dosyası 2017/35564 numaralı başvuru
dosyası ile birleştirilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde
beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
9. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar
özetle şöyledir:
10. Başvurucuların oğlu R.B. işlediği bazı suçlar
nedeniyle süreli hapis cezalarına mahkûm edilmiştir. 25/5/2015 tarihli
müddetnameye göre R.B. hakkında verilen toplam 41 yıl 25 ay 15 günlük hapis
cezasının infazına 21/11/2005 tarihinde başlanmıştır. İnfaz süresince birçok
ceza infaz kurumunda tutulan R.B. 14/11/2015 tarihinde Sincan 2 No.lu F Tipi
Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Sincan Ceza İnfaz Kurumu) vefat
etmiştir.
A. Başvurucuların
Yakınının Sincan Ceza İnfaz Kurumuna Nakledilmesinden Önceki Süreç
11. Prof. Dr. Necmi Ayanoğlu Silivri Devlet Hastanesince
(Silivri Hastanesi) düzenlenen 2/7/2014 tarihli sağlık kurulu raporunda
kendisinde antisosyal kişilik bozukluğu olan R.B.de intihar düşüncesinin
bulunduğu belirtilmiştir.
12. R.B.ye İstanbul Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh
Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi (Bakırköy
Hastanesi) tarafından farklı tarihlerde reçeteler yazılmıştır.
13. Silivri Ceza İnfaz Kurumu Devlet Hastanesi ve Silivri
Hastanesi tarafından düzenlenen belgelere göre R.B. 5/11/2014 tarihinde fazla
sayıda ilaç kullanmak suretiyle intihar girişiminde bulunmuştur.
14. R.B., Silivri 5 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumuna verdiği 6/1/2015 tarihli dilekçesinde Bakırköy Hastanesinden alınan
bütün randevuların iptalini istemiştir.
15. R.B. 13/3/2015 tarihinde Bakırköy Hastanesinde
muayene edilmiştir. Bu muayeneye istinaden tutulan belgede kendisine veya
başkalarına zarar verebilecek nitelikte davranışları olabileceğinden R.B.nin
yakın gözetim altında bulundurulması ve ilaçların kontrollü bir biçimde
kendisine verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
16. Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda (Edirne Ceza İnfaz Kurumu) tutulduğu süre zarfında R.B. birçok kez
psikologla görüşmüştür. 10/9/2015 tarihli psikososyal uzman görüşme raporuna
göre R.B.;
- Daha önce pskiyatrik veya psikolojik tedavi görüp
görmediğine,
- Son bir yıl içinde hiçbir neden yokken sosyal
ortamlarda veya bir başkasıyla konuşurken kendini huzursuz, tedirgin veya
endişeli hissedip hissetmediğine,
- Diğer insanların duymadığı sesleri, fısıltıları ya da
insan konuşmalarını duyup duymadığına,
- Hayatı boyunca kendine zarar verip vermediğine,
- On beş yaşından önce hayvanlara veya insanlara zarar
verip vermediğine, eşyalara zarar verip vermediğine ya da yangın çıkarıp
çıkarmadığına ilişkin sorulara “Evet.” cevabını vermiş ancak son
zamanlarda kendisini öldürmeyi düşünüp düşünmediğine ilişkin soruyu “Hayır.”
şeklinde cevaplamıştır. Görüşmeyi yapan uzmana göre R.B.nin
kendisine ve başkalarına zarar verme riski yüksektir.
17. 10/9/2015 tarihli psikososyal memur görüşme raporuna
göre R.B. kendisiyle yapılan görüşmede çoğu zaman kolaylıkla sinirlendiğini,
bazen öfke patlamaları yaşadığını, sıklıkla bir şeyleri kırıp dökme isteği
duyduğunu, öncesinde uyuşturucu madde kullandığını, geçen bir yıllık süre
içinde yaşamına son vermeyi sıklıkla düşündüğünü, aynı sürede kollarını veya
vücudunun herhangi bir yerini kestiğini, geçmişte intihar etme planının veya
intihar girişiminin olduğunu ancak hâlihazırda intihar planının olmadığını ve
intihar etmeyi düşünmediğini ifade etmiştir.
18. R.B. 22/9/2015 tarihinde fazla sayıda ilaç kullanmak
suretiyle intihar girişiminde bulunmuştur. Bu girişim nedeniyle de bir sağlık
merkezinde yatarak tedavi görmüştür.
19. R.B.ye tutulduğu ceza infaz kurumlarınca zaman zaman
disiplin cezaları verilmiştir. En son, kurum görevlilerine tehdit ve hakarette
bulunduğu gerekçesiyle R.B.ye 27/8/2015 tarihinde Tekirdağ 2 No.lu F Tipi
Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunca üç gün hücreye
koyma cezası verilmiştir. Bu ceza Tekirdağ 1. İnfaz Hâkimliğinin 6/10/2015
tarihli kararıyla onanmış ve cezanın infazı 19/10/2015 tarihinde
tamamlanmıştır.
20. R.B. 10/11/2015 tarihinde Sincan Ceza İnfaz Kurumuna
nakledilmiştir.
B. Başvurucuların
Yakınının Sincan Ceza İnfaz Kurumunda Tutulması ile İlgili Süreç
21. Sincan Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince düzenlenen
oda yerleşimi acil risk ihtiyaç raporunda R.B.nin kendisine ve başkalarına
zarar verme riskinin orta derecede olduğu şematik olarak belirtilmiştir.
22. R.B. Sincan Ceza İnfaz Kurumuna verdiği dilekçesine
istinaden 10/11/2015 tarihinde psikolog E.B. ile görüşmüştür. Bu görüşmeye
ilişkin kayda göre R.B. psikoloğa ihtiyaçlarından söz etmiştir. Bu ihtiyaçların
ne olduğu kayıtta belirtilmemiştir.
23. Sincan Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince düzenlenen
11/11/2015 tarihli tutanağa göre R.B. 11/11/2015 tarihinde saat 08.45
sıralarında, kaldığı B2.7.32 numaralı odada bulunan butona basarak infaz koruma
memurlarını çağırmış ve aynı bahçeyi paylaştığı H.O. ile birlikte müdürü görmek
istediklerini söylemiştir. Bu konuda dilekçe yazmaları gerektiği söylenince
R.B. ve H.O. “Biz dilekçe yazmadan o müdür beş dakika içinde buraya gelecek,
yoksa bu cezaevinin altını üstüne getiririz. Biz bu cezaevine yeni geldik.
Bizim kim olduğumuzu zamanla size göstereceğiz. Biz adamı iki dakikada yeriz.”
diyerek bağırmış, odayı dağıtmaya başlamış ve kafalarını duvara vurmuşlardır.
Olayın ileri bir boyuta taşınmaması, diğer tutuklu ve hükümlülerin tahrik
edilmemesi, huzur ile güvenliğin sağlanması için R.B. ve H.O. etkisiz hâle
getirilmeye çalışılmış ancak hem R.B. hem de H.O. görevlilere direnip
görevlilerin üzerine yürümüştür. Etkisiz hâle getirilen R.B. tedbir amacıyla
B1.7.30 numaralı müşahede odasına alınmıştır.
24. R.B. 12/11/2015 tarihinde B1.7.24 numaralı odaya
yerleştirilmiştir.
25. R.B. aynı gün saat 14.45 sıralarında B1.7.24 numaralı
odadaki sandalye üzerinde boğazına ip geçirmek sureti ile intihara teşebbüs
etmiştir. Durumun fark edilmesi üzerine R.B. tek kişilik B1.7.31 numaralı odada
müşahede altına alınmasının ardından tedavisi için Ankara Ceza İnfaz Kurumları
Kampüs Devlet Hastanesi (Kampüs Hastanesi) Psikiyatr Polikliniğine sevk
edilmiştir. Sevk yazısında R.B.nin intihara teşebbüs ettiği belirtilmemiştir.
R.B., Uzm. Dr. B.Ç. tarafından muayene edilmiştir.
26. 13/11/2015 tarihinde yeniden B1.7.24 numaralı odaya
yerleştirilen R.B., Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere Sincan
Ceza İnfaz Kurumuna verdiği dilekçesinde geldiği günden beri dövüldüğünü ve
hakarete uğradığını, işkenceye maruz kaldığını, 11/11/2015 tarihinde ölüm
orucuna başladığını ve öldüğü takdirde sorumlunun Ceza İnfaz Kurumu idaresi
olduğunu iddia etmiştir.
27. Başvurucu Naif Babak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmek üzere Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 13/11/2015
tarihli dilekçesinde oğlunun Sincan Ceza İnfaz Kurumu müdürü ve infaz koruma
memurları tarafından dövülüp tehdit edildiğini belirterek oğlunun telefonda
kendisine söylediği hususları aktarmıştır. R.B. müdür ve infaz koruma
memurlarının birlikte üç kez çok kötü bir şekilde kendisini dövdüğünü, ayrıca “Seni
burada idam edeceğiz.” diyerek tehdit ettiklerini ve vücudunun mosmor
olduğunu başvurucuya söylemiştir.
28. Ölüm orucuna başlaması nedeniyle R.B.ye günlük 250
gram şeker, bal, 10 gram tuz, iki üç limon, su ve bir kutu meyve suyu verilmesi
aile hekimi E.C. tarafından uygun bulunmuştur.
29. R.B. 13/11/2015 tarihinde, psikiyatrik tedavi
amacıyla kendisine verilen bir ilacı kullanmayı reddetmiştir.
30. B1.7.23 numaralı odada kalan Y.O. 14/11/2015
tarihinde saat 01.50 sıralarında acil çağrı butonuna basarak çağırdığı infaz
koruma memurlarına R.B.nin kaldığı B1.7.24 numaralı odadan su ve müzik sesi
geldiğini söylemiştir. B1.7.24 numaralı odaya ait kapının mazgalı açılarak
R.B.ye seslenilmiş ancak cevap alınamamıştır. Banyo kapısının kapalı olduğunun
görülmesi üzerine odaya girilmiş ve R.B.nin çamaşır ipi yardımıyla kendisini
duş başlığına astığı görülmüştür. Olay yerine çağrılan sağlık görevlileri
R.B.nin öldüğünü tespit etmiştir. İnfaz koruma memurları konuyla ilgili bir
tutanak düzenlemiştir.
C. Başvurucuların
Yakınının Ölümüyle İlgili Soruşturma Süreci
31. R.B.nin ölümünün ardından Ankara Batı Cumhuriyet
Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) ölüm olayı hakkında derhâl bir
soruşturma başlatmıştır.
32. Cumhuriyet savcısı olay günü saat 04.30 sıralarında
olay yerini incelemiştir. Bu incelemeye istinaden tanzim edilen tutanakta başka
hususlar yanında R.B.nin ölü olarak bulunduğu banyoda yüksekliği 40 cm olan,
bir ayağı kırık plastik bir taburenin ters dönmüş vaziyette durduğu, yere
devrilmiş bir sandalyenin bulunduğu, R.B.nin bayrağa bağlı yeşil bir ip
yardımıyla kendisini astığı ve ayaklarının yere temas etmediği belirtilmiştir.
33. Cumhuriyet savcısının talimatı uyarınca kolluk
görevlileri, R.B.nin kaldığı odayı inceleyip odanın fotoğraflarını çekmiştir.
Kolluk görevlilerince düzenlenen Olay Yeri İnceleme Rapor Formu'nda başka
hususlar yanında olay yerinde intihar notu bulunmadığı ve R.B.nin odasında her
biri 5 litrelik on tane dolu su şişesi olduğu belirtilmiştir. R.B.nin odasının
havalandırma bölümünde yapılan incelemede çamaşır ipi bağlamak amacıyla duvara
takılan bir kancada uç kısmı yanık 15 cm uzunluğunda yeşil bir ip görülmüştür.
Olay yeri incelemesi sırasında R.B.nin odasındaki bir tabureden (Bu tabure
banyoda bulunan ve bir ayağı kırık olan tabure değildir.) iki parmak izi elde
edilmiştir. Bu izlerden birisinin R.B.ye ait olduğu tespit edilmiştir.
34. Cumhuriyet savcısının huzurunda bir hekim tarafından
yapılan ölü muayenesine ilişkin tutanakta; ölenin her iki omuz başının alt
tarafında ön taraf ile ön göbek hizasında dört elektrot bulunduğu, alt dudağın
iç kısmında küçük bir erezyon görüldüğü, sol kulağın arkasından başlayıp boynu
boydan boya kateden ve tekrar sol kulağa uzanan telem izinin mevcut olduğu,
cinsel organı ile ağızdan hafif bir akıntının geldiği, çenenin kilitli olduğu,
ısırılması nedeniyle dilin alt taraftan biraz morardığı ve kulaklarda siyanoz
(morarma) olduğu belirtilmiştir. Ayrıca sözü edilen tutanakta sol şakakta kabuk
bağlamış eskiye ait küçük bir yara, boyun altından başlayıp göbek hizasına
kadar devam eden ve jilet izi olduğu değerlendirilen eski yara izleri; omuz
hizasının yaklaşık 25 cm altında ası sırasında duvara sürtmekten kaynaklandığı
değerlendirilen sol tarafta 4x5 cm boyutunda, sağ tarafta ise 3x2 cm boyutunda
ekimotik alanlar, sol kol dirsek altından bileğe doğru jilet izi olduğu
değerlendirilen eski yaralar, sağ kol dirsek içinde küçük bir yara izi ile sağ
kolda eski bir yara, sağ el bileğinde dövme sildirmekten kaynaklanmış
olabileceği değerlendirilen bir iz, sağ bacak diz kapağı altında 1x1 cm
boyutunda bir ekimoz ve sağ ayağın dış yanında 2 cm uzunluğunda kabuk bağlamış
eski bir yara tarif edilmiştir. Ölü muayenesinde herhangi bir kesici veya delici
alet ya da ateşli silah yarası, kemik kırığı veya çıkığı tespit edilmemiştir.
35. Ölü muayenesi sırasında cesedin fotoğrafları çekilip
kamera kaydı yapılmıştır.
36. Cumhuriyet savcısı olay yerinde infaz koruma
memurları C.K., M.Ç., Y.T. ve H.A. ile infaz koruma başmemuru C.A.nın ve ölenin
kaldığı odanın her iki yanındaki B1.7.23 ve B1.7.25 numaralı odalarda kalan
Y.O. ile Ö.C.nin ifadelerini almıştır.
i. İnfaz koruma başmemuru ile infaz koruma memurları
olayın nasıl tespit edildiğine ilişkin tutanak (bkz. § 30) doğrultusunda
beyanda bulunmuştur.
ii. Ö.C., ölenin intihar edeceğini söylemesi üzerine
durumu infaz koruma başmemurlarına anlattığını, ölenin bu olaydan sonra bir gün
süngerli odada kalıp tekrar odasına döndüğünü, saat 00.00-01.00 sıralarında ölenin
odasından televizyon sesine benzer bir ses gelse de kavga veya boğuşmaya işaret
eden bir ses duymadığını söylemiştir.
iii. Y.O., 01.30 sıralarında müzik ve sifon sesi
duyduğunu, seslerden duyduğu rahatsızlık nedeniyle odasındaki acil çağrı
butonuna basarak çağırdığı infaz koruma memurlarına gürültüden söz ettiğini ve
ölenin odasından bağrışma sesi duymadığını ifade etmiştir.
37. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı R.B.nin ölmeden önce
verdiği dilekçeye (bkz. § 26) istinaden Sincan 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli
Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna yazdığı 18/11/2015 tarihli yazı ile R.B.nin
iddialarının araştırılarak ayrıntılı ifadesinin alınmasını istemiştir. R.B.nin
ölmesi nedeniyle ifadesi alınamamış ve soruşturma evrakı Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından bir yazı ekinde Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı bu soruşturmayı R.B.nin ölümü hakkında
yürütülen soruşturma ile birleştirmiştir.
38. Cumhuriyet Başsavcılığı 8/12/2015 tarihinde H.O.nun
ifadesine başvurmuştur.H.O.nun ifadesi şöyledir:
“Sincan 2 Nolu F Tipi Ceza evine
Edirne'den [R.B.]
ile birlikte nakil olarak geldik. Beraber ... kalmak istedik. Ancak yönetim
bizi yan yana bulunan tek kişilik odalara verdi. Cezamız ağırlaştırıl[mış]
olmadığından odalar arasında görüşebiliyorduk. Nakil olduğumuz sırada
eşyalarımızın daha sonra arkamızdan ring aracı ile gönderileceği söylendiğinden
o sırada yanımızda yoktu. Bu nedenle sıkıntı yaşıyorduk. Biz olay günü [R.B.nin]
odasında otururken [R.B.] görevli memurlardan çay istedi. Ancak okuma
yazması olmadığı için dilekçe ile bu talebini yerine getiremiyordu. Bu nedenle
sözlü olarak çay istedi. Memurlar da zorluk çıkardılar bizim görevimiz değil
dediler. [R.B.] de bunun üzerine müdür bey ile görüşmek istiyorum dedi.
Daha sonra memurlar içeriye girerek önce [R.B.ye] daha sonra ayırmak
isteyince de bana da darpta bulundular. Bu memurların isimlerini bilmiyorum.
Ancak içlerinden simasını [hatırlayabildiklerim] vardır. Daha sonra [R.B.]
ile ikimizi cezaevinde bulunan süngerli odaya aldılar. Ondan önce bizim darp
raporumuz aldırılmadı. Süngerli odada bulunduğumuz sırada aynı olay günü kurum
doktoru süngerli odaya geldi. Beni muayene etti ve rapor düzenleyeceğini
söyledi. Ancak [R.B.yi] görüp görmediğini bilmiyorum... [C]ezaevi
[yönetimi] tutmuş olduğu tutanakta bizim odada (B 32 nolu oda) kendi
kendimize zarar vermiş olduğumuz şeklinde tutanak düzenlenmiştir. Ancak böyle
bir şey söz konusu değildir. Zaten ceza ehliyetimiz yerindedir ve kendi
kendimize zarar vermemiz mümkün değildir. Ayrıca tutanakta yeriz vb sözcükler
yazılmıştır. Bunlar kendilerini kurtarmak için söylenmiş sözcüklerdir. Daha
sonra [R.B.nin] vefat ettiğini öğrendim. Kendisini cezaevinde astığını
öğrendim. Ben kendisinin öldürüldüğünü düşünüyorum. Asmış olsa bile buna sebep
olan ceza evindeki görevliler ile talimatı veren müdür olduğunu düşünüyorum.
Ben yıllardır bu şahsı tanıyorum. Böyle bir şey yapacağını düşünmüyorum.
[Cezaevi] yönetimi tarafından tutulan tutanakta odasından gelen yüksek sesli
televizyon nedeniyle odasına girildiğinde [R.B.nin] öldüğünü[n]
görüldüğü söylenmiş ise de gece saat 01:30 sıralarında bu sesin hangi koğuştan
geldiğinin belirlenmesi zordur ve idareyi rahatsız etmesi mümkün değildir.
Başka bir kimsenin rahatsız olduğuna ilişkin müracaat ettiğine ve diğer
mahkumların müracaatının olup olmadığını bilmiyorum. Zaten eşyaları da o sırada
[R.B.ye] verilmediğini biliyorum.” (H.O. kendi şikâyeti üzerine
yürütülen bir başka soruşturma kapsamında verdiği 2/12/2015 tarihli ifadesinde
de benzer söylemlerde bulunmuştur.)
39. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla Cumhuriyet
Başsavcılığına verdikleri 5/1/2016 tarihli dilekçelerinde Sincan Ceza İnfaz
Kurumuna geldiği andan itibaren yakınlarının tutulduğu odaların (süngerli oda
dâhil) kamera kayıtları ile yakınlarının ailesiyle yaptığı telefon
görüşmelerine ait kayıtların soruşturma dosyasına getirtilmesini istemiştir.
40. Başvurucular, vekilleri aracılığıyla Cumhuriyet
Başsavcılığına verdikleri bir başka dilekçede ise başka hususlar yanında
yakınlarının ölmeden önce üzerinde bulunan kıyafetlerin incelenmesini talep
etmiştir.
41. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/1/2016 tarihinde,
ifadelerini daha önce aldığı Y.O. ve Ö.C.nin ifadelerine yeniden başvurmuştur.
i. Y.O., R.B. ile yan yana odalarda kaldıklarını, R.B.nin
13/11/2015 tarihinde saat 20.00-21.00 sıralarında “İlaçlar nerede kaldı?”
diyerek infaz koruma memurlarına seslendiğini, o esnada bir infaz koruma
memuru ile sağlık görevlisinin ilaç dağıtımı yaptığını, R.B.nin oda kapsındaki
mazgalın çıkardığı ses nedeniyle R.B.ye ilacının verildiğini anladığını, saat
01.30 sıralarında önce müzik sesi, sonra da yarım saat kadar devam eden sifon
sesi duyduğunu, gürültüden uyuyamadığı için odasındaki çağrı butonuna basarak
infaz koruma memurlarını çağırdığını, R.B.nin bir infaz koruma memuruyla veya
bir başkasıyla tartıştığını ya da kavga ettiğini duymadığını, R.B.ye yönelik
hakaret, tehdit ya da yaralama eylemlerini görmediğini söylemiştir.
ii. Ö.C.; R.B.nin eline çamaşır ipi alıp “Kendimi
asacağım.” demesi üzerine durumu infaz koruma memurlarına haber
verdiğini, infaz koruma memurlarının R.B.yi süngerli odaya götürdüğünü, yanlış
hatırlamıyorsa R.B.nin çamaşır ipini yakarak aldığını (Bu sözlerden R.B.nin
asılı vaziyette duran çamaşır ipini bir veya birkaç yerden yaktığı ve böylece asıda
kullanabileceği ipi elde ettiği sonucuna varılmıştır.), söylediğine bakılırsa
R.B.nin süngerli odada iken çok üşüdüğünü, infaz koruma memurlarının R.B.ye
hakaret ettiğini, on on beş infaz koruma memurunun R.B.yi dövdüğünü, R.B.nin
dilekçe yazdığını ancak dilekçesine cevap verilmediğini ve ölmesinden bir iki
gün sonra sesini duyduğu R.B.nin kendisine küfrettiğini beyan etmiştir.
42. Ölenin bir süre kaldığı B.2.7.32 numaralı odanın
hemen yanında olup kapısıfarklı bahçeye açılan odada tutulan M.S.D.nin Cumhuriyet
Başsavcılığında verdiği 7/1/2016 tarihli ifade şöyledir:
“...[R.B.yi] fiziken hiç görmedim. Aramızda duvar
vardır... Havalandırmaya çıktığımızda o tarihlerde bazı şahısların nakil
geldiğini anladık. Edirne'den veya Tekirdağ'dan birileri o zaman nakil
gelmişti. Hoş geldiniz diye aramızda duvar olmasına rağmen konuştuk. O
tarihlerde gelen şahıslar gardiyanları çağırarak sigara filan istemişlerdi.
Israrlı istekleri vardı. İhtiyaçlarımızı karşılamak zorundasınız diye
konuşuyordu. İnfaz koruma memurları da biz bunları yapamayız. Ancak kantinden
ihtiyacınızı karşılaya bilirsiniz şeklinde cevap verdiklerini hatırlıyorum.
Taraflar arasında bu şekilde bir bağrışma oldu. Ancak küfür ve tehdit
anlayamadım. Çünkü bağrışma şeklinde sesler geliyordu. İçeriğini anlayamadım.
Ben odamda tek kalıyorum. Bu bağrışmanın akabinde diğer infaz koruma memurları
da geldi. Tartışma devam etti. Hem havalandırma kapısı hem de koğuşa giriş
kapısı açıldı. İki taraftan da sesler geliyordu. Bağrışmalar geliyordu. Bu
konuşmalarda tehdit, hakaret, dur vurma şeklinde bir b[e]yan
anlayamadım. Ancak bağrışma ve tartışma vardı. Daha sonra anladığım kadarıyla
şahsı odadan çıkardılar. Daha sonra süngerli odaya şahsı götürmüş olmalılar ki
kapı kapandıktan sonra da bağırma sesi geliyordu. Şahıs kapıyı da dövüyordu.
Ancak bu şahıs o şahıs mı bilemiyorum. Ancak şahsa ilk kaldığı odada müdahale
edildiğinde sanki biri bağırmak istiyor diğeri de onun ağzını kapatmak
istemesinden kaynaklanan bir şekilde sesler geliyordu. Sesler boğuk boğuk geliyordu.
Ben cezaevinde kaldığım sürede herhangi bir darp eylemine maruz kalmadım.”
43. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/1/2016 ile 8/1/2016
tarihleri arasında infaz koruma başmemuru veya infaz koruma memuru olan
şüpheliler M.E., A.A., O.Y., İ.A., S.Y., C.A., M.Ç. ve Y.T.nin ifadelerini
almıştır.
i. M.E. ifadesinde R.B. ve H.O.nun 10/11/2015 tarihinde
Sincan Ceza İnfaz Kurumuna nakil geldiklerinden ve eşyalarının henüz Sincan
Ceza İnfaz Kurumuna ulaşmadığından söz ederek kantinden ihtiyaçlarını
karşılamak istediklerini beyan ettiklerini, bu isteği A.A. ile birlikte vardiya
başmemuruna ilettiklerini, daha sonra sözü edilen hükümlülere sigara ve
televizyon gönderildiğini, süngerli odada tutulduğu süre zarfında R.B.nin
kendisine herhangi bir hakaret, tehdit veya dayaktan bahsetmediğini beyan
etmiştir.
ii. A.A., M.E. ile aynı yönde beyanda bulunmuştur.
iii. O.Y., olaydan bir gün önce gündüz vardiyasında
R.B.nin kaldığı blokta İ.A. ile birlikte görevli olduğunu, televizyonunu
istemesi üzerine gelen eşyaları arasından çıkardıkları televizyonunu R.B.ye
teslim ettiklerini, R.B.yi süngerli odaya kendilerinin götürmediğini, R.B.nin
saat 08.15 sıralarında süngerli odadan olayın meydana geldiği odaya alındığını,
R.B.nin kendilerine intiharla ilgili bir şey söylemediği gibi kendisine yönelik
kötü muameleden de söz etmediğini ve kendilerine R.B.nin intihara eğilimli
olduğu yönünde bilgi verilmediğini söylemiştir.
iv. İ.A., R.B.nin kendisine intihar edeceğine veya kötü
muameleyle karşılaştığına ilişkin bir şey söylemediğini ve R.B.nin intihara
eğilimli olduğu yönünde bilgi verilmediğini ifade etmiştir.
v. S.Y.nin konuyla ilgili ifadesi şöyledir:
“...[R.B.] yardım butonuna bastı. Bunun üzerine diğer
arkadaşım [C.A.] ile birlikte [R.B.nin] bulunduğu odaya gittik.
Mazgalı açtık. Mazgalı açtığımızda [H.O.] da yanında idi. [R.B.] bize
'müdür ile görüşmek istiyorum' dedi. Ben de kendisine sayım yeni bitti. Dilekçe
yazdın mı diye sordum. O da 'yazmadım, dilekçe yazmama gerek yok, müdür 5 dk
içerisinde buraya gelecek' dedi. Ben de kendisine 'buranın bir işleyişi var'
deyince o da ‘işleyişi var deyince ne kastediyorsun ben bütün cezaevinde
kaldım, cezaevlerinin işleyişini biliyorum, 5 dk içerisinde müdür buraya
gelecek yoksa 5 dk içerisinde burayı yakarız, siz bizim kim olduğumuzu
bilmiyorsunuz, 2 dk biz adamı harcarız' dedi. Biz de yetkililere sizi
bildiririz dedik. Biz oradan ayrılırken tekrar [R.B.] çağrı butonuna
bastı. [H.O.] ile birlikte kapılara vurmaya başladılar. [C.A.]
ile beraber tekrar kapının yanına gittik. Şahısların gürültüsü üzerine müdahale
ekibi ve müdahale ekibi baş memurda bizim yanımıza geldiler. Başmemur kapıyı
açmamızı söyledi. Ben de kapıyı açtım. İçeri girdiğimizde [R.B.] ile [H.O.]
duvarlara yumruk attılar. İçeride bulunan tabak ve benzeri eşyaları sağa sola
atmaya başladılar. Ayrıca şahıslar kafalarını duvarlara ve dolaplara vurmaya
başladılar. Başmemurumuz [M.A] şahıslara sakin olmasını ve dışarı
bahçeye çıkıp sakinleşmelerini söyledi. Şahıslar kollarını yatağın ranzasının
demirlerine geçirerek çıkmayacaklarını söylediler. Bunun üzerine müdahale ekibi
içeri girdi. Şahısların kollarını yataktan çözerek bahçeye aldılar. Daha sonra
kurumun başmemuru geldi. [M.K.] şahıslara işleyiş hakkında bilgi verdi.
Kendilerine yardımcı olacaklarını söyledi. Ancak şahıslar [M.K.nın]
uyarılarına aldırmayarak eylemlerine devam ettiler. Müdahale ekibine direnmeye
devam ettiler. Daha sonra müdahale ekibi de hükümlülere kelepçe vurarak
müşahede odasına aldılar. Bunun ile ilgili tutanak tuttuk. Tutanağı müdüre
bildirdik.Hükümlüler o gün müşahede odasında kaldılar. Biz nöbetimizi akşam
08:00 gibi tamamlayıp ayrıldık. Yanlış hatırlamıyorsam bu olaylar 11/11/2015
tarihinde oldu. O gün başka bir olay olmadı. Ertesi gün akşam nöbetimize
geldiğimizde şahıslar müşahede odasında kalmaya davam ediyorlardı. O gün de
başka bir olay olmadı. Ben ve arkadaşlarım kesinlikle [R.B.] ve [H.O.ya]
herhangi bir hakaret ve işkencede bulunmadık.”
vi. C.A., S.Y.nin anlattıklarını doğrulamıştır.
vii. M.Ç. önceki ifadesine ek olarak odalarına aldıklarında
R.B. ve H.O.nun oldukça saldırgan olduğunu, R.B.nin “Ben kendimi asarım. Siz
görürsünüz.” demesine üzerine H.O.nun “Şimdi bir şey yapma!
Dilekçemizi yazalım, ondan sonra ne yaparsan yaparsın.” dediğini
ifade edip yüklenen suçlamaları kabul etmemiştir.
viii. Y.T. daha önce verdiği ifadesine ek olarak Sincan
Ceza İnfaz Kurumuna geldiği gece R.B.nin müdürle görüşmek istediğini, dilekçe
yazması için R.B.ye kâğıt ve kalem verdiğini, aralarında herhangi bir tartışma
veya kavga yaşanmadığını beyan etmiştir.
44. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucuların ifadelerini
19/1/2016 tarihinde istinabe yoluyla almıştır.
i. Başvurucu Muazzez Babak ifadesinde oğlunun psikolojik
bir rahatsızlığının olmadığını, akciğer kanseri hastası olan oğlunun iki yıl
kadar önce iyileştiğini, oğlunun intihar etmesi için neden bulunmadığını zira
cezasının infazının tamamlanmasına 1 yıl 7 ay kaldığını, oğluyla en son
13/11/2015 tarihinde saat 11.00-12.00 sıralarında telefonda görüştüğünü beyan
edip R.B.nin telefonda söylediklerini aktarmıştır. Başvurucuya göre R.B.
kendisine can güvenliğinin bulunmadığını, vücudunun her yerinin mosmor
olduğunu, süngerli odaya konulduğunu, Cumhuriyet savcısı, müdür ve infaz koruma
memurlarının kendisine işkence ettiğini, kırk kadar kişinin üzerine geldiğini ve
sonraki gün cenazesinin çıkacağını söylemiştir.
ii. Başvurucu Naif Babak ise herhangi bir psikolojik
rahatsızlığı olmadığını ileri sürdüğü oğlunun intihar etmiş olamayacağını iddia
etmiştir.
45. Cumhuriyet Başsavcılığı Sincan Ceza İnfaz Kurumundan
temin ettiği kamera kayıtları ile R.B.nin başvurucu Muazzez Babak ile yaptığı
telefon görüşmesine ilişkin kaydı bilirkişiye inceletmiştir. Bilirkişi
tarafından hazırlanan 18/2/2016 tarihli raporda özetle şu tespitler yer
almıştır:
i. Kamera kayıtları 10/11/2015-14/11/2015 tarihlerini
kapsayan zaman aralığına ilişkindir.
ii. Kamera kayıtlarında ses bulunmamaktadır.
iii. R.B. Sincan Ceza İnfaz Kurumuna 10/11/2015 tarihinde
saat 01.24 sıralarında gelmiştir.
iv. Çok sayıdaki infaz koruma memuru 11/11/2015 tarihinde
saat 08.44 sıralarında R.B.yi kaldığı odadan çıkarıp süngerli odaya (meşin oda)
götürmüştür.
v. Saat 08.46'da R.B.ye bir infaz koruma memuru tekme,
bir infaz koruma memuru ise tokat atmıştır. Saat 08.47'de R.B.ye birkaç tekme
atılmıştır.
vi. İnfaz koruma memurları 08.47 sıralarında süngerli
odadan çıkmıştır.İnfaz koruma memurları, süngerli odada elleri kelepçeli
vaziyette yerde yattığı sırada R.B.ye defaatle tekme ve tokat atmıştır.
vii. R.B. 13/11/2015 tarihinde saat 11.26 sıralarında başvurucu
Muazzez Babak ile on dakikalık bir telefon görüşmesi yapmıştır. Bu görüşmede
R.B. özetle Sincan Ceza İnfaz Kurumuna geldiği günden itibaren her gün sebepsiz
yere infaz koruma başmemurları ve infaz koruma memurları tarafından
dövüldüğünü, kafasında ve vücudunda şişlikler bulunduğunu, kafasındaki şişliğin
yüksekliğinin yaklaşık 20 cmolduğunu, gözünün, kollarının ve bacaklarının
mosmor olduğunu, kendisini döven infaz koruma memurlarından birisinin de
telefon görüşmesi yaptığı sırada yanında olduğunu, 11/11/2015 tarihinde saat
08.30-09.30 sıralarında en az yirmi kişi tarafından dövüldüğünü, iki gün
süngerli odada soğuk bir yerde tutulduğunu (Süngerli odanın soğuk olduğunun
kastedildiği değerlendirilmiştir.), artık dayanamadığını, açlık grevinde olduğunu,
can güvenliğinin bulunmadığını ve kendisini öldüreceğini beyan ederek başvurucu
Muazzez Babak'tan başta Cumhuriyet Savcılığı olmak üzre çeşitli kurumlara
dilekçeler vermesini istemiştir.
viii. İnfaz koruma memurları 14/11/2015 tarihinde saat
01.52 sıralarında başvurucuların yakınının kaldığı odaya gelmiştir.
46. Cumhuriyet Başsavcılığı 18/2/2016 tarihinde Uzm. Dr.
B.Ç.nin beyanına başvurmuştur. B.Ç. ifadesinde muayene için geldiğinde R.B.nin
darptan veya kötü muameleden söz etmediğini, psikiyatri doktoru olduğu için
sadece ruhsal durum muayenesi yaptığını, R.B.nin bir ilaç listesi verdiğini
ancak uygun gördüğü ilaçlar için reçete yazdığını ve üç ay sonrası için R.B.ye
randevu verdiğini söylemiştir.
47. R.B.yi süngerli odada muayene eden Dr. E.C. Cumhuriyet
Başsavcılığında verdiği 23/2/2016 tarihli ifadesinde, muayene yaparken R.B.nin
Sincan Ceza İnfaz Kurumu personeli tarafından darbedildiğini ve kendisine
hakaret edildiğini söylediğini, muayenede belirgin bir lezyon saptayamadığını,
R.B.nin darbedilmesine bağlı olarak kollarında ve sırtında ağrılar bulunduğunu
söylediğini ve R.B.yi psikiyatri polikliniğine sevk ettiğini beyan etmiştir.
48. Başvurucu Naif Babak'ın verdiği dilekçe (bkz. § 27)
üzerine başlattığı soruşturma kapsamında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
2/3/2016 tarihinde verdiği yetkisizlik kararı sonrasında soruşturma dosyasını
Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı sözü edilen
soruşturmayı R.B.nin ölümü hakkında yürütülen soruşturma ile birleştirmiştir.
49. Cumhuriyet Başsavcılığının Sincan Ceza İnfaz Kurumu
ile yaptığı yazışmalara göre;
- R.B.nin ilk muayenesi 11/11/2015 tarihinde Dr. E.C.
tarafından yapılmıştır. Okunabildiği kadarıyla sözü edilen muayeneye ilişkin
sağlık fişinde R.B.nin yakınının baş ve omuz bölgelerindeki ağrıdan söz ettiği,
travmatik lezyon saptanmadığı ve R.B.nin psikiyari polikliniğine sevkinin uygun
olduğu belirtilmiştir. Sağlık fişinde tanı “ilaç düzenlemesi+kontrol”
olarak ifade edilmiştir.
- 13/11/2015 tarihinde yaptığı telefon görüşmesi
sırasında R.B.nin yanında infaz koruma memuru Ç.U. bulunmaktadır.
50. Cumhuriyet Başsavcılığı bilirkişi raporundaki
tespitlere istinaden R.B.yi darbeden kişileri tespit edebilmek için M.E., A.A.,
O.Y., İ.A., S.Y., C.A., M.Ç. ve Y.T.nin ifadelerini yeniden almıştır. Sözü
edilen kişilerin kamera kayıtlarında gözüken kişilerin kim olduğuna ilişkin
beyanları doğrultusunda Cumhuriyet Başsavcılığı M.K., A.T., A.Y. ve Ç.U.yu
şüpheli sıfatıyla dinlemiştir.
i. M.K. 11/11/2015 tarihinde sabah saatlerinde yaşanan
olayı S.Y. ve C.A.nın anlattıklarına benzer şekilde anlatmış; ek olarak Müdür
T.G.nin talimatına istinaden R.B.yi süngerli odaya aldıklarını, başkalarına ve
kurum eşyalarına zarar vermesini engellemek için R.B.ye kelepçe taktıklarını,
R.B.nin eşofmanının muhtemelen üst araması sırasında üzerinden çıktığını, rutin
uygulamaya göre hükümlülerin süngerli odaya alınmasından önce rapor
alınmadığını, süngerli odada iken R.B.nin bir sorununun olmadığını, aldığı
ilaçların etkisiyle o şekilde davrandığını ve Edirne'de tedavi gördüğünü
söyleyerek odasında kalma isteğini dile getirdiğini, bu nedenle R.B.nin kurum
amirinin de talimatıyla odasına alındığını ve R.B.ye vurmadığını ifade
etmiştir. Kendisine kamera kayıtlarından elde edilen 11/11/2015 tarihine
ilişkin bazı fotoğraflar gösterilmesinden sonra M.K., R.B.yi ayağıyla dürten
kişinin A.Y. olduğunu, A.Y.nin yalnızca ikazda bulunduğunu yoksa R.B.yi
tekmelemediğini, A.T.nin R.B.ye tokat atmadığını, belki R.B.nin yüzünü
kaldırmaya çalıştığını söylemiştir.
ii. A.T. özetle R.B.ye tokat atmadığını, küfretmeye devam
etmemesi için R.B.nin ağzını kapattığını beyan etmiştir.
iii. A.Y., başka hususlar yanında R.B.nin eşofmanının
muhtemelen üst araması sırasında sıyrıldığını, R.B.nin elleri kelepçeli olarak
eşofmanını giydiğini, süngerli odaya alınmasından sonra da R.B.nin “Erkekseniz
kelepçemi sökün! Ben suratın nasıl kesileceğini size göstereyim. Siz
şerefsizsiniz.” şeklindeki sözlerine devam ettiğini, bu nedenle
R.B.nin kelepçelerini çözmediklerini, hakaret ve tehditlerine devam etmemesi
için R.B.yi ayağıyla dürttüğünü, eşofmanını giymesi için ayağıyla R.B.yi
kaldırmaya çalıştığını ve R.B.ye vurmadığını söylemiştir.
iv. Ç.U. özetle süngerli odaya götürülmesi sırasında
R.B.nin koluna girdiğini ve kendisinin veya bir başka infaz koruma memurunun
R.B.ye vurmadığını ifade etmiştir.
51. Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığınca hazırlanan
12/5/2016 tarihli otopsi raporunda başvurucuların yakınının ası sonucu vefat
ettiği belirtilmiştir. Sözü edilen raporun ölenin vücudundaki yara izleriyle
ilgili kısmı şöyledir:
“...
En derin yeri boyun sağda; sağ angulus
mandibulanın 3 cm altında olmak üzere derinliği 0.7 cm olacak şekilde; boyun ön
yüz ve sağ kulak memesi altına doğru uzanan; boyun önde hyoid kemik üst
kısmından ve sağ kulak memesinin 7 cm altından geçerek ensede saçlı deri
içerisine ilerleyen; solda ise sol angulus mandibulanın hemen altından geçerek
sol kulak heliksi arka kısma doğru uzanan; aralarında 4.5 cm kalacak şekilde
birleşmeden sonlanan; en geniş yeri 1.2 cm olan; zemini parşömenleşmiş;
yükselici ve yüzeyelleşici vasıfta telem izi görüldü.
Göğüs ön yüz üstte 2 adet, batın ön yüz
üstte 2 adet olmak üzere toplam 4 adet Elektrokardiyografi pedleri olduğu, sağ
kol 1/3 üst bölge dışta-sol kol 1/3 orta bölge dışta ve sağ el sırtında şekilli
dövmeler olduğu, her iki ön kol ile gövde ön yüzde muhtelif ebatlarda çok
sayıda sedefi [yara
izleri] olduğu, sağ bacak 1/3 üst bölge önde 1.5 cm çaplı üzeri kurutlu
sıyrık, sağ bacak 1/3 orta bölge önde üzeri kurutlu milimetrik sıyrıklar, sağ
ayak bileği arkada yaklaşık 3x0,5 cm ebatta üzeri kurutlu sıyrık, sağ dirsek
arkada yaklaşık 0.5 cm çaplı üzeri kurutlu sıyrık ve alın solda yaklaşık 0.3 cm
çaplı üzeri kurutlu sıyrık olduğu, her iki elden parmak izi alımına bağlı
mürekkep bulaşıkları olduğu görüldü.
...”
52. Yürüttüğü soruşturma sonunda Cumhuriyet Başsavcılığı,
otopsi raporu ile kamera kayıtlarına atıf yaparak R.B.nin intihar sonucu vefat
ettiği, ası sonucu meydana gelen olayda suç unsurunun bulunmadığı, R.B.nin daha
önce de intihara kalkıştığı ancak infaz koruma memurlarınca intiharın
engellendiği, R.B.yi intihara yönlendiren veya teşvik eden herhangi bir şahsın
bulunmadığı ve Sincan Ceza İnfaz Kurumu görevlileri A.A., C.A., Ç.U., İ.A.,
M.E., M.K., M.Ç., O.Y., S.Y. ile Y.T.nin R.B.ye karşı hakaret, tehdit ve kasten
yaralama suçlarını; A.Y. ve A.T.nin ise R.B.ye karşı tehdit ve hakaret
suçlarını işlediğine ilişkin yeterli delil elde edilemediği gerekçesiyle
23/9/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar vermiştir.
Bununla birlikte Cumhuriyet Başsavcılığı R.B.nin 11/11/2015 tarihinde süngerli
odaya alınması sonrasında A.T.nin R.B.ye tokat atmak, A.Y.nin ise
R.B.yitekmelemek suretiyle kamu görevlisinin sahip olduğu nüfuzu kötüye
kullanarak kasten basit yaralama suçunu işledikleri iddiasıyla A.Y. ve
A.T. hakkında Ankara Batı 9. Asliye Ceza Mahkemesi (Asliye Ceza Mahkemesi)
nezdinde kamu davası açmıştır.
53. Başvurucular, öz itibarıyla yakınlarının uğradığı
kötü muamele ve işkence nedeniyle çaresizliğe itildiğini ve intihara
sürüklendiğini, yakınlarına psikolojik durumu yönünden esaslı bir tedavi
sağlanmadığını, öngörülebilir ve önlenebilir olmasına rağmen intiharın
gerçekleşmemesi için gerekli tedbirlerin alınmadığını belirterek kovuşturmaya
yer olmadığına dair ek karara vekilleri aracılığıyla itiraz etmiştir.
54. Başvurucuların itirazı Ankara Batı 1. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 21/12/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Sözü edilen karar
başvuruculara tebliğ edilmemiştir.
D. A.Y. ve A.T.
Hakkında Açılan Kamu Davasıyla İlgili Süreç
55. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada daha
önce ifadeleri alınmayan M.Y. ile M.A.nın beyanlarına başvurulmuştur.
i. M.Y., kendilerine yönelik saldırısı nedeniyle R.B.yi
süngerli odaya götürüp üst araması yaptıklarını, eşofmanın ipliğinde jilet
saklayabileceğini veya ipliğini kullanılabileceğini düşünerek eşofmanın
ipliğini çektiklerini, bu nedenle eşofman altının R.B.nin belinden aşağıya
kaydığını, R.B. küfrettiği için A.T.nin R.B.nin ağzını kapattığını, A.Y.nin ise
ayağıyla R.B.yi dürttüğünü söylemiştir.
ii. M.Y. ile benzer yönde beyanda bulunan M.A. ek olarak
küfretmesi nedeniyle R.B.ye kelepçe taktıklarını ifade etmiştir.
56. Asliye Ceza Mahkemesi, sanıklara yüklenen eylemin
işkence suçunu oluşturabileceği ve bu suçla ilgili yargılama yapma görevinin
ağır ceza mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle 12/4/2017 tarihinde görevsizlik
kararı vermiştir. Sanıkların bu karara yaptıkları itiraz Ankara Batı 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin (Ceza Mahkemesi) 26/5/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
57. Asliye Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararı
sonrasında yargılama Ceza Mahkemesince yapılmıştır.
58. Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada;
i. Başvurucu Muazzez Babak soruşturma aşamasında alınan
beyanı doğrultusunda söylemde bulunmuştur.
ii. Sanıklar suçlamaları kabul etmemiştir.
iii. Tanık H.O.; infaz koruma memurlarının psikolojik
baskı yaptıklarını, havalandırma bahçesinin kapılarını öğlene kadar
açmadıklarını, eşyalarının olmadığını, semaver ve televizyona ihtiyaç
duyduklarını idareye söylediğini, televizyonun verildiğini ancak semaverin
verilmediğini, R.B.nin okuma yazma bilmediğini, R.B.nin psikoloğa yıllardır
tedavi gördüğünü söylediğini, 11/11/2015 tarihinde çay istediklerini ancak
verilmediğini, başmemurla da görüşemediklerini, bir süre sonra R.B.nin odasına
giren infaz koruma memurlarının hiçbir şey söylemeden R.B.nin üzerine
yürüdüklerini, hem kendisine hem de R.B.ye vurduklarını, sürüklenerek süngerli
odaya götürüldüklerini, süngerli odada bir iki gün kadar kaldıklarını, süngerli
odada bulunduğu sırada kendisine işkence edildiğini, kendisinin daha sonra
Ankara 1 No.luF Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna
nakledildiğini ve R.B.nin herhangi bir intihar girişiminin olmadığını beyan
etmiştir.
iv. Tanıklar A.A., S.Y., M.K., Ç.U., C.A. ve M.E.
soruşturma aşamasında verdikleri ifadelere benzer beyanda bulunmuştur. Farklı
olarak Ç.U. süngerli odaya gönderilmesindenönce kafasını duvara vuran kişinin
H.O. olduğunu, R.B.nin kendisine zarar vermesini önlediklerini ve süngerli
odaya konulmadan önce üst araması yapılırken R.B.nin ellerinin kelepçeli olup
olmadığını hatırlamadığını; M.K. ise R.B.nin ellerinin ne zaman
kelepçelendiğini hatırlamadığını, süngerli odaya götürülürken R.B.nin ellerinin
kelepçeli olmadığını, hakaret ve küfürlerine devam etmemesi için A.T.nin
R.B.nin ağzını kapattığını söylemiştir.
v. Tanık B.Ç. soruşturma aşamasındaki beyanlarını tekrar
etmesi haricinde R.B.de belirgin bir depresyon hâli veya psikoz gibi ağır bir
ruhsal problem görmediğini, R.B.nin intihar girişiminden veya işkenceden söz
etmediğini, sadece ilaç yazdırmak istediğini, Sincan Ceza İnfaz Kurumuna
naklinden önceki döneme ilişkin sağlık dosyasını incelediğini ve klinik muayene
sonrasında başka bir sağlık merkezine sevke gerek görmediğini ifade etmiştir.
vi. Tanık E.C.; R.B.yi süngerli odada muayene ettiğini,
muayene sırasında R.B.yi giysilerinden arındırdığını, hatırladığı kadarıyla
bazı sıyrıklar gördüğünü, bunların süngerli odaya götürülürken kullanılan
güçten ileri gelen ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif
olan ekimoz ve sıyrıklara benzediğini, R.B.yi psikiyatri polikliniğine sevk
ettiğini, muayene esnasında sağlık görevlisi dışında bir infaz koruma başmemuru
ile birkaç infaz koruma memurunun da süngerli odada bulunduğunu söylemiştir.
vii. Sincan Ceza İnfaz Kurumunda sağlık görevlisi olarak
çalışan tanık İ.B., R.B.nin kendini astığının söylenmesi üzerine hemen R.B.nin
odasına gittiğini, R.B.nin ağzından köpükler geldiğini, nabız alamadığını ve
ölmesinden önceki gece R.B.nin uyku ilacını almak istemediğini söylemiştir.
viii. Sincan Ceza İnfaz Kurumunda sağlık görevlisi olarak
çalışan tanık A.Ü. doktorun muayene yapmasından sonra muayene bulgularını
vizite defterine yazdıklarını ve R.B.nin muayenesiyle ilgili bir şey
hatırlamadığını ifade etmiştir.
59. Müdafii aracılığıyla Ceza Mahkemesine verdiği
6/2/2018 tarihli dilekçesinde tanık E.C.nin H.O. ile R.B.yi karıştırmış
olabileceğini ileri süren sanık A.Y., dilekçesinin ekinde R.B. ile H.O.nun
süngerli odada bulundukları sırada yapılan muayenelerine ilişkin vizite
defterinde mevcut kayıtların örneğini ibraz etmiştir. Söz konusu kayıtlara göre
E.C. H.O.nun muayenesine ilişkin kayda yüzeysel sıyrıkların bulunduğu yönünde
not düşmüş ancak R.B.nin muayenesine ilişkin kayda R.B.nin baş bölgesinde ağrı
tarif ettiğini ve travmatik lezyon saptanmadığını yazmıştır.
60. 8/3/2018 tarihinde Ceza Mahkemesi, sanıklara isnat
edilen eylemi sabit görüp kamu görevlisinin
sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanması suretiyle kasten basit yaralama
suçu nedeniyle sanıkların neticeten 4.500 TL adli para cezasıyla
cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.
Ceza Mahkemesi, seçimlik cezalardan adli para cezasını seçse de temel cezayı
180 gün adli para cezası olarak belirlemiştir. Ceza Mahkemesinin anılan
kararının gerekçesi şöyledir:
“...[İ]şkence suçunun oluşabilmesi için fiillerin ani bir
şekilde değil sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde insan onuruyla
bağdaşmayacak ölçüde yapılmasının gerektiği, ölen [R.B.nin] annesi ile
yaptığı telefon konuşmasında sürekli olarak kendisinin dövüldüğü vücudunun yara
ve morluk içerisinde olduğunu ve şikayetçi olmasını beyan ettiği görülmüş ancak
ölü muayene tutanağına göre vücudunda yeni oluşmuş yara ve morluk bulunmadığı,
yine ölenin cezaevinde ilk muyanesini yapan tanık olarak dinlenen doktor [E.C.nin]
soruşturma sırasında alınan beyanında da ölenin kendisinin darp edildiğini
kendisine söylediği ancak ölende darp cebir izine rastlamadığı yönünde ki
beyanları ve sanıkların öleni darp etmedikleri yönünde ki savunmaları bir arada
değerlendirildiğinde dosya kapsamında yer alan olaya ilişkin görgüsü bulunan
kamu tanıkları, kamera görüntüleri ve bilirkişi raporuna göre ölen[R.B.nin]
... yatıştırılamayarak yumuşak odaya alındığı, yumuşak odada güvenlik kamera
görüntüleri ve görüntüleri çözümleyen bilirkişi raporu ile sabit olduğu üzere
sanık [A.T.nin] [R.B.ye] tokat attığı, [A.Y.nin] ise [R.B.yi]
tekmelediği ancak bu eylemlerin olayın etkisi ile ani bir şekilde gerçekleştirildiği,
sistematik bir durumun bulunmadığı ve belli bir süre devam etmediği kanaatine
varılmakla sanıkların eylemlerine uyan kamu
görevlisinin sahip olduğu nüfuzun kötüye kullanılması suretiylekasten yaralama
suçundan cezalandırılmalarına karar verilmiş[tir.]...”
61. Dosyadaki delillerden ve alınan ifadeler arasındaki
çelişkilerden yola çıkan başvurucular; çaresiz konuma düşürüp onurunu kırmak
için ölene tokat atılıp küfredildiğini, eşofman altının çıkarıldığını ve elleri
kelepçeli olarak soğukta bekletildiğini, doktorun usulüne uygun şekilde rapor
tutmadığını, işkencenin belgelenmemesi için bilinçli olarak hareket edildiğini,
ölene eşyalarının verilmediğini, söz konusu eylemlerin nispeten uzun bir süre
devam ettiğini, nihayetinde yakınlarının intihar ettiğini, sanıklara yüklenen
eylemlerin işkence suçunu oluşturduğunu ve alt sınırdan belirlenen hapis
cezasının adli para cezasına çevrilip sonrasında hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmesinin hukukaaykırı olduğunu belirterek Ceza Mahkemesince
verilen karara vekilleri aracılığıyla itiraz etmiştir.
62. Olay tarihinde Sincan Ceza İnfaz Kurumunda B1.7.28
numaralı odada kaldığını iddia eden G.A. Ceza Mahkemesine gönderdiği 19/4/2018
tarihli dilekçesinde herhangi bir ayrıntı vermeden tanıklık yapmak ve ölümün
gerçek nedenine ilişkin bilgilerini paylaşmak istediğini belirtmiştir.
63. Başvurucuların itirazı Ankara Batı 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin 21/5/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
64. Anılan karar başvuruculara 5/6/2018 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
E. Sincan Ceza
İnfaz Kurumu Görevlileri Hakkındaki Disiplin Soruşturması Süreci
65. Yetkili merciler R.B.nin ölümünden sonra Sincan Ceza
İnfaz Kurumu görevlileri hakkında disiplin soruşturması yapılmasına gerek
görmemiştir. Bununla birlikte başvurucu Muazzez Babak'ın Başbakanlık İletişim
Merkezine (BİMER) yaptığı başvuru sonrasında beş infaz koruma başmemuru ile
aralarında A.T. ve A.Y.nin de bulunduğu on beş infaz koruma memuru hakkında
disiplin soruşturması başlatılmıştır.
66. Muhakkik olarak tayin edilen Sincan Ceza İnfaz Kurumu
2. Müdürü Me.K. tarafından hazırlanan soruşturma raporunda haklarında disiplin
soruşturması yürütülen kişilerin kötü muamele amaçlı tavırlarının olmadığı,
R.B.ye zor kullanma yetkisi dâhilinde müdahale edildiği, bu esnada müdahale
esaslarına uygun olmayan küçük çaplı bazı tavırlar söz konusu olsa da sözü
edilen tavırların kötü muamele olarak değerlendirilemeyeceği ve zarar verme
amacıyla yapılmadıkları belirtilerek disiplin cezası verilmemesinin uygun
olacağı açıklanmıştır. Anılan raporun dayandığı delillerden biri olan ve Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca Sincan Ceza İnfaz Kurumuna gönderildiği anlaşılan
22/3/2016 tarihli bilirkişi raporunda -ki bu rapor Sincan Ceza İnfaz Kurumundan
elde edilen 8 dakika 4 saniyelik kamera görüntüsünün incelenmesine ilişkindir-
şu tespitler yer almıştır:
- R.B. 11/11/2015 tarihinde saat 08.45'te elleri arkadan
kelepçeli olarak süngerli odaya getirilmiş ve üç infaz koruma memuru tarafından
yüzüstü yere yatırılmıştır. Bu sırada R.B.nin üzerinde beyaz bir eşofman üstü,
siyah bir tişört ve külot bulunmaktadır. Giymesi için R.B.ye eşofman altı
verilmiştir. R.B. eşofman altını giyerken kır saçlı ve gözlüklü bir infaz
koruma memuru/başmemuru R.B.nin kafasına tokat atmıştır. Kel bir infaz koruma
memuru/başmemuru sağ ayağıyla R.B.nin bacağına tekme atmış, hafif kıvırcık
saçlı bir infaz koruma memuru/başmemuru ise sağ eliyle R.B.nin yüzüne tokat
atmıştır. Kel olan infaz koruma memuru/başmemuru sol ayağıyla iki kez R.B.nin
bacağına sert olmayan bir şekilde vurmuştur. Gözlüklü olan infaz koruma
memuru/başmemuru R.B.ye doğru ayağını uzatmış ancak ayağı değmemiştir. Kel olan
infaz koruma memuru/başmemuru R.B.ye yeniden tekme atmıştır. Görevlilerin
süngerli odadan 08.47 sıralarında çıkmasından sonra R.B. eşofman altını giymiş,
bir müddet yerde dinlenmiş ve daha sonra elleri arkadan kelepçeli şekilde ayağa
kalıp üç dört dakika dolaşmıştır. R.B.ye atılan tokat ve tekmeler yaralamaya
sebebiyet verecek şiddette değildir.
67. Sincan Ceza İnfaz Kurumu Müdürü 20/6/2016 tarihinde,
muhakkik soruşturma raporundaki tespit ve gerekçelerle haklarında disiplin
soruşturması yürütülen kişilere disiplin cezası verilmesine yer olmadığına
karar vermiştir. Karar içeriğine yansıtılan ifadelerden bilirkişi raporunda
bahsi geçen saçları olmayan kişinin A.Y., hafif kıvırcık saçlı kişinin A.T.,
kır saçlı gözlüklü kişinin ise M.K. olduğu anlaşılmıştır.
68. Ankara Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet
Komisyonu Başkanlığı, disiplin işlemi yönünden A.T. ve A.Y. hakkındaki
yargılamanın akıbeti konusunda Ceza Mahkemesiyle yazışma yapsa da A.T. ve A.Y.
hakkında yeni bir disiplin işlemi tesis edilip edilmediği saptanamamıştır.
F. Tam Yargı
Davası İle İlgili Süreç
69. Başvurucular ile çocukları D.B., Ay.Y. ve F.K. yakınlarının
intihara eğilimli olduğunun bilinmesine rağmen intiharın önlenmesi için gerekli
önlemlerin alınmadığını, süngerli odadaki tutma koşullarının uluslararası
standartlara uygun olmadığını, üstelik yakınlarına kötü muamelede bulunulduğunu
ve bu durumun yakınları R.B.yi intihara sürüklediğini belirterek Ankara 8.
İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) Bakanlık aleyhine tam yargı davası
açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu Muazzez Babak için 2.000 TL maddi
tazminat, 50.000 TL manevi tazminat, başvurucu Naif Babak için 1.500 TL maddi
tazminat, 50.000 TL manevi tazminat talep edilmiştir.
70. İdare Mahkemesi, başvurucuların tahliye olacağı
tarihe ilişkin bilgileri elde edip başvurucuların R.B.nin desteğinden yoksun
kalmaları nedeniyle uğradıkları zararı bilirkişiye hesap ettirmiştir.
71. Başvurucular, bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah
ettikleri maddi tazminata ilişkin taleplerini başvurucu Muazzez Babak yönünden
63.878,50 TL'ye, başvurucu Naif Babak yönünden ise 21.530,67 TL'ye
yükseltmiştir.
72. Yaptığı yargılama sonunda başvurucuların yakınının
daha önce de intihara teşebbüs ettiğine işaret ederek vakit geçirilmeden
R.B.nin düzenli bir şekilde psikiyatrik tedavisinin sağlanması gerekirken bu
yönde gerekli adımların atılmaması nedeniyle ölüm olayının meydana gelmesinde
idarenin hizmet kusurun bulunduğu sonucuna varan İdare Mahkemesi 26/9/2019
tarihinde -diğer davacılar için hükmedilenler haricinde- başvurucu Muazzez
Babak'a 63.878,50 TL maddi tazminat ile 10.000 TL manevi tazminat, başvurucu
Raif Babak'a ise 21.530,67 TL maddi tazminat ile 10.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar vermiştir.
73. Bakanlık, anılan karara karşı istinaf kanun yoluna
başvurmuştur.
74. İstinaf başvurusunu inceleyen Ankara Bölge İdare
Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi 22/12/2020 tarihinde, İdare Mahkemesince
verilen kararın manevi tazminatla ilgili bölümünü onamış ancak maddi tazminatla
ilgili bölümünü kaldırıp destekten yoksun kalma tazminatı yönünden yapılan
hesaplamaya göre R.B.nin hak ederek tahliye tarihinden önce vefat edecekleri
gerekçesiyle başvurucuların maddi tazminat taleplerini kesin olarak
reddetmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
75. İlgili ulusal hukuk için bkz. Yalçın Yanık, B.
No: 2013/3718, 20/1/2016, § 48; Hilmi Moray, B. No: 2013/3053, 21/4/2016,
§§ 25-36; S.D. B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 63-65; Ahmet Şenol ve
diğerleri, B. No: 2014/16947, 22/2/2018, §§ 46, 51.
B. Uluslararası
Hukuk
76. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre bir
ihlalin mağduru olduğu iddia edilen bir kişinin başvurunun yapılmasından önce
ölmüş olması hâlinde gerekli hukuki menfaati bulunan kişinin ölen kişinin en
yakın akrabası olarak ölüm veya kayıp edilmeye ilişkin şikâyetlerini ileri
sürdüğü bir başvuruda bulunma hakkı vardır (Varnava ve diğerleri/Türkiye
[BD], B. No:16064/90, 16065/90..., 18/9/2009, § 112). Bunun gerekçesi iddia
edilen ihlalin niteliği ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)
sisteminin en temel hükümlerden birinin etkin bir şekilde uygulanmasına ilişkin
değerlendirmeler ile belirlenen özel durumdur (Fairfield/Birleşik Krallık
(k.k.), B. No:24790/04, 8/3/2005).
77. AİHM bu tür durumlarda, ölümünün veya kaybedilmesinin
devletin sorumluluğunu devreye soktuğu iddia edilen bir kişinin ebeveynleri
gibi yakın aile üyelerinin ölen kişinin yasal mirasçıları olup olmadıklarına
bakılmaksızın bizzat iddia edilen 2. madde ihlalinin dolaylı mağdurları
olduklarını iddia edebileceklerini kabul etmiştir (Van Colle/Birleşik
Krallık, B. No:7678/09, 13/11/2012, § 86).
78. AİHM ayrıca ölenin yakınlarının -Sözleşme’nin 2.
maddesi kapsamında meseleleri gündeme getiren ölüm veya kaybedilme olayıyla
yakından bağlantılı olması koşuluyla- ölen veya kayıp akrabaları adına
Sözleşme’nin 3. ve 5. maddeleri uyarınca şikâyette bulunabilmelerine onay
vermektedir. Örneğin Khayrullina/Rusya (B. No: 29729/09, 19/12/2017, §§
86-107) başvurusunda, polis karakolunda hukuka aykırı olarak tutulduğu sırada
veya karakoldan bırakıldıktan sonra bilinçsiz bir şekilde bulunan ve üç ay
sonra ölen bir kişinin yakınının Sözleşme'nin 5. maddesinin ihlal edildiğine
yönelik şikâyeti esastan incelenmiştir. Öte yandan;
i. Önal/Türkiye (B. No: 31420/11, 30/8/2016, §§
10-109) başvurusunun kabul edilebilirliği hakkında verilen kararda
başvurucuların ölen yakınlarının öldüğü gün rütbeli bir askerin kötü
muamelesine uğradığına ve bu bağlamda Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal
edildiğine yönelik iddiaları da incelenmiş ve başvurucuların mağdur sıfatları
yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın rütbeli asker hakkındaki ceza
yargılamasının derdest olduğuna işaret edilerek sözü edilen şikâyet yönünden iç
hukuk yollarının tüketilmediği sonucuna varılmıştır (benzer iddiaların
incelenip aynı sonuca ulaşıldığı başka bir kabul edilebilirlik hakkında karar
için bkz. Zemci ve Hatun Horuz/Türkiye, B. No: 30247/11, 24/3/2015).
ii. Gözaltına alınan kişilerin gözaltı sırasında ölmeleri
veya gözaltı sırasında yaralandıktan sonra kaldırıldıkları sağlık kuruluşunda
vefat etmeleri nedeniyle bu kişilerin yakınlarınca yapılan bazı başvurularda,
devletin başvurucuların yakınlarının ölümünden sorumlu olduğu kabul edilerek
kamu görevlilerinin darp fiilleri nedeniyle Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal
edildiği iddiaları yönünden ayrı bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir (Tais/Fransa,
B. No: 39922/03, 1/6/2006, § 111; Yurtsever ve diğerleri, B. No:
22965/10, 8/7/2014, § 82).
79. AİHM Kaya ve diğerleri/Türkiye (B. No:
9342/16, 20/3/2018) başvurusunun kabul edilebilirliği hakkında verdiği
kararda ise bir ceza infaz kurumunda tutulmakta iken ölen hükümlünün yakınlarınca
yapılan başvuruda yakınlarının kötü muameleye maruz kaldığına ve bu bağlamda
etkin bir soruşturma yürütülmediğine ilişkin iddiaları ile ilgili olarak ölenin
herhangi bir fiziki kötü muamele ya da zulüm hakkında şikâyette bulunmadığını
ve başvurucuların böyle bir şikâyeti sunmak için dava açma hakkı (locus
standi) bulunsa bile şikâyet konusunda inandırıcı hiçbir delil
bulunmadığını belirterek Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
80. Mahkemenin 9/6/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucu
Muazzez Babak'ın İddiaları ve Bakanlık Görüşü
81. Başvurucu Muazzez Babak tek başına yaptığı 27/9/2017
tarihli başvurusunda; oğlunun isteği dışında Sincan Ceza İnfaz Kurumuna
nakledildiği tarih ile öldüğü tarih arasındaki olay ve olgular ile başvuruya
konu edilen soruşturma kapsamında toplanan delillere işaret edip geçmişinde
intihar öyküsü olan oğlunun Sincan Ceza İnfaz Kurumunda tek kişilik odaya
konulduğunu ve oğluna eşyalarının verilmediğini, infaz koruma memurlarının darp
ve hakaretlerine maruz kalması sonrasında oğlunun intihara teşebbüs ettiğini,
bu olaydan sonra süngerli odaya alınan oğlunun daha donamlı bir sağlık
kuruluşunda tedavi edilmesi yerine Kampüs Hastanesinde muayene edildiğini ve
intihara teşebbüsten sonra oğlunun söylediği ilaçlar için reçete yazılması
dışında oğluna başka bir tedavinin uygulanmadığını belirterek oğlunun ruhsal
durumu ile ilgili esaslı bir tedavinin yapılmaması nedeniyle önlenebilir
nitelikteki olayların önlenemediğini iddia etmiştir.
82. Başvurucu Muazzez Babak ayrıca oğlunun bir hastanede
tedavi altına alınmak yerine psikolojisinin daha da bozulmasına neden
olabilecek şekilde tuvaletin açıkta olduğu, havalandırma sisteminin olmadığı ve
pencerenin bulunmadığı küçük bir süngerli odada tutulduğunu, bu suretle
intihara davetiye çıkarıldığını, oğlunun intiharda kullandığı ipi kolaylıkla temin
ettiğini, oğlunun uğradığı kötü muamele ve işkence nedeniyle intihara
sürüklendiğini, yetkililerin oğlunun ölümünde kasıtlarının bulunduğunu ve
verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair ek kararın oğlunun ölümü hakkında
yürütülen soruşturmanın etkisizliğinin göstergesi olduğunu belirterek
Anayasa'nın 17., 19., 38. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
83. Bakanlık görüşünde öncelikle soruşturma aşamasındaki
işlemlerden ve R.B.nin daha önce tutulduğu ceza infaz kurumlarında aldığı
tedaviler ile disiplin cezalarından söz edilerek;
i. Sincan Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre içinde
R.B.nin intihar etme ihtimalinin bulunduğuna ilişkin herhangi bir rapor
bulunmadığı,
ii.R.B.nin psikolojik sorunları bakımından gerekli
tedbirlerin alındığı ve tedavi imkânlarının sağlandığı,
iii.R.B.nin psikoloğu ile görüşmesinin temin edildiği,
gerekli notların psikolog tarafından alındığı ve R.B.nin sağlık durumunun kurum
tabipliğince takip edildiği,
iv. Sincan Ceza İnfaz Kurumu Tabipliği Psikiyatri Servisi
tarafından R.B.nin psikolojik sorunları ve tehlikeli mahkûm statüsü dikkate
alınarak 11/11/2015 tarihinde muayene edildiği ve bu muayene sonunda herhangi
bir ilaç düzenlenmediği,
v. R.B.nin öngörülemeyen kendi eylemi neticesinde
hayatını kaybettiği,
vi. İntihar nedeniyle devletin sorumlu tutulmasının insan
davranışlarının öngörülemezliği bağlamında devlete ağır bir yük yükleyeceği,
vii. Bireysel başvuru formunda söz konusu olay ile ilgili
idari yargı yoluna bir başvuruda bulunulduğuna dair herhangi bir bilgi
bulunmadığı, başvurucunun şikâyetleri bakımından idari yargı yolunda açılacak
bir tam yargı davasının etkili giderim sağlayıp sağlamayacağı ve bu bağlamda
olağan hukuk yollarının başvurudan önce tüketilip tüketilmediği hususunun
Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu,
viii. Yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde uygulanması ile usul yükümlülüklerine ilişkin gerekli adımların
atıldığı ifade edilmiştir.
84. Bakanlık görüşüne göre R.B. hakkında düzenlenen
19/7/2013 tarihli psikososyal servis raporunda R.B.nin 16 yaşından itibaren on
yıldır ceza infaz kurumlarında bulunduğu, ergenlik döneminden itibaren uzun
süre ceza infaz kurumunda bulunmasının neden olduğu çöküntü duyguları yaşadığı,
psikiyatrik bir sorunu bulunmamasına rağmen sorunlarının gelişiminin
aksamasından kaynaklı doğal tepkiler olduğu, yaşı gereği aktif olması gerektiği
ancak ceza infaz kurumunda zamanını dolduracak ve üretkenlik gösterecek hiçbir
faaliyete katılamadığı için iyileşemediği ve insani olarak gerilediği, Bakırköy
Hastanesinde görmekte olduğu elektroşok ve ilaç tedavisinin beynine zarar
verdiği ve zararlı düzeyde uykuya sebep olduğu, psikiyatrik tedavinin tek yönlü
faydasına karşın açtığı zararları ve yan etkileri insani bulunmadığından ceza
infaz kurumunda kendisine rehabilitasyon programı açıldığı, bu konuda R.B.nin
haftanın üç günü (pazartesi, çarşamba, cuma) kütüphane işlerine yardımcı
olmasının yaşadığı boşluk ve amaçsızlık duygularını olumluya götüreceği,
sorunlu olduğu insan ilişkileri konusunda kütüphanede çalışan öğretmen,
memurlar ve mahkûmla kuracağı ilişkilerin iyileştirici etkilerinin olacağının
düşünüldüğü belirtilmiştir.
85. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle
Bakanlık aleyhine açtıkları tam yargı davasında verilen hükmün istinaf
mahkemesince henüz incelenmediğini, oğlunun tehlikeli mahkûm statüsünde olup
psikolojik anlamda rahatsız olduğunun doktor raporları ile sabit olduğunu,
vefatından önce oğlunun birkaç kez intihara teşebbüs ettiğini, psikolojik
sorunların üstesinden gelinmesinde aile bağlarının önemine ve İstanbul'da
yaşamalarına rağmen oğlunun Sincan Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiğini, oğlunun
işkenceye maruz bırakılması, süngerli odada uzun süre tutulması ve etkili bir
sağlık kontrolü yapılmaması nedeniyle intihar ettiğini ve böylece oğlunun
intihara sürüklendiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
86. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16).
87. Başvurucunun iddialarının bir kısmı, Anayasa
Mahkemesine göre Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine yöneliktir ve aşağıda ayrı bir
başlık altında değerlendirilecektir. Başvurucu intihar ile kötü muamele
arasında bağ kurduğu için söz konusu iddialara burada da yer verilmiştir.
Başvurucunun geriye kalan iddiaları ise öz itibarıyla oğlunun yaşamının
korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığına hatta oğlunun infaz koruma
memurlarının kötü muamele niteliğinde olduğunu ileri sürdüğü eylemleriyle
intihara sürüklendiğine ve oğlunun ölümü hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının etkisizliğine ilişkindir. Şüphesiz başvurucu, oğlunun ölümünde
yetkililerin kasıtlarının bulunduğunu da ifade etmiştir ancak başvurucunun
yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında dile getirdiği bütün iddiaları
birlikte değerlendirilerek başvurucunun sözü edilen iddiasını yetkililere
atfettiği kusurun ağırlığını açıklamak için serdettiği kanaatine varılmıştır.
Bu bakımdan yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin negatif boyutu
bakımından ayrı bir inceleme yapılmamış; başvurucunun oğlunun yaşamının
korunmadığına yönelik şikâyetleri yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin
maddi boyutu kapsamında, oğlunun ölümü hakkında yürütülen soruşturma hakkındaki
şikâyeti ise yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu
kapsamında incelenmiştir.
88. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar
başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.”
89. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
90. Başvurucunun oğlunun ceza infaz koruma memurlarının
kötü muamele teşkil eden eylemleriyle intihara sürüklendiğine ilişkin iddiada
da bulunduğu gözetilerek yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine
ilişkin iddia yönünden başvurunun tam yargı davası yolunun tüketilmediği ya da
İdare Mahkemesinin başvurucuya tazminat ödenmesine karar verdiği gerekçesiyle
kabul edilemez bulunulamayacağı sonucuna varılmıştır. Ayrıca başvurunun kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden tespit
edilmemiştir. Bu nedenle yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal
edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Yaşam
Hakkının Maddi Boyutu
(1) Genel İlkeler
91. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17.
maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5.
maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif
yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 50).
92. Anılan pozitif yükümlülükler kapsamında devlet, yetki
alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer
bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma ödevi altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51). Bu
ödev kapsamında devlet;
i. Yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal ve idari çerçeve oluşturmalı (İpek Deniz ve
diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149),
ii. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir
tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği
durumlarda, görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve bu
tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler almalıdır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
93. Sözü edilen koruma yükümlülüğü, kırılgan ve korumasız
bir konumda bulunan mahpuslar yönünden de geçerlidir. Bu nedenle ceza infaz
kurumu yetkilileri, kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi
konusunda gerçek bir risk olduğunu bildikleri ya da bilmeleri gereken
durumlarda söz konusu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde
ve sahip oldukları yetkiler kapsamında almaları gereken tedbirleri almalıdırlar
(Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72). Bu
çerçevede -kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmemek kaydıyla-
gerektiğinde intihara meyilli mahpusun tedavisi, bu kişinin en uygun yerde
tutulması ve/veya intihar eylemlerinde kullanılabilecek eşyaya el koyulması
gibi tedbirlere başvurulabilir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 73). Bir
mahpus açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların
uygulanmasının makul olup olmadığı, kuşkusuz başvuru konusu yapılan her bir
somut olayın koşullarına göre değişir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).
Bununla birlikte özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği ve öncelikler
ile kaynakların değerlendirilmesi suretiyle yapılacak işlem veya yürütülecek
faaliyet tercihi dikkate alınarak anılan yükümlülüğün kamu makamları üzerinde
aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmaması gerekir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 53).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
94. Hakkında düzenlenen bazı tıbbi belgelere göre başvurucunun
oğlu R.B., Sincan Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmesinden önce antisosyal kişilik
bozukluğu tanısına istinaden tedavi görmüş ve bu kapsamda kendisine bazı
ilaçlar için reçete yazılmıştır. Bazı rapor ve belgelerde de R.B.nin intiharı
düşündüğü, kendisine veya başkalarına zarar verebilecek nitelikte davranışları
olabileceği, kendisine veya başkalarına zarar verme riskinin yüksek olduğu
belirtilmiştir (bkz. §§ 11, 15, 16). Nitekim R.B. Sincan Ceza İnfaz Kurumuna
naklinden önce iki kez intihara teşebbüs etmiştir. Sincan Ceza İnfaz Kurumu
görevlilerince düzenlenen oda yerleşimi acil risk ihtiyaç raporunda kendisine
ve başkalarına zarar verme riskinin orta derecede olduğu belirtilen R.B.
10/11/2015 tarihinde psikolog ile görüştürülmüştür ancak 11/11/2015 tarihinde
tutulduğu müşahede odasında bazı infaz koruma memurlarının fiziki müdahalesine
maruz kalan R.B., 12/11/2015 tarihinde sandalye üzerinde boğazına ip geçirmek
sureti ile yeni bir intihar girişiminde bulunmuştur. Bu bakımdan R.B.nin
kendini öldürebileceği konusunda gerçek bir risk bulunduğunun Sincan Ceza İnfaz
Kurumu yetkilerince bilindiği açıktır. Bu durumda Sincan Ceza İnfaz Kurumu
yetkililerinin sözü edilen riski önlemek için makul ölçüler çerçevesinde ve
sahip oldukları yetkiler kapsamında almaları gereken tedbirleri alıp
almadıkları değerlendirilmelidir.
95. İntihara teşebbüs etmesi sonrasında tek kişilik
B1.7.31 numaralı odada müşahede altına alınan R.B., Kampüs Hastanesi Psikiyatr
Polikiniğine sevk edilmiş ancak sevk yazısında R.B.nin intihara teşebbüs ettiği
belirtilmemiştir. Nitekim R.B.yi muayene eden Uzm. Dr. B.Ç., R.B.nin ölümü
nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında verdiği ifadesinde ruhsal durum
muayenesi yaptığını, R.B.nin bir ilaç listesi verdiğini ancak uygun gördüğü
ilaçlar için reçete yazdığını ve üç ay sonrası için R.B.ye randevu verdiğini
söylemiştir (bkz. § 46). O hâlde B.Ç., R.B.nin intihara teşebbüs ettiği yönünde
bilgilendirilmemiştir. Bu durum R.B. hakkında yatarak tedavi ve/veya R.B.nin
kullandığı ilaçların başka ilaçlarla değiştirilmesi gibi farklı tıbbi
tedbirlerin alınmasını engellemiştir. Ayrıca yetkililer R.B.nin yeniden
intihara kalkışmasını önlemek için intiharda kullanılabilecek ip/çamaşır ipi
gibi eşyaya el konulması yönünde bir tedbire de başvurmamıştır.
96. R.B. 13/11/2015 tarihinde başvurucu Muazzez Babak ile
yaptığı telefon görüşmesinde artık dayanamadığını ve kendisini öldüreceğini
beyan etmiştir (bkz. § 45/vii). Bu telefon görüşmesi yapılırken bir infaz
koruma memuru da R.B.nin yanında bulunmuştur (bkz. § 49). Buna rağmen R.B.nin
yaşamının korunması için hiçbir önlem alınmamış ve sonuç olarak R.B., bir
çamaşır ipi yardımıyla kendisini duş başlığına asarak intihar etmiştir. O hâlde
R.B.nin daha önceki intihar girişimleri ile R.B.nin cesedinde tespit edilen yaralar,
başvurudaki diğer unsurlarla birlikte değerlendirildiğinde R.B.nin ölümünün
infaz koruma memurlarının kötü muamele teşkil ettiği ileri sürülen eylemlerin
doğrudan bir sonucu olduğu ve bu bağlamda infaz koruma memurlarının eylemleri
nedeniyle R.B.nin intihara sürüklendiği söylenemez ise de Sincan Ceza İnfaz
Kurumu yetkililerinin bilinen intihar riskini önlemek için makul ölçüler
çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında almaları gereken tedbirleri
almadıkları açıktır.
97. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ii. Yaşam
Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
(1) Genel
İlkeler
98. Anayasa Mahkemesine göre devletin yaşam hakkı
kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü (usul yükümlülüğü)
doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu
kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân
tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmesini gerektirir (Serpil Kerimoğlu
ve diğerleri, § 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841,
23/1/2014, § 94).
99. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkının usul boyutu
konusunda benimsediği genel ilkelere göre şüpheli bir ölüm olayı hakkında
yürütülen ceza soruşturmasının etkililiği için;
- Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz,
resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların
belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),
- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve
meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine
gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
58),
- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih
Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30),
- Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif
analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm
bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99) gerekir.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
100. Somut olayda şüpheli ölüm olayından haberdar edilen
Cumhuriyet Başsavcılığının konuyla ilgili derhâl bir soruşturma başlattığı
görülmüştür. Bu soruşturma kapsamında ölüm olayının aydınlatabilmesi için olay
yeri Cumhuriyet savcısınca incelenmiş ve olay hakkında bilgi sahibi olabilecek
bazı infaz koruma memurları ile ölenin kaldığı odanın her iki yanındaki
odalarda kalan mahpusların ifadeleri alınmıştır. R.B. ile birlikte Sincan Ceza
İnfaz Kurumuna nakledilen H.O.nun ifadesi doğrultusunda soruşturma
derinleştirilmiş, R.B.nin başvurucu Muazzez Babak ile yaptığı telefon
görüşmesine ilişkin kayıt ile Sincan Ceza İnfaz Kurumuna ait kamera kayıtları
incelenmiş, R.B.nin sağlık dosyası celbedilmiş ve R.B.nin bir süreliğine oda
komşusu olan M.S.D. ile birçok infaz koruma memurunun ifadelerine
başvurulmuştur. Sincan Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre içinde R.B.yi muayene
eden B.Ç. ve E.C. dinlenmiştir. Yapılan ölü muayenesi ve otopsi işlemleri ile
R.B.nin ası sonucu vefat ettiği tespit edilmiştir. Ayrıca başvurucu Muazzez
Babak soruşturmaya ifade vermek, delillerin toplanmasına ilişkin taleplerini
Cumhuriyet Başsavcılığına iletmek ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karara
itiraz etmek suretiyle etkili bir şekilde katılabilmiş ve soruşturma yaklaşık 1
yıl 1 ay 7 gün gibi kısa bir sürede sonuçlandırılmıştır. Bununla birlikte
Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair ek kararda;
soruşturmadaki unsurlar gerektirmesine rağmen R.B.nin ceza infaz koruma
memurlarının kötü muamele teşkil ettiği iddia edilen eylemleriyle intihara
sürüklenip sürüklenmediği, bir başka ifadeyle infaz koruma memurlarının kötü
muamele oluşturduğu öne sürülen eylemleri ile R.B.nin ölümü arasında bağlantı
olup olmadığı ve intihara ilişkin gerçek bir riskin varlığına rağmen R.B.nin
yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığı (Mahkemenin bu
konu hakkındaki değerlendirmesi için bkz. §§ 94-97) konusunda hiçbir
değerlendirme yer almamıştır.
101. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Eziyet
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
102. Başvurucu Muazzez Babak 27/9/2017 tarihli
başvurusunda oğlunun darbedildiğini ve hakarete uğradığını, kolları arkadan
bükülerek ve sürüklenerek süngerli odaya götürüldüğünü, ellerinin arkadan
kelepçelendiğini, fiziki koşulları uluslararası standartlara uygun olmayan
süngerli odada üç gün tutulduğunu, süngerli odada çok üşüdüğünü ve yaralarıyla
ilgili olarak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği İşkence ve
Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili
Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’na (İstanbul Protokolü)
uygun bir rapor tutulmadığını belirterek Anayasa'nın 17., 19., 38. ve 40.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
103. Başvurucular birlikte yaptıkları 29/6/2018 tarihli
başvuruda ise 27/9/2017 tarihli başvuruda dile getirilen iddiaları yineleyerek
A.Y. ile A.T.nin eylemlerini sistematik bir şekilde gerçekleştirdiklerini,
sanıklara yüklenen eylemin işkence suçunu oluşturduğunu, ağzına su
dökülmek suretiyle oğullarına işkence edildiğini, kötü muamele yasağının ihlal
edildiğine yönelik iddialarının derece mahkemelerince dikkate alınmadığını ve
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin cezasızlık sonucunu
doğurduğunu belirterek kötü muamele yasağı ile bu yasakla bağlantılı olarak
etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
104. Başvurucuların iddialarının özü, yakınlarının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan fillere maruz kaldığına
ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu
nedenle inceleme de bu çerçevede yapılmıştır.
105. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
…”
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
106. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas
itibarıyla ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya
da ihmalinden dolayı güncel bir kişisel hakkı doğrudan etkilenen kişiler
(doğrudan mağdur) olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen
hakkın niteliğine göre doğrudan mağdur ile arasında kişisel ve özel bir bağ
bulunan, dolayısıyla da Anayasa ve Sözleşme'nin ihlalinden olumsuz olarak
etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan
kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabilecektir
(Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 47). Nitekim
mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık
ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda -özellikle yaşam hakkının söz konusu
olduğu- başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen
ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle bu etkiye dayanarak kendi
adlarına başvuru yapabilecekleri kabul edilmektedir (bu kapsamda incelenen
başvurular için birçok karar arasından bkz. Sadık Koçak ve diğerleri ve Cemil
Danışman kararları).
107. Somut başvuruda başvurucuların dolaylı mağdur
sıfatlarının bulunup bulunmadığının belirlenebilmesi için bireysel başvuru
yapan kişilerin, ölen yakınlarının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
yasaklanan bir fiile maruz kaldığı iddialarını dolaylı mağdur sıfatıyla
dile getirip getiremeyecekleri meselesinin incelenmesi gerekir.
108. İncelemenin başında belirtmek gerekir ki
başvurucuların yakını, maruz kaldığı bir kötü muamele sonucunda ölmüş veya
ölmesinden çok kısa bir süre önce kötü muameleye maruz kalmış ise
başvurucuların dolaylı mağdur sıfatı yönünden hiçbir sorun bulunmamaktadır (Esma
Çelebi, B. No: 2014/17591, 19/4/2017 § 80; Ahmet Şenol ve diğerleri,
§ 69).
109. Anılan durumlar dışında dolaylı mağdur sıfatının
varlığı somut olayın koşullarına ve kötü muamele teşkil ettiği iddia edilen
fiillerin ölüm olayıyla olan bağlantısına göre belirlenmelidir. Mesela Rıfat
Bakır ve diğerleri (B. No: 2013/2782, 11/3/2015) başvurusunda,
başvurucuların ölen yakınlarının zorunlu askerlik vazifesini ifa etmekteyken
ölmesinden önce bir üstü tarafından darbedilip onur kırıcı muameleye maruz
kaldığına yönelik iddiaları mağdur sıfatı yönünden herhangi bir değerlendirme
yapılmadan esastan incelenmiştir.
110. Somut olayda başvurucuların oğlu R.B. 13/11/2015
tarihinde telefon yoluyla iletişim kurduğu başvurucu Muazzez Babak'a
dövüldüğünden söz etmiş, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği aynı
tarihli dilekçesinde ise süngerli odadaki tutma koşullarına yönelik bir iddiayı
dile getirmeden dövülüp hakarete uğradığını ve işkenceye maruz kaldığını iddia
etmiştir. Bu nedenle somut olayın koşullarında başvurucuların, yakınlarının
süngerli odadaki tutma koşullarına (süngerli odanın fiziki koşulları ve R.B.nin
süngerli odada kelepçeli olarak tutulması) yönelik iddiaları bakımından dolaylı
mağdur sıfatları bulunmasa da infaz koruma başmemurlarının/memurlarının
ölen yakınlarına yönelik eylemleri yönünden dolaylı mağdur sıfatını
taşıdıkları sonucuna varılmıştır. Ayrıca başvurunun kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden tespit edilmemiştir. Bu nedenle
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
111. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin
şikâyetlerin incelenmesinin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate
alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı ele alınması
gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, bireyleri işkence ya da insanlık
dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu
içerirken pozitif yükümlülük hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı
(önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti
ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. Anılan yasağın
maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif
yükümlülüğün iki unsurundan biri olan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu
oluşturmaktadır (Elif Aydın Dost, B. No: 2014/19954, 12/6/2018, § 35).
112. Anayasa mahkemesinin işkence ve kötü muamele
yasağının maddi ve usul boyutları kapsamında belirlediği temel ilkeler ile
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen işkence, eziyet
ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muamele kavramın
ifade ettiği anlamlar şimdiye kadar birçok kararda belirtilmiştir (birçok karar
arasından bkz. Naif Bal (2), B. No: 2015/2465, 1/9/2019, §§ 49-55; Fırat
Can, B. No: 2016/762, 2/6/2020, §§ 50-59, 65-76).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
113. Başvuruya konu soruşturmada R.B.nin maruz kaldığı
fiillerin tespiti için birçok tanık dinlenmiş, R.B.nin sağlık dosyası
getirtilerek hakkında tanzim edilen tıbbi belgeler incelenmiş, R.B.nin
başvurucu Muazzez Babak ile yaptığı telefon görüşmesine ilişkin kayıt ile
Sincan Ceza İnfaz Kurumuna ait kamera kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi
yaptırılmış ve A.T.nin R.B.ye tokat atmak, A.Y.nin ise R.B.yi tekmelemek
suretiyle kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle
kasten basit yaralama suçunu işledikleri iddiasıyla A.Y. ve A.T. hakkında kamu
davası açılmıştır. A.T. ve A.Y. de dâhil olmak üzere kamu görevlilerinin R.B.ye
yönelik başka bir eylemi saptanamamıştır. Öte yandan Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca aldırıldığı anlaşılan ve bir örneği de yürütülecek disiplin
soruşturmasında değerlendirilmek üzere Sincan Ceza İnfaz Kurumuna gönderilen
22/3/2016 tarihli bilirkişi raporunda (bkz. § 66) M.K.nın da R.B.ye tokat
attığına ilişkin tespit bulunmasına rağmen konu Cumhuriyet Başsavcılığına
bildirilmemiş, Cumhuriyet Başsavcılığı da farklı bir delil elde etme ihtimaline
rağmen Sincan Ceza İnfaz Kurumundan olay hakkında yürütülmüş disiplin
soruşturmasına ilişkin dosyayı getirtmemiştir. Netice olarak 22/3/2016 tarihli
bilirkişi raporundaki tespite rağmen M.K. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına
dair ek karar verilmiştir. Bu nedenle Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturmada sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplandığı
söylenemez.
114. Ceza Mahkemesi, yaptığı yargılama sonunda kamu görevlisinin sahip olduğu nüfuzu kötüye
kullanması suretiyle kasten basit yaralama suçu nedeniyle sanıkların
neticeten 4.500 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Bu durumda A.Y. ve A.T
hakkında verilen cezanın sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmesi ve
mağdur açısından uygun giderim sağlanması yönündeki gerekliliği sağlayıp
sağlamadığı değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme yapılırken hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verip vermemenin mahkemelerin takdirinde olmakla
birlikte mahkemelerin sanıkların fiilen cezasız kalmalarını sağlayacak şekilde
hukuku uyguladıklarının tespiti hâlinde soruşturmanın etkinliğinin
sağlanamadığı sonucuna varılabileceği nazara alınmalıdır (S.D. §§
100-102, 122; Yunus Kalkan, B. No: 2013/4383, 18/2/2016, §§ 68, 69, 85,
86).
115. Somut olayda başvurucuların oğlu R.B. hükümlü olarak
tutulduğu Sincan Ceza İnfaz Kurumunda infaz koruma memurlarıyla yaşadığı bir
olay sonrasında etkisiz hâle getirilip elleri arkadan kelepçeli bir vaziyette
süngerli odaya götürülmüştür. R.B.nin elleri kelepçeli olmasına ve infaz koruma
memurlarına yönelik fiilî bir saldırısı bulunmamasına rağmen A.T., R.B.ye tokat
atmış; A.Y. ise R.B.yi birkaç kez tekmelemiştir. Olayın gerçekleşme koşulları
ve R.B.nin süngerli odadaki hâli dikkate alınarak şikâyet edilen eylemin eziyet
olarak nitelendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
116. Başvurucuların oğlunun maruz kaldığı eylemin
Anayasa'nın 17. maddesi anlamında eziyet olduğu dikkate alınarak A.Y. ve
A.T.hakkında kurulan hükmün -para cezası tercih edilerek ceza tayini sonrasında
hukuki bir sonuç doğurmamayı ifade eden hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmesi sebebiyle- başvurucuların mağduriyetlerinin
etkili giderimini sağlayabilecek nitelikte olmadığı, sonuç olarak
başvurucuların mağdur sıfatlarının devam ettiği değerlendirilmiştir.
117. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence atına alınan eziyet yasağının maddi ve usul
boyutlarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
118. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
119. Başvurucu Muazzez Babak tarafından yapılan 27/9/2017
tarihli başvuruda ihlalin tespiti, soruşturmanın yenilenmesi ve 100.000 TL
manevi tazminat talep edilmiştir. Başvurucuların birlikte yaptıkları 29/6/2018
tarihli başvuruda ise ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve 50.000 TL
manevi tazminat istenmiştir.
120. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine
getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına
geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
121. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
122. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine
ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden
ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet
Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
123. İncelenen başvuruda başvurucuların oğlunun yaşamının
korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması ve kovuşturmaya yer olmadığına
dair ek kararda infaz koruma memurlarının kötü muamele oluşturduğu öne sürülen
eylemleri ile R.B.nin ölümü arasında bağlantı olup olmadığı ve intihara ilişkin
gerçek bir riskin varlığına rağmen R.B.nin yaşamının korunması için gerekli tedbirlerin
alınıp alınmadığı konusunda değerlendirme yapılmaması nedeniyle yaşam hakkının
maddi ve usul boyutlarının sorumluların tespitine yarayabilecek bütün
delillerin toplanmaması ve Ceza Mahkemesince verilen kararın başvurucuların
mağduriyetlerinin etkili giderimini sağlayabilecek nitelikte olmaması
nedenleriyle eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığının yaşam hakkının maddi boyutunun
ihlal edildiğine ilişkin iddialar hakkında değerlendirmede bulunmadan
kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verdiği hususu da gözetildiğinde
somut başvurudaki ihlallerin Cumhuriyet Başsavcılığı ile Ceza Mahkemesi
tarafından verilen kararlardan kaynaklandığı anlaşılmıştır.
124. Bu durumda yaşam hakkı ile eziyet yasağına ilişkin
ihlallerin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma ve
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeni soruşturma ve
yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma
ve yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran
nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma
yapılmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına, yeniden yargılama yapılmak üzere Ceza
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
125. İdare Mahkemesinin yaşam hakkının maddi boyutunun
ihlali nedeniyle başvurucu Muazzez Babak lehine manevi tazminata hükmettiği ve
başvurucunun bu miktarın yetersiz olduğu iddiasıyla istinaf başvurusu yapmadığı
gözetilerek başvurucu Muazzez Babak'ın yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal
edilmiş olmasına dayalı manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir. Bununla birlikte yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle
başvurucu Muazzez Babak'a net 55.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
126. Öte yandan somut olayda eziyet yasağının maddi ve
usul boyutlarına ilişkin ihlallerin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı
zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla
eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan
kaldırılabilmesi için, eziyet yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara,
talepleri de dikkate alınarak müştereken net 50.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
127. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL
harçtan ibaret yargılama giderinin başvurucu Muazzez Babak'a müstakilen, 294,70
TL harç ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin
ise başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın birer örneğinin yaşam hakkı ile eziyet
yasağına ilişkin ihlallerin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
soruşturma yapılmak üzere Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No:
2015/34463), yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı 2. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2017/198) GÖNDERİLMESİNE,
D. 1. Başvurucu Muazzez Babak'ın yaşam hakkının maddi
boyutunun ihlal edilmiş olmasına istinat eden manevi tazminat talebinin REDDİNE
ancak yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle başvurucu Muazzez Babak'a
net 55.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
2. Eziyet yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlali
nedeniyle başvuruculara talepleri dikkate alınarak net 50.000 TL manevi
tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. 257,50 TL harçtan ibaret yargılama giderinin başvurucu
Muazzez Babak'a ÖDENMESİNE, 294,70 TL harç ile 3.600 TL vekâlet ücretinden
oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin ise başvuruculara MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 9/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.