TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞULE BAYBURT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2017/38724)
|
|
Karar Tarihi: 21/7/2020
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Şule BAYBURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, velayeti annesinde olan çocuğun annenin soyadını
taşıması talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı
hakkı ile birlikte incelenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/12/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 30/1/1991 tarihinde evlenmiştir ve 15/8/2005 doğum
tarihli bir oğlu bulunmaktadır. Başvurucunun eşi 6/4/2009 tarihinde vurularak
öldürülmüştür. Başvurucu kendi isteğiyle nüfusta babasının soyadı olan Bayburt
soyadını almıştır.
10. Başvurucu 9/11/2015 tarihinde Manisa 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde (Mahkeme) çocuğun adının ve soyadının değiştirilmesi, annesinin
soyadını kullanmasına karar verilmesi istemiyle dava açmıştır. Dava
dilekçesinde; eşinin mafya tarafından başından kurşunlanarak öldürüldüğünü,
kendisinin ve ailesinin mafyanın tehdidine maruz kalmaları nedeniyle
ikametgâhlarını değiştirdiklerini, çocuğunun hâlen tehdit altında olması
nedeniyle babasının soyadını taşımasının sakıncalı olduğunu belirtmiştir.
Başvurucu ayrıca kendisinin soyadı ile oğlunun soyadının farklı olması
nedeniyle oğlunun okul hayatında ve sosyal alanda, kamu kurum ve kuruluşları
ile olan taleplerde zorluklar yaşadığını ifade etmiştir. Bunun yanı sıra
çocuğun adı ve soyadının çevrede alay konusu olduğunu, çocuğun rencide olup
kendisini mutsuz hissettiğini vurgulamıştır.
11. Mahkeme 26/1/2016 tarihinde adın değiştirilmesi talebinin
kabulüne, soyadı değişikliği talebinin reddine karar vermiştir. Karar
gerekçesinde, evlilik birliği içinde doğan çocukların baba soyadıyla nüfus
hanesine kaydedileceği, velayet hakkı tanınmış olmasının anneye çocuğun soyadı
değişikliği için dava açma hakkı vermediği ve çocuk reşit oluncaya kadar veya
baba 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 27. maddesi
uyarınca soyadını değiştirmediği sürece çocuğun soyadının değiştirilmesinin
mümkün olmadığı belirtilmiştir.
12. Başvurucunun temyiz istemi Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
tarafından 2/11/2017 tarihinde reddedilerek karar onanmıştır. Nihai karar
başvurucuya 29/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 6/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. İlgili hukuk için bkz. Nurcan Yolcu [GK], B. No: 2013/9880,
11/11/2015 §§ 13-15, 38; Gülbu Özgüler [GK], B. No: 2013/7979, 11/11/2015; §§
13-15, 45; Deniz Altınbaş ve diğerleri, B. No: 2014/2033, 26/10/2017, §§ 15-23.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 21/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
16. Başvurucu, haklı sebepleri bulunmasına rağmen çocuğun
soyadını değiştirme talebinin reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca
çocuğun velayetinin kendisinde olduğunu ve velayetin soyadını belirleme hakkını
da kapsadığını, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan soyadı hakkının kadına
tanınmamasının ayrımcılık teşkil ettiğini, Anayasa Mahkemesinin emsal
kararlarında eşitlik ilkesinin ihlal edildiğinin tespit edildiğini ifade
etmiştir. Başvurucu, bu nedenlerle aile hayatına saygı hakkı ile eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
17. Bakanlık görüşünde; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarına göre soyadı alınmasında cinsiyete bağlı ayrımcılığın ortadan
kaldırılması gerektiğinin vurgulandığı, yeni doğanların nüfusa kayıt sırasında
sadece babanın soyadını alabileceği şeklindeki kuralların kadınlara yönelik çok
katı ve gereksiz bir uygulama olarak değerlendirildiği ve çocuğun annenin
soyadını almasının engellenmesinin cinsiyete dayalı ayrımcılık olduğunun
belirtildiği ifade edilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca konuyla ilgili Anayasa
Mahkemesi kararlarına da detaylı olarak yer verilmiştir.
18. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak
20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ... saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir..."
20. Anayasa'nın 41. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler
arasında eşitliğe dayanır.
...
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma,
yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan
ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
..."
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
22. Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir.
Bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir unsuru hâline gelen,
birey olarak kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri ve
vazgeçilmez, devredilmez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkı olan isim
ve soyadı hakkının da kişinin özel hayatının bir unsuru olduğu açıktır.
Dolayısıyla cinsiyet, doğum kaydı gibi kimlik bilgileri ve aile bağlarıyla
ilgili bilgiler ile bunlarda değişiklik ve düzeltme yapılmasını isteme hakkının
yanı sıra isim ve soyadı hakkı da Anayasa'nın 20. maddesi kapsamındadır (isim
hakkı ile ilgili olarak bkz. Hacı Ahmet
Eskikanbur, B. No: 2015/2944, 9/1/2019, § 27). Bununla birlikte
somut başvuruda olduğu gibi velayeti anneye verilen çocuğun annenin soyadını
alması yönündeki talep, velayet hakkı ve bu kapsamdaki yetkilerin kullanımı ile
ilgili olduğundan Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkı kapsamında ele alınmalıdır. Bu bağlamda, eşitlik ilkesinin
ihlal edildiği iddiası da bulunduğundan somut başvurunun Anayasa'nın 20.
maddesiyle bağlantılı olarak Anayasa'nın 10. maddesi çerçevesinde incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir (aynı konuda bkz. Gülbu Özgüler [G.K.], B. No: 2013/7979, 11/11/2015, § 37).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
ayrımcılık yasağı ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
24. Anayasa Mahkemesi 8/12/2011 tarihli ve E.2010/119,
K.2011/165 sayılı kararında, eşitlik ilkesinin aynı konumda bulunan kadın ve
erkeğin yasalar önünde eşit haklara sahip olmasını gerektirdiğini, kişinin
cinsiyeti nedeniyle karşı cinse göre ayrıcalıklı duruma getirilmesinin bu
ilkeye aykırılık oluşturacağını, eşitliğin bireyler arasındaki farklılıkların
göz ardı edilerek herkesin her bakımdan aynı kurallara bağlı tutulması anlamında
da algılanamayacağını, kimi kişilerin başka kurallara bağlı tutulmalarında
haklı nedenler varsa yasa önünde eşitlik ilkesine aykırılıktan söz
edilemeyeceğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi bu çerçevede yaradılış ve
işlevsel özelliklerin zorunlu kıldığı kimi ayrımların haklı bir nedene
dayandığı ölçüde eşitliği bozmadığı hâlde sadece cinsiyete dayalı ayrımların
eşitlik ilkesine açık bir aykırılık oluşturduğunu vurgulamıştır (AYM,
E.2010/119, K.2011/165, 8/12/2011).
25. Evliliğin feshi veya boşanma hâllerinde çocuk anasına tevdi
edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alacağını belirten
21/6/1934 tarihli ve 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesi, Anayasa Mahkemesinin 8/12/2011 tarihli ve
E.2010/119, K.2011/165 sayılı kararı ile Anayasa'nın 10. ve 41. maddelerine
aykırı bulunarak iptal edilmiştir. İptal kararının gerekçesinde, kadın ve
erkeğin evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve
sorumluluklara sahip olmaları gereğine yer veren uluslararası sözleşme
hükümlerine de atıf yapılmış; eşlerin evliliğin devamı boyunca ve boşanmada
sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda
oldukları, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme
hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından
cinsiyete göre ayrım yapılması sonucunu doğuracağı belirtilmiştir (AYM
E.2010/119, K.2011/165, 8/12/2011).
26. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi, boşanmış eşlerin
çocuklarının soyadının belirlenmesi noktasında velayet hakkının kullanılması
bakımından kadın ve erkek arasında farklı şekilde gerçekleştirilen işlemlere
yönelik uyuşmazlıkların konu edildiği başvuruları detaylı şekilde ele almış ve
genel ilkeleri belirleyerek bir sonuca ulaşmıştır (Nurcan Yolcu [GK], B. No: 2013/9880, 11/11/2015; Gülbu Özgüler [GK], B. No: 2013/7979,
11/11/2015). Söz konusu kararlarda Anayasa Mahkemesi tarafından eşlerin
evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler
bakımından aynı hukuksal konumda olduğu, erkeğe velayet hakkı kapsamında
tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet
hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele
oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır (Nurcan
Yolcu, §§ 49-51).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
27. Yukarıda yer verilen ilkeler kapsamında somut başvuru
açısından tespiti gereken hususlar, başvurucuya ayrımcı bir muamelede bulunulup
bulunulmadığı, bu muamele farklılığının haklı ve objektif gerekçelere dayanıp
dayanmadığı ve kullanılan yöntem ile gerçekleştirilmesi istenen amaç arasında
makul bir oransal bağın kurulup kurulmadığıdır.
28. Anayasa Mahkemesi, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan
çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının, velayet hakkının
kullanılması bakımından cinsiyete göre ayrım yapılması sonucunu doğuracağını
belirtmiştir (AYM E.2010/119, K.2011/165, 8/12/2011). Somut olayda evlilik bağı
içinde doğmuş çocuğa her durumda sadece babanın soyadının verileceğinin kabul
edildiği, haklı nedenler bulunması durumunda dahi anneye çocuğa soyadını verme
imkânı tanınmadığı görülmektedir. Bu bakımdan olayda erkeğe velayet hakkı
kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının,
velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele
teşkil ettiği açıktır (Nurcan Yolcu,
§ 46; Gülbu Özgüler, § 53).
29. Söz konusu farklı muamelenin nesnel ve makul bir gerekçeye
dayanıp dayanmadığının tespiti bakımından derece mahkemelerinin karar
gerekçelerine bakıldığında çocuğun reşit oluncaya kadar babanın soyadını
taşıyacağı, ergin oluncaya kadar soyadını değiştirmesinin mümkün olmadığı
yorumuna dayanıldığı görülmektedir. Velayeti annede bulunan çocuğun annenin
yanında kalması ve onun gözetiminde yetiştirilmesi dikkate alındığında çocuk
ile annenin farklı soyadları taşıması sosyal hayatta özellikle sağlık, eğitim,
ulaşım gibi alanlarda birtakım zorluklara sebebiyet vermektedir. Annenin
yetkililerin neden soyadı kendi soyadından farklı olan çocukla birlikte
bulunduğu yönündeki sorularıyla karşılaştığı, her seferinde özel hayatına
ilişkin hususları açıklamak zorunda bırakıldığı bilinmektedir. Olayda
başvurucu, bazı güvenlik risklerinin yanı sıra kendisinin soyadı ile oğlunun
soyadının farklı olması nedeniyle oğlunun okul hayatında ve sosyal alanda, kamu
kurum ve kuruluşları ile olan taleplerde zorluklar yaşadığını belirtmiş
olmasına rağmen derece mahkemelerinin kararlarında başvurucunun iddialarının
değerlendirilmediği görülmektedir. Mahkeme tarafından ergin olmayan çocukların
soyadlarını değiştirmelerinin mümkün olmadığı belirtilmek suretiyle dava
reddedilmiş olup başvurucunun taleplerinin haklı nedenlere dayalı olup olmadığı
araştırılmamış, bu konuda herhangi bir gerekçeye yer verilmemiştir. Bu bakımdan
olayda cinsiyete dayalı farklı bir muamelenin söz konusu olması ve bu
farklılığı haklı kılacak önemli nedenlerin ortaya konulması gereğine rağmen
belirtilen muamele farklılığını haklı gösterecek nitelik ve kapsamda bir
gerekçeye yer verilmediği anlaşılmaktadır.
30. Çocuğun bir aileye mensubiyetinin belirlenmesi amacıyla bir
soyadı taşıması ile nüfus kütüklerindeki kayıtların güvenilirliği ve
istikrarının sağlanmasında çocuğun ve kamunun açık bir menfaati bulunmakla
birlikte çocuğun soyadına ilişkin belirlemelerde yalnızca babanın soyadının
esas alınması ve bunun sürdürülmesi suretiyle öngörülen farklılık karşında
annenin soyadının çocuğa verilmesinin söz konusu menfaatlerin tesisine nasıl
bir olumsuz etkide bulunacağının yargısal makamlarca açıklanmadığı tespit
edilmiştir (Nurcan Yolcu, § 49).
31. Derece mahkemesi kararında velayet hakkı tanınmış olmasının
anneye çocuğun soyadı değişikliği için dava açma hakkı vermediği ve çocuk reşit
oluncaya kadar veya baba 4721 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca soyadını
değiştirmediği sürece çocuğun soyadının değiştirilmesinin mümkün olmadığı kabul
edilmiştir. Bu bakımdan yargı mercilerinin söz konusu yorumu nedeniyle annenin
çocuğun soyadını değiştirme yönündeki taleplerinin haklı nedenlere dayalı
olduğunu mahkemeler önünde dinletebilmesi bütünüyle engellenmektedir.
Dolayısıyla çocuğun soyadı bakımından benimsenen kuralın hiçbir istisnasının
kabul edilmemesi, haklı sebepler bulunduğunu ileri sürmeye dahi olanak
vermeyecek şekilde aşırı katı yorumlanması aile hayatına saygı hakkı ile kamu
düzeni amacı arasında adil denge sağlamaktan uzak olup ayrımcılık yasağını
ihlal etmektedir.
32. Açıklanan gerekçelerle aile hayatına saygı hakkı ile
birlikte ele alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
34. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 6.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
35. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875,
7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin
devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle
sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
36. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§
55, 57).
37. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin
ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79.
maddesinin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme,
usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan
kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya
özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde,
usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili
mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir
takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin
yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin
sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59,
66, 67).
38. İncelenen başvuruda, derece mahkemesi tarafından çocuğun
soyadı bakımından benimsenen kuralın haklı sebepler bulunduğunu ileri sürmeye
dahi olanak vermeyecek şekilde yorumlanması nedeniyle Anayasa'nın 20. maddesinde
güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkı ile birlikte ele alınan
Anayasa'nın 10. maddesinde tanımlanan ayrımcılık yasağının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
39. Bu durumda aile hayatına saygı hakkı ile birlikte ele alınan
ayrımcılık yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama
ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama
kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri
gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden
ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
40. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkıyla birlikte ele alınan ayrımcılık
yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkıyla birlikte ele alınan Anayasa'nın 10. maddesinde
tanımlanan ayrımcılık yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin aile hayatına saygı hakkıyla birlikte
incelenen ayrımcılık yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (26/1/2016
tarihli ve E.2015/771, K.2016/63 sayılı kararla ilgilidir) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 257,50 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.