TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
KADİR KONUK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/4721)
Karar Tarihi: 23/6/2020
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Murat GÜVEN
Başvurucu
Kadir KONUK
Vekili
Av. Emrah ALPASLAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından başvurucunun tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine yönelik iddiaların ise kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihine kadar birçok kez uzatılmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
10. Başvurucu, Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmaktayken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 16/7/2016 tarihli kararı ile görevinden uzaklaştırılmış; 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edilmiş ve bu karar 29/11/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla meslekten ihraç edilenler hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı üzerine Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 19/7/2016 tarihinde başvurucu çağrılarak ifadesi alınmıştır.
12. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu; ifadesinde, lise döneminde örgütle iltisaklı olduğunu bilmediği FEM Dershanesine burslu olarak gittiğini, bunun dışında eğitim ve çalışma hayatı boyunca FETÖ/PDY ile herhangi bir bağlantısının bulunmadığını, darbe teşebbüsü hakkında bir bilgiye sahip olmadığını belirtmiştir.
13. Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı 19/7/2016 tarihinde, terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu Tekirdağ 1. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk etmiştir.
14. Başvurucunun sorgusu Hâkimlik tarafından 19/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu, Savcılıktaki ifadesine benzer beyanlarda bulunarak suçlamaları kabul etmemiştir. Başvurucunun müdafii, dosyada atılı suçları işlediğine dair delil bulunmaması nedeniyle müvekkilinin serbest bırakılmasını talep etmiştir.
15. Hâkimlik 19/7/2016 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheli Kadir Konuk'un üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarının işlendiği hususunda şüpheli hakkında HSYK 2. Dairesinin 16/7/2016 tarihli Hakimlikten ve Savcılıktan uzaklaştırma kararı bulunduğu, Ankara C.Başsavcılığının ihbarı kapsamında anayasal düzene karşı işlenen suçlar soruşturma Bürosunun 16/7/2016 tarihli yazı içeriğinde Türkiye genelinde hükümeti devirmeye ve Anayasal Düzeni cebren ilgaya teşebbüs edildiği ve bu suçu işleyen FETÖ/PYD örgütüne üye olduğu değerlendirilerek hakkında gözaltına alma, arama ve tutuklama talep edilmesi karşısında somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, mevcut delil durumu, şüphelinin savunması, şüphelinin kaçma şüphesinin bulunduğu, atılı suçların CMK. 100/3-a (11) maddesinde belirtilen katalog suçlardan oluşu göz önüne alındığında CMK'da tutuklama nedeni varsayılabilecek suçlardan olması, atılı suçların cezasının alt ve üst sınırları itibariyle verilmesi muhtemel ceza miktarı da gözönüne alınarak tutuklama tedbirine müracaat etmede ölçüsüzlük görülmediğinden Hakimler ve Savcılar Kanunun 94.maddesi ve CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince şüphelinin silahlı terör örgütüne üye olma, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarından tutuklanmasına ... [karar verildi.]"
16. Başvurucu 22/7/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş, Tekirdağ 2. Sulh Ceza Hâkimliği 25/7/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
17. Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı 27/9/2016 tarihinde yetkisizlik kararı vererek soruşturma dosyasını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
18. Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği 5/12/2016 tarihinde başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
19. Anılan karara karşı başvurucu tarafından yapılan itiraz, Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliğince 21/12/2016 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
20. Başvurucu 16/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 12/1/2017 tarihinde yetkisizlik kararı vererek soruşturma dosyasını İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) göndermiştir.
22. Başsavcılığın 12/6/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açılmıştır.
23. İddianamede, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddia edilmiştir. Suçlamaya ilişkin olarak tanık beyanına ve başvurucunun meslekten ihraç edilmesine dayanılmıştır.
24. İddianamede yer alan tanık M.Ü.nün beyanının başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin kısmı şöyledir:
"...4'ncü sınıfta Ümraniye/Örnek Mahallesinde bulunan cemaat evinde kaldım (2004-2005), bu evde benimle birlikte idari yargı hakimi M.Y., B.C., M.E.A. ve Kadir Konuk vardı. Bu şahısların hepsinin halen meslekte olduğunu düşünüyorum. Bu şahıslardan Kadir Konuk 4’ncü sınıfın 2. döneminde evden ve cemaatten ayrıldı, ancak diğerleri bu yapıya halen müzahirdir..."
25. Mahkeme 28/6/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/74 sayılı dosya üzerinden kovuşturma başlamıştır.
26. Mahkeme 4/10/2017 tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
27. Mahkeme 10/11/2017 tarihinde, tanık M.Ü.nün ifadesinin alınmasını Çorum 2. Ağır Ceza Mahkemesinden talimat yoluyla istemiştir. Tanık ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık benim üniversiteden sınıf arkadaşımdı, sanıkla birlikte cemaat evlerinde kaldık, bir dönem aynı cemaat evinde kaldığımız da oldu, sanık dördüncü sınıfa kadar cemaat evlerinde kaldı, dördüncü sınıfın başında ya da ortasında ama mezun olmadan önce cemaat evlerinde kalmayı bıraktı ve cemaatten ayrıldı, zaten sanıkla konuşmalarımızda cemaatten ayrılmayı düşünüyordu ancak erteliyordu, en son dördüncü sınıfta birkaç arkadaşı ile birlikte cemaati bıraktı, ben 2014 yılına HSYK seçimleri amacıyla Batman'a gitmiştim, sanık da Batman'da Hakimlik veya Savcılık yapıyordu, yine benim gibi örgüt mensubu olan Ş. isimli şu anda soy ismini hatırlamadığım Batman'da çalışan savcı arkadaşıma Kadir'in durumunu sordum, o da cevaben cemaatle bir alakasının olmadığını ancak seçimlerde bağımsızlara oy verebileceğini söylemişti, ayrıca kulaktan dolma haberlerle bildiğim kadarıyla sanık cemaati bıraktıktan sonra içki bile içtiğini cemaat mensubu arkadaşlarım söyledi."
28. Mahkeme 6/7/2018 tarihinde başvurucunun beraatine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... Tanığın gerek soruşturma aşamasında gerek kovuşturma aşamasında vermiş olduğu beyanları birlikte değerlendirildiğinde sanığın 2005 yılında kısa bir süre tanıkla birlikte cemaat evinde kaldığı, eğitim öğretim yılı bitmeden arkadaşlarıyla birlikte cemaat evinden ayrıldığı, bu tarihten sonra cemaatle bağlantısını tamamen kopardığı, tanığın bunu 2014 yılında başka bir örgüt mensubuna sorarak teyit ettiği ve cemaatle hiç bir bağının kalmadığını beyan ettiği görülmektedir. Sanık tarafından ise bu iddia tamamen reddedilmiş ve tanığı hatırlamadığı savunulmuştur. Sanığın üniversite yıllarında cemaate ait evde kaldığına ilişkin başkaca bu beyan dışında başkaca bir delile ulaşılamamıştır. Tanığın bu beyanı doğrultusunda sanığın 2005 yılında bu örgüte ait evde kaldığı kabul edilse dahi bu hususun değerlendirilerek suçun oluşumu için yeterli olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. FETÖ/PDY terör örgütünün nihai amacının, devletin anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğunda ve bu amacını gerçekleştirmek için 'mahrem alan' olarak örgütlendiği, devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip bulunduğunda kuşku yoktur. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının, örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı açıktır. Kişinin örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilip bilmediği ise kişinin örgüt yapılanması içerisindeki yeri ve somut olayın özellikleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak bu değerlendirme yapılırken, 2012 yılı ve sonrasında örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından yapısal operasyonlar gibi, örgütün nihai amacını açıkça ortaya koymaya başladığı sansasyonel olaylar sonrasında; Milli Güvenlik Kurulu'nun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde 'hizmet hareketi' adlı, legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların devlet ve hükümet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip, kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da göz ardı edilmemesi gerekir. Dosyamıza konu somut olayı değerlendirdiğimizde sanığın 2005 yılında kısa bir süre örgüt evinde kaldığı kabul edilse dahi, bu kalmanın tarihi, süresi de gözönünde tutularak sanığın özellikle örgütün amaç ve yöntemlerini bildiği, katılma iradesinin devamlılığı, örgüt olduğunu bilerek üye olma kastı gibi hususlarda sanığın üye olma iradesi ile böyle bir evde kaldığı hususunda her türlü şüpheden uzak bir kanaate ulaşmamızı engellemiştir.
...
Sanıkla ilgili toplanan ve mahkememizce kabul edilen tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde sanık Kadir Konuk'un yukarıda izah edilen eylem çeşitliliği ve sürekliliği de sergileyerek örgütle bağ kurarak hiyerarşisine dahil olduğu yönünde mahkumiyetine yeter delil bulunmadığından sanığın ... beraatına ... [karar verilmiştir.]"
29. Başvurucu, üzerine atılı suçu işlemediğinin sabit olduğu gerekçesiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğinden bahisle 16/7/2018 tarihinde karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
30. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Yıldırım Turan [GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 27-82
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 23/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu, hakkında somut bir delil olmaksızın tutuklanmasının keyfî ve hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüşünde özetle öncelikle etkili bir başvuru yolu olan 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen tazminat davası yolu tüketilmeden başvuru yapıldığından bahisle başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği, Anayasa Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması durumunda ise somut olayda soruşturma makamlarınca ileri sürülen olgularla kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu, tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile sulh ceza hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.
35. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfîliğin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
36. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, hakkında beraat kararı verildiğini ve istinaf talebinde bulunduğunu hatırlatarak tutuklama kararının hukuki olmadığını ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
37. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
38. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
39. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğunun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Uygulanabilirlik Yönünden
40. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
41. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
42. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
43. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan bu bölümdeki iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
45. Genel ilkeler için bkz. Özcan Güney, B. No: 2017/20709, 15/11/2018, §§ 57-62; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
46. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
47. Diğer taraftan başvurucu, bir savcı olarak mesleğinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmektedir.
48. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan kararında ilgili Türk Hukuk Mevzuatı çerçevesinde konuyu etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek Vergi Mahkemesi üyesi (hâkim) olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır (ayrıntı için bkz. Yıldırım Turan [GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 108-159).
49. Somut olayda anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
50. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
51. Hâkimliğin tutuklama kararında, başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna genel olarak değinilmiş; bu olgulara ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir (bkz. § 15).
52. İddianamede ise başvurucunun meslekten ihraç edilmesine ve FETÖ/PDY'ye ait evlerde kaldığı yönünde verilen tanık beyanına dayanılmıştır (bkz. § 24).
53. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamanın dayanaklarından biri, başvurucunun meslekten ihraç edilmesidir.
54. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda görevden uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da meslekten çıkarma şeklindeki idari kararların niteliğini dikkate alarak bu kararların verilmesinin karara muhatap olan kişilerin suç işlediklerine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu anlamına gelmediği sonucuna varmıştır (diğerleri arasından bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54; E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 57; Ali Aktaş, B. No: 2016/14178, 17/7/2019, § 53; Mustafa Özterzi, § 104; Zafer Özer, §§ 53-57). Bu itibarla başvurucu hakkındaki görevden uzaklaştırma veya meslekten çıkarma tedbirlerine ilişkin kararlarda başvurucuyla ilgili kişisel bir tespit ve değerlendirme bulunmadığından bunların -tek başına- suç işlendiğine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir.
55. Öte yandan başvurucuya yöneltilen suçlamanın dayanağı olan tanık M.Ü. ifadesinde, başvurucunun öğrencilik yıllarında (2005 yılı ve daha öncesine tekabül etmektedir.) FETÖ/PDY'ye ait evlerde kaldığını belirtmiştir. Tanık; ifadesinde, 2005 yılında başvurucu ile birlikte kaldığını, daha sonra başvurucunun ayrıldığını belirtmiştir. FETÖ/PDY'nin gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiği, üst düzey Hükûmet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda paralel yapı veya terör örgütü olduğuna ilişkin tespit ve uyarıların yapıldığı, Millî Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı, süreçten önceki faaliyetlerin nitelik, içerik ve mahiyeti itibarıyla terör örgütünün amacına hizmet ettiğinin somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceği yerleşik yargı içtihatlarında ifade edilmiştir (A.L., B. No: 2016/63999, 9/1/2020, § 65). Somut olayda da başvurucunun FETÖ/PDY'nin illegal yönünün kamuoyunca bilinir hâle gelmesinden önce bu yapılanmayla bağlantılı evlerde kaldığı iddiası dışında gerek bu tarihten önce gerekse bu tarihten sonra herhangi bir örgütsel faaliyette bulunduğuna ilişkin bir delil ortaya konulamamıştır. Nitekim ilk derece mahkemesinin beraat kararında da benzer gerekçelere yer verilmiştir (bkz.§ 29).
56. Bu itibarla soruşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.
57. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
58. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
59. Bununla birlikte anılan tedbirin Anayasa'nın olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.
4. Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden
60. Somut olayda Anayasa Mahkemesince soruşturma makamlarının suç işlendiğine dair belirtileri somut olgularla ortaya koymadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurdukları sonucuna varılmıştır. Bu itibarla Anayasa'nın olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesinin başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer yönde bkz. Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, § 110; Mehmet Hasan Altan (2), § 157).
61. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
63. Başvurucu, tahliyesine karar verilmesi istemiyle birlikte 350.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
64. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).
65. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
66. Başvurucu hakkındaki tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Soruşturma sürecinde 4/10/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiş ve tutukluluk hâli sona ermiştir.
67. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
C. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/74) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.