TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
YASİN YILMAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/5107)
Karar Tarihi:17/6/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Fatma Burcu NACAR YÜCE
Başvurucu
Yasin YILMAZ
Vekili
Av. İbrahim Metin YILDIZHAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasında dava konusu alacak talebinin ıslahla artırılan kısmının zamanaşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Bireysel Başvuru Öncesine İlişkin Süreç
6. Başvurucu, A. Elektrik Makine İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.nin taşeronu olan Y. Elektrik Ltd. Şti.nin işçisi iken M. Hidroelektrik Santralı-Konaktepe Hidroelektrik Santralı-Tunceli Trafo Merkezi arasında 154 KWA gücündeki yüksek gerilim enerji hattının yapılması sırasında 30/6/2002 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu yaralanmıştır.
7. Başvurucu hakkında Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) Mersin Hastanesinde 14/12/2002 tarihinde geçici sağlık raporu düzenlenmiş, yine Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilatisyon ve Bakım Merkezinde gördüğü tedavi sonucunda başvurucuya 4/3/2003 tarihli geçici rapor verilmiştir.
8. Başvurucuya SSK Mersin Hastanesinde düzenlenen 6/2/2004 tarihli sağlık kurulu raporu esas alınarak aynı tarihte sürekli iş göremezlik geliri bağlanmıştır.
10. Başvurucu 1/8/2006 tarihinde Ankara 2. İş Mahkemesinde (Mahkeme) açtığı davada 1.000 TL maddi, 25.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
11. Dosyada bulunan SSK müfettiş raporunda, olayın iş kazası olduğu belirtilmiştir. Mahkemece kusur tespiti ile ilgili alınan raporda, olayda asıl işverenin %30, alt işverenin %40, başvurucunun ise %30 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Hesap bilirkişisi, başvurucunun kusuruna ve maluliyet oranına göre talep edebileceği tazminat miktarının 292.649,42 TL olduğunu belirtmiştir.
12. Mahkeme 9/7/2008 tarihli kararı ile davalı Türkiye Elektrik İletim A.Ş. Genel Müdürlüğü (TEİAŞ) yönünden pasif dava ehliyeti bulunmaması ve anahtar teslimli ihale makamı olması nedeniyle davanın reddine, diğer davalılar Yiğit Elektrik Ltd. Şti. ve AK PE Elektrik Makine İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şirketine karşı açılan davanın kusur ve maluliyet durumu dikkate alınarak 1.000 TL maddi tazminat ile 25.000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 30/6/2002 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen alınıp başvurucuya verilmesine karar vermiştir.
13. Temyiz üzerine karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin (Daire) 10/3/2011 tarihli kararıyla bozulmuştur. Karar gerekçesinde; enerji iletim hatlarının yapımı işinden davalı TEİAŞ'ın sorumlu olduğu, asıl işveren olarak taşeron şirketle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumluluğunun devam ettiği, bu davalı açısından verilen ret kararının usul ve kanuna aykırı olduğu belirtilmiştir.
14. Mahkeme 25/10/2011 tarihli kararıyla eski kararında direnmiştir.
15. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 6/6/2012 tarihli karar ile TEİAŞ'ın (asıl işveren) iş kazasından doğan zararlardan davalılar ile birlikte işçiye karşı sorumlu olduğunu ve Dairenin bozma ilamına uyulması gerektiğini belirterek Mahkemenin direnme kararını bozmuştur.
16. Başvurucu 25/6/2012 tarihinde Ankara 12. İş Mahkemesine açtığı davada,425.000 TL maddi tazminatın davalı TEİAŞ'tan tahsilini talep etmiştir. Bu dosya Ankara 2. İş Mahkemesinin başvuru konusu dava dosyası ile birleştirilmiştir.
17. Mahkemece dosya kapsamına alınan 21/1/2013 tarihli hesap bilirkişi raporunda, başvurucunun karşılanmamış zararının 623.092,87 TL olduğu belirtilmiştir.
18. Başvurucu 13/2/2013 tarihli ıslah dilekçesi ile davalı TEİAŞ bakımından maddi tazminat talebini 623.092,87 TL'ye yükseltmiş, davalı TEİAŞ ıslahla artırılan maddi tazminat için 11/3/2013 tarihinde zamanaşımı definde bulunmuştur.
19. Mahkeme 2/4/2013 tarihli kararında 623.092,87 TL maddi tazminata hükmetmiştir.
20. Temyiz üzerine karar, Dairenin 9/2/2015 tarihli kararıyla bozulmuştur. Daire bozma kararında; infaza elverişli ve ayrıca tüm talepleri karşılar mahiyette hüküm kurulmadığını, iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davalarındaki on yıllık zamanaşımı süresi ile davalının bu konudaki itirazının dikkate alınmadığını belirtmiştir.
21. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu 3/11/2015 tarihinde verilen kararda 1.000 TL maddi, 25.000 TL manevi tazminata hükmedilmiş; birleşen dosyada 425.000 TL maddi tazminatın davalı TEİAŞ’tan tahsiline ve ıslaha konu talebin ise zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
22. Karar, Dairenin 12/12/2016 tarihli ilamı ile onanarak aynı tarihte kesinleşmiştir.
23. Onama kararı 9/1/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve 25/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. Bireysel Başvuru Sonrasına İlişkin Süreç
24. Karar düzeltme talebi Dairenin 25/6/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
25. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun dava tarihi itibarıyla yürürlükte olan ''On senelik müruru zaman'' kenar başlıklı 125. maddesi şu şekildedir:
''Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir.''
26. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun ''On yıllık zamanaşımı'' kenar başlıklı 146. maddesi şu şekildedir:
''6- Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.
...''
2. Yargıtay Kararları
27. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 4/5/2011 tarihli ve E.2011/13-161, K.2011/276 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Borçlar Kanunu, haksız fiilde ve sebepsiz zenginleşmede 10 yıllık ve 1 yıllık zamanaşımı süresini kabul etmiştir. Haksız fiilde 10 yıllık süre haksız fiilin vuku bulmasıyla sebepsiz zenginleşmede hakkın doğduğu tarihte başlar.''
28. Dairenin 25/12/2012 tarihli ve E.2012/2315, K.2012/24421 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim, gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir. Somut olayda değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı, yapılan tespitlerin 09.07.1997 tarihli kaza gününe ilişkin olduğu ortadadır.''
29. Dairenin 10/4/2017 tarihli ve E.2016/185, K.2017/2949 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; davacı sigortalı Ç.T.’nin 29.07.2001 tarihinde gerçekleşen iş kazası nedeniyle % 100 oranında malul olduğu, iş kazası nedeniyle sigortalının % 25 oranında müterafik kusurunun bulunduğunun kabul edildiği, davacı vekilinin 04.10.2004 tarihli dava dilekçesi ile, sigortalı için 1.000 TL maddi tazminat talep ettiği, hesap raporu sonrası davacı vekilinin sigortalı için maddi tazminat istemini 30.04.2015 tarihli dilekçesiyle 510.000,00 TL’ye arttırdığı, talep artırım dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren davalının 14.05.2015 tarihinde süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık bu tür davalarda T.B.K' nın 146.maddesi (B.K.’nun 125.md) gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zamanaşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir. Davaya konu olayda davacının iş kazası neticesinde gerçekleşen maluliyetinde değişen durum olmadığı açıktır.
Somut olayda maddi tazminatın 04.10.2004 tarihli dava dilekçesinde fazlaya ilişkin talep hakları saklı tutularak kısmi dava olarak talep edildiği ortadadır. Bu duruma göre zamanaşımı süresi dava dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat yönünden dava tarihi itibariyle kesilerek, bakiye alacak miktarı yönünden işlemeye devam edecektir.
Hal böyle olunca, davacı vekilince sunulan 30.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi niteliğindeki talep artırım dilekçesine karşı davalı vekilince süresi içinde sunulan zamanaşımı def'inin değerlendirilerek, maddi tazminat istemine ilişkin dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlı olarak bir karar verilmesi gerekirken; ıslah edilen kısmı dakapsayacak şekilde maddi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.''
..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından davasının ... görülmesini istemek hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin 1. fıkrasında açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine erişim hakkından söz edilmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak dikkate alındığında mahkemeye erişim hakkının da garanti altına alındığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama, Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6. maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
32. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak AİHM; bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması gerektiğini ifade etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddenin birinci fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
33. AİHM, dava hakkını süre sınırına bağlayan iç hukuk hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte; rolünün bu yorumun etkilerinin Sözleşme'yle uyumlu olup olmadığının tespitiyle sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Süre sınırı getiren kuralların uygun adalet yönetiminin güvence altına alınması amacına dayandığına işaret eden AİHM, bu kuralların veya bunların uygulanmasının ilgililerin ulaşılabilir başvuru yollarına müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması gerektiğini değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir olayın somut başvuru yolunun özellikleri ışığında ve Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının amaç ve hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye, § 20).
34. AİHM, bu ilkeler uyarınca mahkemelerin dava açılabilmesi için öngörülen yasal yükümlülükleri uygularken hem yargılama adaletinin zayıflamasına yol açacak düzeyde aşırı şekilcilikten hem de kanunlarda öngörülen usule ilişkin gereklilikleri abes hâle getirecek seviyede aşırı esneklikten kaçınması gerektiğini belirtmektedir. AİHM, kuralların belirliliği ve iyi adalet yönetimini sağlama amacına hizmet etme işlevlerini yitirmesi hâlinde ve davaların esasının yetkili mahkeme tarafından karara bağlanmasını önleyecek birtakım bariyerler oluşturma fonksiyonu görmeleri durumunda mahkemeye erişim hakkının zedeleneceğini ifade etmektedir (Eşim/Türkiye, § 21).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 17/6/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu; dava açarken dava konusu tazminat alacağı miktarını net olarak tespit etmesinin mümkün olmadığını, asıl ve birleşen davada ıslah ile artırılan talebin zamanaşımı ile reddedilmesinin hak kaybına yol açtığını, yargılamaların uzun sürmesinin sorumluluğunun kendisine yüklenemeyeceğini, derece mahkemelerinin zamanaşımı konusunda gerekçesiz karar verdiğini, bu konudaki itirazların Mahkeme ve Yargıtay kararlarında karşılanmadığını belirterek Anayasa'nın 2., 36. ve 48. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemenin tazminatın tespiti için gerekli işlemleri yapmaması nedeniyle alacağının bir kısmının zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı süresinin yanlış hesaplandığını, bu konudaki itirazlarının gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu kapsamda dile getirdiği iddialar netice olarak tazminat talebinin ıslahla artırılan kısmının zamanaşımından dolayı reddedilmesine yönelik olduğundan şikâyet mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
38. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
39. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
40. Dava açmayı imkânsız kılacak ya da aşırı zorlaştıracak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvurma için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle usul kurallarını uygularken mahkemelerin yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten ve kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak aşırı esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
41. Anayasa Mahkemesine yapılan -somut başvuruya benzer nitelikte olan- Gülhan Dursun (B. No: 2016/9312, 27/11/2019) başvurusunda, başvurucunun murisinin iş kazasında hayatını kaybetmesi üzerine açtığı tazminat davasında davacı tarafça dava değeri ıslah edilmiş; mahkeme neticede davanın ıslah ile artırılan kısmın zamanaşımına uğradığını belirterek buna yönelik talebi reddetmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu başvuruda davanın ıslah ile artırılan kısmının reddedilmesini mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiştir. Anılan kararda, ıslaha konu alacağın zamanaşımı nedeniyle reddedilmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale teşkil ettiği, 818 sayılı mülga Kanun'un 125. ve 6098 sayılı Kanun’un 146. maddelerine göre verilen ret kararıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu, dava hakkının on yıllık süre koşuluyla sınırlandırılmasının meşru bir amaca yönelik olduğu ifade edilmiştir.
42. Anılan kararda, müteveffanın ölümüyle davacı açısından zararın gelişim göstermediği, bu nedenle dava zamanaşımı süresinin olay tarihinden itibaren on yıl içinde sona ereceği, ayrıca ıslah talebine karşı davalı tarafça zamanaşımı definin ileri sürülebileceğinin öngörülebilir olduğu, tazminat miktarı tam olarak belirlenebilir olmasa da başvurucunun zararını yaklaşık olarak hesaplamak suretiyle zamanaşımı süresi içinde ıslah talebinde bulunmasının -somut olayın koşulları gözetildiğinde- mümkün olduğu belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi, somut olay koşullarında başvurucunun tazminat davasıyla eş zamanlı olarak yürütülen ceza yargılamasındaki belge ve raporlara dayanarak uğradığı maddi zararın yaklaşık tutarını haricen uzman kişilere hesaplattırarak ıslah talebinde bulunmasının mümkün olduğunu ifade etmiştir.
43. Anayasa Mahkemesi sonuç olarak ıslah talebinin zamanaşımı süresi içinde yapılması gerektiğine ilişkin kuralın belirli ve öngörülebilir olduğunu, Mahkemenin özensizliğinden kaynaklı olarak bilirkişi raporu zamanında elde edilememiş ise de başvurucunun yaklaşık zararını haricen hesaplayarak zamanaşımı süresi içinde ıslah imkânına sahip olduğunu ancak kendi kusuruyla bundan yararlanmadığını belirtmiş, bu kapsamda ıslah ile artırılan miktara yönelik tazminat talebinin on yıllık zamanaşımı süresi nedeniyle reddedilmesinin başvurucuya aşırı bir külfet yüklemediği sonucuna ulaşarak mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Gülhan Dursun, § 68)
44. Somut olayda başvurucu 30/6/2002 tarihinde gerçekleşen iş kazasından sonra 1/8/2006 tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla 1.000 TL maddi tazminat talepli dava açmış, birleşen 25/6/2012 tarihli dava ile de 425.000 TL maddi tazminatın davalı TEİAŞ'tan tahsilini talep etmiş ve 13/2/2013 tarihli dilekçe ile bu talebini 197.092 TL daha artırarak talebini 623.092,87 TL olarak ıslah etmiştir. Mahkeme, iş kazasından kaynaklanan tazminat davalarında zamanaşımı süresinin on yıl olduğu ve davalı TEİAŞ'ın ıslahen artırılan maddi tazminat kısmı için süresinde zamanaşımı definde bulunduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle ıslahla artırılan kısımla ilgili talebin reddine karar vermiştir (bkz. §§ 16, 17 ve 18).
45. Somut başvuruda Gülhan Dursun kararında varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
46. Sonuç olarak yukarıda yer verilen tespitler ışığında başvuruya konu somut olayda başvurucunun ıslaha konu dava değerinin artırılan kısmı yönünden davanın zamanaşımından reddedilmesine ilişkin uygulamanın kanuni bir dayanağının ve meşru amacının bulunduğu, yapılan müdahalenin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında, öngörülebilirlik sınırları içinde ve gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu, dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucu, başvuru konusu yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Bireysel başvuru sonrasında 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
50. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
51. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
52. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
53. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 17/6/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.