TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
REMZİYE TURMUŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/12143)
|
|
Karar Tarihi: 27/1/2021
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Basri BAĞCI
|
Raportör
|
:
|
Hikmet Murat AKKAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Remziye TURMUŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin ERSÖZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; beyanı hükme esas alınan tanığın duruşmada
dinlenememesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının, esasa etkili iddiaların
karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının, mahkûmiyet hükmünün usule
aykırı olarak düzenlenen teşhis tutanağına dayanması nedeniyle adil yargılanma
hakkı kapsamındaki diğer hakların ihlal edildiği iddialarına yöneliktir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 19/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin edilen ek bilgilere
göre olaylar özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın
Arka Planı
7. 18/3/2009 tarihinde Bursa'nın Kestel ilçesinde sivil
kıyafetli polis memurları, hareketlerinden ve üzerindeki kıyafetlerden
şüphelendikleri iki kişiyi takip etmiştir. Daha sonra şüphelendikleri kişilerin
kimliklerini alıp telefon üzerinden bunları kontrol ettikleri sırada silahlı
saldırı sonucu bir polis memuru vefat etmiştir. Saldırgan olay yerinde bulunan
diğer polisler tarafından yakalanmış, diğer kişi ise kaçmıştır. Kaçan kişinin
kontrol için verdiği kimliğin sahte olduğu ve Gül A. ismine düzenlendiği
anlaşılmıştır. Soruşturma sırasında edinilen bilgilere göre öncelikle bu
kimlikte yer alan fotoğraftaki kişinin başvurucu olduğu düşünülmüştür.
8. Bu kapsamda -saldırıyı gerçekleştiren kişi ile
birlikte- başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun mülga 250. maddesi ile
yetkili bölümü tarafından 1/6/2009 tarihinde resmî belgede sahtecilik ve
silahlı terör örgütü üyesi olma suçları kapsamında iddianame
düzenlenmiştir.
9. Başka bir olayda ise 8/11/2009 tarihinde İstanbul
Avcılar'da polislerin şüphelendiği iki kişiye kimlik sorması üzerine polislerle
kişiler arasında çatışma yaşanmıştır. Yakalanan kişilerin yasa dışı örgüt olan
Marksist Leninist Komünist Partiye (MLKP) mensubiyetlerinin olduğundan
şüphelenilmiş ve şüphelilerin ikamet ettiği yerde arama yapılmıştır. Kiraya
veren ile yapılan görüşme sonucunda kira kontratında kiracı olarak gözüken
kişinin Dilber D. olduğu, bu sahte kimlikte yer alan fotoğraf ile Gül A. adına
düzenlenen sahte kimlikteki fotoğrafın aynı kişiye ait olduğu değerlendirilmiştir.
Yakalanan kişilerin ikametgâhında yapılan arama sırasında ayrıca bir evlilik
cüzdanı bulunmuştur. Evlilik cüzdanındaki fotoğraf ile Gül A. ve Dilber D.
adına düzenlenen sahte nüfus cüzdan fotokopilerinde yer alan fotoğrafların
karşılaştırılması sonucunda söz konusu kişinin Zeynep Y.ye ait olduğunu
anlaşılmıştır. Bunun üzerine bu sefer söz konusu kişi hakkında da Bursa'daki
olaylar nedeniyle soruşturma başlatılmış, resmî belgede sahtecilik ve silahlı
terör örgütü üyesi olma suçları kapsamında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca 10/3/2010 tarihinde bir iddianame daha düzenlenmiştir.
10. Aralarında hukuki ve fiilî bağlantı bulunması
nedeniyle dosyalar birleştirilmiştir. Hakkındaki yakalama kararı infaz
edilememesine rağmen 5271 sayılı Kanun'un mülga 250. maddesi ile yetkili
(kapatılan) İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından başvurucu hakkında
20/1/2012 tarihinde beraat kararı vermiştir. Hükmün bu kısmının temyiz
edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.
11. Diğer taraftan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle
Mücadele Şube Müdürlüğüne ulaşan bir istihbari bilgide, silahlı terör örgütü
MLKP üyelerinin örgütün aldığı karar doğrultusunda eğitim almak üzere 2010
yılından itibaren terör örgütü PKK/KCK'nın Kuzey Irak ve Suriye'de bulunan
kamplarına gittikleri bildirilmiştir. Bu şekilde eğitim alan grupta yer alan,
içlerinde başvurucunun da bulunduğu bazı şahısların silahlı eğitim aldıktan
sonra tekrar illegal yollardan Türkiye'ye giriş yaptıklarının bildirilmesi
üzerine başvurucu ile birlikte istihbari bilgide adı geçen diğer şahıslara
yönelik olarak soruşturma başlatılmıştır.
12. Bu süreçte 28/12/2012 tarihinde bir evde yapılan
arama sonucunda başvurucu, Y.M. adına düzenlenen sahte bir kimlikle
yakalanmıştır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 21/3/2013 tarihinde resmî
belgede sahtecilik ve silahlı terör örgütü üye olma kapsamında başvurucu
hakkında iddianame düzenlemiştir. (Kapatılan) İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi
27/2/2014 tarihinde, bireysel başvuruya konu dava dosyası ile aralarında hukuki
ve fiilî irtibat olması nedeniyle dava dosyalarının birleştirilmesine, dava
esasının kapatılmasına karar vermiştir.
B. Bireysel
Başvuruya Konu Olaylar
13. 6/10/2009 tarihinde İstanbul'un Eyüp ilçesinde yer
alan bir kuyumcu yağmalanmıştır. Katılanın ve gizli tanıkların ifadesine göre
soygunu gerçekleştiren beş kişi de silahlı ve maskelidir. Olay yerinden kaçan
şüphelilerden T.A. polisler tarafından kısa sürede yakalanmıştır.
14. Kolluk tarafından yakalanan kişinin ifadesi müdafii
de hazır bulunmak suretiyle 8/10/2009 tarihinde saat 01.30'da alınmıştır Söz
konusu ifadede şüphelinin olayın nasıl gerçekleştiğini detaylı olarak anlattığı
görülmektedir. Bu kapsamda başvuru konusu ile ilgili olarak özetle yağma
eyleminde bulunulacağından daha önceden haberdar olmadığını, toplamda beş
kişinin olayın içinde yer aldığını, sadece (erkek olan) İrfan G.yi daha önceden
tanıdığını, kendisinin soygun sırasında silah taşımadığını, olaydan kısa bir
süre önce silahların İrfan G. tarafından diğerlerine dağıtıldığını, daha sonra
da kar maskelerinin ve eldivenlerin verildiğini, soyguna katılan kişilerden
ikisinin kadın olduğunu ifade etmiştir. Kısa boylu olarak tarif ettiği kadınla
beraber kuyumcudaki altınları ve paraları poşete doldurduğunu, tanımadığı erkek
kişinin kuyumcuyu etkisiz hâle getirdiğini, diğer uzun boylu olarak tarif
ettiği kadının ise İrfan G. ile beraber gözcülük yaptığını belirtmiştir.
15. 7/10/2009 tarihinde saat 23.30'da müdafii eşliğinde
teşhis tutanağı hazırlanmıştır. Yakalanan şahsın arşivden gösterilen dokuz fotoğraf
arasında yağma sırasında kasadan paraları alan şahıs olarak başvurucuyu teşhis
ettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bu tutanakta başvurucunun fiziki özelliklerini
belirttiği de görülmüştür. 8/10/2009 tarihinde, yakalanan şüpheli, savcılık
önündeki ifadesi ve hâkimlik önündeki sorgusunda da daha önceki ifadelerini
teyit etmiş ve bildiklerini anlattığını söylemiştir.
16. Diğer şüphelilerle birlikte başvurucu hakkında da
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 18/12/2009 tarihinde iddianame
düzenlenmiştir. İddianamede şüphelilerin yağma suçunu MLKP terör örgütü adına
örgüte gelir sağlamak amacıyla gerçekleştirdikleri değerlendirilmiş, söz konusu
eylemin devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya bozmaya yönelik olduğu
kanaatine varıldığından şüpheliler hakkında ayrıca 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 302. maddesi kapsamında iddianame düzenlenmiştir.
17. Görevli ve yetkili mahkemenin (kapatılan) (CMK 250.
madde ile yetkili) İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin olduğu anlaşılmıştır. İlk
duruşma 18/5/2010 tarihinde yapılmıştır. Olaydan hemen sonra yakalanan T.A. bu
duruşmada; emniyet, savcılık, hâkim önündeki ifadeleri ile teşhis tutanağını
teyit etmiştir. Aynı davada yargılanan diğer sanık İrfan G. de savunmasını
yapmıştır. Duruşma sonunda başvurucu hakkındaki yakalama emrinin infazının
beklenmesine karar verilmiştir.
18. Katılan, ikinci duruşmada dinlenilmiş ve soygun
sırasında kişilerin yüzlerinde kar maskesi olduğunu belirtmiştir. Üçüncü
duruşmada, gizli tanıkların dinlenilmesine karar verilmiştir. Gizli tanıkların
üç kişi olduğu anlaşılmaktadır. Bu gizli tanıklardan birisi, dördüncü duruşmada
dinlenilmiştir. Gizli tanık bu ifadesinde suça karışan kişilerden birisinin
İrfan G. olduğunu belirtmiş, başvurucuyla ilgili olarak herhangi bir ifadede bulunmamıştır.
Ayrıca olay anında yanında bulunan diğer kişinin de kendisi gibi emniyette
tanık olarak ifade verdiğini belirtmiştir. Bir sonraki duruşma sonunda diğer
iki gizli tanığın dinlenilmesinden dosya kapsamı itibarıyla vazgeçilmesine
ilişkin karar verilmiştir.
19. Tutuklu bulunan sanıkların istemi üzerine 29/5/2012
tarihli yedinci duruşmada savunma tanıkları dinlenilmiştir. Bu duruşmada davada
yargılanan sanıklardan T.A., teşhis tutanaklarında kendisine gösterilen
fotoğraftaki kadınları simaen benzettiğini ve İrfan G.nin de bildiği kadarıyla
örgütle alakalı olmadığını belirtmektedir. Benzer bir ifadeyi 6/12/2012 tarihli
dokuzuncu duruşmada da ifade etmiş, bununla birlikte sadece İrfan G. ile ilgili
olarak kolluktaki ifadesi sırasında doğru söylediğini ifade etmiştir.
20. Başvurucunun yakalanmasından sonra, yağma eyleminde
yer alan kadınların arasında başvurucunun olmadığını sanık T.A. açık bir dille
ifade etmiştir. Bu kapsamda başvurucunun da hazır bulunduğu 19/2/2013 tarihli
duruşma zaptının ilgili kısmı şu şekildedir:
"Sanık T.A: Ben mahkemenizdeki
savunmamda gösterilen fotoğraflar ile ilgili simaen benzettim. Bana üç dört
tane resim gösterdiler. Bu nedenle huzurda bulunan sanığın günahını almak
istemiyorum. Kesinlikle bu şahıs değildir.
Sanığa aşamalardaki ifadeleri ve olay
anlatıldı. Soygundan önce bir araya geldikleri, toplandıkları, bu sırada henüz
herkesin yüzünün açık olduğu, herhangi bir maske veya örtü olmadığı, aralarında
konuşmalar geçtiği, yüzyüze görüştükleri hatırlatılarak soruldu,
Sanık T.A.: Olay öncesi gelen bayanlar
içerisinde bu kişi yoktu. Benim ifademde belirttiğim bayanlardan bir tane kısa
boylu, diğeri baya uzun boyluydu. Huzurda bulunan bayandan hiç alakaları yoktu,
dedi."
21. Sanık T.A. 30/4/2013 tarihli duruşma sonunda tahliye
edilmiştir. T.A.nın benzer ifadelere 17/12/2013 ve 26/3/2015 tarihli duruşmada
da yer verdiği anlaşılmaktadır. T.A.nın söz konusu duruşmalardaki ifadeleri
sırasıyla şu şekildedir:
"...benim olay sırasında
gördüğüm bayanlardan kısa olarak tarif ettiğim bayan huzurda bulunan sanık
Remziye'den kısa, uzun olarak tarif ettiğim bayan da Remziye'den uzundur,
emniyette teşhis sırasında bana fotoğraflar gösterildiğinde ben simaen benziyor
diye beyanda bulundum, tutanağı da tam olarak okumadan imzaladım, olaydan önce
ben her iki bayanı da görmüştüm ancak çok kısa süre olarak görmüştüm, huzurda
bulunan sanık Remziye olaya katılan kişi değildir dedi."
"...ben bu işin içinde vardım
ancak zorunlu olarak istemeyerek bu işin içine sokuldum, buradaki bulunan
sanıkların benim teşhis ettiğim kişilerle hiç alakası yoktur. Bana zaten birkaç
fotoğraf gösterildi. Ben de simaen benzediklerini söyledim. Ben kimsenin
günahını almak istemiyorum. Benim teşhis ettiğim kişilerden burada kimse yok.
Olayda yer alan kimse yoktur, ... dedi."
22. Başvurucunun İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesindeki
savunması sonrasında göstermiş olduğu tanıklar dinlenmiştir. 5/11/2013 tarihli
duruşmada, sanıkların suçlarının sübutu hâlinde haklarında 5237 sayılı Kanun'un
309. maddesinin uygulanma ihtimaline binaen 5271 sayılı Kanun'un 226. maddesi
gereğince sanıklar ve müdafilerine ek savunma hakkı verilmiştir.
23. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1. maddesi
ile 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesiyle görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin
kaldırılması üzerine dosya, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
Tutuklu bulunan sanıklara esas hakkında mütalaaya karşı savunma vermeleri için
süre tanınmıştır.
24. 17/9/2014 tarihli duruşmanın sonunda başvurucunun
astım hastası olması nedeniyle eylemi gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği
konusunda uzman doktor raporu alınması talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Başvurucunun talebinin yargılamanın geldiği aşama ve olay tarihi üzerinden
geçen süre dikkate alınarak yargılamaya yenilik katmayacağı gerekçeleriyle
reddedildiği görülmüştür.
25. 1/6/2016 tarihli duruşmada Cumhuriyet savcısı esas
hakkındaki mütalaasını yine sunmuştur. Başvurucunun ve diğer sanıkların talebi
üzerine süre verilerek duruşma ertelenmiştir. Duruşmaların daha sonra iki kez
süre istenmesi nedeniyle ertelenmesi üzerine 26/10/2016 tarihinde yapılan son
duruşmada başvurucu ve müdafii, sanık T.A.nın ifadelerinin çelişkili olduğunu
yinelemiştir.
26. İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi üç sanık yanında
başvurucu hakkında da Anayasa'yı ihlal ve yağma suçları kapsamında mahkûmiyet
kararı vermiştir. Ayrıca başvurucunun aldatıcı kabiliyeti haiz kimlik
kullanması nedeniyle hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan da
mahkûmiyet hükmü verilmiştir. Gerekçede şu tespitlerde bulunulmuştur:
i. Kimliği tespit edilemeyen bir erkek şahısla birlikte
başvurucunun da aralarında bulunduğu toplam beş kişinin olay tarihi olan
6/10/2009 günü saat 10.45 sıralarında İstanbul Eyüp Akşemsettin Mahallesi
Cengiz Topel Caddesi üzerinde bulunan kuyumcuya eldiven ve kar maskeleri takılı
olduğu hâlde geldiği, T.A. dışındaki kişilerde silah olduğu, başvurucunun
içerideki paraları alan kişi olduğu kabul edilmiştir.
ii. MLKP terör örgütü soruşturmasına yönelik İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesinin 9/9/2009 günlü dinleme kararı kapsamında dinlenen sanık
İrfan G.nin görüşmelerinde "Cengiz Topel'de yapacağız"
şeklindeki konuşmaları ile olaydan sonra "zayiat var mı?"
şeklinde mesaj alması dikkate alınmıştır. Bu şekilde yağmanın; maskeli,
eldivenli, biri otomatik olmak üzere silahlı birden fazla kişilerce işlenmesi
ve yakalanan sanık T.A.nın MLKP terör örgütü adına pankart asmaktan kaydının
bulunması hususları da gözönüne alınarak suçun örgüt kapsamında ve örgüte gelir
temin etmek için işlendiği kabul edilmiştir.
iii. Güvenlik kuvvetlerinin yakalanan sanık T.A.ya MLKP
örgütünün fotoğraf arşivinden yaptırdığı teşhisler neticesinde olay sonrası
kaçan sanıklardan birinin başvurucu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca
sanıklardan T.A.nın kovuşturma aşamasının ilerleyen safhalarında diğer
sanıkları cezai sorumluluktan kurtarmaya yönelik değişen ifadelerine inandırıcı
bulunmadığı için itibar edilmediği, soruşturma aşamasındaki ilk ifadelerine ve
teşhislerine itibar edildiği yer almaktadır. Bunun yanında soruşturmada evresinde
tanık olarak dinlenen -gizli tanık olmayan- M.G.nin "Remziye'nin
kendisinden su isteyip üstünü değiştirmek isteyen yorgun ve telaşlı kadına
benzediğini" söylemesi de dikkate alınmıştır.
iv. Sanıkların MLKP'nin faaliyetleri çerçevesinde
iddianamelere konu eylemlerden önce ve sonra da bazı etkinlik ve eylemlere
katıldıkları belirtilmektedir. Dosyada incelenip tartışılan delillere göre
kuyumcunun silahlı yağmalanmasının da MLKP örgütünün faaliyeti kapsamında
işlendiğinde bir tereddüt yaşanmadığı vurgulanmaktadır. Bu kapsamda yağma için
seçilen yer, suç konusunun önemi ve değeri, beş failden dördünün silahlı hatta
bunlardan birinin vahim nitelikteki silahlı oluşu, gündüz vakti yağmalamanın
yapılış şekli, çevre işyeri sahiplerinde, müşteri ve vatandaşlarda yarattığı
korku gözönüne alındığında vahim nitelikteki bu yağma eyleminin amaç suç olan
Anayasa'yı ihlal suçunun ögelerini oluşturduğu kabul edilmiştir. Bu durum
nedeniyle silahlı suç örgütü üyeliği suçundan ayrıca cezalandırma cihetine
gidilmediği, buna karşın 5237 sayılı Kanun'un 309. maddesinin (2) numaralı
fıkrasındaki düzenlemeden dolayı yağma suçundan da başvurucunun ayrıca
cezalandırılması gerektiği ifade edilmiştir.
27. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi istinaf başvurusunu
esastan reddetmiştir. Resmî belgede sahtecilik suçu yönünden oybirliğiyle kesin
olarak, diğer suçlar yönünden ise oyçokluğuyla temyiz yolu açık olmak üzere
istinaf başvurusu reddedilmiştir. Karşıoy kullanan üye hâkim gerekçesinde;
emniyette yaptırılan fotoğraf teşhisi dışında bir delilin bulunmadığını,
yargılama sırasında T.A.nın yağma eyleminde başvurucunun ve diğer kadının yer
almadığını ifade ettiğini, diğer sanık İrfan G.nin de yağma eylemine katılan kişiler
hakkında bilgi vermediğini, bu durumda başvurucunun üzerine atılı yağma ve
Anayasa'yı ihlal suçlarından delil yetersizliği nedeniyle beraatine
karar verilmesi gerektiği belirtilmektedir.
28. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 13/2/2018 tarihinde
oybirliğiyle hükmün onanmasına karar vermiştir. Kararda; tanık beyanlarına,
teşhis tutanaklarına, ekspertiz raporlarına ve tüm dosya kapsamına göre yerel
mahkemenin kabul, uygulaması ve gerekçesi yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki
bozma düşüncelerine iştirak edilmediği de belirtilmiştir.
29. Başvurucu vekili, nihai kararı 26/3/2018 tarihinde
öğrendiğini belirterek 19/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Mevzuat
30. 2/6/2007 tarihli ve 5681 sayılı Polis Vazife ve
Salâhiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la değişik 4/7/1934
tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun ek 6. maddesinin
ilgili fıkraları şöyledir:
"...Polis, olaydaki failin,
gözaltına alınan şüpheli ile aynı kişi olup olmadığının belirlenmesi bakımından
zorunlu olması halinde, Cumhuriyet savcısının talimatıyla teşhis yaptırabilir.
Tanıklıktan çekinebilecek olanlar,
teşhiste bulunmaya zorlanamaz.
İşleme başlanmadan önce, teşhiste
bulunacak kişinin faili tarif eden beyanları tutanağa bağlanır.
Teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin
birden fazla ve aynı cinsten olması, aralarında yaş, boy, ağırlık, giyinme gibi
görünüşe ilişkin hususlarda benzerlik bulunması gerekir. Teşhis için gerekli
olması halinde, şüphelinin görünüşü ile ilgili gerekli değişiklikler
yapılabilir. Teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin her birinde, teşhis
sırasında bir numara bulundurulur.
Teşhiste bulunan kişi ile teşhis
işlemine tâbi tutulan kişilerin birbirini görmemesi gerekir.
Teşhis işlemi en az iki kez tekrarlanır
ve teşhiste bulunması istenen kişiye, şüphelinin teşhis edilecek kişiler
arasında yer almıyor olabileceği hatırlatılır.
Teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin,
bu işlem sırasında birlikte fotoğrafları çekilerek veya görüntüleri kayda
alınarak, soruşturma dosyasına konur.
Şüphelinin fotoğrafı üzerinden de teşhis
yaptırılabilir. Ancak tek bir fotoğraf veya aynı kişinin farklı fotoğrafları
üzerinden teşhis yaptırılamaz. Değişik kişilerin fotoğraflarının aynı büyüklük
ve özellikte olmaları gerekir.
Teşhis işlemi tutanağa bağlanır.
..."
31. 5271 sayılı Kanun'un 148. maddesi şöyledir:
"(1) Şüphelinin ve sanığın
beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma,
işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları
kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat
edilemez.
(3) Yasak usullerle elde edilen
ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça
alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından
doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili
olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak
Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir."
32. 5271 sayılı Kanun'un 206. maddesi şöyledir:
"(1) Sanığın sorguya
çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. (Ek cümleler:
25/5/2005 - 5353/29 md.) Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak
gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya
konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa
bildirilir.
(2) Ortaya konulması istenilen bir
delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
b) Delil ile ispat edilmek istenilen
olayın karara etkisi yoksa.
c) İstem, sadece davayı uzatmak
maksadıyla yapılmışsa.
(3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya
müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi
bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.
(4) (Mülga: 25/5/2005 - 5353/29 md.)"
33. 5271 sayılı Kanun'un 213. maddesi şöyledir:
"(1) Aralarında çelişki bulunması
halinde; sanığın, hâkim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar ile
Cumhuriyet savcısı tarafından alınan veya müdafiinin hazır bulunduğu kolluk
ifadesine ilişkin tutanaklar duruşmada okunabilir."
34. 5271 sayılı Kanun'un 215. maddesi şöyledir:
"(1) Suç ortağının, tanığın veya
bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara
karşı bir diyecekleri olup olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet
savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur."
35. 5271 sayılı Kanun'un 230. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
" Mahkûmiyet hükmünün
gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen
görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve
değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu
kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen
delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç
oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri
sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62 nci
maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı
Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın
yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının
adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik
tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya
reddine ait dayanaklar."
36. 5271 sayılı Kanun'un 34. maddesi şöyledir:
"(1) Hâkim ve mahkemelerin her
türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında
230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da
gösterilir.
(2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun
yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir."
37. 5237 sayılı Kanun'un 309. maddesi şöyledir:
"(1) Cebir ve şiddet kullanarak,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu
düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını
önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılırlar.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka
suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre
cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların
işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur."
B. Yargısal
İçtihat
38. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 23/11/2018 tarihli ve
E.2017/968, K.2018/4552 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"[...] Doktrin ve yerleşik
yargısal içtihatları (Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 01.05.1995 tarih 348-3184
sayılı kararı) göre silahlı terör örgütü üyeliği suçları temadi eden suçlardan
olup suç tarihi temadinin kesildiği yani failin yakalandığı tarihtir. Silahlı
terör örgütleri ve üyeleri için amaç suç olan ve 765 sayılı TCK’nın 125. ve
146., 5237 sayılı TCK’nın ise 302. ve 309. maddelerinde düzenlenen, ülkeyi
bölmek veya yönetim şeklini değiştirmek suçları yönünden suç tarihi, amacı
gerçekleştirmeye elverişli son eylem tarihidir[...]"
39. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 25/2/2010 tarihli ve
E.2009/5271, K.2010/2433 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Nurettin. K.ın üyesi
olduğu silahlı terör örgütünün amacı doğrultusunda 24.04.1995 tarihinde
İstanbul Bayrampaşa Kartaltepe mahallesinde silahlı yağma, sanıklar Nurettin K.
ve Cemal S.'nın ise 24.05.1995 tarihinde İstanbul Sefaköy'de bir araca monte
ettikleri bombanın patlatılması sonucu biri ağır üç kişinin yaralanması
şeklindeki vahim olaylara katıldıklarının iddia ve kabul edilmiş olması karşısında,
eylemlerine uyan ve suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK'nın 146/1.
maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerektiği gözetilmeden, suç vasfında
yanılgıya düşülerek yazılı şeklide hüküm kurulması,
40. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 3/1/2011 tarihli ve
E.2010/8311, K.2011/1 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"[...]
Sanık M.K.ın örgütün faaliyeti
çerçevesinde gerçekleştirdiği kabul edilen ve dosya kapsamı ile de sübut bulan
'kişiyi hürriyetinden yoksun kılma' ve 'yağma' suçlarının niteliği itibariyle
eylemlerinin bir bütün halinde suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı
TCK'nın 125. maddesinde tanımlanan Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma
suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği
gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı maddelerle uygulama
yapılması, Kanuna aykırı olup,[...]"
41. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 21/6/2012 tarihli ve
E.2011/5647, K.2012/7947 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"PKK terör örgütü adına istenen
parayı vermemesi üzerine ödeme yapmaya zorlamak amacıyla ve örgüt sorumlusunun
talimatı doğrultusunda mağdur Halit A.ın evine cebir ve tehdit oluşturacak
biçimde molotof kokteyli atarak paranın tahsilini sağlayan sanık Mustafa B.in
yağma suçunu oluşturan bu eyleminin amaç suçu işlemeye elverişli ve vahim
nitelikte olduğunun anlaşılması karşısında, suç tarihinde yürürlükte olan 765
sayılı TCK’nın 125, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın
302/1, 174/1, 149/1-a-c-f-g maddelerinde düzenlenen suçları oluşturacağı,[...]"
42. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin
23/1/2019 tarihli ve E.2018/1998, K.2019/53 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"Ayrıntıları Yargıtay 16. Ceza
Dairesinin 14.07.2017 gün ve 2017/1443-4758 sayılı kararında ve yerleşik
Yargıtay kararlarında açıklandığı üzere, Anayasal düzeni ortadan kaldırmayı
amaçladığı çeşitli eylemleriyle belirlenmiş bulunan kimi suç örgütlerinin
amaçları doğrultusunda işlediği cebir ve şiddet içeren çeşitli eylemlerin bu
suçu (Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs) oluşturacağını kabul
edilmektedir. Örneğin failin mensubu bulunduğu silahlı örgütün, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti Anayasasını zorla değiştirip yerine başka bir ilkeye dayalı
bir sistem getirmek şeklindeki amacına yönelik olarak gerçekleştirdiği silahlı
saldırı, güvenlik güçleriyle çatışmaya girilmesi, yağma, kişinin kaçırılıp
sorgulanması, araç yakma ve öldürmeye teşebbüs vb. eylemler TCK'nin 309.
maddedeki suçu oluşturmaya yeterli ve elverişli olduğu kabul edilmektedir."
43. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin
21/6/2017 tarihli ve E.2017/807, K.2017/628 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"TCK'nın 302. maddesinin
gerekçesinde, suçun yalnızca ‘cebri’ fiillerle işlenebileceği belirtilmiş ve
dolayısıyla suçun niteliği gereğince cebri fiiller dışındaki hareketlerin
elverişli sayılamayacağı ifade edilmiştir. Şu halde 302. maddedeki suç, korunan
değerlere yönelik olarak tehdit veya şiddet içeren baskı, korkutma, yıldırma,
sindirme gibi yöntem ve eylemlerle işlenebilir. Yine madde gerekçesinde,
eylemin maddede korunan değerlere yönelik neticeleri gerçekleştirmeye
‘elverişli’ bulunması gerektiği vurgulanmış, yerleşik Yargıtay kararlarında da
suçun oluşabilmesi için fiilin amaca elverişli olması şartı süregelen uygulamalarda
aranmıştır. Yargıtay, maddede gösterilen tehlikeyi oluşturmaya yönelik eylemde,
sonuca uygun ve elverişli araçları aramakta ve bunu suçun işlendiği yer, zaman
ve neticeleri ile birlikte değerlendirmektedir.
Bu kapsamda; ülke bütünlüğünü bölmeyi
amaçlayan örgütün, amacı doğrultusunda kolluk görevlilerine veya sivil halka
saldırı, terör ortamı yaratmak için kamu veya özel kişilere ait araç, bina ve
benzeri yerlerin yakılması, silahlı taciz, yaralama, öldürme, yağma, örgüte
gelir temini maksadıyla kişilerin alıkonulması, hürriyetten yoksun bırakma,
güvenlik güçleriyle silahlı çatışmaya girilmesi, köy basılması, silahla ve
roketle saldırıda bulunulması, öldürme eylemi için eleman temin edip eyleme
katılmalarının sağlanması ve benzeri eylemler Devletin ülkesine, egemenliğine
ve birliğine yönelik önemli nitelikte eylemler olarak kabul edilmektedir.
Silahlı örgüte üye olmak suçu ise,
nitelikleri belirtilen örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan
hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Böylece bir örgüte katılmakla
kişi örgüt üyeliğini kabul etmiş sayılmaktadır. Bu itibarla TCK'nın 314/2.
maddesinde yazılı örgüt üyeliği suçunun oluşması için, bu maddenin 1.
fıkrasında yazılı suçları işlemek için oluşturulan silahlı bir örgütün
bulunması veya böyle bir örgütün yöneticilerinin herhangi bir duraksamaya yer
vermeyecek şekilde durumlarının hukuken belirgin olması gerekir. Örgüte
katılanların, örgütün gayesini bilerek ve benimseyerek bu örgüte girmiş
olmaları ve yapıya dahil olma kastıyla ilişki içerisine girmeleri gerekir.
Örgüt üyeliği suçunun oluşumunda temel ölçüt, kişinin rızasıyla örgütün
hiyerarşik yapısına dahil olmasıdır (organik bağ kriteri). Ayrıca sanığın
eylemlerin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluğu kriteri ile eylemin niteliği
kriteri (karineden yola çıkan kriter) örgüt üyeliği suçunun maddi unsuru
bakımından organik bağ kriterine ilave istisnai ölçütlerdir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay
değerlendirildiğinde;
Dosya içeriğinden, 2014 yılı içerisinde
PKK terör örgütünün dağ kadrosuna katılan ve "X1" kod adını kullanan
sanığın, 24/10/2016 tarihinde kendiliğinden karakola gelerek teslim olduğu ve
gerek çok sayıda örgüt mensubunun kimliği, gerekse örgüte ait silah, patlayıcı
madde ve yaşam malzemelerinin bulunduğu yerler hakkında ayrıntılı bilgiler
verdiği, sanığın verdiği bilgiler doğrultusunda terör örgütüne ait bir çok
barınak bulunarak buralardaki silah ve diğer malzemelerin ele geçirildiği, yine
teşhis ettiği kişiler hakkında terör örgütü üyeliği suçundan soruşturma
başlatıldığı, aşamalardaki savunmalarında halka veya güvenlik kuvvetlerine
yönelik silahlı saldırı gibi herhangi bir eyleme katılmadığını söyleyen sanığın
bu beyanının aksini gösteren herhangi bir delilin dosyada bulunmadığı, sanığın
beyan ve yer göstermeleri üzerine sığınak ve mağaralarda depolanmış olarak ele
geçirilen silah ve patlayıcı maddelerin muhafaza ve bulunuş şekilleri
itibariyle TCK'nın 302. maddesinde düzenlenen suçun oluşması için gerekli
vehamet unsurunu ihtiva ettiğinden söz edilemeyeceği, zira anılan maddedeki
suçun oluşumu için kanun maddesinde ve yerleşik yargısal uygulamalarda
belirtildiği üzere yukarıda açıklanan tarzda bir eylemde bulunulması veya bu
eylemlere teşebbüs edilmesi gerektiği;
Bu durumda; Mahkemece, sanığın terör
örgütü içerisinde bulunduğu süre içerisinde herhangi bir eyleme katılıp
katılmadığı hususunun etraflıca araştırılması ve katıldığı herhangi bir eylem
bulunduğunun anlaşılması halinde, bu eylemin niteliği yukarıda açıklanan
hususlar çerçevesinde tartışılarak hakkında TCK'nın 302. maddesinin tatbik
edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi, herhangi bir eyleme iştirak ettiğinin
belirlenememesi halinde ise, sanığın eyleminin terör örgütü üyeliği niteliğinde
bulunduğu gözetilerek hakkında TCK'nın 314/2 ve 221/4. maddelerine göre
uygulama yapılması gerektiği halde, bu hususlarda herhangi bir açıklama
yapılmaksızın ve yalnızca sanığın yer göstermesi üzerine ele geçen silah ve
patlayıcı malzemelerin nitelik ve miktarı itibariyle vehamet arz ettiği
şeklindeki soyut ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması,"
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
44. Mahkemenin 27/1/2021 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tanık
Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
45. Başvurucu, isnat edilen suçla ilgili aleyhe beyanda
bulunan iki gizli tanığın duruşmalarda dinlenilmemesinden şikâyetçi olarak adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan tanık
sorgulama hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
47. Anayasa Mahkemesi birçok kararında tanık
kavramını özerk olarak yorumlamış ve tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında
bilgi veren herhangi bir kişi olabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun
iştirak edeni, olayın mağduru, şikâyetçi (müşteki), devletin görevlendirdiği
gizli/gizli olmayan soruşturmacı da tanık olabilir (Selçuk Demir, B. No:
2014/9783, 22/1/2015, § 35).
48. Anayasa Mahkemesi yine benzer iddiaların ileri
sürüldüğü başvurulara ilişkin birçok kararında tanık dinletme ve sorgulama
hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir.
49. Sanığın, hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması
sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların
beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın
yapılabilmesi bakımından gereklidir. Ancak başvurucuların tanıklara soru
sorabilmesi, onlarla yüzleşebilmeleri mutlak bir hak değildir. Makul
gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına
soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir.
Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma
veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse
tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36.
maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz
Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; AZ.M., B. No: 2013/560,
16/4/2015, §§ 46-67; Levent Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§
67-77; İsmet Özkorul, B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44, 45). Bu
bakımdan adli makamlar, beyanı hükme dayanak yapılacak tanıkların duruşmada
hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır.
50. Somut olayda yargılama devam ederken başvurucu
hakkında yakalama kararı çıkarılmış, olaydan yaklaşık üç yıl sonra başvurucu
yakalanabilmiş ve daha sonra tutuklanmıştır. Aynı dava dosyasında yer alan
diğer sanıkların bu süre zarfında müdafileri eşliğinde savunmaları alınmış,
katılan ve ilgili tanıklar dinlenilmiş, deliller toplanmıştır.
51. Başvurucunun duruşma sırasında dinlenmediğinden
şikâyetçi olduğu gizli tanıkların soruşturma evresinde başvurucu ile ilgili
herhangi bir eşkâl tarifinde bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda da
mahkemece dinlenen gizli tanık dışında, diğer gizli tanıkların dosya kapsamı
dikkate alınarak dinlenilmesinden vazgeçilmesine ilişkin karar verilmiştir
(bkz. § 18). Dolayısıyla mahkûmiyetin yüzleşilmeyen gizli tanıkların ifadelerine
dayanmadığı anlaşıldığından bu durumun yargılamanın bütünü itibarı ile adil
olmadığını ortaya koyan temel bir unsur olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle tanık sorgulama hakkına
yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları
53. Başvurucu, tutuklandıktan sonra hüküm verilinceye
kadar geçen tüm duruşmalarda sanık T.A.nın lehe anlatımlarının
değerlendirilmediğini ileri sürmüştür. Bu kapsamda ayrıca teşhiste belirtilen
fiziksel tarifle kendisinin uyumlu olmadığını, bu hususun istinaf kararında
karşıoyda belirtildiğini, ileri sürülen çelişkilere ve hukuka aykırılıklara
gerekçede yer verilmediğini, mahkûmiyet hükmünün gerekçesiz olduğunu, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının bozma yönündeki düşüncesine rağmen Yargıtay
kararında ileri sürülen talepler yönünden de herhangi bir değerlendirme yapılmadığını,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
54. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddiasının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında
yer alan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
55. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar
hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar
hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu,
B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
56. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek
mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
57. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun
yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca
ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması,
kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi,
B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
58. Somut olayda, yapılan açık yargılama sonunda
tarafların, davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının
tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu
görülmektedir. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararlarda değerlendirme
konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu, özellikle temyiz aşamasında
hükmün onanması kapsamında kullanılan gerekçeler de dikkate alındığında
gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu
anlaşılmaktadır (bkz. §§ 26-28).
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Diğer İhlal
İddiaları
1. Başvurucunun
İddiaları
60. Başvurucu; fotoğraf teşhisinin mevzuata uygun olarak
yapılmadığını, mahkemede yüz yüzeyken yapılan canlı teşhise itibar
edilmediğini, hükme esas alınan ve sadece soruşturma aşamasında dinlenen bir
tanık ifadesinin dosya içinde yer alan delillerle örtüşmediğini, astım
hastalığı nedeniyle isnat edilen eylemleri gerçekleştirebilmesinin mümkün
olmadığını, hukuka aykırı karar sebebiyle mağduriyetinin devam ettiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
61. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
62. Başvurucunun diğer ihlal iddialarının özünün maddi
olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk
kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle
başvurucunun iddiaları bir bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamında,
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı şikâyeti çerçevesinde
değerlendirilmiştir.
63. Somut olayda teşhis işlemi yapan ve diğer
şüphelilerin yanında başvurucu hakkında da kollukta ifade vererek itirafta
bulunan T.A.ya aşamalarda müdafiinin eşlik ettiği anlaşılmıştır. Bunun yanında
soruşturma sırasında teşhis işlemi yapan şüphelinin savcılık önündeki ifadesi
ve hâkimlik önündeki sorgularında da beyanlarını yine müdafii eşliğinde teyit
ettiği görülmüştür. Bunun yanında başvurucunun yakalanmasından sonra kovuşturma
evresinde ilgili sanığın değişen ifadelerine neden itibar edilmediği gerekçede
açıklanmıştır. Bu kapsamdaki gerekçenin de istinaf tarafından oyçokluğuyla,
Yargıtay tarafından oybirliğiyle hukuka uygun olduğu kabul edilmiştir.
Dolayısıyla ortaya konulan diğer deliller ve ilgili yargısal içtihat (bkz. §§
38-43) kapsamında başvurucu hakkında Anayasa'yı ihlal ve yağma suçlarından
mahkûmiyet kararı verilmiştir.
64. Sonuç olarak başvurucunun bu başlık altındaki
iddialarının ilk derece mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve
yorumlanmasında isabet olmadığına, esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan yargılamada mahkemenin, istinafın ve
Yargıtayın kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
65. Başvurucu tarafından ileri sürülen diğer ihlal
iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA 27/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.