TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EBRU GÜL DİLER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2018/12839)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2020
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportör
|
:
|
Eren Can BENAKAY
|
Başvurucu
|
:
|
1. Ebru Gül DİLER
|
|
|
2. Hasan POLAT
|
|
|
3. Hüseyin ÇETİN
|
|
|
4. Memet PEHLİVAN
|
|
|
5. Fazilet POLAT
|
|
|
6. Levent YÜNCÜ
|
|
|
7. Rahime PIÇAK
|
|
|
8. Osman TÜFENK
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Salih BOYATAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ilave tediye alacağının tahsili amacıyla
açılan davanın Yargıtay daireleri arasında süregelen görüş ayrılığı dolayısıyla
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Konularının aynı olması nedeniyle ekli tablonun B
sütununda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının aynı tablonun (1) numaralı
satırında yer alan 2018/12839 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık 2019/14287 numaralı dosyada
görüşünü bildirmiştir. Başvurucu Osman Tüfenk Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular farklı -bazısı aynı- şehirlerde yer alan
sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarında (vakıflar) hizmet akdine dayalı
olarak çalışmaktadır.
10. Başvurucular, kamu personeli olduklarını ileri
sürerek 4/7/1956 tarihli ve 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde
Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkında Kanun uyarınca her bir yıllık
çalışma süresi içinde ödenmesi gereken iki aylık tutarındaki ilave tediye
alacağının ödenmesi amacıyla Vakıflar aleyhine ayrı ayrı dava açmıştır.
11. Ekli tablonun D sütununda numaraları belirtilen
Mahkemelerce yapılan yargılama sonunda başvurucuların davalarının kabulüne
karar verilmiştir. Gerekçeli kararlarda; davacıların davalı vakıflara bağlı
olarak muhtelif tarihlerden itibaren çalışmaya başladıkları, davalı vakıfların
kamu kurumu niteliğinde olduğu, 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlarda
çalışanlara her yıl için ilave tediye ödemesi yapılacağı açıklanmıştır. Söz
konusu mahkeme kararlarının bir kısmı istinaf yolu açık, bir kısmı ise temyiz
yolu açık olarak verilmiştir.
12. Davalı vakıfların bir kısmı, istinaf yolu açık olarak
verilen kararlara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Bölge Adliye Mahkemelerince
(BAM), Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun (Yargıtay İBK)
9/6/2017 tarihli kararı ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin (Daire) emsal
kararlarına göre vakfın 6772 sayılı Kanun gereğince kamu kurumu niteliğinde
olmadığı belirtilerek ilk derece mahkemesi kararları ortadan kaldırılmış ve
davalar reddedilmiştir. Söz konusu kararlara karşı başvurucular temyiz yoluna
başvurmuştur. Daire tarafından temyiz talepleri reddedilmiştir.
13. Davalılardan bazıları ise temyiz yolu açık olarak verilen
karara karşı doğrudan temyiz yoluna başvurmuştur. Daire, vakfın 6772 sayılı
Kanun gereğince kamu kurumu niteliğinde olmadığını belirterek ilk derece
mahkemesi kararlarını bozmuştur. Derece mahkemeleri bozma kararına uyarak
davaları reddetmiştir. Başvurucular söz konusu kararlara karşı temyiz yoluna
başvurmuştur. Başvurucuların temyiz talepleri Daire tarafından reddedilmiştir.
14. Başvurucular muhtelif tarihlerde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
15. İlgili hukuk için bkz. Yasemin Bodur, B. No:
2017/29896, 25/12/2018, §§ 14-32.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 14/10/2020 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
17. Başvurucular, Yargıtay 7. ve 9. Hukuk Dairelerinin
kendileri ile aynı statüde bulunan kişileri kamu işçisi olarak kabul edip ilave
tediye alacağına hak kazandıkları yönündeki kararlarına rağmen Yargıtay 22.
Hukuk Dairesinin bu kişileri kamu işçisi olarak kabul etmemesi nedeniyle ilave tediye
alacağı isteklerinin reddine karar verdiğini belirtmiştir. Başvurucular, aynı
statüdeki işçiler için açılan davalarda ilave tediye alacaklarının ödenmesi
yönünde karar verilirken daha sonra vakfın kamu kurumu olmadığı gerekçesiyle
taleplerinin reddine karar verildiğini belirterek adil yargılanma haklarının,
ücrette adaletin sağlanması ilkesinin, çalışma haklarının ve sosyal güvenlik
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Öte yandan fazla mesai ücreti
taleplerinin de haksız bir şekilde reddedildiğinden yakınmıştır.
18. 2019/14287 numaralı dosyada yer alan Bakanlık
görüşünde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının herhangi bir bakanlığın
ilgili, ilişkili veya bağlı kuruluşu olmadığını belirtmiştir. 9/6/2017 tarihli
Yargıtay İBK'ya göre Vakfın özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğunu
söylemiştir. Uygulamada, 2012 yılından önceki dönemler için Yargıtay 9. Hukuk
Dairesi, vakıfların kamu kurumu olduğunu ve 6772 sayılı Kanun kapsamında
bulunduğunu, dolayısıyla ilave tediye ödemekle yükümlü olduklarını
değerlendirdiğini; buna karşılık Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin vakıfların özel
hukuk tüzel kişiliğine sahip olduklarını ve ilave tediye ödemekle yükümlü
olmadıklarını değerlendirdiğini ifade etmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
oyçokluğu ile vermiş olduğu 30/5/2018 tarihli kararının da 9. Hukuk Dairesi ile
aynı değerlendirme içerdiğini vurgulamıştır. Tüm bu hususlar ışığında
başvurunun değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu Osman Tüfenk
Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
19. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
20. Başvurucular fazla mesai ücreti taleplerinin de
haksız bir şekilde reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşse de başvurucuların iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun ve temellendirilmemiş olduğunun anlaşılması nedeniyle anılan iddia için
ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların farklı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma
haklarının, ücrette adaletin sağlanması ilkesinin, çalışma haklarının ve sosyal
güvenlik haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının özünün adil
yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma
hakkına ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
23. Başvuru konusu ile ilgili ilkeler daha önce Yasemin
Bodur (aynı kararda bkz. §§ 35-45) kararında ortaya konulmuştur. Anılan
kararda Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevinin, hukuk
kurallarının birden fazla yorumunun varlığının hukuki belirlilik ve
öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmek olduğu belirtilmiştir.
Bu noktada derece mahkemelerinin hukuk kurallarını yorumlamasından kaynaklanan
içtihat farkının süregelen bir hâl aldığı durumlarda uygulamadaki
tutarsızlıkları ortadan kaldıracak nitelikteki tedbirlerin önemine işaret
edilmiştir. Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği devletin, aynı yargı koluna dâhil
mahkemeler arasındaki derin ve süregelen içtihat farklılıklarını ortadan
kaldırabilecek nitelikte bir mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir
şekilde işleyişini sağlayacak düzenlemeler yapmakla yükümlü olduğu ifade
edilmiştir.
24. Aynı kararda Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ve sonradan bu
görev verilen (kapatılan) Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin Vakıf çalışanlarının
kamu işçisi olduğunu kabul ettiği ve şartları uygunsa idare tarafından
ödenmesine karar verilen ilave tediye alacağından yararlanacaklarına dair
kararlar verdiği belirtilmiştir. Buna karşılık olarak Yargıtay 22. Hukuk
Dairesinin anılan vakıfların özel hukuk tüzel kişisi statüsüne sahip olduğunu
ve dolayısıyla kamu personeli sıfatı bulunmayan çalışanlarının ilave tediyeden
yararlanmayacağını istikrarlı olarak hüküm altına aldığı ifade edilmiştir.
Yargıtay daireleri arasındaki derin ve süregelen içtihat farkının faaliyete
giren istinaf mahkemesi niteliğindeki BAM daireleri arasında da sürdürüldüğü
saptanmıştır (Yasemin Bodur, §§ 48, 50).
25. Anılan kararda sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı
çalışanlarının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmayacağı hususunda
süregelen içtihat farklılığının derinleşmiş ve sürekli bir nitelik kazanmış
olduğu, bu durumun davaların somut özelliğinden kaynaklanmadığı ve bu durumun
ortadan kaldırılmasını sağlayacak içtihadı birleştirme kararı gibi elverişli
bir mekanizma işletilmemesi nedenleriyle varılan sonucun başvurucu için
öngörülemez olduğu ve yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna
ulaşılmıştır (Yasemin Bodur, § 52).
26. Diğer taraftan, başvurucunun hizmet akdi ile
çalıştığı Vakfın niteliğini de ele alan Yargıtay İBK'ya rağmen Yargıtay
daireleri, söz konusu kararın vakıfların niteliğini belirlemekle birlikte
çalışanların statüsüne ilişkin bir tespit içermediği görüşünden hareketle
önceki görüşleri doğrultusunda kararlar vermeye devam etmiştir (Yasemin
Bodur, §§ 20, 23).
27. Somut başvurunun da aynı hususa ilişkin olması ve Yasemin
Bodur kararından ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmaması nedeniyle
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden
yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya
üzerinden karar verir.”
29. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi ile birlikte
maddi ve manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
30. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında
ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
31. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması,
ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
32. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(1) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemez. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine
hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek
işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili
mercilere gönderir (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, §
57).
33. Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Somut olaylarda
ihlalin aynı hukuki nedene dayalı olarak benzer konumdaki kişiler tarafından
açılan davalarda aradan geçen uzun zamana rağmen Yargıtay daireleri arasındaki
görüş farkının ortadan kaldırılıp uygulama birliğinin sağlanmamasından
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle ihlal, başvurucuların aynı
anda iki farklı yorumu yürürlükte bulunan ve bu nedenle belirlilik kriterini
taşımayan bir hukuk kuralına tabi tutulmasından kaynaklanmaktadır.
34. Anayasa Mahkemesince yapılan ihlal tespitinin derece
mahkemesi kararının sonucuna yönelik olmadığının ve derece mahkemesince varılan
sonuçtan bağımsız olduğunun altı çizilmelidir. Hâl böyle olunca ihlalin
giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Aksi durum, yani ihlalin giderim şekli olarak yargılamanın yenilenmesine
hükmedilmesi, bu yorumlardan birine üstünlük tanınarak taraflardan bir lehine
tercihte bulunulması anlamına gelebilecektir. Bu da var olan ihlali
gidermeyeceği gibi derece mahkemesinde görülen uyuşmazlığın diğer tarafı
aleyhine yeni ihlallerin doğmasına yol açabilecektir. Dolayısıyla somut olayda,
yargılamanın yenilenmesi ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak nitelikte bir
yol olarak kabul edilemeyeceğinden başvurucular lehine uygun bir tazminata
hükmedilmesi yeterli bir giderim sağlayacaktır.
35. Bu itibarla adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
her bir başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminatın ayrı ayrı ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
36. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvuruya konu olayda böyle bir illiyet
bağı bulunmadığından maddi tazminata ilişkin talebin reddine karar verilmesi
gerekir.
37. Ekli tablonun E sütununda belirtilen harç
tutarlarının başvuruculara ayrı ayrı, 3.000 TL vekâlet ücretinin müştereken
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Her bir başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminatın
AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Ekli tablonun E sütununda belirtilen harç tutarlarının
başvuruculara AYRI AYRI, 3.000 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için ekli tablonun D
sütununda numaraları belirtilen mahkemelere GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 14/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.