TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ŞERZAN SÜMER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/16001)
Karar Tarihi: 9/7/2020
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Recai AKYEL
Basri BAĞCI
Raportör
Murat BAŞPINAR
Başvurucu
Şerzan SÜMER
Vekili
Av. Helin SÜMER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/5/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından başvurucunun tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine yönelik iddiaların ise kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Müşteki M.Ö. isimli kişinin işyerlerinin basılması olayları sonrasında verdiği şikâyet dilekçesiyle İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olan başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım süpheli hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) Terör ve Örgütlü Suçları Soruşturma Bürosunca soruşturma başlatılmıştır.
9. Başvurucu, Başsavcılığın talimatıyla 31/3/2018 tarihinde gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu 1/4/2018 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünde müdafii huzurunda ifade vermiş, ifadesinde özetle isnat edilen suçlamalarla bir ilgisinin bulunmadığını savunmuştur. Başsavcılık, suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu 4/4/2018 tarihinde İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
11. Başvurucunun sorgusu İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından aynı tarihte yapılmış, başvurucunun müdafii de sorgu esnasında hazır bulunmuştur. Başvurucunun sorgudaki savunması şöyledir:
"Ben AÇ.nin yaklaşık 2,5 yıldır vekaletli avukatlığını yaptım. C.S.de avukatlığını yapmaktaydı. 1,5 yıl yaptıktan sonra bırakmıştır. A.Ç.nin yeniden yargılanma dosyalarını hazırladım ve başvurularını yaptım. Alacakları ile ilgili hiçbir dosyada vekalet koymadım. Ben bıraktıktan 6 ay sonra geçen sene bu zamanlar bir taşınmazı vardı. Ben o taşınmazın iadesi ile ilgili R.E.K. isimli borçlu ile protokol hazırladım. R.E.K. toplamda 100 milyon dolar civarında kredi kullanmış. A. bey bununla ilgili benim takip etmemi istemişti. Bu yer ile ilgili R. bey bütün ipotekleri kaldıracağını söylemişti. Daha sonra bu şahıs tutuklandı. Daha sonra bu kişi ile hiç görüşmedim. Bu şahsın taşınmazları karşılığında borcunu kapattık. Ancak hala 1,6 milyon borcu bulunmaktadır. M.Ö., A. beyle hiç alakası olmayan bir kişidir. A.Ç. benim müvekkilimdir. Daha önce bir kaç dosyasının temyizini yapmıştım. A.Ç., A.Ç.ile hastanede görüştüğünü bilirim. Dışarıda A.beyin alacaklarını tahsil etmemektedir. M.Ö. ile S.Y. ile olan davadan avukatlık ücreti olarak S. beyden 50.000 TL alacaktım. M.Ö.nün avukatı tehdit edildiklerini söylemişti. Bu mesele benim dışında olduğunu söyledim. Beni de şahit yazabileceklerini söyledim. Daha sonra ben S.Y.ye ulaşımadım ve bana söz verdikleri 50.000 TL'yi alamadım. Ben bu dosyadan elimi zaten çektim. Ben bu meseleyi hukuki yönden çözemeyince şahışlar inisiyatif alarak olayı çözmüşlerdir. Bu olay benim dışımda gelişmiştir. Bana okuduğunuz beyan bana ait değildir. Ben tehditte bulunmadım. Böyle bir şey olsaydı suç duyurusunda benim hakkında da suç duyurusunda bulunurlardı. Benim bu kişilerle somut bağımı ortaya koyacak hiçbir delil yoktur. N.A., A. beyin eşinin şoförlüğünü yapan kişidir. 1 Şubat 2018'dekigörüşmeden 8 ay önce ben vekilliğini bırakmıştım. Ancak A. bey rica ettiği için bu dosya ile ilgili protokümüz olduğu için ilgilendim. A.Ç.nin söylediği hiçbir şeyi R.E.K.ye iletmedim. R.E. çözüm odaklı davranmıştım. Ben tamamen mesleğimin gereğince hareket ettim. Benim bu kişileri tehdit ettiğime dair delil yoktur. Beni mağdur etmişlerdir. Buradan çıktıktan sonra ilk iş bu kişilerle ilgili suç duyurusunda bulunacağım. Atılı suçlamayı kabul etmiyorum."
12. Sorgu sonucunda başvurucunun suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"... Şüpheliler ... Şerzan Sümer'in üzerine atılı suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan ... suçlarını işlediklerine ilişkin soruşturma dosyası kapsamında bulunan usulüne uygun elde edilmiş telefon dinleme tapeleri, tanık beyanları, müşteki ifadeleri, aramalarda el konulan silah ve bu silahlara ait mermi ve fişekler örgüt lideri A.Ç.nın kendi el yazısı ile yazmış olduğu yazılar, sosyal medya paylaşımları, HTS kayıtları, şüphelilerin birbirleri ile irtibatını gösteren fotoğraf ve video kayıtları dikkate alındığında, şüphelilerin tespit edilen nitelikli yağmaya teşebbüs, silahla kasten yaralama, adam öldürmeye teşebbüs gibi 10 ayrı eylemde bulundukları, eylemlerin niteliği ve suçların işleniş biçimi dikkate alındığında sözkonusu suçların silahlı örgüt kapsamında işlendiğine ilişkin kuvvetli şüpheler olduğu, suç mağdurlarına yönelik teşhis işlemlerinin yaptırıldığı ve şüphelilerin birbirleri ile ve örgüt lideri konumundaki A.Ç. ile yoğun ve sürekli irtibatlarının olduğu, bu itibarlar şüphelilerin üzerlerine atılı suçları işlediğine ilişkin somut olgulara dayalı kuvvetli şüphe nedenlerinin bulunduğu, yasada bu suç için ön görülen cezanın üst sınırına göre şüphelilerin kaçmaları, delilleri karartma şüphelerinin bulunması, atılı suçun CMK 100 maddesinde sayılan suçlardan olması nedeniyle tutuklama sebeplerinin var kabul edilmesi gerekliliği, soruşturma konusu suçun ağırlığı ve önemi dikkate alındığında adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağından CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince şüphelilerin ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA ... [karar verildi.]"
13. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği 19/4/2018 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"İtiraz konusu kararda kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delil ve vakıaların soruşturma dosyasının içeriğine uygun şekilde ortaya konulduğu; tutuklamayı gerektiren nedenlerin ve tutuklama tedbirinin ölçülülük ilkesine uygun olduğunu, tutuklama yerine adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağını gösteren delillerin somut olgularla gerekçelendirilerek açıklandığı, açıklamaların soruşturma dosyası içeriğine de uygun olduğu; tüm bu olgu, tespit ve nedenler karşısında İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği'nin itiraza konu tutuklama kararında usul ve kanuna aykırı bir yön bulunmayıp, kararın yerinde olduğu sonuç ve vicdani kanaatine varılmakla, şüpheli müdafiilerinin yerinde görülmeyen itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir."
14. Başvurucu, kararı 30/4/2018 tarihinde öğrendiğini beyan etmiş ve 21/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15.Başvurucu, Başsavcılığın resen yaptığı değerlendirme sonucu 19/10/2018 tarihli kararıyla tahliye edilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülmekte olan adli soruşturma kapsamında tutuklu bulunan şüpheli Şerzan Sümer suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütüne üye olma suçundan tutuklanmış ise de, tutuklu kaldığı süre, kendisine isnat edilen suçun kanunda öngörülen ceza miktarı, lehine tanık beyanı ve dolayısıyla suçun vasıf ve mahiyetinin değişme ihtimaline binaen bu aşamada tutuklu kaldığı sürede göz önünde bulundurularak tahliyesine karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından5271 sayılı CMK'nun 103/2 maddesi gereğince tahliyesine... [karar verildi.]"
16. Başsavcılık 20/12/2018 tarihli iddianamesi ile, başvurucunun suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma, silahla birden fazla kişi tarafından birlikte var olan veya varsayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanarak suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla yağmaya teşebbüse yardım etme suçlarından cezalandırılması istemiyle toplam 61 şüpheli hakkında aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava açmıştır. Organize suç örgütlerine ilişkin genel açıklamaların yer aldığı iddianamede bahse konu örgütün hiyerarşik yapısına, hukuka aykırı hangi tür eylemlerde bulunduğuna ve başvurucu ile birlikte diğer şüphelilerin eylemlerine değinilmiştir. İddianamede başvurucuya isnat edilen suçlamaya esas alınan olgular şöyledir:
i. Başvurucunun aynı zamanda vekâletnameli avukatı olduğu A.Ç.nin adını kullanarak gerçekleştirdiği iddia edilen ve isnat edilen eylemlerle ilgili müşteki ve tanık beyanlarının bulunduğu ileri sürülmüştür.
ii. Olayın müştekisi olan M.Ö.nün üç ayrı işyerinde gerçekleşen eylemlerin failleri ile başvurucu arasında olay tarihi ve sonrasında telefon trafiği olduğu belirtilmiştir.
17.İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak müşteki ve bir kısım tanığın beyanları özetle şöyledir:
- Müşteki M.Ö. şikâyetlerine ilişkin beyanlarında "Savcılık makamına vermiş olduğum dilekçede adı geçen S.Y.yi 2011 yılında bir gayrimenkul danışmanlık şirketinden tanırım. S.de beni bu vesile ile tanır. Kendisi de satmış olduğu işlerden komisyon alır. Ben 2014 yılında resmi faturalı beyanlı bir gayrimenkul satışı gerçekleştirdim. Bu gerçekleştirmiş olduğum satıştan komisyon aldım. S.Y.nin bu satıştan haberi olmuş olacak ki satışını gerçekleştirdiğim inşaat firmasından talep etmiş, onlardan bir şey alamayınca benim 0532 228 ... numaralı telefonumu tarihini şu an hatırlayamadığım ancak kayıtlarda bulunabilecek olan bir tarihte 0532 568 ... numaralı telefondan kedisini avukat Şerzan olarak tanıtan bir şahıs aradı ve bana hitaben 'siz bir ticaret yapmışsınız, bu ticaretten dolayı bir kişiye borcunuz var', bende kime borcum olduğunu sordum, telefondaki şahıs borçlu olduğum kişinin adını vermedi, oturalım konuşalım dedi. Bende kimseye borcum olmadığını, borçlu isem dava açabileceklerini söylediğimde, avukat bana 'dava açarız sıkıntı yok, fakat bu A.Ç.Beyin'in özel ricasıdır' dedi. Bende kendisini tanımadığımı, dava açabileceklerini söyleyerek telefonu sonlandırdım. Aradan bir hafta on gün kadar sonra beni aynı numara kendime ait olan telefonumdan tekrar aradı ve kendisinin avukat Şerzan olduğunu söyledi, bu seferki görüşmemizde benim kendisinin müvekkili olan S.Y.ye yapmış olduğum satıştan borçlu olduğumu, bu parayı ödememi söyledi. Bende kendisine yine aynı şekilde kimseye borcum yok diyerek telefonu kapattım. Akabinde 1 ay kadar sonra 21/11/2016 tarihinde eş zamanlı olarak Tercüman Sitesi ... Cevizlibağ Zeytinburnu ve Balıkesir Susurluk'ta bulunan Medist ... tesisimiz ile Yenidoğan Mahallesi ... Bayrampaşa da bulunan Medist Merkez ofisimizin ismini bilmediğimiz daha önce görmediğimiz şahıslar tarafından basıldığını öğrendim. Gelen şahıslar çalışanlarımıza M. nerede, neden avukatın telefonunu açmıyor, borcunu ödesin demişler, savcılığa verdiğim dilekçede bulunan telefon numaralarını bırakarak benim aramamı söylemişler. İş yerimize gelen şahıslar o tarihte Bayrampaşa da bulunan ofisimizde tadilat işleri yapan İ.S.ye kendilerinin A.Ç.nin adamı olduklarını, M. avukat Şerzan'ı arasın demişler. Ayrıca Mali Müşavirimiz B.A.ye de M. avukat Şerzan'ı arasın diyerek dilekçede mevcut telefon numarasını bırakmışlar. Balıkesirde faaliyet gösteren işyerimizde çalışanımız M.G. ve G.A.ya telefon numarası bırakıp biz Ç.nin adamlarıyız, avukat Şerzan'ı arasın, tekrar geleceğiz demişler.
Ben bu konuları öğrendikten sonra avukatım ile beraber savcılığa suç duyurusunda bulundum. Benim kimseye borcum yoktur. Benden para talep eden kişiler birden fazla kişi ile gelerek beni korkutup, A.Ç.nin adını kullanarak benden para koparmaya, çökmeye çalışmaktadır. Bu nedenle S.Y. ve onun yönlendirmesiyle iş yerimize gelen şahıslardan davacı ve şikayetçiyim.
... Burada belirtiğim gibi S.Y. isimli şahsı 2011 yılından beri tanırım. Ben Gayrimenkul alım satımı işi yaptığım süreçte S.Y.ye bana aracılık yaptığı bazı işlerde ben kendisine yasal bir sözleşme olmasa da komisyon verdim. Ancak 2014 yılından gerçekleştirdiğim resmi ve faturalı gayrimenkul satışında S.Y. isimli şahsın bir ilgisi olmadığı için yaptığım satıştan kendisine komisyon vermedim. Çünkü şahsın satışa herhangi bir katkısı olmadı ayrıca aramızda bir sözleşme de yoktu. Bu şahıs benim satış yaptığımı duyunca kendisince bu satıştan 140 milyon dolar komisyon aldığımı bunun %15'ini kendisine vermem gerektiği yani kendisine yaklaşık 21 milyon dolar para vermem gerektiğini söyledi ...
...Ben S.Y. isimli şahsın bu işi avukat Şerzan isimli şahıs ile birlikte A.Ç. isimli şahsın adamlarına ihale ettiğini düşünüyorum." şeklinde ifade vermiştir.
- Müşteki M.Ö.nün vekili M.F.A. tanık sıfatıyla verdiği beyanda "2016 yılının Kasım ayında tam gününü hatırlamadığım bir günde müvekkilimiz olan M.Ö. çalıştığım büroyu telefonla arayarak 'kendinin üç farklı yerde bulunan ofisini üç ayrı ekip halinde şahısların bastığını, gelenlerin Ç.nin adamları olarak tanıttıklarını, bir numara bırakarak avukat Şerzan Sümer'i arayarak S.Y.ye ödemesi gereken bir milyon dört yüz bin TL paranın ödenmesini söylemişler, aksi takdirde kötü olur' diyerek M.Ö.yü tehdit etmişler, bu olay bana müvekkilimiz tarafından ulaştırılınca ben Şerzan Sümer'in bir avukat olup olmadığını araştırdım daha sonra böyle bir avukatın olduğunu öğrenince İstanbul Barosunda kayıtlı olan numarasını bulup avukat Şerzan Sümer'i kullandığı telefondan arayarak kendimi tanıttım, müvekkili olduğum M.Ö.nün üç ayrı ofisinde meydana gelen olayları söyleyerek kendisine A.Ç.nin avukatı olup olmadığını, S.Y. ile bir ilgisinin olup olmadığını ve müvekkilimin ofislerine yapılan baskınlarla bir ilgisinin olup olmadığını sorduğumda Şerzan Sümer'de bana cevaben 'A.Ç.nin vekaletli avukatı olduğunu, S.Y.nin de kendi müvekkili olduğunu, müvekkilim M.Ö.nün, S.Y.ye 1.400.000 TL borcu olduğunu kendi müvekkili S.Y.nin iddia ettiğini ve bu konuda icra takibi başlatacaklarını, ofisleri basan şahıslarla bir ilgisinin olmadığını ve böyle bir olayın yaşandığını ilk defa benden duyduğunu, bir hukuk adamı olarakta bu tarz hukuk dışı eylemleri benimsemediğini, A.Ç.nin vekaletli avukatı olduğunu ancak başka bir ilgisinin olmadığını' söyledi, ayrıca Şerzan Sümer'i benimle yaptığı telefon görüşmesinde genel olarak meslek etiği çerçevesinde iyi niyetli olarak konuştu, bu dönemde müvekkilim M.Ö.nün işyerlerine yapılan baskınlarla alakalı Savcılığa suç duyurusunda bulundum, ancak avukat Şerzan Sümer'in yaşanan bu olaylarla bir ilgisinin olmadığını kanaat getirdiğimden söz konusu dilekçede ismine yer vermedim ve hakkında şikayette bulunmadık" şeklinde ifade vermiştir.
- A.Ç. isimli diğer bir şüpheli tanık sıfatıyla verdiği beyanda "S.F. isimli arkadaşının arkadaşı olan bir şahsın M.Ö. ile bir ticaret yaptığını ve alacağı olduğu, S.F.nin kendisinden yardım istemesi üzerine Av. Şerzan Sümer'den M.Ö. ile görüşmesini istediğini ve şahsın telefonunu verdiğini, Şerzan Sümer'in M.Ö.ye ulaşamadığını söylemesi üzerine arkadaşı Y.Ç.yi M.Ö. ile görüşmesi için ricada bulunduğu, Y.Ç.nin M.Ö.nün işyerine gittiğini, ancak şahsın orada olmadığını söylediğini, bunun üzerine kendisine M.Ö.nün şirket telefonunu aramasını söylediğini, olaya bu şekilde dahil olduğunu, Av. Şerzan Sümer'in M.Ö.ye 'dava açarız sıkıntı yok ancak bu A.Ç.nin özel ricasıdır' şeklinde beyanda bulununp bulunmadığını bilmediğini" ifade etmiştir.
18. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:
"Örgüt üyesidir. Müşteki M.Ö.ye yönelik olarak gerçekleşen yağmaya teşebbüs eyleminin şüphelisi konumundadır. Şöyle ki Şerzan Sümer isimli şahsın müşteki M.Ö. isimli şahısı arayarak kendisini avukat olarak tanıttıktan sonra M.Ö.den S.Y. isimli şahsa olan borcunun ödemesini, bunun A.Ç.nın özel bir ricası olduğunu ve bu görüşmeyi üzerine kayıtlı olan 0532 568 ... hattan yaptığı bu hattın avukat olan şüpheli Şerzan Sümer tarafından kullanıldığını tespit edildiği, bu görüşmelerden sonra müştekinin iş yerlerinin A.Ç. adamları tafından yağmaya teşebbüs amacıyla basıldığıdosya kapsamından tespit olunmuştur."
19. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 2/1/2019 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2019/1 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
20. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince 3/1/2019 tarihinde yetkisizlik kararı verilerek dosyanın İstanbul Anadolu Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
21. İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan tensip incelemesi ile birlikte 11/3/2019 tarihinde karşı yetkisizlik kararı verilerek dosyanın yetkili mahkemenin belirlenmesi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesi Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
22. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesi 15/4/2019 tarihli kararıyla İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/3/2019 tarihli yetkisizlik kararının kaldırılmasına karar vermiştir.
23. Yargılamaya İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2019/166 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir.
24. Mahkemede 19/6/2019 tarihli duruşmada başvurucu ile birlikte bir kısım sanığın savunmaları alınmıştır. Başvurucu, müdafii huzurunda verdiği savunmasında özetle avukatlık görevi dışında bir eylemi olmadığını belirterek suçlamaları kabul etmemiştir.
25. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV.İLGİLİ HUKUK
26. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı 220. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
" ...
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
..."
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
10. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
28. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir."
29. 13/9/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun "Soruşturmaya yetkili Cumhuriyet Savcısı" kenar başlıklı 58. maddesi şöyledir:
"Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir. Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali dışında avukatın üzeri aranamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanununun duruşmanın inzibatına ilişkin hükümleri saklıdır. Şu kadar ki, bu hükümlere göre avukatlar tutuklanamayacağı gibi, haklarında disiplin hapsi veya para cezası da verilemez."
30. 1136 sayılı Kanun'un "Kovuşturma izni, son soruşturmanın açılması kararı ve duruşmanın yapılacağı mahkeme" kenar başlıklı 59. maddesi şöyledir:
"58 inci maddeye göre yapılan soruşturmaya ait dosya Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne tevdi olunur. İnceleme sonunda kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde dosya, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesine en yakın bulunan ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet Savcılığına gönderilir.
Cumhuriyet Savcısı beş gün içinde, iddianamesini düzenliyerek dosyayı son soruşturmanın açılmasına veya açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere ağır ceza mahkemesine verir.
İddianamenin bir örneği, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun hükümleri uyarınca, hakkında kovuşturma yapılan avukata tebliğ olunur. Bu tebliğ üzerine avukat, kanunda yazılı süre içinde bazı delillerin toplanmasını ister veya kabule değer bir istemde bulunursa nazara alınır, gerekirse soruşturma başkan tarafından derinleştirilir.
Haklarında son soruşturmanın açılmasına karar verilen avukatların duruşmaları, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesinde yapılır. (Ek cümle : 2/5/2001 - 4667/38 md.) Durum avukatın kayıtlı olduğu baroya bildirilir."
31. 1136 sayılı Kanun'un "İtiraz hakkı" kenar başlıklı 60. maddesi şöyledir:
"59 uncu maddede yazılı mahkemelerin tutuklama veya salıverilmeye yahut son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına dair kararlarına karşı Cumhuriyet Savcısı veya sanık tarafından genel hükümler uyarınca itiraz olunabilir.
Bu itiraz, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesi hariç olmak üzere, itiraz edilen kararı veren mahkemeye en yakın ağır ceza mahkemesinde incelenir."
32. 1136 sayılı Kanun'un "Suçüstü hali" kenar başlıklı 61. maddesi şöyledir:
"Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü halinde soruşturma, bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından genel hükümlere göre yapılır"
33. 1136 sayılı Kanun'un "Görevi kötüye kullanma" kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun ve diğer kanunlar gereğince avukat sıfatı ile veya Türkiye Barolar Birliğinin yahut baroların organlarında görevli olarak kendisine verilmiş bulunan görev ve yetkiyi kötüye kullanan avukat Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesi hükümlerine göre cezalandırılır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 9/7/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan somut olgu ya da deliller olmamasına rağmen mesleğinden kaynaklanan güvencelere de riayet edilmeksizin yasal düzenlemelere aykırı olarak hakkında tutuklama kararı verildiğini, adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kalacağına ilişkin hiçbir gerekçe gösterilmediğini, delilleri karartma tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, başvurucunun 19/10/2018 tarihinde tutukluluk hâlinin son bulmasına rağmen Ağır Ceza Mahkemesi önünde 5271 sayılı Kanun'un 141. ve devamı maddeleri doğrultusunda tazminat davası açmaması karşısında başvurunun kabul edilebilirliğine dair yapılacak incelemede bu hususun da dikkate alınması ve tazminat yolunun tüketilmemiş olması nedeniyle mevcut başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık ayrıca başvurucu hakkında suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin ve kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğu, bu delillerin değerlendirilmesi sonucunda adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı görüşündedir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
38. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
39.Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
40. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1.Genel İlkeler
41. Genel ilkeler için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.
2. İlkelerin Olaya Uygulanması
42. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
43. Diğer taraftan başvurucu, bir avukat olarak mesleklerinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandıklarını iddia etmektedirler.
44. 1136 sayılı Kanun'un 58. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma yapılmasının Adalet Bakanlığının iznine bağlı olduğu ve soruşturmanın suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcılığı tarafından yapılacağı düzenlenmiştir. Aynı maddenin (2) numaralı fıkrasında ise duruşmanın inzibatına ilişkin hükümlerin saklı olduğu ve bu hükümlere göre avukatların tutuklanamayacağı gibi haklarında disiplin hapsi ve para cezası da verilemeyeceği belirtilmiştir.
45. 1136 sayılı Kanun'un 61. maddesinde ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suç dolayısıyla suçüstü durumunda soruşturmanın, bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından genel hükümlere göre yapılacağı ifade edilmiştir. Aynı Kanun'un 62. maddesinde ise bu Kanun ve diğer kanunlar gereğince avukat sıfatı ile veya Türkiye Barolar Birliğinin ya da baroların organlarında görevli olarak kendisine verilmiş bulunan görev ve yetkiyi kötüye kullanan avukatın 5237 sayılı Kanun'un 257. maddesi hükümlerine göre cezalandırılacağı düzenlenmiştir.
46. Buna göre 1136 sayılı Kanun'da avukatlar yönünden özel soruşturma prosedürlerinin yalnızca avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı öngörüldüğü ve bu hallerde soruşturmanın Adalet Bakanlığının iznine bağlı olduğu; bunun dışında kişisel suçları bakımından özel soruşturma usulünün bulunmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu hakkındaki tutukluluğa ilişkin belgeler başta olmak üzere soruşturma dosyasında yer alan tespit ve değerlendirmeler ile Yargıtay 16. Ceza Dairesinin isnat konusu suçun görev suçu olarak nitelendirilemeyeceği yönündeki içtihadı karşısında söz konusu suçun kişisel suç olarak nitelendirilmesinin temelsiz ve keyfî bir yaklaşım olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Alparslan Altan, [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 123). Nitekim Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan kararında ilgili Kanunlar çerçevesinde konuyu hâkimler yönün etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek Vergi Mahkemesi üyesi (hâkim) olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır (ayrıntı için bkz. Yıldırım Turan [GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020, §§ 102-147).
47. Somut olayda avukat olan başvurucunun yaptığı görevle ilgili bulunmayıp kişisel suç niteliğindeki tutuklamaya konu edilen suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma suçu yönünden anılan kararlarda yer alan değerlendirmelerden ve varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun mesleğinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmediğinden bahisle kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir.
48. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
49. Başvurucu hakkında verilen tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda ve hazırlanan iddianamede; başvurucunun isnat edilen eylemlere ilişkin olarak telefon dinleme tapelerine, tanık beyanlarına, müşteki ifadelerine ve HTS kayıtlarına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 12,16-18).
50. Soruşturma dosyasında, başvurucunun suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma, silahla birden fazla kişi tarafından birlikte var olan veya varsayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanarak suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla yağmaya teşebbüse yardım etme suçlamalarına katıldığına ilişkin olayın müştekisi olan M.Ö.nün yargılama aşamalarında anlatımlarda bulunduğu görülmektedir (bkz. § 17). Müşteki M.Ö.; başvurucunun avukat sıfatını da belirterek kendisini alacak meselesi nedeniyle iki kez aradığını, ilk aramasında kime borçlu olduğunu söylemeden hakkında dava açacağını belirtmesi üzerine kendisinin de borçlu ise dava açabileceğini söylediğini, bu kez başvurucunun "dava açarız sıkıntı yok, fakat bu A.Ç.Beyin in özel ricasıdır" şeklinde sözler sarf ettiğini, ikinci aramasında da borçlu olduğunu söylediği şahsın ismini de verdiğini beyan etmiştir. Bu olaylar sonrasında müşteki M.Ö.nün üç ayrı işyerinin başvurucunun da yargılandığı davada sanık olan bazı kişilerce basılarak avukat olan başvurucuyla söz konusu alacak meselesi nedeniyle görüşmesi gerektiğinin M.Ö.ye söylendiği ve başvurucuya ulaşılabilecek telefon numaralarının verilmiş olduğu iddia edilmiştir. Ayrıca işyerlerindeki eylemlere ilişkin kamera görüntülerinin ve sonrasında bu olayların faili oldukları iddia edilen kişilerle başvurucunun telefon görüşmelerinin bulunduğuna dair HTS kayıtlarının olduğu iddianamede belirtilmiştir.
51. Somut olayda başvurucu avukattır. M.Ö. isimli kişi, başvurucunun kendisini iki kez telefonla arayarak kendisinden yapmış olduğu bir satış nedeniyle S.Y. isimli kişi adına para istediğini ifade etmiştir. Başvurucunun telefon konuşmasındaki bu isteğini -kamuoyunda bilinen bir suç örgütü lideri olan- müvekkili A.Ç.nin adını kullanarak dile getirdiği görülmektedir. Başvurucu ile adına para istediği S.Y. arasında vekâlet ilişkisinin olduğu yönünde bir veri de mevcut değildir. Bu durumda söz konusu para isteminin hukuki bir dayanağının olduğunu kabul etmek de mümkün görünmemektedir. Bunun yanı sıra süreç içinde M.Ö.nün işyerlerinin A.Ç. ile bağlantılı olduğu ifade edilen kişilerce basıldığı ve bu kişilerin başvurucuyla görüşülmesini istedikleri ileri sürülmektedir. Olayın bu koşullarında başvurucu yönünden suç işlediğine dair kuvvetli belirtinin mevcut olduğunun kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
52. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
53. Başvurucunun tutuklanmasına esas alınan suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).
54. Somut olayda İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma suçunun niteliğine, kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, delilleri karartma ve kaçma şüphesinin bulunmasına ve 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına ve bu aşamada adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 17).
55. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- delilleri karartma ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
56. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
57. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64).
58. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
60. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 9/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.